Anna Karenina - Lev Tolstoy // konuk Murat Gülsoy // Deniz Yüce Başarır ile Ben Okurum

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 28 авг 2024
  • Aslında “Mutlu aileler birbirlerine benzerler, her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır” diye başlamalıydık belki de. Ne de olsa Dünya edebiyatının en ünlü açılış cümlelerinden biridir bu. Öyle bir ilk cümle ki romanın bize ne vaat ettiğini hemen anlıyoruz. Yaklaşık bin sayfalık bir kitap tutarken elimizde, kimlerin olduğunu henüz bilmesek de birilerinin mutsuzluğuna tanıklık edeceğimiz belli baştan. Nice güzel cümle yazılmış şu dünya üstünde, nice etkili cümlenin altı çizilmiş ama hiçbiri bu kadar kazınmamış belleklerimize. Çünkü herkesin yarasına dokunuyor sinsice. Evet sinsice! Daha en baştan hikâyesine ortak etmek için bizi, en zayıf noktamızdan yakalıyor işte. Ayrıca bir dokunuşta, üstelik daha ilk dokunuşta, edebiyatın özüne de iniveriyor. Mutsuzluktur anlatılmaya değen, diye satır aralarından sesleniyor okura.
    Farkındayım, az önce koskoca Lev Nikolayeviç Tolstoy’a sinsi dedim. Ama kötü anlamda değildi valla. Büyük yazarlar biraz da sinsi olurlar hikâyelerini anlatırken bence. Yavaş yavaş hissettirmeden çekerler bizi eserlerinin içine. Bazen de kendi saflarına, kendi düşünce biçimlerine. Kötülük değildir amaçları sinsilik kelimesinin barındırdığı şekilde ama bir gizlilik ve kurnazlık vardır altında. Neyse bu konuyu daha fazla uzatmayayım, şimşekleri üzerime çekmeyeyim.
    Evet efendim, "Ben Okurum"un bu bölümünde Rus ve dünya edebiyatının dâhilerinden Lev Tolstoy’un, izninizle Nikolayeviç’i atacağım bundan böyle, şu Rusların bin bir ismi beni geriyor zira, baş yapıtlarından biri, Anna Karenina var.
    Eh Anna Karenina deyince de hangi kelime gelir akla önce? Aşk, elbette. Biz de Kont Vronski’ye duyduğu, onu yıkıma sürükleyen aşkın ilk günlerinde Anna‘yı Saint Petersburg sosyetesiyle bir araya getiren, aşk nedir sorusunun etrafında dönen bir sahneyle açtık bölümü. Madem başladık, devam edelim. Tolstoy’un satırları, kahramanları, dünyası ve kişiliğiyle hemhal olmaya hazırsanız hadi bakalım! Hattın diğer ucunda iyi bir yazar olmanın ötesinde edebiyat eserlerine çok yönlü ve analitik bakmayı seven, bildiklerini ve düşündüklerini yazı atölyelerinde ve tabiri caizse okurluk atölyelerinde paylaşan biri var. Sevgili Murat Gülsoy. Murat’a soru sormaya, mesleğim gereği, çok uzun yıllar önce başladım ben, onun yazdıkları oldu sohbetlerimizin konusu hep. Bu kez de dünya edebiyatının devlerinden birini konuşacağız.
    Alıntı:
    ”Sahi en küçük Vlasyeva’nın Topov ile evleneceği doğru mu?”
    “Evet, kesin karar verilmiş diyorlar.”
    “Anasına babasına şaşıyorum. Bunun bir aşk evliliği olduğunu söylüyorlar.”
    Elçinin karısı:
    “Aşk mı?” dedi. “Sizin de ilkel düşünceleriniz varmış demek. Aşktan söz eden kim günümüzde?”
    Vronski:
    “Ne yaparsınız” dedi. “Bu budalaca, köhne modayı hala silip atamadık.”
    “Bu modayı bırakamayanlar için böylesi daha kötü. Yalnız akla dayanan evliliklerin mutluluk getirdiğini biliyorum.”
    Vronski:
    “Evet ama,” dedi. “akla dayanan evliliklerin mutluluğu çoğu zaman, yadsınan aşkın ortaya çıkması sonucu sabun köpüğü gibi dağılır gider.”
    “Ama biz akla dayanan evlilik derken iki tarafın da çılgınlık devirlerini geride bırakmış olduklarını düşünüyoruz. Çiçek gibi, geçirilmesi kaçınılmaz bir hastalıktır aşk.”
    “Öyleyse çiçeğe karşı olduğu gibi aşka karşı da aşılanmayı öğrenmeliyiz.”
    Prenses Myahkaya:
    “Gençliğimde bir kilise zangocuna aşık olmuştum,” dedi. “Bunun bana bir yararı oldu mu bilmiyorum.”
    Prenses Betsy:
    “Hayır,” dedi. “Şaka bir yana, bence gerçek aşkı tanımak için önce yanılmalı insan, sonra doğruyu bulmalı.”
    Elçinin karısı şakacı:
    “Evlendikten sonra olsa bile mi?”
    Diplomat, bir İngiliz atasözünü yineledi:
    “Pişmanlık duymak için vakit hiçbir zaman geç değildir.”
    Betsi:
    “Evet,” dedi. “İnsan yanılmalı, sonra da yanlışını düzeltmeli.”
    Betsi dudaklarında belli belirsiz, kararlı bir gülümsemeyle bu konuşmayı dinleyen Anna’ya döndü:
    “Bu konuda sizin düşünceniz nedir?”
    Anna, çıkardığı eldiveniyle oynarken:
    “Bence…” dedi. “Bence… ne kadar baş varsa, o kadar akıl vardır ve o kadar da kalp, o kadar da aşk.”
    Vronski Anna’ya bakıyor, onun ne diyeceğini heyecandan kalbi duracak gibi çarparken dinliyordu. Anna sözünü bitirince genç adam, tehlikeyi atlatmış gibi derin bir soluk aldı.
    #denizyücebaşarır #benokurum #annakarenina #tolstoy #muratgülsoy #iletişimyayınları

Комментарии • 10

  • @cananpehlivan6139
    @cananpehlivan6139 3 месяца назад

    Çok bilgilendigim güzel bir yayındı, Tolstoy un hayatı, kişiliği, yaşadığı dönem, romanları ... hepsine ilişkin bilgiler. Emeğinize sağlık

  • @birgulkorucuoglu3469
    @birgulkorucuoglu3469 4 месяца назад +1

    Podcastden takip ediyorum naçizane çok teşekkürler emeğinize sağlik

  • @sunamete4094
    @sunamete4094 4 месяца назад

    Deniz Hanım enfes bir söyleşi, çok kapsamlı bir kitap analizi 💐👏🙏 Sağolun, var olun ❤🌿😊

  • @tulyatulya212
    @tulyatulya212 4 месяца назад

    Sizleri ayakta saygıyla alkışlıyorum 👏👏👏 muhteşem bir yayın olmuş... Dönemi, yazarın ruh halini anlatış , bunları yazar bakış açısıyla yorumlarken kitaptan bölümlerle harmanlamak, muhteşeeeeem.... Çoook teşekkürler 🤗

  • @mucellayildirim4492
    @mucellayildirim4492 4 месяца назад

    Spotify den takip ediyorum. Zihninize, emeğinize,yüreğinize sağlık çok teşekkür ederim iyi ki varsınız.

  • @atakanaslanov
    @atakanaslanov 4 месяца назад

    Çok değerli kayıtlar teşekkürler

  • @senaytas7946
    @senaytas7946 4 месяца назад +1

    Kitabı ilk okuduğumda atın beli kırılınca ben de Anna ve at arasında benzerlik gördüm😢