📌 Yalnızca kurgudan ibarettir. “Sana Aşık Olan Mafya Peşini Bırakmaz” ⭐️ Jeon Jungkook 26 - Kim Minjae 22 ⭐️ Jeon Jungkook, yeraltı dünyasında adından en çok korkulan adamdı. Sadece gücüyle değil, aynı zamanda duygusuzluğuyla da tanınırdı. Her şeyin kontrolünü elinde tutar, en sert kararları alırken bile bir an bile tereddüt etmezdi. Ama bir tek insan Minjae, onun karanlık dünyasında bir tür boşluk yaratıyordu. Jungkook’un acımasız, korkutucu kişiliği, Minjae ile karşılaştığından beri bir yavaşlamaya başlamıştı. İçindeki takıntı, her geçen gün daha derinleşiyor, ona duyduğu bu ilgi, bir tür hastalıklı çekim halini alıyordu. Minjae, Jungkook’un dikkatinden kaçmayan, onu delicesine kıskandıran birisiydi. Aralarındaki ilişki, uzun zamandır yalnızca bir korku ve kontrol savaşıydı. Jungkook, Minjae’yi her an takip ediyor, her hareketini izliyor, onun etrafında adeta bir ağ örüyordu. Ama Minjae, Jungkook’tan kaçmak istedikçe, daha fazla yaklaşıyordu. Ve bir süre sonra Minjae, kaçmanın imkansız olduğunu fark etti. Jungkook, onu her zaman bir şekilde buluyordu. Bir gece, Minjae işten çıkarken, normalden daha geç kalmıştı. Havanın soğukluğu, geceyi daha da kasvetli hale getiriyordu. Arka sokaklardan geçerken, minik bir motor sesi duydu. Ne kadar sesini kısmaya çalışsa da, Jungkook’un motosikletinin gürültüsü, her zaman olduğu gibi Minjae’yi bulmuştu. Hızla arkasını döndü ve karşısında, o soğuk bakışlarıyla Jungkook’u gördü. Jungkook’un gözlerinde, her zaman olduğu gibi acımasız bir ışık vardı. Ama bu sefer bir şey daha vardı: kıskanmıştı. "Nereye gidiyorsun, Minjae?" Minjae, adeta bir savaşın başlangıcını hissederek, derin bir nefes aldı. Jungkook’un sesi her zamanki gibi sertti, ama bu kez onun içinde biraz daha fazla bir tehdit vardı. "Neden peşimi bırakmıyorsun? Sadece evime gitmek istiyorum." Jungkook, motosikletinin üzerindeyken, Minjae’nin gözlerinin içine bakarak yavaşça gülümsedi. Gözlerindeki sertlik yerini bir tür tiksinmeye bıraksa da, gülümsemesi bir adım daha yakınlaşmasını sağlıyordu. "Evine mi? Öyle mi?" Minjae, Jungkook’un adım atarak kendisine yaklaşmasına engel olmaya çalıştı, ama o kadar kararlıydı ki, Minjae bir an bile kaçamayacağını biliyordu. Jungkook, Minjae’yi az önceki gibi bir duvarın kenarına sıkıştırmıştı. Yavaşça, soğuk parmakları Minjae’nin koluna dokundu. Minjae, Jungkook’un gücünü hissetti, ama aynı zamanda içinde bir tür gerginlik vardı. Jungkook’un her adımı, her dokunuşu daha yoğun hale geliyordu. "Beni bırak. Bunu sana defalarca söyledim. Beni takip etme, sana kıyamıyorum ama bu… bu bir takıntı." Jungkook, Minjae’nin sözlerine biraz dağılmış gibi gözükse de, derinlerde bir yerlerde, içindeki bu takıntının daha da büyüdüğünü hissediyordu. Minjae’yi elinden kaybetmek, onun hayatından tamamen çıkması, Jungkook için o kadar korkutucuydu ki, kelimelerle anlatması neredeyse imkansızdı. O yüzden sustu. Ama suskunluğu, Minjae’yi daha da zor bir duruma sokuyordu. Çünkü Jungkook, kelimelerle değil, eylemleriyle konuşuyordu. Ve Minjae’nin karşısındaki adam, her an her şeyi değiştirebilecek kadar güçlüydü. Jungkook, Minjae’ye biraz daha yakınlaştı. Yavaşça, parmaklarını Minjae’nin saçlarında gezdirdi. Ama bu, sadece bir sahiplenme değil, aynı zamanda bir işaretti. Minjae’yi tutmak, ona kıyamamak ama aynı zamanda ona zarar vermekten korkmak, Jungkook’un içindeki karmaşayı tetikliyordu. "Söylediklerinin hepsi boş, Minjae. Beni tanımıyorsun. Beni anlamıyorsun. Her şeyimi, her kararımı senin etrafında döndürdüm. Sadece… sadece seninle olmak istiyorum. Bunu istemek suç değil." Minjae, Jungkook’un ellerinin onu nasıl tutmaya başladığını hissetti. Ama bu, onu korkutuyordu. Çünkü Jungkook’un elleri, acımasızca sıkıyor, aynı zamanda Minjae’nin içinde bir huzursuzluk yaratıyordu. Bu adam, ona her an zarar verebilir, her an onu kaybetmekten korkabilirdi. Ama bir şekilde, Jungkook’a engel olamıyordu. "Bunu istemiyorum. Sana da zarar verebilirim. Bir gün bu karanlık dünyana, seni tüketebilirim." Jungkook, Minjae’nin söylediklerine biraz gülümsedi. Ama bu gülümseme, bir tehditten daha fazlasıydı. İçindeki kaybolan her şeyi arayan, her hareketine anlam yükleyen bir gülümseme. "Bunu yapamazsın. Çünkü seni kaybetmekten korkuyorum. Seni bir şekilde kaybetmek… o kadar korkutucu ki, Minjae." Bir an Jungkook, gözlerinde bir kırılma gördü. Bu kırılma, Minjae’nin istediği gibi bir güç gösterisi değildi. Jungkook, kaybetmeyi, terk edilmekten duyduğu korkuyu saklayamayacak kadar duygusal bir hâle gelmişti. Minjae’nin gözlerinde sadece korku ve öfke vardı. Ama Jungkook’un içinde bu hisler, ona her şeyin kontrolünü kaybetme korkusunu, her şeyin silinme ihtimalini gösteriyordu. Minjae, Jungkook’un gözlerindeki bu kırılmayı fark ettiğinde, bir adım geriye gitmek istese de, Jungkook’un tutuşu buna izin vermedi. Jungkook, Minjae’nin direncini tamamen kırmak, onu kendi dünyasına çekmek için elinden geleni yapıyordu. Ama bir yerde, derinlerde, onu kaybetme korkusu Jungkook’u daha fazla paralıyordu. "Beni bırak, Jungkook. Senin gibi birinin, bana dokunması… beni öldürebilir." Jungkook, her kelimenin derinliğine battığını hissetti. Ama Minjae’yi bırakmak, onu gerçekten kaybetmek, Jungkook için her şeyden daha zordu. Derin bir nefes alarak, Minjae’nin gözlerinin içine baktı. "Sana dokunamam, Minjae. Ama seni kaybetmek, beni bir hiç yapar. Bir adım geri atamam. Seninle her anı paylaşmak istiyorum. Ne kadar dirensen de, seni bırakmayacağım." Minjae, Jungkook’un içindeki çelişkileri görmekten, kendisini bu karanlık adamın içinde kaybolmuş hissetti. Jungkook’un elini, ondan bir adım uzaklaştırmaya çalıştı, ama Jungkook, onu bir daha bırakmayacak kadar kararlıydı. -SON-
📌 Yalnızca kurgudan ibarettir.
“Sana Aşık Olan Mafya Peşini Bırakmaz”
⭐️ Jeon Jungkook 26 - Kim Minjae 22 ⭐️
Jeon Jungkook, yeraltı dünyasında adından en çok korkulan adamdı. Sadece gücüyle değil, aynı zamanda duygusuzluğuyla da tanınırdı. Her şeyin kontrolünü elinde tutar, en sert kararları alırken bile bir an bile tereddüt etmezdi. Ama bir tek insan Minjae, onun karanlık dünyasında bir tür boşluk yaratıyordu.
Jungkook’un acımasız, korkutucu kişiliği, Minjae ile karşılaştığından beri bir yavaşlamaya başlamıştı. İçindeki takıntı, her geçen gün daha derinleşiyor, ona duyduğu bu ilgi, bir tür hastalıklı çekim halini alıyordu.
Minjae, Jungkook’un dikkatinden kaçmayan, onu delicesine kıskandıran birisiydi. Aralarındaki ilişki, uzun zamandır yalnızca bir korku ve kontrol savaşıydı. Jungkook, Minjae’yi her an takip ediyor, her hareketini izliyor, onun etrafında adeta bir ağ örüyordu. Ama Minjae, Jungkook’tan kaçmak istedikçe, daha fazla yaklaşıyordu. Ve bir süre sonra Minjae, kaçmanın imkansız olduğunu fark etti. Jungkook, onu her zaman bir şekilde buluyordu.
Bir gece, Minjae işten çıkarken, normalden daha geç kalmıştı. Havanın soğukluğu, geceyi daha da kasvetli hale getiriyordu. Arka sokaklardan geçerken, minik bir motor sesi duydu. Ne kadar sesini kısmaya çalışsa da, Jungkook’un motosikletinin gürültüsü, her zaman olduğu gibi Minjae’yi bulmuştu. Hızla arkasını döndü ve karşısında, o soğuk bakışlarıyla Jungkook’u gördü. Jungkook’un gözlerinde, her zaman olduğu gibi acımasız bir ışık vardı. Ama bu sefer bir şey daha vardı: kıskanmıştı.
"Nereye gidiyorsun, Minjae?"
Minjae, adeta bir savaşın başlangıcını hissederek, derin bir nefes aldı. Jungkook’un sesi her zamanki gibi sertti, ama bu kez onun içinde biraz daha fazla bir tehdit vardı.
"Neden peşimi bırakmıyorsun? Sadece evime gitmek istiyorum." Jungkook, motosikletinin üzerindeyken, Minjae’nin gözlerinin içine bakarak yavaşça gülümsedi. Gözlerindeki sertlik yerini bir tür tiksinmeye bıraksa da, gülümsemesi bir adım daha yakınlaşmasını sağlıyordu.
"Evine mi? Öyle mi?" Minjae, Jungkook’un adım atarak kendisine yaklaşmasına engel olmaya çalıştı, ama o kadar kararlıydı ki, Minjae bir an bile kaçamayacağını biliyordu. Jungkook, Minjae’yi az önceki gibi bir duvarın kenarına sıkıştırmıştı. Yavaşça, soğuk parmakları Minjae’nin koluna dokundu. Minjae, Jungkook’un gücünü hissetti, ama aynı zamanda içinde bir tür gerginlik vardı. Jungkook’un her adımı, her dokunuşu daha yoğun hale geliyordu.
"Beni bırak. Bunu sana defalarca söyledim. Beni takip etme, sana kıyamıyorum ama bu… bu bir takıntı."
Jungkook, Minjae’nin sözlerine biraz dağılmış gibi gözükse de, derinlerde bir yerlerde, içindeki bu takıntının daha da büyüdüğünü hissediyordu.
Minjae’yi elinden kaybetmek, onun hayatından tamamen çıkması, Jungkook için o kadar korkutucuydu ki, kelimelerle anlatması neredeyse imkansızdı. O yüzden sustu. Ama suskunluğu, Minjae’yi daha da zor bir duruma sokuyordu. Çünkü Jungkook, kelimelerle değil, eylemleriyle konuşuyordu. Ve Minjae’nin karşısındaki adam, her an her şeyi değiştirebilecek kadar güçlüydü.
Jungkook, Minjae’ye biraz daha yakınlaştı. Yavaşça, parmaklarını Minjae’nin saçlarında gezdirdi. Ama bu, sadece bir sahiplenme değil, aynı zamanda bir işaretti. Minjae’yi tutmak, ona kıyamamak ama aynı zamanda ona zarar vermekten korkmak, Jungkook’un içindeki karmaşayı tetikliyordu.
"Söylediklerinin hepsi boş, Minjae. Beni tanımıyorsun. Beni anlamıyorsun. Her şeyimi, her kararımı senin etrafında döndürdüm. Sadece… sadece seninle olmak istiyorum. Bunu istemek suç değil."
Minjae, Jungkook’un ellerinin onu nasıl tutmaya başladığını hissetti. Ama bu, onu korkutuyordu. Çünkü Jungkook’un elleri, acımasızca sıkıyor, aynı zamanda Minjae’nin içinde bir huzursuzluk yaratıyordu. Bu adam, ona her an zarar verebilir, her an onu kaybetmekten korkabilirdi. Ama bir şekilde, Jungkook’a engel olamıyordu.
"Bunu istemiyorum. Sana da zarar verebilirim. Bir gün bu karanlık dünyana, seni tüketebilirim." Jungkook, Minjae’nin söylediklerine biraz gülümsedi. Ama bu gülümseme, bir tehditten daha fazlasıydı. İçindeki kaybolan her şeyi arayan, her hareketine anlam yükleyen bir gülümseme.
"Bunu yapamazsın. Çünkü seni kaybetmekten korkuyorum. Seni bir şekilde kaybetmek… o kadar korkutucu ki, Minjae."
Bir an Jungkook, gözlerinde bir kırılma gördü. Bu kırılma, Minjae’nin istediği gibi bir güç gösterisi değildi. Jungkook, kaybetmeyi, terk edilmekten duyduğu korkuyu saklayamayacak kadar duygusal bir hâle gelmişti. Minjae’nin gözlerinde sadece korku ve öfke vardı. Ama Jungkook’un içinde bu hisler, ona her şeyin kontrolünü kaybetme korkusunu, her şeyin silinme ihtimalini gösteriyordu.
Minjae, Jungkook’un gözlerindeki bu kırılmayı fark ettiğinde, bir adım geriye gitmek istese de, Jungkook’un tutuşu buna izin vermedi. Jungkook, Minjae’nin direncini tamamen kırmak, onu kendi dünyasına çekmek için elinden geleni yapıyordu. Ama bir yerde, derinlerde, onu kaybetme korkusu Jungkook’u daha fazla paralıyordu.
"Beni bırak, Jungkook. Senin gibi birinin, bana dokunması… beni öldürebilir."
Jungkook, her kelimenin derinliğine battığını hissetti. Ama Minjae’yi bırakmak, onu gerçekten kaybetmek, Jungkook için her şeyden daha zordu. Derin bir nefes alarak, Minjae’nin gözlerinin içine baktı.
"Sana dokunamam, Minjae. Ama seni kaybetmek, beni bir hiç yapar. Bir adım geri atamam. Seninle her anı paylaşmak istiyorum. Ne kadar dirensen de, seni bırakmayacağım."
Minjae, Jungkook’un içindeki çelişkileri görmekten, kendisini bu karanlık adamın içinde kaybolmuş hissetti. Jungkook’un elini, ondan bir adım uzaklaştırmaya çalıştı, ama Jungkook, onu bir daha bırakmayacak kadar kararlıydı.
-SON-
Bence bunu seri yap
Videodaki resim bana şabanı hatırlattı 😂sahte kabadayı filminde her kes onun sigarasını yakmak için uzattığı çakmak falan aynı 😂😂 hikaye mükemmel ❤
Ay yaratıcıl8k sahane akskska
Nasıl bu kadar harika yazabiliyorsunuz hanımefendi
Çok teşekkür ederim🩷
@rroutee rica ederim
Bi köşeye geçip ağlicam müsaadenizle
Vay güzel bir hikaye olmuş adeta derinden hissettim yeni abone oldum ❤❤❤❤❤
Çok teşekkür ederim🩷
Çok hoş🍷🍒
Lütfen sugayla ilgili güzel hikaye yazarmısın🥺
Bu gün atacağım🩷🩷
@@rroutee teşekkür ederim😍😘
Güzel olmuş
İlkim woo
@@Zoe-writer 🩷🎉
Jin bir istek ola biımir
Peki şarkının adı ney
Mariah Carey - Obsessed
Baya aktifsiniz hanımefendii
@@Zoe-writer 🥹💝💝
@@rroutee 🫶🏻