*Acemi Yazar Hiun& Black Kids Drem* *Bölüm:3(Beynim Dondu * *LÜTFEN TÜM VİDEOYU İZLEYİNİZ!!!!!* _Ana karakterler_ _•|Seo Changbin•|_------------_•|Lee Misun•|_ Yazar'dan Sua polislerin önünde durdu. Polis ona camı açmasını söyleyince açtı "Buyrun komiserim bir sorun mu vardı?" Komiser elindeki tabletten bir fotoğraf gösterdi "Bu adamı gördünüz mü?" Fotoğraftaki Changbin'di. Kafasını salladı "Hayır." "Rica etsem kimliğinizi verir misiniz?" "Tabii hemen."dedi ve cüzdanındaki kimliği gösterdi. Polis eline alıp arattı ardından Sua'ya döndü "Bayan Park rica etsem içeri bir göz atabilir miyiz?" Sua kafasını salladı "Tabii efendim." Sua aradan inince polisler hemen içine baktı. Komiser Sua'ya döndü "Bagajı açar mısınız?" "Bagajı açamam çünkü kilidi bende değil." "Nasıl ayrı bir kilidi mi var?" "Hey, siz arabayı ne sanıyorsunuz? Hem bu eski model!" Polis kuşulansada bir şey demedi ve arkasını döndü "Tamam gidebilirsiniz." Sua hemen arabaya bindi ve polise biraz yaklaştı "Teşekürler yakışıklı komiser."dedi ve göz kırptı. Polis memnuniyetisiz bir şekilde gülümsedi. Pisikopat gülüşlü kadından kurtulmak istiyordu. Sua aceleyle hemen arabayı sürdü ve orman yakınlarında bir yerde indi. Eline anahtarı alıp bagaja ağır adımlarla yürüdü. Kapağı açıp küçükcük bagajda iki büklüm olmuş arkadaşlarına baktı "İyi işti çocuklar." Changbin acıyla haykırdı "SUA MİSUN'U ÜSTÜMDEN KALDIR! KOLUMUN ÜSTÜNE UZANDI!!" "Ne bağırıyorsun be! Tamam bekle biraz." "Bekleyemem!" Sua elini Misun'a uzattı. Misun elini tutu ve sıkıştığı yerden çıktı. Ardından Changbin çıktı ve kendini yere attı "Bittim!" Misun'da yanına çöktü "Bende. Senin gibi biriyle 2 m² yere sığmak ölüm gibi bir şey. Çok yer kaplıyorsun!" "SEN BANA KİLOLU MU DİYORSUN!?" Misun kulağını tutu "Ağğğğğğğğğ kulağım kanadı!" Sua Changbin'e döndü "Sesin çok gür pardon gürültülü! Duyamıyorum!!" Changbin ayağa kalktı "Boş yaptınız daha çok işimiz var. Zırvalamayı kesin de meşhur Bay Lee'nin ofisine gidelim." Misun'da ayağa kalkınca arabaya bindiler ve ofise gitmeye başladılar... Misun'dan Abimin ofisine giriş yapmış bir şeyler arıyorduk. Ben ve Sua çekmeceleri ararken, Changbin'de dosyalara bakıyordu. Gözüm Changbin'e takıldı. Koskoca bir günde yakın olup beni kendine bağlamıştı. Bunun yanı sıra samimiydi. Bende onunla samimiydim. Sua bize döndü "Misun, Chang ben acıktım bir şeyler almaya gidicem isteyen var mı?" Changbin elini kaldırdı "Ben de açım bana da al." "Bana da sar bir şeyler."dedim. Sua elindekeri Changbin'in yanına bırakıp dışarı çıktı. Changbin dosyalara bakarken hâlâ ona bakıyordum. Konuşmaya başladı "Misun gözlerinle yedin, bir sorun mu var?" Hemen gözlerimi kaçırdım "Ne alaka ben işimi yapıyorum." Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Oturduğum sandalyeye yaklaştı "Bayan Lee hiç öyle durmuyorsunuz." İyice bana yaklaştığı için gözlerimi ona diktim "Ne yapmaya çalışıyorsun?" Sandalyeden çekildi "Hiç."dedi ve yan bir şekilde güldü. Kafam karışmıştı. Konuşmaya başladım "Açık olsana!" "Çok açığım. Hem sen birazcık etkilendin sanki? Değil mi?" Yine gözlerimi kaçırdım "Ha-hayır. Hem sen etkileyemesin beni. Hiç bir insan bunu yapamaz." Güldü "Gözlerin öyle demiyor ama, sürekli kaçırıp duruyorsun."dedi. Sandalyeyi çevirdim. Onu görmüyordum. Sandalyeyi tutup kendine çevirdi "Hadi ama böyle yapma. Kabul et salayım seni." "Kabul etmeyeceğim çünkü öyle bir şey olmadı." Onu itip ayağa kalktım ve işe yarar şeyleri masaya bıraktım "Şuna bir bak. Yıldız var üstünde." Hemen yanıma gelip kağıda göz gezdirdi "Zihin haritası yapmış. Bir birine bir şeyleri bağlamaya çalışmış. Afrodit, yıldız ve Da Vinci uyuyor ama tarikat ismi yok." Hemen kağıtların arasından başka bir tanesini göstermiş "Bunu buldum. Eskiz kağıdı gibi, Afrodit'in başka versiyonlarını denemiş." "Başka versiyonları mı var?" Kafasını salladı "Evet ama anlamı aynı değil. Anagramları." "Anagram ne demek?" "Aynı harflerle yazılan ama harfleri yer değiştirince ayrı anlama gelen sözcük; örneğin rakı sözcüğünün harfleri yer değiştirince ortaya çıkan ırak/karı/arık sözcükleri birer anagramdır.¹" *¹: Vikipedi* "Anlamadım nasıl yani?" Hemen boş bir kağıt alıp 'Kaya' kelimesini yazdı. Sonra anlamaya başladı "Kaya bir sözcüktür. Ayak'ta onunla aynı sözleri barındırır ama farklı bir anlamı vardır. Biz aynı harflerden ortaya oluşan şeylere anagram deriz." Kağıda bakmaya devam ettim. Abimin oluşturduğu anagramlara baktım. Changbin kağıdı çekti "Bay Lee bir sürü anagram denemiş. Bu ikisi en mantıklı seçenekler." Çizdiği iki kelimeye baktım _'Atrophied' 'Hapret'_ Ona döndüm "Bu ikisi niye?" "Atrophied ingilizce körelmiş demek. Anlamlı olur çünkü abinin vistüs adamı araştırmalarında _körelmiş insanlar_ vurgusu vardı. Hapret ise Arnavutça bir kelime. Açılır anlamı var. İkisine baktığımız zaman Atrophied adında bir dernek var ve aynı şekilde Hapret adında bir fabrika var. Fabrika kapı fabrikası ve yine bir derneğe bağlı." "Sen bunca şeyi nasıl araştırdın?" "Bilgisayar diye bir şey var. Hem abin çok ipucu bırakmış. Masanın üzerinde fabrikanın bağlı olduğu şirketin CEO'su ve derneğin kurucusu hakkında bir dosya vardı. Yani abin ikisi arasında kalmış ve geri kalanını bulamadan öldürülmüş." Masanın üstündeki kağıtları bıraktı ve iki dosyayı önümüze koydu "Şu iki adam önemli. Do Mun ve Christopher Bang." "Şirketin CEO'su yabacı mı?" "Evet, Avustralyalı. Kökeni bura ama orda doğup büyümüş. 20'li yaşlarda buraya gelmiş. Korece ismi Bang Chan." "Ben bu adamı tanıyorum! Karakola gelmişti ve olay çıkarmıştı." "Ne olayı?" "Arabası çalınmış polis davayı rafa kaldırınca tehtit etmişti." "İletişime geçmemiz lazım." "Evet geçmeliyiz!" İkimizde birbirimize baktık. Christopher Bang bizi bekle...
Yazar'dan Masanın başında oturmuş kağıtları imzalarken birden kapı çaldı. Yorgun adam başını ovup işine geri döndü "Gir." İçeri giren bedenle adam başını kaldırdı "Buyurun neye bakmıştınız?" Adam elindeki silahla güvenlik kamerasını vurdu ve ona korku dolu gözlerle bakan adama silahı doğrultu "Üzgünüm Christopher birinin ayağımın altından çıkması için ölmen gerekiyor." Christopher konuşamadan silah sesi odayı doldurdu. 'CEO Christopher Bang' yazısı kanla kaplandı. Adam masanın başına gidip isimliği düzelti. Ardından ölü bendene yaklaştı "Cehennemde Dedektif Lee'yi bulup yakasına yapış. O senin ismini verdiği için öldün."dedi ve adamın gömleğinden tutup çekti. Gömlek ortadan ikiye ayrılınca sakladığı bıçağı çıkardı ve ölü vücuda bir şey kazımaya başladı... *Hiun'un bu partı gizemli bir şekilde sildi. Kısaca özet geçersek Sua, Chang ve Misun Chan'ın ölümünü öğrendi ve kesin emin oldu.* Misun'dan Abimin ofisine giriş yapmış masanın başında ne yapacağımızı düşünüyorduk. Ayağa kalkıp oluşturduğumuz tahtanın yanına gittim ve elimdeki cetvelle abimi gösterdim "Lee Minho yani abim evinde ölü bulundu." Yıldızı gösterdim "Yerde kanla çizilmiş bir yıldız bulduk ve burdan katilinin bir tarikata bağlı olduğunu bulduk." Ağaç evde bulduğumuz kağıtları ve ipuçlarını gösterdi "Abimin bize bırakmamış olduğu ipuçlarını çözdük. Karşımıza 'Afrodit' ve Leonardo Da Vinci çıktı." Bay Bang'ı gösterdim "Son olarak Bay Bang'ı anagramlardan dolayı şüpheli olarak düşündük ve onu görmek için şirkete gittik. Ama maalesef onu ölü olarak bulduk." Sua göz devirdi"Bunu zaten biliyoruz niye anlatıyorsun?" "Okuyucuların beyni yanmıştır." "Ne okuyucusu be!?" Changbin lafa daldı"Amma boş yaptınız. Neyse sen planı anlat." Anlatmaya başladım "Şimdi gizlice biz tarikatın içine sızıcaz." "Burada mı aklına geldi yani. Tich tich." Sua'ya öldürücü bakışlar atıp anlatmaya devam ettim "Changbin simge bilimci olarak sızıcaksın. Onların işini hallederken ses kaydı alıcaksın." "Peki yakalanırsam." Haklıydı, her yerde aranıyordu kendileri. Kendimden emin bir şekilde devam etti m "Zaten hem seni izleyecek hemde dinleyeceğiz ve merak etme yakalansan bile illa kurtaracağım seni." Sua ikimize hitaben konuştu "Ne yaşıyorsunuz siz ikiniz." "Kes sesini Sua."dedim ve gözlerimi ona diktim. "Tamam be ne kızıyorsun." Changbin meraklı bir şekilde sordu"Peki bunu ne zaman yapacağız? Ve bir de neden bir simge bilimciye ihtiyaçları olsun." "Yarın yapacağız. Ve Sua'nın bulduğu belgelerde bir şey fark etmedin mi?" Kafasını salladı"Hayır." "Simge Bilimci ayarlamışlardı onun yerine geçiceksin. Yeni anlamış gibi hemen yerinden dikleşti. "Anladım anladım şimdi." "Ses kayıtları ve görüntüler elimize geçtiğinde ise biz bunları polise vereceğiz." "Aynen öyle." "Peki biz ne yapıcaz unnie?" "Biz Changbin'i izleyip ses kayıtlarını dinleyeceğiz. Ve ayarladıkları adamı halledicez." "Öldürecek miyiz yoksa?"dedi şaşkınlıkla "Saçmalama Sua." "Anladım."diyip kafa salladı. "Ne olur ne olmaz diye de böcek² yerleştireceksin." *²:Böcek olarak adlandırılan cihazlar, kişilerin özel konuşmalarını izinsiz bir şekilde kaydedebilen ve iletebilen cihazlardır. Bu cihazlar, casusluk, istihbarat toplama, hukuk uygulaması ve iş dünyasında kullanılabilmektedir. 'Gizli dinleme cihazları'olarak da adlandırılmaktadır* Kafasını olumlar gibi aşağı yukarı salladı"Evet, haklısın. Bir sorun çıksa bile o böcek işimizi görür." "O zaman yarın bitiriyoruz bu hikayeyi." "Aynen öyle." (Burada direk diğer güne ışınlıyorum çünkü yeto artık çözsünler.)
Misun'dan Saate baktım 9:30'u gösteriyordu. Yani planın başlamasına son 10 dakika. Plan için her şey hazırdı adamı halletmiştik. "Eğer tehlikeli bir şey hissedersen iki defa "Bu simge" de. Tamam mı?" "Ay yeter Misun."Sabahtandır on kere anlattın bunları. Endişelenme en fazla ölürüm." "Endişelenme dediği şeye bak. Dedim alay eder bir şekilde. O ise buna güldü. (Romantik bir şey yazıcaktımda vazgeçtim skzskzskz) (Hiun; Yaw niyeeee zaten üç kuruş romantik sahne var.) Son kez gözlüğü, kulaklığı ve böceği kontrol ettim. Her şey çok iyi gidiyordu. _Bulucam katilini abi. Bu sefer biticek._ Changbin bana döndü "Ben artık gidiyorum. Geç kalırsam sorun çıkabilir." "Tamam. Hadi fighting." (Böyle mi yazılıyordu lan. Fighting) (Hiun; Bende bilmiyorum vallahi) Changbin çıktıktan sonra bende kameraya ve kayıt cihazına odaklandım. Bu arada da Changbin'i yönlendiriyordum. "Şimdi düz git. Karşında bir kapı çıkıcak orada soldatlar var. Onlara Simge Bilimciden aldığımız kimlik kartını göster." "Harbi harbi meslek taşımı kullanıyorum şu an. Çok acayip." Güldüm bu dediğine o ise korumlara baya yaklaştığı için ses etmedi. Changbin korumlara kimliğini gösterip içeri girdi. Ben ise korumların yönü göstermesine rağmen anlatmaya devam ediyordum. Sonunda aradığımız odaya geldiğinde ise kapıyı çalıp "gel" komutunu alınca içeri girdi. Ben ise gözlükte olanları izliyordum. Önce adamın önünde eğildi ve konuşmaya başladı "Merhaba efendim ben Park Soho." "Hoş geldin geç otur." İşaret ettiği yere oturdu. Adam önüne bakarken Changbin elindeki böceği direk masanın altına yapıştırdı. "Ne içersiniz bay Park." "Su olur efendim." "Soldat Hwang bana bir çay Bay Park'a da bir su getir." "Emredersiniz efendim." "Neden sizi buraya gitirdiğimi merak ediyorsunuzdur." "Evet, efendim." "Mona Lisa bende. Bununla ilgili bana bilgi vermeni istiyorum." _Mal adam onun için tarihçi lazım tarihçi._ "Efendim bu teklif için teşekkürler ama ben Simge Bilimciyim benim konum genelde simgeler oluyor." "Yapamaz mısın?" "Seo tabloyu görmek istediğini söyle."dedim kulaklıktan. "Yaparımda istediğiniz her şeyi yapabilir miyim bilmiyorum. Ama görmem etkili olur." "Tabii. Soldat Hwang bana tabloyu getir." Adam tabloyu getirip masanın üstüne koydu. "İyice yakındak bak ki iyi görüntüler alıyım."dedim Changbin daha da yakından baktı. Ben ise polisi arayıp haber verdim. "Nerede yaşıyorsun Bay Park?" Niye soruyor bunu acaba? "Burada Seul de." "Seo adam burada yaşamıyor."dedim. Changbin'in nefes alış verişi bozulmuştu. Hemen suyu aldı ve bir yudum içti. İçimden fark etmemesi için dua ediyordum. "Anladım."dediği an yüzümde istemsiz bir mutluluk oluştu. Adam tekrar Changbin'e döndü "Şu tablo ile bildikleriniz neler?" Changbin anlatmaya başladı "İlk öncelikle bu konuda çok fazla teori var. En ünlü ve mantıklı 3 teori var. Birincisi; Pek çok kişi bunun, beş çocuk annesi ve zengin bir Floransalı ipek tüccarının karısı olan 24 yaşındaki Bayan Lisa del Giocondo'ya ait olduğu konusunda hemfikirdi, dolayısıyla diğer adı Gioconda.Sigmund Freud tarafından ortaya atılan bir diğer görüş ise karakterin Leonardo'nun annesi Katrina olduğu yönünde.Üçüncü görüşe gelince -ki bu en tartışmalı olanıydı- yüz hatları ile hanımefendininkiler arasındaki büyük benzerlik göz önüne alındığında, resmin aslında Leonardo'nun kendisine veya onun kadın versiyonuna ait olduğuydu.Ancak bugüne kadar kimliği kesin olarak kanıtlanamadı ve "Lisa del Giocondo"nun kalıntılarını arayarak, DNA testi yaparak ve yüzünün bir resmini yeniden oluşturarak tartışmayı çözme girişimleri başarılı olamadı." (Burayı bulana kadar süblumleştim okunmayanı anne terliğiyle kovalarım (Black Kids Drem bana kilitledi de) "Bu kadar mı?" "Evet efendim." "Soldat Hwang korumaları çağırda Bay Seo'yu halledin." O zaman Changbin'in sonunun geldiğini anladım Hadi ama bu kadar hızlı anlayamazlar. Telaşla konuşmaya başladım "Seo zaman kazan." Aklına gelen ilk şeyi söylemeye başladı "Ne yapıcaksınız beni de Lee Minho gibi öldürecek misiniz?" "Evet aynen öyle yapacağım. Sende Lee Minho'nun ve ailesinin yanına gideceksiniz." "Ne yani ailesini de mi siz öldürdünüz?" "Aynen öyle. Onlarda çok meraklıydı." Donup kaldım. Ailem bu yüzden mi öldürülmüştü? Abimin arkasına düştüğü şey bu muydu? "Ellerinizi havava kaldırın!" Misun'dan Saate baktım 9:30'u gösteriyordu. Yani planın başlamasına son 10 dakika. Plan için her şey hazırdı adamı halletmiştik. "Eğer tehlikeli bir şey hissedersen iki defa "Bu simge" de. Tamam mı?" "Ay yeter Misun."Sabahtandır on kere anlattın bunları. Endişelenme en fazla ölürüm." "Endişelenme dediği şeye bak. Dedim alay eder bir şekilde. O ise buna güldü. (Romantik bir şey yazıcaktımda vazgeçtim skzskzskz) (Hiun; Yaw niyeeee zaten üç kuruş romantik sahne var.) Son kez gözlüğü, kulaklığı ve böceği kontrol ettim. Her şey çok iyi gidiyordu. _Bulucam katilini abi. Bu sefer biticek._ Changbin bana döndü "Ben artık gidiyorum. Geç kalırsam sorun çıkabilir." "Tamam. Hadi fighting." (Böyle mi yazılıyordu lan. Fighting) (Hiun; Bende bilmiyorum vallahi) Changbin çıktıktan sonra bende kameraya ve kayıt cihazına odaklandım. Bu arada da Changbin'i yönlendiriyordum. "Şimdi düz git. Karşında bir kapı çıkıcak orada soldatlar var. Onlara Simge Bilimciden aldığımız kimlik kartını göster." "Harbi harbi meslek taşımı kullanıyorum şu an. Çok acayip." Güldüm bu dediğine o ise korumlara baya yaklaştığı için ses etmedi. Changbin korumlara kimliğini gösterip içeri girdi. Ben ise korumların yönü göstermesine rağmen anlatmaya devam ediyordum. Sonunda aradığımız odaya geldiğinde ise kapıyı çalıp "gel" komutunu alınca içeri girdi. Ben ise gözlükte olanları izliyordum. Önce adamın önünde eğildi ve konuşmaya başladı "Merhaba efendim ben Park Soho." "Hoş geldin geç otur." İşaret ettiği yere oturdu. Adam önüne bakarken Changbin elindeki böceği direk masanın altına yapıştırdı. "Ne içersiniz bay Park." "Su olur efendim." "Soldat Hwang bana bir çay Bay Park'a da bir su getir." "Emredersiniz efendim." "Neden sizi buraya gitirdiğimi merak ediyorsunuzdur." "Evet, efendim." "Mona Lisa bende. Bununla ilgili bana bilgi vermeni istiyorum." _Mal adam onun için tarihçi lazım tarihçi._ "Efendim bu teklif için teşekkürler ama ben Simge Bilimciyim benim konum genelde simgeler oluyor." "Yapamaz mısın?" "Seo tabloyu görmek istediğini söyle."dedim kulaklıktan. "Yaparımda istediğiniz her şeyi yapabilir miyim bilmiyorum. Ama görmem etkili olur." "Tabii. Soldat Hwang bana tabloyu getir." Adam tabloyu getirip masanın üstüne koydu. "İyice yakındak bak ki iyi görüntüler alıyım."dedim Changbin daha da yakından baktı. Ben ise polisi arayıp haber verdim. "Nerede yaşıyorsun Bay Park?" Niye soruyor bunu acaba? "Burada Seul de." "Seo adam burada yaşamıyor."dedim. Changbin'in nefes alış verişi bozulmuştu. Hemen suyu aldı ve bir yudum içti. İçimden fark etmemesi için dua ediyordum. "Anladım."dediği an yüzümde istemsiz bir mutluluk oluştu. Adam tekrar Changbin'e döndü "Şu tablo ile bildikleriniz neler?" Changbin anlatmaya başladı "İlk öncelikle bu konuda çok fazla teori var. En ünlü ve mantıklı 3 teori var. Birincisi; Pek çok kişi bunun, beş çocuk annesi ve zengin bir Floransalı ipek tüccarının karısı olan 24 yaşındaki Bayan Lisa del Giocondo'ya ait olduğu konusunda hemfikirdi, dolayısıyla diğer adı Gioconda.Sigmund Freud tarafından ortaya atılan bir diğer görüş ise karakterin Leonardo'nun annesi Katrina olduğu yönünde.Üçüncü görüşe gelince -ki bu en tartışmalı olanıydı- yüz hatları ile hanımefendininkiler arasındaki büyük benzerlik göz önüne alındığında, resmin aslında Leonardo'nun kendisine veya onun kadın versiyonuna ait olduğuydu.Ancak bugüne kadar kimliği kesin olarak kanıtlanamadı ve "Lisa del Giocondo"nun kalıntılarını arayarak, DNA testi yaparak ve yüzünün bir resmini yeniden oluşturarak tartışmayı çözme girişimleri başarılı olamadı." (Burayı bulana kadar süblumleştim okunmayanı anne terliğiyle kovalarım (Black Kids Drem bana kilitledi de) "Bu kadar mı?" "Evet efendim." "Soldat Hwang korumaları çağırda Bay Seo'yu halledin." O zaman Changbin'in sonunun geldiğini anladım Hadi ama bu kadar hızlı anlayamazlar. Telaşla konuşmaya başladım "Seo zaman kazan." Aklına gelen ilk şeyi söylemeye başladı "Ne yapıcaksınız beni de Lee Minho gibi öldürecek misiniz?" "Evet aynen öyle yapacağım. Sende Lee Minho'nun ve ailesinin yanına gideceksiniz." "Ne yani ailesini de mi siz öldürdünüz?" "Aynen öyle. Onlarda çok meraklıydı." Donup kaldım. Ailem bu yüzden mi öldürülmüştü? Abimin arkasına düştüğü şey bu muydu? "Ellerinizi havava kaldırın!"
Changbin'den İçeri dalan polisler ile derin bir nefes aldım. Her şey bitti artık. Mona Code'yi çözdük. İçeri Misun hızlıca girip ban sarıldı. Şaşırmıştım ama belli etmedim "Changbin b-ben kendimi çok kötü hissediyorum." "Neden?" "Onca yıl kendimi suçladım. İkisi gizli bir görevdeydi ve ben abimle evdeydim. Onlara gelsinler diye yalvardım ve yoldayken kaza yaptılar. Bunca yıl kendimi suçladım." Boşta kalan elimi beline sardım "Hepsi geçti merak etme. Abinin katilini bulduk." Bana daha sıkı sarıldı. Bense hiç bir şey demeden ona sarıldım. . . . *1 hafta sonra kutlama zamanı* Amir Jung ve tarikatın tutuklanmasının şerefine güzel bir mekanı kapatıp parti düzenlemiştik. Soruşturmada ki karakola barbar büyük bir parti veriyorduk. Başkomiser yanıma geldi "Bay Seo gerçekten elinizden gelenin en iyisini yaptınız." "Teşekkür ederim komiserim ama Misun ve Sua olmasa yapamazdım." "Tabii onda hem fikiriz."diyip güldü. Gözüm Misun'a takıldı. Hâlâ şoktaydı bu yüzden iyi durumda değildi. Ayakta duracak hali yoktu çok içmişti herhalde. O hızlıca dışarı çıkınca bende komisere bir yalan uydurup dışarı çıktım. Kusuyordu. Yanına gidince kolumdan tuttu "Biraz temiz hava alalım mı?" Sarhoş birinden daha çok başı ağrıyan bir insana benziyordu. Kolundan tuttum ve onu kaldırdım "Nereye gidelim?" Eliyle yandaki parkı gösterdi "Şuraya." Oraya gidip oturduk. Bacaklarını sallamaya başladı "Aptalmışım işte! Abimin gördüğü şeyi görememişim." "Öyle deme hem o bir dedektifti unutma!" "Olsun bilmeliydim." Yerden başını kaldırıp bana döndü "Gidecek misin cidden?" "Zorundayım, işim var orda. Hem bu iş fazla sürdü bile." "Seni seviyorum desem ve gitme desem gider misin?"dedi gözleri yavaşça dudaklarımı buldu. Bir adım geriye gittim "Hayır. Şuan kendinde değilsin" "Hiç olmadığım kadar kendimdeyim."dedi ve bana yaklaşmaya başladı... (Zoret kraliçesi Hiun sansürü!!!) Changbin'den Yerimden terler içinde kalktım. Derin derin nefes almaya başladım. Parmaklarım istemsizce dudaklarıma gitti. _O nasıl bir rüyaydı?_ Yanımda duran kitaba gözüm kaydı 'Da Vinci Code' dün akdam okuyup bitirdiğim kitap. Kitap rüyama gitmişti ve fantastik bir bulmaca oluşmuştu. Odanın kapısı açıldı ve içeri eşim girdi. Yanıma yaklaşıp yanağımdan öptü "Chang ne zaman kalacaksın boğazımda tüy bitti." Gülümsedim ve saçlarını elimle geriye attım "Misun kusura bakma dün fazla yorgundum." "Sorun değil. Neyse aşağı inelim sofra hazır abim birazdan gelir." "Abin?" "Abim Minho gelecek ya bize. Dün konuştuk hatta." Jeton sonradan düştü "Evet doğru Minho hyung gelecekti." "Neyse elini yüzünü yıkayıp aşağı gel."dedi ve odadan çıktı. Gördüğüm rüyanın etkisinden hâlâ çıkamamıştım. Misun ve ben Minho'nun katilini arıyorduk. Şaka gibiydi. Derin bir nefes aldım ve aşağı indim. Misun yine yapmıştı yapacağını. Arkadan gidip sarıldım "Eline sağlık." "Teşekkür ederim. O kadar profesör karısıyız bir şey yapalım değil mi?" Güldüm sırada kapı çaldı. Hemencecik ondan ayrılıp kapıyı açtım. Onu görünce afaladım. Gülümsedi ve elini omuzuma attı "Naber damat bey? İyi gördüm sizi." "İyiyim merak etme." Güldü ve içeri geçti. Sofra çoktan hazırdı. Geçip oturduk. Onlar gülüşüp eğlenirken ben onları izliyordum. Galiba çok yoğun bir insan olduğum için rüyamda ailemle vakit geçirmiştim. Evet bu mümkündü. Ama ne yalan söyleyeyim iyi gelmişti. Kendimi hiç bu kadar değişik hissetmemiştim. Bende onların gülüşmesine katıldım, çünkü hayat gülünce güzel. ~The end _/Bittiğine inanamıyorum. Çok uğraştığım bir seriydi. Diğer yazarımıza bana yardım ettiği için teşekkür ederim. Onunla yazmak büyük bir zevkti./_ _Hium& BlackKidsDrem_
*Acemi Yazar Hiun& Black Kids Drem*
*Bölüm:3(Beynim Dondu *
*LÜTFEN TÜM VİDEOYU İZLEYİNİZ!!!!!*
_Ana karakterler_
_•|Seo Changbin•|_------------_•|Lee Misun•|_
Yazar'dan
Sua polislerin önünde durdu. Polis ona camı açmasını söyleyince açtı "Buyrun komiserim bir sorun mu vardı?"
Komiser elindeki tabletten bir fotoğraf gösterdi "Bu adamı gördünüz mü?"
Fotoğraftaki Changbin'di. Kafasını salladı "Hayır."
"Rica etsem kimliğinizi verir misiniz?"
"Tabii hemen."dedi ve cüzdanındaki kimliği gösterdi.
Polis eline alıp arattı ardından Sua'ya döndü "Bayan Park rica etsem içeri bir göz atabilir miyiz?"
Sua kafasını salladı "Tabii efendim."
Sua aradan inince polisler hemen içine baktı. Komiser Sua'ya döndü "Bagajı açar mısınız?"
"Bagajı açamam çünkü kilidi bende değil."
"Nasıl ayrı bir kilidi mi var?"
"Hey, siz arabayı ne sanıyorsunuz? Hem bu eski model!"
Polis kuşulansada bir şey demedi ve arkasını döndü "Tamam gidebilirsiniz."
Sua hemen arabaya bindi ve polise biraz yaklaştı "Teşekürler yakışıklı komiser."dedi ve göz kırptı.
Polis memnuniyetisiz bir şekilde gülümsedi. Pisikopat gülüşlü kadından kurtulmak istiyordu.
Sua aceleyle hemen arabayı sürdü ve orman yakınlarında bir yerde indi.
Eline anahtarı alıp bagaja ağır adımlarla yürüdü. Kapağı açıp küçükcük bagajda iki büklüm olmuş arkadaşlarına baktı "İyi işti çocuklar."
Changbin acıyla haykırdı "SUA MİSUN'U ÜSTÜMDEN KALDIR! KOLUMUN ÜSTÜNE UZANDI!!"
"Ne bağırıyorsun be! Tamam bekle biraz."
"Bekleyemem!"
Sua elini Misun'a uzattı. Misun elini tutu ve sıkıştığı yerden çıktı. Ardından Changbin çıktı ve kendini yere attı "Bittim!"
Misun'da yanına çöktü "Bende. Senin gibi biriyle 2 m² yere sığmak ölüm gibi bir şey. Çok yer kaplıyorsun!"
"SEN BANA KİLOLU MU DİYORSUN!?"
Misun kulağını tutu "Ağğğğğğğğğ kulağım kanadı!"
Sua Changbin'e döndü "Sesin çok gür pardon gürültülü! Duyamıyorum!!"
Changbin ayağa kalktı "Boş yaptınız daha çok işimiz var. Zırvalamayı kesin de meşhur Bay Lee'nin ofisine gidelim."
Misun'da ayağa kalkınca arabaya bindiler ve ofise gitmeye başladılar...
Misun'dan
Abimin ofisine giriş yapmış bir şeyler arıyorduk. Ben ve Sua çekmeceleri ararken, Changbin'de dosyalara bakıyordu.
Gözüm Changbin'e takıldı. Koskoca bir günde yakın olup beni kendine bağlamıştı. Bunun yanı sıra samimiydi. Bende onunla samimiydim.
Sua bize döndü "Misun, Chang ben acıktım bir şeyler almaya gidicem isteyen var mı?"
Changbin elini kaldırdı "Ben de açım bana da al."
"Bana da sar bir şeyler."dedim.
Sua elindekeri Changbin'in yanına bırakıp dışarı çıktı. Changbin dosyalara bakarken hâlâ ona bakıyordum.
Konuşmaya başladı "Misun gözlerinle yedin, bir sorun mu var?"
Hemen gözlerimi kaçırdım "Ne alaka ben işimi yapıyorum."
Ayağa kalktı ve yanıma geldi. Oturduğum sandalyeye yaklaştı "Bayan Lee hiç öyle durmuyorsunuz."
İyice bana yaklaştığı için gözlerimi ona diktim "Ne yapmaya çalışıyorsun?"
Sandalyeden çekildi "Hiç."dedi ve yan bir şekilde güldü.
Kafam karışmıştı. Konuşmaya başladım "Açık olsana!"
"Çok açığım. Hem sen birazcık etkilendin sanki? Değil mi?"
Yine gözlerimi kaçırdım "Ha-hayır. Hem sen etkileyemesin beni. Hiç bir insan bunu yapamaz."
Güldü "Gözlerin öyle demiyor ama, sürekli kaçırıp duruyorsun."dedi.
Sandalyeyi çevirdim. Onu görmüyordum. Sandalyeyi tutup kendine çevirdi "Hadi ama böyle yapma. Kabul et salayım seni."
"Kabul etmeyeceğim çünkü öyle bir şey olmadı."
Onu itip ayağa kalktım ve işe yarar şeyleri masaya bıraktım "Şuna bir bak. Yıldız var üstünde."
Hemen yanıma gelip kağıda göz gezdirdi "Zihin haritası yapmış. Bir birine bir şeyleri bağlamaya çalışmış. Afrodit, yıldız ve Da Vinci uyuyor ama tarikat ismi yok."
Hemen kağıtların arasından başka bir tanesini göstermiş "Bunu buldum. Eskiz kağıdı gibi, Afrodit'in başka versiyonlarını denemiş."
"Başka versiyonları mı var?"
Kafasını salladı "Evet ama anlamı aynı değil. Anagramları."
"Anagram ne demek?"
"Aynı harflerle yazılan ama harfleri yer değiştirince ayrı anlama gelen sözcük; örneğin rakı sözcüğünün harfleri yer değiştirince ortaya çıkan ırak/karı/arık sözcükleri birer anagramdır.¹"
*¹: Vikipedi*
"Anlamadım nasıl yani?"
Hemen boş bir kağıt alıp 'Kaya' kelimesini yazdı. Sonra anlamaya başladı "Kaya bir sözcüktür. Ayak'ta onunla aynı sözleri barındırır ama farklı bir anlamı vardır. Biz aynı harflerden ortaya oluşan şeylere anagram deriz."
Kağıda bakmaya devam ettim. Abimin oluşturduğu anagramlara baktım.
Changbin kağıdı çekti "Bay Lee bir sürü anagram denemiş. Bu ikisi en mantıklı seçenekler."
Çizdiği iki kelimeye baktım _'Atrophied' 'Hapret'_
Ona döndüm "Bu ikisi niye?"
"Atrophied ingilizce körelmiş demek. Anlamlı olur çünkü abinin vistüs adamı araştırmalarında _körelmiş insanlar_ vurgusu vardı. Hapret ise Arnavutça bir kelime. Açılır anlamı var. İkisine baktığımız zaman Atrophied adında bir dernek var ve aynı şekilde Hapret adında bir fabrika var. Fabrika kapı fabrikası ve yine bir derneğe bağlı."
"Sen bunca şeyi nasıl araştırdın?"
"Bilgisayar diye bir şey var. Hem abin çok ipucu bırakmış. Masanın üzerinde fabrikanın bağlı olduğu şirketin CEO'su ve derneğin kurucusu hakkında bir dosya vardı. Yani abin ikisi arasında kalmış ve geri kalanını bulamadan öldürülmüş."
Masanın üstündeki kağıtları bıraktı ve iki dosyayı önümüze koydu "Şu iki adam önemli. Do Mun ve Christopher Bang."
"Şirketin CEO'su yabacı mı?"
"Evet, Avustralyalı. Kökeni bura ama orda doğup büyümüş. 20'li yaşlarda buraya gelmiş. Korece ismi Bang Chan."
"Ben bu adamı tanıyorum! Karakola gelmişti ve olay çıkarmıştı."
"Ne olayı?"
"Arabası çalınmış polis davayı rafa kaldırınca tehtit etmişti."
"İletişime geçmemiz lazım."
"Evet geçmeliyiz!"
İkimizde birbirimize baktık. Christopher Bang bizi bekle...
Yazar'dan
Masanın başında oturmuş kağıtları imzalarken birden kapı çaldı.
Yorgun adam başını ovup işine geri döndü "Gir."
İçeri giren bedenle adam başını kaldırdı "Buyurun neye bakmıştınız?"
Adam elindeki silahla güvenlik kamerasını vurdu ve ona korku dolu gözlerle bakan adama silahı doğrultu "Üzgünüm Christopher birinin ayağımın altından çıkması için ölmen gerekiyor."
Christopher konuşamadan silah sesi odayı doldurdu.
'CEO Christopher Bang' yazısı kanla kaplandı. Adam masanın başına gidip isimliği düzelti. Ardından ölü bendene yaklaştı "Cehennemde Dedektif Lee'yi bulup yakasına yapış. O senin ismini verdiği için öldün."dedi ve adamın gömleğinden tutup çekti.
Gömlek ortadan ikiye ayrılınca sakladığı bıçağı çıkardı ve ölü vücuda bir şey kazımaya başladı...
*Hiun'un bu partı gizemli bir şekilde sildi. Kısaca özet geçersek Sua, Chang ve Misun Chan'ın ölümünü öğrendi ve kesin emin oldu.*
Misun'dan
Abimin ofisine giriş yapmış masanın başında ne yapacağımızı düşünüyorduk.
Ayağa kalkıp oluşturduğumuz tahtanın yanına gittim ve elimdeki cetvelle abimi gösterdim "Lee Minho yani abim evinde ölü bulundu."
Yıldızı gösterdim "Yerde kanla çizilmiş bir yıldız bulduk ve burdan katilinin bir tarikata bağlı olduğunu bulduk."
Ağaç evde bulduğumuz kağıtları ve ipuçlarını gösterdi "Abimin bize bırakmamış olduğu ipuçlarını çözdük. Karşımıza 'Afrodit' ve Leonardo Da Vinci çıktı."
Bay Bang'ı gösterdim "Son olarak Bay Bang'ı anagramlardan dolayı şüpheli olarak düşündük ve onu görmek için şirkete gittik. Ama maalesef onu ölü olarak bulduk."
Sua göz devirdi"Bunu zaten biliyoruz niye anlatıyorsun?"
"Okuyucuların beyni yanmıştır."
"Ne okuyucusu be!?"
Changbin lafa daldı"Amma boş yaptınız. Neyse sen planı anlat."
Anlatmaya başladım "Şimdi gizlice biz tarikatın içine sızıcaz."
"Burada mı aklına geldi yani. Tich tich."
Sua'ya öldürücü bakışlar atıp anlatmaya devam ettim "Changbin simge bilimci olarak sızıcaksın. Onların işini hallederken ses kaydı alıcaksın."
"Peki yakalanırsam."
Haklıydı, her yerde aranıyordu kendileri.
Kendimden emin bir şekilde devam etti m "Zaten hem seni izleyecek hemde dinleyeceğiz ve merak etme yakalansan bile illa kurtaracağım seni."
Sua ikimize hitaben konuştu "Ne yaşıyorsunuz siz ikiniz."
"Kes sesini Sua."dedim ve gözlerimi ona diktim.
"Tamam be ne kızıyorsun."
Changbin meraklı bir şekilde sordu"Peki bunu ne zaman yapacağız? Ve bir de neden bir simge bilimciye ihtiyaçları olsun."
"Yarın yapacağız. Ve Sua'nın bulduğu belgelerde bir şey fark etmedin mi?"
Kafasını salladı"Hayır."
"Simge Bilimci ayarlamışlardı onun yerine geçiceksin.
Yeni anlamış gibi hemen yerinden dikleşti. "Anladım anladım şimdi."
"Ses kayıtları ve görüntüler elimize geçtiğinde ise biz bunları polise vereceğiz."
"Aynen öyle."
"Peki biz ne yapıcaz unnie?"
"Biz Changbin'i izleyip ses kayıtlarını dinleyeceğiz. Ve ayarladıkları adamı halledicez."
"Öldürecek miyiz yoksa?"dedi şaşkınlıkla
"Saçmalama Sua."
"Anladım."diyip kafa salladı.
"Ne olur ne olmaz diye de böcek² yerleştireceksin."
*²:Böcek olarak adlandırılan cihazlar, kişilerin özel konuşmalarını izinsiz bir şekilde kaydedebilen ve iletebilen cihazlardır. Bu cihazlar, casusluk, istihbarat toplama, hukuk uygulaması ve iş dünyasında kullanılabilmektedir. 'Gizli dinleme cihazları'olarak da adlandırılmaktadır*
Kafasını olumlar gibi aşağı yukarı salladı"Evet, haklısın. Bir sorun çıksa bile o böcek işimizi görür."
"O zaman yarın bitiriyoruz bu hikayeyi."
"Aynen öyle."
(Burada direk diğer güne ışınlıyorum çünkü yeto artık çözsünler.)
Misun'dan
Saate baktım 9:30'u gösteriyordu. Yani planın başlamasına son 10 dakika. Plan için her şey hazırdı adamı halletmiştik.
"Eğer tehlikeli bir şey hissedersen iki defa "Bu simge" de. Tamam mı?"
"Ay yeter Misun."Sabahtandır on kere anlattın bunları. Endişelenme en fazla ölürüm."
"Endişelenme dediği şeye bak. Dedim alay eder bir şekilde. O ise buna güldü.
(Romantik bir şey yazıcaktımda vazgeçtim skzskzskz) (Hiun; Yaw niyeeee zaten üç kuruş romantik sahne var.)
Son kez gözlüğü, kulaklığı ve böceği kontrol ettim. Her şey çok iyi gidiyordu.
_Bulucam katilini abi. Bu sefer biticek._
Changbin bana döndü "Ben artık gidiyorum. Geç kalırsam sorun çıkabilir."
"Tamam. Hadi fighting."
(Böyle mi yazılıyordu lan. Fighting) (Hiun; Bende bilmiyorum vallahi)
Changbin çıktıktan sonra bende kameraya ve kayıt cihazına odaklandım. Bu arada da Changbin'i yönlendiriyordum.
"Şimdi düz git. Karşında bir kapı çıkıcak orada soldatlar var. Onlara Simge Bilimciden aldığımız kimlik kartını göster."
"Harbi harbi meslek taşımı kullanıyorum şu an. Çok acayip."
Güldüm bu dediğine o ise korumlara baya yaklaştığı için ses etmedi.
Changbin korumlara kimliğini gösterip içeri girdi. Ben ise korumların yönü göstermesine rağmen anlatmaya devam ediyordum.
Sonunda aradığımız odaya geldiğinde ise kapıyı çalıp "gel" komutunu alınca içeri girdi. Ben ise gözlükte olanları izliyordum. Önce adamın önünde eğildi ve konuşmaya başladı "Merhaba efendim ben Park Soho."
"Hoş geldin geç otur."
İşaret ettiği yere oturdu. Adam önüne bakarken Changbin elindeki böceği direk masanın altına yapıştırdı.
"Ne içersiniz bay Park."
"Su olur efendim."
"Soldat Hwang bana bir çay Bay Park'a da bir su getir."
"Emredersiniz efendim."
"Neden sizi buraya gitirdiğimi merak ediyorsunuzdur."
"Evet, efendim."
"Mona Lisa bende. Bununla ilgili bana bilgi vermeni istiyorum."
_Mal adam onun için tarihçi lazım tarihçi._
"Efendim bu teklif için teşekkürler ama ben Simge Bilimciyim benim konum genelde simgeler oluyor."
"Yapamaz mısın?"
"Seo tabloyu görmek istediğini söyle."dedim kulaklıktan.
"Yaparımda istediğiniz her şeyi yapabilir miyim bilmiyorum. Ama görmem etkili olur."
"Tabii. Soldat Hwang bana tabloyu getir."
Adam tabloyu getirip masanın üstüne koydu.
"İyice yakındak bak ki iyi görüntüler alıyım."dedim
Changbin daha da yakından baktı. Ben ise polisi arayıp haber verdim.
"Nerede yaşıyorsun Bay Park?"
Niye soruyor bunu acaba?
"Burada Seul de."
"Seo adam burada yaşamıyor."dedim.
Changbin'in nefes alış verişi bozulmuştu. Hemen suyu aldı ve bir yudum içti.
İçimden fark etmemesi için dua ediyordum.
"Anladım."dediği an yüzümde istemsiz bir mutluluk oluştu.
Adam tekrar Changbin'e döndü "Şu tablo ile bildikleriniz neler?"
Changbin anlatmaya başladı "İlk öncelikle bu konuda çok fazla teori var. En ünlü ve mantıklı 3 teori var. Birincisi; Pek çok kişi bunun, beş çocuk annesi ve zengin bir Floransalı ipek tüccarının karısı olan 24 yaşındaki Bayan Lisa del Giocondo'ya ait olduğu konusunda hemfikirdi, dolayısıyla diğer adı Gioconda.Sigmund Freud tarafından ortaya atılan bir diğer görüş ise karakterin Leonardo'nun annesi Katrina olduğu yönünde.Üçüncü görüşe gelince -ki bu en tartışmalı olanıydı- yüz hatları ile hanımefendininkiler arasındaki büyük benzerlik göz önüne alındığında, resmin aslında Leonardo'nun kendisine veya onun kadın versiyonuna ait olduğuydu.Ancak bugüne kadar kimliği kesin olarak kanıtlanamadı ve "Lisa del Giocondo"nun kalıntılarını arayarak, DNA testi yaparak ve yüzünün bir resmini yeniden oluşturarak tartışmayı çözme girişimleri başarılı olamadı."
(Burayı bulana kadar süblumleştim okunmayanı anne terliğiyle kovalarım (Black Kids Drem bana kilitledi de)
"Bu kadar mı?"
"Evet efendim."
"Soldat Hwang korumaları çağırda Bay Seo'yu halledin."
O zaman Changbin'in sonunun geldiğini anladım Hadi ama bu kadar hızlı anlayamazlar.
Telaşla konuşmaya başladım "Seo zaman kazan."
Aklına gelen ilk şeyi söylemeye başladı "Ne yapıcaksınız beni de Lee Minho gibi öldürecek misiniz?"
"Evet aynen öyle yapacağım. Sende Lee Minho'nun ve ailesinin yanına gideceksiniz."
"Ne yani ailesini de mi siz öldürdünüz?"
"Aynen öyle. Onlarda çok meraklıydı."
Donup kaldım. Ailem bu yüzden mi öldürülmüştü? Abimin arkasına düştüğü şey bu muydu?
"Ellerinizi havava kaldırın!"
Misun'dan
Saate baktım 9:30'u gösteriyordu. Yani planın başlamasına son 10 dakika. Plan için her şey hazırdı adamı halletmiştik.
"Eğer tehlikeli bir şey hissedersen iki defa "Bu simge" de. Tamam mı?"
"Ay yeter Misun."Sabahtandır on kere anlattın bunları. Endişelenme en fazla ölürüm."
"Endişelenme dediği şeye bak. Dedim alay eder bir şekilde. O ise buna güldü.
(Romantik bir şey yazıcaktımda vazgeçtim skzskzskz) (Hiun; Yaw niyeeee zaten üç kuruş romantik sahne var.)
Son kez gözlüğü, kulaklığı ve böceği kontrol ettim. Her şey çok iyi gidiyordu.
_Bulucam katilini abi. Bu sefer biticek._
Changbin bana döndü "Ben artık gidiyorum. Geç kalırsam sorun çıkabilir."
"Tamam. Hadi fighting."
(Böyle mi yazılıyordu lan. Fighting) (Hiun; Bende bilmiyorum vallahi)
Changbin çıktıktan sonra bende kameraya ve kayıt cihazına odaklandım. Bu arada da Changbin'i yönlendiriyordum.
"Şimdi düz git. Karşında bir kapı çıkıcak orada soldatlar var. Onlara Simge Bilimciden aldığımız kimlik kartını göster."
"Harbi harbi meslek taşımı kullanıyorum şu an. Çok acayip."
Güldüm bu dediğine o ise korumlara baya yaklaştığı için ses etmedi.
Changbin korumlara kimliğini gösterip içeri girdi. Ben ise korumların yönü göstermesine rağmen anlatmaya devam ediyordum.
Sonunda aradığımız odaya geldiğinde ise kapıyı çalıp "gel" komutunu alınca içeri girdi. Ben ise gözlükte olanları izliyordum. Önce adamın önünde eğildi ve konuşmaya başladı "Merhaba efendim ben Park Soho."
"Hoş geldin geç otur."
İşaret ettiği yere oturdu. Adam önüne bakarken Changbin elindeki böceği direk masanın altına yapıştırdı.
"Ne içersiniz bay Park."
"Su olur efendim."
"Soldat Hwang bana bir çay Bay Park'a da bir su getir."
"Emredersiniz efendim."
"Neden sizi buraya gitirdiğimi merak ediyorsunuzdur."
"Evet, efendim."
"Mona Lisa bende. Bununla ilgili bana bilgi vermeni istiyorum."
_Mal adam onun için tarihçi lazım tarihçi._
"Efendim bu teklif için teşekkürler ama ben Simge Bilimciyim benim konum genelde simgeler oluyor."
"Yapamaz mısın?"
"Seo tabloyu görmek istediğini söyle."dedim kulaklıktan.
"Yaparımda istediğiniz her şeyi yapabilir miyim bilmiyorum. Ama görmem etkili olur."
"Tabii. Soldat Hwang bana tabloyu getir."
Adam tabloyu getirip masanın üstüne koydu.
"İyice yakındak bak ki iyi görüntüler alıyım."dedim
Changbin daha da yakından baktı. Ben ise polisi arayıp haber verdim.
"Nerede yaşıyorsun Bay Park?"
Niye soruyor bunu acaba?
"Burada Seul de."
"Seo adam burada yaşamıyor."dedim.
Changbin'in nefes alış verişi bozulmuştu. Hemen suyu aldı ve bir yudum içti.
İçimden fark etmemesi için dua ediyordum.
"Anladım."dediği an yüzümde istemsiz bir mutluluk oluştu.
Adam tekrar Changbin'e döndü "Şu tablo ile bildikleriniz neler?"
Changbin anlatmaya başladı "İlk öncelikle bu konuda çok fazla teori var. En ünlü ve mantıklı 3 teori var. Birincisi; Pek çok kişi bunun, beş çocuk annesi ve zengin bir Floransalı ipek tüccarının karısı olan 24 yaşındaki Bayan Lisa del Giocondo'ya ait olduğu konusunda hemfikirdi, dolayısıyla diğer adı Gioconda.Sigmund Freud tarafından ortaya atılan bir diğer görüş ise karakterin Leonardo'nun annesi Katrina olduğu yönünde.Üçüncü görüşe gelince -ki bu en tartışmalı olanıydı- yüz hatları ile hanımefendininkiler arasındaki büyük benzerlik göz önüne alındığında, resmin aslında Leonardo'nun kendisine veya onun kadın versiyonuna ait olduğuydu.Ancak bugüne kadar kimliği kesin olarak kanıtlanamadı ve "Lisa del Giocondo"nun kalıntılarını arayarak, DNA testi yaparak ve yüzünün bir resmini yeniden oluşturarak tartışmayı çözme girişimleri başarılı olamadı."
(Burayı bulana kadar süblumleştim okunmayanı anne terliğiyle kovalarım (Black Kids Drem bana kilitledi de)
"Bu kadar mı?"
"Evet efendim."
"Soldat Hwang korumaları çağırda Bay Seo'yu halledin."
O zaman Changbin'in sonunun geldiğini anladım Hadi ama bu kadar hızlı anlayamazlar.
Telaşla konuşmaya başladım "Seo zaman kazan."
Aklına gelen ilk şeyi söylemeye başladı "Ne yapıcaksınız beni de Lee Minho gibi öldürecek misiniz?"
"Evet aynen öyle yapacağım. Sende Lee Minho'nun ve ailesinin yanına gideceksiniz."
"Ne yani ailesini de mi siz öldürdünüz?"
"Aynen öyle. Onlarda çok meraklıydı."
Donup kaldım. Ailem bu yüzden mi öldürülmüştü? Abimin arkasına düştüğü şey bu muydu?
"Ellerinizi havava kaldırın!"
Changbin'den
İçeri dalan polisler ile derin bir nefes aldım. Her şey bitti artık.
Mona Code'yi çözdük. İçeri Misun hızlıca girip ban sarıldı.
Şaşırmıştım ama belli etmedim "Changbin b-ben kendimi çok kötü hissediyorum."
"Neden?"
"Onca yıl kendimi suçladım. İkisi gizli bir görevdeydi ve ben abimle evdeydim. Onlara gelsinler diye yalvardım ve yoldayken kaza yaptılar. Bunca yıl kendimi suçladım."
Boşta kalan elimi beline sardım "Hepsi geçti merak etme. Abinin katilini bulduk."
Bana daha sıkı sarıldı. Bense hiç bir şey demeden ona sarıldım.
.
.
.
*1 hafta sonra kutlama zamanı*
Amir Jung ve tarikatın tutuklanmasının şerefine güzel bir mekanı kapatıp parti düzenlemiştik.
Soruşturmada ki karakola barbar büyük bir parti veriyorduk. Başkomiser yanıma geldi "Bay Seo gerçekten elinizden gelenin en iyisini yaptınız."
"Teşekkür ederim komiserim ama Misun ve Sua olmasa yapamazdım."
"Tabii onda hem fikiriz."diyip güldü.
Gözüm Misun'a takıldı. Hâlâ şoktaydı bu yüzden iyi durumda değildi.
Ayakta duracak hali yoktu çok içmişti herhalde. O hızlıca dışarı çıkınca bende komisere bir yalan uydurup dışarı çıktım.
Kusuyordu. Yanına gidince kolumdan tuttu "Biraz temiz hava alalım mı?"
Sarhoş birinden daha çok başı ağrıyan bir insana benziyordu.
Kolundan tuttum ve onu kaldırdım "Nereye gidelim?"
Eliyle yandaki parkı gösterdi "Şuraya."
Oraya gidip oturduk. Bacaklarını sallamaya başladı "Aptalmışım işte! Abimin gördüğü şeyi görememişim."
"Öyle deme hem o bir dedektifti unutma!"
"Olsun bilmeliydim."
Yerden başını kaldırıp bana döndü "Gidecek misin cidden?"
"Zorundayım, işim var orda. Hem bu iş fazla sürdü bile."
"Seni seviyorum desem ve gitme desem gider misin?"dedi gözleri yavaşça dudaklarımı buldu.
Bir adım geriye gittim "Hayır. Şuan kendinde değilsin"
"Hiç olmadığım kadar kendimdeyim."dedi ve bana yaklaşmaya başladı...
(Zoret kraliçesi Hiun sansürü!!!)
Changbin'den
Yerimden terler içinde kalktım. Derin derin nefes almaya başladım.
Parmaklarım istemsizce dudaklarıma gitti.
_O nasıl bir rüyaydı?_
Yanımda duran kitaba gözüm kaydı 'Da Vinci Code' dün akdam okuyup bitirdiğim kitap.
Kitap rüyama gitmişti ve fantastik bir bulmaca oluşmuştu.
Odanın kapısı açıldı ve içeri eşim girdi. Yanıma yaklaşıp yanağımdan öptü "Chang ne zaman kalacaksın boğazımda tüy bitti."
Gülümsedim ve saçlarını elimle geriye attım "Misun kusura bakma dün fazla yorgundum."
"Sorun değil. Neyse aşağı inelim sofra hazır abim birazdan gelir."
"Abin?"
"Abim Minho gelecek ya bize. Dün konuştuk hatta."
Jeton sonradan düştü "Evet doğru Minho hyung gelecekti."
"Neyse elini yüzünü yıkayıp aşağı gel."dedi ve odadan çıktı.
Gördüğüm rüyanın etkisinden hâlâ çıkamamıştım. Misun ve ben Minho'nun katilini arıyorduk. Şaka gibiydi.
Derin bir nefes aldım ve aşağı indim. Misun yine yapmıştı yapacağını.
Arkadan gidip sarıldım "Eline sağlık."
"Teşekkür ederim. O kadar profesör karısıyız bir şey yapalım değil mi?"
Güldüm sırada kapı çaldı. Hemencecik ondan ayrılıp kapıyı açtım.
Onu görünce afaladım. Gülümsedi ve elini omuzuma attı "Naber damat bey? İyi gördüm sizi."
"İyiyim merak etme."
Güldü ve içeri geçti. Sofra çoktan hazırdı. Geçip oturduk.
Onlar gülüşüp eğlenirken ben onları izliyordum. Galiba çok yoğun bir insan olduğum için rüyamda ailemle vakit geçirmiştim.
Evet bu mümkündü. Ama ne yalan söyleyeyim iyi gelmişti. Kendimi hiç bu kadar değişik hissetmemiştim.
Bende onların gülüşmesine katıldım, çünkü hayat gülünce güzel.
~The end
_/Bittiğine inanamıyorum. Çok uğraştığım bir seriydi. Diğer yazarımıza bana yardım ettiği için teşekkür ederim. Onunla yazmak büyük bir zevkti./_
_Hium& BlackKidsDrem_
@@Hiun-povBen bu fici okurken zort olmam gibi bir vibe almıştım (hayatımda en zort olduğum anı yaşadım şu an)
MÜKKOOO
Nasıl yani hepdi RUYAmıydı ama yine çok güzel olmuş
Neden ağlıyom yaw?
Duygularımı ifade edemiyom
Hepsi rüya çıktı agagagaga mükemmel bir seriydiii
Aşkım çokkkk♾♾♾♾♾güzelllll
İkiiiiiii❤
Ilkk❤
Erkenci sayılırım💪🏾
Yok artık hepsi rüyamıydı
Varya bunu ilerde kalın bir kitaba çevirebilirsin ha yok satar❤❤
Ama sonu rüya olmasın😅
Yaw daha ne istiyorsun? Biasın yaşıyor ve evliler aaa ne yapsak olmuyor. Tıch tıch
@@Hiun-pov 😅😅E sende haklısın
LimSoo yada bòyls sansür atardınnnnnnnn
Plus eight'in devamı ne zamaz gelecek