𐙚 𝑌𝑎𝑙𝑛ı𝑧𝑐𝑎 𝑘𝑢𝑟𝑔𝑢𝑑𝑎𝑛 𝑖𝑏𝑎𝑟𝑒𝑡𝑡𝑖𝑟. “𝗠𝗮𝗳𝘆𝗮 𝗟𝗶𝗱𝗲𝗿𝗶 𝗦𝗮𝗻𝗮 𝗔𝘀̧ı𝗸 𝗢𝗹𝘂𝗿” ✩ 𝘑𝘦𝘰𝘯 𝘑𝘶𝘯𝘨𝘬𝘰𝘰𝘬 𝟤𝟨 ⋆ 𝘚𝘦𝘰𝘯𝘨 𝘠𝘶𝘦𝘯 𝟤𝟤 ✩ Tanrım, bir erkeğe hediye almak ne kadar zor bir şey! Erkek kardeşimin doğum günü hediyesini bir türlü seçemiyordum. Aklıma bir türlü güzel bir fikir gelmiyordu. İnternette çok çeşit vardı ancak, kardeşimin doğum günü yarın olduğu için yetişmesi imkansızdı. En iyisi mağazadan bakmaktı. Son olarak karşımdaki Gucci mağazasına doğru ilerledim. Gerçekten çok yorulmuştum. Hemencecik hediyeyi alıp evime dönmek istiyordum. Ancak mağazaya yaklaştıkça dışarıda bekleyen bir kaç koruma gördüm. Ne olduğuna anlam veremeden mağazanın girişine geldim. Ancak bir kaç koruma önümü kesti. “Maalesef içeri giremezsiniz.” “Neden?” “Çünkü patronumuz içeride, o varken kimse onu rahatsız edemez. Ancak mağazadan çıktığımızda girebilirsiniz.” “Bu ne saçmalık! Sanki patronunuzun başına çökeceğiz. Ayrıca burası onun mu? Sadece o mu alışveriş yapabilir ya?” “Evet.” “Ne?” “Burası patronumuza ait.” Kalakalmıştım öylece. Sinirle soluyup geldiğim yere geri dönecekken arkamdan bir ses geldi. “Rowoon bir sorun mu var?” “Hayır efendim!” Koruma biraz afallayarak cevap verdi. Simsiyah gözleri bir anda bana döndü. “Uzaklaşın!” Eliyle gidin der gibi salladı. Korumalar yanımızdan hızlıca uzaklaşırken, adını bilmediğim adam gözlerini bir saniye ayırmadan bana bakarak üstüme doğru geliyordu. “Tanrım, dünyada meleklerin olduğunu bilmiyordum. Şu güzelliğe bak!” “Sapık mısınız?!” “Hayır, hayır.” Sırıtmaya başladı, başını önüne eğip tekrar baktı gözlerimin içine. “Tanışmamızda bir sorun olmaz umarım?” “Olur, tekin olmayan insanlarla muhatap olmak istemiyorum.” Gözlerimi ondan çekip mağazanın içine baktım. “Pekâlâ o zaman şöyle yapalım. Buyurun, beraber alışveriş yapalım.” Zaman kaybetmek istemediğim için yanından sıyrılıp mağazanın içerisine girdim. Erkek reyonunun önüne geldiğimde gözüme çarpan saten gömleklere yaklaştım. Elime aldığım L beden gömleği koluma asıp başka ürünlere baktım. Adını bilmediğim adamın gözlerini üstümde hissediyordum. Reyonlarda olan klasik modelleri görmekten sıkıldığım için kasaya gittim. “Merhabalar.” Kadın gülümseyerek konulup kasaya uzattığım gömleğin etiketini çıkarttı. “Hediye paketine konulacak.” Kadın gülümseyerek onayladı. Gömleği düzgün bir şekilde katlayıp hediye paketine yerleştirdi. “Ücret buradan alınacak.” “Tabii-“ kadın, adını bilmediğim adamı onaylarken çıkıştım. “Ne münasebet? Ücreti ben ödeyeceğim!” “Pekâlâ-“ “Hayır, ben ödeyeceğim! Saygısızlığımı telafi etmeme müsade edin.” “Lüzumu yok. Ben ödeyeceğim.” “Kusura bakmayın, ödemeyi kimden alacağım?” “Benden!” İkimizde aniden çıktığımızda, sinirimden sırıttım. “Ben ödeyeceğim hanımefendi.” “2.010.235 Won.” Cüzdanımdan çıkarttığım kartımı uzattım. Kadın ödemeyi tamamlarken üstümdeki bakışlar altında eziliyordum. İşlem bittiği esnada kartımı alıp cüzdanıma yerleştirdim. Hediye paketini mağaza poşetine koyup mağazanın çıkışına ilerledim. Ancak kısa sürede kolumdaki baskı ile durmak zorunda kalmıştım. “Beyefendi gerçekten sinirlerim bozulmak üzere!” “Amacım kötü değil gerçekten, sadece tanışmak istiyorum.” Tanrım, sen aklımı koru. “Yuen! Oldu mu adım Yuen!” İstediğini almış bir şekilde gülümseyerek bir adım geri attı. Uzaklaşmasını ön sürerek hızlıca oradan uzaklaşacağım sırada arkamdan seslendi. “Jungkook, Jeon Jungkook!” ••• Sabahki yaşadığım talihsizliğin ardından birincil kardeşime hediyesini teslim etmiştim. Çok sevinmişti. Anne ve babamız yurt dışında olduğu için Kore’de yalnızdık. Sadece kardeşimin okul tatillerinde görülebiliyorduk. Kardeşim Donghae, Kore’nin en iyi lisesinde sonuncu sınıfı okuyordu. * Lisesi benim mezun olduğum liseydi. Ve kardeşimde o okuldan mezun olacaktı. Lise, evimize uzakta kaldığı için kardeşim okulun yurdunda kalıyordu. Haftasonlarını ise beraber geçiriyorduk. Ve bugün pazar akşamıydı. Kardeşimi Lise yurduna götürmem gerekiyordu. 40 dakikalık bir yol vardı önümüzde. - Uzun bir süre ardından arabamı otoparka park edip şemsiyemi elime aldım. Lisesin önünde durmamızla, kardeşime sarıldım. “Ablacığım, kendine dikkat et olur mu? Eğer bir şeye ihtiyacın olursa hemen ara!” “Abla, annem gibi başladın yine. Çocuk muyum ben?” “Benim gözümde hala 6 yaşında bir çocuksun!” “Senin duracağın yok abla, içeri geçiyorum ben.” “Gitmeye de pek meraklısın.” Anlatmadığı bir şeyler olduğunu biliyordum. Kendisi isteğiyle anlatmasını beklediğim için zorlamıyordum. Benden küçük olmasına rağmen boyu benden çokça uzun olan kardeşimin boynuna sarıldım. Bir süre sarılı kaldıktan sonra ayrıldık. Şemsiyeyi Donghae’e uzattım. Israr edeceğimden emin olduğu için uzatmadan almıştı. Donghae okuldan içeri girdiğinde otoparka ilerleyip aracıma bindim. Arabama yerleşip sürmeye başlayacağım esnada benden 5-6 metre geride olan siyah arabaları gördüm. Anlam veremeden arabamı sürdüm. - Sabah yüzüme vuran güneş ile mızmızlanarak uyandım. Açıkta kalan perdeyi çekmek için yatağımdan kalkıp cam kenarına gittim. Bahçeye baktığımda dün geceki siyah arabaların olduğunu görmüştüm. Ufaktan korkmaya başlamıştım. Avukat stajyeri olduğum için yanımda kendimi korumak adına silah taşıyordum. Kendimi ancak bu şekilde koruyabilirdim. Teke tek gelseler muaythai birincisi olduğum için kendimi savunabilirdim, maalesefki şuan herkesde silah eksik olmadığı için bende bu yola başvurmuştum. Mutfakta bir şeyler hazırlayıp atıştırdıktan sonra üstümü değiştirip saçımı ve makyajımı yaptım. Çantamı ve laptopumu alıp evden çıktım. Adliye’ye gitmeden önce kahve alacaktım, devamlı müşterisi olduğum kafeye girip oturdum. Gelen garson, siparişimi aldıktan sonra uzaklaştı. Laptopumu masanın üzerine koyup 2-3 saat sonraki dava için savcı ihtarnamesini incelemeye başladım. Çalışmaya dalmışken bir yandan not alıp bir yandan da kahvemi yudumluyordum. Bir anda laptopumun kapatılmasıyla kafamı kaldırdım. Tanrım, yine mi o? Adı neydi bunun. Ha, Jeon Jungkook. “Tanrım, kurtulamayacak mıyım senden?” “Maalesef…” omuzlarını alay edercesine yukarı kaldırıp indirdi. Karşımdaki sandalyeye oturup garsona işaret yaptı. Siparişini verip tekrardan odağını bana döndürdü. Yanımda biri varken konsantrasyonumu veremediğim için laptopumu çantama koydum, kafenin boydan boya camlarının ardında korumaları gördüm. “Bir yere yalnız gitmez misin sen? Hep korumalarla mı gezersin?” “Benim hayatım seninki kadar masum değil güzelim, kötülük yanıbaşımda her an ne olacağını bilemem. Düşmanım bir kişiden ibaret olsa elbette korumalarla gezmem.” Bir şey demeden sessizce kalmıştım. Benim konuşmama karşılık o da konuşmuyordu. Gözlerim istemsizce yüzünü inceliyordu. Keskin yüz hatları, derin bakışları, ince dudaklarıyla muazzam bir görüntüydü. Ona karşı bir şeyler hissedemezdim, biz çok farklıyız. “Sevgilin beğendi mi hediyeni?” “Anlamadım?” “Mağazadan aldığın hediyeyi diyorum pek dikkatli inceleyerek aldın. Sevgilin beğendi mi diyorum?” “Sevgilim yok, hediyeyi de erkek kardeşim için almıştım, doğum günüydü.” Kahvesinden içerken bakışlarını dudaklarıma kaydırmıştı. “Şey, ben artık kalkayım. Gitmem gerek.” “Düzgünce konuşmaya başlamışken gidecek misin?” “Gerçekten gitmem gerekiyor.” “Pekâlâ o zaman şöyle yapalım,” ceketinin içinden bir kart ve kalem çıkartıp bana uzattı. “Sana ulaşmam için numaranı yazar mısın?” “Tanımadığım kişilere numaramı vermiyorum.” “Sen numaranı vermezsen daha nasıl karşılaşacağız?” “Neden bu kadar tanışmayı istiyorsun?” “Seni çok beğendim çünkü. Hem numaranı vermesende bulmam saniyemi almaz emin ol. Sadece kendi rızanla yazmanı istiyorum.” İstemeyip vermesemde bir şekilde bulacağından emin olmuştum o an. Kalemi ve kartı alıp numaramı yazdım. “İstediğini aldıysan artık gitmeliyim.” “Seni bırakmama izin ver.” “Arabamla gideceğim.” “Kahveyi ısmarlasam?” “Teklifiniz için teşekkür ederim, kabul edemem.” Çantamı alıp kasaya gittim, kahvemi ödeyip kafeden çıktım. ✩ 𝗱𝗲𝘃𝗮𝗺ı 𝘆𝗼𝗿𝘂𝗺𝘂𝗻 𝗮𝗹𝘁ı𝗻𝗱𝗮 ⋆
✩ 𝗱𝗲𝘃𝗮𝗺ı ⋆ ••• “Yuen, çok sıkı çalışmışsın! Çok iyi bir avukat olacağından eminim!” “Teşekkür ederim Bay Min…” “2 gün sonraki davada görüşmek üzere.” Gülümseyerek saygı ile önünde eğildim. Odaya geçip laptopumu açtım. 2 saat sonra adliyeden çıkacaktım, bu fırsatı değerlendirmek adına 2 gün sonra olacak dava için küçük küçük notlar tutmaya başladım. Titreşim modunda olan telefonumun çalmasıyla ekranına baktım. Yabancı numaraydı. Muhtemelen Jungkook’du. “Yuen.” “Jungkook.” “Rahatsız etmiyorum umarım.” “Hayır hayır.” “Akşam bir işiniz var mı demek için aramıştım.” “Bir işim yok, neden sormuştun?” “Mağazadaki saygısızlığımı telafi etmek adına sizinle akşam yemeği yemek istiyorum. Sabahki kahveyi de ısmarlamama müsade etmediniz. Lütfen kırmayın…” “Ah, pekâlâ. Siz geleceğim yerin konumunu atarsınız.” “Sizi ben alsam?” Çekinerek sorduğu soruda ses çıkarmadan gülümsedim. “Tamam, istediğin gibi olsun. Evin konumunu atarım.” “Tanrım, çok teşekkür ederim. 20.00 gibi alırım.” “Görüşmek üzere.” Telefonu kapatıp işime dönmek istedim ancak aklımda yankılanan konuşma sürekli sırıtmama sebep oluyordu. Tanrım, ne oluyor? Çekinerek sorduğu soru aklıma gelirken gülümsedim, “Tanrım, ses tonu çok tatlıydı…” kendi kendime mırıldanıyorken aklıma gelen ihtimal ile duraksadım. Ondan hoşlanmaya mı başlıyordum yoksa? Kafamın bulanmasıyla başımı salladım. Tamam belki tekin olmayan işlerle uğraşıyor olabilir ama… herkes sevmeyi sevilmeyi hak ederdi öyle değil mi? Telefonumu titreşim modundan çıkarıp masaya tekrar koydum. Konuşmamız yüzünden konsantrasyonum tamamen gitmişti. Ellerimi çenemin altına koyup anlamsızca duvarlara bakındım. ••• Adliyeden çıktığımda eve gelip duş almıştım. Saçlarımı ve makyajımı yapıp kıyafet seçmek için giyinme odama gitmiştim. Hiç giyinmediğim kıyafetlerimi elime alıp içlerinden en sade ama şık olanını aldım. Elbisemi giyinip altına gümüş topuklularımı giyindiğimde hazır olmuştum. Jungkook gelene kadar telefonla uğraşacaktım. Telefonumu elime aldığımda saatin 19.50 olduğunu fark etmiştim. Jungkook her an gelebilirdi. Sosyal medyada girip geziniyorken korna sesi duymam ile kabanımı ve çantamı alıp aşağıya indim. Jungkook’un arabasını görmemle Jungkook arabandan inip benim bineceğim kapıyı açtı. Teşekkür ederek koltuğa oturunca jungkook da sürücü koltuğuna yerleşip arabayı sürdü. Akşam olmasında dolayı dışarıyı net olarak göremiyordum. Kısa bir süre sonra araba durduğunda indik. Jungkook’un yanıma gelmesiyle büyük bir Restoranın girişine adımladık. Kapı girişinde, zeminde gül parçaçıkları vardı. Çoktan hazır olmuş masaya yaklaşmamızla Jungkook, sandalyemi çekip tekrardan jest yapmıştı. Oturduğum esnada karşıma geçip yerleşti. O da benim gibi kırmızı et ve şarap uyumunu seviyordu, kırmızı etin yanında olan sebze püresini görmemle şaşırdım. Birbirimize benziyorduk. Yemeğimizi yerken masada sessizlik hakimdi. İkimizde konuşmadan yemeğimizi yiyorduk sadece. “Yuen, aslında buraya çağırmamın asıl sebebi başkaydı.” Diyerek sessizliği bozmuştu. “Ne gibi?” Çatalımı ve bıçağımı, tabağıma koyup şarabımı elime aldım. “Ben sana ilk görüşte aşık oldum, her şey çok kısa sürede hızlıca oldu ama sen.. aklımdan dahi çıkmıyorsun. Benimle çıkar mısın güzelim?” İçtiğim şarabı zorlukla yutarken ona karşı ne diyeceğimi bilemiyordum. Daha dün karşılaşmışken… “Jungkook ben..” “Bak seni anlıyorum daha dün tanıştık ama aşk böyle değil midir? Ansızın gelir.” “Jungkook haklısın ama gerçekten çok hızlı. Seni daha dün gördüm, üstelik adın ve soyadından başka bir şeyi bilmiyorum.” “Sen yeterki teklifimi kabul et, birbirimizi ilişkimiz içindeyken tanıyalım. Mutluluğun, mutluluğum, her şey vereceğin cevaba bağlı…” Yalan değil ondan hoşlanıyordum, ama çok hızlı bir teklif gelmişti. İçimden bir ses kabul etmem gerektiğini söylüyordu. “Pekâlâ, kabul ediyorum.” Masadan kalktığı gibi yanıma geldi, oturduğum sandalyeden kalktım. Bedenimi kendine çekip kokumu soludu bir süre. Ayrıldığımızda gözlerimiz kenetlendi. “Seni seviyorum güzelim.” “Seni sevmeyi deneyeceğim.” Sözlerime gülümseyip başımı tekrardan göğüsüne yasladı. ༯ 𝓢𝓞𝓝 ༯
Mafyalı kurgular o kadar hoşuma gidiyor ki anlatamam ❤💋💋💞
𐙚 𝑌𝑎𝑙𝑛ı𝑧𝑐𝑎 𝑘𝑢𝑟𝑔𝑢𝑑𝑎𝑛 𝑖𝑏𝑎𝑟𝑒𝑡𝑡𝑖𝑟.
“𝗠𝗮𝗳𝘆𝗮 𝗟𝗶𝗱𝗲𝗿𝗶 𝗦𝗮𝗻𝗮 𝗔𝘀̧ı𝗸 𝗢𝗹𝘂𝗿”
✩ 𝘑𝘦𝘰𝘯 𝘑𝘶𝘯𝘨𝘬𝘰𝘰𝘬 𝟤𝟨 ⋆ 𝘚𝘦𝘰𝘯𝘨 𝘠𝘶𝘦𝘯 𝟤𝟤 ✩
Tanrım, bir erkeğe hediye almak ne kadar zor bir şey! Erkek kardeşimin doğum günü hediyesini bir türlü seçemiyordum. Aklıma bir türlü güzel bir fikir gelmiyordu.
İnternette çok çeşit vardı ancak, kardeşimin doğum günü yarın olduğu için yetişmesi imkansızdı. En iyisi mağazadan bakmaktı.
Son olarak karşımdaki Gucci mağazasına doğru ilerledim. Gerçekten çok yorulmuştum. Hemencecik hediyeyi alıp evime dönmek istiyordum. Ancak mağazaya yaklaştıkça dışarıda bekleyen bir kaç koruma gördüm. Ne olduğuna anlam veremeden mağazanın girişine geldim. Ancak bir kaç koruma önümü kesti.
“Maalesef içeri giremezsiniz.”
“Neden?”
“Çünkü patronumuz içeride, o varken kimse onu rahatsız edemez. Ancak mağazadan çıktığımızda girebilirsiniz.”
“Bu ne saçmalık! Sanki patronunuzun başına çökeceğiz. Ayrıca burası onun mu? Sadece o mu alışveriş yapabilir ya?”
“Evet.”
“Ne?”
“Burası patronumuza ait.” Kalakalmıştım öylece. Sinirle soluyup geldiğim yere geri dönecekken arkamdan bir ses geldi.
“Rowoon bir sorun mu var?”
“Hayır efendim!” Koruma biraz afallayarak cevap verdi. Simsiyah gözleri bir anda bana döndü. “Uzaklaşın!” Eliyle gidin der gibi salladı. Korumalar yanımızdan hızlıca uzaklaşırken, adını bilmediğim adam gözlerini bir saniye ayırmadan bana bakarak üstüme doğru geliyordu.
“Tanrım, dünyada meleklerin olduğunu bilmiyordum. Şu güzelliğe bak!”
“Sapık mısınız?!”
“Hayır, hayır.” Sırıtmaya başladı, başını önüne eğip tekrar baktı gözlerimin içine.
“Tanışmamızda bir sorun olmaz umarım?”
“Olur, tekin olmayan insanlarla muhatap olmak istemiyorum.” Gözlerimi ondan çekip mağazanın içine baktım. “Pekâlâ o zaman şöyle yapalım. Buyurun, beraber alışveriş yapalım.” Zaman kaybetmek istemediğim için yanından sıyrılıp mağazanın içerisine girdim.
Erkek reyonunun önüne geldiğimde gözüme çarpan saten gömleklere yaklaştım. Elime aldığım L beden gömleği koluma asıp başka ürünlere baktım. Adını bilmediğim adamın gözlerini üstümde hissediyordum. Reyonlarda olan klasik modelleri görmekten sıkıldığım için kasaya gittim.
“Merhabalar.” Kadın gülümseyerek konulup kasaya uzattığım gömleğin etiketini çıkarttı. “Hediye paketine konulacak.” Kadın gülümseyerek onayladı.
Gömleği düzgün bir şekilde katlayıp hediye paketine yerleştirdi. “Ücret buradan alınacak.”
“Tabii-“ kadın, adını bilmediğim adamı onaylarken çıkıştım. “Ne münasebet? Ücreti ben ödeyeceğim!”
“Pekâlâ-“
“Hayır, ben ödeyeceğim! Saygısızlığımı telafi etmeme müsade edin.”
“Lüzumu yok. Ben ödeyeceğim.”
“Kusura bakmayın, ödemeyi kimden alacağım?”
“Benden!” İkimizde aniden çıktığımızda, sinirimden sırıttım. “Ben ödeyeceğim hanımefendi.”
“2.010.235 Won.” Cüzdanımdan çıkarttığım kartımı uzattım. Kadın ödemeyi tamamlarken üstümdeki bakışlar altında eziliyordum.
İşlem bittiği esnada kartımı alıp cüzdanıma yerleştirdim. Hediye paketini mağaza poşetine koyup mağazanın çıkışına ilerledim. Ancak kısa sürede kolumdaki baskı ile durmak zorunda kalmıştım.
“Beyefendi gerçekten sinirlerim bozulmak üzere!”
“Amacım kötü değil gerçekten, sadece tanışmak istiyorum.” Tanrım, sen aklımı koru.
“Yuen! Oldu mu adım Yuen!” İstediğini almış bir şekilde gülümseyerek bir adım geri attı. Uzaklaşmasını ön sürerek hızlıca oradan uzaklaşacağım sırada arkamdan seslendi.
“Jungkook, Jeon Jungkook!”
•••
Sabahki yaşadığım talihsizliğin ardından birincil kardeşime hediyesini teslim etmiştim. Çok sevinmişti. Anne ve babamız yurt dışında olduğu için Kore’de yalnızdık. Sadece kardeşimin okul tatillerinde görülebiliyorduk. Kardeşim Donghae, Kore’nin en iyi lisesinde sonuncu sınıfı okuyordu. * Lisesi benim mezun olduğum liseydi. Ve kardeşimde o okuldan mezun olacaktı.
Lise, evimize uzakta kaldığı için kardeşim okulun yurdunda kalıyordu. Haftasonlarını ise beraber geçiriyorduk. Ve bugün pazar akşamıydı. Kardeşimi Lise yurduna götürmem gerekiyordu. 40 dakikalık bir yol vardı önümüzde.
-
Uzun bir süre ardından arabamı otoparka park edip şemsiyemi elime aldım. Lisesin önünde durmamızla, kardeşime sarıldım.
“Ablacığım, kendine dikkat et olur mu? Eğer bir şeye ihtiyacın olursa hemen ara!”
“Abla, annem gibi başladın yine. Çocuk muyum ben?”
“Benim gözümde hala 6 yaşında bir çocuksun!”
“Senin duracağın yok abla, içeri geçiyorum ben.”
“Gitmeye de pek meraklısın.” Anlatmadığı bir şeyler olduğunu biliyordum. Kendisi isteğiyle anlatmasını beklediğim için zorlamıyordum.
Benden küçük olmasına rağmen boyu benden çokça uzun olan kardeşimin boynuna sarıldım. Bir süre sarılı kaldıktan sonra ayrıldık. Şemsiyeyi Donghae’e uzattım. Israr edeceğimden emin olduğu için uzatmadan almıştı. Donghae okuldan içeri girdiğinde otoparka ilerleyip aracıma bindim.
Arabama yerleşip sürmeye başlayacağım esnada benden 5-6 metre geride olan siyah arabaları gördüm. Anlam veremeden arabamı sürdüm.
-
Sabah yüzüme vuran güneş ile mızmızlanarak uyandım. Açıkta kalan perdeyi çekmek için yatağımdan kalkıp cam kenarına gittim. Bahçeye baktığımda dün geceki siyah arabaların olduğunu görmüştüm.
Ufaktan korkmaya başlamıştım.
Avukat stajyeri olduğum için yanımda kendimi korumak adına silah taşıyordum. Kendimi ancak bu şekilde koruyabilirdim. Teke tek gelseler muaythai birincisi olduğum için kendimi savunabilirdim, maalesefki şuan herkesde silah eksik olmadığı için bende bu yola başvurmuştum.
Mutfakta bir şeyler hazırlayıp atıştırdıktan sonra üstümü değiştirip saçımı ve makyajımı yaptım. Çantamı ve laptopumu alıp evden çıktım. Adliye’ye gitmeden önce kahve alacaktım, devamlı müşterisi olduğum kafeye girip oturdum. Gelen garson, siparişimi aldıktan sonra uzaklaştı. Laptopumu masanın üzerine koyup 2-3 saat sonraki dava için savcı ihtarnamesini incelemeye başladım.
Çalışmaya dalmışken bir yandan not alıp bir yandan da kahvemi yudumluyordum. Bir anda laptopumun kapatılmasıyla kafamı kaldırdım. Tanrım, yine mi o? Adı neydi bunun. Ha, Jeon Jungkook.
“Tanrım, kurtulamayacak mıyım senden?”
“Maalesef…” omuzlarını alay edercesine yukarı kaldırıp indirdi. Karşımdaki sandalyeye oturup garsona işaret yaptı. Siparişini verip tekrardan odağını bana döndürdü.
Yanımda biri varken konsantrasyonumu veremediğim için laptopumu çantama koydum, kafenin boydan boya camlarının ardında korumaları gördüm.
“Bir yere yalnız gitmez misin sen? Hep korumalarla mı gezersin?”
“Benim hayatım seninki kadar masum değil güzelim, kötülük yanıbaşımda her an ne olacağını bilemem. Düşmanım bir kişiden ibaret olsa elbette korumalarla gezmem.”
Bir şey demeden sessizce kalmıştım. Benim konuşmama karşılık o da konuşmuyordu. Gözlerim istemsizce yüzünü inceliyordu.
Keskin yüz hatları, derin bakışları, ince dudaklarıyla muazzam bir görüntüydü. Ona karşı bir şeyler hissedemezdim, biz çok farklıyız.
“Sevgilin beğendi mi hediyeni?”
“Anlamadım?”
“Mağazadan aldığın hediyeyi diyorum pek dikkatli inceleyerek aldın. Sevgilin beğendi mi diyorum?”
“Sevgilim yok, hediyeyi de erkek kardeşim için almıştım, doğum günüydü.” Kahvesinden içerken bakışlarını dudaklarıma kaydırmıştı.
“Şey, ben artık kalkayım. Gitmem gerek.”
“Düzgünce konuşmaya başlamışken gidecek misin?”
“Gerçekten gitmem gerekiyor.”
“Pekâlâ o zaman şöyle yapalım,” ceketinin içinden bir kart ve kalem çıkartıp bana uzattı. “Sana ulaşmam için numaranı yazar mısın?”
“Tanımadığım kişilere numaramı vermiyorum.”
“Sen numaranı vermezsen daha nasıl karşılaşacağız?”
“Neden bu kadar tanışmayı istiyorsun?”
“Seni çok beğendim çünkü. Hem numaranı vermesende bulmam saniyemi almaz emin ol. Sadece kendi rızanla yazmanı istiyorum.”
İstemeyip vermesemde bir şekilde bulacağından emin olmuştum o an.
Kalemi ve kartı alıp numaramı yazdım.
“İstediğini aldıysan artık gitmeliyim.”
“Seni bırakmama izin ver.”
“Arabamla gideceğim.”
“Kahveyi ısmarlasam?”
“Teklifiniz için teşekkür ederim, kabul edemem.” Çantamı alıp kasaya gittim, kahvemi ödeyip kafeden çıktım.
✩ 𝗱𝗲𝘃𝗮𝗺ı 𝘆𝗼𝗿𝘂𝗺𝘂𝗻 𝗮𝗹𝘁ı𝗻𝗱𝗮 ⋆
✩ 𝗱𝗲𝘃𝗮𝗺ı ⋆
•••
“Yuen, çok sıkı çalışmışsın! Çok iyi bir avukat olacağından eminim!”
“Teşekkür ederim Bay Min…”
“2 gün sonraki davada görüşmek üzere.”
Gülümseyerek saygı ile önünde eğildim. Odaya geçip laptopumu açtım. 2 saat sonra adliyeden çıkacaktım, bu fırsatı değerlendirmek adına 2 gün sonra olacak dava için küçük küçük notlar tutmaya başladım.
Titreşim modunda olan telefonumun çalmasıyla ekranına baktım. Yabancı numaraydı. Muhtemelen Jungkook’du.
“Yuen.”
“Jungkook.”
“Rahatsız etmiyorum umarım.”
“Hayır hayır.”
“Akşam bir işiniz var mı demek için aramıştım.”
“Bir işim yok, neden sormuştun?”
“Mağazadaki saygısızlığımı telafi etmek adına sizinle akşam yemeği yemek istiyorum. Sabahki kahveyi de ısmarlamama müsade etmediniz. Lütfen kırmayın…”
“Ah, pekâlâ. Siz geleceğim yerin konumunu atarsınız.”
“Sizi ben alsam?” Çekinerek sorduğu soruda ses çıkarmadan gülümsedim. “Tamam, istediğin gibi olsun. Evin konumunu atarım.”
“Tanrım, çok teşekkür ederim. 20.00 gibi alırım.”
“Görüşmek üzere.” Telefonu kapatıp işime dönmek istedim ancak aklımda yankılanan konuşma sürekli sırıtmama sebep oluyordu.
Tanrım, ne oluyor?
Çekinerek sorduğu soru aklıma gelirken gülümsedim, “Tanrım, ses tonu çok tatlıydı…” kendi kendime mırıldanıyorken aklıma gelen ihtimal ile duraksadım. Ondan hoşlanmaya mı başlıyordum yoksa?
Kafamın bulanmasıyla başımı salladım. Tamam belki tekin olmayan işlerle uğraşıyor olabilir ama… herkes sevmeyi sevilmeyi hak ederdi öyle değil mi?
Telefonumu titreşim modundan çıkarıp masaya tekrar koydum. Konuşmamız yüzünden konsantrasyonum tamamen gitmişti. Ellerimi çenemin altına koyup anlamsızca duvarlara bakındım.
•••
Adliyeden çıktığımda eve gelip duş almıştım.
Saçlarımı ve makyajımı yapıp kıyafet seçmek için giyinme odama gitmiştim. Hiç giyinmediğim kıyafetlerimi elime alıp içlerinden en sade ama şık olanını aldım.
Elbisemi giyinip altına gümüş topuklularımı giyindiğimde hazır olmuştum. Jungkook gelene kadar telefonla uğraşacaktım. Telefonumu elime aldığımda saatin 19.50 olduğunu fark etmiştim. Jungkook her an gelebilirdi.
Sosyal medyada girip geziniyorken korna sesi duymam ile kabanımı ve çantamı alıp aşağıya indim. Jungkook’un arabasını görmemle Jungkook arabandan inip benim bineceğim kapıyı açtı. Teşekkür ederek koltuğa oturunca jungkook da sürücü koltuğuna yerleşip arabayı sürdü.
Akşam olmasında dolayı dışarıyı net olarak göremiyordum. Kısa bir süre sonra araba durduğunda indik. Jungkook’un yanıma gelmesiyle büyük bir Restoranın girişine adımladık.
Kapı girişinde, zeminde gül parçaçıkları vardı. Çoktan hazır olmuş masaya yaklaşmamızla Jungkook, sandalyemi çekip tekrardan jest yapmıştı. Oturduğum esnada karşıma geçip yerleşti.
O da benim gibi kırmızı et ve şarap uyumunu seviyordu, kırmızı etin yanında olan sebze püresini görmemle şaşırdım. Birbirimize benziyorduk.
Yemeğimizi yerken masada sessizlik hakimdi. İkimizde konuşmadan yemeğimizi yiyorduk sadece.
“Yuen, aslında buraya çağırmamın asıl sebebi başkaydı.” Diyerek sessizliği bozmuştu.
“Ne gibi?” Çatalımı ve bıçağımı, tabağıma koyup şarabımı elime aldım.
“Ben sana ilk görüşte aşık oldum, her şey çok kısa sürede hızlıca oldu ama sen.. aklımdan dahi çıkmıyorsun. Benimle çıkar mısın güzelim?”
İçtiğim şarabı zorlukla yutarken ona karşı ne diyeceğimi bilemiyordum. Daha dün karşılaşmışken…
“Jungkook ben..”
“Bak seni anlıyorum daha dün tanıştık ama aşk böyle değil midir? Ansızın gelir.”
“Jungkook haklısın ama gerçekten çok hızlı. Seni daha dün gördüm, üstelik adın ve soyadından başka bir şeyi bilmiyorum.”
“Sen yeterki teklifimi kabul et, birbirimizi ilişkimiz içindeyken tanıyalım. Mutluluğun, mutluluğum, her şey vereceğin cevaba bağlı…”
Yalan değil ondan hoşlanıyordum, ama çok hızlı bir teklif gelmişti. İçimden bir ses kabul etmem gerektiğini söylüyordu.
“Pekâlâ, kabul ediyorum.”
Masadan kalktığı gibi yanıma geldi, oturduğum sandalyeden kalktım. Bedenimi kendine çekip kokumu soludu bir süre.
Ayrıldığımızda gözlerimiz kenetlendi. “Seni seviyorum güzelim.”
“Seni sevmeyi deneyeceğim.” Sözlerime gülümseyip başımı tekrardan göğüsüne yasladı.
༯ 𝓢𝓞𝓝 ༯
@@rrouteeAGGAAGG BEST YAZARIM YİNE ÇOK MÜKEMMEL OLMUŞ 🫀💘
KAÇ GÜNDÜR GÖRÜŞMÜYOZ NASILSIN İYİMİSİN?🤍🫀#ytsilme#yorumdus#ytkütfenyapmaaa
@@Jeon.Laura0 Çok teşekkür ederim, iyiyim sen nasılsınn?💗
@rroutee iyi ol, sen bana cevap verdiğin için şimdi daha da iyi oldum.🙃
@@Jeon.Laura0 🫠💗
Çok tatlı öyle güzel öyle harika yazıyorsunki kelimeler yetmez anlatmaya bravo 👏❤❤❤❤❤❤❤❤❤🌹🌹🌹🌹👏🏿👏🏿👏🏿👏🏿👏🏿👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻👍🏻
Harika olmuşşşş❤😍👌
Offfff bayildimmmmmm🤍🤍🤍
Muk ❤
Çok güzel hikayeler yapıyorsun senden jimin yapmanı isticem yaparsan kiminle mutlu olurum