- 𝒀𝒆𝒏𝒊𝒅𝒆𝒏 𝒔𝒆𝒍𝒂𝒎𝒍𝒂𝒓 - 𝑶𝒍𝒂𝒚, 𝒎𝒆𝒌𝒂𝒏 𝒗𝒆 𝒌𝒂𝒓𝒂𝒌𝒕𝒆𝒓𝒍𝒆𝒓 𝒕𝒂𝒎𝒂𝒎𝒆𝒏 𝒌𝒖𝒓𝒈𝒖𝒅𝒖𝒓. - 𝑫𝒆𝒔𝒕𝒆𝒌𝒍𝒆𝒓𝒊𝒏𝒊𝒛𝒊 𝒃𝒆𝒌𝒍𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎, 𝒚𝒆𝒏𝒊 𝒉𝒊𝒌𝒂𝒚𝒆𝒍𝒆𝒓𝒅𝒆 𝒚𝒆𝒏𝒊𝒅𝒆𝒏 𝒃𝒊𝒓𝒍𝒊𝒌𝒕𝒆 𝒐𝒍𝒎𝒂𝒌 𝒕𝒆𝒎𝒆𝒏𝒏𝒊𝒔𝒊𝒚𝒍𝒆. ★- 𝑟𝑎𝑖𝑛𝑛𝑙𝑠 ★- Şarkıyla okumanızı tavsiye ederim. [𝘒𝘦𝘴𝘬𝘪𝘯 𝘠𝘢𝘳𝘢𝘭𝘢𝘳] Gecenin karanlığında nereye gideceğimi bilmez olmuştum. Bu sokaklardaki duvarlar sanki üzerime yıkılıyor, un ufak oluyordum. O evden nasıl çıktığımı dahi hatırlamıyordum. Ayaklarımı, ellerimi, ruhumu hissedemez olmuştum. Sokak lambasının yanıp sönen ışığıyla olduğum yerde durdum. Bomboş sokaklar, derin nefes sesi, gözlerimden akan yaşlar ve bir an önce gitmek isteyen ruhum... İşte şu an tek bunlara sahiptim. Şu saatten sonra nereye gidebilirdim? Onların kavgası içinde ben yoktum, ama onlardan çok zararı ben almıştım. Hayatımın bittiğini, bu toy zamanlarımda târumar olan hayatıma nasıl devam edecektim? O bakışlar her zaman bıçak yarası gibi batacaktı. Durmak bilmeyen gözyaşlarım ellerime düştüğünde, bakışlarımı indirdim. İyileşecek dedikleri yaralara merhem sürmeyi bile düşünmemişlerdi. Aksine yeniden bir yenisini eklemişlerdi. Kollarıma bakmak istemedim, bakamazdım. Acısı o kadar belli ediyordu ki, kendimi o acıyı verenin onlar olmadığını, bir rüyada olmayı dileyerek gözlerimi kapattım. Yeniden derin bir nefes alıp, sakinleşmeye çalıştım. Gözlerimi açtığımda sinirle gülerek kendi kendime konuştum. "Ne bekliyordun ki?" Kaldırım taşına oturmuştum. Siyah sırt çantamın içinden eksik etmediğim ilk yardım malzemelerini çıkardım. Ellerimdeki cam kırıklarını çekip çıkarıyordum. Yavaş yavaş dolmaya başlayan sokakta insanların kimisi bana garip bakarken, kimisi de üzülerek bakıyordu. Ayağa kalkıp birkaç sokak ötesinde bildiğim köşeye geçecektim. Bu gece benim için en iyi yer orasıydı. Nihayet sokağa varmıştım. Şehrin ışıkları çok güzel görünüyordu. Tam köşeye geçeceğim sırada bir ses duydum. "Sen kimsin?" Karşımda beliren adamla gözümün önüne düşen kahküllerimi alnımın kenarına itmiştim. Bu sokakların tekin olmadığını söylüyorlardı. Oysa sadece geçip gidiyordum, bunun için bir sorun olamazdı. "Yoldan geçen tanrının bir kulu, neden sordun?" Adamın dudaklarında oluşan gülümsemeyle ne demek istediğini anlamaya çalıştım. "Para falan mı istiyorsun? Ben de para yok." "Paraya ihtiyacım yok," ayakkabısının tabanına sıkışan taşları çıkarmaya çalışıyordu. "Cidden..." Zamanımı alması yetmiyormuş gibi bir de küçümsüyordu. Çantamı daha da sıkı tutup ilerlemeye başladım. "Sargı bezi getirebilir misin? Parasını ben vereceğim." Arkamı döndüğümde köşeye çekilen bedenine dikkatle baktım. Yaralı gibi durmuyordu. "Ne yapacaksın?" Sağ ayakkabısını çıkarırken paçalarından akan kanı gördüğümde, hayretle olduğum yerde kalmıştım. Ellerimi belli etmemek için bol hırkamın kollarını biraz daha indirmiştim. Çantamdan hızla çıkardığım sargı beziyle eğik olan kafasını kaldırmıştı. "Eczane de falan mı çalışıyorsun? Bir kızın çantasında ilk yardım setiyle dolaşacağını hiç düşünmemiştim." "Hayır, doktorum. Ayağına ne oldu?" Siyah kabanının ceplerinden siyah cüzdanını çıkarmış, içinden aldığı bir miktar parayı bana uzatmıştı. "Sargı için teşekkür ederim, evine gitmelisin." Ev? O an bu kelimeyi kendime çok uzak hissetmiştim. Ne diyebilirdim ki? O evin içinde yaşama tutunma sebeplerim hayatımı elimden aldı mı? Ya da ben onlardan birini koruyacağım diye birini bitirdim mi? "Hey, sen iyi misin? Neden birden gözlerin doldu?" Çantamdan bir sargı bezi ve birkaç ilacı çıkarıp koymuştum. Parayı da ilaçların yanına bırakıp birkaç adım geri gittim. "İyiyim ben. Sen de iyi olmalısın, evin yok mu? Bu saatte burada ne işin var?" Sırtını bana çevirmiş, pantolon paçalarını yukarı doğru kaldırıp verdiğim pamuk ve batikonla yarayı temizlemeye başlıyordu. Ta ki, yarasının acı şiddeti fazla olduğunda batikon şişesi elinden düşene dek. Yanına gitmek istesem de yapamazdım, ellerim parçalanmaya yakındı ve hâlâ içinde cam parçaları vardı. Her şey bir yana soracağı soruların cevabını vermeye mecalim yetmezdi. Yine de sokağın köşesine biraz daha yaklaşmıştım. Uzaktan da ona komut verebilirdim. "Batikonu temizlemek için kullanırsın fakat; bu oraya bocalaman anlamına gelmiyor, sızıyı fazla hissetmeye sebep olur. Şuradaki pamuğu al, fazla gelen batikonu çekmesini sağla. Ayağını tam göremiyorum. Ha, bir dakika! Bu ayağın hâli nasıl böyle oldu?" Omzu üstünden başını bana doğru çevirmişti. Ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. "Doktorsun değil mi? Daha fazla kanamaya başladı. Merak etme borçlu kalmayı sevmem, para ya da ne dersen kabul." "Yardım edemem maalesef, en yakın hastaneye gitmelisin." Dediklerimle kaşlarını kaldırmıştı. "Durumum acil olmasa kimseye demem. Hem sen doktorsun, yardım etmen gerekmez mi? Neyse acelen var sanırım." Olduğu yerden kalktığında ayağı daha da kanamaya başlamıştı. Daha fazla bu duruma dayanamazdım, yanına doğru ilerlemiştim. "Paranı falan istemiyorum. Yardım ederim sadece tek bir şartım var, kafanı yana çevir ve asla bakma." Ne demek istediğimi anlamamıştı. Yine de gecikmeden kafasını yana çevirmişti. Hırkamın kolları ellerimi kapatırken, birkaç malzemeyle yaraya müdahale ettim. "Neden bıçaklandın?" Bir an için hareketlenerek dönmüştü. "Bakmak yok dedim." Bu dediğimle kafasını eski konumuna getirmişti. "Sıradan sokak kavgaları," diye geçiştirmişti. "Sen neden bu haldesin?" Sorduğu soruyla bir an için sessiz kaldım. Son olarak sargı bezini baldırlarının aşağısından geçirmiş ve güzelce sabitlemiştim. "Ne varmış halimde?" "Seni gördüğümde ağlıyor gibiydin." Ayağa kalkıp geriye doğru adımlamıştım. Sokağa baktığımda yeniden bir sessizlik hakimdi. "Her insan ağlar bunda bir sakınca yok. Ayağını fazla zorlama, hadi kal sağlıcakla." Hiçbir şey demesine izin vermeden hızla oradan ayrılmıştım. Bir sokağı daha geride bıraktığımda aklımdaki düşüncelere bir cevap aradım. Oysa ne kadar düşünürsem düşüneyim, birkaç saat önceki olanlar kafamda dönüyordu. üç ꜱᴀᴀᴛ öɴᴄᴇ Odamdaydım. Öyle ki, yükselen sesle kendimi odama kapatmıştım. Hiçbir şey yokken yine birbirleriyle kavgaya tutuşmuşlardı ve ben artık bu durumdan bir hayli sıkılmıştım. Birinin öfkesi diğerinin sakinliğini devirmiş gidiyordu. Bense bu sesleri dinlemekle kalmıştım. "Sizin için yaptığım o kadar fedakarlıktan sonra nasıl bana sırt dönebilirsin?" Adamın sesi tüm evde dönerken karşısındaki kadında bir o kadar sakin kalmaya çalışıyordu. "Bak, sen beni dinlemiyorsun. Sana kimse bir şey demedi! Neden kafanda kurup kurup sorun yaratıyorsun? Tedavi olmak bu kadar zor olmamalı!" İçeriden gelen kırılma sesleriyle bir an için ayaklanmıştım. Ardından gelen seslerle geri durmuştum. "Benim bir sorunum yok." "Ne demek senin bir sorunun yok? Evliliğimizin iki yıl sonrasından beri böylesin sen! İçme dedikçe içiyorsun, kime neye kızdığını bilmiyorum, bizden hıncını çıkaramadığın için sabah uyandığımda eşyaları kırık dökük görüyorum! Senin mi sorunun yok? Sen kendi kendine sorun yaratanın ta kendisisin." Annemin sert konuşmasıyla bir süre sessizlik olmuştu. Yanlarına doğru geldiğimde yerde oturan adamı görmüştüm. En son gördüğümden daha da beter hâle gelmişti. Kahverengi gözleri daha da koyulaşmış, bedeni iyice çürümüştü.
"Neden yine geldin?" Yerdeki beden ayağa kalktığında tam önümde durmuş ve gözlerini gözlerime dikmişti. "Ben senin için neyim?" Bu sorusuyla annemin gülüşünü duymuştum. "Sence sen onun için kimsin? Cidden soruyor musun?" "Sen sus!" diyerek sesini yükselttiğinde sadece ona bakıyordum. "Öyle bakmaya devam mı edeceksin? Nefret mi ediyorsun benden?" Karşımdaki adam adeta kendisini kaybetmiş gibiydi ve yine içmişti. "Ben senden nefret bile etmiyorum ki, bunu duymama engel olan senin yokluğundu. Hep geleceğim, dedin. Bekledim, bekledim gelmedin. Sahi sen neredeydin? Karını aldatıp, iki üç süslü mesajla ona kendini hatırlattın sonra ben hiç olmamışım gibi beni görmek istemeyi reddettin ve şimdi görmek istiyorsun. Tam on sekiz yıl sonra?" Adam kadına dönüp alkış tutmaya başlamıştı. Yüzündeki ruhsuz gülüşünü gözler önüne sermeyi de ihmal etmemişti. "Başarmışsın, bak. Kızımı bana düşman etmişsin işte." "O değil, sen yaptın. Ama ben sinirime yenik düşmeden gitmeni istiyorum." Adam gülmüştü. Kızı nasıl ona karşı sinirlenebilirdi ki? Eskisi gibi sakin ve sessiz biri olmalıydı. "Sinir? Senin bu hayatta sinir olacağın sorunların oldu mu hiç? Hiç benim gibi yaşadınız mı Yuna?" Yuna annesinin önüne geçmiş ve elinden tutmuştu. "Gidelim." Kadın kızını onaylayıp gidecekken kapının önüne geçen adamla derin bir nefes almıştı. "Soruma cevap ver." "Ya sen gidersin ya da biz. Görmüyorsun belki ama çoktan parçalandık." Yuna annesinin dedikleriyle dolan gözlerine engel olmaya çalışmıştı. Bu adamın önünde ağlayamazdı. "Ben sana sormadım! Yuna bana sorumun cevabını ver." Yuna 'nın sabrı tükenmişti. İçinde bu adama karşı ne varsa bir bir kusmak istiyordu. Geri adım atmazdı. Birkaç adım öne gelmiş ve adamın gözlerinin içine bakmaya devam etti. "Sorunun cevabını çok merak ediyorsan söyleyim. Bu hayatta senin sorunların kadar benimde sorunlarım oldu ve bunların yapı taşında hep sen vardın. Okula gittiğimde yanımda annemden başkası olmazdı. Senin açtığın yaraları kapatmak için doktor olmaya karar verdim, belki kendi yaralarımızı ben sarabilirim diye ki oldum da. Senin gibi yaşamadım diye suçlu mu olacağım? Ben hiçbir zaman senin gibi olmadım. Aksine seni o kadar çok bekledim ki, artık umutsuzluğum senden de uzak olmamı istedi. Şimdi karşıma geçmiş kendini acındırmaya çalışma." Sözünü bitirir bitirmez yanağında hissettiği sızıyla karşısındaki adama baktı. "Bir daha sakın bana öyle bakma, sakın." "Öyle mi, öyle mi diyorsun?" "Yuna sakin ol." "Öyle diyorum." Yuna 'nın yanağındaki sızı kendini belli ederken, kendisini tutmaya çalıştı fakat; Yuna sinir hastalığının ikinci düzeyindeydi. Çerçevelerin olduğu yere doğru hızla ilerlemiş ve eline geçen tüm vazoları etrafa fırlatmaya başlamıştı. "Hâlâ kalacak mısın?" Elindeki çiçek vazosunu bu sefer o adama doğru yöneltmişti. Oysa adam bunları umursamıyordu. Hızlıca yanına geldiğinde, Yuna da ona doğru gidiyordu. "Ne bu hallerin senin! Böyle mi doktor oldun sen?" Elindeki vazoyu adamın ayak dibine fırlatmış, bir adım daha öne gelmişti. Adam da sinirlerini tutamayıp cam parçalarından birini eline almıştı. "Sakın yapayım deme." Yuna annesinin sesiyle adamın eline bakmıştı. Annesine yönelen cam parçasıyla Yuna öne atılmıştı. Kadın geri çekilirken evladını da kendiyle çekmişti. Oysa kızının ellerinden dirseklerine doğru yol alan kanları görünce bir çığlık atmıştı. "Bak yine bir yara açtın." Yuna hissizce konuşmuştu. Öfkesini hissedemeyecek kadar kaybetmeye başlıyordu. Adam elindeki cam parçasını geri çekerken genç kız vazolardan birini almış, masa ucuna vurduktan sonra elindeki parçayı adamın boğazına doğru yöneltmişti. İşte kimsenin geri dönmeyeceği ve bir hayatın geri gelmeyeceği andalardı. Artık üstünde kanla kaplı gömleği ve annesi vardı. [Şimdiki Zaman] Yuna sokaktaki telefon kulübelerinden birine gelmişti. Annesinin numarasını çevirmiş ve telefonun açılmasını bekliyordu. Onu bu suçtan uzak tutacak, teslim olacaktı. Kafasında tekrardan dolan o anlarla telefon kabinine yumruk atmıştı. Elindeki yaraları unuttuğu gerçeği sargı bezinden sızan kanla kendini hatırlatmıştı. Nihayet telefon açıldığında hâlâ ağlamaya devam eden annesinin sesini duymuştu. "Neden ağlıyorsun?" Biliyordu. Neden ağladığını çok iyi biliyordu. Yine de o adam için daha fazla gözyaşı dökülmesini istemiyordu. "Yuna neden yaptın?" Derin bir nefes almış ve kafasını telefona yaslamıştı. "Ben araya girmeseydim şu an sen ölü olacaktın! Sakın bana o adam için ağladığını söyleme. Hem ben teslim olacağım, sen de kendi evine geçtin. Polisler bir şey derse; ne sen benim evime geldin ne de ben seninle görüştüm, tamam mı?" Ses gelmiyordu ve bu Yuna 'yı deli ediyordu. "Tamam mı?" Bastırarak söylediği soruyla kızını onaylamıştı. "Dediğim gibi olacak. Ben yaptım, üstlenecek olan da benim. Şunu bilmeni istiyorum ki her şey için teşekkür ederim anne. Seni hep seveceğim." Ağlayan sese cevap veremeden telefonu kapatmıştı. Annesinin karşısında ağlamak istemiyordu. Telefonu yerine yerleştirdiğinde gözlerinden süzülen yaşlara aldırış etmeden silmişti. Dışarı çıktığında omzuna konulan kol ile yumruk yaptığı elini o kolun sahibine indirmişti. "Ne yapıyorsun ya?" Yuna yumruk attığı adamın saçından tutup yüzünü kaldırdığında geri çekilmişti. Konuşmaları duymuş olma ihtimaline karşı göreceği tavrı düşünüyordu. "Senin ne işin var burada? Neden beni takip ettin!" Adam ceketinin iç cebinden bir fotoğraf parçası çıkarmış ve kıza uzatmıştı. "İnsanlık edeyim dedim! Bunu düşürmüşsün. Ben de senin için önemli olduğunu düşündüm ve getirdim." Fotoğrafa baktığında dolan gözlerini arkasına dönerek saklamaya çalışmıştı. Adam havada kalan elindeki fotoğrafa bakmış, zor da olsa ayaklanmıştı. "Yuna mı adın? Bunlar da annenle baban olmalı. Çok güzel bir aile resmi..." Çok güzel olan tablo zamanla çürümüştü. "Duydun mu?" Yuna arkasına döndüğünde adama daha da yaklaşmıştı. "Neyi duydum mu?" "Konuşmaları duydun mu?" "Hayatını bitirdiğini ve sebebini duydum." Genç kadın sinirle gülmüştü. Her şey bir gün içinde bataklığa saplanmış gibiydi. "Ama olanları senden dinlemek isterim. Saklamanı gerektiren bir durum yok sonuçta duydum." "Ya sana da zarar verirsem?" Adam gülmüştü. Ardından elini uzatıp öne doğru bir adım atmıştı. "Ben Jeon Jungkook. Zarar vereceğin adamı tanı istedim." Kadın uzatılan eli görmezden gelerek sokaktaki banka oturmuştu. "Anlatacağım ve beni bölmeyeceksin." Jeon gülen yüzüyle kadının yanına gelmişti. "Sana masal anlatmayacağım Jeon. Neden gülüyorsun?" Yüzündeki gülümsemesi devam ediyordu. Kadının düştüğü durumdan çok hayatın düzenine gülüyordu. "Bu hayatta her şey olabilir. Senden korkmamı mı bekledin? Eminim ki sen bile ne yaptığının farkında değildin." Kadın başıyla onaylamış, anlatmaya başlamıştı. ... "Demek öyle ha?" Aradan geçen bir saatle kadın tükendiğini hissediyordu. Yaşamaktan çok anlatmak onu yormuştu. "Her şey dediğim gibi." Sessizlik kendini gösterdiğinde Jeon ayağa kalkmıştı. "Şimdi teslim olacaksın yani..." "Evet." Kadın başını elleri arasına aldığında Jeon dizlerini kırıp ona bakmıştı. "Yuna." "Ne var?" Kadın kafasını kaldırmadan cevap verdiğinde, Jeon ellerini kendinden çekmiş ve ona bakmasını sağlamıştı. "Bu ellerinde o yüzden böyle oldu değil mi?" "Evet." "Nasıl hissediyorsun?" "Bitik hissediyorum. Ama bilmeni isterim ki, ben öyle biri değilim."
Jeon kadına sarılmıştı. Geri çekildiğinde sakin olması için sırtını sıvazlamıştı. "Merak etme Yuna. Ben bu hayatta herkesin bir katil olacağına ve içinde bir delilik yattığına inanıyorum. Bunu açığa çıkaran şeyler yaşadıklarımız oluyor ve sen de o anı yaşamışsın." Yuna, Jeon 'un gözlerine baktığında umutsuzca gülümsemişti. "Bu benim kariyerimin ve hayatımın bittiği gerçeğini değiştirmiyor." Jeon etrafa baktığında sokağın ucundan duyduğu polis sirenleriyle Yuna 'nın kolundan tutmuş ve köşeye saklanmıştı. "Neden böyle yaptın? Zaten teslim olacaktım." Yüzlerinin yakınlığı bir kez daha kendini belli ederken Jeon sessiz kalmıştı. Arabadan inen polislerle konuşmalarına dikkat kesilmişlerdi. "Adamın cesedi olay yeri ve incelemenin himayesi altında. Ama kameralarda genç bir kız görünüyor, olaylardan belli ki arbede yaşanmış. Bir kişi daha var gibiydi, ama askılıktaki palto olarak kayıt düştüler. Olay yeni o yüzden etrafa iyice bakın." Polisin dedikleriyle Yuna telaşla konuştu. "Jeon bırak beni. Seninle görülmemeliyim." Jeon elini hızla Yuna 'nın ağzına kapatmıştı. "Teslim olacaksın ama iyi bir avukat biliyorum. Onunla konuşmam lazım. İndirimden yararlanabilirsin." Yuna, Jeon 'un elini tutup kendinden uzaklaştırırken konuştu. "Jeon ne fark edecek? Tanımadığın biri için neden bu kadar risk alıyorsun?" Biraz düşünür gibi olmuştu. "Çünkü ülkeye doktor lazım, evet, kesinlikle." Şu an ki durumları karşısında ikiside gülümseyebilmişti. "Emin ol benden sonra da bir sürü doktor gelir. Sana yaptığım iyilik için böyle yapıyorsun ama ben bir katilim. Bu bir gerçek, o yüzden bırak beni." Polisler o köşeye yaklaştıklarında ne ileri ne de geri gidebilirlerdi. "Hırkanı çıkar." "Ne?" "Hırkanı çıkar dedim." Yuna hırkasını çıkardığında Jeon eline almıştı. Birden genç kızın ensesinden dolayıp kendine doğru çektiğinde nefes nefese kalmıştı. "Biraz klişe olacak ama başka çaremiz yok." "Ne olacak?" Jeon, Yuna 'nın rahatsız olmaması için alt dudağının hafif aşağısında öpmeye başlamıştı. Polisleri gördüğünde hırkayı yüzünü belli etmemek için daha da yukarı çıkarıp, yüzünü kapatmıştı. "Burası temiz." Polisler geri çekildiğinde, Jeon da geri çekilmişti. Karşısındaki kızın yüzüne bakamıyordu. "Özür dilerim ama başka bir yol yoktu. Gerçekten bilerek yapmadım, gerçekten." Yuna kendisine bakamayan adamın aksine onun kaçırdığı gözlerinin ta içine bakmaya çalışıyordu. "Sonuçta beni bir kez daha korudun. İlk kez böyle bir şey yaşadım ama sorun yok. Avukatınla konuşmana gerekte yok, sana dediklerimi onlara da anlatacağım." "O zaman şöyle yapalım, sen emniyete git, bir sorun olursa şöyle numaramı vereyim." Numarasını yazdığında genç kadının ellerine tutuşturmuştu. "Boşuna öptün beni, yine olacak olan oluyor." Jeon kadının elini tutmuştu. "Yuna sadece olacaklara ve iyiye odaklanalım." [2 Saat Sonra] Yuna emniyete gelmiş ve olan her şeyi anlatmıştı. Polisler ifadesini almış, sorgu odasında bekletiyorlardı. Artık ne olacaksa olsun diyordu. Korkuyordu, korkusu içeriye girmekten değildi. Yanıp biten geleceği ve annesinin o yokken ki nasıl olacak halleriydi. İçeriye giren polisle bakışlarını ona doğru yöneltmişti. "Avukatın varmış, neden demedin?" "Avukat mı?" Jeon 'un işiydi. Ne kadar uzak olmasını söylese de dinlememiş ve bulaşmıştı. "Avukatınla yarım saat görüşmen olacak ondan sonra nezarete geçeceksin. Yarın savcının kararıyla mahkeme de yargılanma durumun olacak. Ayrıca avukatında sağlam adammış." Ellerindeki kelepçeye bakışlarını indirmiş, polisi dinliyordu. "Avukat kim?" Polis karşımdaki masaya geçerek yüzüme bakmıştı. "Jason Miller." Bu ismi bir yerden tanıyordum. Daha önce girmiş olduğum ameliyatlardan bir hasta mıydı? Daha fazla düşünmedim. "Ha, işte avukatında geldi." Polis odanın dış kapısının önündeyken içeriye buğday tenli, ela gözlü ve uzun boylu yapılı biri girmişti. "Yuna Kim?" "Benim." Avukat karşısındaki sandalyeye oturduğunda elindeki resimleri önüne itmişti. "Kendini öne attığın anlar, yaralandığın anlar ve öldürdüğün an. Ne düşünüyorsun?" Yuna resimlerin hepsine bakmıştı. Gözleri dolsa da belli etmemek için kendini yiyip bitiriyordu. "Ben öne atılmasaydım; benim yerimde o adam, o adamın otopsisinde annem olacaktı. Ben planlamadım, o an onların yanındaydım. Olanı biliyorsunuz cezaevine gireceksem girerim. Sadece annemin bu durumdan etkilenmesini istemiyorum. Onun bir suçu yok, o adama hiç dokunmadı. Sakin olmasını ve evden gitmesini istedi. Yemin ederim bunlar dışında bir şey olmadı." Avukat Jason, Yuna 'yı ince bir ustalıkla dinleyip, hareketlerini izlerken ağırca başını sallamıştı. "Bu durumda savcıya durumu bildirip, ona göre işleme başlayacağız. Ama içeri girmen kaçınılmaz. Annenin de ifadesini almışlar. Şu an bakıyorum ve ikinizde o telefon konuşmalarından sonra konuşmamışsınız. Ona da suçu kabul ettiğini demişsin, merak etme serbest şimdi. Ammavelâkin on yıl yatacaksan bu durum karşısında ekstradan da iyi hâl indirimi alırsan, beş yıl yatacaksın." Beş yıl. Fazla söze gerek yoktu. "Anlıyorum. Teşekkür ederim." Avukatın kolundaki dövmeye baktığında Yuna gülümsemişti. "O hâlde savcıyla ve hakimle konuşmam gerekiyor. Sizi nezarette alacaklar, yarın sağlık kontrollerinden sonra mahkemeyi erken tarihe çekeceğim. Ayriyeten bir şey daha diyeceğim," Jason ayağa kalkıp kendini toplardığında baştan beri donuk olan ifadesini bir kenara atmış ve tebessüm etmişti. "Jeon Jungkook ona güvenmenizi istiyor ve benimde size bir can borcum var." Yuna, Jeon 'un adını duyduğu an kafasını hızla kaldırmıştı. "Nereden tanıyorsunuz onu? Onun bir suçu yok, gerçekten yok." "Sakin ol, kendisi kardeşimdir." Masadaki elleri kucağına düşen kadın hayretle bakakalmıştı. Jason ise gülümseyerek kapıya tıklatmış ve içeri giren polisle konuşmuştu. "O bir kadın o yüzden kaba davranmayın lütfen. Kolaylıklar dilerim." Eski yüz ifadesiyle ayrılmıştı. Polis ise kadının kollarına kelepçeyi takmış, nezarete doğru yol alıyordu. Yarın sabah hayatının geri kalanını belirleyecekti. Ona yardım edecek olan da daha önce hiç tanımadığı bir adam ve hayatını kurtardığı adamdı. - Devam edecek. - Destekleriniz için şimdiden teşekkür ederim. - Yeni bölümde ve yeni hikayelerde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. :) ★- 𝑟𝑎𝑖𝑛𝑛𝑙𝑠
Tam yerinde bitirmiş oldunuz, hanımefendi.Jeon'u ne kadar minnoş bir adammış gibi yazmışsın...İnsan bir kez daha hayran kalıyor, doğrusu. Devamını bekliyor olacağım. 🍃🩷
- 𝒀𝒆𝒏𝒊𝒅𝒆𝒏 𝒔𝒆𝒍𝒂𝒎𝒍𝒂𝒓
- 𝑶𝒍𝒂𝒚, 𝒎𝒆𝒌𝒂𝒏 𝒗𝒆 𝒌𝒂𝒓𝒂𝒌𝒕𝒆𝒓𝒍𝒆𝒓 𝒕𝒂𝒎𝒂𝒎𝒆𝒏 𝒌𝒖𝒓𝒈𝒖𝒅𝒖𝒓.
- 𝑫𝒆𝒔𝒕𝒆𝒌𝒍𝒆𝒓𝒊𝒏𝒊𝒛𝒊 𝒃𝒆𝒌𝒍𝒊𝒚𝒐𝒓𝒖𝒎, 𝒚𝒆𝒏𝒊 𝒉𝒊𝒌𝒂𝒚𝒆𝒍𝒆𝒓𝒅𝒆 𝒚𝒆𝒏𝒊𝒅𝒆𝒏 𝒃𝒊𝒓𝒍𝒊𝒌𝒕𝒆 𝒐𝒍𝒎𝒂𝒌 𝒕𝒆𝒎𝒆𝒏𝒏𝒊𝒔𝒊𝒚𝒍𝒆.
★- 𝑟𝑎𝑖𝑛𝑛𝑙𝑠
★- Şarkıyla okumanızı tavsiye ederim.
[𝘒𝘦𝘴𝘬𝘪𝘯 𝘠𝘢𝘳𝘢𝘭𝘢𝘳]
Gecenin karanlığında nereye gideceğimi bilmez olmuştum. Bu sokaklardaki duvarlar sanki üzerime yıkılıyor, un ufak oluyordum. O evden nasıl çıktığımı dahi hatırlamıyordum. Ayaklarımı, ellerimi, ruhumu hissedemez olmuştum. Sokak lambasının yanıp sönen ışığıyla olduğum yerde durdum. Bomboş sokaklar, derin nefes sesi, gözlerimden akan yaşlar ve bir an önce gitmek isteyen ruhum...
İşte şu an tek bunlara sahiptim. Şu saatten sonra nereye gidebilirdim? Onların kavgası içinde ben yoktum, ama onlardan çok zararı ben almıştım. Hayatımın bittiğini, bu toy zamanlarımda târumar olan hayatıma nasıl devam edecektim? O bakışlar her zaman bıçak yarası gibi batacaktı. Durmak bilmeyen gözyaşlarım ellerime düştüğünde, bakışlarımı indirdim.
İyileşecek dedikleri yaralara merhem sürmeyi bile düşünmemişlerdi. Aksine yeniden bir yenisini eklemişlerdi. Kollarıma bakmak istemedim, bakamazdım. Acısı o kadar belli ediyordu ki, kendimi o acıyı verenin onlar olmadığını, bir rüyada olmayı dileyerek gözlerimi kapattım.
Yeniden derin bir nefes alıp, sakinleşmeye çalıştım. Gözlerimi açtığımda sinirle gülerek kendi kendime konuştum.
"Ne bekliyordun ki?"
Kaldırım taşına oturmuştum.
Siyah sırt çantamın içinden eksik etmediğim ilk yardım malzemelerini çıkardım. Ellerimdeki cam kırıklarını çekip çıkarıyordum. Yavaş yavaş dolmaya başlayan sokakta insanların kimisi bana garip bakarken, kimisi de üzülerek bakıyordu. Ayağa kalkıp birkaç sokak ötesinde bildiğim köşeye geçecektim. Bu gece benim için en iyi yer orasıydı.
Nihayet sokağa varmıştım.
Şehrin ışıkları çok güzel görünüyordu. Tam köşeye geçeceğim sırada bir ses duydum.
"Sen kimsin?"
Karşımda beliren adamla gözümün önüne düşen kahküllerimi alnımın kenarına itmiştim. Bu sokakların tekin olmadığını söylüyorlardı. Oysa sadece geçip gidiyordum, bunun için bir sorun olamazdı.
"Yoldan geçen tanrının bir kulu, neden sordun?"
Adamın dudaklarında oluşan gülümsemeyle ne demek istediğini anlamaya çalıştım.
"Para falan mı istiyorsun? Ben de para yok."
"Paraya ihtiyacım yok," ayakkabısının tabanına sıkışan taşları çıkarmaya çalışıyordu.
"Cidden..."
Zamanımı alması yetmiyormuş gibi bir de küçümsüyordu. Çantamı daha da sıkı tutup ilerlemeye başladım.
"Sargı bezi getirebilir misin? Parasını ben vereceğim."
Arkamı döndüğümde köşeye çekilen bedenine dikkatle baktım. Yaralı gibi durmuyordu.
"Ne yapacaksın?"
Sağ ayakkabısını çıkarırken paçalarından akan kanı gördüğümde, hayretle olduğum yerde kalmıştım. Ellerimi belli etmemek için bol hırkamın kollarını biraz daha indirmiştim. Çantamdan hızla çıkardığım sargı beziyle eğik olan kafasını kaldırmıştı.
"Eczane de falan mı çalışıyorsun? Bir kızın çantasında ilk yardım setiyle dolaşacağını hiç düşünmemiştim."
"Hayır, doktorum.
Ayağına ne oldu?"
Siyah kabanının ceplerinden siyah cüzdanını çıkarmış, içinden aldığı bir miktar parayı bana uzatmıştı.
"Sargı için teşekkür ederim, evine gitmelisin."
Ev? O an bu kelimeyi kendime çok uzak hissetmiştim. Ne diyebilirdim ki? O evin içinde yaşama tutunma sebeplerim hayatımı elimden aldı mı? Ya da ben onlardan birini koruyacağım diye birini bitirdim mi?
"Hey, sen iyi misin?
Neden birden gözlerin doldu?"
Çantamdan bir sargı bezi ve birkaç ilacı çıkarıp koymuştum. Parayı da ilaçların yanına bırakıp birkaç adım geri gittim.
"İyiyim ben.
Sen de iyi olmalısın, evin yok mu? Bu saatte burada ne işin var?"
Sırtını bana çevirmiş, pantolon paçalarını yukarı doğru kaldırıp verdiğim pamuk ve batikonla yarayı temizlemeye başlıyordu. Ta ki, yarasının acı şiddeti fazla olduğunda batikon şişesi elinden düşene dek.
Yanına gitmek istesem de yapamazdım, ellerim parçalanmaya yakındı ve hâlâ içinde cam parçaları vardı. Her şey bir yana soracağı soruların cevabını vermeye mecalim yetmezdi.
Yine de sokağın köşesine biraz daha yaklaşmıştım. Uzaktan da ona komut verebilirdim.
"Batikonu temizlemek için kullanırsın fakat; bu oraya bocalaman anlamına gelmiyor, sızıyı fazla hissetmeye sebep olur. Şuradaki pamuğu al, fazla gelen batikonu çekmesini sağla. Ayağını tam göremiyorum. Ha, bir dakika! Bu ayağın hâli nasıl böyle oldu?"
Omzu üstünden başını bana doğru çevirmişti. Ciddi olup olmadığımı anlamaya çalışıyor gibiydi.
"Doktorsun değil mi? Daha fazla kanamaya başladı. Merak etme borçlu kalmayı sevmem, para ya da ne dersen kabul."
"Yardım edemem maalesef, en yakın hastaneye gitmelisin."
Dediklerimle kaşlarını kaldırmıştı.
"Durumum acil olmasa kimseye demem. Hem sen doktorsun, yardım etmen gerekmez mi? Neyse acelen var sanırım."
Olduğu yerden kalktığında ayağı daha da kanamaya başlamıştı. Daha fazla bu duruma dayanamazdım, yanına doğru ilerlemiştim.
"Paranı falan istemiyorum.
Yardım ederim sadece tek bir şartım var, kafanı yana çevir ve asla bakma."
Ne demek istediğimi anlamamıştı.
Yine de gecikmeden kafasını yana çevirmişti. Hırkamın kolları ellerimi kapatırken, birkaç malzemeyle yaraya müdahale ettim.
"Neden bıçaklandın?"
Bir an için hareketlenerek dönmüştü.
"Bakmak yok dedim."
Bu dediğimle kafasını eski konumuna getirmişti.
"Sıradan sokak kavgaları," diye geçiştirmişti.
"Sen neden bu haldesin?"
Sorduğu soruyla bir an için sessiz kaldım. Son olarak sargı bezini baldırlarının aşağısından geçirmiş ve güzelce sabitlemiştim.
"Ne varmış halimde?"
"Seni gördüğümde ağlıyor gibiydin."
Ayağa kalkıp geriye doğru adımlamıştım. Sokağa baktığımda yeniden bir sessizlik hakimdi.
"Her insan ağlar bunda bir sakınca yok.
Ayağını fazla zorlama, hadi kal sağlıcakla."
Hiçbir şey demesine izin vermeden hızla oradan ayrılmıştım. Bir sokağı daha geride bıraktığımda aklımdaki düşüncelere bir cevap aradım. Oysa ne kadar düşünürsem düşüneyim, birkaç saat önceki olanlar kafamda dönüyordu.
üç ꜱᴀᴀᴛ öɴᴄᴇ
Odamdaydım.
Öyle ki, yükselen sesle kendimi odama kapatmıştım. Hiçbir şey yokken yine birbirleriyle kavgaya tutuşmuşlardı ve ben artık bu durumdan bir hayli sıkılmıştım. Birinin öfkesi diğerinin sakinliğini devirmiş gidiyordu. Bense bu sesleri dinlemekle kalmıştım.
"Sizin için yaptığım o kadar fedakarlıktan sonra nasıl bana sırt dönebilirsin?"
Adamın sesi tüm evde dönerken karşısındaki kadında bir o kadar sakin kalmaya çalışıyordu.
"Bak, sen beni dinlemiyorsun.
Sana kimse bir şey demedi! Neden kafanda kurup kurup sorun yaratıyorsun? Tedavi olmak bu kadar zor olmamalı!"
İçeriden gelen kırılma sesleriyle bir an için ayaklanmıştım. Ardından gelen seslerle geri durmuştum.
"Benim bir sorunum yok."
"Ne demek senin bir sorunun yok? Evliliğimizin iki yıl sonrasından beri böylesin sen! İçme dedikçe içiyorsun, kime neye kızdığını bilmiyorum, bizden hıncını çıkaramadığın için sabah uyandığımda eşyaları kırık dökük görüyorum! Senin mi sorunun yok? Sen kendi kendine sorun yaratanın ta kendisisin."
Annemin sert konuşmasıyla bir süre sessizlik olmuştu. Yanlarına doğru geldiğimde yerde oturan adamı görmüştüm. En son gördüğümden daha da beter hâle gelmişti. Kahverengi gözleri daha da koyulaşmış, bedeni iyice çürümüştü.
"Neden yine geldin?"
Yerdeki beden ayağa kalktığında tam önümde durmuş ve gözlerini gözlerime dikmişti.
"Ben senin için neyim?"
Bu sorusuyla annemin gülüşünü duymuştum.
"Sence sen onun için kimsin? Cidden soruyor musun?"
"Sen sus!" diyerek sesini yükselttiğinde sadece ona bakıyordum.
"Öyle bakmaya devam mı edeceksin? Nefret mi ediyorsun benden?"
Karşımdaki adam adeta kendisini kaybetmiş gibiydi ve yine içmişti.
"Ben senden nefret bile etmiyorum ki, bunu duymama engel olan senin yokluğundu. Hep geleceğim, dedin. Bekledim, bekledim gelmedin. Sahi sen neredeydin? Karını aldatıp, iki üç süslü mesajla ona kendini hatırlattın sonra ben hiç olmamışım gibi beni görmek istemeyi reddettin ve şimdi görmek istiyorsun. Tam on sekiz yıl sonra?"
Adam kadına dönüp alkış tutmaya başlamıştı. Yüzündeki ruhsuz gülüşünü gözler önüne sermeyi de ihmal etmemişti.
"Başarmışsın, bak.
Kızımı bana düşman etmişsin işte."
"O değil, sen yaptın. Ama ben sinirime yenik düşmeden gitmeni istiyorum."
Adam gülmüştü.
Kızı nasıl ona karşı sinirlenebilirdi ki? Eskisi gibi sakin ve sessiz biri olmalıydı.
"Sinir?
Senin bu hayatta sinir olacağın sorunların oldu mu hiç? Hiç benim gibi yaşadınız mı Yuna?"
Yuna annesinin önüne geçmiş ve elinden tutmuştu.
"Gidelim."
Kadın kızını onaylayıp gidecekken kapının önüne geçen adamla derin bir nefes almıştı.
"Soruma cevap ver."
"Ya sen gidersin ya da biz.
Görmüyorsun belki ama çoktan parçalandık."
Yuna annesinin dedikleriyle dolan gözlerine engel olmaya çalışmıştı. Bu adamın önünde ağlayamazdı.
"Ben sana sormadım! Yuna bana sorumun cevabını ver."
Yuna 'nın sabrı tükenmişti.
İçinde bu adama karşı ne varsa bir bir kusmak istiyordu. Geri adım atmazdı. Birkaç adım öne gelmiş ve adamın gözlerinin içine bakmaya devam etti.
"Sorunun cevabını çok merak ediyorsan söyleyim. Bu hayatta senin sorunların kadar benimde sorunlarım oldu ve bunların yapı taşında hep sen vardın. Okula gittiğimde yanımda annemden başkası olmazdı. Senin açtığın yaraları kapatmak için doktor olmaya karar verdim, belki kendi yaralarımızı ben sarabilirim diye ki oldum da. Senin gibi yaşamadım diye suçlu mu olacağım? Ben hiçbir zaman senin gibi olmadım. Aksine seni o kadar çok bekledim ki, artık umutsuzluğum senden de uzak olmamı istedi. Şimdi karşıma geçmiş kendini acındırmaya çalışma."
Sözünü bitirir bitirmez yanağında hissettiği sızıyla karşısındaki adama baktı.
"Bir daha sakın bana öyle bakma, sakın."
"Öyle mi, öyle mi diyorsun?"
"Yuna sakin ol."
"Öyle diyorum."
Yuna 'nın yanağındaki sızı kendini belli ederken, kendisini tutmaya çalıştı fakat; Yuna sinir hastalığının ikinci düzeyindeydi. Çerçevelerin olduğu yere doğru hızla ilerlemiş ve eline geçen tüm vazoları etrafa fırlatmaya başlamıştı.
"Hâlâ kalacak mısın?"
Elindeki çiçek vazosunu bu sefer o adama doğru yöneltmişti. Oysa adam bunları umursamıyordu. Hızlıca yanına geldiğinde, Yuna da ona doğru gidiyordu.
"Ne bu hallerin senin! Böyle mi doktor oldun sen?"
Elindeki vazoyu adamın ayak dibine fırlatmış, bir adım daha öne gelmişti. Adam da sinirlerini tutamayıp cam parçalarından birini eline almıştı.
"Sakın yapayım deme."
Yuna annesinin sesiyle adamın eline bakmıştı. Annesine yönelen cam parçasıyla Yuna öne atılmıştı. Kadın geri çekilirken evladını da kendiyle çekmişti. Oysa kızının ellerinden dirseklerine doğru yol alan kanları görünce bir çığlık atmıştı.
"Bak yine bir yara açtın."
Yuna hissizce konuşmuştu.
Öfkesini hissedemeyecek kadar kaybetmeye başlıyordu. Adam elindeki cam parçasını geri çekerken genç kız vazolardan birini almış, masa ucuna vurduktan sonra elindeki parçayı adamın boğazına doğru yöneltmişti. İşte kimsenin geri dönmeyeceği ve bir hayatın geri gelmeyeceği andalardı. Artık üstünde kanla kaplı gömleği ve annesi vardı.
[Şimdiki Zaman]
Yuna sokaktaki telefon kulübelerinden birine gelmişti. Annesinin numarasını çevirmiş ve telefonun açılmasını bekliyordu. Onu bu suçtan uzak tutacak, teslim olacaktı. Kafasında tekrardan dolan o anlarla telefon kabinine yumruk atmıştı. Elindeki yaraları unuttuğu gerçeği sargı bezinden sızan kanla kendini hatırlatmıştı. Nihayet telefon açıldığında hâlâ ağlamaya devam eden annesinin sesini duymuştu.
"Neden ağlıyorsun?"
Biliyordu.
Neden ağladığını çok iyi biliyordu. Yine de o adam için daha fazla gözyaşı dökülmesini istemiyordu.
"Yuna neden yaptın?"
Derin bir nefes almış ve kafasını telefona yaslamıştı.
"Ben araya girmeseydim şu an sen ölü olacaktın! Sakın bana o adam için ağladığını söyleme. Hem ben teslim olacağım, sen de kendi evine geçtin. Polisler bir şey derse; ne sen benim evime geldin ne de ben seninle görüştüm, tamam mı?"
Ses gelmiyordu ve bu Yuna 'yı deli ediyordu.
"Tamam mı?"
Bastırarak söylediği soruyla kızını onaylamıştı.
"Dediğim gibi olacak. Ben yaptım, üstlenecek olan da benim. Şunu bilmeni istiyorum ki her şey için teşekkür ederim anne. Seni hep seveceğim."
Ağlayan sese cevap veremeden telefonu kapatmıştı. Annesinin karşısında ağlamak istemiyordu. Telefonu yerine yerleştirdiğinde gözlerinden süzülen yaşlara aldırış etmeden silmişti. Dışarı çıktığında omzuna konulan kol ile yumruk yaptığı elini o kolun sahibine indirmişti.
"Ne yapıyorsun ya?"
Yuna yumruk attığı adamın saçından tutup yüzünü kaldırdığında geri çekilmişti. Konuşmaları duymuş olma ihtimaline karşı göreceği tavrı düşünüyordu.
"Senin ne işin var burada? Neden beni takip ettin!"
Adam ceketinin iç cebinden bir fotoğraf parçası çıkarmış ve kıza uzatmıştı.
"İnsanlık edeyim dedim! Bunu düşürmüşsün. Ben de senin için önemli olduğunu düşündüm ve getirdim."
Fotoğrafa baktığında dolan gözlerini arkasına dönerek saklamaya çalışmıştı. Adam havada kalan elindeki fotoğrafa bakmış, zor da olsa ayaklanmıştı.
"Yuna mı adın? Bunlar da annenle baban olmalı. Çok güzel bir aile resmi..."
Çok güzel olan tablo zamanla çürümüştü.
"Duydun mu?"
Yuna arkasına döndüğünde adama daha da yaklaşmıştı.
"Neyi duydum mu?"
"Konuşmaları duydun mu?"
"Hayatını bitirdiğini ve sebebini duydum."
Genç kadın sinirle gülmüştü.
Her şey bir gün içinde bataklığa saplanmış gibiydi.
"Ama olanları senden dinlemek isterim. Saklamanı gerektiren bir durum yok sonuçta duydum."
"Ya sana da zarar verirsem?"
Adam gülmüştü.
Ardından elini uzatıp öne doğru bir adım atmıştı.
"Ben Jeon Jungkook.
Zarar vereceğin adamı tanı istedim."
Kadın uzatılan eli görmezden gelerek sokaktaki banka oturmuştu.
"Anlatacağım ve beni bölmeyeceksin."
Jeon gülen yüzüyle kadının yanına gelmişti.
"Sana masal anlatmayacağım Jeon. Neden gülüyorsun?"
Yüzündeki gülümsemesi devam ediyordu. Kadının düştüğü durumdan çok hayatın düzenine gülüyordu.
"Bu hayatta her şey olabilir. Senden korkmamı mı bekledin? Eminim ki sen bile ne yaptığının farkında değildin."
Kadın başıyla onaylamış, anlatmaya başlamıştı.
...
"Demek öyle ha?"
Aradan geçen bir saatle kadın tükendiğini hissediyordu. Yaşamaktan çok anlatmak onu yormuştu.
"Her şey dediğim gibi."
Sessizlik kendini gösterdiğinde Jeon ayağa kalkmıştı.
"Şimdi teslim olacaksın yani..."
"Evet."
Kadın başını elleri arasına aldığında Jeon dizlerini kırıp ona bakmıştı.
"Yuna."
"Ne var?"
Kadın kafasını kaldırmadan cevap verdiğinde, Jeon ellerini kendinden çekmiş ve ona bakmasını sağlamıştı.
"Bu ellerinde o yüzden böyle oldu değil mi?"
"Evet."
"Nasıl hissediyorsun?"
"Bitik hissediyorum.
Ama bilmeni isterim ki, ben öyle biri değilim."
Jeon kadına sarılmıştı. Geri çekildiğinde sakin olması için sırtını sıvazlamıştı.
"Merak etme Yuna.
Ben bu hayatta herkesin bir katil olacağına ve içinde bir delilik yattığına inanıyorum. Bunu açığa çıkaran şeyler yaşadıklarımız oluyor ve sen de o anı yaşamışsın."
Yuna, Jeon 'un gözlerine baktığında umutsuzca gülümsemişti.
"Bu benim kariyerimin ve hayatımın bittiği gerçeğini değiştirmiyor."
Jeon etrafa baktığında sokağın ucundan duyduğu polis sirenleriyle Yuna 'nın kolundan tutmuş ve köşeye saklanmıştı.
"Neden böyle yaptın? Zaten teslim olacaktım."
Yüzlerinin yakınlığı bir kez daha kendini belli ederken Jeon sessiz kalmıştı. Arabadan inen polislerle konuşmalarına dikkat kesilmişlerdi.
"Adamın cesedi olay yeri ve incelemenin himayesi altında. Ama kameralarda genç bir kız görünüyor, olaylardan belli ki arbede yaşanmış. Bir kişi daha var gibiydi, ama askılıktaki palto olarak kayıt düştüler. Olay yeni o yüzden etrafa iyice bakın."
Polisin dedikleriyle Yuna telaşla konuştu.
"Jeon bırak beni.
Seninle görülmemeliyim."
Jeon elini hızla Yuna 'nın ağzına kapatmıştı.
"Teslim olacaksın ama iyi bir avukat biliyorum. Onunla konuşmam lazım. İndirimden yararlanabilirsin."
Yuna, Jeon 'un elini tutup kendinden uzaklaştırırken konuştu.
"Jeon ne fark edecek? Tanımadığın biri için neden bu kadar risk alıyorsun?"
Biraz düşünür gibi olmuştu.
"Çünkü ülkeye doktor lazım, evet, kesinlikle."
Şu an ki durumları karşısında ikiside gülümseyebilmişti.
"Emin ol benden sonra da bir sürü doktor gelir. Sana yaptığım iyilik için böyle yapıyorsun ama ben bir katilim. Bu bir gerçek, o yüzden bırak beni."
Polisler o köşeye yaklaştıklarında ne ileri ne de geri gidebilirlerdi.
"Hırkanı çıkar."
"Ne?"
"Hırkanı çıkar dedim."
Yuna hırkasını çıkardığında Jeon eline almıştı. Birden genç kızın ensesinden dolayıp kendine doğru çektiğinde nefes nefese kalmıştı.
"Biraz klişe olacak ama başka çaremiz yok."
"Ne olacak?"
Jeon, Yuna 'nın rahatsız olmaması için alt dudağının hafif aşağısında öpmeye başlamıştı. Polisleri gördüğünde hırkayı yüzünü belli etmemek için daha da yukarı çıkarıp, yüzünü kapatmıştı.
"Burası temiz."
Polisler geri çekildiğinde, Jeon da geri çekilmişti. Karşısındaki kızın yüzüne bakamıyordu.
"Özür dilerim ama başka bir yol yoktu. Gerçekten bilerek yapmadım, gerçekten."
Yuna kendisine bakamayan adamın aksine onun kaçırdığı gözlerinin ta içine bakmaya çalışıyordu.
"Sonuçta beni bir kez daha korudun. İlk kez böyle bir şey yaşadım ama sorun yok. Avukatınla konuşmana gerekte yok, sana dediklerimi onlara da anlatacağım."
"O zaman şöyle yapalım, sen emniyete git, bir sorun olursa şöyle numaramı vereyim."
Numarasını yazdığında genç kadının ellerine tutuşturmuştu.
"Boşuna öptün beni, yine olacak olan oluyor."
Jeon kadının elini tutmuştu.
"Yuna sadece olacaklara ve iyiye odaklanalım."
[2 Saat Sonra]
Yuna emniyete gelmiş ve olan her şeyi anlatmıştı. Polisler ifadesini almış, sorgu odasında bekletiyorlardı. Artık ne olacaksa olsun diyordu. Korkuyordu, korkusu içeriye girmekten değildi. Yanıp biten geleceği ve annesinin o yokken ki nasıl olacak halleriydi. İçeriye giren polisle bakışlarını ona doğru yöneltmişti.
"Avukatın varmış, neden demedin?"
"Avukat mı?"
Jeon 'un işiydi. Ne kadar uzak olmasını söylese de dinlememiş ve bulaşmıştı.
"Avukatınla yarım saat görüşmen olacak ondan sonra nezarete geçeceksin. Yarın savcının kararıyla mahkeme de yargılanma durumun olacak. Ayrıca avukatında sağlam adammış."
Ellerindeki kelepçeye bakışlarını indirmiş, polisi dinliyordu.
"Avukat kim?"
Polis karşımdaki masaya geçerek yüzüme bakmıştı.
"Jason Miller."
Bu ismi bir yerden tanıyordum. Daha önce girmiş olduğum ameliyatlardan bir hasta mıydı? Daha fazla düşünmedim.
"Ha, işte avukatında geldi."
Polis odanın dış kapısının önündeyken içeriye buğday tenli, ela gözlü ve uzun boylu yapılı biri girmişti.
"Yuna Kim?"
"Benim."
Avukat karşısındaki sandalyeye oturduğunda elindeki resimleri önüne itmişti.
"Kendini öne attığın anlar, yaralandığın anlar ve öldürdüğün an. Ne düşünüyorsun?"
Yuna resimlerin hepsine bakmıştı. Gözleri dolsa da belli etmemek için kendini yiyip bitiriyordu.
"Ben öne atılmasaydım; benim yerimde o adam, o adamın otopsisinde annem olacaktı. Ben planlamadım, o an onların yanındaydım. Olanı biliyorsunuz cezaevine gireceksem girerim. Sadece annemin bu durumdan etkilenmesini istemiyorum. Onun bir suçu yok, o adama hiç dokunmadı. Sakin olmasını ve evden gitmesini istedi. Yemin ederim bunlar dışında bir şey olmadı."
Avukat Jason, Yuna 'yı ince bir ustalıkla dinleyip, hareketlerini izlerken ağırca başını sallamıştı.
"Bu durumda savcıya durumu bildirip, ona göre işleme başlayacağız. Ama içeri girmen kaçınılmaz. Annenin de ifadesini almışlar. Şu an bakıyorum ve ikinizde o telefon konuşmalarından sonra konuşmamışsınız. Ona da suçu kabul ettiğini demişsin, merak etme serbest şimdi. Ammavelâkin on yıl yatacaksan bu durum karşısında ekstradan da iyi hâl indirimi alırsan, beş yıl yatacaksın."
Beş yıl.
Fazla söze gerek yoktu.
"Anlıyorum.
Teşekkür ederim."
Avukatın kolundaki dövmeye baktığında Yuna gülümsemişti.
"O hâlde savcıyla ve hakimle konuşmam gerekiyor. Sizi nezarette alacaklar, yarın sağlık kontrollerinden sonra mahkemeyi erken tarihe çekeceğim. Ayriyeten bir şey daha diyeceğim," Jason ayağa kalkıp kendini toplardığında baştan beri donuk olan ifadesini bir kenara atmış ve tebessüm etmişti.
"Jeon Jungkook ona güvenmenizi istiyor ve benimde size bir can borcum var."
Yuna, Jeon 'un adını duyduğu an kafasını hızla kaldırmıştı.
"Nereden tanıyorsunuz onu? Onun bir suçu yok, gerçekten yok."
"Sakin ol, kendisi kardeşimdir."
Masadaki elleri kucağına düşen kadın hayretle bakakalmıştı. Jason ise gülümseyerek kapıya tıklatmış ve içeri giren polisle konuşmuştu.
"O bir kadın o yüzden kaba davranmayın lütfen. Kolaylıklar dilerim."
Eski yüz ifadesiyle ayrılmıştı. Polis ise kadının kollarına kelepçeyi takmış, nezarete doğru yol alıyordu. Yarın sabah hayatının geri kalanını belirleyecekti. Ona yardım edecek olan da daha önce hiç tanımadığı bir adam ve hayatını kurtardığı adamdı.
- Devam edecek.
- Destekleriniz için şimdiden teşekkür ederim.
- Yeni bölümde ve yeni hikayelerde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. :)
★- 𝑟𝑎𝑖𝑛𝑛𝑙𝑠
Tam yerinde bitirmiş oldunuz, hanımefendi.Jeon'u ne kadar minnoş bir adammış gibi yazmışsın...İnsan bir kez daha hayran kalıyor, doğrusu. Devamını bekliyor olacağım. 🍃🩷
Jeon burada sadece bir yardımcı gibi göründü ama onunda hayatına değineceğim yeni bölümde, gerçekten çok güzel kalpli bir karakter 🤍
@@rainnlsTam fark edememişim demek ki... Lakin gözüme minnoş göründü. Hayırlı geceler dilerim.🩷
@@Nefha1929size de hayırlı geceler efenim ♡
Deneme çözüyordum, tam mola verdiğim sırada kurgu geldi. Bence bu bir tesadüf olamaz.
Dersini bölmediğim ve molada denk geldiğim için sevindim, hoş geldin güzelim. :)
@@rainnls hoşbuldum hemencecik okuyorum..
@@gemmabecamegemm074 ♡
İyi okumalar güzelim, düşüncelerinizi bekliyorum :)
Ellerine sağlık güzelim
Teşekkür ederim bir tanemm