Oruç Aruobayı başkasının ağzından ilk defa dinledim. İntiharın öncesinde sarf edilen sözler cidden içimde ürperti uyandırdı. Aytuğ gece gece duygulandırdı bizi...
Sondaki kısmı tekrar tekrar ama zar zor seyrettim. İnsanın kendi duygulanımlarına anlam verememesi ve kendi gözyaşlarıyla yüzleşirken "çok saçma" demesi tam da edebiyata, felsefeye ve bu seriye niye ihtiyacımız olduğunun göstergesi. Çok sağ ol Aytuğ...
Hislerini çok güzel bir şekilde yazıya döken birisinin yazdıklarını, empati yeteneği yüksek birisinden dinlettirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Dinlerken çok duygulandım. Oruç Aruoba'yı da çok sevdim.
Hiç böyle bir son beklemiyordum :( böyle bir "gerçek" ile kapanış... Sahiden gözümüzün önüne gelen, eli titreyen bir baba.. Gece gece sahiden tokat yemiş gibi hissederek yazıyorum. Hem anlattın, hem de ikna ettin bizi. Teşekkürler.
"Tanınmak. İnsanların hele yakınlarımın beni tanıması, yaptıklarımı görmeleri, ne yaptığımı anlamaları... Bak sevmesi saymaları demiyorum. Amacım da birçoklarının yaptığı gibi hak etmediği bir sevgi bulmak, layık olmadığı bir saygı görmek değildi. Beni ben olarak tanısınlar bilsinler istiyorumdum. Ama beni tanımalarını en çok istediğim insanlar, beni en çok yanlış anlayan insanlar oldular." Bu cümleleri okurken Aytuğ ile birlikte ağladım 😓
Yılmaz Erdoğan'ın saçma şiirinin gömülmesine gülerek başlayan ve sonlara yaklaştıkça git gide açık kalan ağzıma sıçılan bir bölüm için teşekkürler Aytuğ...
Baba; öldüğün sene oturmuş, bahçedeki erik ağacından erik toplayıp bir rakı sofrası eşliğinde yemiştik. bana "şu ağacı buda, çok dallanıp budaklandı, meyvesi küçük kaldı" dedin. Öldüğünün ertesi senesi ağacı budadım. çok güzel erikler verdi ve ben yiyemedim. döküleni topladım ve artık ağaç tepesinde çürümesinler diye topladım. ermiş artık yeşil canerik olmaktan çıkmış kilolarca eriği ne yapacağımı düşünürken doldurduğum bizim şarap bidonlarına ve fermente ettim süzdüm ve kaynattım. anason tohumuyla bir daha kaynattım. inanmazsın ama yaptığım en iyi damıtma oldu. senin namına bir masa kurduk ve arkadaşlarınla içtik. belki de yanına gelen arkadaşların çoktan söylemiştir bunu sana.
Yapayla başlayıp gerçekle bitmiş. Bence bu bölüm başlı başına bir eser olmuş. Bu bölümdeki samimiyet ve cesaretinizden dolayı emeği geçen herkese teşekkür ederim. Neyi sevdiğimi tekrar hatırlattı 🙏🏻
16:38 'den sonra göz yaşlarımı tutamadım :( duymak istediklerimi, duymak isteyen birinden okumak ya da dinlemek o kişi ile hiç tanışmasam bile bir bağ oluşturuveriyor içimde ona karşı, sanki bir oluyoruz aniden.
Herşeyin meli malılı bir şekilde sürekli sınırlandırılmasını sevmiyorum. İyiki sınırların dışına çıkan insanlar var da hayatta yepyeni şeylerden keyif alabiliyoruz. Yılmaz Erdoğan'dan bahsetmiyorum bu arada :)
Aytuğ o kadar içten, o kadar gerçeksin ki daha şiirin başında bende ağladım. Sadece edebiyatçı değil insan gibi insansın. Yolda karşılaşırsak, Sevgi gösterime maruz kalacaksın. Sakın şaşırma.
Oruç Aruoba'nın kızına yazdığına benzer bir şeyleri ben de boşandığımdan beri yazmaya niyetlenip vazgeçiyordum sürekli. Nihayet nasıl bir şey yazmam gerektiğine karar verdim. Çünkü gün gelecek kızım bana olmasa bile hiç olmazsa kendi kendine "babamla annem neden boşandılar ki?" diye soracak. En azından bu sorunun cevabını yazmalıyım. Kızımla aynı evin içinde olup onun büyümesini izlemekten, onunla her sabah kahvaltı etmekten, ona kitaplar okumaktan, onunla şarkılar dinleyip dans etmekten, en sevdiğim filmleri ona da izletmekten ve kızımla beraber yapmayı hayal ettiğim daha onlarca şeyden neden vazgeçmek zorunda kaldığımı anlatmalıyım kızıma. Teşekkür ederim Aytuğ.
Çok üzdün beni ya 😣 güzel kardeşim aynı durumu yaşıyorum, aynı acıları çekiyorum. Sabır edeceğiz, güçlü olacağız... O kız bizim kızımız; kızlar babasını asla bırakmazlar ve ömürleri boyunca severler... Sabret kardeşim 🙏🙏🙏
Hayatın hiçbir amacı yok gercekten. Ben bunu 3 ay evvel annemi kaybedince anladım. Annemle büyüdüm, kendince sevdi beni, herkesin eksikleri vardır ama anneydi işte. Ben de onu çok sevdim. Büyüdüm bir gün, üniversiteye gittim, ufkumu elimden geldiğince uzaklarda, açık gökyüzünde tuttum, yeni şeyler öğrendim, hayrete düştüm. Aşık oldum, terkedildim, terkettim, sevdim, sevildim. Mutlu oldum, mutlu ettim, mutsuz ettim, mutsuz edildim. Sonra bir gün hala oldum, teyze oldum. Çocuk sevdim, çok sevdim. Sonra bir gün evlendim, mutlu da oldum hüzünlendim de. Anne olmak istedim, kolay olmadı, acılı süreçler oldu. Karamsarlığa düştüm, mutsuz oldum yine, haykırarak ağladım. Sonunda bir gün anne olacağımı öğrendim, içimde bir insan büyüttüm, hareketlerini hissettim, ruhumu hissettim, sevgimi dağlara taşlara yazsam yetmezdi, çok sevdim daha görmeden. Doğurdum, anne oldum. Mutluluktan uçtum. Sevdiğim adam baba oldu, bu çok sevdiğimiz çocuk dünyayı etrafinda döndürdü.Annemi anneanne yaptım, oğlum daha 8 aylıkken anneanne dedi ve anneannesini çok sevdi. Sonra bir gün oğlumun ilk doğum gününde, annem artık annem olarak yaşamaya devam edemedi gitti bu dünyadan. Ben kanatlari kopartılmış bir kelebek gibi kaldım, uçamadım hayallerimde, sevgimle ve mutluluklarimla. Boğazdaki yumru klişesine ben de kapıldım o yumruyu şimdi her gün ben de hissediyorum anne dedikçe oğlum bana. Ben bir anneyim, annesiz bir anne. Ölümün olduğu yerde, sahiden hayatın bir amacı yok muydu? Benim tüm bu yaşadıklarım, hissettiğim büyük büyük duygular, sevmelerim, sevilmelerim, ağlamalarım, gülmelerim, nefret etmelerim, yeniden nefret etmelerim, affetmelerim, terk edilmelerim, mutsuzluklarım, mutluluklarım...? Bir anlamı yok. Bu yaşanan her şey, dünyada sadece tek bir insanın yaşadıkları, ben de ölünce yok olacak. Peki neden yaşadım bunları bir amacı yoksa? Tüm bu hayat neden yaşanıyor? Neden yaşıyoruz kimse bilmiyor, bu hiçlik ve amacsizlik hissi en sevdiklerinizden birini kaybedince sonsuz bir deliğe dönüşüyor içinizde, tıkayamıyorsunuz.
Geç olsun güç olmasın, hayatın amaçsızlığının farkında olma konusunda yalnız değilsiniz. Bu amaçsızlığı da yeniden anlamlandıracak olan yine sizsiniz. Hiçlik ve amaçsızlık hissi kaybetme duygusuyla ilgili ortaya çıkabilir ancak doğrudan bir ilişkileri yoktur. Bu farkındalık düzleminde kurulacak olan tüm anlamlar konusunda serbest olmak da gayet iyi bir şey. Hatta insan hayatında bu farkındalığın yarattığı kadar özgürleştirici bir durumun olmadığını düşünüyorum. İnsan olmanın getirdiği tüm sefayı da cefayı da çekeriz ve bunları yaşadıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi de devam edebiliriz çünkü her anda kendimizi kendimize göre anlamlandırma ihtiyacıyla varolageliyoruz. Ve tüm varlıklar neyse o, bizim dışımızda. Biz ise kan ve fikrin düzleminde savaşan varoluş halleriyiz sadece.
Hayatın amacı hayatta kalmak derler evrimciler ben pek inanmadım başlarda buna ama her kendime baktığımda aslında duygularımın bi aldatmaca olduğunu aslında bir şeyi kaybettiğimde ondan artık faydalanamayacağın için üzüldüğümü farkettim aslında hep kendim için yaşamıştım ve hep kendim için yaşayacaktım yani hayatın anlamının var veya yok olması aslında insanın tutnacak dalının kalmadığında kendine dal aramasından başka bişey değil .
@@storykel4551 güzel bir ifade. Ben de annemin sevgisinden faydalanamayacagim ve onun sesini duyamayacagim, opemeyecegim, beraber laflayamayacagimiz icin sanırım üzgünüm. Yine kendimle ilgili tüm bu olan biten. Güzel ozet, insanoğlu yasayabilmek hayatta kalabilmek icin bencil olmak zorunda. Her türlü duyguda hem de..
Enfes bir bölüm olmuş, emeğinize sağlık. Mektup bölümünde bende duygusallaştım gözlerim doldu, hakikaten etkileyici bir içerik. 15:56 için minik bir yorumum olacak nacizane, çok iyi bir conflict olduğu için dikkatimi çekti. Burada Aytuğ'un söylediği gayri ihtiyari cümleler hayatta kalma güdüsü kaynaklı dışarıya karşı zayıflık algısı oluşturmamak için istem dışı yapılan bir tür savunma. Okunan mektubun içeriğinde kendini ifade edememiş olan birisinin isyanı var. Muhtemelen benzer duygular paylaşıldığı için şair ile çok iyi empati kuruluyor. Ancak içerikteki dolaylı intihar vurgusu ve ağlama eyleminin diğerlerinin üzerinde yarattığı zayıflık algısı korkusu birleşip üst seviye bir tehdit oluşturduğu için hayatta kalma güdüsü kendisini o an aktif ediyor.
''Şiiri kim yazsın biliyor musun? Yağmuru izleyenler değil, elini ateşe sokanlar yazsın, gerektiğinde felaketlere de hayranlık duyanlar, kendisiyle yüzleşmekten korkmayanlar yazsın. Geceleri kabus görenler, uyuyamayanlar, inleyenler yazsın. Babasının sevmediği kız çocukları, annelerini sevmeyen erkek çocukları yazsın.''
bu adam cok iyi ya. tek yorumum bu olcak. elestiri yapmaya bile gerek gormuyorum bu adam icin. elestiri yapmamak karsidaki insanin kibrini arttirir ama bu adamin konustugu bir kelime bile bosluga gitmiyor. harika bir program. tesekkurler ilker bey boyle bir is icin.
9 nisanda ankarada, dışarda kar yağarken pencerenin yanında izledim bu videoyu. elimde sıcak çay ile içerden romantik, dışardan soğuk ve çetin bir hava. tıpkı vurguladığınız gibi. internet, teknoloji vs bir şekilde buluşabiliyoruz ya sizinle, teşekkür ederim... karısı yazarı tanıyamamış ama ya ben kendimi, hayatı tanıyabiliyor muyum acaba... sevgiler...
Şiir dediğimiz şeyin farklı canlıların birden fazla şekilde, birden fazla pencereden bakmasıyla varolduğunu düşünüyorum. Şairi ve şiiri elle tutulur ve tek bir kalıba sokulur hale getirmemeli, değişkenliğini ve çeşitliliğini kabul etmeliyiz. Şiir tokat etkisi yaratma gayesinde olmak zorunda değildir, şair yaşanılan herhangi bir ağırlığı, bir olayı ya da bir ideolojiyi temsil etmek veya bu eksende dolanmak zorunda da değildir. Her ne kadar bu bahsettiklerim çok etkileyici olsa da, şiirin yalnızca realizmin, distopyaların ve sosyalizmin etkisinde olması oldukça tekdüze olacaktır. Bahsettiğin elini ateşe atan bütün yazar ve şairlere büyük hayranlık duyuyorum fakat Yılmaz Erdoğan'dan ve bence cidden kötü şiirinden tamamen bağımsız olarak söylüyorum, doğa güzellemelerini klişe diyerek geçmenin şiirin doğuşuna ters olduğu kanısındayım...
Dandik bir işi eleştirerek zaman kaybedilmesine karşıysam da, bu program da, zaten kafamda çok geçen bir sürü aidiyeti mekanizmasını düşündürdü bana, yine; “Statü kazanma meselesi” Sürümüz bizim için olmazsa olmaz bir hayatta kalma alanı ya, işte o alanda ne kadar çok takdir ve kabul görürsek ölümden o kadar daha uzakta olduğumuzu sanıyoruz, sanırım🙈 Yılmaz Erdoğan gibi benim de çok sevdiğim eserleri, bir karşı çıkış tavrı olan bir sanatçının kendisinden beklenmeyecek dandiklikte bir şiir yazıp, buna bir de klip çekip ortalara salmasını başka türlü açıklayamıyorum! Oruç Aruoba da “sürüsü” tarafından takdir edilmek istemiş her insan gibi, ama aslında hiç sevmediği bir sürüye fazla teslim de olmamış anlayabildimiz kadarıyla, Yılmaz Erdoğan’ın aksine... Programa emek verenlere teşekkür ederim.🙏
Gözyaşlarını esirgemeden paylaştığın için teşekkür ederim Aytuğ Akdoğan. 🧡 Flu TV'de senin hızında, hislerinin yoğunluğunda ve tane tane anlatımında başka biri yok. Çok özel ve çok güzel bir insansın. Var ol. 👏🧡
Bende geleceğin şairi olma yolundayım çok büyük bir şair olacağımı düşünmüyorum bu bir hobi benim için şiir yazmak kendimi geliştirmeye çalışıyorum ve bu videolar sayesinde daha gelişiyorum iyi ki varsınız❤ flu tv ye katkı sağlayanlar için teşekkürlerimi sunuyorum ... bu tür yararlı bir kanalın olması çok büyük izleyiciler için şans olmalı tekrardan teşekkürler şiirle ilgilenmek isteyenlere bir yardım katkısı sunduğunuz için
yılmaz erdoğanın çok güzel şiirleri vardı herhalde parayı bulmadan önce yazdığı için güzeldir. Kendisinin çok sevdiğim bir kaç şiiri var hele ankara şiiri o zaman just protesti şimdide just soft ayarı yok.
Cok etkileyici bir bolum oldu bittikten sonra bile bes dakika telefonun bos ekranina baktim. Siirlerin hep duygularin cekilmis fograflari gibi oldugunu dusunurdum ama siz siiri elini atese sokabilenler yazmali dediginizde anladimki duygu nekadar gercekse siir okadar siir oluyomus .
İyi şiirden; "ölüm her yerde uyanıktır alestadır korkunun yardakçıları tez kızaran güllerden kendini sakın sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı- Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine bıraktın vazgeçilmez ırmakları gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları." i.özel
Oruç Aruoba'nın Zilif kitabı sanırım bu videodan sonra merak eden benim gibi insanlar tarafından yeniden basılması talebi üzerine Sel yayıncılık tarafından basılmış. Bu kitabı okuduğunuz ve bize de gösterdiğiniz için teşekkür ederim. İyi ki varsınız...
Gerçekten severek izlediğim bir anlatımız var. Sanki ekranda değil de karşımda oturmuş anlatır gibi. öyle içten öyle samimi. Bu arada Zilif'ten bir bölüm okudunuz şu an sahaflarda son kalan Zilif'ler de satılmış. sadece bin tane basılması içeriği bakımından çok özel ama isteyenin ulaşamıyor olması da üzücü. Ne diyelim sağlık olsun.
Şiirin bambaşka bir tınısı vardır. Gerçekten onu hissetmekle ilgili. Bazı şiirlerin bir anda böyle parlatılması da günümüz ilişkilerinin o yüzeyselliği ile ilgili. Yine de bir yerlerde aynı hissiyatın paylaşan, hatta insanı derinden etkileyen duyguların birileri tarafından hissetilmesi onu okurken içinden geçmesi biraz olsun teselli ediyor.
"..Kesik kolları var aşkın döl ve inat barındıran. Hırpanî bir okşayışla akşam yanaşınca çocuklara ben karakavruk yüzümün arkasında kırbaçlayarak büyüttüğüm ağrıyı bırakıyorum bana ne çerçilerden, çerilerden, kullardan halksa kal'am onu kal'a kılan benim boşanır damarlarıma yılların kahraman gürültüsü çünkü kavganın göbeğidir benim yerim.." - İsmet Özel
Bu eser bir insan zihninde dolaşıp duran sözcüklerin kalemle kağıda aktarılmasıysa, benim de bir insan olarak payım var mı bu muhteşemlikte? İyi ki varsınız.
çağın temiz ve samimi kalmış nadir insanlarındansın aytuğ. en azından bize yansıttığın kadarıyla bunu gördüm. ilker bey'e, sana ve ekip arkadaşlarınıza, emekleriniz ve sunduğunuz kıymetli iş için teşekkür ediyorum.
kendi kendime karalıyorken sizden “şiiri babasının sevmediği kız çocukları yazsın” lafını duyduktan sonra daha bir umut doldum nedense. sanırım bunu söylemenizin nedeni bazı duyguları, yaşamı, baba yoksunluğunu gözlemlememiz değil de tam da ortasında en acı haliyle yaşıyor oluşumuz. bu acıyı tatmak o an bize hiç iyi gelmese de, bir bakıma ilham oluyor ve hissettiğimizi kağıda aktardığımızda onu okuyan da bizi anlayabiliyor sanırım.
o kadar isterim ki bir gün videolarınızda Arkadaş Zekai Özger’e veya Hüseyin Avni Dede’ye denk gelmeyi... bu hızlı ve soğuk dünyada, ruhumuza denk gelebilen şeyler kattığınız için teşekkürler...
Bir yorum daha yazıyorum (etkileşim olsun belki öne çıkar video) herkes her şiiri sevecek diye bir kural yok tabii ki biz bazılarımız çoğu şiir(ler)den de bir haberiz Jehan Barbur'un okuduğu bir şiir var "Sarı" diye o şiirde sevdiğim her konuya değinerek vurgulama yapması ama şiirin tarzı nedir bilmiyorum maalesef ve o tarz şiirleri okumayı çok isterim ayrıca Hakan Gerçek'in seslendirdiği Cemal Süreya şiirlerini de çok sevdim özetle demeye çalıştığım böyle programları yap ki daha da öğrenelim duyalım araştıralım dinleyelim
İçtenlikle söyleyebilirim ki severek takip ettiğim kişisiniz. Mektubu okurken kendinizi tutamadığınızda, içim ürperdi. Umarım bir gün karşılaşırız. Size karşı büyük saygı besliyorum.
Offff.. Oruç Arıoba.. nasıl severim.. Mektup beni de ağlattı.. Senin de kesmek veya yeniden çekmek yerine böylece atman videoyu.. İyi ki varsın.. Belki bir gün kısa bir şiirimi atarım.
Oruç Aruoba'nın mektubunun bu parçasını Aytuğ Akdoğan'dan dinlemek... Tekrar tekrar dinlenesi... Aytuğ Akdoğan kendi hissettiklerini, mektubun vermek istediği duyguyu ve mesajı yaşattı bize adeta. Teşekkürler
Bu program gerçekten benim bir sürü fikir esintisine tutulmamı sağlamakla birlikte hayatı bana tanıdık olan bir bakış açısından anlatıyor da olsa daha bilmediğim yerlerden dışarı bakmayı da gösteriyor . Bunun için programın yayınlanmasına aracı olanların yanında gerçek ve bu nedenle de güzel bir niteliğe sahip varoluşuyla Aytuğ Akdoğan abimize her şey için teşekkür ederim. Kimi yerlerde durdurup düşündüğüm kimi zaman sayfa sayfa notlar aldığım kimi zamansa bu bölümün sonunda olduğu gibi anlatılan duyguları içimden bir parçaymış gibi canlı şekilde hissettiğim bu programın devamlılığını sonuna kadar destekliyorum.
Evet kızım. Yıllar once zilif i ilk defa bu videoda dinlemistim. Durdurup durdurup kelimesi kelimesine yazmistim. Sonra temize cekmistim. Cirkin yazimi guzellestirmeye calisip temize cekmistim. Sonra da fotograf albumlerinin bulundugu kutuya, kapali zarfla atmistim. Belki bu mesaj da gozune carpar. Herhangi bi youtube videosunun altina yazdigim 4 ya da 5inci mesajim olabilir. Umarim beni taniyacagin kadar vaktimiz olmustur birbirimize. 21 mart 2021
En güzeli, o büyüdüğünde, karşılıklı oturup, bir kahve eşliğinde bunun sohbetini yapmak. Yıllar sonra gizli bir mektupta okumasını sağlayıp içine oturtmak çok acımasız ve bencilce geliyor.
Haftaya sizinle başladım. Her bölümde düşünüyor, önerdiklerinize bakmaya çabalıyordum. Bu bölümde daha da derine gittim.. Sizin gözyaşlarınız süzülürken ben çoktan hıçkırıklara boğulmuştum.. Bence toplumla tanıştırdıklarınıza ihtiyacımız var. Bence bunları konuşmaya da ihtiyacımız var. "Like" alıyor ya da diye milyonların izlediği kişiler diye beğenmek zorunda olmadığımızı, beğeni'lerimizi sorgulamak için de bir alan açmışsınız. Ve gerçekten İlker Bey' de siz de iyi ki varsınız.
Hayatın anlamı ne? Eşinle ve çocuğunla manoton ama mutlu bir hayat yaşarken flu tv de Aytuğ Akdoğan'ı dinlemek. 50 yaşından sonra yeni yazarlari ve kitapları tanımak. Siparisini verdiğin Sürgün kitabının gelmesi, en kısa sürede okunmak için okuma listesine alınması...Teşekkürlerimi sunarım.
Aytuğ Bey hangi bölümde Ulus Baker diyeceksiniz diye sabırla dinledim. Bu bölümde sonunda ağzınızdan çıktı ben de huzura erdim. Güzel yorum ve eleştirilerinizi paylaştığınız için teşekkürler. İlker Hocam lütfen böyle kaliteli içerikler ile RUclips'un ayarlarını bozmayın. Saygılar, sevgiler.
herkesin ne kadar güçlü olduğunu gösterme yarışına dönen ve ağlamanın da en büyük küçüüklük göstergesinin sayıldığı bu dünyada böyle içten olman harika dostum
beni tanıştırdığınız Zilif'e bayıldım. size onda da çok bayılıyorum, hiç adını duymadan yitip gidebilecek pek çok şeyle tanışıyor olmak enfes bi duygu.
Hayatı anlamlandıramayız. Ne kadar sistematik yaklaşsak da ya da bir şeylere bağlasak da. Nihayetinde hiçbir zaman "Neden ben varım?" cümlesine kesin bir cevap bulamayacağız. Şans eseri, rastlantısal ya da bir güç tarafından mı buradayız. Tabii bunu bilemesek ve kanıtlayamasak da inanmak farkı bir şeydir. Hayatı anlamlandıramıyorum ama tahminlerim var onlara göre yaşıyorum.
"Vasatı yüceltirken, iyileri ıskalıyoruz..." Cümlesi çağımızın temel sorununu dile getiriyor...
" İyi " herkes için değildir zaten
Mediocrité partout.
Zarf fiil ekinden sonra virgül atılmaz, Güzel İnsan😊😊 Yüklem varsa üç nokta konmaz.
Vasat orta demek
@@kimediyomben 👏👏👏
Oruç Aruobayı başkasının ağzından ilk defa dinledim. İntiharın öncesinde sarf edilen sözler cidden içimde ürperti uyandırdı. Aytuğ gece gece duygulandırdı bizi...
Sondaki kısmı tekrar tekrar ama zar zor seyrettim.
İnsanın kendi duygulanımlarına anlam verememesi ve kendi gözyaşlarıyla yüzleşirken "çok saçma" demesi tam da edebiyata, felsefeye ve bu seriye niye ihtiyacımız olduğunun göstergesi.
Çok sağ ol Aytuğ...
Hislerini çok güzel bir şekilde yazıya döken birisinin yazdıklarını, empati yeteneği yüksek birisinden dinlettirdiğiniz için çok teşekkür ederim. Dinlerken çok duygulandım. Oruç Aruoba'yı da çok sevdim.
Siz anlatmasanız yılmazdan da şiirinden de haberim yok, mis gibi sosyal medya inzivası kurmuşum be!
Hahahaha, ben de aynıyım :)
Aynen 😉
Benim de yoktu
tamam gundemi en takip etmeyen sensin
@@mehmetpiskinn :D
Hiç böyle bir son beklemiyordum :( böyle bir "gerçek" ile kapanış... Sahiden gözümüzün önüne gelen, eli titreyen bir baba.. Gece gece sahiden tokat yemiş gibi hissederek yazıyorum. Hem anlattın, hem de ikna ettin bizi. Teşekkürler.
Bir adamın şiir okurken ağlayabildiğini gördük, dünya hala yaşanabilir bir yermiş meğer. Teşekkürler...
"Tanınmak. İnsanların hele yakınlarımın beni tanıması, yaptıklarımı görmeleri, ne yaptığımı anlamaları... Bak sevmesi saymaları demiyorum. Amacım da birçoklarının yaptığı gibi hak etmediği bir sevgi bulmak, layık olmadığı bir saygı görmek değildi. Beni ben olarak tanısınlar bilsinler istiyorumdum. Ama beni tanımalarını en çok istediğim insanlar, beni en çok yanlış anlayan insanlar oldular." Bu cümleleri okurken Aytuğ ile birlikte ağladım 😓
O kadar hazırlıksız yakalandım ki o mektuba ve okunamayan dakikalara :/ ❤️
Yılmaz Erdoğan'ın saçma şiirinin gömülmesine gülerek başlayan ve sonlara yaklaştıkça git gide açık kalan ağzıma sıçılan bir bölüm için teşekkürler Aytuğ...
Baba; öldüğün sene oturmuş, bahçedeki erik ağacından erik toplayıp bir rakı sofrası eşliğinde yemiştik. bana "şu ağacı buda, çok dallanıp budaklandı, meyvesi küçük kaldı" dedin. Öldüğünün ertesi senesi ağacı budadım. çok güzel erikler verdi ve ben yiyemedim. döküleni topladım ve artık ağaç tepesinde çürümesinler diye topladım. ermiş artık yeşil canerik olmaktan çıkmış kilolarca eriği ne yapacağımı düşünürken doldurduğum bizim şarap bidonlarına ve fermente ettim süzdüm ve kaynattım. anason tohumuyla bir daha kaynattım. inanmazsın ama yaptığım en iyi damıtma oldu. senin namına bir masa kurduk ve arkadaşlarınla içtik. belki de yanına gelen arkadaşların çoktan söylemiştir bunu sana.
Yapayla başlayıp gerçekle bitmiş. Bence bu bölüm başlı başına bir eser olmuş. Bu bölümdeki samimiyet ve cesaretinizden dolayı emeği geçen herkese teşekkür ederim. Neyi sevdiğimi tekrar hatırlattı 🙏🏻
"Baharı minibüs camından kokladım bu sene"
Latife Tekin
'"Ağlayan birini seyretmek ağlamaktan daha çok acı veriyor.' '. ilginç varlıklarız vesselam.
Teşekkürler.
16:38 'den sonra göz yaşlarımı tutamadım :( duymak istediklerimi, duymak isteyen birinden okumak ya da dinlemek o kişi ile hiç tanışmasam bile bir bağ oluşturuveriyor içimde ona karşı, sanki bir oluyoruz aniden.
"Sanat bir tokat gibi çarpmalı" sonuna kadar katılıyorum
Herşeyin meli malılı bir şekilde sürekli sınırlandırılmasını sevmiyorum. İyiki sınırların dışına çıkan insanlar var da hayatta yepyeni şeylerden keyif alabiliyoruz. Yılmaz Erdoğan'dan bahsetmiyorum bu arada :)
Ben de
Sana sadece teşekkür etmek istiyorum Aytuğ. İçimdeki beni anladığını , hiç tanışmadan bile anlaşıldığımı hissettirdiğin için teşekkür ederim.
Yazar burada ne demek istemiş bölümlerine bayılıyorum. Daha sık olsa keşke.
Aytuğ o kadar içten, o kadar gerçeksin ki daha şiirin başında bende ağladım.
Sadece edebiyatçı değil insan gibi insansın.
Yolda karşılaşırsak, Sevgi gösterime maruz kalacaksın.
Sakın şaşırma.
Aytuğa yazılmış bir şiir gibi adeta
Bir yandan iş yapar diğer yandan dinlerim diye açtım ama 2.dakikada ekrana çakıldım üstad tebrik ederim
Bir zamanlar Türkiye'de şiir:
İnsan parasını kaybedince fakir,
Özgürlüğünü kaybedince esir,
Aşkını kaybedince şair olurmuş. (Özdemir Asaf)
Keşke gelseydi de Yılmaz Erdoğan bu şiiri yazmasaydı
Bu da vasat.
Bom boş
@@tekoteko3274 :D
@@pinhan4145 :D
Gece gece sevdiğim oruç aruobanın yazısı beni de çok etkiledi...samimiyetin ve bize kattıkların için teşekkürler.
Şiirden beklentim:
"Ya anlatacak dinleyene bir derdi,
Ya uyandıracak uyuyan her ferdi."
Oruç Aruoba'nın kızına yazdığına benzer bir şeyleri ben de boşandığımdan beri yazmaya niyetlenip vazgeçiyordum sürekli. Nihayet nasıl bir şey yazmam gerektiğine karar verdim. Çünkü gün gelecek kızım bana olmasa bile hiç olmazsa kendi kendine "babamla annem neden boşandılar ki?" diye soracak. En azından bu sorunun cevabını yazmalıyım. Kızımla aynı evin içinde olup onun büyümesini izlemekten, onunla her sabah kahvaltı etmekten, ona kitaplar okumaktan, onunla şarkılar dinleyip dans etmekten, en sevdiğim filmleri ona da izletmekten ve kızımla beraber yapmayı hayal ettiğim daha onlarca şeyden neden vazgeçmek zorunda kaldığımı anlatmalıyım kızıma. Teşekkür ederim Aytuğ.
Çok üzdün beni ya 😣 güzel kardeşim aynı durumu yaşıyorum, aynı acıları çekiyorum. Sabır edeceğiz, güçlü olacağız... O kız bizim kızımız; kızlar babasını asla bırakmazlar ve ömürleri boyunca severler... Sabret kardeşim 🙏🙏🙏
Neredeyse 25 yıl oldu. Cevabını istemediğim bir soru.
bu adamı niye 20 dk konuşturusun ki bırak sabaha kadar konuşsun
Hayatın hiçbir amacı yok gercekten. Ben bunu 3 ay evvel annemi kaybedince anladım. Annemle büyüdüm, kendince sevdi beni, herkesin eksikleri vardır ama anneydi işte. Ben de onu çok sevdim. Büyüdüm bir gün, üniversiteye gittim, ufkumu elimden geldiğince uzaklarda, açık gökyüzünde tuttum, yeni şeyler öğrendim, hayrete düştüm. Aşık oldum, terkedildim, terkettim, sevdim, sevildim. Mutlu oldum, mutlu ettim, mutsuz ettim, mutsuz edildim. Sonra bir gün hala oldum, teyze oldum. Çocuk sevdim, çok sevdim. Sonra bir gün evlendim, mutlu da oldum hüzünlendim de. Anne olmak istedim, kolay olmadı, acılı süreçler oldu. Karamsarlığa düştüm, mutsuz oldum yine, haykırarak ağladım. Sonunda bir gün anne olacağımı öğrendim, içimde bir insan büyüttüm, hareketlerini hissettim, ruhumu hissettim, sevgimi dağlara taşlara yazsam yetmezdi, çok sevdim daha görmeden. Doğurdum, anne oldum. Mutluluktan uçtum. Sevdiğim adam baba oldu, bu çok sevdiğimiz çocuk dünyayı etrafinda döndürdü.Annemi anneanne yaptım, oğlum daha 8 aylıkken anneanne dedi ve anneannesini çok sevdi. Sonra bir gün oğlumun ilk doğum gününde, annem artık annem olarak yaşamaya devam edemedi gitti bu dünyadan. Ben kanatlari kopartılmış bir kelebek gibi kaldım, uçamadım hayallerimde, sevgimle ve mutluluklarimla. Boğazdaki yumru klişesine ben de kapıldım o yumruyu şimdi her gün ben de hissediyorum anne dedikçe oğlum bana. Ben bir anneyim, annesiz bir anne. Ölümün olduğu yerde, sahiden hayatın bir amacı yok muydu? Benim tüm bu yaşadıklarım, hissettiğim büyük büyük duygular, sevmelerim, sevilmelerim, ağlamalarım, gülmelerim, nefret etmelerim, yeniden nefret etmelerim, affetmelerim, terk edilmelerim, mutsuzluklarım, mutluluklarım...? Bir anlamı yok. Bu yaşanan her şey, dünyada sadece tek bir insanın yaşadıkları, ben de ölünce yok olacak. Peki neden yaşadım bunları bir amacı yoksa? Tüm bu hayat neden yaşanıyor? Neden yaşıyoruz kimse bilmiyor, bu hiçlik ve amacsizlik hissi en sevdiklerinizden birini kaybedince sonsuz bir deliğe dönüşüyor içinizde, tıkayamıyorsunuz.
Geç olsun güç olmasın, hayatın amaçsızlığının farkında olma konusunda yalnız değilsiniz. Bu amaçsızlığı da yeniden anlamlandıracak olan yine sizsiniz. Hiçlik ve amaçsızlık hissi kaybetme duygusuyla ilgili ortaya çıkabilir ancak doğrudan bir ilişkileri yoktur. Bu farkındalık düzleminde kurulacak olan tüm anlamlar konusunda serbest olmak da gayet iyi bir şey. Hatta insan hayatında bu farkındalığın yarattığı kadar özgürleştirici bir durumun olmadığını düşünüyorum. İnsan olmanın getirdiği tüm sefayı da cefayı da çekeriz ve bunları yaşadıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi de devam edebiliriz çünkü her anda kendimizi kendimize göre anlamlandırma ihtiyacıyla varolageliyoruz. Ve tüm varlıklar neyse o, bizim dışımızda. Biz ise kan ve fikrin düzleminde savaşan varoluş halleriyiz sadece.
Hayatın amacı hayatta kalmak derler evrimciler ben pek inanmadım başlarda buna ama her kendime baktığımda aslında duygularımın bi aldatmaca olduğunu aslında bir şeyi kaybettiğimde ondan artık faydalanamayacağın için üzüldüğümü farkettim aslında hep kendim için yaşamıştım ve hep kendim için yaşayacaktım yani hayatın anlamının var veya yok olması aslında insanın tutnacak dalının kalmadığında kendine dal aramasından başka bişey değil .
Eski bir deyiş şöyle der: "Onu kaybettiğim için üzülmüyorum, bir zamanlar ona sahip olduğum için çok mutluyum."
@@storykel4551 güzel bir ifade. Ben de annemin sevgisinden faydalanamayacagim ve onun sesini duyamayacagim, opemeyecegim, beraber laflayamayacagimiz icin sanırım üzgünüm. Yine kendimle ilgili tüm bu olan biten. Güzel ozet, insanoğlu yasayabilmek hayatta kalabilmek icin bencil olmak zorunda. Her türlü duyguda hem de..
@@giesran çok hoş ve vurucu.
Enfes bir bölüm olmuş, emeğinize sağlık. Mektup bölümünde bende duygusallaştım gözlerim doldu, hakikaten etkileyici bir içerik. 15:56 için minik bir yorumum olacak nacizane, çok iyi bir conflict olduğu için dikkatimi çekti. Burada Aytuğ'un söylediği gayri ihtiyari cümleler hayatta kalma güdüsü kaynaklı dışarıya karşı zayıflık algısı oluşturmamak için istem dışı yapılan bir tür savunma. Okunan mektubun içeriğinde kendini ifade edememiş olan birisinin isyanı var. Muhtemelen benzer duygular paylaşıldığı için şair ile çok iyi empati kuruluyor. Ancak içerikteki dolaylı intihar vurgusu ve ağlama eyleminin diğerlerinin üzerinde yarattığı zayıflık algısı korkusu birleşip üst seviye bir tehdit oluşturduğu için hayatta kalma güdüsü kendisini o an aktif ediyor.
''Şiiri kim yazsın biliyor musun? Yağmuru izleyenler değil, elini ateşe sokanlar yazsın, gerektiğinde felaketlere de hayranlık duyanlar, kendisiyle yüzleşmekten korkmayanlar yazsın. Geceleri kabus görenler, uyuyamayanlar, inleyenler yazsın. Babasının sevmediği kız çocukları, annelerini sevmeyen erkek çocukları yazsın.''
Bu günün " Dünya Şiir Günü " olduğu hatırlatması da benden olsun...
Ne yorulum yapılır ki, yüreğine sağlık.
''İskelenin altına sığınan deniz
bırak artık saklanmayı
savaş gemileri çoktan geçip gitti''
Bu genç arkadaşımda çok yalın bir pırıltılı var . dinletiyor, izletiyor. Tek başına.
Şiiri yağmuru izleyenler değil elini ateşe sokanlar yazsın
Ne güzel konuştum be adam ne güzel.
aytuğ bey, ne kadar duygulu, ne kadar dertli, ne kadar güzel bir insansınız
duygulu ve dertli insanları güzel insanlar olarak mı görüyorsunuz? o zaman çok şanslı bir ülkede yaşıyorsunuz...
bu adam cok iyi ya. tek yorumum bu olcak. elestiri yapmaya bile gerek gormuyorum bu adam icin. elestiri yapmamak karsidaki insanin kibrini arttirir ama bu adamin konustugu bir kelime bile bosluga gitmiyor. harika bir program. tesekkurler ilker bey boyle bir is icin.
Aynen ya... Cidden öyle...
9 nisanda ankarada, dışarda kar yağarken pencerenin yanında izledim bu videoyu. elimde sıcak çay ile içerden romantik, dışardan soğuk ve çetin bir hava. tıpkı vurguladığınız gibi. internet, teknoloji vs bir şekilde buluşabiliyoruz ya sizinle, teşekkür ederim... karısı yazarı tanıyamamış ama ya ben kendimi, hayatı tanıyabiliyor muyum acaba... sevgiler...
"..."
-İlker Canikligil
Sanmıyorum
ahahaha
deger verdigim, fikirlerine ve kendisine saygi duydugum guzel insan...
Buralarda görülmeyecek kadar samimisiniz. Hep denginizle karşılaşın dilerim. / İlker Canikligil, şu tuhaf günlerde deniz feneri gibisiniz.
insanın çekinmeden duygularını ifade edebilmesi , gösterebilmesi ne güzel ne ulvi bir şey. sevgiler...
Dinlerken çok duygulandım. Oruç Aruoba'nın hissettiklerini ciddi anlamda duygularını empati ile bize aktardınız.
Bölüm sonu en güzel kısmıydı. Yüreğinize sağlık..
Şiir dediğimiz şeyin farklı canlıların birden fazla şekilde, birden fazla pencereden bakmasıyla varolduğunu düşünüyorum. Şairi ve şiiri elle tutulur ve tek bir kalıba sokulur hale getirmemeli, değişkenliğini ve çeşitliliğini kabul etmeliyiz. Şiir tokat etkisi yaratma gayesinde olmak zorunda değildir, şair yaşanılan herhangi bir ağırlığı, bir olayı ya da bir ideolojiyi temsil etmek veya bu eksende dolanmak zorunda da değildir. Her ne kadar bu bahsettiklerim çok etkileyici olsa da, şiirin yalnızca realizmin, distopyaların ve sosyalizmin etkisinde olması oldukça tekdüze olacaktır. Bahsettiğin elini ateşe atan bütün yazar ve şairlere büyük hayranlık duyuyorum fakat Yılmaz Erdoğan'dan ve bence cidden kötü şiirinden tamamen bağımsız olarak söylüyorum, doğa güzellemelerini klişe diyerek geçmenin şiirin doğuşuna ters olduğu kanısındayım...
Haklı ifadeler. Teşekkür ederim, aklı başında bir yorum gördüm nihayet.
Hisslərimi kimsə məndən əvvəl sözə çevirib,həmin o sizə təşəkkür👍👍👍
Erik olayı ağlattı. Bu olay çocukların saf ve insanı “bunu hakedecek kadar ne yaptım.”dedirten teveccühlerine bir örnek.
Sosyal medya gündemimi yaratmıyor. Kendi gündemimi kendim yaratıyorum. Bunun değerini bugün sayenizde daha da iyi anladım :)
Dandik bir işi eleştirerek zaman kaybedilmesine karşıysam da, bu program da, zaten kafamda çok geçen bir sürü aidiyeti mekanizmasını düşündürdü bana, yine;
“Statü kazanma meselesi”
Sürümüz bizim için olmazsa olmaz bir hayatta kalma alanı ya,
işte o alanda ne kadar çok takdir ve kabul görürsek ölümden o kadar daha uzakta olduğumuzu sanıyoruz, sanırım🙈
Yılmaz Erdoğan gibi benim de çok sevdiğim eserleri, bir karşı çıkış tavrı olan bir sanatçının kendisinden beklenmeyecek dandiklikte bir şiir yazıp, buna bir de klip çekip ortalara salmasını başka türlü açıklayamıyorum!
Oruç Aruoba da “sürüsü” tarafından takdir edilmek istemiş her insan gibi, ama aslında hiç sevmediği bir sürüye fazla teslim de olmamış anlayabildimiz kadarıyla, Yılmaz Erdoğan’ın aksine...
Programa emek verenlere teşekkür ederim.🙏
Gözyaşlarını esirgemeden paylaştığın için teşekkür ederim Aytuğ Akdoğan. 🧡
Flu TV'de senin hızında, hislerinin yoğunluğunda ve tane tane anlatımında başka biri yok. Çok özel ve çok güzel bir insansın. Var ol. 👏🧡
Bende geleceğin şairi olma yolundayım çok büyük bir şair olacağımı düşünmüyorum bu bir hobi benim için şiir yazmak kendimi geliştirmeye çalışıyorum ve bu videolar sayesinde daha gelişiyorum iyi ki varsınız❤ flu tv ye katkı sağlayanlar için teşekkürlerimi sunuyorum ... bu tür yararlı bir kanalın olması çok büyük izleyiciler için şans olmalı tekrardan teşekkürler şiirle ilgilenmek isteyenlere bir yardım katkısı sunduğunuz için
yılmaz erdoğanın çok güzel şiirleri vardı herhalde parayı bulmadan önce yazdığı için güzeldir. Kendisinin çok sevdiğim bir kaç şiiri var hele ankara şiiri o zaman just protesti şimdide just soft ayarı yok.
Şiirle ilişkim İlker hocam gibi ama videonun sonunda adeta yamuldum,nasıl bir içselleştirmedir o
Giden, kayan sadece şiir değil, tanıdığımız hayatın kendisi.
Gelen, yerleşen yeni hayat post modern olan. Biz artık yokuz.
'Benden nefret ettiğinde bile, nefret ettiği ben değildim'
🥀 bölüm sonu harikaydı Aytuğ'un en çok bu hüzünlü tarafını seviyorum
Cok etkileyici bir bolum oldu bittikten sonra bile bes dakika telefonun bos ekranina baktim. Siirlerin hep duygularin cekilmis fograflari gibi oldugunu dusunurdum ama siz siiri elini atese sokabilenler yazmali dediginizde anladimki duygu nekadar gercekse siir okadar siir oluyomus .
İkinci izleyişim ve sona doğru o duygu yüklü haliniz yine benim içimi ürpertti. Çok güzel bir insansınız Aytuğ Akdoğan
ne ara 13 bölüm oldu ya, hocam daha fazla görmek istiyoruz sizi
İyi şiirden;
"ölüm
her yerde uyanıktır
alestadır korkunun yardakçıları
tez kızaran güllerden kendini sakın
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-
Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine
bıraktın vazgeçilmez ırmakları
gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin
dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları."
i.özel
Oruç Aruoba'nın Zilif kitabı sanırım bu videodan sonra merak eden benim gibi insanlar tarafından yeniden basılması talebi üzerine Sel yayıncılık tarafından basılmış. Bu kitabı okuduğunuz ve bize de gösterdiğiniz için teşekkür ederim. İyi ki varsınız...
Eski kız arkadaşıma hediye etmiştim. Bide arkasına bi şiirde ben karalamıştım. Hayat işte...
Flu TV 'nin üretip yayına koyduğu en değerli video olmuş , minnettarım , saygılar sunarım.
Gerçekten severek izlediğim bir anlatımız var. Sanki ekranda değil de karşımda oturmuş anlatır gibi. öyle içten öyle samimi. Bu arada Zilif'ten bir bölüm okudunuz şu an sahaflarda son kalan Zilif'ler de satılmış. sadece bin tane basılması içeriği bakımından çok özel ama isteyenin ulaşamıyor olması da üzücü. Ne diyelim sağlık olsun.
Şiirin bambaşka bir tınısı vardır. Gerçekten onu hissetmekle ilgili. Bazı şiirlerin bir anda böyle parlatılması da günümüz ilişkilerinin o yüzeyselliği ile ilgili. Yine de bir yerlerde aynı hissiyatın paylaşan, hatta insanı derinden etkileyen duyguların birileri tarafından hissetilmesi onu okurken içinden geçmesi biraz olsun teselli ediyor.
"..Kesik kolları var aşkın
döl ve inat barındıran.
Hırpanî bir okşayışla akşam
yanaşınca çocuklara
ben karakavruk yüzümün arkasında
kırbaçlayarak büyüttüğüm ağrıyı bırakıyorum
bana ne çerçilerden, çerilerden, kullardan
halksa kal'am onu kal'a kılan benim
boşanır damarlarıma yılların kahraman gürültüsü
çünkü kavganın göbeğidir benim yerim.."
- İsmet Özel
Bu eser bir insan zihninde dolaşıp duran sözcüklerin kalemle kağıda aktarılmasıysa, benim de bir insan olarak payım var mı bu muhteşemlikte?
İyi ki varsınız.
Güzelim şairlerin dizeleri bardak altlığı olmasın başka bir şey istemem çok iyi bölüm iyi ki varsın aytuğ
çağın temiz ve samimi kalmış nadir insanlarındansın aytuğ. en azından bize yansıttığın kadarıyla bunu gördüm. ilker bey'e, sana ve ekip arkadaşlarınıza, emekleriniz ve sunduğunuz kıymetli iş için teşekkür ediyorum.
"Sanat bir tokat gibi çarpmalı" Sondaki mektup gibi...
kendi kendime karalıyorken sizden “şiiri babasının sevmediği kız çocukları yazsın” lafını duyduktan sonra daha bir umut doldum nedense. sanırım bunu söylemenizin nedeni bazı duyguları, yaşamı, baba yoksunluğunu gözlemlememiz değil de tam da ortasında en acı haliyle yaşıyor oluşumuz. bu acıyı tatmak o an bize hiç iyi gelmese de, bir bakıma ilham oluyor ve hissettiğimizi kağıda aktardığımızda onu okuyan da bizi anlayabiliyor sanırım.
okuyabilir miyim biraz ?
Babasız Kızlar Balosu şiirini okumadıysanız tavsiye ederim. Yanlış hatırlamıyorsam Aytuğ'un yaptığı programlardan birinde okunmuştu.
Sylvia Plath, Nilgün Marmara aklıma gelir hep "baba" "kız çocuğu" ve "şiir" kelimelerini aynı cümlede duyunca.
kitabınız varsa almak isterim bi yerde paylaşıyorsanız linkini bırakırsanız sevinirim
İçim kıyıldı. Ne kadar içli okuyorsunuz🌼
En cesur ve en doğru tespitler olmuş
fakat herkesin birbirini pohpohladığı, yıkayıp yağladığı bu zamanda o kadar şaşırdım ki böyle bi ayara, işte bu ya...
Ne kadar güzel duygu dolu bir bölüm olmuş. Emeği geçen herkese teşekkürler
'Şiir ..." deyince ağlayan bir ben olmadığım ve geç de olsa fark ettiğim siz, gençlik adına umut oldunuz. Teşekkür ederim.
o kadar isterim ki bir gün videolarınızda Arkadaş Zekai Özger’e veya Hüseyin Avni Dede’ye denk gelmeyi... bu hızlı ve soğuk dünyada, ruhumuza denk gelebilen şeyler kattığınız için teşekkürler...
Bir yorum daha yazıyorum (etkileşim olsun belki öne çıkar video) herkes her şiiri sevecek diye bir kural yok tabii ki biz bazılarımız çoğu şiir(ler)den de bir haberiz Jehan Barbur'un okuduğu bir şiir var "Sarı" diye o şiirde sevdiğim her konuya değinerek vurgulama yapması ama şiirin tarzı nedir bilmiyorum maalesef ve o tarz şiirleri okumayı çok isterim ayrıca Hakan Gerçek'in seslendirdiği Cemal Süreya şiirlerini de çok sevdim özetle demeye çalıştığım böyle programları yap ki daha da öğrenelim duyalım araştıralım dinleyelim
İçtenlikle söyleyebilirim ki severek takip ettiğim kişisiniz. Mektubu okurken kendinizi tutamadığınızda, içim ürperdi. Umarım bir gün karşılaşırız. Size karşı büyük saygı besliyorum.
Kaliteden bahseden kaliteli birileri... Işte bana hitap eden bir kanal daha...
Bildirimlerin en güzeli....
Offff.. Oruç Arıoba.. nasıl severim.. Mektup beni de ağlattı..
Senin de kesmek veya yeniden çekmek yerine böylece atman videoyu..
İyi ki varsın.. Belki bir gün kısa bir şiirimi atarım.
Oruç Aruoba'nın mektubunun bu parçasını Aytuğ Akdoğan'dan dinlemek... Tekrar tekrar dinlenesi... Aytuğ Akdoğan kendi hissettiklerini, mektubun vermek istediği duyguyu ve mesajı yaşattı bize adeta. Teşekkürler
Bu program gerçekten benim bir sürü fikir esintisine tutulmamı sağlamakla birlikte hayatı bana tanıdık olan bir bakış açısından anlatıyor da olsa daha bilmediğim yerlerden dışarı bakmayı da gösteriyor . Bunun için programın yayınlanmasına aracı olanların yanında gerçek ve bu nedenle de güzel bir niteliğe sahip varoluşuyla Aytuğ Akdoğan abimize her şey için teşekkür ederim. Kimi yerlerde durdurup düşündüğüm kimi zaman sayfa sayfa notlar aldığım kimi zamansa bu bölümün sonunda olduğu gibi anlatılan duyguları içimden bir parçaymış gibi canlı şekilde hissettiğim bu programın devamlılığını sonuna kadar destekliyorum.
Ah samimiyet ne güzel.
İş yerinde izlemek gibi bir hataya düştüm. Evde izleyip rahat rahat ağlamak vardı şimdi (:
Eve gidince tekrar izleyeyim ben en iyisi.
Enfes bir bölümdü Aytuğ Akdoğan. İyi ki varsın, en son ki mektuptan sonra kelimeler biraz anlamsız kalacak.. öyle işte
Sizi o kadar iyi anlıyorum ki. Okurken düğümlenen boğaz, gözden istemsiz akan yaş.
Evet kızım. Yıllar once zilif i ilk defa bu videoda dinlemistim. Durdurup durdurup kelimesi kelimesine yazmistim. Sonra temize cekmistim. Cirkin yazimi guzellestirmeye calisip temize cekmistim. Sonra da fotograf albumlerinin bulundugu kutuya, kapali zarfla atmistim. Belki bu mesaj da gozune carpar. Herhangi bi youtube videosunun altina yazdigim 4 ya da 5inci mesajim olabilir. Umarim beni taniyacagin kadar vaktimiz olmustur birbirimize. 21 mart 2021
En güzeli, o büyüdüğünde, karşılıklı oturup, bir kahve eşliğinde bunun sohbetini yapmak. Yıllar sonra gizli bir mektupta okumasını sağlayıp içine oturtmak çok acımasız ve bencilce geliyor.
Ne güzel gömmüşsün be. Tebrikler. İçim rahatladı.
Çok güzel bir eleştiri olmuş, elinize sağlık. Günümüzde insanlar toplum içerisinde yükseklere çıkmış/çıkarılmış insanları tenkit etmekten çekinirler.
Haftaya sizinle başladım. Her bölümde düşünüyor, önerdiklerinize bakmaya çabalıyordum. Bu bölümde daha da derine gittim.. Sizin gözyaşlarınız süzülürken ben çoktan hıçkırıklara boğulmuştum.. Bence toplumla tanıştırdıklarınıza ihtiyacımız var. Bence bunları konuşmaya da ihtiyacımız var. "Like" alıyor ya da diye milyonların izlediği kişiler diye beğenmek zorunda olmadığımızı, beğeni'lerimizi sorgulamak için de bir alan açmışsınız. Ve gerçekten İlker Bey' de siz de iyi ki varsınız.
Hayatın anlamı ne? Eşinle ve çocuğunla manoton ama mutlu bir hayat yaşarken flu tv de Aytuğ Akdoğan'ı dinlemek. 50 yaşından sonra yeni yazarlari ve kitapları tanımak. Siparisini verdiğin Sürgün kitabının gelmesi, en kısa sürede okunmak için okuma listesine alınması...Teşekkürlerimi sunarım.
Aytuğ Bey hangi bölümde Ulus Baker diyeceksiniz diye sabırla dinledim. Bu bölümde sonunda ağzınızdan çıktı ben de huzura erdim. Güzel yorum ve eleştirilerinizi paylaştığınız için teşekkürler. İlker Hocam lütfen böyle kaliteli içerikler ile RUclips'un ayarlarını bozmayın. Saygılar, sevgiler.
Rahat anlattığın için rahat anlaşılıyorsun. Bununla ilgili kaygını dile getirip rahatsızlık yaratmana gerek yok. Bencilce değil genel adına söylüyorum
Cok samimi duygulandin benimde samimice akti gozumden yaslar seni dinlerken.
Ne güzel söz; “hayatın anlamı aslında anlamsız oluşu!
Beni Oruç Aruoba gibi bir yazarla tanıştırdığın için ne kadar teşekkür etsem azdır.
herkesin ne kadar güçlü olduğunu gösterme yarışına dönen ve ağlamanın da en büyük küçüüklük göstergesinin sayıldığı bu dünyada böyle içten olman harika dostum
beni tanıştırdığınız Zilif'e bayıldım. size onda da çok bayılıyorum, hiç adını duymadan yitip gidebilecek pek çok şeyle tanışıyor olmak enfes bi duygu.
Şiir konusundaki hassasiyetimi ziyadesi ile ifade etmişsiniz teşekkür ederim
Şükrü Erbaş benim için bir numaradır, Yılmaz Erdoğan'ın sevdiğim şiirleri de var mesela Ankara şiirini çok seviyorum.
Hayatı anlamlandıramayız. Ne kadar sistematik yaklaşsak da ya da bir şeylere bağlasak da. Nihayetinde hiçbir zaman "Neden ben varım?" cümlesine kesin bir cevap bulamayacağız. Şans eseri, rastlantısal ya da bir güç tarafından mı buradayız. Tabii bunu bilemesek ve kanıtlayamasak da inanmak farkı bir şeydir. Hayatı anlamlandıramıyorum ama tahminlerim var onlara göre yaşıyorum.
Uzun zamandir boyle guzel ve samimi bir metin duymamistim, huzurla uyu Oruc Aruoba...