Olay bu yıl gerçekleşti. Her yaz olduğu gibi bu yaz da tatil beldesine gitmiştim. Yıllardır bize abiler tarafından anlatılan topal isimli bir efsane vardı. Bizde arkadaşlarımla 17 temmuzu 18ine bağlayan gece saat 12de kokoreç yemeye gittik arkadaşlarım 3 çeyrek yerken bende onlara eşlik etmek için 1 çeyrek sipariş verdim. Saat 1de anca geldi kokoreçler .Kokoreç dehşet şekilde acıydı hiç birimiz bitiremedik. Kalktıktan sonra topal efsanesini aramak için herkesin gittiği tunçcan sokağına gittik sokak yaklaşık 1-1.5km uzaklığında çıkmaz sokaktı ama sağ ve soldan başka sokaklara ayrılıyordu. Saat 1.15 gibi yola koyulduk sohbet ede ede çıktık. Ardından bi sokak ayrımında sağ taraftan köpek sesleri gelmeye başlamıştı. Köpeklerden uzaklaşmak için sol tarafa doğru yürümeye başladık ve karşımıza 3lü aile silüeti çıktı erkek-çocuk-kadın el ele tutuşuyordu. Hareket etmiyorlardı biz bunları gördükten sonra aşağı koşmaya başladık. aşağıdan bir sokaktan geldiğimiz sokağa dönmek için sola döndük ve geldiğimiz sokağa gelmiştik. Karşımızda 2 insan silüeti dikiliyordu biz ise onları sohbet eden insanlar sandık. yavaş yavaş yanlarından geçmeye karar. Yaklaştıkça aralarında ki konuşma arttı ardından bir anda üstümüze doğru koşmaya başladılar. Geldiğimiz yolu geri dönerek başka çıkış aramaya koyulduk ardından geldiğimiz sokağa çıkan bir sokak daha bulduk ve sonunda o çıkışa ulaşmıştık. hızlıca siteye döndük ve olayı kime anlattıysak inanmadı. Arabayla bize oraları o gece bie daha gezdirdiler ve hiçbir şeyle karşılaşmadık Daha sonra 2-3 defa daha o aile silüetini aramaya çıktık acının etkisinden mi bilmiyoruz ama bir daha hiç karşılaşmadık
Harika bir bolumdu! Elinize saglik hepinize. Ufak bir elestiri, keske tum hikayeler yayindan once derlenip toplansa kesinlesse yayin sirasinda hikaye secmece isine girilmese
Korku anıları 2. Video için Hoca, iyi yayınlar. Hikaye 7 sene öncesine dayanıyor. Dayı oğlunun düğünü olacak. Oturduğumuz civardaki birkaç akraba ile Tokat Zile'ye, köyümüze, doğru peş peşe yola çıktık. Sağsalim köye geldik, hep birlikte anneannemin evinde kalıyoruz. Düğün geldi geçti, her şey güzel oldu. Düğünde kasa kasa biralar dağıtıldı. Alevi köyü olduğu için normal bir durum zaten. Düğün bittikten sonra aileler birlikte konuşulup 3-4 gün kafa dinlemek için, eş dost ziyareti için kalmaya karar verdik. Sonraki gece ben, dayımlar, amcam, köyden yeğenlerim ve akrabalardan birkaç erkek ile mutfakta oturup kaçak rakı ve düğünden kalan biraları içip sohbet ediyorduk. Bu sırada evin kalan kısmı uyuyordu. Muhabbet sararken konu birden köydeki geçmişte evliya olduğuna inanılmış bir dedeye geldi. Bu dede zamanında bir arsaya define gömmüş. Zamanında çok kez kazmaya çalışan olmuş ama hiçbiri defineye erişememiş. Bu gömüyü bulmaya çalışanların bazılarının psikolojisi bozulmuş, bazılarınında gömüyü bulma sırasında uzvunu kaybetmiş. Yani gömünün olduğu yer doğaüstü varlıklarla korunuyor inancı yayılmış. Her neyse, bu konu üzerinden muhabbete devam ediyoruz. Bi akraba arabanın bagajında define dedektörü olduğunu söylüyor, hep birlikte gidip defineyi bulmamız konusunda da ısrar ediyor. Biz de "Ne alaka lan, ne arıyor sende dedektör?" diye söylendik. Çünkü hiçbirimizin aklında böyle bir şey yoktu, haberimiz de yoktu. Sinirlenip dışarı çıktı ve arabanın bagajından dedektörü alıp geldi. Biz de hayli şaşırdık. Birkaç kişi daha gaza gelip istekli olunca tamam diyip yola çıktık. Gittiğimiz yer bomboş yeşil bir arsa fakat arsanın etrafı koca koca ağaçlarla kaplıydı. Hava rüzgarlı, ağaç yaprakları esiyordu. Birçoğumuz ayyaş haldeydi. Neyse, iki kişi bi araçta bekliyordu. Diğer hepimiz kazma kürek dedektörle birlikte yürüyorduk. Dedektör bir an öttü. Öttüğü andan birkaç saniye sonra amcam "ben iyi değilim, ağaçlar üzerime üzerime geliyor" dedi. Amcamın yüzüne flaş tutup baktık, gözleri kısık baygınlık geçirecek gibi bi duruma geliyordu. O sırada yeğenlerimden biri amcamı tuttu. Sonra dedektörün öttüğü yeri dayımlar kazmaya başladı. Ben de flaş tutuyordum. Dayımlar kazdılar kazdılar fakat toprak sürekli yeniden doluyordu. Bu sefer ben kazdım hakikaten de toprak kendi kendine doluyor gibiydi. O an içimden bir bokluk olcak hissi geçti. Kazmayı dayıma, telefonu da yeğenime bıraktım ve arabadakilere doğru bakmaya gittim. Tam arabaya doğru giderken arkamdan dayımların bağırış seslerini duydum. Hemen arkamı dönüp koştum. Yanlarına gittiğimde kazma ve küreğin toprağa saplandığını, dayımların çıkaramadığını ve Allah allah diye bağırdıklarını görüyordum. O sıra amcam baygınlık geçirdi ve toprağın üzerine yığıldı. İçimden bildiğim bütün duaları okumaya çalışıyordum. Toprağı kazmaya çalışan dayım gücünün kalmadığını, kısık seslerle kulağana arapça şeyler fısıldandığını söyledi. Apar topar amcamı toparlayıp kazma küreği orada bırakıp araçlara doğru koştuk. Araçlara binip eve doğru yola çıktık. Öndeki araçtayım ve arkada oturuyordum. Amcamı da yanıma aldım ve gözüm sürekli ondaydı. Köy yolunda ilerlerken amcam yarı bilinçli halinde gözleri hafif kapalıyken, arabayı süren yeğenimin omzuna yavaşça dokunarak kısık sesle "dikkat et" diyor. Ve yeğenim farketmeden yolun üzerinde olan bi yılanı ezdi, sonradan farketti. Ben de arkama dönüp arkadan gelen aracın ışığıyla yoldaki ezilmiş yılana baktım. Her neyse eve vardık, herkes yatacak yerine koyuluyordu. O gece uyuyamadım tabii. 3 gün sonra şehre döndük. Bu dönüşte herhangi bir sıkıntı yaşamadık. Döndüğümüz günün ertesi günü amcam kalp krizinden vefat etti. Annemin söylediğine göre vefat haberini aldıktan sonra bilincimi kaybetmişim. Her neyse bundan 1 yıl sonra köye sadece annem ve babamla gittik. Mezarlığa gidip amcamın mezarına da su döküyorduk. Sıra bendeydi, su dökerken mezarın yanında bi yılan görüyorum. Su şişesi elimden bir anda düşüyor ve donup kalıyorum. Bu olaydan sonra geceleri uyku sorunu çektim. 6-7 aylık bir psikolojik destek aldım. Ağır antidepresanlar kullandım. Bu olayın etkisi ben de hâlâ var.
Hocam selamlar bu hikaye bizzat benim başıma gelmedi fakat ben de bir kısmına bizzat şahit oldum. Çok alta sıçırtmalı korku değil ama ben bile düşününce hala geriliyorum. Kuzenimin babasının önceki evliliğinden iki kızı daha var. Aslında benim kuzenim değiller ama uzun zamandır tanışıyoruz ve denk gelince arada sırada görüşüyoruz hep beraber. Kuzenim bi gün beni aradı ve ablalarıyla falcıya gideceklerini gelmek isteyip istemediğimi sordu. Ben de benim falla ne işim olur diyip sonrasında kahve içmeyi teklif ettim. Falcı çıkışı kahve içmek için buluştuk fakat üçü de bu fal seansından biraz fazla etkilenmiş gibi duruyorlardı. Özetlemek gerekirse falcı çok enteresan bir adammış giyimi kuşamı konuşma tarzı gerçekten hem korkutucu hem de esrarengizmiş. İçeri girdiklerinde ilk kuzenimin büyük ablası fal baktırmak için oturmuş. Kıza iskambil kartlarından bi şeyler bakarak (fal işinden çok anlamıyorum üstte de söylediğim gibi) iki tarih vermiş ve telefonuna not etmesini söylemiş. Bu tarihler için de ne olacağını söyleyemem ama senin hayatında önemli dönüm noktaları olacak demiş. Tabii ki fal sadece 2 tarihten ibaret değil ama hikayenin önemli kısmı orası diye orayı anlattım sadece. Bu arada tarihler de kim öle kim kala bir tanesi 1 diğeri 3 sene sonra. Adamın konuşma şekli ve hareketleri söylediği şeylerle birlikte bizimkilerin biraz sinirini bozmuş. Kuzenim ve diğer ablası fal baktırmadan çıkmışlar. Dediğim gibi buluştuğumuzda üçü de çok gergindi ve özellikle kuzenimin büyük ablası sürekli ne olacak bu tarihlerde gibi bir strese girmişti. Ben onlara falın deli saçması olduğunu adamın salladığını ve bu tarihlerde hiçbir şey olmayacağını söyledim. Biraz vakit geçince onlar da yavaş yavaş benim dediğime geldiler ve rahatladılar. Hatta sizi de iyi keklemiş hepiniz geldiğinizde bembeyazdınız diye dalga geçtim. Neyse o gün konu zaten 15-20 dk sonra dağıldı bi daha da ne ben ne kuzenim bu konuyu konuşmadık. Zaten ben de sonrasında uzun zaman ablalarıyla denk gelmedim. Aradan uzun zaman sonra kuzenimin büyük ablası büyük bir trafik kazası geçirdi. Kazada boynu kırılmış ve doktorlar bile ailesine artık kendinizi hazırlayın kurtulma ihtimali çok düşük demiş. Fakat şükür kurtuldu ve iyileşti. Tabii uzun süre hastanede yattı. O sırada bir gün sıkıntıdan telefonunu temizlemeye karar vermiş ve işte gereksiz video foto falan derken notlarına girmiş. Karşısına falcının söylediği o iki tarihin yazılı olduğu not çıkmış ve alttaki daha geç olan tarih kazanın tarihiymiş. İlk başta şokla fark etmemiş ama biraz süre geçince ilk tarihin de yaklaşık iki sene önce yine trafik kazası geçirip vefat eden en yakın arkadaşının ölüm tarihi olduğunu fark etmiş. Sonrasında falcıyı bulmaya çalışmışlar ama adamdan eser yok. Tabii aradan uzun zaman da geçmiş ama kuzenimin ablasının olayın garipliğini de göz önünde bulundurarak adamla alakalı birtakım komplo teorileri var. Benim de bu hikayenin ilk gününde onlarla birlikte olmuş olmam tamamen tesadüf eseri gerçekleşiyor. Şu an kolpannes dediğinizi duyar gibiyim ama inanması zor da olsa bu hikaye gerçekten yaşandı. Hasan hoca başta olmak üzere bütün mod kardeşlere selamlar.
hasan hoca selamlar. bu benim en rezil okul anımdır.bundan 15 sene önce yaşandı olay, 7.sınıf zamanları. Kendi halinde okula gidip gelen derslerinde başarılı bir öğrenciydik. 7.sınıf başlamasıyla benim derslerde bir düşüş olmaya başladı. Denemelerde İstanbulda 1. olmalardan 2000lere geriledik sıralamalarda. Okulu o döneme kadar aşırı seven bir öğrenciydim. O dönem ilk türkçe dersine kadar da yine sevmiştik. hikayenin devamında bahsedicem sebebinden. 7.sınıfın ortalarına doğru kendin gönüllü olarak yardıma muhtaç çocuklar için para topluyordum bir kutunun içerisinde. Bu kutuyu öğle arası ögretmenler odasına bırakiyordum hırsızlar ceplemesin diye. sonra kitliyordum kapısını. bi gün arkadaşımla öğle arası kutuyu koymak için sırtı dönük girdim odaya . içeriye hic bakmamıştım. Odada feci bi koku var, nefesime odaklanmaktan birşey düşünemiyorum. Arkadaşa dönüp dedim ki "Oğlum burada feci bi koku var lan." Arkadaş kaş göz yapmaya başladı, yok değildir falan gibisinden. Anlam veremedim o an. Yok be ne kokusu, ne gibi bi koku falan diye cevaplar veriyor. (Aslında durumu toparlamaya çalışıyormuş) Koku o kadar kesif ki her çekişimde ciğerlere 2000 metredeki oksijen etkisi yapıyor. Arkadaşın kaş gözü anlamadım, dedim ki "Aynı bizim ........ hoca gibi kokuyor, onun koku bu leş gibi dedim. " arkadaş arkasını döndü, ben de döndüm. Orada bizim kokan hoca. Var gücümle ögretmenler odasinin kapısını hızlıca vurup kaçtım. 5 katlıydı okul, saniyeler ıçerisinde merdivenler asagı inmişim koşarak. sonra bahçede de koşmuştum. Utanç resmen beni kovaladı. 1 sonraki ders de türkçeydi, yani bu hocanın dersi. Derse girdim, kafayı hiç kaldıramadım utançtan. Utancı unutmaya fırsat vermiyordu hala devam eden koku. Hocayla hiç konuşmadım daha sonra. Suratına da bakamadım o sene. Dersi Türkçeydi hocanın ve o senenin ilk dönemi kokunun etkisiyle ders başarılarım düşmüştü, ikinci yarı ise utancın etkisiyle. Hayatta en rezil anımdır. Kokuyu size şöyle anlatıyım, o gün okula geç kalsanız, bu konunun düzeyinden hocanın kaç ders önce girdiğini fark ederdiniz. 3.ders türkçeymiş falan tarzı. Neyse hocalar, o günden sonra koku moku kalmadı, benim okul hayatı da diğer sene toparladı. Hocalara selamlar ve kokan hocama.
Merhabalar anlatacağım anı gecenin anısı olacaktır okunursa. Tamamen kendim yaşadığım gerçek bir anıdır.Ben ortaokulda iken evde yasanan huzursuzluk kardeşler arasında olan küslüklerden dolayı babam üzerimizde birşey olma olasılığına karşı eve bir hoca getirdi.(8 kardeşiz Erzincanlıyiz. 88liyim olay 1999 2000 arasında geçiyor) şuan yazarken bile olayı yeniden yaşıyormuş gibi taze.Hoca gözlerini kapatıp konuşmaya başladı birilerine emirler veriyor gibi direktifler veriyordu.erzincan da eskiden yasadigimiz eve gitmelerini kontrol etmelerini söylüyordu. Bize bir güç gösterisi yapmak adına şöyle birşey yapti.suan dedi dedemler için bahçede cay içiyorlar bu bu bu diye saydı. Görüyormuş gibi anlatiyordu. Babama ev telefonu var o zamanlar dedemi aramasını istedi.babam çaktırmadan ne yapıyorsunuz diye sordu onlarda bahçede cay içiyoruz deyince babam uzatmadan kapatti. Hocaya oolan güven çok fazla artmıştı. Gözlerini kapatıp konuşmaya devam etti. Gidin o kağıtları getirin emrediyorum diye söyledi. Sonra bir abime evin en ücra köşesine su bardagina bir bardak su koymasını. Sonra cinlerine Erzincan daki evden büyü yapılmış kağıtları çıkarıp buraya getirmesini istedi. Bı sure sonra git suyu getir dediğinde. Çamurlu bı su şeklinde geldi içinde kağıdı cikardi yıkadı açtı ve yakti.babamin eski eşinin ailesinin yaptığını söyledi direk isimlerini söyledi herkes şok oldu tabi. Daha sonra yaşadığımız o odada bı tane cin in orayı mesken edindiğini ve zararsiz olduğunu söyledi. Olaydan sonrada o odadan hep korktum. Şimdi 36 yaşındayim evliyim 2 çocuğum var farklı bir ilde yaşıyorum babamlara kalmaya gittiğimizde o odayı hazırlıyorlar hala içim çiz ediyor. Kimsenin bunları yaşamaması dileği ile büyü ve cin işleri şakaya gelmez. Bı çok olay yaşadık ama bunu anlatmak istedim. İnşallah okursunuz. Selametle
3-4 yıl önce gerçekleşen bir olaydan bahsetmek istiyorum. Aylardan temmuz, sinir bozucu ve yorucu bi seneden sonra yaz tatiline girmişiz... Bizim Samsun'un Yakakent ilçesinde bulunan bir yazlığımız var. Her gün denize girer, arkadaşlarla sabahlara kadar takılırız. Günlerden temmuzun sıcaklarından sonra fırtınalı ve yağmurlu bir gündü. O gün de arkadaşlarla bir planımız vardı fakat plan berbat hava şartlarından dolayı bozuldu. Planımız, arkadaşlarla Yakakent'te bulunan tepeye çıkıp ormana masa sandalye atıp mangal yapmak, çekirdek kola, sohbet falan fistan eğlenceydi. Tabi o tepede yerleşim çok az zaten Yakakent'in nüfusu oldukça seyrek, yaz aylarında da 1-2 bin kişi geliyor nüfus anca öyle artıyor. Neyse, biz bu planı yapmışız önceden sucuğudur, tavuğudur, etidir, kömürüdür, çekirdeğidir neyse her şeyi hazırlamış almışız. Tepeye de arkadaşlarla bisikletle çıkıcaz tabi ehliyet araba bir şeyimiz yok. İşte dedik lan beyler bu hava ne napacaz ne edicez falan arkadaşlar dedi bekleyelim biraz falan akşam oldu hala fırtına yağmur çamur bekledik saat oldu 8-9 hala aynı en sonunda dedim ki beyler bu hava düzelmez güzel bi gün gidelim. Bizimkiler dedi yok o kadar bekledik bugünü düzelicek hava eminim bekleyelim biraz falan filan ben de mecbur tamam dedim. Hava saat 12 civarlarında dindi yağmur durdu azıcık bi rüzgar esiyor ama tabi yine oralar çamurludur. Bu arkadaşların boş inadına gidicez oraya. Çıktık yola arkada çantalarla tepeye çıkıcaz bisikletlerle. Tabi hafif rüzgar esiyor, yerler ıslak, çamur vesaire bir sürü berbat durumun içinde çıkıcaz o tepeye. Başladık tırmanmaya, çıktık yok bura olmaz, çıktık yok bura olmaz en sonunda en tepeye geldik ormanlık araziye. Gecenin 12 buçuğu falan, bu saatte ormanda neredeyse hiç ışık yok mangal yapıcaz. Bizim en tepede bi bayrak var metalden büyük, onun oraya gidicektik ışık var diye ama şansımıza o ışık da sönmüş. Neyse düz bir yer bulduk yerleştik oraya, orman da bir hayli korkutucu bir halde, zaten gece rüyamda anormal anormal olaylar gördüm mesela fenerin şampiyon olduğunu görmüştüm, anormal bir şeyler olacak diye korkuyordum. Arkadaşlarla çıra falan toplamaya gittik. Ormandan bi sesler geldi, ben tabi korktum. Arkadaş da dedi sakin ol lan hayvan falandır baktık gerçekten domuz çıktı sopayla falan kaçırdık domuzu. Neyse, çıraları topladık dönüyoruz yanlarına arkadaşla, döndük baktık kimse yok. Onlar da çıra almaya, işemeye, bir şeyler aramaya falan çıkmıştır diyip gelirler diye geçiştirdik. 5 dakika geçti, gelmediler. 10 dakika geçti gelmediler. Tabi telefon da çekmiyor. Endişelenmeye başladık bağırdık ses yok. Arkadaşla aramaya çıktık. Tepede yine bi patika yol var, açtık feneri ordan gidiyoruz sakince. Ormanların içinden bi kıpraşma geldi. Baktık korktuk dev gibi bir şeydi. Ayı olduğunu düşündük ve sakince geri doğru çekildik ancak bize doğru yaklaşan bir gölge vardı ve yaklaştıkça korkunçlaşıyordu. Feneri doğrulttuğumuzda ise korkudan neredeyse dona bırakacaktık. Bi elinde çakı diğerinde bira olan bi ayyaş sarsıla sarsıla bize doğru geliyor. Dayı iyi misin kafan yerinde mi falan diyoruz ama duymuyor herhalde çekmiş kafayı sadece bira değil belli. Bize "Gidin burdan!" diye bağırmaya başladı. Biz de bizle kafa buluyordur diye hafiften sırıttık dayı ne üstümüze yürüyorsun ya falan dedik. Ama herif çok ciddi gözüküyordu ve bize "Gidin demedim mi lan!" dedi dili sürtüşe sürtüşe. Tamam gidiyoruz dedik ve dönmeye başladık. Dayı bize doğru geliyor ve elindeki çakıyı bize doğru tutuyordu. Biz de iyice korkmaya başladık ve napmaya çalışıyorsun diye laf yaptık ama hiç duymuyordu bile. "Keserim lann keserim sizi" diye bağırıyordu ancak daha ayakta duramıyordu. Biz de bu işin ciddiye bindiğini düşünmeye başladık ve arkadaşlar da kayıp olduğundan aklımızda fesatça şeyler kurduk. Koşmaya başladık ve dayıdan uzaklaşıyorduk. Bir anda beklemediğimiz bir şey oldu ve dayı elindeki çakıyı arkadaşıma doğru fırlattı. Daha ayakta duramayan dayı, şaşırtıcı derecede mükemmel bir isabetle arkadaşımın kafasına doğru fırlatmıştı o çakıyı. Neyse ki arkadaşımın tam o esnada koşarken ayağı kaymıştı ve yere düşmüştü. Biz bunu görünce iyice korktuk ve ayakları kıça vura vura koşmaya başladık. Döndüğümüzde arkadaşları orda gördük ve rahatladık ancak olanları hala unutamıyoruz. O zamandan beridir hiç o tepeye yaklaşmadık ve içimizde bir korku kaldı.
Hocam ekşi sözlükte sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar diye bir başlık var. O başlıkta inanılmsz hikayeler var onları okuyup aralarından eleyip yayında okuyabilirsiniz. Onları okursanız daha güzel hikayeler çıkar.
Hasan hoca ve diğer hocalarıma selamlar. En büyük kabuslarımın sebebi okul anımı anlatmanın zamanı geldi artık. Şu anda üniversite son sınıf öğrencisiyim, birinci yılımız pandemiye bağlı onlinedı ve evde kalarak yılı bi şekilde geçirmiştim. Okulun uzaktan eğitim olmasını da değerlendirmek için evde spora başlamış, uzun uğraşlar sonucu 8-10 kilo verebilmiştim. (bu ayrıntı önemli) Daha sonra ikinci yılımda yüzyüze eğitime üniversiteye gittik. Tabi bende fazla kilolarımdan kurtulmanın özgüveni var. Kendimi mükemmel hissediyorum ve arkadaş grubumu da şekillendirmeye başlamışım. Daha sonra hocalardan birisi grup ödevi verdi ve sunum yapacağımızı söyledi. Grubumda herkes çekimser tabii hafiften hoşlandığım bi kız da var. Ona ne kadar girişken bi insanım vıbe ı vermek adına hemen ben sunarım diye atladım. Bölüm bayağı kalabalık tabii 120 kişinin önünde hünerlerini sergiliyorsun. Daha sonra iş bölümü yapıldı. Bizim sunum vakti geldi çattı. O gün kilolu zamanlarımdan kalma bayağı geniş bir kumaş pantolon giydim. Üzerine de beyaz bir gömlek. Tabii pantolon zaten genişti bir de kilo verince mümkün değil durmuyor. Oldukça yıpranmış bir kemerim vardı onu da takıp son deliğine kadar kapattım. Kemer o kadar kötü görünüyor ki ( yarıya kadar yırtık) gizlesin diye de gömleği içine sokmadan liseli dizilerindeki ergen elemanlar modunda okula gittim. Normalde rahattım ve sunum kaygım yoktu. Ancak bizim grubun stresini görünce ( hoca olabildiğine sert ve egoist) Bir anda hafiften heyecan vurdu. Benim sahne sıramın gelmesine 20 dakika kalmış artık. Dedim hemen koşup tuvaletimi yapayım karnım ağrımaya başladı çünkü. İlk sunum yapan da ben olduğum için ders başlamadan işi bitirip gelmem gerektiğinin farkındayım. Tam nakliye harfiyatını gerçekleştirdim ayağa kalkıp kemeri çektim. Kemer bir anda inceldiği yerden kopuverdi. Olayı idrak etmem bir kaç saniyemi aldı, kemer de zaten yarısı yırtıldığı için o stres çekişiyle ortadan ikiye bölünmüştü. Mecbur çıkarıp çöpe salladım. Ama pantolon dizimi kırmadıkça belimde durmuyo dikeldiğim anda ayakkabıya kadar iniyor. Arkadaşları arıyorum sessiz yardım çığlıkları atıyorum ama kimse telefonuna bakmıyor. Çaydanlık gibi elim belimde derse beş dakika kala amfiye gidip kürsünün arkasına durdum. Gruba vaziyeti anlatmak istiyorum ama hepsi yerine geçmiş sana güveniyoruz geçir bizi bu dersten edasıyla hafif tebessümle bana bakıyorlar. Sevdiğim kızla da biraz bakışınca dedim kürsü arkasından sunayım artık. İşte bu hayatımın hatasıydı. Hoca geldi sınıfla selamlaşmadan sonra sözü bana verip ön sıranın üzerine oturdu ciddi bir bakışla beni dinlemeye başladı. Ben de elim belimde konuştukça heyecanımı yenerek 20 dakika boyunca kürsü arkasından anlattım. Sunum bitti ve yerime yürürken de kızla bakışmayı ihmal etmedim. Ama bu esnada sırama doğru yürürken işi bitirmenin de verdiği rahatlıkla elimle pantolonu tutmayı bıraktım. Zaten bir kaç adım sonra yerime oturuyordum. Ama o birkaç adımda pantolonum aşağıya doğru kayarak bir anda dizlerime kadar indi. Refleksle dizleri kırmasam ayakkabıya kadar inecek namussuz. Sonra topla toplayabilirsen. Hemen pantolonun belini dizlerimden alıp tekrar popoma kadar çektim. Ama o arada bakıştığım kız, sınıfta beni izleyenler ve arkamdan yerime geçmemi bekleyen hoca da dahil herkes tarafından o vaziyette görülmüştüm. Önce derin bir sessizlik vurdu. Bende malı oynayarak hafif tısslayarak çok hafiifçe güldüm. Daha snra kikirdeşmeler başlamıştı ki hoca ayağa kalktı ve her insanın başına bu tarz şeyler gelebilir. Gülmeyin anlayışlı olun minimalinde 10-15 dakikalık bir konuşma gerçekleştirdi. Tabii o da ciddi durmaya çalışsa da başlarda tebessümünü gizleyemiyordu. Daha sonra ders devam etti başka sunumlar yapıldı ama bakışlar daima üzerimdeydi. İşin sonunda ise ne mi oldu. Hoşlandığım kızla üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen iki kelime konuşmadık. Sınıftakiler bu olay yaşanmamış gibi davranıyor, samimi arkadaşlarsa grupça oturduğumuzda gülmek istediklerinde bu olayı hala anlatırlar...( Not: dersten ben 100 arkadaşlarım 90 aldı, hoca on puanı da kırmızı boxerım herkesçe görüldüğü için okulu bırakmayayım diye vermiş sanırım.)
Hayat bazen hiç ummadığımız anlarda bizlere unutulmaz anılar hediye eder, bu güzel anıyı sizlerle paylaşmak isterim. 2019'da, üniversite tatilinde Trabzon’daki bir ormanda bulunan taş bir evde birkaç gün kalmaya karar verdik. Orası çok güzeldi, doğanın tam ortasında, sessizlik ve huzur dolu bir yerdi. Yanımda çocukluk arkadaşım vardı. İkimiz de 20 yaşındaydık ve macera arıyorduk. İlk gün, evin etrafını keşfetmek ve biraz yürüyüş yapmak için ormana girdik. Hava serindi ve ağaçların arasından süzülen güneş ışığı her şeyi daha da büyüleyici kılıyordu. Akşamüstü, eve dönüp ateş yaktık ve biraz yemek hazırladık. Yemek sonrası biraz daha oturup sohbet ettik, eski anılardan ve gelecek planlarımızdan bahsettik. Gece yarısına doğru, yakınlardan garip bir ses duyduk. İlk başta ne olduğunu anlayamadık, ama ses giderek daha da belirgin hale geldi. Bu, bir ayının kükremesiydi. Arkadaşımla göz göze geldik,i kimizin de yüzünde endişe vardı. "Sanırım bir ayı yakınımızda," dedim fısıldayarak. Arkadaşım başını salladı ve sessizce ne yapmamız gerektiğini düşündü. Sesler daha da yaklaştı ve kalbim hızla atmaya başladı. Evin kapısını kilitledik ve ışıkları kapattık. O an, duyduğum sesi düşündüm sanki bir hoparlörden çıkıyor gibiydi. Dışarıda ne olduğuna bakmak için küçük bir pencereye yaklaştım. Ay ışığı ormanı aydınlatıyordu ve gölgeler her yerdeydi. Bir süre sonra sesler kesildi ve her şey tekrar sessizleşti. Tam rahatlamıştık ki, evin çevresinde bir hareketlilik fark ettim. Bu, bir ayı olamazdı, çok daha sessiz ve sinsi hareket ediyordu. "Sanırım ayıdan başka bir şey var," dedi arkadaşım. Arkadaşım, tedirgin bir şekilde yanımda durdu ve dışarıyı izlemeye başladı. O an kapının kolunun yavaşça aşağı indiğini gördük. Biri içeri girmeye çalışıyordu. Nefesimi tutarak geri çekildim ve arkadaşımın kapının önüne geçmesini işaret ettim. Kapının arkasına ağır bir sandalye koyarak barikat yaptık. Kapının arkasından bir tıkırtı duyduk ve ardından bir fısıltı. Ne dediklerini tam olarak anlayamıyorduk ama iki kişi oldukları belliydi. İçeri girmeye çalışıyorlardı. Birden kapının ortasından bir balta girdi. Kalbim deli gibi atıyordu, o an ne yapacağımızı bilemez haldeydik. Arkadaşıma dönüp, "Arka pencereden çıkalım," dedim. Başını salladı ve sessizce pencereye doğru ilerledik. Pencereyi açıp dışarı çıktık. Ormanın içinde sessizce ilerlemeye başladık. Ayak seslerimizi duyurmamaya çalışarak ilerliyorduk, ama kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Etrafta başka sesler de duyuyorduk, hayvan mı yoksa başka bir tehlike mi olduğunu bilmiyorduk. Ama o an en büyük endişemiz peşimizdeki insanlardı. Nihayet ormanın biraz daha açık bir yerine vardık ve telefonlarımızı kontrol ettik. Arkadaşımın telefonu çekiyordu. Yakınlarda yaşayan amcasını aradı ve gelip bizi aldı. O gün evimizde kaldık, ama aklımız eşyalarımızdaydı, hepsi taş evde kalmıştı. Ertesi sabah, polislere gidip durumu anlattık. Olayı bildirdikten sonra, polisler taş eve geri döndü ve evi detaylı bir şekilde aramaya başladılar. Biz de evin önünde bekliyorduk, endişeyle polislere göz kulak olmaya çalıştık. Bir süre sonra polisler bize döndü ve evin içindeki bazı eşyaların çalındığını söylediler. Eşyalarımızdan çoğu, özellikle değerli olanlar kaybolmuştu. Evin içindeki dağınıklık, hırsızların aceleyle hareket ettiğini gösteriyordu. Polisler, evdeki izleri ve parmak izlerini inceleyerek kimliklerini bulmaya çalıştılar, ama sonuçta hiçbir iz bulamadılar. Sonraki günlerde bu olayın kimler tarafından yapıldığını öğrenemedik ama bu yaşadığımız korku dolu geceyi asla unutmayacağım.
Hasan Hoca selamlar, iyi yayınlar. Benim bildim bileli bağırsaklarımda bir sorun var çoğu zaman ishal durumda olurum. Orta 2'ye gittiğim günlerden bir gün sabah uyandığım andan resim dersinin olduğu ana dek içimde fırtınalar kopuyordu. Bunu da bildiğim için resim dersi öncesi hocamızdan izin almıştım eğer dersten bir anda çıkarsam falan hocam haberiniz olsun minvalindeydi. Neyse, dersin ortasında bu sefer alarm öyle yavaş yavaş değil sınıfta geri kalan 30 kişiye açıklanamayacak tarzda gelmişti. Resmen midem bütün vücut fonksiyonlarımı engellemiş gtümü sıkamaz hale gelmiştim. Her şeye rağmen sınıfın önünde rezil olmamak için son gücümü kullanarak kapıya doğru koştum tuvalete gitmek için bir L koridor daha geçmem gerekiyordu ama resmen çaresizce yürümeye çalışıyordum tutuna tutuna. Her şeyin zorluğuyla tuvalete ulaştım. Bende doğdum doğalı kilolu sayılabilecek birisiyim. O anında verdiği kontak kapatma seansı ile kemeri pantolondan ayıramayacak hale gelmişim. Tuvalete ulaşmama rağmen o kemerin tokasını çözemeden sular seller gibi akıp gitti. Ama ne başlangıcı ne sonu var. Bir an bile durmuyor. Ayakkabının içine kadar bok doldu, pantalonu iç çamaşırımı bir şeyle çıkardım ama dokunurken bile kusacak gibi oluyorum. Ulan nasıl halledicem ne bok yerim diye düşünürken teneffüs zili çaldı. Resim sınıfımız orta sonların katındaydı ve tuvalete meyillenen herkes daha kapıya varır varmaz "ulan kim ahırdan ineğini getirdi, vay bilmem ne çocuğu" diye sayıp sövüyor kimse tuvalete girmiyordu. Ben ise içerde çıplak bir biçimde bekliyordum:) Bu çile ne zaman biter, nasıl hallederim derken ikinci dersin başlaması ile sınıfta olmadığımın fark edilmesi hem arkadaşlarımın hem de öğretmenimin dikkatini çekip en yakın arkadaşıma "Efe'ye bir şey mi oldu git bir bak" demesine yönlendirmişti. Arkadaşım daha içeri girer girmez içeride benim olduğumu anlamış kahkahalara boğulmuştu. Durumu izah edip git telefonumu getir dememe rağmen çantamdaki telefonu hoca almasını izin vermeyip durumu izah etmesini istemiş ve kendisi bizzat tuvalete geldi... Ben içeride dünyanın en çaresiz haliyle Berna Hocam, bana bir şey oldu da annemi arayabilir misiniz bir de eşortman getirsin dememle hoca hayatında bir daha atamayacağı bir kahkaha attı. Her neyse ben durum halloldu derken annemin gelmesi ile hayatım boyunca daha da unutamayacağım bir an haline geldi. Annem tuvalete girer girmez tuvalet dış kapısını kilitleyip bana çık dedi, beni oracıkta (doğal olarak) bulunan dünyanın en soğuk su hortumuyla hunharca yıkadı. Her yerim ıslak iken getirdiği eşyaları giyip olayın travmatikliği ile de direkt okuldan çıktım... O günden beri bu olayın her anını düşündüğümde kahkahalara boğulurum. (Sıçma anıları yaparsanız en az 5 hikaye veririm hoca, malum benim bağırsaklar La Fontaine'den hallice.)
Hasan hocam ve moderatör arkadaşlara selamlarımla. Anlatacağım anıdaki kişilerin ismini değiştirdim. Bu olay 2018 bayramında başıma geldi, Feriha teyzemlerin köyüne Tekirdağ’ın o eski köylerinden birine gitmiştim yer ismi vermek istemiyorum çok küçük bir köy. Feriha teyzem biz küçükken kardeşlerimle bana annem babam çalıştığı zamanlarda bakan bir komşumuzdu, bir akraba gibi yakın ve sevdiğimiz bir ailesi vardı. Bayram ziyaretleri her zamanki gibiydi; biraz sıkıcı, biraz yorucu ama işte tanıdıkları görmek de insana iyi geliyor. Feriha teyze, yıllardır görüşmediğim aile dostlarından biri sonuçta. Küçükken ona çok yakındım, neredeyse ikinci bir anne gibiydi benim için. Ama son yıllarda görüşmemiştik pek. Bu sefer tekrar onu görmek, içimde garip bir huzur ve aynı zamanda açıklayamadığım bir tedirginlik yaratmıştı. Eve girdiğimde Feriha teyze hemen kapıda karşıladı beni. Ama gözlerimde bir tuhaflık hissettim o gün sanki miyopum da gözlük takmamışım gibiydi gözlerim. Feriha teyzenin yüzü tanıdıktı elbette, ama bir şeyler eksik gibiydi sıcaklık yoktu. O sıcak bakış, o samimi gülümseme yoktu sanki. Bir an için içimden “Ne kadar değişmiş,” diye düşündüm. Ya da ben büyüdüm, her şey değişti neticede 8 yıl olmuştu Feriha teyzeyle görüşmeyeli. Fakat o akşam işler çok daha garip bir hal aldı. Gece herkes Feriha teyzenin eşi kayınvalidesi yemek sofrasında otururken, Feriha teyze bana bir kahve yaptı ve balkona geçtik, balkonda uzun bi minder var ve balkon boş tarlalara bakıyor. İlk yudumdan sonra midemde bir tuhaflık hissettim, ama neyse dedim, belki yorgunluktandır. Sonra bir ara, Feriha teyze o eski köy hikâyelerinden anlatmaya başladı biz çocukken de bu tarz şeyler anlatırdı. Cinlerle ilgili, musallat hikayeleri... Eskiden bunları anlattığında her zaman gülüp geçerdim, ama bu sefer tonu çok daha ciddi, çok daha içten geldi kulağıma ve en önemlisi çok soğuktu Feriha teyzenin sesi bir boğukluk vardı. Bir noktada, bana tuhaf bir şekilde baktı ve “Senin de bilmediğin bir düğün oldu aslında,” dedi ve güldü, ama Feriha teyzem hiç bu kadar gülmezdi, ağzı yanlara doğru açıldı bütün dişlerini görüyorum adeta, gözlerini de gözüme kilitledi. Gözlerim büyüdü, kafam karıştı. “Ne düğünü teyzem?” diye sordum, sesim de biraz titremeye başladı. “Bilmiyorsun değil mi? Küçükken hastalandığın zamanı hatırlıyorsun, değil mi? O gece seni onlarla evlendirdik,” dedi ve daha da abartılı şekilde gülümsedi, yüzündeki ifadeyi asla unutamayacağım.Gözlerim donmuştu. “Ne diyorsun sen?” diye mırıldandım, boğazım kurumuştu. Ama Feriha teyze, daha doğrusu artık o olmadığını hissettiğim bir varlık, sözlerini sürdürdü. “O gece seni aldılar. Görmezsin ama sen çoktan bir cin gelinle evlendirildin. O hani rüyalarında gördüğün, yüzlerini göremediğin o çocuklar var ya onlar senin çocukların.”İçimde bir ürperti yükseldi ve arkadan camdan masadakiler orada mı diye baktım herkes yerli yerinde oturuyor ama robot gibiler sofraya bakıyorlar. O an, Feriha teyze dediğim kişinin bana bakan gözlerinde bir şey fark ettim: o gözler boştu. Gözbebekleri normalden çok küçük, gözleri kocaman açık ve karanlık bir delik gibi açılmıştı. O Feriha teyze değildi, yemin edebilirdim. O sırada geriye çekilmek için bir adım attım, ama birden ayaklarım yerinden kalkmadı sanki, sanki taş kesilmiş gibiydim. “sen teyzem değilsin,” diyebildim sadece, ama sesim titriyordu. O an Feriha teyzemin yüzü bir an için çözüldü, birdenbire o abartılı gülümseyen kişi suratını astı. Karşımda duran şey, ne teyzemdi ne de bir insan buna yemin edebilirim. “Seni çoktan aldılar ama fark etmedin. Başka çaremiz yoktu ama ben seni hep izledim o günden beri. Bizim dünyamızda bir eşin var, bir gelinin... ve çocukların. Buna mutlu ol bu kötü bir şey değil” Bedenim buz kesti, nefes alamıyordum. O an bütün gerçekler üstüme çöktü: Çocukken o hastalığım sırasında, beni bir cin gelinle evlendirmişlerdi. Yıllardır gördüğüm kabuslar, yüzlerini asla seçemediğim o çocuklar falan hepsi gerçekti. Ve Feriha teyze sandığım o varlık, beni yıllardır izleyen bir cindi. Sonra Feriha teyze sandığım o varlık sanki hiç bunlar konuşulmamış gibi "Hadi gel içeri geçelim soğudu hava" dedi. Bahaneler üretip eve gittim. Feriha teyze bu olaydan 1 sene sonra vefat etti. Bu konuyu annemlerle tanıdıklarla konuştuğumda bunların batıl inanç olduğu ve üzerinde durmamam gerektiğini söylüyorlar konuyu kapatıyorlar. Bu olayı hala aşamadım ve aşamam. Üzerinden durmamak en iyi çözüm belki. Yıllar sonra bunları anlatırken tekrar yaşadım sanki ve içim ürperdi, yayınınıza paylaşayım dedim. Selamlar sevgiler
İyi yayınlar hoca öncelikle bunu görürseniz tamamen okumanızı rica ediyorum etkileneceginize eminim, biz ailecek her yaz memlekete gideriz anne tarafı köyde büyük bir ev var ilk katında dedemler üst katta dayımlar oturur bizde genelde üst katta klasik Türk cinli filmleri izleriz bende erkeklik olsun diye dalga geçer gülerdim bir gece yine film izledik ben yine dalgaya vurdum bu sefer kuzenler erken uyumuşdu bende tek başıma odada takılıyordum gecenin bir yarısı merdiven ayak sesleri gelmeye başladı ev halkıdır kuzendir dedim çok oralı olmadım sonrasında dedemin sesini duydum oglum diye seslendi (dedem dayimlarin katına hiç çıkmaz hayatımda görmedim o kata çıktığını) bende şaşırdım dedem ne alaka diye korktum gitmedim sonra evin kapısının acilma sesini duydum iyice gerildim kapıdan dedem geldi oglum gel kuş vurmaya gidelim tüfeği doldurucam yardım et bana aşağıya gel dedi bende tırstım gitmedim tabi gece gece kuş vurmak tüfek doldurmak ne alaka diye korka korka şafak sokene kadar dua ettim bisey olmasın diye sabah olunca ilk işim kuzenleri uyandırmak oldu uyandirdim beraber aşağı indik dedeme neden geldin dedim olayı anlattım dedem dün uyanmamis bile onu duyduğum an başımdan aşağı kaynar sular bosaldi dedem uyur gezer birisi bile değil akıl sağlığıda yerinde böyle bir olay beni çok etkilemişti belkide gitsem bir yere çekilecek carpilacaktim akıl sağlığımı yitirecektim öyle bir dede vakası geçti başımdan umarım görürsünüz yorumunuzu merak ediyorum.
İki yıl önce başımdan geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum yalnız önceden uyarayım, bu hikaye biraz PARANORMAL...
Aylardan eylül, yazlıktayım. Gece saat üç gibi midemin kazınması ve evde yiyecek bir şey bulamamam sebebiyle açık tekel/büfe vs. bir şey bakınma ve atıştıracak bir şeyler bulma umuduyla dışarı çıktım. Prime zamanda bile pek kalabalık olmayan beldemiz, eylül ayı ve saatin gece yarısı olması sebebiyle daha da ıssızdı.
Yaklaşık iki km yürüdükten sonra geçtiğim her yerin kapalı olması sebebiyle tam döneceğim esnada yolun karşısındaki ismi lazım değil turuncu zincir markette bir ışık yandığını gördüm. Bu saatte açık olabilir mi ki diye düşünürken, gidip yakından bakmaya karar verdim. Kapıda ufak bir aralık vardı fakat kapının otomatı çalışmıyordu. Elimle kapının birini usulca ittirerek, geçebileceğim kadar aralayıp içeri girdim.
İçeride çalışan birilerini aradığım sırada kasanın arkasından bir şeyleri kurcalama sesi gibi aceleli sesler geldiğini fark edip kasaya yöneldim. Kasaya yaklaştığımda ayak seslerimi duyan kasa arkasındaki adam bir anda dikeldi. Üzerinde market üniforması vardı fakat dış görünüşü kasiyerliğe pek uygun biri değildi. 1,70 boylarında, hafif esmer, sıska, otuzlu yaşlarda biriydi. Sakallı, yara izleri olan bir yüzü vardı. Bir kolu full dövmeli, diğer kolunda da faça izi gibi çizik çizik izler vardı. Yolda görseniz yolunuzu değiştireceğiniz biriydi yani. Beni görünce biraz şaşırır biraz da panikler gibi oldu ama bir iki saniyelik sessizlikten sonra gülümseyerek "Buyrun!" dedi. Ben de "Kasa açık mı?" diye sordum. "Tabii." dedi. İçimden bu adam hırlı mı hırsız mı, burada bizi kesse kimse duymaz da diye düşünürken, açlığımın da iyice bastırması nedeniyle ön yargılı olmamaya karar verip alışverişe yöneldim.
Çayın yanına yenebilecek birkaç bir şey aldıktan sonra kasaya gittim. Adam aldıklarımı okutur gibi yapıp ürünleri geçirdi ama cihazdan okuma sesi çıkmamıştı. "Ne kadar?" diye sordum. "100 lira versen yeterli." dedi. Aramızdaki çift taraflı tedirginlik hissini bozma ve ortamı yumuşatma amaçlı "İki parça şey alıyoruz 100 lira tutuyor, nolacak abi bu ekonomi ya ehehe." tarzı bir şey dedim. Adam gülmedi. Sadece mimiksiz bir şekilde yüzüme baktı. Böyle olunca ben daha da tedirgin oldum tabii. "Kart geçeceğim." dedim. Adam gergin bir şekilde "Bu saatte kart geçmez." dedi, bu lafından sonra iyice gerilmiştim artık. Cebime baktım 100 lira yoktu, iki adet 200 lira vardı. Para üstünü beklemeden bir an önce oradan uzaklaşma amaçlı 200 lirayı bırakıp "Üstü kalsın." dedim. Poşeti alıp döndüm, tam kapıdan çıkıyordum ki adam "Dur!" dedi. O an bütün hayatım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu. Yardırsam mı diye düşündüm ama silah çekmiş olabileceği aklıma geldi. Prime Usain Bolt gibi sprint atsam bile bu mesafeden ıskalaması mucize olurdu. Yavaş bir şekilde adama döndüm, adam sinirli bir yüz ifadesiyle dedi ki: - Bu para sahte!
Şaşırmıştım ama karşımda silah çeken bir adam görmediğim için de içten içe rahatlamıştım. Parayı adamın elinden aldım ve diğer 200 lirayı uzattım: - Buyur abi, bu para normal :) Dipnot: Geekyapar! RUclips kanalı "PARANORMAL HİKAYELER // Sen Ne Diyon #13" videosuna gelen Doğukan isimli kullanıcının yorumundan uyarlanmıştır. İyi yayınlar dilerim hocam, seviliyorsun
H-Talks ailesine selam olsun. Şuan 26 yaşındayım, anlatacağım olay lise yıllarıma dayanıyor. Lise 2 dönemlerinde içime kapanık bir döneme girmiştim, kimseyle pek sohbet muhabbet etmeden, teneffüse bile çıkmadan okula gidip geliyordum. Lise 3'e geçince hayat çok amaçsız gelmeye başlamıştı geleceğe yönelik düşüncelerle karışık bir boşluğa düşmüştüm. Geceleri uyku düzenim bozulmuştu, normalden 3-4 saat geç uyumaya başlamıştım. Bir süre sonra karabasan dediğimiz olayı yaşamaya başladım. İlk başlarda çok kuvvetli bir rüzgar sesi kulağımın dibinde esmeye başladı, bilincim tamamen açık ama vucudumun hiç bir yerini kıpırdatamadan 1 dakika boyunca dualar okuyup bekliyordum. Bu olay git gide daha fazla yaşanmaya başladı, 2 günde 1, her gün hatta 1 gecede 2-3 defaya kadar arttı. Her ne kadar alışsam da artık psikolojik olarak çok yorgun hissediyordum. Beni psikolojikmen tamamen bitiren olay şu şekilde yaşandı; bir gece yine her zamanki o rüzgar sesi çok daha kuvvetli esmeye başladı ama bu sefer rüzgar sesini odada hareket ediyormuş gibi hissetmeye başladım. Oda gece vakti çok fazla karanlık olmasına rağmen karanlığın içinde kendini belli eden simsiyah duman gibi bir enerjinin çok hızlı bir şekilde odanın köşesinden kapıya doğru havada uçtuğunu ve kapıdan uzaklaştığını gördüm. Bu olayı aileme söylememiştim fakat o an şahit olduğum şey beni çok korkuttu, annemin yanına gittim olayı bu şekilde anlatmadan rüyamda korktuğumu söyledim, yanıma gelip dua okumasını istedim. Yatağa uzanmış annem başucumda dua okuyorken aynı rüzgar sesi kulağımda başladı, tüm vucudum kitlendi. Her seferinde dualara sığınıp olayı içimde çok da büyütmemeye çalışıyorken yanımda biri olduğu halde, üstelik annem dua okurken hala bunu yaşamak tamamen psikolojik olarak beni çökertti. Bunları kendi içimde çok dillendirmeden başka birine anlatmadan üstüne gitmek istemedim fakat nerdeyse 2 sene boyunca bu olay ara ara devam etti. Üniversiteye geçip yurtta 6 kişilik odada kaldığımda 1 kez yaşansa da okul ders kpss iş güç derdini düşünmekten olsa gerek bir daha da yaşanmadı. Şükür şuan atandım Gaziantep'te Öğretmenliğe başladım. 3 senedir her gece htalks yayınlarıyla geçiyor. Bütün hocalara selamlar, sevgiler...
Corona sonrasındaki ilk sene, babam beni özel bir okula yazdırmıştı. Yeni ortam, yeni sınıf derken, bizim sınıf 12 kişiydi ve 7 erkek öğrenciydik. Çok hızlı kaynaşıp çok sağlam bir dostluk kurduk. Hepinize selamlar. LGS senesi ve sayısalcıydık; herkesin netleri gayet iyiydi, bu yüzden hocalar genellikle bize pek bir şey demezdi. Ama ergenlikten kaynaklı olarak, oldukça sıkıntılı bir ekiptik: okuldan kaçmalar, bahçede ve tuvalette sigara içmeler, voleybol turnuvasında meşale yakmalar gibi birçok vukuatımız oldu. Ekipten birinin müdürlükte olmadığı tek bir gün bile yoktu. Fakat netlerimiz iyi olduğu ve özel okulda okuduğumuz için, genellikle yalnızca nasihat alır ve gönderilirdik. Ancak artık bu vukuatlar müdürün canına tak etmişti. Nöbetçi öğretmen listesini hazırlarken bizim başımıza da nöbet yazmaya başlamıştı. Ne zaman bizi görse, etraftaki en yakın öğretmene "bunlara dikkat et" derdi. Sıcak bir ilkbahar günü, 3. derste kelle paça konusu açıldı. Sınıfta, "Bugün kelle paça mı içsek?" diye bir fikir ortaya atıldı. Nasıl yaparız diye düşünürken, erken çıkıp nöbetçi öğretmen gelmeden okuldan çıkalım, zil çalınca arka kapıdan geri gireriz dedik. Ama öğretmen dersi erken bırakmadı. Ben de resmi izin almak için müdüre gitmeye karar verdim. Müdür bizi çok severdi; belki bizi kırmaz, izin verirdi. Ancak o saatte müdür okulda yoktu, bu yüzden müdür yardımcısına gitmek zorunda kaldım. Müdür yardımcısı, müdüre göre daha sert bir insandı. İçeri girip derdimi anlattım, ama beni tersledi. "Bütün sene sizinle uğraşacağız, yeter artık!" dedi ve birçok kırıcı laf ederek beni kıpkırmızı etti. Sonra, bizimkilerle ne yapacağımızı konuşurken, okulda önlemler iki katına çıkmıştı; tuvalette bile sigara içirmediler. Ben de bir plan geliştirdim. İlk olarak zemin kata indik, hocaların gözü üstümüzdeydi, kaçacağımızı biliyorlardı. Boş bir sınıfa girdik, kapıyı kapattık ve akıllı tahtadan son sesle Kurtlar Vadisi racon videoları açtık. Bir arkadaşın İsveç çakısı vardı, onu aldım. Pencereler plaza penceresi gibiydi; aşağıdan itiliyordu, ama çok açılmasın diye kilitlenmişti. Çakı ile kilitleri açtım. Aşağısı 3-4 metreydi; özel harekât polisleri gibi sırayla aşağıya atlayıp koştuk ve kelle paçamızı içtik. Ancak geri döndüğümüzde pencere kapanmıştı. Zil çalalı 10 dakika olmuştu, ama bahçede büyük bir uğultu vardı. Orada her şeyi anladım; bütün okul ve bütün hocalar bahçede bizi bekliyordu. Biz de deli cesaretiyle gittik. Bir esnaf bizi pencereden atlarken görüp ihbar etmişti. Herkesin önünde azarlama aldık, ardından tutanaklar tutuldu, savunmalar yazıldı. Biz hâlâ gülüyorduk, hatta agresif bir şekilde savunmalarımızı yazıyorduk. Çıkışta telefonlarımız verilmedi. Biz de sınıflarda bekleyip öğretmenler odasından gizlice aldık. Sabah tekrar azarlanmıştık. Özel okul olduğumuz için olaylar sicilimize işlenmedi, ama aileler çağrıldı ve bayağı uğraştırdılar bizi. Sene sonuna kadar bu konu hakkında tehdit edildik, ancak tabii ki vukuatların derecesi azalmış olsa da hiç bitmedi. Ah, ne günlerdi! Dostlarıma selam olsun. Güzel insanlar, hepinizi seviyorum.
İyi yayınlar hocalar, bu olay benim lise zamanlarımda olmuştu. Bu anlatacağımda aslında bir çok korku dolu an var ancak ben en korktuğum anı en kısa şekilde anlatacağım. Ben o zamanlar her ne kadar büyüye vs. inanmasamda annem ve babam üzerimizde büyü olduğundan bahsederdi ve bir gün bununla alakalı hocaya gittik. Hoca dediğim zaman gözünüzde garip tipler canlanmasın gayet normal bi insandı. Hoca evimizde ve dükkanımızda bir dolu domuz yağı ve büyü eşyası buldu ve herkes şok yaşamıştı. Sürekli olarak bu eşyaları bulup denize atıp geliyorduk. İşin en kötü yanı yapanın amcamın eşi olduğunu öğrendik. Herneyse biz uzun bir süre hocaya gittik geldik. Bir gün hoca bana bir cinin musallat olduğunu söyledi ve garip garip ritüelimsi şeyler yapıyordu geçmesi için, bense geceleri uyku uyuyamaz olmuştum. O zamanlar bir kız arkadaşım vardı ancak ona bu durumla alakaklı hiç birşey anlatmamıştım çünkü kendisi de benim gibi bu tür şeyleri saçma buluyordu anlatırsam benden soğumasından korkuyordum. Bu hocaya gidip gelmeler sırasında bir gün kız arkadaşım bana uzun bir süredir rüyasında inanılmaz çirkin bi kadın gördüğünü ve ona sürekli benden ayrılmasını istediğini söylerek onu korkuttuğunu anlatmıştı. Bense ona bunun sadece bir rüya olduğunu kafaya takmaması gerektiğini anlatırken korkudan içim içimi yiyordu. Bu durumu hocaya anlattığımda bunun olacağını beklediğini ve kıza durumu anlatmam gerektiğini söyledi. Ben daha bu durumu kıza anlatmadan kendisi bana bir gece uyurken birden uyandığında karşısında bir kadın silüeti gördüğünü anlattığında kanım dondu. Bunu duyduğumdaki korkumu asla anlatamam. Sonrasında ben gerçeği kıza anlatmak zorunda kaldım. Ve durumun şokunu ve korkusunu beraber yaşadık. Bu olaylar sırasında ablamın da başına gelen bir çok olay oldu ama onları da başka yazıyorumlarda anlatırım. Uzun bir süre sonrada her şey bitti ve kurtulduk.
Hocam, iyi yayınlar. Anlatacağım hikaye yaklaşık olarak 6 yıl önce olmus bir olay tam emin değilim hala bu olayı çözemedik hocam ailelerimize anlatınca boşverin diyorlar ve konuyu değiştiriyorlar fazla kurcalamayin tarzı. Olaya gelelim arkadaşım o gün sabahtan bize gelmişti film vs falan izlemiştik evde tektik. Arkadaşımın babası o dönemler başkasının evinde kalmasını istemiyordu sabaha kadar durun ama yatıp uyumayın hala çözemiyorum bunun nedenini neyse hocam saat 00.00 veya 00.30 civarı biz arkadaşımın babasını aradık. Gelip alabilirsin gibisinden dedik evde beklemeyelim alacağı sokağın önüne çıkalım orada bekleyelim hava alırız dedim. Evden çıktık. Sokakta bekliyoruz böyle kendi aramızda sohbet ediyorduk arkadaşımın babası arabayla (plaka, arabanın rengi her şey aynı net eminiz) bize bakıyor ve yüzünde garip bir gülümseme var ve öylece bize bakıp geçti aşağıya doğru gitti biz her halde şaka yaptı gibi düşündük. Aşağıdan dönmesi lazım maks. 5 dakika bekletmesi gerekir bizi aradan 10 dakika geçti yok 20 dakika geçti hala gelmedi. Biz de acaba bir şey mi oldu diye şüphelendik arayalım dedik. Arkadaşım babasını aradı babası dedi ki ben evdeyim. Dedim nasıl evde oğlum ben kafayı yemiş olamam ikimiz aynı şeyi göremeyiz o durumda dedim. Zaten biz o an soğuk soğuk terledik. Normal de bizi alacağı sokak hep işlek olur o gün de sokak çok sessiz önceki haline göre yoldan çok az insan geçiyor. Dedim yok ya kandırıyor bizi kesin dedim görüntülü arayalım en iyisi anlarız zaten o zaman dedim. Görüntülü aradık evde çay içiyordu şok olduk ciddi anlamda çünkü araba ile geçenin o olduğundan ikimizde kesin emindik. Sonra babası geldi hemen arkadaşımı aldı biz durumu anlattık fazla dillendirmeyin dedi ve gittiler. Ben o gün evde tektim ailem memlekete gitmişti eve nasıl girdim nasıl yattım uyudum hatırlamıyorum o kısımları beynimden silmişim. Hocalar bende böyle başıma gelen çok fazla paranormal olay var iletişime geçerseniz diğerlerini yazıp anlatırım bilginiz olsun. İyi yayınlar tekrardan.
Selamlar, yıl 2011 olması lazım, lisedeyiz. Yakın zamanda yıkıldı ama o yıllar bizim lise yazlık sayılabilecek bir muhitteydi, denize de oldukça yakındı. Yılda bir kez yaz tatiline yakın bir tarihte okulun ön/arka bahçesi ve spor salonunu kapsayan bir alanda bahar şenliği yapılırdı ve herkes çok eğlenirdi. Bahar şenliği tüm öğrencileri kapsıyor, ancak 12. sınıfların veda yılı olduğundan onların çok daha fazla eğlendiği, denize girdikleri ve su savaşları yapıp yaklaşan üniversite sınavı stresini atmaya çalıştıkları bir etkinlik oluyordu. Yine bu şenliklerden birinde, bahar aylarında dönemin bitmesine az kalmış ve sıcaklar başlamışken bir bahar şenliği günüydü. Herkes okulun dört bir tarafına dağılmış, Bazıları su balonları ile su savaşları yapıyor, kimi denize girmeye hazırlanıyor, kimi rutin bir öğlen arası gibi sağda solda oturuyor ve futbol tayfa her öğle arası olduğu gibi ön ve arka bahçedeki kalelerde maç yapıyordu. Ben o gün ne yaptığımı hatırlamıyorum ancak bir ara bir şey almaya sınıfa çıkmam gerekmişti ve bahçedeki kargaşadan sıyrılıp okul binasına girdim. Bizim sınıf en üst katta olduğundan sallana sallana merdivenleri çıkmaya başladım. Şenlikten dolayı herkes kendini bahçeye atmıştı. Birkaç ders çalışan ve telefonla oynayan öğrenci dışında sınıflar hemen hemen boş gibiydi. Her şey normal başlamışken yukarı çıktıkça bir gariplik sezmeye başladım, en üst kattaki koridordan bir gürültü geliyordu. Konuşmalarla takır tukur sesleri ayırt edemiyor, tam olarak ne olduğunu çözemeden yukarı çıkmaya devam ediyordum. En üst kata yaklaştıkça bu gürültülere şırıltı sesi de eklendi ve kısa süre içerisinde çıkmakta olduğum merdivenden aşağı su sızmaya başladı. "Herhalde boşluktan istifade tuvaletler yıkanıyor" diye düşündüm ancak ben çıktıkça suyun debisi artmaya başladı. Temiz mi yoksa kirli mi olduğunu çözemediğim bu suya basmamaya çalışarak ve yukarıya bakıp durumu çözmeye çalışarak yolumu tamamladım. En üst kat koridoruna vardığımda katın tamamını bir parmak su bastığını gördüm. Bu suyun kaynağı; kattaki yangın hortumu dolabının açık kapağından çıkıp karşıdaki sınıfa çekilmiş yangın hortumuydu. Bu görüntü beni bir anda endişelendirdi çünkü sınıflarda kimse yokken bir yangın başlamış olabileceğinden korktum. Ancak işin aslı çok geçmeden ortaya çıktı. Bir hoca sınıfın içindeki bir öğrenciye kızıyor, "bu hiç yapılacak iş mi, yazıklar olsun" minvalinde serzenişte bulunuyordu. Az sonra o öğrenciyi mahçup da olsa sırıtan bir şekilde elinde hortum ile sınıftan çıkıp hortumu yangın dolabına geri tıkmaya çalışırken gördüm. Meğer bu öğrenci en üst kattaki bir sınıfın penceresinden o yangın hortumunu açarak tazyikli suyla ön bahçedekileri komple sulayıp, okuldaki son yılında su savaşına unutulmaz bir imza atmayı planlamış. Ancak hortum eski ve bakımsız olduğu için yırtık çıkmış ve vanayı açar açmaz basıncın da etkisiyle bütün su hortumun ucuna varamadan yırtıklardan bütün kata akmaya başlamış. Her ne kadar hocalar kızsa da, adam istemeden de olsa olası bir yangında kullanmaya çalışacağımız hortumun hiçbir halta yaramayacağının da fark edilmesini sağlamıştı ancak bütün katı ve merdivenlerden aşağı süzülen suları temizlemeye çalışan görevliler için durum bu kadar iyi karşılanmadı tabi :D İşte tüm bu kaosa sebep olan öğrenci ise okulumuzun o dönemki öğrenci başkanı olan, uzun kürsü konuşmaları sevmeyen, öğrenci dostu, kimsesizlerin kimi Hasan Hoca idi :)
Hocam 2018 senesinde başımıza gelen bir olayı anlatmak istiyorum. 2018'in yaz aylarında İzmir Seferihisar'da yazlığımızdaydık. Bir gün arkadaşlarla (4 kişi) bisiklet sürelim dedik. Seferihisar Ürkmez'de sahil bir ucundan diğer ucuna 8 km kadar ve bizim evlerimiz sahilin sol taraflarında kalıyor bu yüzden arkadaşlarla sahilin sağ taraftaki en son ucuna kadar bisiklet sürelim dedik. Ortalama 7 km gidiş ve 7 km geliş toplam 14 km'lik bir yolumuz vardı. Sahilin sağ tarafının en ucunda Beyaz Otel denilen bir yer vardı final rotamız orasıydı. Zamanında Ürkmez'in en güzel oteliydi ancak 2015-2016 yılları arasında otel yönetiminin hataları ve brezilyadan gelen turistlerin otelde yaptıkları harcamaları otelden ayrılırken ödememesi yüzünden otel terk edildi ve çürümeye bırakıldı. Neyse biz yola çıktık 4 arkadaş 7 km'lik yolu yaklaşık 35-45 dakikada bitirdik. Ve sahilin en ucuna vardık oraya vardığımızda hava kararmıştı ve saat 20.00 civarıydı. Oraya kadar yorulmuştuk ve yıkılıp terkedilen otelin ön tarafında sahile yakın olan yerinde bir banka oturduk ve biraz dinlenip sohbet edelim dedik. Hava iyice kararmıştı ve bulunduğumuz yerde sadece biz vardık bize en yakın yerleşke ve insan topluluğu 1 km gerideydi. Biraz sohbet ettikten sonra akşam namazı okundu caminin seslerini duyabiliyorduk. Akşam namazı bittikten sonra konu dine geldi ve din üzerine konuşmaya başladık ayrıca arkadaşlarımdan birisi ateistti. Konuyu açan arkadaş ateist olandı ve din ile arası hiç yoktu. Saat 21.00'e doğru gelirken otel bir yandan din üzerinde olan sohbetimize devam ediyor bir yandan da otele göz gezdirmeye başladık. Bisikletlerimiz bank'ın etrafında park ediliydi. Otel'in denize doğru bakan kısmında arkadaşlar ile gezinmeye başladık bir yandan da din ile alakalı olan sohbetimiz devam ediyordu. Ortalık çok sessizdi ve bizden başka birisi olmadığına emindik. Otelin çevresinde gezinmeye devam ederken sahil tarafına yakın lavabo ve mesciti gördük. Aşırı tenha olduğu için ve ortamda bizi gerdiği için otelin daha fazla iç tarafına doğru girmedik ve tam bisikletlerimize doğru yönelecekken. Otelin mescit tarafından sanki megafondan çıkmış gibi bir arapça dua sesi yükseldi. O sesi duyduğumuz an altımıza sıçtık ve direk bisikletlere koştuk. Kimse arkasına bakmayarak evimizin olduğu sokağa kadar hiç durmadan aşırı bir eforla geldik. Yaklaşık 35-45 dakikada geldiğimiz yolu 15 dakikada döndük. Bu olayı ailelerimize anlatmadık onun yerine her yaz gittiğimiz din kursu hocamıza anlattık ve bunun paranormal bir olay olabileceğini ve otelin yakın çevresinde bir karabüyü olabileceğini söyledi. Ve bize bu tarz bir şey gördünüzmü diye sordu biz orada hiçbirşey görmediğimizi ve havanın karanlık olduğunu söyledik. Hoca bize inansada otelin çevresini gündüz gözüyle görmek istedi. Bir kaç gün sonra arkadaşlarım, hoca ve ben tekrardan arabayla otelin oraya gittik. Otel'in yol tarafına olan yerinde hiçbirşey yoktu. Ancak sahil kesiminde bank'ın olduğu yerden(bisikletleri park ettiğimiz yer) 250m uzakta bir kulübe ev gördük akşam gözüyle hiç ışık olmayan bir şekilde orayı görmek imankansızdı. Hoca oraya gidip içerine bakmak istedi ve asıl muhabbeti o zmn ayıktı. Klübe'ye girdiğimizde içeride duvarda ve tavanda kırmızı renkle yazılmış arapça semboller ve metinler gördük ayrıca odanın tam ortasında tahtalı örtülü ve küflü bir düzenek vardı. Biz onun ne olduğunu anlamasakta hoca onun bir kara büyü olduğunu ve o büyünün bölgedeki insanlara huzursuzluk ve rahatsızlık vermek amacıyla yapılmış bir büyü olduğunu söyledi. Hoca ortadaki düzeneği yaktı ve kalıntıları denize attı daha sonra camiye döndük ve abdest aldık. Hocayla birlikte namazımızı kıldık ve ayetler okuduk. O gün o gündür bir daha ne Beyaz otele gittik ne de tenha yerlerde din ile alakalı sohbet ettik. Ayrıca ateist arkadaşımız o günden beri hiçbir cuma namazını kaçırmıyor ve her gün dua ediyor. Buda böyle başımıza gelmiş enteresan bir olaydı hoca Montenegro Budva'dan selamlar.
Merhaba Hasan hoca ve hastaları, benim hikayem ilkokul zamanından. Yeni başlamışım okula ve evden uzak olmaya, yeni insanlarla tanışmaya, okumayı öğrenmeye falan çalışıyorum. İlk bir kaç hafta geçti ve ben o güne kadar hiç tuvalete girmeye ihtiyaç duymamıştım. Felaket bir bastırma ile 10dklık tenefüslerin bu iş için yeterli olmayacağından emindim. Ayrıca alaturka tuvaletlerde tuvaletimi yapmayı öğrenmemiştim. Düşünüyorum nasıl yapılır, nasıl edilir derken ben bildiğim gibi yapmaya karar verdim. Not: benim sıçış şeklim oturaklı tuvalete altımdaki her şeyi tamamen çıkartıp işimi bitirmek ve üstümü geri giyinmekti. Alaturkada bunu yapmak ölüm gibi bir şeydi ve altımda içlik üstüne çekilmiş uzun kalın çoraplarım vardı. Neyse, öğle tenefüsü geldi ve ben artık patlamamak için bu işi halletmeye karar verdim. Girdim kabine önce üstümdeki hırka ve süveteri çıkarttım, ayakkabıların üstüne basıp ıslak mermere basmadan pantalonu çıkarttım. Son olarak en zor part olan kalkn çorapları düşmeden çıkarttım ve içliğide elime aldım. Sıçmaya kararlıydım, oturacak bir yere olmadığından ayakta dimdik dururken sıçmaya başladım. Ellerim dopdolu bir haldeyken ve sıçarken üstten 2 kafanın beni izlediğini gördüm. Sekizinci sınıflar büyük ihtimalle dalga geçmek için miniklerin tuvaletine gelip korkutacakken ne yapıyor bu gerizekalı der gibi dona kalmış uzun bir süre beni izlediler herhalde. Ben bunları görünce çığlığı patlattım ve ağlamaya başladım. Utanç içinde finalize ettikten sonran temizlenip, mermere basmadan bir şekilde zorluklar içinde giyindikten sonra tüm gün sus pus olmak üzere sınıfa gittim. Eve gidincede utana sıkıla anlattım ve bana nasıl sıçabileceğimi öğrettiler. Yinede ben bir daha uzun bir süre okulda sıçmamayı kendime şart kıldım.
Hoca on numara sanki ekrana yazı yerine tam ekran kendini versen daha iyi olur gibi senin anlatımını direkt takip etmek fena sarıyor yazı dikkat dağıtıyor senin mimiklere önemli 👍🏻 seviliyorsun hastasıyız delisiyiz manyağıyız bu arada like bedava
Herkese selamlar, ikiz kardeşim (erkek) sizi severek izliyor bende ondan görüp bazen sizi izliyorum. Bu benim sınav sıçış hikayem. Öncelikle ben her zaman derslerine çalışan sınavlara hep çok çalışıp giren bir öğrenciydim okul hayatım boyunca. 11.sınıftayken bizim sınıfta 2 haylaz öğrenci okul saati bitiminde herkesin gitmesini bekleyip öğretmenler odasından sınav kağıtlarını fotoğraflarını çekiyorlar sınavdan hep yüksek puanlar alıyorlardi tabi bizim bundan sonra haberimiz oldu.Her zamanki gibi bir sınava çok çalışıp çıktıktan sonra (çok zor bir sınavdı matematik ) çalan arkadaşla konuştum bana diyo çok kolaydı işte yaa nasıl yapamadınız, ertesi gün bizim grubumuzdan bir kız bunların çaldığını öğrenmiş bize de söyledi onları tehtit ediyor eğer bize de sonraki günki kimya sınav sorularını vermezseniz hocaya söyleriz diye. Bunlar da tamam dediler o gün çektiler yine, benim o gün evime yakın arkadaşım gelecekti bizde kalmaya bende salladım zaten cevapları biliyorum diye hiç çalışmadım hoca çok kötü anlatıyordu onu da dinlememiştim. Cevapları ezberledim sadece.Sınav günü geldi bir baktım önümdeki sorulara tamamen farklı sorular meğerse bizim sınıftan bir kişi tam bizim öğrendiğimiz gün hocaya söylemiş hoca da değiştirmiş sınavı. Sorular bana bakıyor ben sorulara bakıyorum kalem oynamıyor, sonra düşündüm bayılma taklidi yapıp eve mi gitsem acaba diye ama gülerim diye yapmadım 40 dk boyunca napacagimi düşündüm ben, kafadan attım tüm soruları testti sınav sonra zil çaldı herkes sınavını masaya bırakırken o hengameden faydalanıp sınav kağıdını elimde buruşturup yanımda götürdüm. Sınav kağıdımı bulamazlarsa, kayıp olursa beni tekrardan sınava alırlar telafi sınavı ile birlikte olurum diye düşündüm. 2 3 gün çalışıp yüksek puan alırdım zaten. Kağıdı çantama sakladım. Sonraki derste bedendi herkes sınav sorularını konuşuyor. Benim bir kulağımdan girip direğinden çıkıyor (keşke dinleseymişim). Beden dersinde benim sınavındaki gözetmen hoca aynı zamanda benim edebiyat hocamdı beni wpden aramasın mı. Hemen müdürün odasına gel diye sesi de sinirli geliyordu. Ben panik oldum ama hiçbir şey bilmiyormuş gibi gittim müdürün odasına. Orda 2 hoca ve müdür yardımcısı beni sorguya aldılar. Sınav kağıdın yok,hoca bide sınıftan çıkmadan önce saymış kağıtları 1 kağıt eksikti diyor yani sonradan kayıp olma ihtimali yok diyor gitmişler sınıfa bakmışlar çöpe bakmışlar her yeri aramışlar. Bende dedim hocam ben bilmiyorum ben kağıdımı verdim çıktım diye yalan söyledim. Sonra dediler telafi yapalım sana yapcak bir şey yok oh be dedim içimden, odadan çıktım. Bizim kızlar kapının önünde beni bekliyorlar soran gözlerle, onlara anlatmıştım her şeyi, 5 kız onlarla konuşacakken arkadan hoca seslendi gel buraya kızım sınavını şimdi yapcaz.Bende tamam hocam ama önce tuvalete gitmem lazım dedim. Kızları hemen tuvalete çağırdım. Onlara sordum cevapları yine sıfır almamayım diye😂bir sürü sorunun cevabını söylediler aklımda tuttum bazı soruları müdür yardımcısının odasına geri döndüm aynı sınava bir daha girdim. Müdür yardımcısı başımda.İşlemler yapıyormuş gibi yapıyom cevabı işaretliyorum . Sınavın sonunda müdür yardımcısı kızım dürüstçe cevap ver bana dedi sınav kağıdına noldu sadece ikimizin arasında kalacak dedi bende ona güvendim her seyi anlattım ağlayarak dayanamadım. Öyle sınavdan çıktım. Hemen çantama baktım sınav kağıdına orda yok.Hocalar çantamı kurcaladı buldular dedim kesin. Meğerse onu bizim kızlar parçalara ayırıp geri dönüşüm kutusuna atmışlar sağolsunlar. Buda böyle garip heyecanlı bir hikayem. Bu arada sınavdan 65 aldım.O günden sonra gözetmen edebiyat hocası bana her ders dik dik baktı. Sonradan çalınan sınavlar da tekrarlandı, 2 öğrenci mat sınavından cok düşük puanlar aldılar.
Hocalar selam, sizlere yıllardır arkadaş ortamında anlatıp herkesi paranoyak ettiğim hikayeyi anlatmak isterim. Asıl hikayeyi erzurumun oltu taraflarında yaşamış neredeyse herkes bilir. Bi tık uzun ama emin olun pişman olmayacaksınız… Ben 22 yaşımdayken Erzurumda yaşıyordum. Yazın arkadaşlarla bir dağ evi tatili yapalım dedik. Adı dağ evi ama Erzurum oltu’nun köy taraflarında yeşillik bir yerde. Etraf full tarla ve ağaçlık bölge dolu. Biz 3 arkadaş tuttuk evi, akşama doğru gitmiştik zaten bir arkadaşın annesinin hastane randevusu çıktığı için. İlk gece her şey sakindi. Ateşin etrafında oturup hikayeler anlattık, eğlendik. Gece ilerledikçe, uyku bizi esir aldı. Uyandığımda, saatin 3:00'ü geçtiğini fark ettim. Dışarıda bir hışırtı duydum. İlk başta rüzgar olduğunu düşündüm, fakat ses daha yakından geliyordu. Ayağa kalkıp pencereden dışarı baktım. Ay ışığının zayıf ışığında, evin önünde bir figür gördüm. Silueti oldukça netti; uzun boylu, sıska bir adam vardı karşımda. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Figürün yüzünü seçemiyordum, ama bakışlarını hissettim. Gözlerini sanki doğrudan bana dikmiş gibiydi. Bir an gözlerimizi kırpmadan birbirimize baktık. Ardından figür aniden kayboldu. Arkadaşlarımı uyandırdım ve gördüğümü anlattım. Beni ciddiye almadılar, ama ben derin bir huzursuzluk içindeydim. Ertesi gün, evin etrafında dolanalım dedik. Etrafı dolaşırken, evin arkasında eski, kanlı bir bıçak bulduk. Bıçağın sapında, yan yana basılmış 3 mühür vardı biçimsiz bir şekilde. Arkadaşım bıçağı beğenip yanına aldı. Biraz daha dolanıp eve geçtik. Gece tekrar bastırdı. Bizim arkadaş annesinin hastalığından falan bahsetti baya bir lafladık o gece. Saatler ilerlerken, bir hışırtı duyduk. Bu sefer daha yakındı. Pencereden dışarı baktığımızda, benim geçen gün gördüğüm aynı figür tekrar ortaya çıktı. Bu sefer yüzünü daha net görebiliyordum. Boş, cansız gözlerle bize bakıyordu. Bir anda kulübeye doğru yürümeye başladı. Kapıyı kilitleyip içeride saklandık. Adam kapıya ulaştığında, sert bir şekilde vurdu. Kapı sarsıldı ama açılmadı. Ardından kulübenin etrafında dolaşmaya başladı. Tekrardan kapının önüne gelip tekmeyle vurdu 2 kez. Evin etrafı çalılarla doluydu nerede olduğunu anlayabiliyordum. Evin etrafında dolaşıyordu. Ayak sesleri içimizi ürpertiyorken hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Bir süre sonra aniden sesler kesildi. Sabaha kadar kimse uyuyamadı. Gün ağardığında, hızla eşyalarımızı topladık ve kulübeden uzaklaştık. Yakınlardaki karakola gidip yaşadığımız olayı anlattık. Polise olayı anlatırken bıçaktaki 3 mühürden bahsederken gözlerinin açıldığını fark etmiştim. Ben bu mühür olayını anlayınca bi olay olduğunu anlayıp ne olduğunu sordum. Polis bize olayı anlattı; Bu adam dağ evine giderken geçtiğimiz köyde yaşıyormuş zamanında, anne ve babasının ölümünden sonra akıl sağlığını yitirmiş, bu yüzden köylü tarafından dalga konusu haline getirilip dışlanıyormuş. Adam bıçak koleksiyonu sahibiymiş. Bir ara köydeki insanlara elindeki mühürlü bıçağı gösterip bu bıçağın kara büyü yapılmış bir bıçak olduğundan bahsediyormuş. Dediğim gibi anne ve babasının ölümünden sonra akıl sağlığını yitirmiş. Sonrasında polis asıl olaya geldi, Bir kış zamanı öğlen saatinde ortaokul öğretmeni okula gelmeyen 2 kız için aileleri aramış. Aileler kızlarını okula gönderdiklerinden bahsetmişler. Telaşlanıp köylülere duruma anlatmışlar. sonrasında köylülerle kızları aramaya başlamışlar, köylüler ellerinde fenerle karla kaplı ormana doğru yürüyüp etrafı aramışlar, izlerini aramaya çalışmışlar ama kar bütün izleri kapamış. Arama gece boyu sürmüş ancak hiçbir iz bulunamamış. Köylüler ertesi sabah erkenden aramaya devam etmişler. Ertesi günün sabahı, köylülerden biri, ormanın derinliklerinde, karla kaplı bir açıklıkta kızların bedenlerini bulmuş. İki kız çocuğu, yan yana yatıyormuş ve üzerlerindeki kar, onları neredeyse tamamen örtmüş. Ancak en korkunç olan şey, kızların hemen yanında bulunan sapında üç mühür olan bir bıçak. Bu bıçak, köylülerin uzun zamandır akıl sağlığını yitirmiş adam tarafından gösterilen bıçaktı. Olaydan sonra adam hiçbir şekilde bulunamamış. Ve köylü uzun süre çocuklarını okula göndermemiş. Bu olaydan belli bir zaman sonra aralıklarla birkaç köy sakini evlerinin pencerelerinin önünde 3 mühürlü bıçak bulmuşlar ve birbirlerine göstermişler. Bu olay üzerinden 4-5 ay geçtiğini söylemişti polis. Yani o gün canımızı zor kurtardığımızı anladık. Benim arkadaşta bu büyü olayından korkup bıçağı attığını söylemişti olayın korkusundan. Siz siz olun bu kadar ıssız yerlerde vakit geçireyim demeyin.
Hoca selamlar yıllardır youtube kullanırım ama ilk defa birine yorum atıyorum seviliyorsun, yıl 2019 şişlide bir meslek lisesinde üçüncü sınıfa gidiyordum. Lisenin en makara dertsiz tasasız haylazlık yılı. Meslek lisesine göre okuldaki kız oranı yüksekti (güzel sanatlar gibi bölümler sayesinde) ama biz elektrik bölümü olduğumuz için sınıfta 30 erkektik. Sınıf hababam sınıfından halliceydi en basitiyle derste sigara içenler vs. Sınıfta her türlü halta kötü işlere bulaşmış serseri tiplerden vardı ama hepsi çok delikanlı çocuklardı yakın arkadaşlarımızdı. Haliyle okulun en korkulan çekinilen ve popüler sınıfıydık. Okulda her gün bir olay yaşar, liseye yeni başlamış çocukların pisuvarda işerlerken arka ceplerine torpil koyup ufak şakalar yapmak gibi her türlü zorbalığı yapardık. Ama tabii ben grubun dengeli tipiydim. Arka planda durup izleyerek zevk alıp suça çok bulaşmayıp öğretmenlerin gözünde uslu efendi sayılan bir öğrenciydim. Bir gün sınıftaki 10-15 kişilik sınıfın geri kalanına göre daha samimi olduğumuz arkadaş grubumuzla bir oyun oynamaya karar verdik. Grup üyeleri olarak her hafta aramızdan bir şanslı kişiyi seçip bacağından bıçaklayacaktık (bacağın yandan belinize doğru giden kaba etini diye düşünebilirsiniz). Seçilen kişi seçildiğini bilecek ama haftanın hangi günü hangi anı bıçaklanacağını bilmeyecekti. Olayı heyecanlı hale getiren de buydu çünkü hafta boyunca okulda sürekli beraberdik, bıçaklanacak kişi ister istemez unutuyor aklından çıkıyordu ve en beklemediği anda laf arası wcde sigara içerkenki gibi anlarda gruptan belirlenen eli bıçak tutan arkadaşlarımız tarafından bıçaklanıyordu. Bıçağın tabii sakatlığa yol açmayacak kadar sadece ufak bir kısmı sokuluyordu. İlk hafta bir arkadaş ikinci hafta da diğer arkadaş kurban edildi ve birkaç gün topallayarak gezdiler ama herkes halinden memnundu. Üçüncü hafta ise haftanın şanslısı ben seçildim. Sıra bana gelene kadar her şey komik ve eğlenceliydi ancak bıçaklanacağım gerçeğiyle yüzleşince stres basmaya başladı. Okula gitmesem mi diye düşündüm fakat adım korkağa çıkar diye kaderime boyun eğdim. Bir yandan stres yapıp korkuyor diğer yandan ise bıçaklanmak nasıl bir his diye merak edip heyecanlanıyordum. En azından tanıdık biri tarafından kontrollü şekilde gerçekleşecek hem de nasıl bir hismiş diye tercübe edineceğim diye düşünerek haftaya başladım. Fakat bu olay kulaktan kulağa yayıldıkça alt sınıflara kadar duyulmuş ve birkaç hocaya şikayet edilmişiz. O zaman da çok sevdiğimiz sözünden çıkmadığımız bize sadece hocalık değil babalık/abilik yapan bir hocamız tarafından yaklaşık 2 ders nasihat aldık uyarıldık ve sevdiğimiz bir hoca olmasından dolayı kıramayıp bir daha yapmayacağımızın sözünü verdik. Şanslıydım ki bana yapılmadan önce duyuldu ve böylece kapandı konu ama hala içimde uktedir bir yanım yıllardır acaba nasıl bir histi diyerek geçti. Hala lise anılarım aklıma geldikçe ne aptalmışız diyerek tebessüm ederim. Teşekkürler seviliyorsun htalks ailesi.
Hasan hoca ve ekibe selamlar, hikayem 2003-2004 okul senesinden geliyor sizlere. O zamanlar 1. sınıftayım. Özel bi okulda öğrencilik serüvenine başlamışım, sınıfın hayta ekibinin sayılı özel elemanlarındanım. Şimdi yıllar sonra düşünüyorum da okul da okul yani, koskocaman bir arazi, hayvan gibi bir kampüsü var havuzlu mavuzlu. 1-F sınıfı olarak iki haftada bir beden eğitimi dersimiz yüzme dersi oluyor yani hazırlıklı gelmen gerekiyor mayo, bone, gözlük vs kesin getirmen lazım yoksa hoca havuza sokmuyor seni ve kenarda oturup izliyorsun sadece. Okulun ilk 3 ayı ben hep bir eksikle geldiğim için havuzun suyuna yaklaştırılmamışım bile, paso yedek kulübesindeyim iki saat klor koklayıp çıkıyom sadece. Hiç takmıyorum ama bunu o aralar hatta sınıfta muhabbeti bile geçtiğinde hoşuma gidiyordu, garip bi popülerlik kazanmıştı benim bu streak. Havuza girmeden seneyi bitireceğime dair konuşuyorduk hayta tayfayla. Neden olduğunu hatırlamıyorum 4. Ayda filan bana bi geldiler ve ben aileme beni hiç havuza sokmadılar ben de girmek istiyorum dedim. Eksikler tamamlandı, turuncu bone alındı, havuz çantası geceden hazırlandı, ve heyecanlı bir Furkan o özel perşembe gününe uyandı (gününü bile hatırlıyorum). Yüzme dersi son iki ders, biz de öğle yemeğinden bir önceki dersteyiz, benim tabi enerji ve heyecan tavan. Orta sıraların en arkasında oturuyorum ve öğretmenimiz Nesrin hoca tahtada ders işliyor. Bir kaç kez konuşuyorum diye çoktan uyarılmışım ancak benim o gun susmam ve dersi kaynatmamam mucize gibi duruyor. Benim kafa da öğlen yemeği ve sonrasında ki havuz sefası var, başka hiç bir şey umrumda değil o gün. Arada havuz çantasını kesiyorum, içine bakıyorum her şey tam mı diye kontrol ediyorum filan. Bizim bu okulda da o mavi renkli hayvani mıknatıslı tahta silgilerinden var, her sınıfta mevcut standart ama keşke olmasaymış (sizler de bana katılacaksınız birazdan). Neyse bağlıyorum, Nesrin öğretmen bu stresli ders işleme seansında bana baya ayar olmuş olacak ki; tam bu hayvani silgiyle tahtada bir bölgeyi silerken arkadan defalarca uyarılmasına ragmen yine konuşan Furkanın sesini duyar. Nesrin Öğretmen o muhteşem günün tam bu saniyesinde kendisinde yeni bir çar açıp, seri ve dengeli bir dönüşle elindeki o tahta silgisini hiç beklemeden orta sıranın en arkasına doğru fırlattı ….. headshot! Hoca sana yemin ediyorum benim tek hatırladığım önümdeki arkadaşımın kafayı öne eğmesi ve benim kafada (tam kaşımın üstünde) patlayan o hayvani silgi. Ve size bu hikayenin en üzücü kısmını söylüyorum, öğretmeni delirtmem filan değil hoca mevzu. Nesrin öyle bi headshot attı ki bana, ben o turuncu havuz bonesini acıdan ve kaşımın üstündeki şişlikten takamadım … yani bu demek oluyordu ki yüzme hocası beni havuza almadı, ve minik Furki yine ve yeniden havuz dersinde kenarda oturmaya mahkum bırakılmıştı. Bi daha da çabalamadım ve gercekten havuza hiç girmedim o okulda. Hepinize iyi yayınlar
Hocalara ve tüm hastalarına iyi yayınlar. Sene 2007 falan olması lazım, o zamanlar bacak kadar çocuğum. Anneannemin evindeyiz, şöyle anlatayım, ev çok dik bir yokuşun üstüne kurulu ve yokuştan dolayı evin iki katı ve bahçeleri aynı hizada değil, basamak basamak merdiven gibi düşünebilirsiniz. Ev aynı zamanda tam da mezarlığın karşısında, arada 10 adım ya var ya yok. Bir gün yine evin üst bahçesinde oyun oynarken bahçenin kenarında, sokağa yağan yağmurun akması için hafif çukur su yolunda aşağı yukarı o zamanlar benim yaşlarımda olan bir çocuk bedeni gördük, polisi aradık vesaire. Arka sokakta oturan bir Yusuf diye bir çocukmuş bisiklet sürerken oraya düşmüş hayatını kaybetmiş ilk biz fark etmişiz. Rahmetliyi evin önündeki mezarlığa defnettiler. Birkaç hafta sonra mezarlıktan geceleri “Yusuuuf, Yusuuuf” diye uğultu inleme karışımı sesler duymaya başladık. Bekçiler, güvenlikler, hatta zaman zaman çocuk aklımızla teyzeoğullarımla biz bile geceleri gider ne var diye arardık bakardık kimse olmazdı. Uğultu yıllarca devam etti, yeni gelen bütün mezarlık görevlileri buna dayanamayıp ayrıldı, yıllardır da mezarlıkta geceleri güvenlik vs kimse olmaz. 15 yaşıma kadar da penceresi mezarlığa bakan odalarda yatmayı bırak gece mutfağa girmeye bile korkardım. Artık alıştık tabii. Adet yerini bulsun, bu da böyle bir anımdır.
İlk korku gecesi için de yazmıştım. Umarum şimdi okursunuz.Korkunçluğundan ziyade benim hayatımı fazlasıyla etkileyen bir olay.Sene 2007 Diyarbakır'dan Bulgaristan'ın Plovdiv şehrine Üniversite okumaya gitmiştim.Tabi ozamanlar TL bukadar değersiz olmadığı için Bulgaristan şartlarına göre gayet iyi takılabiliyorduk.Bahsettiğim dönemlerde aile hasreti,memleket özlemi gibi klasik gurbetçi melankolisindeydim.Yine bir gece arkadaşlarla bayağı alkol aldık ve evlere dağıldık.Normal şartlarda kafamı yastığa koyar koymaz uyuyan birisiyim.Fakat o gece sağa sola dönmekten 2 - 2.5 saatte anca uykuya dalabildim.Bir rüya gördüm,rüyamda çok karanlık ve kocaman ağaçların bulunduğu bir ormanın içindeydim.Ses yok,insan yok,hayvan yok,hani suyun altına dalarsınız da çok farklı bir buğulanma hissi hissedersiniz ya aynen öyle bir his vardı sadece.Bağırarak yürüyordum ama sesim çıkmıyordu.Bir süre sonra ileri tarafta bembeyaz bir parıltı gördüm ve oraya doğru koştum,ışıkta beliren şey annemdi.''Anne'' diye üstüne doğru ilerledim ama benimle konuşmuyordu.Tam önüne geldim iki eliyle omuzlarıma gerçekten fiziken ağrısını hissedebileceğim ölçüde bastırdı ve inanılmaz derecede canımın yandığını hatırlıyorum.''Anne neden yapıyorsun canım çok yanıyor'' dememe rağmen benimle konuşmuyordu.Ellerini omuzlarımdan çekip gülümseyerek gökyüzüne doğru uçtu.Ellerini çekip gittikten sonra omuzlarımda 2 tane ışık saçan yıldız gördüm.Kan ter içinde uyandım,saat öğlen 11 civarıydı ve okadar etkilendim ki yataktan kalkıp,dövme işini hiç sevmememe rağmen o yıldızları omuzlarıma dövme yaptırdım.Şuan evli ve 1 çocuk babasıyım ve sadece o dövmelerim duruyor başka da dövme yaptırmadım.Eşim geçenlerde oğlumuzla ilgili bir dövme yaptırmak istedi.Şuan Alaçatı'da yaşıyorum firma ismi vermiyim,Türkiyede franchise veren bir dövmeci şubesine gittik.Haliyle ben de dövmelerimi gösterdim ve ordaki tasarımcı ''Dövmeler çok iyi ama iyileşmesi bitmemiş deriniz şişmiş krem kullanmaya devam etmelisiniz'' dedi ben de ''17 sene önce yaptırdım ne kremi'' dediğimde adam şoka girdi.Ben içimden ''Ulan ne kolpacı adamlarsınız bir boktan anlamadan bir de iş yapıyorsunuz'' demeye başlamışken adam içerde ki tüm çalışanları çağırıp dövmelerimi gösterdi.Ben de bu işlerden pek anlamadığım ve ozamana kadar profesyonel bir dövmeciye dövmelerimi hiç göstermediğim için ne olduğunu anlayamadım,çünkü bana normal geliyordu.Bir anda 7-8 tane adam başımda durmuş uzaylı görmüş gibi dövmelerime bakıyordu.İnandırmak için dövmemin yapılırken çekilmiş ve hala (Ne yazık ki hesabım duruyor) facebook hesabımda duran 2007 tarihli resimlerimi gösterdim.Bunun imkansız olduğunu,dünyanın en iyi dövmecisi dünyanın en iyi boyalarını kullansa bile bu şekilde kalamayacağını ve az bile olsa dağılması gerektiğini söylediler.Eşim de rüyamdan sonra bu dövmeleri yaptırdığımı bildiği için sadece gülümsüyordu.Dövmeler hala omuzlarımda ilk günkü gibi duruyor.Nasıl oldu,bünyemle ilgili mi yoksa benim rüyama kattığım anlam mı bilemiyorum.Sizi çok seviyoruz,özellikle Turanıma selamlar
abi iyi yayınlar benimde çocukluk tramvalarımdandır bu anı sene 2014 falan bundan önceki evimiz müstakildi gelişmiş köy tarzı biyerde bilenler bilir doğanket adanada neyse ben o zamanlar 9 10 yaşlarındayım ablalarımın odasında yerde yatıodum 2 sene sonra falan taşınma faslı olcağı için yatak almamışlardı işte bigün yine akşam oldu herkes yatcak yatağında ben huysuzlandım yerde yatmicam cart curt diye bizimkilerde çok umursamadı yat olum işte nolcak falan diye neyse herkes geçti yatağına bende masamda oturuyorum dönen saldalyem vardı ozaman gözler yaşlı döne döne söyleniyorum benim yattaığım odanın karşısı direk kolidora bakıyor ve kolidorun sağında odalar var yattığım odaya en yakın oda da annem çeyizlik odası işte evlendiğinde verdiklerğ koltuk takımı bardaklar cart curt var odanında öyle bi gri havası varki huzur evi gibi işte o odada kimse uzun süre kalmak istemezdi liminal space gibi bir yerdi ben o sandalyede kendi etrafımda dönerek mızmızlanırken o odada bembeyaz yüzlü tarif etmesi zor ama yüzü çok net bembeyaz bir valık gördüm hayatımda böyle beyaz görmedim o karanlık kolidoru aydınlatan acayipbi sıfat yüz korkunç olduğu kadar beyazdı ve kapıdan sadece kafasını uzatmış bana gülüyodu ben o an onu görüpnce dilim tutldı sonradan kendime gelip çığlığı patlattım evdekiler yanıma geldi noluyor diye olanları anlattım ozaman çocouk olduğum için geç saate kadar uyumadın uykusuzluktan görmüşsündür falan diye benş rahatlatmaya çalışmışlardı şuan 18 yaşındayım o surat halen aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor yakın zamanda evdekilere bu konuyu açtım hatırlıyomusunuz diye kardeşimde çok kücükken geceleri o odanın önünden simsiyah bi yılan geçti gibi şeyler söyledi ve annem ve babam büyük kardeşimin küçükken uyurgezer olduğunu gece kalkıp eve mutfaktan pekmez alıp tuvalete döktüğünü söyledi bende şok oldum halen gizemini çözemiyorum bu olayın halen yüzünü unutmadım aklımda ve tarif edilmesi çok zor evde şuan başka biri oturuyor ve ne zaman o eve gitsem yine aynı hisleri hissediyorum
34 yaşındayım ve tam 21 yıl önce yaşadığımız o olayı hala unutamıyorum. Hollanda'da doğup büyüdüğüm şehirde, eski bir su kulesi hakkında bir efsane vardı: Gece yarısı 12'de bu kulede bebek ağlama sesleri duyulurmuş. Mahalleden beş arkadaş, bu söylentiyi araştırmak için bir araya geldik. Yaşlarımız 11-13 arasındaydı ve o zamanlar cep telefonları çocuklar arasında yaygın değildi. Hava sıcaktı ve burada yaz akşamları 22:30, hatta 23:00’e kadar aydınlık olur. Bir şekilde evden çıkıp bisikletlerimize atladık ve kuleye doğru yola koyulduk. Oraya vardığımızda, arazinin içine girebilmek için bir tel örgüyü aşmamız gerekti. Ortam zifiri karanlıktı ve etrafta hiçbir sokak lambası yoktu. Ağaçlık bir alandaydı ve yakınlarda bir yol olmasına rağmen oradan kimse geçmiyordu, ortam oldukça sakindi. Hepimiz tel örgüyü aştık ve heyecanla kuleye doğru yaklaştık. İki arkadaş kuleye girmeye çalışıyordu, içeri girme muhabbeti dönüyordu. Etrafta dolanırken birden bire bebek ağlama sesleri duymaya başladık. Bu sesi başka bir şeye benzetmek mümkün değildi, gerçekten ağlayan 2-3 bebek sesi geliyordu. Beşimiz birden panikledik, bazı arkadaşlarımız yere düştü. Tel örgüleri aşmaya çalışırken herkes büyük bir korku içindeydi. Bir arkadaşımız yere düşmüş ve ayağa kalkamıyordu. Karanlık o kadar yoğundu ki onu göremedik ve korkudan onu geride bıraktık. Yaklaşık 10 dakika aralıksız bisiklet sürdükten sonra nefes nefese durduk. Bazılarımız ağladı, bazılarımız şoktaydı ve herkes bir şekilde evine dağıldı. O arkadaşı orada bırakmıştık. Ertesi sabah okula gittiğimizde o arkadaşımızın olmadığını fark ettik. Hepimiz panik içindeydik. Sonradan öğrendik ki, kolu kırılmış ve saatler sonra bulunmuştu. Ne yazık ki bizimle bir daha konuşmadı. P.S. O bebek seslerinin, çatıda oluşan hava akımı sebebiyle çıkan sesler olduğu ortaya çıktı.
Hocalar selam yaşanılan olay bundan 7 yıl önce falan lisedeyken yaşandı. Liseyi Adana'nın iyi puanlı sayılabilecek liselerinden birinde okudum ve 10. sınıfa geçtiğimizde fena olmayan 3-4 kişilik bir arkadaş grubumuz vardı genelde okulda hep birlikte takılıyorduk. Okul yüksek puanlı olduğu için ara dönemlerde okula yeni öğrenciler geliyordu. 10. Sınıfın 2. döneminde okulumuza bir öğrenci gelmişti. Çok mazlum ve masum görünen biriydi ve asosyal bir havası vardı. Okula rahatça alışması için onu da arkadaş grubumuza dahil ettik. Kafamızdaki plan onu arkadaş grubumuza dahil edip okula alıştırıp okulu tanıtıp kendi kafasına uyabilecek, ortak hobileri olan sınıf arkadaşlarımızın ortamına dahil etmekti çünkü bizim kafa yapımıza, mizacımıza uyan biri değildi. Onu aramıza aldık ve hatta sınıftan birileriyle de tanıştırdık üstünden o ölü toprağını attı ve insanlarla sohbet etmeye başladı ancak bir problem vardı onu kendi arkadaş grubumuzdan koparamıyorduk. Tenefüslerde, okul çıkışlarında, okuldan önce sohbet ederken sohbet ettiği diğer arkadaş grubu yerine bizi tercih ediyordu. Bu tercihini bir süre anlayışla karşıladık ancak bir süre sonra bizim muhabbetleri de ekşitmeye başlayınca bir kurtulma planı yapmaya karar verdik. Ona bir süre soğuk davrandık anlamayınca geldiği ortamlardan aniden uzaklaşmaya başladık halen anlamamıştı, bize daha radikal bir adım gerekiyordu. Okuldan çıktığımızda arkadaş grubumdan en samimi olduğum arkadaşımla birlikte evlerimize doğru yürüyorduk evlerimiz aynı rotadaydı yürürken gs fb muhabbeti yapıp 2016 survivordan sevdiğimiz adamların kritiğini falan yapmayı seviyorduk ancak bir süre sonra bu çocukta bizle birlikte yürümeye başladı ve bu inanılmaz huzurumuzu kaçırmıştı. Bir gün yine yürürken el mahkum tatsız tuzsuz sohbet ediyorduk ki yanımızdaki fazlalık bir saniye beklesenize diyip ayakkabısını bağlayacağını söyledi. Kafamı kaldırdığımda arkadaşımla göz göze geldik samimiyetimiz ilerlediği için telepati yoluyla anlaşabiliyorduk. Kaş göz edip gel lan koşalım dedi kafamı tamam diye salladım bana baktı üçten geriye parmağıyla saydı ve biz bir anda adeta arkamızdan 3 pitpull kovalarcasına koşmaya başladık. Koşuyorduk ve ardımıza bakmıyorduk ışıklar var diye evimizin tersine koşuyorduk ama aldırmıyorduk adeta özgürlüğe koşuyorduk yanımdaki arkadaşım şişmandı ve ben onun hayatımda bu kadar koştuğuna ilk defa rastladım. O günden sonra çocuk bir daha bizle muhattap olmadı ve yeni arkadaş grubuyla takılmaya devam etti. Üzüldük, vicdanımız sızladı ama mecburduk... dipnot : yanımdaki şişman arkadaş sevgili turan hocaydı ..
Merhabalar abi, adım Samir ve Azerbaycanlıyım. Size birkaç yıl önce başıma gelen ve beni çok korkutan bir olayı anlatmak istiyorum. Bu olay 2017 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) yazılım mühendisliği bölümünde okumaya başladığım ilk yıl gerçekleşti. İstanbul'da öğrenci olarak yaşıyordum ve üniversiteye yakın bir apartmanda kalıyordum. Tabi o zamanlar şehirde tek başına olduğum için çok daha çekingendim. Bir gün, son dersim bittikten sonra eve dönmek için yola çıktım. O gün her zamanki gibi sıradan başlamıştı, ancak akşam olduğunda hayatımın en korkunç anlarını yaşayacağımı bilmiyordum. Metroya bindim ve evime yakın bir durakta indim. İstanbul’un kalabalık ve hareketli metro hattında, her şey normal görünüyordu. Evime yakın bir durakta indikten sonra sokaklardan geçerek apartmana doğru yürümeye başladım. Saat geç olmuştu, sokaklar oldukça sessizdi. Eve yaklaştıkça, arkamdan gelen adım sesleri duymaya başladım. İlk başta bunun başka bir yaya olduğunu düşündüm, ancak adımlar hızlanınca tedirgin oldum. Dönüp baktığımda kimseyi göremedim. Adımların kesilmesiyle biraz rahatladım ve yoluma devam ettim. Eve vardığımda kapıyı kilitledim ve rahatlamaya çalıştım, gereksiz bi tedriginlik yaşadığımı düşünüyordum. Fakat o gece, garip bir şekilde uyuyamadım. Sürekli bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordum. Sabah uyandığımda, kapımın altından itilmiş bir zarf buldum. Zarfın içinde bir fotoğraf vardı; fotoğrafta, metroda inip yürüdüğüm sokaklar görünüyordu. Bu fotoğrafın beni takip eden biri tarafından çekildiği çok belliydi. Polise gitmeyi düşündüm ama elimde yeterince kanıt olmadığını ve daha ülkede yeni olduğum için ne derler yardım ederler mi gülerler mi diye düşündüm. Yine de, eve döndüğümde ara ara adımımda arkamda birinin olduğunu hissediyordum dönüp bakıyordum ve şübheli birini göremiyordum. Kendimi bunların olmadığına ikna etmeye çalışırken birkaç gün sonra, aynı zarfın içinde ikinci bir fotoğraf buldum. Bu sefer, apartmanımın önünde bekleyen birinin silueti vardı. Fotoğrafın arkasında, "Seni izliyorum" yazıyordu. Korkudan ne yapacağımı bilemedim. Aileme ve arkadaşlarıma durumu anlattım ama kimseye tam olarak ne olduğunu açıklayamadım. Her gün, o fotoğrafları çekip beni takip eden kişinin kim olduğunu ve neden bunu yaptığını merak ediyordum. Artık dışarı çıkmak bile benim için büyük bir korku kaynağı haline gelmişti. Bir gece, yine uyuyamadığım bir anda, apartmanın dışından gelen bir ses duydum. Pencereden dışarı baktığımda, kapımın önünde bir gölge gördüm. Hemen polisi aradım ve durumu bildirdim. Polis geldiğinde, gölge çoktan kaybolmuştu. Ancak apartmanın girişinde buldukları bir not, her şeyi daha da korkutucu hale getirdi. Notta, "Bu sadece başlangıç" yazıyordu. Polis, çevrede araştırma yaptı ama kimseye ulaşamadı. Bu olaydan sonra birkaç hafta boyunca polis gözetimi altında yaşadım. Bir gün, kütüphanede çalışırken bir adamın sürekli bana baktığını fark ettim. Onu daha önce hiç görmemiştim ama bakışları çok tanıdık geliyordu. Hemen koşdum ve kampusdeki Polise bunu paylaştım ve adamın birkaç suçtan sabıkalı olduğunu öğrendik. Adamı yakaladılar ve sorguya aldılar. Yaptığı her şeyi itiraf etti; beni takip eden, fotoğrafları çeken ve notları bırakan oydu. Söylediği sebebi ise garipti inanıb inanmamak arasında kaldım: Sadece eğlenmek ve korkutmak için yapmıştı. Mahkeme süreci başladı ve adam cezasını aldı. Bu olay, hayatımda derin izler bıraktı. Artık eskisi kadar rahat hissedemiyorum ve zaman zaman her adımımda tedirgin oluyorum. Fakat, yaşadıklarımı anlatmak ve başkalarına da dikkatli olmalarını söylemek istedim. Umarım bu hikaye başkalarına da ders olur ve kimse böyle korkunç bir şey yaşamaz. --- Umarım bu hikaye HTalks tarafından seçilir ve canlı yayında okunur!
Hocam sana ve moderatör ekibimize sevgilerimi sunarak başlamak istiyorum. Benim hikayem bundan yaklaşık 20 sene önce üst komşumuzun başına geldiğinden bahsedilen ve o günden sonra asla eskisi gibi olmadığına, eski neşesini huzurunu güler yüzünü kaybettiğine şahit olduğumuz bir olay. O zamanlar 10 yaşında falandım, daha sonra aklım erdikçe hikayeyi sağdan soldan dinleyince daha iyi anladım olayın ehemmiyetini. Komşumuz Nurcan abla yaşlı annesiyle tek başlarına yaşayan dünyalar iyisi bir hanımdı. Kimseye zararları olmayan 50 ve 75 yaşlarında iki sessiz sakin insanlar olarak tanınırlardı mahallede. Nurcan ablanın annesi her yaz 1-2 ay köylerine giderdi. Nurcan abla da çalıştığı için fırsat buldukça birkaç gün gider dönerdi. Anlatılan o ki bir gün yaşlı teyzemiz her yaz olduğu gibi köye gidiyor, Nurcan abla da haftasonu evde vakit geçiriyormuş. Birden kapısı çalmış. Kapıyı açtığında annesini görmüş karşısında. Çok şaşırmış. Anne ne işin var burda neden geldin demiş. Niye aramadın geliyorum diye, daha dün köyden aradın beni geleceğini söylemedin ne oldu diye telaşlanmış. Yaşlı teyzemiz de seni korkutmak istemedim ama sıkıldım oralarda kızım, evimi özledim geldim işte demiş. Nurcan abla şaşırmış ama bir o kadar da sevinmiş annesi geldiği için. Yemek hazırlamış hemen yemek yemişler beraber. Yemeğin ardından yaşlı teyzemiz yol yorgunu olduğunu ve odasına geçip uzanacağını söylemiş. Nurcan teyze de annesinin yatağını hazırlamış ve dinlenmesi için onu yalnız bırakmış. Salonda otururken akşam telefon çalmış. Telefonun ucunda Nurcan teyzenin annesi… söylenen o ki Nurcan teyze ilk başka inanmamış annesine. Sen annem değilsin kimsiniz diye bağırmış telefonda. Ama telefonun diğer ucundaki ses de aynı telaşla: “Kızım iyi misin? Annen ben. Köydeyim. Nasılsın diye aramıyor muyum seni her gün. Ne oldu sana korkutma beni.” demiş. Nurcan teyze telefonu kapatmış ve annesinin odasına koşmuş. Bundan sonrasında tüm apartman Nurcan ablanın çığlıklarına eve koşmuşlar. Söylenen o ki Nurcan abla odaya girdiğinde annesini yatağın üstüne çıkmış zıplarken görmüş. Nurcan ablaya bakıyormuş ve gülüyormuş. Hadi sen de gel Nurcan diye elini uzatıyormuş. Hadi gel o kadına inanma sen gel benim kızım ol diye yatakta zıplıyormuş 75 yaşındaki kadın. Nurcan abla çığlıklarla kendisini apartmana atmış. Komşulara hiçbir şey açıklayamamış ilk etapta dili tutulmuş. Komşular eve hırsız girdi heralde diye eve girmişler ama hiçbir şey görmemişler ancak yaşlı teyzenin odası o kadar dağınıkmış ki ilk etapta hırsız olduğuna emin olmuşlar. Nurcan abla kendisine gelip olayı anlattığında haliyle çoğu kişi inanmamış ama o gün o normal ve kendi halinde kadının o hali, annesinin odasının darmadağın bulunması ve bulaşıklarda 2 yemek tabağı 2 şer çatal kaşık oluşuna kadar komşular hepsini görmüşler. Nurcan abla ve annesi o olaydan birkaç sene sonra taşınmışlar. Ben hayal meyal hatırlıyorum ancak ailem o akşamdan sonra Nurcan ablanın eskisi gibi olmadığını, psikolojisinin çok bozulduğunu söylerler hep.
Abi selamlar. Yıl 2011 falan ben 4 5 yaşındayken bizim buraya bi terör saldırısı olmuş askeri lojman taranmış (can kaybı yok). Bu olaydan bir kaç gün önce gece saat 10 civarı biz anayolun kıyısındaki dededen kalma kimsenin yaşamdığı yanında saadece terkedilmiş bir benzinlik olan köy evine bişey almaya gitmişiz. Tam içeri girecekken babamın telefonu çalmış eve girmeden apar topar ayrılmışız. Saldırıdan 2 3 gün sonra Jandarmadan öğrendik ki teröristler bizim evde kalmış. Eğer o gün babamın telefonu çalmada belkide öldürülmüştük. O zaman hatırlamadığım için korkmamıştım ama şimdi tüylerim ürperiyo. İyi yayınlar ❤
Hoca yaşadığım korkudan daha spesifik paranormal olaylar.Bu yaşadıklarımı atlatamadım ve hala aklıma geldiğinde tüylerim diken diken olur.Bu anlatacağım anılar(daha doğrusu olaylarlar silsilesi),3'ü de birbirleriyle benzer,aynı kümede ve kısa olduğu için tek bir seferde anlatacağım 1- Gece yatağımda yatarken sabah ezanı okunduğu sırada uyanmıştım.O sırada da 10-11 yaşımdaydım,Son bir senede başıma karabasan olayları gelmeye başlamıştı.Uykudan uyandığımda hareket edemiyordum,vücudum hiçbir kısmını oynatamıyordum falan.O gün sabah ezanının okunduğu saatlerde uyanmıştım.Daha doğrusu uyanamamıştım çünkü yine uyanmıştım lakin vücudumu oynatamıyordum.Korkumdan dolayı panikle hareket etmeye,bağırmaya ve annemi çağırmaya çalışıyordum.O esnada kendimi zorlaya zorlaya,çırpına çırpına sol elimin yüzük parmağını oynatabildim ve oynatmamla birlikte parmağım,yanan bir sobaya dokunmuşum gibi yandı ve sızladı 2- Bu olaydan sonra yine bir gün yatarken,yine o saatlerde uyandım.Kendimi hareket etmeye zorladım ve aynı korku,cin, konulu filmlerde olduğu gibi,çarpılarak,bedenimi bir şeyin içine girerek,ele geçerdiğini hissettim.İzlediğimiz klişe korku filmlerinde ve dizilerinde nasıl bir insan normal bir şekilde yatağında yatarken,içine şeytan,cin gibi bir şey girip,o insanı kontrol eder ya.İnsan ya o cinin kontrolünde olur ya da o andan sonra değişmeye başlar.Bildiğin o gelmişti hocam başıma.O gün sanki içimde bir karanlık hissetmiştim 3-Sonuncu olan ve en korkuncunda olan ise;yine günlerden bir gün yatarken uykum bölündü ve uyandandım gece.Ama öyle uykuluyum ki gözlerimi açmak dahi istemiyordum,tekrardan uykuya dalmak istiyordum.Yine huzursuzlanmaya başladım,onların geldiğini hissetim ve aklıma komik şeyler getirmeye çalıştım,gülümsemeye ve mutlu olmaya çalıştım.Ama ne yaptıysam beceremedim.Göğsüm daralıyordu ve nefes almakta dahi zorlanıyordum.Kurtulmak için kıpraşmaya ve hareket etmeye çalıştım.Cesaret edip bir gözümü açtığımda o karanlıkta bembeyaz bir ışık gördüm ve adım söylendi ''Mertttttt '' diye uzunca.O anda korkudan nöbet geçirmiştim ve çığlık atmıştım sonra
Yıl 2016 yer hatay. Askerde gece 2-4 nöbetindeyim. Gündüzleri ceza evine yakınlarını ziyarete gelenlerin üst aramasını yapıyorum. Birlik dağ yamacında önü geniş bir tarla tarlanın devamı yol o yolda biraz sıkıntılı bir köye (terör süphesi) gidiyor. Nöbeti devraldığım arkadaş abi dikkat et köye giden yolda şüpheli görülmüş tetikte ol dedi. Normalde nöbette kask bile takmiyordum çelik yelek falan hak getire ara ara da uyuyordum. Şüpheli var dediler diye ne olur ne olmaz diye hem kaskı taktım hem de yeleği giymiştim. Sağnak yağış var göz gözü görmüyor kendi kendime ulan adam yaklaşsa yağmurdan dolayı ne sesini duyarım ne görebilirim diye düşünürken davudi bir ses dikkat et demesiyle bi anda dünyanın en parlak ışığıyla kör oldum. Körlüğü hemen inanılmaz bir ses devam ettirdi. Önümüzdeki tarlaya yıldırım düşmüş. Nöbette olduğum kulübe tamamen demirden zeminden 2-2,5 metre falan yüksek zangır zangır sallanıyor. O an bir sonrakini çekebilir hemen çıkmam lazım diye kapıya gittim kapı sarsıntıdan sonra çarpılmış açılmıyordu. üzerimde g3, çelik yelek camdan dışarı atladım. Bölüktekiler saldırı var roket attılar zannetmiş beni de düşe kalka bembeyaz suratla koşarak geldiğimi görünce eline silah alan kapıya koşmuş. Bi yandan ateş etmeyin diye bağırıyorum bi yandan 50 metre mesafeyi koşmaya çalışıyorum. Bölük binasına girmemle nöbet tuttuğum kulübeye yıldırım düştü. 2 ay sonra teskere alıp istanbula dönmüştüm babamın kabristanına ziyarete gitmek için yola çıktım hava günlük güneşlikti kozlu mezarlığına geldiğimde hava bozmuş yağmaya başlamıştı içimden yok canım o kadar da olmaz derken yine yıldırım düştü. hayatımda daha korktuğum bir an olmamıştı. o olaylardan sonra yağmurlu havalarda olabildiğince dışarıda olmamaya çalışıyorum Kolpa kontrolü için : twitter.com/sametilter7/status/735035163407618048?t=7QOyWUUYS2pQGE0Mk3VAbQ&s=19
reis ben küçükken bi ara biz memlekete gitmiştik dedemde o zamanlar sağolsun memlekette evine internet bağlatan nadir insanlardan fakat şöyle bir sıkıntı vardı,ev üç katlı bir müstakil evdi.Bundan mütevellit en alt kata modemi koymuşlar internetten çektiği kadarıyla yetiniyorduk.ev bodrum ,dedemlerin yaşadığı kat ve evlenmiş dayımların yaşadığı kat olarak 3e bölünüyordu.Yalnız modemde bir sıkıntı vardı ki aynı anda 2-3 cihaz bağlanınca internette git geller oluyor bodruma yerleştirilmiş modeme gidip reset çekip geri gelmemiz gerekiyordu ve genellikle işe yarıyordu.bir gün o zamanlar yeni alınan bilgisayarımda oyun oynarken yine internet gitti ve bodruma reset çekmeye inmeye başladım fakat kalbime bir ürperti geldi.bodruma inerken merdivenler sensörlü ve bazen karanlığa gömülüyorsunuz sensörler çalışmıyor.neyse hoca ben indim bodruma sağ salim bodrumun ışığını açtım o klasik korku filmlerindeki ışıklar gibi açılıyor cızırtılı yanıp sönüyor bende o zamanlar 12-13 yaşlarındayım felaket tırsıyorum ama o zamana kadar bir şey olmadığından çokta anormal hissetmiyordum o ana kadar.Modemin reset tuşuna tıkladım arkamı döndüm ışığı kapatmamla beraber git burdan diye bir ses arkamdan bağırdı ve bana doğru koşan ayak sesleri duyuyorum ben o anki şokla arkama dönüp kim olduğuna bakamadım ne kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyorum bile ve üst kata çıkıp üst katın kapısını açtığım gibi bayıldım uyandığımda şoktan kimseyle konuşamıyor sadece ağlıyor ve aşağıyı işaret ediyordum herkes aşağıda bir şeyler olduğunu anlayıp aşağıya indi fakat tek bir iz dahi yoktu bodruma zaten çok az inilirdi bir değişiklik olduğunda anlaşılırdı fakat örümcek ağları bile yerli yerinde duruyor tek bir canlıya ait iz dahi yoktu annemler kendi kafamda kurduğumu düşündü ama sesi o kadar net hatırlıyorum ki kurmadığımdan emindim bizim sülalede büyücü bir akraba var hala yapıyor mu bilinmez ama o zamanlar anne baba tarafı birbiriyle kötü olduğu için çok uğraşıyordu onun işi olduğundan şüphelenmiştik öyle kaldı o iş şuanda hala o bodruma yanımda en az 1 kişi olmadan inmem.evde 20 senelik oldu bodrum hala aynı şekil saygılar hoca.
hasan hocam selamlar bu olay yaklasık 2 ay önce yaşandı. 3 aydır görüşmediğim arkadaşlarımla bir akşam görüşme kararı aldık. Akşam 10 gibi buluştuktan sonra aklımıza bisiklete binme fikri geldi ve hemen uygulamadan 3 bisiklet kiraladık. İzmir’de yaşayanlar bilir İnciraltı Kent Ormanı’nın yanında ikinci bir yol var. Orası bayağı ıssız olduğu için biraz heyecan olsun istedik ve bisikletle oraya gitme kararı aldık ardından bisikleti oraya doğru sürmeye başladık. Ne bir ışık vardı ne bir insan önümüzü sadece bisikletin önündeki hafif ışık veren far aydınlatıyordu. Bizde bağırarak kahkaha atıyorduk ve salak salak sesler çıkararak oradan geçiyorduk. Tam o sırada arkamızdan bir ıslık sesi geldi, biz baya bir korktuk ve bisikleti çok hızlı sürmeye başladık. Resmen zifiri karanlıktı ve karşımızdan simsiyah giyinmiş 2 tane erkek 1 tane kız yürüyerek geliyordu. Bir sürü çelik aksesuar takmıslardı ve erkekler bile suratına makyaj yapmıslardı. Arkalarından köpekler havlayarak geliyordu bizde iyice altımıza sıçtık ve hızlıca ordan çıkmaya çalıştık. saate baktığımızda saat artık 12 olmustu ve korkarak hemen eve gittim. Gece ise beni karabasan bastı ve çok korkunç bir rüya gördüm. O günden beri oraya gitmiyoruz ve gitmeyide düşünmüyoruz.
Ulan başlarda iyiydi de harbi korktum videonun ilerlerinde :D Gece minecraft oynarken dinliyordum şimdi bu serinin başka bir videosunu izleyeceğim :DDD
Hoca bu part 2 için benim ciddili 3-4 tane şahsi paranormal işim var Şu an sadece yazıyorum korku serisi 2 için hikayenizi atın demenizi bekliyorum Cansınız seviliyorsunuz
Sene 2012. Tekirdağ Fen Lisesi’de 2.sınıf öğrencisiydim ve lisenin tamamını yatılı okuyarak geçirdim. O sene 1 Mayıs salı gününe denk geliyordu, herkes pazartesi günü ya rapor alarak ya da devamsızlıkla bağlayarak memleketine gitmişti. Neden bilmiyorum ben ailemin yanına gitmedim. Yurdun erkek tarafında sadece ben ve bir arkadaşım kalmıştık. İlk akşamı çok güzel planlamıştık, hocadan spor salonunun anahtarını aldık, sporumuzu yaptık. Akşam için de planımız cin hikayeleri konuşmaktı. Duşları aldıktan sonra çekirdeğimizi kolamızı aldık oturup başladık sohbet etmeye, ikimiz de inançlı insanlar olduğumuz için aslında bu korkumuzu arttıran bir şeydi. Ben cin olaylarına alışkın biriyim, çocukluğumun geçtiği köyde (Tekirdağ, Malkara, Sağlamtaş) çokça cin hikayesi vardır ve köylü bunu oldukça sıradan karşılar. Köyde 4-5 tane cinci hoca halen var. Neyse lafı uzatmayayım, o akşam çeşitli cin hikayelerini birbirimize anlattıktan sonra tabi ikimizin de götler attığı için ayrı odalarda yatmaktansa aynı odada yatalım dedik. Gece uykuya nasıl daldım hatırlamıyorum, asıl mevzu da burdan sonra başlıyor. Klasik bir dikdörtgen oda düşünün tam kısa kenarı ortalayan bir kapı ve tam karşısında cam, sağlı sollu ranza. Ben sağ/alt ranzadayım yüzüstü yatıyorum, yüzüm de duvara dönük. Bi anda arkamdan, kapının oradan bembeyaz bir ışık huzmesi geldi, koca yurtta yalnız olduğumuzu biliyorum o yüzden arkadaşıma seslenmeye çalışıyorum tuvalete mi gittin gibisinden ama sesleniyor muyum yoksa sesim çıkmıyor mu anlayamıyorum. Odaya giren şey adım adım bana doğru yaklaşıyor, benim de nabzım o sırada en az 150. Dönüp bakmak istiyorum ama değil kafamı parmak ucumu bile hareket ettiremiyorum, sadece göz kaslarımı hareket ettirebiliyorum ve zihnim son derece açık. Bedenimin üst yarısında bir ağırlık hissediyorum, odaya giren şey üzerime oturmuş gibi bir his. Birkaç başarısız hareket etme denemesinden sonra bu durumdan bu şekilde kurtulamayacağımı anladım, dua ederek sakinleşmeye ve uyumaya çalıştım. Nitekim bir şekilde uyumuşum. Sabah gözümü açar açmaz dünkü olay geldi aklıma, kahvaltıya inelim de arkadaşıma anlatayım dedim içimden. Kahvaltıya inmeden önce arkadaşım biraz garip davranışlar sergiledi. Dolabını boşalttı, yatağın nevresimlerini çıkardı, bir şey arıyor gibi bir hali vardı. Ne aradığını sorduğumda ‘yok bir şey ya’ gibi geçiştiren şeyler söyledi. Kahvaltıya indik ve o gece yaşadığım olayı anlattım, anlatırken gözleri kocaman oldu. Sözümün tamamen bitmesini bekleyip dedi ki; ‘Sana da mı geldi?’ O gece odadaki şey her ne ise ikimize de birer posta uğramış. Bu durumun tıbbi açıklamasını sonradan öğrendim tabi fakültede ama ikimize de aynı anda olması daha da önemlisi birebir aynı şeyi yaşamış olmak pek de kabul edilebilir bir olasılık değil. Sevgiler, selamlar hocalar 🙏
KORKU ANILARI 2 Hasan abi selamlar. Anlatacağım olay Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde ve Erzincan'ın Tercan ilçesinde geçmekte. Ailem ve ben İzmit'te yaşıyorduk. Babam polis olduğu için ,ikinci şark görevinin çıkmasından ötürü annemle birlikte Tercan'a gitti ben ise okuduğum için evde tek başıma kalıyordum ,arada akrabalarıma gidip geliyordum. O dönem kurban bayramına yakın bir dönem olduğu için ahırda kurbanlık hayvan bakıyorduk. Her zaman ki gibi kuzenlerimle birlikte ahırın orda ki evde oturuyor, sohbet ediyor sabahlıyorduk. O gün öğlen saatlerine doğru üst taraftaki köylerden bir aile dostumuz hırsızların buralarda çok dolanmaya başladığını ve dikkat etmemiz gerektiğini bize söyledi. Bizde gece saatlerine kadar ahırın önündeki bahçede yanımızda bir tane saçmalıyla oturmaya karar verdik. Ahır öyle bir yerdeki etrafında hiç yerleşim yeri yok(Çünkü yerleşim yerlerinde hayvan bakmak yasak o yüzde merkeze uzak) ve hemen 5-10 adımlık mesafede bir mezarlık var ki burada bizim aile büyüklerimiz yatıyor. Öğlen vakitlerinde aile dostumuzun yaptığı uyarı ve ahırın bulunduğu konum itibariyle zaten hafif tırsmıştık. Gecenin ilerleyen saatlerine doğru uykusu gelenler yavaş yavaş içeri kaçıyor uyuyordu. En son ben dışarda tek kaldım ama dışarda tek kalınca daha çok tribe girdim çünkü hayvanlar yerinde durmuyor, sürekli zincir sesi, köpek havlaması ve ahırdaki hayvanların ahırdaki saçlara vurma gibi sesler geliyordu. Bende çok duramadan evin içine girdim. Evin bir tane küçük penceresi var ve sürekli oradan dışarıya bakıyordum ,kuzenlerimin hepsi uyumuştu bir ayakta ben kalmıştım zorla da olsa biraz uyumaya çalıştım. Hepimiz sıkış tepiş yerde yatıyorduk çünkü ev çok küçüktü. O dönem babam ve annem benden uzak olduğu için özlem duyuyordum. Yarım uyku yarım uyanık bir haldeydim. Birden ahırdaki hayvanlar çok ses çıkartmaya başladı, genelde böyle olduklarında hayvanların zincirleri birbirine dolanır ,bende öyle düşündüm ve tek başıma evden çıkıp ahırın kapısına gittim.(Bu zaman diliminde güneş daha yeni doğuyor yani gökyüzü pembe gibi ve sabah ezanı okunuyordu.)Ahırın kapısını açıp baktığımda herhangi ters bir durum yoktu. Bende ahırdan çıkıp tekrar kapıyı kilitledikten sonra eve doğru yöneldim. Evin yanında mezarlığa giden yoldan aynı babamın kıyafetlerini giyen ve arkadan gördüğüm kadarıyla babama benzeyen birini gördüm. O an şoka girmiş gibi hissettim gidip arkasından bakmak istedim ama götüm yemediği için eve gidip kuzenlerimi uyandırdım. Bu, olayın benim tarafımda yaşanan İzmit kısmıydı ve ben yaşananlara anlam verememiştim. Sabah olunca annemi aradım ve yaşadıklarımı anlattım. Annem ondan sonra bana kendi yaşadıklarını anlattı. Babam işe gitmek için ekip arkadaşları babamı evden almışlar. Babamlara birkaç gece önce Tercan' da gerçekleşen bağrışma sesleri üzerine şikayet gelmiş. Babamlarda devriye ekibi oldukları için bir arkadaşıyla birlikte olay yerine gitmişler. Eve vardıklarında kapıyı çalmışlar ve açan kimse olmamış .Sonrasında evin etrafında dolanmaya başlamışlar ve camdan içeriye bakmaya çalışmışlar. O sırada babam camdan bakarken yerde yatan birini görmüş. Ev eski ve kapısı ahşaptan olduğu için kapıyı zorlayarak açmışlar. Cesedinin yanına gittiklerinde göğsüne bıçak saplanmış orta yaşlarda bir adam görmüşler ve babamın arkadaşı diğer odalara bakarken her yerde İbranice yazan kağıtlar ve nazar boncukları görmüş. İşte orada her ne oluyorsa babam rahatsızlanıyor ve ekip arkadaşları eve bırakıyor. Babam eve geldiğinde anneme "Sen kimsin ?"diyor. Benim burada ne işim var diyor, ne iş yaptığını ,nerde olduğunu hatırlamıyor ve bu süreç uzun bir süre devam ediyor. Ekip arkadaşları zorla da olsa babamı işe götürüp getiriyor. Annemlerin yaşadığı olayla benim İzmit'te yaşadığım olayın ortak noktası şu benim mezarlığa çıkan bir adamı babama benzettiğim olayı yaşadığım zaman babam Tercan'da değilmiş. Birkaç gündür eve gelmemiş annemler babamı bulamamış. Bende telaşlanmayayım diye bana da haber vermemişler. Mezarlığa çıkan adamın babam olup olmadığını gerçekten öğrenemedim babama sorduğumda ise o zamanları hiç hatırlamıyor. Sevgilerle....
Merhaba, doğrudan anımı anlatmaya başlıyorum. Yıl 2016 yağmurlu bir Mersin günüydü, ben o zamanlar lise 1. sınıf öğrencisiydim. Bir müzik dersinde hocamız erkenden dersi bitirdi sadece bizim sınıf ders saatinden önce teneffüse çıkmıştı. Hava almak için arkadaşlarla dışarıya çıkalım dedik ve okulun ana kapısına girişi sağlayan 10-15 basamaklı geniş bir merdivenden inecektim ki ayağım kaydı ve yüzüstü düştüm. İlk 2 basamaktan kaydıktan sonra dengemi toparlayabildim, yanımda Kaan diye bir arkadaşım vardı, beni kaldırmak için elini uzattı. Şakayı seven arkadaşım (yayın kuralları gereği böyle söylüyorum) ben elimi uzattığımda elini geri çekti ve dengem bozularak düşmeye devam ettim. Sadece ıslanmakla kalmadım ayrıca kalçamın da bir kısmı (Hilmi’den bir tık fazla) açıldı. Çok şükür arkamda bizim sınıftan sadece 2 kız vardı ama ben baya utanmıştım. Buna ek olarak, o kızlardan birisi benden hoşlanıyordu ve bu olaydan kısa bir süre önce tam su içerken bir arkadaşımın hareketleri sonucu o kızın üstüne ağzımdaki suyu fışkırtmıştım. Benden çok kız için kötü anılar olmuş olabilir 😂
Korku anları 2 hocam cerezlik ilk anı olarak okunur kolay gelsin Kendimi küçük yasta deli hissettigim bi süreç. Sene 2010 ben 6 yasındayım,teyze cocuklari ile otururken büyük kuzenlerden korku filmi izleme fikri ortaya atıldı ve diş perisi diye bi film açtılar. Filmin ana karakteri olan diş perisi beni cok etkiledi ve korkuttu neyse kuzenler gitti ertesi gun aksaminda tv izlerken kafamı gayrı ihtiyarı balkon camina cevirdim ve o filmdeki dis perisini gördüm daha küçüğüm korkudan havaya zıpladım odama koştum 1. Sinifa gidiyodum herkese bu olanlari anlattim ama kimse inanmadi dalga gecildi ama ben her gece görüyorum kimseye derdimi anlatamıyodum. Gece olmasin diye allaha dua ediyodum oyle bi travma oldu bunu 1 yıl yaşadım ve doktor yardımıyla yendim
öncelikle iyi yayınlar ve ismim gözükmesin. bir gün lise 3te okulun son haftalarında artık ders işlenmiyor sadece isteyenler test kitabı getirip test çözüyor isteyenler bahçede oturup sohbet edip , futbol vs şeyler oynanıyordu. arkadaşımla bende bahçede oturan ekiptendik.okulumuz antakya merkezde olduğu için öğle araları dışarı çıkıp yemek yemeye gidebiliyorduk, döner yemeye gittik (buradan hatay dönere sallayanlara da sesleniyorum hatay döneri sadece hatayda güzel yapılıyor o gördüğünüz abartı soslar falan hepsi gösteriş hatayda böyle bir durum söz konusu değil)3 ekmekli dönerimizi gömüp okula tekrar geldik. okulun bitmesine 3 saat kalmıştı ve biz sıcaktan bayılmış bir şekilde bahçede oturup sıkıntıdan patlıyorduk sonra bir kaç arkadaşımız yanımıza gelip bilgisayar odasının anahtarını bulduklarını ve içine girip klimayı açıp oturduklarını söylediler. bizde koşarak gittik bilgisayarlara cs 1.6 source indirip mutfak haritasında ölümüne çatışıp eğleniyorduk her şey çok güzeldi ama tek bir sıkıntı vardı klima tam benle arkadaşımın üstüne vuruyordu ayarlamaya çalıştık ama yön çubuğu kırılmıştı ve hareket etmiyordu 2 saat kadar oynamıştık en sonunda müdür yardımcısına basıldık. hem okulun ilk öğrencileri olduğumuz için bizi seviyordu hemde kafa bir adam olduğu için sorun çıkarmamıştı.kantine indik twister yeşilimizi aldık ve voleybol oynayan kızları izlemeye geçtik. sonunda okul bitmişti ve eve gidiyorduk arkadaşımla evimiz farklı yerlerdeydi 10 dakika birlikte yürüyorduk sonrasında o sağa ben sola ayrılıp yaklaşık 10ar dakika da öyle yürüyüp evlerimize varıyorduk. birlikte yürümemizin 7. dakikasında arkadaşım çok fazla tuvaletinin geldiğini söyledi ve benim de gelmişti hızlı adımlarla hiç konuşmadan yürümeye koyulduk ve ayrılacağımız yere geldiğimizde görüşürüz bile demeden ayrılıp hızlı adımlarla yürümeye devam ettik. artık dayanamıyordum yoruluyordum bir yandan da terliyordum ama aklımı boşaltmaya çalışıp yürümeye devam ediyordum evime sadece bir dakika uzaklıktaydım sağa dönecektim ve evime varacaktım ama sağa dönerken ayağımı çok açmamla birlikte oraya bırakı verdim artık yapabileceğim hiçbir şey yoktu altıma yapmıştım. çantamı sona kadar indirip popomun gözükmeyeceği hizaya getirip eve vardım arkadaşımla ertesi gün oturduğumuzda hiç anlatmadım utanıyordum olaydan 4-5 gün sonra grupça oturup sohbet ediyorduk akşam oldu herkes gitti arkadaşımla oturmaya devam ettik. ve birden bir şey söyleyeceğim dedi. hatırlıyor musun diyip o günden bahsetti. evet dedim, ben o gün eve giderken altıma yaptım dedi ve ben birden kahkaha atmaya başladım çok utandı kıpkırmızı oldu haline güldüğümü sandı, bende altıma yaptım deyince aralıksız kahkaha atmaya başladık ve bu olay sadece 3-4 arkadaşımızın bildiği komik bir anı olarak kaldı. htalks hastalarına selamlar iyi yayınlar
Selamlar hoca bir ortaokul hikayesiyle sizlerle beraberim .Yıl 2019 ortaokulda 14-15 yaşlarında bir çocuğum. Ben ve dört arkadaşım teneffüste tuvalete girdik ve tabi siz de bilirsiniz beş arkadaş tuvalete girerse orda şımarılır. Biz birbirimize peçeteleri ıslatıp attığımız sırada bir arkadaşım yukarıda boşluk gördü ben bi şuraya bakayım dedi, ben de o tarafta öğretmenler tuvaleti olduğunu söyledim. Ama dinlemedi o delikten aşağı doğru baktı, o sırada tuvalet işini icra eden kadın öğretmenle göz göze geldiler ve tam onlar gözgöze geldiği sırada aşağıda ben “noldu y****m insene” dedim. Ve yandan öğretmen bağırdı tabi. Tuvaletten çıktı ve bizim tuvaletin kapıyı açtı beş kişi orda bizi gördü yerler full ıslak peçete dolu. “Terbiyesizler siz ne yapıyorsunuz bi de üstüne küfür ediyorsunuz, o küfür eden kimdi?” dedi. Arkadaşlarım gram umursamadan beni gösterdi benim her yerim titriyor. Oraya çıkıp bakan çocuğa ve bana müdüre gitmemizi söyledi diğer çocuklarla sonra hesaplaşacağız dedi. Biz müdüre gittik sonra öğretmen geldi olanları müdüre anlattı , bir tutanak tuttular ama özel okulda olduğumuz için çok fazla üstüne gitmediler olayın. O olaydan sonra o öğretmenin derslerinde utanarak çıtımız çıkmadan oturmuştuk.
5 месяцев назад
YazıYorum #5 ‘’KORKU ANILARI 2’’ Hoca şimdiden iyi yayınlar hastalarına da çok selamlar, bu olay bizzat ilk ağızdan dinlediğim aradan uzun seneler geçmesine rağmen her detayı ile hafızamda kalan yegane anılardan biridir. Yıl 2013 Ağustos ayı İstanbuldan maddi imkansızlıklar nedeniyle Kırşehir’e memleketlerine taşınan arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Kendileri Kırşehir cezaevinin yakınlarında merkezden biraz uzakta bir müstakil evde yaşıyorlar bağları bahçeleri ile ev 6+2 falan bayağı geniş. Sağolsun annesi babası kendi annem babam gibidir. Biz benim geldiğim gece cuma gecesi olduğundan haftasonu arkadaşımda çalışmayacağı için sabahlamak istedik sabaha kadar sohbet muhabbet derken evin verandasına sigara içmeye çıktık çıkmışken de orada oturalım dedik veranın karşısına baktığında cezaevi, cezaevinin çaprazında birkaç ışık yanan bir merkex köyü var uzaktan sadece ışıkları gözüküyor. Arkadaşıma şu köy neresi diye sırf muhabbet açmasına sorduğumda orası amcamın vefat ettiği karıncalı köyü dedi. Bende makarasına köy halkı da sabahlıyo heralde bizim gibi diye boş muhabbet yaparken yüzünün ciddileşip kimse yaşamıyor o köyde kanka dedi. Nasıl kimse yaşamıyor dedim görmüyon mu olum ışıklar yanıyor diye ciddiyete bende dahil oldum. Amcam orada 2011 de vefat etti o köyde de uzun zamandır kimse yaşamıyor diye 2. Kez söyleyince artık amcasınında nasıl vefat ettiğini sorma gereği duydum. Arkadaşım; Amcam birgün tarlada çalışırken yanına biri geliyor karıncalı köyünden komşusu, bizim oğlanın akşam düğünü var herkesi davet ettim sizide bekliyorum nolur gelin diye amcam da kırmamak için olur tarlada işlerimi bitireyim akşama doğru gelirim diyip adamı yolluyor. Akşama doğru amcam yorgunluktan yürümemek için eşşeği de alıp köye gidiyor köyün girişinde düğün sahipleri karşılayıp hoşgeldiniz bizde sizi bekliyorduk deyip masaya davet ediyorlar ama nasıl düğün konfetiler masalar müzikler herşey o biçim bi dünya kalabalık. Arkadaşımın amcası masaya oturup eşlik ediyor düğüne, düğün sahibi gelip siz gelmeden yemeğe geçmedik artık sizde geldiğinize göre yemeğe geçebiliriz deyip yemek servisinin başlaması için el işareti yapıyor. Gençten biri elinde büyükçe bir tabakla gelip tabağı arkadaşımın amcasının önüne koyuyor amcası tabağa baktığında ağzına kadar dolu dışkı görüyor. O anda herşeyin aslında bir insan sureti olduğunu gerçeklikten uzak bir üç harfli düğünü olduğunun farkına varıyor ama ne yapacağını da bilmediğinden kibarca reddedip tok olduğunu söylüyor tarlada işlerinin henüz bitmediğini sadece bir tebrik etmeye geldiğini söyleyip masadan cevabı beklemeden kalkıp köyün girişine bağladığı eşşeğine gitmek için yürümeye başlıyor eşşeğin yanına geldiğinde arkasına dönüp baktığında bütün köy ahalisinin gözlerinin içine içine baktığını görüyor tam eşşeğine binip gitmeye kalkarken oracıkta düşüp vefat ediyor. Arkadaşın amcasının erkek kardeşi amcasının eşinden evden çıkarken karıncalıya gittiğini henüz dönmediğini öğrenip arkasından gidince Tüm bunları görüp şahit oluyor o gün bu gündür de biraz meczup kimseyle konuşmayan sessiz sakin bir insana dönüşüyor. Arkadaşım sözünü bitirdiğinde sabah ezanı okunmaya başlamış ben o ara çoktan ilk minibüsle kayseriye ordan da istanbula gelmek için toplanmaya başlamıştım bile :) Arkadaşımla hala görüşürüz o gün bugündür anadoluda hangi şehre gitsem kırşehire girmez etrafından dolanırım internet çekmez haritaya bakamam olur ya yolum karıncalıya düşer diye.
hasan hoca selamlar olay daha çok yakın yaşandı (yaklaşık1 ay) baharın gelmesiyle birlikte dersler seyrekleşmiş etkinlik tarzı olaylar başlar bizim okulda bi bilgi yarışması var imiş bizim başkanda kendi dahil 3 kişiyi yazdırmış yarışmaya(ikisi en yakın arkadaşım sınıfın en iyileri) okulumuzun yıkılmasından dolayı kızlar ile bizim okullarımızın binaları ayrı cuma son iki saat bizim erkeklerden iki sınıf deplasmana gidiyoruz(bizim hocaların bizden tek beklentisi diğer erkek sınıfını geçip sonuncu olmamamız) bizim başımızda iki hoca var ve cidden deplaseye gidiyoruz neyse biz giittik kapıdan girdiğimiz anda bütün gözle bize dikildi ( aşağılayıcı bakış) şeklinde neyse bizi indirdiler aşşağı salona bizim ilk oturduğumuz yerde (salonun tam ortasına hilal şeklinde oturduk) rahatsız oldukları için hocaları ( aynı anda sunucu) bizi oradan kaldırıp en arkaya yolladılar ben arkıma bizi arkaya yollandığımızı görünce üzüldük kızların en iyi sınıfının hocaları bizim 2 senedir matçımız salona girdiği anda hayvanat gibi hocayı alkışlayıp götünü kaldırdık (hayvanatsı hareketler ile ) kızlar bize yine iğrenç varlık gibi bakmaya devam ediyor böyle yaptığımız için neyse yarışma başladı jurilerin ikiside onların hocaları( bi tanesi bizim çok sevdiğimiz felsefeciydi bizi sattı) başlamadan ben ilk bi itiraz ettim bizim hocalar aracılığı ile bu itirazımın kabul görmemesinin ardından yarışma başladı mattan çıktık nerdeyse full gidiyorlardı ztn bizimkilerin matematiği iyiyidi bizimkiler her doğru yaptığında salonu inleterek baskı altına alıyorduk onlar yanlış yaptığında gülüyorduk bu şekilde iki üç uyarı aldık . biziim soruları önden onların sınıf öğretmeni bizim matçı önden çözüyor neyse öyle bi soru geldi ki yani kimsenin bilemeyeciği bi soruydu galiba genel kültür cevap a idi hoca çözüp bize söylüyordu sonra aniden aklımıza 3 gün önce öylesine konuştuğumuz bi muhabbet geldi bir öksürük a iki öksürük b üç oksürük c tarzı bi tane de el yoluyla vardı ama onların yarıştığı kürsüde sırtları bize dönüktü sadce bir arkadaşım tam köşeye geldiği için bizi hafiften görebiliyordu öksürsün biri hemen bi kere dediler ben ama öyle bi öksürdüm ki öksürüdğüm anda bütün salon bana kitlendi (yaklaşık 100 kişi) bizim yarışanlar herkes bana bakarken hem gülüyorlar hem seviniyorlar neyse bütün salon bana kitlendikten sonra gülmeye başladılar ardından ortam tekrar ciddileşti sorunun cevabını doğru yapan tek takım bizim sınıf olunca kızlar aniden juriye gidip itiraz ettiler ondan sonra ufak bi karmaşa çıktı juri yanıma geldi beyler yapmayın böyle şeyler dedi enseme bi şaplak attı (bizi satan felsefeci) ondan sonra sunucu açıklama yaptı evet böyle şeyler yalnış anlaşılabilir tarzı aslında o kadar sert değilkdi ama ben ve arkadaşlarım çıkıştık hocam burada zaten deplasmandayız bizi en arkaya attınız baskı altına almaya çalışıp kopyacı algısı yaratıyosunuz bu yarışma bu şekilde olmaz dedik zaten burada herkes az çok taraflı tarzı bişey dedik (4 kız 2 erkek sınıfı var) sonra yok işte öyle değil sizde bizim öğrencimizsiniz tarzı şeyler söylediler (bu şekilde haksızken haklı duruma düştük) neyse ama yinede bütün gözler sorular gelirken benim üzerimde ufak bi çevre kontrolu yaptığımda 3 hoca ve sayısız kız vardiyalı şekilde beni izliyordu neyse bu şekilde bizimkilerin bilemediği bir kaç soru daha oldu soruları ben bizim matçıdan alıp arkadaki arkadaşıma söylüyordum oda benim omzumdan eliyle iki üç tarzı numaraları işaret ediyordu yarışanların söylediğinie göre yaklaşık iki üç soruyuda öyle doğru yaptık yarışma bitti bizim diğer erkek sınıfı sonuncu oldu bizim sınıf matçının sınıfından sonra ikinci oldu onların birinci olduğunu duyunca haywan gibi yuhaladık ağlaya ağlaya kazandılar diye tezahürat yaptık bittiğinde bizim matçınıun sınıftaki kızlar hocayı darlıyodu hocam niye bizi tutmadınız biz daha galatasaraylıydık(bizim sınıfta 1 tane fenerli var ve konudan bağımsız en sevdiği sınıf biziz) işte söz vermiştiniz tarzı darlıyorlardı sonra biz hocanın aarkasına geçip rahatsız edici tavırlar sergileyince bıraktılar hocayı yarışma bitti arkadaşımla ben birbirimize sırıtıyoruzneyse bitti eve dönerken (yaklaşık 5-6 kişilik grubuz) benim aklıma hadi giderken bizi binaya uğrayalım müdür yardımcısından dışarı çıkabilme izni için hemde biraz gözüne gireriz beklentilerini anlatmıştım neyse gittik hocam dedik 2. olduk bize böyle yatılar şöyle baskı altına aldılar juriler sunucular herkes onları tututyordu bize orda kopyacı muamelesi yaptılar filan bayağı bi sydık sonra bide izin istedik ama tüm sınıf için niye diye sorduğunda sınıfça kazandık hocam dedik yüzsüzce neyse izinide aldık bi şekilde kendimizi acındırarak buda böyle bi anımızdı bu olaydan sonra iki üç kızda instadan istek attı bana gaiba aartık okulda daha fazla tanınan biriyim hilmi hocayada konyadan selam olsun iyi yayınlar
Hocalar selam. Normalde İstanbul'da yaşıyorum ama yaz ayları olduğu için memleketteyim (Samsun). 2 kuzenimle birlikte dede evinde kalıyoruz. Yaşlarımız 17-18. Kuzenlerden biri hafız. Diğer kuzenim de o sıralar hastaydı. Her gece oturur bir filme başlardık daha filmin yarısına gelemeden hasta olan gider uyurdu. Biz de filmi hafız olan kuzenimle bitirirdik. Bir gece saat 3.00 civarı yine filmi ikimiz bitirdik ama uykumuz gelmedi. Köylük yer olduğu için rahatça dışarı çıkabiliyorduk. Ev tahtadan olduğu için attığımız her adımda evden sesler geliyor. Hasta olan kuzenim uyanmasın diye sessiz sessiz evden çıktık. Kapının önünde rahmetli dedemizin yaptığı banka oturduk ama kaşınıyoruz, bir şeyler yapasımız var. Kuzenime karşıya gidelim mi diye sordum. Oraya "karşı" denmesinin sebebi yolu. Köy meydanından uzaklaştığın, birkaç kişinin evinin olduğu ve çok uzun yıllardır kullanılmayan bir okulun olduğu yer. Yolun bir tarafı fındık tarlası diğer tarafı da dimdik bir yokuş ve yokuşun sonunda köye çıkan diğer yol var. Uçurum denecek kadar uzun değil ama yokuş da sayılmaz çünkü neredeyse 90 derece. Yolun sadece başında ve sonunda birer sokak lambası var o kadar. Yolda hafif bir viraj var ve o viraja yakın bir noktada yıllardır herkesin kabusu olmuş, oradan geçen herkesin tüylerini diken diken eden nefes aldığı iddia edilen bir ağaç var. Hayatım boyunca hiç görmedim o ağacı ama virajdan dolayı konumunu biliyorum. Bunlardan dolayı oraya "karşı" denir ve insanlar gündüz bile o yoldan geçmeye korkar. Kuzenim biraz düşündükten sonra hadi gidelim dedi. Planımız yolu geçtikten sonra yıllardır kullanılmayan o okula girmek. Okulun önünde sağında solunda hiçbir şey yok arkasında da fındık tarlası var. Telefon fenerleriyle yola çıktık. Sokak lambasının ışığı biraz rahatlatıyordu ama çok az ilerlediğimizde sokak lambasının ışığını göremez olduk. Arkamız önümüz kapkaranlık. Elimizde telefon olmasa kör gibiyiz. Ben arada gerginlik yaratmak için telefonun fenerini kapatıyorum, arkama bakıyorum, kuzenime de bakmasını söylüyorum. Hafız adam ağzından tek kelime kötü bir şey duymamışımdır bana küfredicekti. O fenerini hiç kapatmıyor hatta sakinleşmek için telefonundan okey oynamaya başladı sağına soluna bile bakmıyor. Birden dua etmeye başladı ortam iyice gerildi. Yolu bir şekilde bitirdik sokak lambasının altına geldik okula bakıyoruz uzaktan. Gitmeye yemedi tabii ki dedik dönelim yeter bu kadar. Giderken başımıza bir şey gelmediği için biraz daha sakin bir şekilde dönüyoruz. Ta ki o efsane ağacın yanına gelene kadar. Ağacın yanına geldiğimiz anda nefes sesi duymaya başladık ve bir an duraksayıp birbirimize bakıp nefesimizi tuttuk. İkimiz de birbirimizden geliyor sandık ama gelen ses bize ait değildi. Kuzenim benim arkama baktıktan sonra koşmaya başladı. Benimse sadece 1 saniyeliğine kafamı çevirme vaktim vardı çünkü gördüğümüz şey bize bakan bir çift gözdü. Gördüğümüz o bir çift göz tarla tarafında değil yokuş tarafındaydı. Nefes bile almadan eve koştuk. Sesimiz soluğumuz kesildi. Hasta olan kuzenim bizim seslerimize uyandı ve ne olduğunu sordu. Başımıza gelenleri anlattık. O da nefes alan ağacın birkaç yıl önce kesildiğini ve bir süredir kimsenin duymadığını söyleyince biz korkudan tamamen kendimizden geçtik. Biraz sakinleştikten sonra gördüğümüz gözlerin bir kediye ait olabileceğini düşünerek kendimizi avuttuk ama nefes sesi çok derindi ve ona bir kılıf uyduramadık. Üstelik bir kedi için oldukça yüksekte gözlerdi ve pek de kedi gözüne benzemiyordu. O yoldan bir daha hiçbir gece geçmedik. Gündüz de kalabalık veya arabayla olmadığımız sürece geçmedik. Not: Bizim yaşadığımız olaydan birkaç sene sonra 35-40 yaşlarındaki başka bir kuzenim gece vakti başka bir yerden eve dönerken karşıya giden yola uzun saçlı, çok kısa boylu bir kızın koşarak girdiğini gördüğünü söyledi.
Merhaba Annemin anlattığı okul anısını sizinle paylaşmak istedim Sene 1996 Bandırmanın bir köyünde annem ortaokul 1. Sınıfta okullar arası koşu takımdaymış.Okul çıkışları koşulara hazırlanmak için arkadaşları ile belli saatte buluşup köy dışına doğru idman yaparlarmış.Annemin köyü ile ana asfalt arası 2 km ve köyün çıkışından yaklaşık 100 mt sonra mezarlığa ayrılan bir yol var.Yine bir idman günü annem ve arkadaşları köy yoluna çıkmışlar.İdman dönüşü tam o mezarlık yolu ayrımına geldiklerinde dedemin amcası koyunlarını otlatıyormuş.Tabi koç olmadan sürü olmaz.😅(macerada burda başlıyor zaten)Annem ve arkadaşları yaklaştıkça koç bunlara gözü dikmiş.Tabi herkes panik annem daha panik bütün arkadaşları mezarlık yoluna yukarı doğru koşarken annem köye doğru koşmaya başlamış.Bilin bakalım koç kimin peşine takılmış😂Annem koşuyor koç koşuyormuş gittikçe mesafe yakınlaşmış ve bir yandan da kafa vurmaya çalışıyormuş.Mezarlık yolu ile köy okulunun arası yaklaşık 300 mt falan.Köy okulunun muhasebecisinin oğlu Allah tan oradaymış ve okul bahçesinin kapısını açıp annemi bahçeye almış.Tabi annem korktuğuna mı yansın,rezil olduğuna mı ?😂Bu da yetmezmiş gibi arkadaşları beden eğitimi öğretmenine Hocam koşular da Filiz’in peşine bir tane koç salarsak kesin 1. olur diye dalga geçmişler.😂😂Eskiler boşuna dememişler sürüden ayrılanı kurt kapar diye Annemin hikaye de böyle işte. İyi yayınlar annemle birlikte severek izliyor ve dinliyoruz .
Hasan abi iyi yayınlar bu bir 2019 lise mezuniyet anısıdır, hayatımda unutamayacağım ve unutmak istediğim bir gündür hala benim için. Bizim lisede mezuniyet töreni için kültür merkezinde kep atma töreni gibi bir olay yapılacaktı. Bunun için de günler öncesinden her sınıfa haber verildi sınıf konuşmacısı ve konuşma metni ayarlamak için. Bizim sınıfta bu işe kimse gönüllü olmayınca sanki çok anlarmışım gibi bu görevi üstlendim ve diğer sınıflarınkinden çok daha iyi bir konuşma metni de hazırladığımı düşünüyorum. Neyse o gün geldi çattı biz kültür merkezine gittik herkesin ailesi arkadaşları da geldi. Kep atma törenine geçmeden bu 8 sınıftan sırayla A v B sınıfı konuşmalarını yaptılar alkışlarla yerine geçtiler. Sıra C sınıfı olarak bana gelmişti. Bütün sınıf arkamda, konuşmacı olarak sahnenin ortasına geldim. Oraya çıkana kadar ailemden de kimseyi görmemiştim. Ortaya geldim, spot ışıkları benim üzerimdeydi, kafamı kaldırıp sahneye baktım, ailemden anne bana kardeş amca dede nene anneanne herkesi gördüm ve heyecanlandım. Biraz daha uzaklara baktığımda kız arkadaşımın da geldiğini gördüm ve 0 heyecanla çıktığım sahne benim için kabus gibi bir yer olmaya başlamıştı. Kağıtta yazanları okumaya başladığım an sol elimdeki kağıt ve ardından sağ elimdeki mikrofon nakarata giren İbrahim Tatlıses'in mikrofonu gibi titremeye başladı. Kendimi durduramıyordum. Şimdi geçer Görkem hadi diye kendimi motive etmeye çalışıyordum içimden. Ama işler daha da kötü olmaya başladı. Konuşmanın ortasına doğru geldiğimde izleyicilerin hepsi birden ayağa kalkarak beni alkışlamaya başladı bana moral vermek için. Bu her şeyi daha da berbat etti çünkü kalbim anlamsız bir biçimde ağzımdan çıkacak gibi olmaya başladı. Kağıtta yazan hiçbir şeyi göremiyordum titremekten. Kağıdı ful kolpa ve ezberden söylemeye devam ettim ve konuşmanın sonunda teşekkür ettim ve sizi asla unutmayacağız sözleriyle bitirdim. Sunucu öğretmenimize doğru giderken mikrofonu da fırlatırvari bir tavırla 'sıçtık' diyerek verdim. O da biz de senin bu halini hiç unutmayacağız diyerek devam etti. Sonrası alkış kıyamet yine. Sonra bizim çocuklarla beraber üçlü çektirip sahneden ayrıldık. Çıkışta herkesin yanıma gelip iyi misin sorularına maruz kalmak, annemin yüzündeki o masum ifadeyi unutmak çok güç tabi. O gün hayatımın en utanç verici ve aynı zamanda en özel günlerindendir. Buradan Kahramanmaraş Çukurova Elektrik Anadolu Lisesine selamlar, hayatını kaybeden öğretmen ve arkadaşlarıma da Allah'tan rahmet diliyorum. İyi yayınlar seviliyorsunuz.
iyi yayınlar Hasan hocam ve moderasyon ekibi. Ben 8 yaşında kardeşimin ve kardeşimin arkadaşının bana dabbe 3 izlettiği günden beri inli cinli paranormal olaylı işlerden hem çok korkarım hemde bu işlerden uzak dururum. Liseye yeni başlamışken bi Ahmet abi vardı mahallede herkes başına toplanmış paranormal olaylarını anlatıyorlardı birbirlerine mahallede. Ahmet abi sırt üstü veya yüz üstü yatarsan karabasan gelir dedi bende genelde sırt üstü yatardim bir kaç gece sonra birden uyandım ve gözlerimi açmak hariç hiçbir eylemi gerçekleştiremediğimi farkettim odam tamamen karanlıktı ve üstüme bir şey oturmuş gibiydi internette okuduklarım o an aklıma geldi ve karabasan olduğunu anladım ama ilk kez oluyordu ve ne deneyimleyeceğim hakkında bir fikrim yoktu. Bir kaç dakika öyle kaldıktan sonra en sonunda başımı hareket ettirebildim kafami kaldırdım ve yastigin üstünde korku filmlerine taş çıkartacak seviye korkunç bir yüz yastığıma bir örümcek bıraktı. Örümceğe elimle vurmaya çalıştım ama yumruğu attığımda ne o yüz ne örümcek vardı bizimkilere seslendim ama duymadilar kalkip gitmeyede yemedi. Güç bela o günü sabah ettim ve bu karabasan olayı bir kaç kez daha tekrarlandı. Ama ilk iki üç seferden sonra ne zaman olsa aa yine mi karabasan diye bitmesini bekliyordum. 12. sınıfa geldiğimde bir sevgilim vardı beraber okula gidip geliyoduk takılıyorduk falan. Biz bahçe katında oturuyoruz ama altımızda bodrum var binadakiler kullanmadigi eşyaları oraya koyuyor bi gün sevgilimle bas basa kalmak için onu götürebilecek bi yer düşünürken aklima bodrum geldi o da kabul etti neyse sabah 7:30 fln gittik bodrumun kapisinin anahtarini bulamadım ama umursamadik kapının yaninda isi pişiriyoruz o sırada birden ben kıza bakarken ahşap kapının cam kismindan biri geçti hemen toparlandik kizi yolladim geliyorum sen çık diye kız çıktı bende ondan 1 dakika sonra çıktım tekrar girdiğimde ahşap kapıda DIŞARDAN vurulmuş bir kilit vardı yani içerde kimse olamazdı bir şeyi rahatsız ettik herhalde dedim ve ordan ayrılıp okula gittim kimseye de anlatmadım eve geldim gece uyudum yine karabasan geldi alismis olduğum için bitmesini bekledim derken bitti dönük yatiyim dedim ve tam o sırada gözlerim kapandi ve yere dustugumu hissettim gozlerimi acmadim çünkü görebileceğim herhangi bir şey kalıcı bir hasar verebilirdi psikolojik olarak ama suruklene suruklene kızla isi pisirdigimiz bodruma kadar geldim ve içimden bütün bildiğim duaları okurken o şey sonunda beni bıraktı gözümu açtığımda bizim evin çelik kapısının iç (ev) kısmında buldum kendimi hemen koşarak yatağa döndüm her yanim ter içinde kalmıştı bi daha da öyle iki opup koklicam diye hiçbir kız arkadaşımi tenha yerlere goturmedim kendimde uzak durdum o günden beri dışarda çok zorda kalsamda küçük abdestimi bile yapmıyorum bir şeyi rahatsız ederim diye. Manitasiyls tenha yerlerde takilan htalksin hastalarida dikkat etsin :) Okuduğunuz için teşekkürler iyi yayınlar hocam
hocam iyi yayınlar. benim olayım hatta olaylarım çok yakın zamanda gerçekleşti. tuvalette çok kalma, cinler orada yoğunlaşır dendiğini duymuşsunuzdur. olayda tuvaletteyken kapıdan çok net şekilde hissettiğim bir kapıya vurma sesi geldi ve sanki biri burada olmamı istemiyordu. aileden biri olduğunu düşünerek hemen kalkıp kontrol ettiğimde herkesin yerinde ve sakin olduğunu gördüm. bunun sonraki günlerinde rüyalarımda balkonda varlıklar görmem, hocaların cinlerle namaz kıldığını görmem gibi birçok görüntü gördüm. sonraki günlerde ise yine duş alırken çok net şekilde diş fırçalarının koyulduğu kaba koyduğumu hatırladığım gözlüğümü başka bir yerde gördüm, ve cinlerin eşyaların yerlerini değiştirebildiği söyleniyor. hala duşa girdiğimde içimi bir korku sarıyor, aynalara bakmaktan korkuyorum.
ÇİZİKÇİLER.. Lise son sınıfa gidiyordum. Sınav hazırlığı dönemleriydi. Evde ders çalışmaya pek müsait bir ortam olmadığından okula çok yakın yurtta kalan bir arkadaşımdan rica edip sınav haftasının olduğu bir Perşembe cuma misafir öğrenci kontenjanından kalıp birlikte ders çalışacaktık. Planladığımız gibi de oldu ilk gece yurtta kaldım. İkinci gün okula gitmeyip ders çalışırken iki gün önce sınavına girdiğimiz ve geçen haftalarda kritik bir ödevini teslim ettiğimiz bir dersin notu açıklanmıştı. Hem ödev hem sınav notu yaptığımdan emin olduğum şeylerden bile düşüktü. Bu hocanın sorunlu ve bana takıntılı olduğunu düşünüyordum zaten uzun süredir. Notları da üstüne böyle görünce iyice delirmiştim. Aynı yurtta kaldığım arkadaşım, ve diğer sınıflardan ilk kez sohbet edip gördüğüm iki eleman daha hocayı sevmediklerini onlara da sıkıntılı olduğunu falan söylemeleriyle mevzunun fitili yakılmış oldu. Bir anda bunu bize nasıl yapar bunun hesabını sormalıyız diye ergen kafasıyla sinirle okula doğru 4 kişi yurttan çıktık. Yolda yürürken kimin söylediğini hatırlamadığım bir şekilde yapılacak şeyi tasarlamıştık. Hocanın arabasına zarar verecektik. Biz 4 ergen hocanın arabasına gitmeden de biri bizi görür de belli olmasın falan diye üzerimizdeki montları falan değiştirdik. Araba okulun arka sokağında park ediliydi. Arabayı bulup baştan sona harita gibi çizip kaçtık. Muhtemelen olayı anlattığımız bir arkadaş bizi ispiyonladı ve sonrasında armut gibi kamera olan bir yerin dibinde tüm görüntülerimiz çıktığı için olay patladı. Olayı tüm okul hocalar ve öğrenciler öğrenmişti tabii adımıza çizikçiler diyolardı.Hepimize ya başka okula gider arabanın da değer kaybı dahil tüm masraflarini karşılarsiniz ya da polisle uğraşırsınız diye iki seçenek sunulmuştu. Tabii ki ilkini seçip tüm maddi zararı karşılayıp okuldan ayrıldım. İşin garibi hayatımda ilk kez konuştuğum iki eleman da benle gelip bu olayda aynı salaklığı yapmıştı. Şuan dönüp baktığımda hangi kafayla böyle bir şey yaptığımı hiç anlayamıyorum. Okul dönemine dair aslında düşününce utandığım komik ve bir o kadar da rezil anım budur. Selamlar iyi yayınlar.
*-YazıYorum-Korku Anıları 2-* Hasan hoca selamlar öncelikle bu olay başıma ortaokul yıllarındayken geldi.7.sınıfta falandım o zamanlar.Ama hikayeye en başından başlamam gerekirse bu olaylara merakım 6.sınıfta başlamıştı.O zamanlar Facebook’ta korku sayfaları çok popülerdi.Arkadaşlarla o gruplarda takılırdık hikayeleri okuyup korkutmaya çalışırdık birbirimizi.Ama ben bu hikayeleri okudukça daha çok merak ettim ve üzerine gittim.İnternetten araştırmaya ve okumaya başladım.3 harflilerle ilgili ne var ne yok cin çıkarma videolarından tut isimlerine kabilelerine müslüman ve kafir olanlarının neler yaptığına kadar büyü ile ilgili şeyleri de o dönemde araştırmaya başladım.Odadan odaya girerken selamunaleykum diyerek giriş yapıyordum o yaşta kafayı bozacak derecede uğraşmaya başlamıştım.Daha sonra tipik korku filmlerinde olan olaylar başıma gelmeye başladı.Annem her seferinde beni uyarmasına rağmen ben araştırmaya ve ilgilenmeye devam etmiştim.İlk önce odamdaki kitapların gece vakti sebepsiz yere devrilmesiyle başladı.Daha sonra mutfakta dolap kapaklarının açılıp kapanması bulaşık makinesinin içinden tabak kırılma seslerinin gelmesi.Her gece bu olaylar oluyordu bi 4-5 gün boyunca ve ailecek artık rahatsız olacak konuma geldik.Sadece ben fark etmiyordum olanları halisülasyon ya da başka bir şey değildi bu olanlar.Her gece bir şey oluyordu ve ailecek ayaklanıyorduk uykumuzdan oluyorduk.Daha sonra en son olan bu olay sonrasında artık ilgilenmeyi ve araştırmayı bırakmıştım.Bu her gece olan olaylar sonrasında su içmeye kalktığım bir gece tam odama dönüyorken simsiyah tavana kadar bir silüet tam karşımda duruyordu o kadar korkutmuştum ki o görüntüyü kaç yıl geçmesine rağmen hala unutamıyorum.O an aklıma ilk gelen şeyi yaptım tabii ki aklıma gelen bütün duaları okudum.Hi,bir pencerenin açık olmadığı kış zamanı gecenin 3ünde mumluk devrilmesiyle okuduğum bütün dualarla kayboldu gördüğüm simsiyah silüet.Başımdan tipik bi Türk cin filmi olayı geçmişti.Bu olaylardan sonra tövbe ettim bir daha ne araştırdım ne ilgilendim.Daha sonra annem hocaya götürdü beni ve okuttu.Hoca uyarıldığımı ve uğraşmamam gerektiğini söyledi.Siz siz olun sakın ama sakın ilgilenip uğraşmayın.
Herkese selamlar. Öncelikle başından geçen olayı anlatırken bir daha başıma gelmemesi için annemi arayıp bana kuran okumasını istedim. Şimdi olaya gelelim. Ailem 1 haftalığına Şileye bir aile dostumuzun boş olan yazlığına tatile gitmek için karar aldı bende hasta ve yorgun olduğumu bahane edip gitmek istemedim. (Olay yaşandığında lise 3e gidiyorum yıl 2009) Evde tek başıma kalıp arkadaşlarla rahat rahat içip kız arkadaşlarımızıda çağırıp partilemek vardı aklımda. Bu fırsat kolay kolay bir daha gelmezdi çünkü. Annemin ve kız kardeşimin kedimiz olan muhtarı bana emanet edip mamasıdır suyudur kumudur eksik etmemem için beni sıkı sıkı tembihlemeri eşliğinde bizimkileri uğurladım. Ardından dışarı çıkıp bir kaç alkol alıp onur adlı samimi kardeşim dediğim arkadaşımı aradım ve bize gelmesini söyledim. Muhtarın mamasını verdim kumunu vs değiştirdim ve onur gelene kadar biraz içeyim dedim. Lakin onur bir türlü gelmek bilmedi bende alkolü biraz fazla kaçırdım. Tam sızmak üzereyken kapı çalındı saate bir göz attığımda gece yarısı 00.30 civarı idi. Onur geldi ve güzelce içip eğlendik. Onurda bir haller vardı. Sadece gülüyor çok az konuşuyordu. Neredeyse hiç içmemişti. Birden bire bana hadi sen çok içtin yorgunsundur git uyu dedi. Bende sorgulamadan haklısın kardeşim fazla kaçırdım diyip yatağıma geçtim. Tam uykuya dalma sırası vardır ya hani ne uykudasındır ne uyanık tam o anda üstüme simsiyah olan ağzı yüzü kolu bacağı insanı veya hayvanı çağrıştıran hiç bir şeyi olmayan bir vardır üstüme çöktü. Bir örtü gibiydi sanırım. Halk arasında karabasan dedikleri olayı yaşamak üzereydim. Bir anda felç geçirmiş gibi hissettim. Beynim vücuduma emirler yağdırıyor ama uzuvlarım bu emri yerine getirmiyordu. Kolumu ayağımı oynatmak istiyorum olmuyor. Ağzımı oynatmak istiyorum olmuyor. Ama bunlar yaşanırken tam uyku halinde olmadıgımın bilincinde bunları yaşıyorum. Birden çenem sola doğru kaydı. Aklıma rahmetlik babaannemin var gücünü topla medet ve besmele çek dediği aklıma düştü. Güç bela yamuk çeneyle medet deyip besmele çektim ve kafamı kaldırdım tam ayak ucumda bahsettiğim kara çarçaf benzeri varkı karşındayı. Çığlık çığlığa ayağa fırladım ve kayboldu. Hemen içeri onuru uyandırmaya gittim onur evde yoktu. Korkudan ne yapacağımı şaşırmış halde ağlayarak onuru aradım saatin kaç olduğunu bilmeden. Çocuk açtı noldu olum bu saatte dedi. Neredesin neden gittin ben çok kötü oldum dedim. Ne saçmalıyorsun olum ben size hiç gelmedin ki gideyim dedi. O an tüylerim diken diken oldu. Korkudan ölmek üzereydim. Onur lütfen çık gel dedim sağolsun ailesi ile geldi. Yüzüm gözük bembeyaz oldu sadece ağlıyordum beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı ama nafile. Onurun babası hadi seni önce hastaneye sonra bize götürelim dedi bende kedimiz muhtarıda alalım bırakmak istemiyorum dedim. Ama muhtarı bir türlü evde bulamadık. İnsanlarıda daha fazla bekletmek istemedim ve evden çıktık. Şükür hastanede kendime geldim ardından arkadaşlara gittik çoktan sabah olmuştu. Sonra annem aradı nasılsın herşey yolunda mı dedi ve arkadan bi kedi sesi geldi aklıma muhtar geldi anne muhtarı evde bulamadım dedim. Annemde bana olum muhtar bizle beraber dedi. Anneme lütfen eve gelin ben çok kötüyüm dedim. Çıkıp geldiler. Sonra bir sürü kuran ayet muska vs çok şükür geçti gitti.
Hocam öncelikle esenlikler dilerim iyi yayınlar. Şu anda 25 yaşında olan bir genç olarak, anlatacağım başımızdan geçen olay 5-6 yaşlarında gerçekleşiyor. Ailemle yaşadığımız eski evimizin yatak odasında, anne ve babamın yatağının başucunda benim uyuduğum beşik tarzında bir yatak mevcut. Yattığım yatağın sol tarafında da dört bölmeden oluşan, boydan boya yatay büyük bir gardırop var. Olay şöyle başlıyor, bir gece her zamanki gibi yatağımda uyurken, birden gardıroptan sesler duymaya başlıyorum. Bu ses bana sürekli “Ulaş kalk, yanıma gel. Seni bekliyorum, seni alacağız.” gibi şeyler fısıldıyor. Tabii o zamanlar daha küçük olduğum için bunu her ne kadar korkuyla karşılasam da anneme ve babama bunu gece vakti nasıl anlatacağımı bilmediğim için ses kesildikten sonra ses etmeden uyumayı tercih ediyorum. Ertesi gece yine aynı tarz cümleleri yine gardıroptan biraz daha şiddetli bir şekilde duyuyorum ve bu kez gerçekten korkup çığlık atıyorum. Anne ve babam haliyle gelip beni sakinleştiriyor ve tekrardan uykuya dalıyorum. Ertesi gün kalktığımda, anne ve babam uyanmış vaziyette yatakta sohbet ediyorlar. Ben beşikten inip kapıya doğru birkaç adım attığımda, dört bölmeli gardıropun bana yakın olan gardırop kapağı tamamen üstüme düşüyor. Yüzüstü yere düştüğümde burnum kanamaya başlıyor ve babam beni banyoya götürüyor. Babam yüzümü yıkarken o an direkt olarak aklıma iki gecedir duyduğum sesler ve yaşadıklarım geliyor, biraz daha kendime geldikten sonra anne ve babama iki gecedir olan biteni anlatıyorum. Tabii onlar bu durumun psikolojik olabileceğini düşünüyorlar ve durumu geçiştirip benim korkmamamı istiyorlar. O günden sonra geceleri hiçbir şey duymadım ve rahat uyuyabiliyordum artık. Aradan iki sene geçti, yeni bir eve taşınmaya karar verdik. Bütün eşyalar taşınıp nakliye aracına yüklenirken, üzerime düşen gardıropun sol arka ayaklığının altında üçgen, muskaya benzer, şeffaf bir jelatine sarılmış ve rengi sarıya dönmüş bir kağıt buluyorlar. Açıp baktıklarında üzerinde Arapça yazan önlü arkalı bir kağıt çıkıyor. Annem bu kağıdı yeni evimize taşınma işleri bittikten sonra hafız olan kendi dedesine götürüyor ve annemin dedesi bunun büyü olduğunu söylüyor. Kim, niye ve neden yaptı bugün dahi bilinmiyor. Bunları tekrardan yazarken de yine geçmişe gittim, insanı garip hissettiriyor. İyi yayınlar tekrardan hocam, ekipçe seviliyorsunuz.
Hoca korku anıları yayınından bir tane daha yaparsanız size, doğduğum evde annemle babamın başına gelen sağlam bir anı anlatacağım tamamen paranormal ve hikayenin gerçekliği, olayın dolaylı yoldan kahramanı olan kişiler tarafından teyit edilmiş, tatları kaçıracak bir anı. Seviliyorsunuz.
herkese iyi yayınlar hasan hocam selamlar .Abi biz sülalesel olarak her cumartesi babanemdee toplanırız.gece 11 e kadar kuzenlerle avm ,kafe gezeriz yine gezerken eve dönüyoruz korkunç bi sokaktan(bulunduğum yerde eski evlere belediye dokunmuyor belediye değeri olarak sayılıyor.tıpkı perili evler gibi) neyse yürüken bi anda evin içince camlar teker teker patlıyor ve içerdeki (muhtemel bağımlı) adam bağırıyor alın size can alın size cam diye. Doğal olarak dona bıraktık kaçıyoruz ve bir şey daha duyduk “babane boğma babane boğma” diye çırpındı. Eve gittik babaneme ısrar ediyoruz babane sende kalalım gece nolur diye (babanem normalde onda kalmamızı istemez gibi yapar ama en sonunda izin verir bu bizim kuzenlerin geleneğidir,cumartesi gecesi babanede uyumak) zar zor kabul ettirdik. Gece 3e kadar tabu cart curt ve babanem o sırada tv izliyor hadi yatalım dedik.kız kuzenler salonda yatalım dedi(babane salonda uyuyor) bizde arkada 2 yataklı oda var orda uyuyoruz. Uyumaya çalıştım ve tam yüzümü duvara döndüm ve kapı gıcırdama sesi geldi arkamı döndüm ve koridordan vuran ışık yüzünden saçı başı dağınık bir şekilde simsiyah babanemi gördüm.hemen yatağın önünden atlayıp salona kız kuzenlerimin ve babanemin yattığı odaya koştum ve bir baktım hepsi babanem dahil muhteşem yüzyıl tekrarı izliyorlar. Kalpten gidecektim bi koridora bi odaya bakıyordum aklım almıyordu babanem bana sinirli sinirli bakıyor niye bilmiyordum.tamda o an rzan okundu ben o ara salondan çıkmadım gün ağarmay başladı kahvaltımı ettim hemen çıktım. Dönerken baştaki bahsettiğim rvin önünden geçtim ve camlar eskisi gibi normaldi. Aileme anlattım bir çok kılıf uydurdukar çünkü kimse bu hikayeye inanmak istemedi. En korktuğum an olabilir.hepinize iyi yayınlar
Bu korku serisinin en az ayda bir kere kesin gelmesi lazım aşırı sardı
çok cıvıtır 1.5 ayda 1 sarar belki
@@swezzyxrd devamı gelsin de 2 ay da bekleriz hocam
@@sergenndagliikürdisran
Korku işi bir seri olmalı bence öyle böyle sarmadı
+1
Kesinikle
+++
👍👍👍
+
Htalks tarihinin en iyi yayınlarından
hilmi'nin sesinin gidip durmasinin verdigi korku saka mi
KorkuYorum ayrı bir seri olsun
zeki olmak işine yariyor mu
seni seviyorum @@umutkarra
@@huseyin3229 ne dion lan
@@umutkarra ibrahim nayim nayim
Olay bu yıl gerçekleşti. Her yaz olduğu gibi bu yaz da tatil beldesine gitmiştim. Yıllardır bize abiler tarafından anlatılan topal isimli bir efsane vardı. Bizde arkadaşlarımla 17 temmuzu 18ine bağlayan gece saat 12de kokoreç yemeye gittik arkadaşlarım 3 çeyrek yerken bende onlara eşlik etmek için 1 çeyrek sipariş verdim. Saat 1de anca geldi kokoreçler .Kokoreç dehşet şekilde acıydı hiç birimiz bitiremedik. Kalktıktan sonra topal efsanesini aramak için herkesin gittiği tunçcan sokağına gittik sokak yaklaşık 1-1.5km uzaklığında çıkmaz sokaktı ama sağ ve soldan başka sokaklara ayrılıyordu. Saat 1.15 gibi yola koyulduk sohbet ede ede çıktık. Ardından bi sokak ayrımında sağ taraftan köpek sesleri gelmeye başlamıştı. Köpeklerden uzaklaşmak için sol tarafa doğru yürümeye başladık ve karşımıza 3lü aile silüeti çıktı erkek-çocuk-kadın el ele tutuşuyordu. Hareket etmiyorlardı biz bunları gördükten sonra aşağı koşmaya başladık. aşağıdan bir sokaktan geldiğimiz sokağa dönmek için sola döndük ve geldiğimiz sokağa gelmiştik. Karşımızda 2 insan silüeti dikiliyordu biz ise onları sohbet eden insanlar sandık. yavaş yavaş yanlarından geçmeye karar. Yaklaştıkça aralarında ki konuşma arttı ardından bir anda üstümüze doğru koşmaya başladılar. Geldiğimiz yolu geri dönerek başka çıkış aramaya koyulduk ardından geldiğimiz sokağa çıkan bir sokak daha bulduk ve sonunda o çıkışa ulaşmıştık. hızlıca siteye döndük ve olayı kime anlattıysak inanmadı. Arabayla bize oraları o gece bie daha gezdirdiler ve hiçbir şeyle karşılaşmadık Daha sonra 2-3 defa daha o aile silüetini aramaya çıktık acının etkisinden mi bilmiyoruz ama bir daha hiç karşılaşmadık
kolpa
Gece tek başıma izliyorum. Artık tek kalamıycam teşekkürler htalks
Harika bir bolumdu! Elinize saglik hepinize.
Ufak bir elestiri, keske tum hikayeler yayindan once derlenip toplansa kesinlesse yayin sirasinda hikaye secmece isine girilmese
dona bıraktık hoca uyuyamıcaz
Korku anıları 2. Video için
Hoca, iyi yayınlar. Hikaye 7 sene öncesine dayanıyor. Dayı oğlunun düğünü olacak. Oturduğumuz civardaki birkaç akraba ile Tokat Zile'ye, köyümüze, doğru peş peşe yola çıktık. Sağsalim köye geldik, hep birlikte anneannemin evinde kalıyoruz. Düğün geldi geçti, her şey güzel oldu. Düğünde kasa kasa biralar dağıtıldı. Alevi köyü olduğu için normal bir durum zaten. Düğün bittikten sonra aileler birlikte konuşulup 3-4 gün kafa dinlemek için, eş dost ziyareti için kalmaya karar verdik. Sonraki gece ben, dayımlar, amcam, köyden yeğenlerim ve akrabalardan birkaç erkek ile mutfakta oturup kaçak rakı ve düğünden kalan biraları içip sohbet ediyorduk. Bu sırada evin kalan kısmı uyuyordu. Muhabbet sararken konu birden köydeki geçmişte evliya olduğuna inanılmış bir dedeye geldi. Bu dede zamanında bir arsaya define gömmüş. Zamanında çok kez kazmaya çalışan olmuş ama hiçbiri defineye erişememiş. Bu gömüyü bulmaya çalışanların bazılarının psikolojisi bozulmuş, bazılarınında gömüyü bulma sırasında uzvunu kaybetmiş. Yani gömünün olduğu yer doğaüstü varlıklarla korunuyor inancı yayılmış. Her neyse, bu konu üzerinden muhabbete devam ediyoruz. Bi akraba arabanın bagajında define dedektörü olduğunu söylüyor, hep birlikte gidip defineyi bulmamız konusunda da ısrar ediyor. Biz de "Ne alaka lan, ne arıyor sende dedektör?" diye söylendik. Çünkü hiçbirimizin aklında böyle bir şey yoktu, haberimiz de yoktu. Sinirlenip dışarı çıktı ve arabanın bagajından dedektörü alıp geldi. Biz de hayli şaşırdık. Birkaç kişi daha gaza gelip istekli olunca tamam diyip yola çıktık. Gittiğimiz yer bomboş yeşil bir arsa fakat arsanın etrafı koca koca ağaçlarla kaplıydı. Hava rüzgarlı, ağaç yaprakları esiyordu. Birçoğumuz ayyaş haldeydi. Neyse, iki kişi bi araçta bekliyordu. Diğer hepimiz kazma kürek dedektörle birlikte yürüyorduk. Dedektör bir an öttü. Öttüğü andan birkaç saniye sonra amcam "ben iyi değilim, ağaçlar üzerime üzerime geliyor" dedi. Amcamın yüzüne flaş tutup baktık, gözleri kısık baygınlık geçirecek gibi bi duruma geliyordu. O sırada yeğenlerimden biri amcamı tuttu. Sonra dedektörün öttüğü yeri dayımlar kazmaya başladı. Ben de flaş tutuyordum. Dayımlar kazdılar kazdılar fakat toprak sürekli yeniden doluyordu. Bu sefer ben kazdım hakikaten de toprak kendi kendine doluyor gibiydi. O an içimden bir bokluk olcak hissi geçti. Kazmayı dayıma, telefonu da yeğenime bıraktım ve arabadakilere doğru bakmaya gittim. Tam arabaya doğru giderken arkamdan dayımların bağırış seslerini duydum. Hemen arkamı dönüp koştum. Yanlarına gittiğimde kazma ve küreğin toprağa saplandığını, dayımların çıkaramadığını ve Allah allah diye bağırdıklarını görüyordum. O sıra amcam baygınlık geçirdi ve toprağın üzerine yığıldı. İçimden bildiğim bütün duaları okumaya çalışıyordum. Toprağı kazmaya çalışan dayım gücünün kalmadığını, kısık seslerle kulağana arapça şeyler fısıldandığını söyledi. Apar topar amcamı toparlayıp kazma küreği orada bırakıp araçlara doğru koştuk. Araçlara binip eve doğru yola çıktık. Öndeki araçtayım ve arkada oturuyordum. Amcamı da yanıma aldım ve gözüm sürekli ondaydı. Köy yolunda ilerlerken amcam yarı bilinçli halinde gözleri hafif kapalıyken, arabayı süren yeğenimin omzuna yavaşça dokunarak kısık sesle "dikkat et" diyor. Ve yeğenim farketmeden yolun üzerinde olan bi yılanı ezdi, sonradan farketti. Ben de arkama dönüp arkadan gelen aracın ışığıyla yoldaki ezilmiş yılana baktım. Her neyse eve vardık, herkes yatacak yerine koyuluyordu. O gece uyuyamadım tabii. 3 gün sonra şehre döndük. Bu dönüşte herhangi bir sıkıntı yaşamadık. Döndüğümüz günün ertesi günü amcam kalp krizinden vefat etti. Annemin söylediğine göre vefat haberini aldıktan sonra bilincimi kaybetmişim. Her neyse bundan 1 yıl sonra köye sadece annem ve babamla gittik. Mezarlığa gidip amcamın mezarına da su döküyorduk. Sıra bendeydi, su dökerken mezarın yanında bi yılan görüyorum. Su şişesi elimden bir anda düşüyor ve donup kalıyorum.
Bu olaydan sonra geceleri uyku sorunu çektim. 6-7 aylık bir psikolojik destek aldım. Ağır antidepresanlar kullandım. Bu olayın etkisi ben de hâlâ var.
Tokat,zile,alevi köyü,düğün,define daha okumadan goz gezdirerek bu hikayenin korku yayınında okunmasi şart
Çıktı kral hayırlı olsun yeni yayında
Ağa videodan geliyorum. Bu hikaye bizim köydeki hikayeye benziyor. Köyün adı ker ile mi başlıyor.
Köyün amasya sınırında mı kanka :D
Baya iyi yayındı. Korku serisinin devamı seriden gelmeli.
Abi bu seri çok keyfli böyle devam.. korku da 2-3 mutlaka gelsin
YazıYorum #5 - ''KORKU ANILARI 2''
İyi korkmalı yayınlar şimdiden Hasan, Turan
Hocam selamlar bu hikaye bizzat benim başıma gelmedi fakat ben de bir kısmına bizzat şahit oldum. Çok alta sıçırtmalı korku değil ama ben bile düşününce hala geriliyorum. Kuzenimin babasının önceki evliliğinden iki kızı daha var. Aslında benim kuzenim değiller ama uzun zamandır tanışıyoruz ve denk gelince arada sırada görüşüyoruz hep beraber. Kuzenim bi gün beni aradı ve ablalarıyla falcıya gideceklerini gelmek isteyip istemediğimi sordu. Ben de benim falla ne işim olur diyip sonrasında kahve içmeyi teklif ettim. Falcı çıkışı kahve içmek için buluştuk fakat üçü de bu fal seansından biraz fazla etkilenmiş gibi duruyorlardı. Özetlemek gerekirse falcı çok enteresan bir adammış giyimi kuşamı konuşma tarzı gerçekten hem korkutucu hem de esrarengizmiş. İçeri girdiklerinde ilk kuzenimin büyük ablası fal baktırmak için oturmuş. Kıza iskambil kartlarından bi şeyler bakarak (fal işinden çok anlamıyorum üstte de söylediğim gibi) iki tarih vermiş ve telefonuna not etmesini söylemiş. Bu tarihler için de ne olacağını söyleyemem ama senin hayatında önemli dönüm noktaları olacak demiş. Tabii ki fal sadece 2 tarihten ibaret değil ama hikayenin önemli kısmı orası diye orayı anlattım sadece. Bu arada tarihler de kim öle kim kala bir tanesi 1 diğeri 3 sene sonra. Adamın konuşma şekli ve hareketleri söylediği şeylerle birlikte bizimkilerin biraz sinirini bozmuş. Kuzenim ve diğer ablası fal baktırmadan çıkmışlar. Dediğim gibi buluştuğumuzda üçü de çok gergindi ve özellikle kuzenimin büyük ablası sürekli ne olacak bu tarihlerde gibi bir strese girmişti. Ben onlara falın deli saçması olduğunu adamın salladığını ve bu tarihlerde hiçbir şey olmayacağını söyledim. Biraz vakit geçince onlar da yavaş yavaş benim dediğime geldiler ve rahatladılar. Hatta sizi de iyi keklemiş hepiniz geldiğinizde bembeyazdınız diye dalga geçtim. Neyse o gün konu zaten 15-20 dk sonra dağıldı bi daha da ne ben ne kuzenim bu konuyu konuşmadık. Zaten ben de sonrasında uzun zaman ablalarıyla denk gelmedim. Aradan uzun zaman sonra kuzenimin büyük ablası büyük bir trafik kazası geçirdi. Kazada boynu kırılmış ve doktorlar bile ailesine artık kendinizi hazırlayın kurtulma ihtimali çok düşük demiş. Fakat şükür kurtuldu ve iyileşti. Tabii uzun süre hastanede yattı. O sırada bir gün sıkıntıdan telefonunu temizlemeye karar vermiş ve işte gereksiz video foto falan derken notlarına girmiş. Karşısına falcının söylediği o iki tarihin yazılı olduğu not çıkmış ve alttaki daha geç olan tarih kazanın tarihiymiş. İlk başta şokla fark etmemiş ama biraz süre geçince ilk tarihin de yaklaşık iki sene önce yine trafik kazası geçirip vefat eden en yakın arkadaşının ölüm tarihi olduğunu fark etmiş. Sonrasında falcıyı bulmaya çalışmışlar ama adamdan eser yok. Tabii aradan uzun zaman da geçmiş ama kuzenimin ablasının olayın garipliğini de göz önünde bulundurarak adamla alakalı birtakım komplo teorileri var. Benim de bu hikayenin ilk gününde onlarla birlikte olmuş olmam tamamen tesadüf eseri gerçekleşiyor. Şu an kolpannes dediğinizi duyar gibiyim ama inanması zor da olsa bu hikaye gerçekten yaşandı. Hasan hoca başta olmak üzere bütün mod kardeşlere selamlar.
hasan hoca selamlar. bu benim en rezil okul anımdır.bundan 15 sene önce yaşandı olay, 7.sınıf zamanları. Kendi halinde okula gidip gelen derslerinde başarılı bir öğrenciydik. 7.sınıf başlamasıyla benim derslerde bir düşüş olmaya başladı. Denemelerde İstanbulda 1. olmalardan 2000lere geriledik sıralamalarda. Okulu o döneme kadar aşırı seven bir öğrenciydim. O dönem ilk türkçe dersine kadar da yine sevmiştik. hikayenin devamında bahsedicem sebebinden. 7.sınıfın ortalarına doğru kendin gönüllü olarak yardıma muhtaç çocuklar için para topluyordum bir kutunun içerisinde. Bu kutuyu öğle arası ögretmenler odasına bırakiyordum hırsızlar ceplemesin diye. sonra kitliyordum kapısını. bi gün arkadaşımla öğle arası kutuyu koymak için sırtı dönük girdim odaya . içeriye hic bakmamıştım. Odada feci bi koku var, nefesime odaklanmaktan birşey düşünemiyorum. Arkadaşa dönüp dedim ki "Oğlum burada feci bi koku var lan." Arkadaş kaş göz yapmaya başladı, yok değildir falan gibisinden. Anlam veremedim o an. Yok be ne kokusu, ne gibi bi koku falan diye cevaplar veriyor. (Aslında durumu toparlamaya çalışıyormuş) Koku o kadar kesif ki her çekişimde ciğerlere 2000 metredeki oksijen etkisi yapıyor. Arkadaşın kaş gözü anlamadım, dedim ki "Aynı bizim ........ hoca gibi kokuyor, onun koku bu leş gibi dedim. " arkadaş arkasını döndü, ben de döndüm. Orada bizim kokan hoca. Var gücümle ögretmenler odasinin kapısını hızlıca vurup kaçtım. 5 katlıydı okul, saniyeler ıçerisinde merdivenler asagı inmişim koşarak. sonra bahçede de koşmuştum. Utanç resmen beni kovaladı. 1 sonraki ders de türkçeydi, yani bu hocanın dersi. Derse girdim, kafayı hiç kaldıramadım utançtan. Utancı unutmaya fırsat vermiyordu hala devam eden koku. Hocayla hiç konuşmadım daha sonra. Suratına da bakamadım o sene. Dersi Türkçeydi hocanın ve o senenin ilk dönemi kokunun etkisiyle ders başarılarım düşmüştü, ikinci yarı ise utancın etkisiyle. Hayatta en rezil anımdır. Kokuyu size şöyle anlatıyım, o gün okula geç kalsanız, bu konunun düzeyinden hocanın kaç ders önce girdiğini fark ederdiniz. 3.ders türkçeymiş falan tarzı. Neyse hocalar, o günden sonra koku moku kalmadı, benim okul hayatı da diğer sene toparladı. Hocalara selamlar ve kokan hocama.
Sakalli kel dede Real Madrid gibi kaldı ya. Gerçekçiliği aldı beni
kaçıncı dk ?
@@ahmetsaittaskn 1:02:18
altima sictim
Merhabalar anlatacağım anı gecenin anısı olacaktır okunursa. Tamamen kendim yaşadığım gerçek bir anıdır.Ben ortaokulda iken evde yasanan huzursuzluk kardeşler arasında olan küslüklerden dolayı babam üzerimizde birşey olma olasılığına karşı eve bir hoca getirdi.(8 kardeşiz Erzincanlıyiz. 88liyim olay 1999 2000 arasında geçiyor) şuan yazarken bile olayı yeniden yaşıyormuş gibi taze.Hoca gözlerini kapatıp konuşmaya başladı birilerine emirler veriyor gibi direktifler veriyordu.erzincan da eskiden yasadigimiz eve gitmelerini kontrol etmelerini söylüyordu. Bize bir güç gösterisi yapmak adına şöyle birşey yapti.suan dedi dedemler için bahçede cay içiyorlar bu bu bu diye saydı. Görüyormuş gibi anlatiyordu. Babama ev telefonu var o zamanlar dedemi aramasını istedi.babam çaktırmadan ne yapıyorsunuz diye sordu onlarda bahçede cay içiyoruz deyince babam uzatmadan kapatti. Hocaya oolan güven çok fazla artmıştı. Gözlerini kapatıp konuşmaya devam etti. Gidin o kağıtları getirin emrediyorum diye söyledi. Sonra bir abime evin en ücra köşesine su bardagina bir bardak su koymasını. Sonra cinlerine Erzincan daki evden büyü yapılmış kağıtları çıkarıp buraya getirmesini istedi. Bı sure sonra git suyu getir dediğinde. Çamurlu bı su şeklinde geldi içinde kağıdı cikardi yıkadı açtı ve yakti.babamin eski eşinin ailesinin yaptığını söyledi direk isimlerini söyledi herkes şok oldu tabi. Daha sonra yaşadığımız o odada bı tane cin in orayı mesken edindiğini ve zararsiz olduğunu söyledi. Olaydan sonrada o odadan hep korktum. Şimdi 36 yaşındayim evliyim 2 çocuğum var farklı bir ilde yaşıyorum babamlara kalmaya gittiğimizde o odayı hazırlıyorlar hala içim çiz ediyor. Kimsenin bunları yaşamaması dileği ile büyü ve cin işleri şakaya gelmez. Bı çok olay yaşadık ama bunu anlatmak istedim. İnşallah okursunuz. Selametle
her sabah namazına kalktığımda salondaki tekli koltuğa gidiyor gözüm. şu an komik geliyo da gece zifiri karanlıkta akla gelince sıcırtıyo
3-4 yıl önce gerçekleşen bir olaydan bahsetmek istiyorum. Aylardan temmuz, sinir bozucu ve yorucu bi seneden sonra yaz tatiline girmişiz... Bizim Samsun'un Yakakent ilçesinde bulunan bir yazlığımız var. Her gün denize girer, arkadaşlarla sabahlara kadar takılırız. Günlerden temmuzun sıcaklarından sonra fırtınalı ve yağmurlu bir gündü. O gün de arkadaşlarla bir planımız vardı fakat plan berbat hava şartlarından dolayı bozuldu. Planımız, arkadaşlarla Yakakent'te bulunan tepeye çıkıp ormana masa sandalye atıp mangal yapmak, çekirdek kola, sohbet falan fistan eğlenceydi. Tabi o tepede yerleşim çok az zaten Yakakent'in nüfusu oldukça seyrek, yaz aylarında da 1-2 bin kişi geliyor nüfus anca öyle artıyor. Neyse, biz bu planı yapmışız önceden sucuğudur, tavuğudur, etidir, kömürüdür, çekirdeğidir neyse her şeyi hazırlamış almışız. Tepeye de arkadaşlarla bisikletle çıkıcaz tabi ehliyet araba bir şeyimiz yok. İşte dedik lan beyler bu hava ne napacaz ne edicez falan arkadaşlar dedi bekleyelim biraz falan akşam oldu hala fırtına yağmur çamur bekledik saat oldu 8-9 hala aynı en sonunda dedim ki beyler bu hava düzelmez güzel bi gün gidelim. Bizimkiler dedi yok o kadar bekledik bugünü düzelicek hava eminim bekleyelim biraz falan filan ben de mecbur tamam dedim. Hava saat 12 civarlarında dindi yağmur durdu azıcık bi rüzgar esiyor ama tabi yine oralar çamurludur. Bu arkadaşların boş inadına gidicez oraya. Çıktık yola arkada çantalarla tepeye çıkıcaz bisikletlerle. Tabi hafif rüzgar esiyor, yerler ıslak, çamur vesaire bir sürü berbat durumun içinde çıkıcaz o tepeye. Başladık tırmanmaya, çıktık yok bura olmaz, çıktık yok bura olmaz en sonunda en tepeye geldik ormanlık araziye. Gecenin 12 buçuğu falan, bu saatte ormanda neredeyse hiç ışık yok mangal yapıcaz. Bizim en tepede bi bayrak var metalden büyük, onun oraya gidicektik ışık var diye ama şansımıza o ışık da sönmüş. Neyse düz bir yer bulduk yerleştik oraya, orman da bir hayli korkutucu bir halde, zaten gece rüyamda anormal anormal olaylar gördüm mesela fenerin şampiyon olduğunu görmüştüm, anormal bir şeyler olacak diye korkuyordum. Arkadaşlarla çıra falan toplamaya gittik. Ormandan bi sesler geldi, ben tabi korktum. Arkadaş da dedi sakin ol lan hayvan falandır baktık gerçekten domuz çıktı sopayla falan kaçırdık domuzu. Neyse, çıraları topladık dönüyoruz yanlarına arkadaşla, döndük baktık kimse yok. Onlar da çıra almaya, işemeye, bir şeyler aramaya falan çıkmıştır diyip gelirler diye geçiştirdik. 5 dakika geçti, gelmediler. 10 dakika geçti gelmediler. Tabi telefon da çekmiyor. Endişelenmeye başladık bağırdık ses yok. Arkadaşla aramaya çıktık. Tepede yine bi patika yol var, açtık feneri ordan gidiyoruz sakince. Ormanların içinden bi kıpraşma geldi. Baktık korktuk dev gibi bir şeydi. Ayı olduğunu düşündük ve sakince geri doğru çekildik ancak bize doğru yaklaşan bir gölge vardı ve yaklaştıkça korkunçlaşıyordu. Feneri doğrulttuğumuzda ise korkudan neredeyse dona bırakacaktık. Bi elinde çakı diğerinde bira olan bi ayyaş sarsıla sarsıla bize doğru geliyor. Dayı iyi misin kafan yerinde mi falan diyoruz ama duymuyor herhalde çekmiş kafayı sadece bira değil belli. Bize "Gidin burdan!" diye bağırmaya başladı. Biz de bizle kafa buluyordur diye hafiften sırıttık dayı ne üstümüze yürüyorsun ya falan dedik. Ama herif çok ciddi gözüküyordu ve bize "Gidin demedim mi lan!" dedi dili sürtüşe sürtüşe. Tamam gidiyoruz dedik ve dönmeye başladık. Dayı bize doğru geliyor ve elindeki çakıyı bize doğru tutuyordu. Biz de iyice korkmaya başladık ve napmaya çalışıyorsun diye laf yaptık ama hiç duymuyordu bile. "Keserim lann keserim sizi" diye bağırıyordu ancak daha ayakta duramıyordu. Biz de bu işin ciddiye bindiğini düşünmeye başladık ve arkadaşlar da kayıp olduğundan aklımızda fesatça şeyler kurduk. Koşmaya başladık ve dayıdan uzaklaşıyorduk. Bir anda beklemediğimiz bir şey oldu ve dayı elindeki çakıyı arkadaşıma doğru fırlattı. Daha ayakta duramayan dayı, şaşırtıcı derecede mükemmel bir isabetle arkadaşımın kafasına doğru fırlatmıştı o çakıyı. Neyse ki arkadaşımın tam o esnada koşarken ayağı kaymıştı ve yere düşmüştü. Biz bunu görünce iyice korktuk ve ayakları kıça vura vura koşmaya başladık. Döndüğümüzde arkadaşları orda gördük ve rahatladık ancak olanları hala unutamıyoruz. O zamandan beridir hiç o tepeye yaklaşmadık ve içimizde bir korku kaldı.
knk 50dk da nasıl 200 like aldın bot mu basıyorsun
Fenerin şampiyon olması sjskkshdjsh
Si
Hoca 20 derecelik bir akşamda üşümeye başladım hoca bu yayını bitiremeyeceğim odada ki tüm ışıklar açık pavyon gibi oldu
Hocam ekşi sözlükte sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar diye bir başlık var. O başlıkta inanılmsz hikayeler var onları okuyup aralarından eleyip yayında okuyabilirsiniz. Onları okursanız daha güzel hikayeler çıkar.
Hasan hoca ve diğer hocalarıma selamlar. En büyük kabuslarımın sebebi okul anımı anlatmanın zamanı geldi artık. Şu anda üniversite son sınıf öğrencisiyim, birinci yılımız pandemiye bağlı onlinedı ve evde kalarak yılı bi şekilde geçirmiştim. Okulun uzaktan eğitim olmasını da değerlendirmek için evde spora başlamış, uzun uğraşlar sonucu 8-10 kilo verebilmiştim. (bu ayrıntı önemli) Daha sonra ikinci yılımda yüzyüze eğitime üniversiteye gittik. Tabi bende fazla kilolarımdan kurtulmanın özgüveni var. Kendimi mükemmel hissediyorum ve arkadaş grubumu da şekillendirmeye başlamışım. Daha sonra hocalardan birisi grup ödevi verdi ve sunum yapacağımızı söyledi. Grubumda herkes çekimser tabii hafiften hoşlandığım bi kız da var. Ona ne kadar girişken bi insanım vıbe ı vermek adına hemen ben sunarım diye atladım. Bölüm bayağı kalabalık tabii 120 kişinin önünde hünerlerini sergiliyorsun. Daha sonra iş bölümü yapıldı. Bizim sunum vakti geldi çattı. O gün kilolu zamanlarımdan kalma bayağı geniş bir kumaş pantolon giydim. Üzerine de beyaz bir gömlek. Tabii pantolon zaten genişti bir de kilo verince mümkün değil durmuyor. Oldukça yıpranmış bir kemerim vardı onu da takıp son deliğine kadar kapattım. Kemer o kadar kötü görünüyor ki ( yarıya kadar yırtık) gizlesin diye de gömleği içine sokmadan liseli dizilerindeki ergen elemanlar modunda okula gittim. Normalde rahattım ve sunum kaygım yoktu. Ancak bizim grubun stresini görünce ( hoca olabildiğine sert ve egoist) Bir anda hafiften heyecan vurdu. Benim sahne sıramın gelmesine 20 dakika kalmış artık. Dedim hemen koşup tuvaletimi yapayım karnım ağrımaya başladı çünkü. İlk sunum yapan da ben olduğum için ders başlamadan işi bitirip gelmem gerektiğinin farkındayım. Tam nakliye harfiyatını gerçekleştirdim ayağa kalkıp kemeri çektim. Kemer bir anda inceldiği yerden kopuverdi. Olayı idrak etmem bir kaç saniyemi aldı, kemer de zaten yarısı yırtıldığı için o stres çekişiyle ortadan ikiye bölünmüştü. Mecbur çıkarıp çöpe salladım. Ama pantolon dizimi kırmadıkça belimde durmuyo dikeldiğim anda ayakkabıya kadar iniyor. Arkadaşları arıyorum sessiz yardım çığlıkları atıyorum ama kimse telefonuna bakmıyor. Çaydanlık gibi elim belimde derse beş dakika kala amfiye gidip kürsünün arkasına durdum. Gruba vaziyeti anlatmak istiyorum ama hepsi yerine geçmiş sana güveniyoruz geçir bizi bu dersten edasıyla hafif tebessümle bana bakıyorlar. Sevdiğim kızla da biraz bakışınca dedim kürsü arkasından sunayım artık. İşte bu hayatımın hatasıydı. Hoca geldi sınıfla selamlaşmadan sonra sözü bana verip ön sıranın üzerine oturdu ciddi bir bakışla beni dinlemeye başladı. Ben de elim belimde konuştukça heyecanımı yenerek 20 dakika boyunca kürsü arkasından anlattım. Sunum bitti ve yerime yürürken de kızla bakışmayı ihmal etmedim. Ama bu esnada sırama doğru yürürken işi bitirmenin de verdiği rahatlıkla elimle pantolonu tutmayı bıraktım. Zaten bir kaç adım sonra yerime oturuyordum. Ama o birkaç adımda pantolonum aşağıya doğru kayarak bir anda dizlerime kadar indi. Refleksle dizleri kırmasam ayakkabıya kadar inecek namussuz. Sonra topla toplayabilirsen. Hemen pantolonun belini dizlerimden alıp tekrar popoma kadar çektim. Ama o arada bakıştığım kız, sınıfta beni izleyenler ve arkamdan yerime geçmemi bekleyen hoca da dahil herkes tarafından o vaziyette görülmüştüm. Önce derin bir sessizlik vurdu. Bende malı oynayarak hafif tısslayarak çok hafiifçe güldüm. Daha snra kikirdeşmeler başlamıştı ki hoca ayağa kalktı ve her insanın başına bu tarz şeyler gelebilir. Gülmeyin anlayışlı olun minimalinde 10-15 dakikalık bir konuşma gerçekleştirdi. Tabii o da ciddi durmaya çalışsa da başlarda tebessümünü gizleyemiyordu. Daha sonra ders devam etti başka sunumlar yapıldı ama bakışlar daima üzerimdeydi. İşin sonunda ise ne mi oldu. Hoşlandığım kızla üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen iki kelime konuşmadık. Sınıftakiler bu olay yaşanmamış gibi davranıyor, samimi arkadaşlarsa grupça oturduğumuzda gülmek istediklerinde bu olayı hala anlatırlar...( Not: dersten ben 100 arkadaşlarım 90 aldı, hoca on puanı da kırmızı boxerım herkesçe görüldüğü için okulu bırakmayayım diye vermiş sanırım.)
Farkli bir is yapmıssın hoca helal olsun umarim hakettiğini alırsın gercekten yaratici bir fikir bu konsept❤
Hayat bazen hiç ummadığımız anlarda bizlere unutulmaz anılar hediye eder, bu güzel anıyı sizlerle paylaşmak isterim. 2019'da, üniversite tatilinde Trabzon’daki bir ormanda bulunan taş bir evde birkaç gün kalmaya karar verdik. Orası çok güzeldi, doğanın tam ortasında, sessizlik ve huzur dolu bir yerdi. Yanımda çocukluk arkadaşım vardı. İkimiz de 20 yaşındaydık ve macera arıyorduk.
İlk gün, evin etrafını keşfetmek ve biraz yürüyüş yapmak için ormana girdik. Hava serindi ve ağaçların arasından süzülen güneş ışığı her şeyi daha da büyüleyici kılıyordu. Akşamüstü, eve dönüp ateş yaktık ve biraz yemek hazırladık. Yemek sonrası biraz daha oturup sohbet ettik, eski anılardan ve gelecek planlarımızdan bahsettik.
Gece yarısına doğru, yakınlardan garip bir ses duyduk. İlk başta ne olduğunu anlayamadık, ama ses giderek daha da belirgin hale geldi. Bu, bir ayının kükremesiydi. Arkadaşımla göz göze geldik,i kimizin de yüzünde endişe vardı.
"Sanırım bir ayı yakınımızda," dedim fısıldayarak. Arkadaşım başını salladı ve sessizce ne yapmamız gerektiğini düşündü.
Sesler daha da yaklaştı ve kalbim hızla atmaya başladı. Evin kapısını kilitledik ve ışıkları kapattık. O an, duyduğum sesi düşündüm sanki bir hoparlörden çıkıyor gibiydi. Dışarıda ne olduğuna bakmak için küçük bir pencereye yaklaştım. Ay ışığı ormanı aydınlatıyordu ve gölgeler her yerdeydi. Bir süre sonra sesler kesildi ve her şey tekrar sessizleşti. Tam rahatlamıştık ki, evin çevresinde bir hareketlilik fark ettim. Bu, bir ayı olamazdı, çok daha sessiz ve sinsi hareket ediyordu.
"Sanırım ayıdan başka bir şey var," dedi arkadaşım. Arkadaşım, tedirgin bir şekilde yanımda durdu ve dışarıyı izlemeye başladı. O an kapının kolunun yavaşça aşağı indiğini gördük. Biri içeri girmeye çalışıyordu. Nefesimi tutarak geri çekildim ve arkadaşımın kapının önüne geçmesini işaret ettim. Kapının arkasına ağır bir sandalye koyarak barikat yaptık.
Kapının arkasından bir tıkırtı duyduk ve ardından bir fısıltı. Ne dediklerini tam olarak anlayamıyorduk ama iki kişi oldukları belliydi. İçeri girmeye çalışıyorlardı. Birden kapının ortasından bir balta girdi. Kalbim deli gibi atıyordu, o an ne yapacağımızı bilemez haldeydik.
Arkadaşıma dönüp, "Arka pencereden çıkalım," dedim. Başını salladı ve sessizce pencereye doğru ilerledik. Pencereyi açıp dışarı çıktık. Ormanın içinde sessizce ilerlemeye başladık. Ayak seslerimizi duyurmamaya çalışarak ilerliyorduk, ama kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu.
Etrafta başka sesler de duyuyorduk, hayvan mı yoksa başka bir tehlike mi olduğunu bilmiyorduk. Ama o an en büyük endişemiz peşimizdeki insanlardı. Nihayet ormanın biraz daha açık bir yerine vardık ve telefonlarımızı kontrol ettik. Arkadaşımın telefonu çekiyordu. Yakınlarda yaşayan amcasını aradı ve gelip bizi aldı. O gün evimizde kaldık, ama aklımız eşyalarımızdaydı, hepsi taş evde kalmıştı. Ertesi sabah, polislere gidip durumu anlattık. Olayı bildirdikten sonra, polisler taş eve geri döndü ve evi detaylı bir şekilde aramaya başladılar. Biz de evin önünde bekliyorduk, endişeyle polislere göz kulak olmaya çalıştık.
Bir süre sonra polisler bize döndü ve evin içindeki bazı eşyaların çalındığını söylediler. Eşyalarımızdan çoğu, özellikle değerli olanlar kaybolmuştu. Evin içindeki dağınıklık, hırsızların aceleyle hareket ettiğini gösteriyordu. Polisler, evdeki izleri ve parmak izlerini inceleyerek kimliklerini bulmaya çalıştılar, ama sonuçta hiçbir iz bulamadılar.
Sonraki günlerde bu olayın kimler tarafından yapıldığını öğrenemedik ama bu yaşadığımız korku dolu geceyi asla unutmayacağım.
@@THEymen33 oturduğum yerdi kalbim yerimden çıktı aw ucuz kurtulmuşsunuz
Hasan Hoca selamlar, iyi yayınlar. Benim bildim bileli bağırsaklarımda bir sorun var çoğu zaman ishal durumda olurum. Orta 2'ye gittiğim günlerden bir gün sabah uyandığım andan resim dersinin olduğu ana dek içimde fırtınalar kopuyordu. Bunu da bildiğim için resim dersi öncesi hocamızdan izin almıştım eğer dersten bir anda çıkarsam falan hocam haberiniz olsun minvalindeydi. Neyse, dersin ortasında bu sefer alarm öyle yavaş yavaş değil sınıfta geri kalan 30 kişiye açıklanamayacak tarzda gelmişti. Resmen midem bütün vücut fonksiyonlarımı engellemiş gtümü sıkamaz hale gelmiştim. Her şeye rağmen sınıfın önünde rezil olmamak için son gücümü kullanarak kapıya doğru koştum tuvalete gitmek için bir L koridor daha geçmem gerekiyordu ama resmen çaresizce yürümeye çalışıyordum tutuna tutuna. Her şeyin zorluğuyla tuvalete ulaştım. Bende doğdum doğalı kilolu sayılabilecek birisiyim. O anında verdiği kontak kapatma seansı ile kemeri pantolondan ayıramayacak hale gelmişim. Tuvalete ulaşmama rağmen o kemerin tokasını çözemeden sular seller gibi akıp gitti. Ama ne başlangıcı ne sonu var. Bir an bile durmuyor. Ayakkabının içine kadar bok doldu, pantalonu iç çamaşırımı bir şeyle çıkardım ama dokunurken bile kusacak gibi oluyorum. Ulan nasıl halledicem ne bok yerim diye düşünürken teneffüs zili çaldı. Resim sınıfımız orta sonların katındaydı ve tuvalete meyillenen herkes daha kapıya varır varmaz "ulan kim ahırdan ineğini getirdi, vay bilmem ne çocuğu" diye sayıp sövüyor kimse tuvalete girmiyordu. Ben ise içerde çıplak bir biçimde bekliyordum:) Bu çile ne zaman biter, nasıl hallederim derken ikinci dersin başlaması ile sınıfta olmadığımın fark edilmesi hem arkadaşlarımın hem de öğretmenimin dikkatini çekip en yakın arkadaşıma "Efe'ye bir şey mi oldu git bir bak" demesine yönlendirmişti. Arkadaşım daha içeri girer girmez içeride benim olduğumu anlamış kahkahalara boğulmuştu. Durumu izah edip git telefonumu getir dememe rağmen çantamdaki telefonu hoca almasını izin vermeyip durumu izah etmesini istemiş ve kendisi bizzat tuvalete geldi... Ben içeride dünyanın en çaresiz haliyle Berna Hocam, bana bir şey oldu da annemi arayabilir misiniz bir de eşortman getirsin dememle hoca hayatında bir daha atamayacağı bir kahkaha attı. Her neyse ben durum halloldu derken annemin gelmesi ile hayatım boyunca daha da unutamayacağım bir an haline geldi. Annem tuvalete girer girmez tuvalet dış kapısını kilitleyip bana çık dedi, beni oracıkta (doğal olarak) bulunan dünyanın en soğuk su hortumuyla hunharca yıkadı. Her yerim ıslak iken getirdiği eşyaları giyip olayın travmatikliği ile de direkt okuldan çıktım... O günden beri bu olayın her anını düşündüğümde kahkahalara boğulurum. (Sıçma anıları yaparsanız en az 5 hikaye veririm hoca, malum benim bağırsaklar La Fontaine'den hallice.)
Hasan hocam ve moderatör arkadaşlara selamlarımla. Anlatacağım anıdaki kişilerin ismini değiştirdim. Bu olay 2018 bayramında başıma geldi, Feriha teyzemlerin köyüne Tekirdağ’ın o eski köylerinden birine gitmiştim yer ismi vermek istemiyorum çok küçük bir köy. Feriha teyzem biz küçükken kardeşlerimle bana annem babam çalıştığı zamanlarda bakan bir komşumuzdu, bir akraba gibi yakın ve sevdiğimiz bir ailesi vardı. Bayram ziyaretleri her zamanki gibiydi; biraz sıkıcı, biraz yorucu ama işte tanıdıkları görmek de insana iyi geliyor. Feriha teyze, yıllardır görüşmediğim aile dostlarından biri sonuçta. Küçükken ona çok yakındım, neredeyse ikinci bir anne gibiydi benim için. Ama son yıllarda görüşmemiştik pek. Bu sefer tekrar onu görmek, içimde garip bir huzur ve aynı zamanda açıklayamadığım bir tedirginlik yaratmıştı. Eve girdiğimde Feriha teyze hemen kapıda karşıladı beni. Ama gözlerimde bir tuhaflık hissettim o gün sanki miyopum da gözlük takmamışım gibiydi gözlerim. Feriha teyzenin yüzü tanıdıktı elbette, ama bir şeyler eksik gibiydi sıcaklık yoktu. O sıcak bakış, o samimi gülümseme yoktu sanki. Bir an için içimden “Ne kadar değişmiş,” diye düşündüm. Ya da ben büyüdüm, her şey değişti neticede 8 yıl olmuştu Feriha teyzeyle görüşmeyeli. Fakat o akşam işler çok daha garip bir hal aldı. Gece herkes Feriha teyzenin eşi kayınvalidesi yemek sofrasında otururken, Feriha teyze bana bir kahve yaptı ve balkona geçtik, balkonda uzun bi minder var ve balkon boş tarlalara bakıyor. İlk yudumdan sonra midemde bir tuhaflık hissettim, ama neyse dedim, belki yorgunluktandır. Sonra bir ara, Feriha teyze o eski köy hikâyelerinden anlatmaya başladı biz çocukken de bu tarz şeyler anlatırdı. Cinlerle ilgili, musallat hikayeleri... Eskiden bunları anlattığında her zaman gülüp geçerdim, ama bu sefer tonu çok daha ciddi, çok daha içten geldi kulağıma ve en önemlisi çok soğuktu Feriha teyzenin sesi bir boğukluk vardı. Bir noktada, bana tuhaf bir şekilde baktı ve “Senin de bilmediğin bir düğün oldu aslında,” dedi ve güldü, ama Feriha teyzem hiç bu kadar gülmezdi, ağzı yanlara doğru açıldı bütün dişlerini görüyorum adeta, gözlerini de gözüme kilitledi. Gözlerim büyüdü, kafam karıştı. “Ne düğünü teyzem?” diye sordum, sesim de biraz titremeye başladı. “Bilmiyorsun değil mi? Küçükken hastalandığın zamanı hatırlıyorsun, değil mi? O gece seni onlarla evlendirdik,” dedi ve daha da abartılı şekilde gülümsedi, yüzündeki ifadeyi asla unutamayacağım.Gözlerim donmuştu. “Ne diyorsun sen?” diye mırıldandım, boğazım kurumuştu. Ama Feriha teyze, daha doğrusu artık o olmadığını hissettiğim bir varlık, sözlerini sürdürdü. “O gece seni aldılar. Görmezsin ama sen çoktan bir cin gelinle evlendirildin. O hani rüyalarında gördüğün, yüzlerini göremediğin o çocuklar var ya onlar senin çocukların.”İçimde bir ürperti yükseldi ve arkadan camdan masadakiler orada mı diye baktım herkes yerli yerinde oturuyor ama robot gibiler sofraya bakıyorlar. O an, Feriha teyze dediğim kişinin bana bakan gözlerinde bir şey fark ettim: o gözler boştu. Gözbebekleri normalden çok küçük, gözleri kocaman açık ve karanlık bir delik gibi açılmıştı. O Feriha teyze değildi, yemin edebilirdim. O sırada geriye çekilmek için bir adım attım, ama birden ayaklarım yerinden kalkmadı sanki, sanki taş kesilmiş gibiydim. “sen teyzem değilsin,” diyebildim sadece, ama sesim titriyordu. O an Feriha teyzemin yüzü bir an için çözüldü, birdenbire o abartılı gülümseyen kişi suratını astı. Karşımda duran şey, ne teyzemdi ne de bir insan buna yemin edebilirim. “Seni çoktan aldılar ama fark etmedin. Başka çaremiz yoktu ama ben seni hep izledim o günden beri. Bizim dünyamızda bir eşin var, bir gelinin... ve çocukların. Buna mutlu ol bu kötü bir şey değil” Bedenim buz kesti, nefes alamıyordum. O an bütün gerçekler üstüme çöktü: Çocukken o hastalığım sırasında, beni bir cin gelinle evlendirmişlerdi. Yıllardır gördüğüm kabuslar, yüzlerini asla seçemediğim o çocuklar falan hepsi gerçekti. Ve Feriha teyze sandığım o varlık, beni yıllardır izleyen bir cindi. Sonra Feriha teyze sandığım o varlık sanki hiç bunlar konuşulmamış gibi "Hadi gel içeri geçelim soğudu hava" dedi. Bahaneler üretip eve gittim. Feriha teyze bu olaydan 1 sene sonra vefat etti. Bu konuyu annemlerle tanıdıklarla konuştuğumda bunların batıl inanç olduğu ve üzerinde durmamam gerektiğini söylüyorlar konuyu kapatıyorlar. Bu olayı hala aşamadım ve aşamam. Üzerinden durmamak en iyi çözüm belki. Yıllar sonra bunları anlatırken tekrar yaşadım sanki ve içim ürperdi, yayınınıza paylaşayım dedim.
Selamlar sevgiler
İyi yayınlar hoca öncelikle bunu görürseniz tamamen okumanızı rica ediyorum etkileneceginize eminim, biz ailecek her yaz memlekete gideriz anne tarafı köyde büyük bir ev var ilk katında dedemler üst katta dayımlar oturur bizde genelde üst katta klasik Türk cinli filmleri izleriz bende erkeklik olsun diye dalga geçer gülerdim bir gece yine film izledik ben yine dalgaya vurdum bu sefer kuzenler erken uyumuşdu bende tek başıma odada takılıyordum gecenin bir yarısı merdiven ayak sesleri gelmeye başladı ev halkıdır kuzendir dedim çok oralı olmadım sonrasında dedemin sesini duydum oglum diye seslendi (dedem dayimlarin katına hiç çıkmaz hayatımda görmedim o kata çıktığını) bende şaşırdım dedem ne alaka diye korktum gitmedim sonra evin kapısının acilma sesini duydum iyice gerildim kapıdan dedem geldi oglum gel kuş vurmaya gidelim tüfeği doldurucam yardım et bana aşağıya gel dedi bende tırstım gitmedim tabi gece gece kuş vurmak tüfek doldurmak ne alaka diye korka korka şafak sokene kadar dua ettim bisey olmasın diye sabah olunca ilk işim kuzenleri uyandırmak oldu uyandirdim beraber aşağı indik dedeme neden geldin dedim olayı anlattım dedem dün uyanmamis bile onu duyduğum an başımdan aşağı kaynar sular bosaldi dedem uyur gezer birisi bile değil akıl sağlığıda yerinde böyle bir olay beni çok etkilemişti belkide gitsem bir yere çekilecek carpilacaktim akıl sağlığımı yitirecektim öyle bir dede vakası geçti başımdan umarım görürsünüz yorumunuzu merak ediyorum.
--- KORKU ANILARI 2 ---
İki yıl önce başımdan geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum yalnız önceden uyarayım, bu hikaye biraz PARANORMAL...
Aylardan eylül, yazlıktayım. Gece saat üç gibi midemin kazınması ve evde yiyecek bir şey bulamamam sebebiyle açık tekel/büfe vs. bir şey bakınma ve atıştıracak bir şeyler bulma umuduyla dışarı çıktım. Prime zamanda bile pek kalabalık olmayan beldemiz, eylül ayı ve saatin gece yarısı olması sebebiyle daha da ıssızdı.
Yaklaşık iki km yürüdükten sonra geçtiğim her yerin kapalı olması sebebiyle tam döneceğim esnada yolun karşısındaki ismi lazım değil turuncu zincir markette bir ışık yandığını gördüm. Bu saatte açık olabilir mi ki diye düşünürken, gidip yakından bakmaya karar verdim. Kapıda ufak bir aralık vardı fakat kapının otomatı çalışmıyordu. Elimle kapının birini usulca ittirerek, geçebileceğim kadar aralayıp içeri girdim.
İçeride çalışan birilerini aradığım sırada kasanın arkasından bir şeyleri kurcalama sesi gibi aceleli sesler geldiğini fark edip kasaya yöneldim. Kasaya yaklaştığımda ayak seslerimi duyan kasa arkasındaki adam bir anda dikeldi. Üzerinde market üniforması vardı fakat dış görünüşü kasiyerliğe pek uygun biri değildi. 1,70 boylarında, hafif esmer, sıska, otuzlu yaşlarda biriydi. Sakallı, yara izleri olan bir yüzü vardı. Bir kolu full dövmeli, diğer kolunda da faça izi gibi çizik çizik izler vardı. Yolda görseniz yolunuzu değiştireceğiniz biriydi yani. Beni görünce biraz şaşırır biraz da panikler gibi oldu ama bir iki saniyelik sessizlikten sonra gülümseyerek "Buyrun!" dedi. Ben de "Kasa açık mı?" diye sordum. "Tabii." dedi. İçimden bu adam hırlı mı hırsız mı, burada bizi kesse kimse duymaz da diye düşünürken, açlığımın da iyice bastırması nedeniyle ön yargılı olmamaya karar verip alışverişe yöneldim.
Çayın yanına yenebilecek birkaç bir şey aldıktan sonra kasaya gittim. Adam aldıklarımı okutur gibi yapıp ürünleri geçirdi ama cihazdan okuma sesi çıkmamıştı. "Ne kadar?" diye sordum. "100 lira versen yeterli." dedi. Aramızdaki çift taraflı tedirginlik hissini bozma ve ortamı yumuşatma amaçlı "İki parça şey alıyoruz 100 lira tutuyor, nolacak abi bu ekonomi ya ehehe." tarzı bir şey dedim. Adam gülmedi. Sadece mimiksiz bir şekilde yüzüme baktı. Böyle olunca ben daha da tedirgin oldum tabii. "Kart geçeceğim." dedim. Adam gergin bir şekilde "Bu saatte kart geçmez." dedi, bu lafından sonra iyice gerilmiştim artık. Cebime baktım 100 lira yoktu, iki adet 200 lira vardı. Para üstünü beklemeden bir an önce oradan uzaklaşma amaçlı 200 lirayı bırakıp "Üstü kalsın." dedim. Poşeti alıp döndüm, tam kapıdan çıkıyordum ki adam "Dur!" dedi. O an bütün hayatım gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu. Yardırsam mı diye düşündüm ama silah çekmiş olabileceği aklıma geldi. Prime Usain Bolt gibi sprint atsam bile bu mesafeden ıskalaması mucize olurdu. Yavaş bir şekilde adama döndüm, adam sinirli bir yüz ifadesiyle dedi ki:
- Bu para sahte!
Şaşırmıştım ama karşımda silah çeken bir adam görmediğim için de içten içe rahatlamıştım. Parayı adamın elinden aldım ve diğer 200 lirayı uzattım:
- Buyur abi, bu para normal :)
Dipnot: Geekyapar! RUclips kanalı "PARANORMAL HİKAYELER // Sen Ne Diyon #13" videosuna gelen Doğukan isimli kullanıcının yorumundan uyarlanmıştır. İyi yayınlar dilerim hocam, seviliyorsun
efsane seriden
Korkuuu serisi acil olsun acilll bayıldıkkk
H-Talks ailesine selam olsun. Şuan 26 yaşındayım, anlatacağım olay lise yıllarıma dayanıyor. Lise 2 dönemlerinde içime kapanık bir döneme girmiştim, kimseyle pek sohbet muhabbet etmeden, teneffüse bile çıkmadan okula gidip geliyordum. Lise 3'e geçince hayat çok amaçsız gelmeye başlamıştı geleceğe yönelik düşüncelerle karışık bir boşluğa düşmüştüm. Geceleri uyku düzenim bozulmuştu, normalden 3-4 saat geç uyumaya başlamıştım. Bir süre sonra karabasan dediğimiz olayı yaşamaya başladım. İlk başlarda çok kuvvetli bir rüzgar sesi kulağımın dibinde esmeye başladı, bilincim tamamen açık ama vucudumun hiç bir yerini kıpırdatamadan 1 dakika boyunca dualar okuyup bekliyordum. Bu olay git gide daha fazla yaşanmaya başladı, 2 günde 1, her gün hatta 1 gecede 2-3 defaya kadar arttı. Her ne kadar alışsam da artık psikolojik olarak çok yorgun hissediyordum. Beni psikolojikmen tamamen bitiren olay şu şekilde yaşandı; bir gece yine her zamanki o rüzgar sesi çok daha kuvvetli esmeye başladı ama bu sefer rüzgar sesini odada hareket ediyormuş gibi hissetmeye başladım. Oda gece vakti çok fazla karanlık olmasına rağmen karanlığın içinde kendini belli eden simsiyah duman gibi bir enerjinin çok hızlı bir şekilde odanın köşesinden kapıya doğru havada uçtuğunu ve kapıdan uzaklaştığını gördüm. Bu olayı aileme söylememiştim fakat o an şahit olduğum şey beni çok korkuttu, annemin yanına gittim olayı bu şekilde anlatmadan rüyamda korktuğumu söyledim, yanıma gelip dua okumasını istedim. Yatağa uzanmış annem başucumda dua okuyorken aynı rüzgar sesi kulağımda başladı, tüm vucudum kitlendi. Her seferinde dualara sığınıp olayı içimde çok da büyütmemeye çalışıyorken yanımda biri olduğu halde, üstelik annem dua okurken hala bunu yaşamak tamamen psikolojik olarak beni çökertti. Bunları kendi içimde çok dillendirmeden başka birine anlatmadan üstüne gitmek istemedim fakat nerdeyse 2 sene boyunca bu olay ara ara devam etti. Üniversiteye geçip yurtta 6 kişilik odada kaldığımda 1 kez yaşansa da okul ders kpss iş güç derdini düşünmekten olsa gerek bir daha da yaşanmadı. Şükür şuan atandım Gaziantep'te Öğretmenliğe başladım. 3 senedir her gece htalks yayınlarıyla geçiyor. Bütün hocalara selamlar, sevgiler...
Corona sonrasındaki ilk sene, babam beni özel bir okula yazdırmıştı. Yeni ortam, yeni sınıf derken, bizim sınıf 12 kişiydi ve 7 erkek öğrenciydik. Çok hızlı kaynaşıp çok sağlam bir dostluk kurduk. Hepinize selamlar. LGS senesi ve sayısalcıydık; herkesin netleri gayet iyiydi, bu yüzden hocalar genellikle bize pek bir şey demezdi. Ama ergenlikten kaynaklı olarak, oldukça sıkıntılı bir ekiptik: okuldan kaçmalar, bahçede ve tuvalette sigara içmeler, voleybol turnuvasında meşale yakmalar gibi birçok vukuatımız oldu. Ekipten birinin müdürlükte olmadığı tek bir gün bile yoktu. Fakat netlerimiz iyi olduğu ve özel okulda okuduğumuz için, genellikle yalnızca nasihat alır ve gönderilirdik.
Ancak artık bu vukuatlar müdürün canına tak etmişti. Nöbetçi öğretmen listesini hazırlarken bizim başımıza da nöbet yazmaya başlamıştı. Ne zaman bizi görse, etraftaki en yakın öğretmene "bunlara dikkat et" derdi. Sıcak bir ilkbahar günü, 3. derste kelle paça konusu açıldı. Sınıfta, "Bugün kelle paça mı içsek?" diye bir fikir ortaya atıldı. Nasıl yaparız diye düşünürken, erken çıkıp nöbetçi öğretmen gelmeden okuldan çıkalım, zil çalınca arka kapıdan geri gireriz dedik. Ama öğretmen dersi erken bırakmadı. Ben de resmi izin almak için müdüre gitmeye karar verdim. Müdür bizi çok severdi; belki bizi kırmaz, izin verirdi. Ancak o saatte müdür okulda yoktu, bu yüzden müdür yardımcısına gitmek zorunda kaldım.
Müdür yardımcısı, müdüre göre daha sert bir insandı. İçeri girip derdimi anlattım, ama beni tersledi. "Bütün sene sizinle uğraşacağız, yeter artık!" dedi ve birçok kırıcı laf ederek beni kıpkırmızı etti. Sonra, bizimkilerle ne yapacağımızı konuşurken, okulda önlemler iki katına çıkmıştı; tuvalette bile sigara içirmediler. Ben de bir plan geliştirdim. İlk olarak zemin kata indik, hocaların gözü üstümüzdeydi, kaçacağımızı biliyorlardı. Boş bir sınıfa girdik, kapıyı kapattık ve akıllı tahtadan son sesle Kurtlar Vadisi racon videoları açtık. Bir arkadaşın İsveç çakısı vardı, onu aldım. Pencereler plaza penceresi gibiydi; aşağıdan itiliyordu, ama çok açılmasın diye kilitlenmişti. Çakı ile kilitleri açtım. Aşağısı 3-4 metreydi; özel harekât polisleri gibi sırayla aşağıya atlayıp koştuk ve kelle paçamızı içtik. Ancak geri döndüğümüzde pencere kapanmıştı. Zil çalalı 10 dakika olmuştu, ama bahçede büyük bir uğultu vardı. Orada her şeyi anladım; bütün okul ve bütün hocalar bahçede bizi bekliyordu. Biz de deli cesaretiyle gittik. Bir esnaf bizi pencereden atlarken görüp ihbar etmişti. Herkesin önünde azarlama aldık, ardından tutanaklar tutuldu, savunmalar yazıldı. Biz hâlâ gülüyorduk, hatta agresif bir şekilde savunmalarımızı yazıyorduk. Çıkışta telefonlarımız verilmedi. Biz de sınıflarda bekleyip öğretmenler odasından gizlice aldık. Sabah tekrar azarlanmıştık. Özel okul olduğumuz için olaylar sicilimize işlenmedi, ama aileler çağrıldı ve bayağı uğraştırdılar bizi. Sene sonuna kadar bu konu hakkında tehdit edildik, ancak tabii ki vukuatların derecesi azalmış olsa da hiç bitmedi. Ah, ne günlerdi! Dostlarıma selam olsun. Güzel insanlar, hepinizi seviyorum.
İyi yayınlar hocalar, bu olay benim lise zamanlarımda olmuştu. Bu anlatacağımda aslında bir çok korku dolu an var ancak ben en korktuğum anı en kısa şekilde anlatacağım. Ben o zamanlar her ne kadar büyüye vs. inanmasamda annem ve babam üzerimizde büyü olduğundan bahsederdi ve bir gün bununla alakalı hocaya gittik. Hoca dediğim zaman gözünüzde garip tipler canlanmasın gayet normal bi insandı. Hoca evimizde ve dükkanımızda bir dolu domuz yağı ve büyü eşyası buldu ve herkes şok yaşamıştı. Sürekli olarak bu eşyaları bulup denize atıp geliyorduk. İşin en kötü yanı yapanın amcamın eşi olduğunu öğrendik. Herneyse biz uzun bir süre hocaya gittik geldik. Bir gün hoca bana bir cinin musallat olduğunu söyledi ve garip garip ritüelimsi şeyler yapıyordu geçmesi için, bense geceleri uyku uyuyamaz olmuştum. O zamanlar bir kız arkadaşım vardı ancak ona bu durumla alakaklı hiç birşey anlatmamıştım çünkü kendisi de benim gibi bu tür şeyleri saçma buluyordu anlatırsam benden soğumasından korkuyordum. Bu hocaya gidip gelmeler sırasında bir gün kız arkadaşım bana uzun bir süredir rüyasında inanılmaz çirkin bi kadın gördüğünü ve ona sürekli benden ayrılmasını istediğini söylerek onu korkuttuğunu anlatmıştı. Bense ona bunun sadece bir rüya olduğunu kafaya takmaması gerektiğini anlatırken korkudan içim içimi yiyordu. Bu durumu hocaya anlattığımda bunun olacağını beklediğini ve kıza durumu anlatmam gerektiğini söyledi. Ben daha bu durumu kıza anlatmadan kendisi bana bir gece uyurken birden uyandığında karşısında bir kadın silüeti gördüğünü anlattığında kanım dondu. Bunu duyduğumdaki korkumu asla anlatamam. Sonrasında ben gerçeği kıza anlatmak zorunda kaldım. Ve durumun şokunu ve korkusunu beraber yaşadık. Bu olaylar sırasında ablamın da başına gelen bir çok olay oldu ama onları da başka yazıyorumlarda anlatırım. Uzun bir süre sonrada her şey bitti ve kurtulduk.
Hocam, iyi yayınlar. Anlatacağım hikaye yaklaşık olarak 6 yıl önce olmus bir olay tam emin değilim hala bu olayı çözemedik hocam ailelerimize anlatınca boşverin diyorlar ve konuyu değiştiriyorlar fazla kurcalamayin tarzı. Olaya gelelim arkadaşım o gün sabahtan bize gelmişti film vs falan izlemiştik evde tektik. Arkadaşımın babası o dönemler başkasının evinde kalmasını istemiyordu sabaha kadar durun ama yatıp uyumayın hala çözemiyorum bunun nedenini neyse hocam saat 00.00 veya 00.30 civarı biz arkadaşımın babasını aradık. Gelip alabilirsin gibisinden dedik evde beklemeyelim alacağı sokağın önüne çıkalım orada bekleyelim hava alırız dedim. Evden çıktık. Sokakta bekliyoruz böyle kendi aramızda sohbet ediyorduk arkadaşımın babası arabayla (plaka, arabanın rengi her şey aynı net eminiz) bize bakıyor ve yüzünde garip bir gülümseme var ve öylece bize bakıp geçti aşağıya doğru gitti biz her halde şaka yaptı gibi düşündük. Aşağıdan dönmesi lazım maks. 5 dakika bekletmesi gerekir bizi aradan 10 dakika geçti yok 20 dakika geçti hala gelmedi. Biz de acaba bir şey mi oldu diye şüphelendik arayalım dedik. Arkadaşım babasını aradı babası dedi ki ben evdeyim. Dedim nasıl evde oğlum ben kafayı yemiş olamam ikimiz aynı şeyi göremeyiz o durumda dedim. Zaten biz o an soğuk soğuk terledik. Normal de bizi alacağı sokak hep işlek olur o gün de sokak çok sessiz önceki haline göre yoldan çok az insan geçiyor. Dedim yok ya kandırıyor bizi kesin dedim görüntülü arayalım en iyisi anlarız zaten o zaman dedim. Görüntülü aradık evde çay içiyordu şok olduk ciddi anlamda çünkü araba ile geçenin o olduğundan ikimizde kesin emindik. Sonra babası geldi hemen arkadaşımı aldı biz durumu anlattık fazla dillendirmeyin dedi ve gittiler. Ben o gün evde tektim ailem memlekete gitmişti eve nasıl girdim nasıl yattım uyudum hatırlamıyorum o kısımları beynimden silmişim. Hocalar bende böyle başıma gelen çok fazla paranormal olay var iletişime geçerseniz diğerlerini yazıp anlatırım bilginiz olsun. İyi yayınlar tekrardan.
Selamlar, yıl 2011 olması lazım, lisedeyiz. Yakın zamanda yıkıldı ama o yıllar bizim lise yazlık sayılabilecek bir muhitteydi, denize de oldukça yakındı. Yılda bir kez yaz tatiline yakın bir tarihte okulun ön/arka bahçesi ve spor salonunu kapsayan bir alanda bahar şenliği yapılırdı ve herkes çok eğlenirdi. Bahar şenliği tüm öğrencileri kapsıyor, ancak 12. sınıfların veda yılı olduğundan onların çok daha fazla eğlendiği, denize girdikleri ve su savaşları yapıp yaklaşan üniversite sınavı stresini atmaya çalıştıkları bir etkinlik oluyordu. Yine bu şenliklerden birinde, bahar aylarında dönemin bitmesine az kalmış ve sıcaklar başlamışken bir bahar şenliği günüydü. Herkes okulun dört bir tarafına dağılmış, Bazıları su balonları ile su savaşları yapıyor, kimi denize girmeye hazırlanıyor, kimi rutin bir öğlen arası gibi sağda solda oturuyor ve futbol tayfa her öğle arası olduğu gibi ön ve arka bahçedeki kalelerde maç yapıyordu. Ben o gün ne yaptığımı hatırlamıyorum ancak bir ara bir şey almaya sınıfa çıkmam gerekmişti ve bahçedeki kargaşadan sıyrılıp okul binasına girdim. Bizim sınıf en üst katta olduğundan sallana sallana merdivenleri çıkmaya başladım. Şenlikten dolayı herkes kendini bahçeye atmıştı. Birkaç ders çalışan ve telefonla oynayan öğrenci dışında sınıflar hemen hemen boş gibiydi. Her şey normal başlamışken yukarı çıktıkça bir gariplik sezmeye başladım, en üst kattaki koridordan bir gürültü geliyordu. Konuşmalarla takır tukur sesleri ayırt edemiyor, tam olarak ne olduğunu çözemeden yukarı çıkmaya devam ediyordum. En üst kata yaklaştıkça bu gürültülere şırıltı sesi de eklendi ve kısa süre içerisinde çıkmakta olduğum merdivenden aşağı su sızmaya başladı. "Herhalde boşluktan istifade tuvaletler yıkanıyor" diye düşündüm ancak ben çıktıkça suyun debisi artmaya başladı. Temiz mi yoksa kirli mi olduğunu çözemediğim bu suya basmamaya çalışarak ve yukarıya bakıp durumu çözmeye çalışarak yolumu tamamladım. En üst kat koridoruna vardığımda katın tamamını bir parmak su bastığını gördüm. Bu suyun kaynağı; kattaki yangın hortumu dolabının açık kapağından çıkıp karşıdaki sınıfa çekilmiş yangın hortumuydu. Bu görüntü beni bir anda endişelendirdi çünkü sınıflarda kimse yokken bir yangın başlamış olabileceğinden korktum. Ancak işin aslı çok geçmeden ortaya çıktı. Bir hoca sınıfın içindeki bir öğrenciye kızıyor, "bu hiç yapılacak iş mi, yazıklar olsun" minvalinde serzenişte bulunuyordu. Az sonra o öğrenciyi mahçup da olsa sırıtan bir şekilde elinde hortum ile sınıftan çıkıp hortumu yangın dolabına geri tıkmaya çalışırken gördüm. Meğer bu öğrenci en üst kattaki bir sınıfın penceresinden o yangın hortumunu açarak tazyikli suyla ön bahçedekileri komple sulayıp, okuldaki son yılında su savaşına unutulmaz bir imza atmayı planlamış. Ancak hortum eski ve bakımsız olduğu için yırtık çıkmış ve vanayı açar açmaz basıncın da etkisiyle bütün su hortumun ucuna varamadan yırtıklardan bütün kata akmaya başlamış. Her ne kadar hocalar kızsa da, adam istemeden de olsa olası bir yangında kullanmaya çalışacağımız hortumun hiçbir halta yaramayacağının da fark edilmesini sağlamıştı ancak bütün katı ve merdivenlerden aşağı süzülen suları temizlemeye çalışan görevliler için durum bu kadar iyi karşılanmadı tabi :D
İşte tüm bu kaosa sebep olan öğrenci ise okulumuzun o dönemki öğrenci başkanı olan, uzun kürsü konuşmaları sevmeyen, öğrenci dostu, kimsesizlerin kimi Hasan Hoca idi :)
Hocam 2018 senesinde başımıza gelen bir olayı anlatmak istiyorum. 2018'in yaz aylarında İzmir Seferihisar'da yazlığımızdaydık. Bir gün arkadaşlarla (4 kişi) bisiklet sürelim dedik. Seferihisar Ürkmez'de sahil bir ucundan diğer ucuna 8 km kadar ve bizim evlerimiz sahilin sol taraflarında kalıyor bu yüzden arkadaşlarla sahilin sağ taraftaki en son ucuna kadar bisiklet sürelim dedik. Ortalama 7 km gidiş ve 7 km geliş toplam 14 km'lik bir yolumuz vardı. Sahilin sağ tarafının en ucunda Beyaz Otel denilen bir yer vardı final rotamız orasıydı. Zamanında Ürkmez'in en güzel oteliydi ancak 2015-2016 yılları arasında otel yönetiminin hataları ve brezilyadan gelen turistlerin otelde yaptıkları harcamaları otelden ayrılırken ödememesi yüzünden otel terk edildi ve çürümeye bırakıldı. Neyse biz yola çıktık 4 arkadaş 7 km'lik yolu yaklaşık 35-45 dakikada bitirdik. Ve sahilin en ucuna vardık oraya vardığımızda hava kararmıştı ve saat 20.00 civarıydı. Oraya kadar yorulmuştuk ve yıkılıp terkedilen otelin ön tarafında sahile yakın olan yerinde bir banka oturduk ve biraz dinlenip sohbet edelim dedik. Hava iyice kararmıştı ve bulunduğumuz yerde sadece biz vardık bize en yakın yerleşke ve insan topluluğu 1 km gerideydi. Biraz sohbet ettikten sonra akşam namazı okundu caminin seslerini duyabiliyorduk. Akşam namazı bittikten sonra konu dine geldi ve din üzerine konuşmaya başladık ayrıca arkadaşlarımdan birisi ateistti. Konuyu açan arkadaş ateist olandı ve din ile arası hiç yoktu. Saat 21.00'e doğru gelirken otel bir yandan din üzerinde olan sohbetimize devam ediyor bir yandan da otele göz gezdirmeye başladık. Bisikletlerimiz bank'ın etrafında park ediliydi. Otel'in denize doğru bakan kısmında arkadaşlar ile gezinmeye başladık bir yandan da din ile alakalı olan sohbetimiz devam ediyordu. Ortalık çok sessizdi ve bizden başka birisi olmadığına emindik. Otelin çevresinde gezinmeye devam ederken sahil tarafına yakın lavabo ve mesciti gördük. Aşırı tenha olduğu için ve ortamda bizi gerdiği için otelin daha fazla iç tarafına doğru girmedik ve tam bisikletlerimize doğru yönelecekken. Otelin mescit tarafından sanki megafondan çıkmış gibi bir arapça dua sesi yükseldi. O sesi duyduğumuz an altımıza sıçtık ve direk bisikletlere koştuk. Kimse arkasına bakmayarak evimizin olduğu sokağa kadar hiç durmadan aşırı bir eforla geldik. Yaklaşık 35-45 dakikada geldiğimiz yolu 15 dakikada döndük. Bu olayı ailelerimize anlatmadık onun yerine her yaz gittiğimiz din kursu hocamıza anlattık ve bunun paranormal bir olay olabileceğini ve otelin yakın çevresinde bir karabüyü olabileceğini söyledi. Ve bize bu tarz bir şey gördünüzmü diye sordu biz orada hiçbirşey görmediğimizi ve havanın karanlık olduğunu söyledik. Hoca bize inansada otelin çevresini gündüz gözüyle görmek istedi. Bir kaç gün sonra arkadaşlarım, hoca ve ben tekrardan arabayla otelin oraya gittik. Otel'in yol tarafına olan yerinde hiçbirşey yoktu. Ancak sahil kesiminde bank'ın olduğu yerden(bisikletleri park ettiğimiz yer) 250m uzakta bir kulübe ev gördük akşam gözüyle hiç ışık olmayan bir şekilde orayı görmek imankansızdı. Hoca oraya gidip içerine bakmak istedi ve asıl muhabbeti o zmn ayıktı. Klübe'ye girdiğimizde içeride duvarda ve tavanda kırmızı renkle yazılmış arapça semboller ve metinler gördük ayrıca odanın tam ortasında tahtalı örtülü ve küflü bir düzenek vardı. Biz onun ne olduğunu anlamasakta hoca onun bir kara büyü olduğunu ve o büyünün bölgedeki insanlara huzursuzluk ve rahatsızlık vermek amacıyla yapılmış bir büyü olduğunu söyledi. Hoca ortadaki düzeneği yaktı ve kalıntıları denize attı daha sonra camiye döndük ve abdest aldık. Hocayla birlikte namazımızı kıldık ve ayetler okuduk. O gün o gündür bir daha ne Beyaz otele gittik ne de tenha yerlerde din ile alakalı sohbet ettik. Ayrıca ateist arkadaşımız o günden beri hiçbir cuma namazını kaçırmıyor ve her gün dua ediyor. Buda böyle başımıza gelmiş enteresan bir olaydı hoca Montenegro Budva'dan selamlar.
Sürekli gelmelik içerik, ayda bir Beşiktaş Porto maçı gibi bünyeye almalıyız bu içeriği ❤
Hoca korkudan uyku tutmadı devamı gelmeli bu yayının
Merhaba Hasan hoca ve hastaları, benim hikayem ilkokul zamanından. Yeni başlamışım okula ve evden uzak olmaya, yeni insanlarla tanışmaya, okumayı öğrenmeye falan çalışıyorum. İlk bir kaç hafta geçti ve ben o güne kadar hiç tuvalete girmeye ihtiyaç duymamıştım. Felaket bir bastırma ile 10dklık tenefüslerin bu iş için yeterli olmayacağından emindim. Ayrıca alaturka tuvaletlerde tuvaletimi yapmayı öğrenmemiştim. Düşünüyorum nasıl yapılır, nasıl edilir derken ben bildiğim gibi yapmaya karar verdim. Not: benim sıçış şeklim oturaklı tuvalete altımdaki her şeyi tamamen çıkartıp işimi bitirmek ve üstümü geri giyinmekti. Alaturkada bunu yapmak ölüm gibi bir şeydi ve altımda içlik üstüne çekilmiş uzun kalın çoraplarım vardı. Neyse, öğle tenefüsü geldi ve ben artık patlamamak için bu işi halletmeye karar verdim. Girdim kabine önce üstümdeki hırka ve süveteri çıkarttım, ayakkabıların üstüne basıp ıslak mermere basmadan pantalonu çıkarttım. Son olarak en zor part olan kalkn çorapları düşmeden çıkarttım ve içliğide elime aldım. Sıçmaya kararlıydım, oturacak bir yere olmadığından ayakta dimdik dururken sıçmaya başladım. Ellerim dopdolu bir haldeyken ve sıçarken üstten 2 kafanın beni izlediğini gördüm. Sekizinci sınıflar büyük ihtimalle dalga geçmek için miniklerin tuvaletine gelip korkutacakken ne yapıyor bu gerizekalı der gibi dona kalmış uzun bir süre beni izlediler herhalde. Ben bunları görünce çığlığı patlattım ve ağlamaya başladım. Utanç içinde finalize ettikten sonran temizlenip, mermere basmadan bir şekilde zorluklar içinde giyindikten sonra tüm gün sus pus olmak üzere sınıfa gittim. Eve gidincede utana sıkıla anlattım ve bana nasıl sıçabileceğimi öğrettiler. Yinede ben bir daha uzun bir süre okulda sıçmamayı kendime şart kıldım.
korku yayını konsepti hasretinden sarıp sarıp izlemeye başladık ya
Hayatımda daha çok saran bir şey izlemedim yalvarırım korku serisinin devamı gelsin
Hoca akşam tekrarını izliyordum korkudan yarı da kestim yarın izledim
Hoca on numara sanki ekrana yazı yerine tam ekran kendini versen daha iyi olur gibi senin anlatımını direkt takip etmek fena sarıyor yazı dikkat dağıtıyor senin mimiklere önemli 👍🏻 seviliyorsun hastasıyız delisiyiz manyağıyız bu arada like bedava
Herkese selamlar, ikiz kardeşim (erkek) sizi severek izliyor bende ondan görüp bazen sizi izliyorum. Bu benim sınav sıçış hikayem. Öncelikle ben her zaman derslerine çalışan sınavlara hep çok çalışıp giren bir öğrenciydim okul hayatım boyunca. 11.sınıftayken bizim sınıfta 2 haylaz öğrenci okul saati bitiminde herkesin gitmesini bekleyip öğretmenler odasından sınav kağıtlarını fotoğraflarını çekiyorlar sınavdan hep yüksek puanlar alıyorlardi tabi bizim bundan sonra haberimiz oldu.Her zamanki gibi bir sınava çok çalışıp çıktıktan sonra (çok zor bir sınavdı matematik ) çalan arkadaşla konuştum bana diyo çok kolaydı işte yaa nasıl yapamadınız, ertesi gün bizim grubumuzdan bir kız bunların çaldığını öğrenmiş bize de söyledi onları tehtit ediyor eğer bize de sonraki günki kimya sınav sorularını vermezseniz hocaya söyleriz diye. Bunlar da tamam dediler o gün çektiler yine, benim o gün evime yakın arkadaşım gelecekti bizde kalmaya bende salladım zaten cevapları biliyorum diye hiç çalışmadım hoca çok kötü anlatıyordu onu da dinlememiştim. Cevapları ezberledim sadece.Sınav günü geldi bir baktım önümdeki sorulara tamamen farklı sorular meğerse bizim sınıftan bir kişi tam bizim öğrendiğimiz gün hocaya söylemiş hoca da değiştirmiş sınavı. Sorular bana bakıyor ben sorulara bakıyorum kalem oynamıyor, sonra düşündüm bayılma taklidi yapıp eve mi gitsem acaba diye ama gülerim diye yapmadım 40 dk boyunca napacagimi düşündüm ben, kafadan attım tüm soruları testti sınav sonra zil çaldı herkes sınavını masaya bırakırken o hengameden faydalanıp sınav kağıdını elimde buruşturup yanımda götürdüm. Sınav kağıdımı bulamazlarsa, kayıp olursa beni tekrardan sınava alırlar telafi sınavı ile birlikte olurum diye düşündüm. 2 3 gün çalışıp yüksek puan alırdım zaten. Kağıdı çantama sakladım. Sonraki derste bedendi herkes sınav sorularını konuşuyor. Benim bir kulağımdan girip direğinden çıkıyor (keşke dinleseymişim). Beden dersinde benim sınavındaki gözetmen hoca aynı zamanda benim edebiyat hocamdı beni wpden aramasın mı. Hemen müdürün odasına gel diye sesi de sinirli geliyordu. Ben panik oldum ama hiçbir şey bilmiyormuş gibi gittim müdürün odasına. Orda 2 hoca ve müdür yardımcısı beni sorguya aldılar. Sınav kağıdın yok,hoca bide sınıftan çıkmadan önce saymış kağıtları 1 kağıt eksikti diyor yani sonradan kayıp olma ihtimali yok diyor gitmişler sınıfa bakmışlar çöpe bakmışlar her yeri aramışlar. Bende dedim hocam ben bilmiyorum ben kağıdımı verdim çıktım diye yalan söyledim. Sonra dediler telafi yapalım sana yapcak bir şey yok oh be dedim içimden, odadan çıktım. Bizim kızlar kapının önünde beni bekliyorlar soran gözlerle, onlara anlatmıştım her şeyi, 5 kız onlarla konuşacakken arkadan hoca seslendi gel buraya kızım sınavını şimdi yapcaz.Bende tamam hocam ama önce tuvalete gitmem lazım dedim. Kızları hemen tuvalete çağırdım. Onlara sordum cevapları yine sıfır almamayım diye😂bir sürü sorunun cevabını söylediler aklımda tuttum bazı soruları müdür yardımcısının odasına geri döndüm aynı sınava bir daha girdim. Müdür yardımcısı başımda.İşlemler yapıyormuş gibi yapıyom cevabı işaretliyorum . Sınavın sonunda müdür yardımcısı kızım dürüstçe cevap ver bana dedi sınav kağıdına noldu sadece ikimizin arasında kalacak dedi bende ona güvendim her seyi anlattım ağlayarak dayanamadım. Öyle sınavdan çıktım. Hemen çantama baktım sınav kağıdına orda yok.Hocalar çantamı kurcaladı buldular dedim kesin. Meğerse onu bizim kızlar parçalara ayırıp geri dönüşüm kutusuna atmışlar sağolsunlar. Buda böyle garip heyecanlı bir hikayem. Bu arada sınavdan 65 aldım.O günden sonra gözetmen edebiyat hocası bana her ders dik dik baktı. Sonradan çalınan sınavlar da tekrarlandı, 2 öğrenci mat sınavından cok düşük puanlar aldılar.
Korku serisi gelmeli. Yayin cok iyiydi
Hocalar selam, sizlere yıllardır arkadaş ortamında anlatıp herkesi paranoyak ettiğim hikayeyi anlatmak isterim. Asıl hikayeyi erzurumun oltu taraflarında yaşamış neredeyse herkes bilir. Bi tık uzun ama emin olun pişman olmayacaksınız…
Ben 22 yaşımdayken Erzurumda yaşıyordum. Yazın arkadaşlarla bir dağ evi tatili yapalım dedik. Adı dağ evi ama Erzurum oltu’nun köy taraflarında yeşillik bir yerde. Etraf full tarla ve ağaçlık bölge dolu. Biz 3 arkadaş tuttuk evi, akşama doğru gitmiştik zaten bir arkadaşın annesinin hastane randevusu çıktığı için.
İlk gece her şey sakindi. Ateşin etrafında oturup hikayeler anlattık, eğlendik. Gece ilerledikçe, uyku bizi esir aldı. Uyandığımda, saatin 3:00'ü geçtiğini fark ettim. Dışarıda bir hışırtı duydum. İlk başta rüzgar olduğunu düşündüm, fakat ses daha yakından geliyordu. Ayağa kalkıp pencereden dışarı baktım.
Ay ışığının zayıf ışığında, evin önünde bir figür gördüm. Silueti oldukça netti; uzun boylu, sıska bir adam vardı karşımda. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Figürün yüzünü seçemiyordum, ama bakışlarını hissettim. Gözlerini sanki doğrudan bana dikmiş gibiydi. Bir an gözlerimizi kırpmadan birbirimize baktık. Ardından figür aniden kayboldu.
Arkadaşlarımı uyandırdım ve gördüğümü anlattım. Beni ciddiye almadılar, ama ben derin bir huzursuzluk içindeydim. Ertesi gün, evin etrafında dolanalım dedik. Etrafı dolaşırken, evin arkasında eski, kanlı bir bıçak bulduk. Bıçağın sapında, yan yana basılmış 3 mühür vardı biçimsiz bir şekilde. Arkadaşım bıçağı beğenip yanına aldı. Biraz daha dolanıp eve geçtik.
Gece tekrar bastırdı. Bizim arkadaş annesinin hastalığından falan bahsetti baya bir lafladık o gece. Saatler ilerlerken, bir hışırtı duyduk. Bu sefer daha yakındı. Pencereden dışarı baktığımızda, benim geçen gün gördüğüm aynı figür tekrar ortaya çıktı. Bu sefer yüzünü daha net görebiliyordum. Boş, cansız gözlerle bize bakıyordu. Bir anda kulübeye doğru yürümeye başladı.
Kapıyı kilitleyip içeride saklandık. Adam kapıya ulaştığında, sert bir şekilde vurdu. Kapı sarsıldı ama açılmadı. Ardından kulübenin etrafında dolaşmaya başladı. Tekrardan kapının önüne gelip tekmeyle vurdu 2 kez. Evin etrafı çalılarla doluydu nerede olduğunu anlayabiliyordum. Evin etrafında dolaşıyordu. Ayak sesleri içimizi ürpertiyorken hiçbirimizden çıt çıkmıyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Bir süre sonra aniden sesler kesildi. Sabaha kadar kimse uyuyamadı. Gün ağardığında, hızla eşyalarımızı topladık ve kulübeden uzaklaştık. Yakınlardaki karakola gidip yaşadığımız olayı anlattık. Polise olayı anlatırken bıçaktaki 3 mühürden bahsederken gözlerinin açıldığını fark etmiştim. Ben bu mühür olayını anlayınca bi olay olduğunu anlayıp ne olduğunu sordum. Polis bize olayı anlattı; Bu adam dağ evine giderken geçtiğimiz köyde yaşıyormuş zamanında, anne ve babasının ölümünden sonra akıl sağlığını yitirmiş, bu yüzden köylü tarafından dalga konusu haline getirilip dışlanıyormuş. Adam bıçak koleksiyonu sahibiymiş. Bir ara köydeki insanlara elindeki mühürlü bıçağı gösterip bu bıçağın kara büyü yapılmış bir bıçak olduğundan bahsediyormuş. Dediğim gibi anne ve babasının ölümünden sonra akıl sağlığını yitirmiş. Sonrasında polis asıl olaya geldi, Bir kış zamanı öğlen saatinde ortaokul öğretmeni okula gelmeyen 2 kız için aileleri aramış. Aileler kızlarını okula gönderdiklerinden bahsetmişler. Telaşlanıp köylülere duruma anlatmışlar. sonrasında köylülerle kızları aramaya başlamışlar, köylüler ellerinde fenerle karla kaplı ormana doğru yürüyüp etrafı aramışlar, izlerini aramaya çalışmışlar ama kar bütün izleri kapamış. Arama gece boyu sürmüş ancak hiçbir iz bulunamamış. Köylüler ertesi sabah erkenden aramaya devam etmişler. Ertesi günün sabahı, köylülerden biri, ormanın derinliklerinde, karla kaplı bir açıklıkta kızların bedenlerini bulmuş. İki kız çocuğu, yan yana yatıyormuş ve üzerlerindeki kar, onları neredeyse tamamen örtmüş. Ancak en korkunç olan şey, kızların hemen yanında bulunan sapında üç mühür olan bir bıçak. Bu bıçak, köylülerin uzun zamandır akıl sağlığını yitirmiş adam tarafından gösterilen bıçaktı. Olaydan sonra adam hiçbir şekilde bulunamamış. Ve köylü uzun süre çocuklarını okula göndermemiş. Bu olaydan belli bir zaman sonra aralıklarla birkaç köy sakini evlerinin pencerelerinin önünde 3 mühürlü bıçak bulmuşlar ve birbirlerine göstermişler.
Bu olay üzerinden 4-5 ay geçtiğini söylemişti polis. Yani o gün canımızı zor kurtardığımızı anladık. Benim arkadaşta bu büyü olayından korkup bıçağı attığını söylemişti olayın korkusundan. Siz siz olun bu kadar ıssız yerlerde vakit geçireyim demeyin.
@@auvrpa gece gece fena tribe girdim ya keşke okumayaydım
Ben olsam oltuyu terk etmiştim fena sıçırttı
Evdeki bütün ışıklar açık uyuyacam sanırım bi kötü oldum
knk babannem oltulu bu mühürlü bıçaklı deli beytullah olayını duymuştum hakikaten korkutucu allah korumuş
kanka hangi köy. ben de oltuluyum
Bu seri aşırı sardı devamı gelmeli
Hoca selamlar yıllardır youtube kullanırım ama ilk defa birine yorum atıyorum seviliyorsun, yıl 2019 şişlide bir meslek lisesinde üçüncü sınıfa gidiyordum. Lisenin en makara dertsiz tasasız haylazlık yılı. Meslek lisesine göre okuldaki kız oranı yüksekti (güzel sanatlar gibi bölümler sayesinde) ama biz elektrik bölümü olduğumuz için sınıfta 30 erkektik. Sınıf hababam sınıfından halliceydi en basitiyle derste sigara içenler vs. Sınıfta her türlü halta kötü işlere bulaşmış serseri tiplerden vardı ama hepsi çok delikanlı çocuklardı yakın arkadaşlarımızdı. Haliyle okulun en korkulan çekinilen ve popüler sınıfıydık. Okulda her gün bir olay yaşar, liseye yeni başlamış çocukların pisuvarda işerlerken arka ceplerine torpil koyup ufak şakalar yapmak gibi her türlü zorbalığı yapardık. Ama tabii ben grubun dengeli tipiydim. Arka planda durup izleyerek zevk alıp suça çok bulaşmayıp öğretmenlerin gözünde uslu efendi sayılan bir öğrenciydim. Bir gün sınıftaki 10-15 kişilik sınıfın geri kalanına göre daha samimi olduğumuz arkadaş grubumuzla bir oyun oynamaya karar verdik. Grup üyeleri olarak her hafta aramızdan bir şanslı kişiyi seçip bacağından bıçaklayacaktık (bacağın yandan belinize doğru giden kaba etini diye düşünebilirsiniz). Seçilen kişi seçildiğini bilecek ama haftanın hangi günü hangi anı bıçaklanacağını bilmeyecekti. Olayı heyecanlı hale getiren de buydu çünkü hafta boyunca okulda sürekli beraberdik, bıçaklanacak kişi ister istemez unutuyor aklından çıkıyordu ve en beklemediği anda laf arası wcde sigara içerkenki gibi anlarda gruptan belirlenen eli bıçak tutan arkadaşlarımız tarafından bıçaklanıyordu. Bıçağın tabii sakatlığa yol açmayacak kadar sadece ufak bir kısmı sokuluyordu. İlk hafta bir arkadaş ikinci hafta da diğer arkadaş kurban edildi ve birkaç gün topallayarak gezdiler ama herkes halinden memnundu. Üçüncü hafta ise haftanın şanslısı ben seçildim. Sıra bana gelene kadar her şey komik ve eğlenceliydi ancak bıçaklanacağım gerçeğiyle yüzleşince stres basmaya başladı. Okula gitmesem mi diye düşündüm fakat adım korkağa çıkar diye kaderime boyun eğdim. Bir yandan stres yapıp korkuyor diğer yandan ise bıçaklanmak nasıl bir his diye merak edip heyecanlanıyordum. En azından tanıdık biri tarafından kontrollü şekilde gerçekleşecek hem de nasıl bir hismiş diye tercübe edineceğim diye düşünerek haftaya başladım. Fakat bu olay kulaktan kulağa yayıldıkça alt sınıflara kadar duyulmuş ve birkaç hocaya şikayet edilmişiz. O zaman da çok sevdiğimiz sözünden çıkmadığımız bize sadece hocalık değil babalık/abilik yapan bir hocamız tarafından yaklaşık 2 ders nasihat aldık uyarıldık ve sevdiğimiz bir hoca olmasından dolayı kıramayıp bir daha yapmayacağımızın sözünü verdik. Şanslıydım ki bana yapılmadan önce duyuldu ve böylece kapandı konu ama hala içimde uktedir bir yanım yıllardır acaba nasıl bir histi diyerek geçti. Hala lise anılarım aklıma geldikçe ne aptalmışız diyerek tebessüm ederim. Teşekkürler seviliyorsun htalks ailesi.
Hasan hoca ve ekibe selamlar, hikayem 2003-2004 okul senesinden geliyor sizlere. O zamanlar 1. sınıftayım. Özel bi okulda öğrencilik serüvenine başlamışım, sınıfın hayta ekibinin sayılı özel elemanlarındanım. Şimdi yıllar sonra düşünüyorum da okul da okul yani, koskocaman bir arazi, hayvan gibi bir kampüsü var havuzlu mavuzlu. 1-F sınıfı olarak iki haftada bir beden eğitimi dersimiz yüzme dersi oluyor yani hazırlıklı gelmen gerekiyor mayo, bone, gözlük vs kesin getirmen lazım yoksa hoca havuza sokmuyor seni ve kenarda oturup izliyorsun sadece. Okulun ilk 3 ayı ben hep bir eksikle geldiğim için havuzun suyuna yaklaştırılmamışım bile, paso yedek kulübesindeyim iki saat klor koklayıp çıkıyom sadece. Hiç takmıyorum ama bunu o aralar hatta sınıfta muhabbeti bile geçtiğinde hoşuma gidiyordu, garip bi popülerlik kazanmıştı benim bu streak. Havuza girmeden seneyi bitireceğime dair konuşuyorduk hayta tayfayla. Neden olduğunu hatırlamıyorum 4. Ayda filan bana bi geldiler ve ben aileme beni hiç havuza sokmadılar ben de girmek istiyorum dedim. Eksikler tamamlandı, turuncu bone alındı, havuz çantası geceden hazırlandı, ve heyecanlı bir Furkan o özel perşembe gününe uyandı (gününü bile hatırlıyorum). Yüzme dersi son iki ders, biz de öğle yemeğinden bir önceki dersteyiz, benim tabi enerji ve heyecan tavan. Orta sıraların en arkasında oturuyorum ve öğretmenimiz Nesrin hoca tahtada ders işliyor. Bir kaç kez konuşuyorum diye çoktan uyarılmışım ancak benim o gun susmam ve dersi kaynatmamam mucize gibi duruyor. Benim kafa da öğlen yemeği ve sonrasında ki havuz sefası var, başka hiç bir şey umrumda değil o gün. Arada havuz çantasını kesiyorum, içine bakıyorum her şey tam mı diye kontrol ediyorum filan. Bizim bu okulda da o mavi renkli hayvani mıknatıslı tahta silgilerinden var, her sınıfta mevcut standart ama keşke olmasaymış (sizler de bana katılacaksınız birazdan). Neyse bağlıyorum, Nesrin öğretmen bu stresli ders işleme seansında bana baya ayar olmuş olacak ki; tam bu hayvani silgiyle tahtada bir bölgeyi silerken arkadan defalarca uyarılmasına ragmen yine konuşan Furkanın sesini duyar. Nesrin Öğretmen o muhteşem günün tam bu saniyesinde kendisinde yeni bir çar açıp, seri ve dengeli bir dönüşle elindeki o tahta silgisini hiç beklemeden orta sıranın en arkasına doğru fırlattı ….. headshot! Hoca sana yemin ediyorum benim tek hatırladığım önümdeki arkadaşımın kafayı öne eğmesi ve benim kafada (tam kaşımın üstünde) patlayan o hayvani silgi. Ve size bu hikayenin en üzücü kısmını söylüyorum, öğretmeni delirtmem filan değil hoca mevzu. Nesrin öyle bi headshot attı ki bana, ben o turuncu havuz bonesini acıdan ve kaşımın üstündeki şişlikten takamadım … yani bu demek oluyordu ki yüzme hocası beni havuza almadı, ve minik Furki yine ve yeniden havuz dersinde kenarda oturmaya mahkum bırakılmıştı. Bi daha da çabalamadım ve gercekten havuza hiç girmedim o okulda. Hepinize iyi yayınlar
Üçüncü bölümden buraya gelince bu bölüm daha iyi geliyor. 3. Bölüm o kadar kolpa mistik hikayeler ile dolu ki can sıkıyor.
Serinin en iyisi 2. Video kesin
Hocalara ve tüm hastalarına iyi yayınlar.
Sene 2007 falan olması lazım, o zamanlar bacak kadar çocuğum. Anneannemin evindeyiz, şöyle anlatayım, ev çok dik bir yokuşun üstüne kurulu ve yokuştan dolayı evin iki katı ve bahçeleri aynı hizada değil, basamak basamak merdiven gibi düşünebilirsiniz. Ev aynı zamanda tam da mezarlığın karşısında, arada 10 adım ya var ya yok.
Bir gün yine evin üst bahçesinde oyun oynarken bahçenin kenarında, sokağa yağan yağmurun akması için hafif çukur su yolunda aşağı yukarı o zamanlar benim yaşlarımda olan bir çocuk bedeni gördük, polisi aradık vesaire. Arka sokakta oturan bir Yusuf diye bir çocukmuş bisiklet sürerken oraya düşmüş hayatını kaybetmiş ilk biz fark etmişiz. Rahmetliyi evin önündeki mezarlığa defnettiler. Birkaç hafta sonra mezarlıktan geceleri “Yusuuuf, Yusuuuf” diye uğultu inleme karışımı sesler duymaya başladık. Bekçiler, güvenlikler, hatta zaman zaman çocuk aklımızla teyzeoğullarımla biz bile geceleri gider ne var diye arardık bakardık kimse olmazdı. Uğultu yıllarca devam etti, yeni gelen bütün mezarlık görevlileri buna dayanamayıp ayrıldı, yıllardır da mezarlıkta geceleri güvenlik vs kimse olmaz. 15 yaşıma kadar da penceresi mezarlığa bakan odalarda yatmayı bırak gece mutfağa girmeye bile korkardım. Artık alıştık tabii. Adet yerini bulsun, bu da böyle bir anımdır.
Bu serinin devamı gelsin çok güzel oluyor hocam ya
2 saat aktı gitti valla umarım 2. Bölüm bir an önce gelir
İlk korku gecesi için de yazmıştım. Umarum şimdi okursunuz.Korkunçluğundan ziyade benim hayatımı fazlasıyla etkileyen bir olay.Sene 2007 Diyarbakır'dan Bulgaristan'ın Plovdiv şehrine Üniversite okumaya gitmiştim.Tabi ozamanlar TL bukadar değersiz olmadığı için Bulgaristan şartlarına göre gayet iyi takılabiliyorduk.Bahsettiğim dönemlerde aile hasreti,memleket özlemi gibi klasik gurbetçi melankolisindeydim.Yine bir gece arkadaşlarla bayağı alkol aldık ve evlere dağıldık.Normal şartlarda kafamı yastığa koyar koymaz uyuyan birisiyim.Fakat o gece sağa sola dönmekten 2 - 2.5 saatte anca uykuya dalabildim.Bir rüya gördüm,rüyamda çok karanlık ve kocaman ağaçların bulunduğu bir ormanın içindeydim.Ses yok,insan yok,hayvan yok,hani suyun altına dalarsınız da çok farklı bir buğulanma hissi hissedersiniz ya aynen öyle bir his vardı sadece.Bağırarak yürüyordum ama sesim çıkmıyordu.Bir süre sonra ileri tarafta bembeyaz bir parıltı gördüm ve oraya doğru koştum,ışıkta beliren şey annemdi.''Anne'' diye üstüne doğru ilerledim ama benimle konuşmuyordu.Tam önüne geldim iki eliyle omuzlarıma gerçekten fiziken ağrısını hissedebileceğim ölçüde bastırdı ve inanılmaz derecede canımın yandığını hatırlıyorum.''Anne neden yapıyorsun canım çok yanıyor'' dememe rağmen benimle konuşmuyordu.Ellerini omuzlarımdan çekip gülümseyerek gökyüzüne doğru uçtu.Ellerini çekip gittikten sonra omuzlarımda 2 tane ışık saçan yıldız gördüm.Kan ter içinde uyandım,saat öğlen 11 civarıydı ve okadar etkilendim ki yataktan kalkıp,dövme işini hiç sevmememe rağmen o yıldızları omuzlarıma dövme yaptırdım.Şuan evli ve 1 çocuk babasıyım ve sadece o dövmelerim duruyor başka da dövme yaptırmadım.Eşim geçenlerde oğlumuzla ilgili bir dövme yaptırmak istedi.Şuan Alaçatı'da yaşıyorum firma ismi vermiyim,Türkiyede franchise veren bir dövmeci şubesine gittik.Haliyle ben de dövmelerimi gösterdim ve ordaki tasarımcı ''Dövmeler çok iyi ama iyileşmesi bitmemiş deriniz şişmiş krem kullanmaya devam etmelisiniz'' dedi ben de ''17 sene önce yaptırdım ne kremi'' dediğimde adam şoka girdi.Ben içimden ''Ulan ne kolpacı adamlarsınız bir boktan anlamadan bir de iş yapıyorsunuz'' demeye başlamışken adam içerde ki tüm çalışanları çağırıp dövmelerimi gösterdi.Ben de bu işlerden pek anlamadığım ve ozamana kadar profesyonel bir dövmeciye dövmelerimi hiç göstermediğim için ne olduğunu anlayamadım,çünkü bana normal geliyordu.Bir anda 7-8 tane adam başımda durmuş uzaylı görmüş gibi dövmelerime bakıyordu.İnandırmak için dövmemin yapılırken çekilmiş ve hala (Ne yazık ki hesabım duruyor) facebook hesabımda duran 2007 tarihli resimlerimi gösterdim.Bunun imkansız olduğunu,dünyanın en iyi dövmecisi dünyanın en iyi boyalarını kullansa bile bu şekilde kalamayacağını ve az bile olsa dağılması gerektiğini söylediler.Eşim de rüyamdan sonra bu dövmeleri yaptırdığımı bildiği için sadece gülümsüyordu.Dövmeler hala omuzlarımda ilk günkü gibi duruyor.Nasıl oldu,bünyemle ilgili mi yoksa benim rüyama kattığım anlam mı bilemiyorum.Sizi çok seviyoruz,özellikle Turanıma selamlar
abi iyi yayınlar benimde çocukluk tramvalarımdandır bu anı sene 2014 falan bundan önceki evimiz müstakildi gelişmiş köy tarzı biyerde bilenler bilir doğanket adanada neyse ben o zamanlar 9 10 yaşlarındayım ablalarımın odasında yerde yatıodum 2 sene sonra falan taşınma faslı olcağı için yatak almamışlardı işte bigün yine akşam oldu herkes yatcak yatağında ben huysuzlandım yerde yatmicam cart curt diye bizimkilerde çok umursamadı yat olum işte nolcak falan diye neyse herkes geçti yatağına bende masamda oturuyorum dönen saldalyem vardı ozaman gözler yaşlı döne döne söyleniyorum benim yattaığım odanın karşısı direk kolidora bakıyor ve kolidorun sağında odalar var yattığım odaya en yakın oda da annem çeyizlik odası işte evlendiğinde verdiklerğ koltuk takımı bardaklar cart curt var odanında öyle bi gri havası varki huzur evi gibi işte o odada kimse uzun süre kalmak istemezdi liminal space gibi bir yerdi ben o sandalyede kendi etrafımda dönerek mızmızlanırken o odada bembeyaz yüzlü tarif etmesi zor ama yüzü çok net bembeyaz bir valık gördüm hayatımda böyle beyaz görmedim o karanlık kolidoru aydınlatan acayipbi sıfat yüz korkunç olduğu kadar beyazdı ve kapıdan sadece kafasını uzatmış bana gülüyodu ben o an onu görüpnce dilim tutldı sonradan kendime gelip çığlığı patlattım evdekiler yanıma geldi noluyor diye olanları anlattım ozaman çocouk olduğum için geç saate kadar uyumadın uykusuzluktan görmüşsündür falan diye benş rahatlatmaya çalışmışlardı şuan 18 yaşındayım o surat halen aklıma geldikçe tüylerim diken diken oluyor yakın zamanda evdekilere bu konuyu açtım hatırlıyomusunuz diye kardeşimde çok kücükken geceleri o odanın önünden simsiyah bi yılan geçti gibi şeyler söyledi ve annem ve babam büyük kardeşimin küçükken uyurgezer olduğunu gece kalkıp eve mutfaktan pekmez alıp tuvalete döktüğünü söyledi bende şok oldum halen gizemini çözemiyorum bu olayın halen yüzünü unutmadım aklımda ve tarif edilmesi çok zor evde şuan başka biri oturuyor ve ne zaman o eve gitsem yine aynı hisleri hissediyorum
34 yaşındayım ve tam 21 yıl önce yaşadığımız o olayı hala unutamıyorum. Hollanda'da doğup büyüdüğüm şehirde, eski bir su kulesi hakkında bir efsane vardı: Gece yarısı 12'de bu kulede bebek ağlama sesleri duyulurmuş. Mahalleden beş arkadaş, bu söylentiyi araştırmak için bir araya geldik. Yaşlarımız 11-13 arasındaydı ve o zamanlar cep telefonları çocuklar arasında yaygın değildi. Hava sıcaktı ve burada yaz akşamları 22:30, hatta 23:00’e kadar aydınlık olur. Bir şekilde evden çıkıp bisikletlerimize atladık ve kuleye doğru yola koyulduk.
Oraya vardığımızda, arazinin içine girebilmek için bir tel örgüyü aşmamız gerekti. Ortam zifiri karanlıktı ve etrafta hiçbir sokak lambası yoktu. Ağaçlık bir alandaydı ve yakınlarda bir yol olmasına rağmen oradan kimse geçmiyordu, ortam oldukça sakindi. Hepimiz tel örgüyü aştık ve heyecanla kuleye doğru yaklaştık. İki arkadaş kuleye girmeye çalışıyordu, içeri girme muhabbeti dönüyordu. Etrafta dolanırken birden bire bebek ağlama sesleri duymaya başladık. Bu sesi başka bir şeye benzetmek mümkün değildi, gerçekten ağlayan 2-3 bebek sesi geliyordu. Beşimiz birden panikledik, bazı arkadaşlarımız yere düştü. Tel örgüleri aşmaya çalışırken herkes büyük bir korku içindeydi. Bir arkadaşımız yere düşmüş ve ayağa kalkamıyordu. Karanlık o kadar yoğundu ki onu göremedik ve korkudan onu geride bıraktık. Yaklaşık 10 dakika aralıksız bisiklet sürdükten sonra nefes nefese durduk. Bazılarımız ağladı, bazılarımız şoktaydı ve herkes bir şekilde evine dağıldı. O arkadaşı orada bırakmıştık.
Ertesi sabah okula gittiğimizde o arkadaşımızın olmadığını fark ettik. Hepimiz panik içindeydik. Sonradan öğrendik ki, kolu kırılmış ve saatler sonra bulunmuştu. Ne yazık ki bizimle bir daha konuşmadı.
P.S. O bebek seslerinin, çatıda oluşan hava akımı sebebiyle çıkan sesler olduğu ortaya çıktı.
Hocalar selam yaşanılan olay bundan 7 yıl önce falan lisedeyken yaşandı. Liseyi Adana'nın iyi puanlı sayılabilecek liselerinden birinde okudum ve 10. sınıfa geçtiğimizde fena olmayan 3-4 kişilik bir arkadaş grubumuz vardı genelde okulda hep birlikte takılıyorduk. Okul yüksek puanlı olduğu için ara dönemlerde okula yeni öğrenciler geliyordu. 10. Sınıfın 2. döneminde okulumuza bir öğrenci gelmişti. Çok mazlum ve masum görünen biriydi ve asosyal bir havası vardı. Okula rahatça alışması için onu da arkadaş grubumuza dahil ettik. Kafamızdaki plan onu arkadaş grubumuza dahil edip okula alıştırıp okulu tanıtıp kendi kafasına uyabilecek, ortak hobileri olan sınıf arkadaşlarımızın ortamına dahil etmekti çünkü bizim kafa yapımıza, mizacımıza uyan biri değildi. Onu aramıza aldık ve hatta sınıftan birileriyle de tanıştırdık üstünden o ölü toprağını attı ve insanlarla sohbet etmeye başladı ancak bir problem vardı onu kendi arkadaş grubumuzdan koparamıyorduk. Tenefüslerde, okul çıkışlarında, okuldan önce sohbet ederken sohbet ettiği diğer arkadaş grubu yerine bizi tercih ediyordu. Bu tercihini bir süre anlayışla karşıladık ancak bir süre sonra bizim muhabbetleri de ekşitmeye başlayınca bir kurtulma planı yapmaya karar verdik. Ona bir süre soğuk davrandık anlamayınca geldiği ortamlardan aniden uzaklaşmaya başladık halen anlamamıştı, bize daha radikal bir adım gerekiyordu. Okuldan çıktığımızda arkadaş grubumdan en samimi olduğum arkadaşımla birlikte evlerimize doğru yürüyorduk evlerimiz aynı rotadaydı yürürken gs fb muhabbeti yapıp 2016 survivordan sevdiğimiz adamların kritiğini falan yapmayı seviyorduk ancak bir süre sonra bu çocukta bizle birlikte yürümeye başladı ve bu inanılmaz huzurumuzu kaçırmıştı. Bir gün yine yürürken el mahkum tatsız tuzsuz sohbet ediyorduk ki yanımızdaki fazlalık bir saniye beklesenize diyip ayakkabısını bağlayacağını söyledi. Kafamı kaldırdığımda arkadaşımla göz göze geldik samimiyetimiz ilerlediği için telepati yoluyla anlaşabiliyorduk. Kaş göz edip gel lan koşalım dedi kafamı tamam diye salladım bana baktı üçten geriye parmağıyla saydı ve biz bir anda adeta arkamızdan 3 pitpull kovalarcasına koşmaya başladık. Koşuyorduk ve ardımıza bakmıyorduk ışıklar var diye evimizin tersine koşuyorduk ama aldırmıyorduk adeta özgürlüğe koşuyorduk yanımdaki arkadaşım şişmandı ve ben onun hayatımda bu kadar koştuğuna ilk defa rastladım. O günden sonra çocuk bir daha bizle muhattap olmadı ve yeni arkadaş grubuyla takılmaya devam etti. Üzüldük, vicdanımız sızladı ama mecburduk...
dipnot : yanımdaki şişman arkadaş sevgili turan hocaydı ..
Abi acayip sardı bu korkudan düzenli gelirse güzel olur
Merhabalar abi, adım Samir ve Azerbaycanlıyım. Size birkaç yıl önce başıma gelen ve beni çok korkutan bir olayı anlatmak istiyorum. Bu olay 2017 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde (İTÜ) yazılım mühendisliği bölümünde okumaya başladığım ilk yıl gerçekleşti. İstanbul'da öğrenci olarak yaşıyordum ve üniversiteye yakın bir apartmanda kalıyordum. Tabi o zamanlar şehirde tek başına olduğum için çok daha çekingendim.
Bir gün, son dersim bittikten sonra eve dönmek için yola çıktım. O gün her zamanki gibi sıradan başlamıştı, ancak akşam olduğunda hayatımın en korkunç anlarını yaşayacağımı bilmiyordum. Metroya bindim ve evime yakın bir durakta indim. İstanbul’un kalabalık ve hareketli metro hattında, her şey normal görünüyordu.
Evime yakın bir durakta indikten sonra sokaklardan geçerek apartmana doğru yürümeye başladım. Saat geç olmuştu, sokaklar oldukça sessizdi. Eve yaklaştıkça, arkamdan gelen adım sesleri duymaya başladım. İlk başta bunun başka bir yaya olduğunu düşündüm, ancak adımlar hızlanınca tedirgin oldum. Dönüp baktığımda kimseyi göremedim.
Adımların kesilmesiyle biraz rahatladım ve yoluma devam ettim. Eve vardığımda kapıyı kilitledim ve rahatlamaya çalıştım, gereksiz bi tedriginlik yaşadığımı düşünüyordum. Fakat o gece, garip bir şekilde uyuyamadım. Sürekli bir şeylerin yanlış olduğunu hissediyordum. Sabah uyandığımda, kapımın altından itilmiş bir zarf buldum. Zarfın içinde bir fotoğraf vardı; fotoğrafta, metroda inip yürüdüğüm sokaklar görünüyordu. Bu fotoğrafın beni takip eden biri tarafından çekildiği çok belliydi.
Polise gitmeyi düşündüm ama elimde yeterince kanıt olmadığını ve daha ülkede yeni olduğum için ne derler yardım ederler mi gülerler mi diye düşündüm. Yine de, eve döndüğümde ara ara adımımda arkamda birinin olduğunu hissediyordum dönüp bakıyordum ve şübheli birini göremiyordum. Kendimi bunların olmadığına ikna etmeye çalışırken birkaç gün sonra, aynı zarfın içinde ikinci bir fotoğraf buldum. Bu sefer, apartmanımın önünde bekleyen birinin silueti vardı. Fotoğrafın arkasında, "Seni izliyorum" yazıyordu.
Korkudan ne yapacağımı bilemedim. Aileme ve arkadaşlarıma durumu anlattım ama kimseye tam olarak ne olduğunu açıklayamadım. Her gün, o fotoğrafları çekip beni takip eden kişinin kim olduğunu ve neden bunu yaptığını merak ediyordum. Artık dışarı çıkmak bile benim için büyük bir korku kaynağı haline gelmişti.
Bir gece, yine uyuyamadığım bir anda, apartmanın dışından gelen bir ses duydum. Pencereden dışarı baktığımda, kapımın önünde bir gölge gördüm. Hemen polisi aradım ve durumu bildirdim. Polis geldiğinde, gölge çoktan kaybolmuştu. Ancak apartmanın girişinde buldukları bir not, her şeyi daha da korkutucu hale getirdi. Notta, "Bu sadece başlangıç" yazıyordu.
Polis, çevrede araştırma yaptı ama kimseye ulaşamadı. Bu olaydan sonra birkaç hafta boyunca polis gözetimi altında yaşadım. Bir gün, kütüphanede çalışırken bir adamın sürekli bana baktığını fark ettim. Onu daha önce hiç görmemiştim ama bakışları çok tanıdık geliyordu. Hemen koşdum ve kampusdeki Polise bunu paylaştım ve adamın birkaç suçtan sabıkalı olduğunu öğrendik.
Adamı yakaladılar ve sorguya aldılar. Yaptığı her şeyi itiraf etti; beni takip eden, fotoğrafları çeken ve notları bırakan oydu. Söylediği sebebi ise garipti inanıb inanmamak arasında kaldım: Sadece eğlenmek ve korkutmak için yapmıştı. Mahkeme süreci başladı ve adam cezasını aldı.
Bu olay, hayatımda derin izler bıraktı. Artık eskisi kadar rahat hissedemiyorum ve zaman zaman her adımımda tedirgin oluyorum. Fakat, yaşadıklarımı anlatmak ve başkalarına da dikkatli olmalarını söylemek istedim. Umarım bu hikaye başkalarına da ders olur ve kimse böyle korkunç bir şey yaşamaz.
---
Umarım bu hikaye HTalks tarafından seçilir ve canlı yayında okunur!
Hocam sana ve moderatör ekibimize sevgilerimi sunarak başlamak istiyorum.
Benim hikayem bundan yaklaşık 20 sene önce üst komşumuzun başına geldiğinden bahsedilen ve o günden sonra asla eskisi gibi olmadığına, eski neşesini huzurunu güler yüzünü kaybettiğine şahit olduğumuz bir olay.
O zamanlar 10 yaşında falandım, daha sonra aklım erdikçe hikayeyi sağdan soldan dinleyince daha iyi anladım olayın ehemmiyetini. Komşumuz Nurcan abla yaşlı annesiyle tek başlarına yaşayan dünyalar iyisi bir hanımdı. Kimseye zararları olmayan 50 ve 75 yaşlarında iki sessiz sakin insanlar olarak tanınırlardı mahallede. Nurcan ablanın annesi her yaz 1-2 ay köylerine giderdi. Nurcan abla da çalıştığı için fırsat buldukça birkaç gün gider dönerdi. Anlatılan o ki bir gün yaşlı teyzemiz her yaz olduğu gibi köye gidiyor, Nurcan abla da haftasonu evde vakit geçiriyormuş. Birden kapısı çalmış. Kapıyı açtığında annesini görmüş karşısında. Çok şaşırmış. Anne ne işin var burda neden geldin demiş. Niye aramadın geliyorum diye, daha dün köyden aradın beni geleceğini söylemedin ne oldu diye telaşlanmış. Yaşlı teyzemiz de seni korkutmak istemedim ama sıkıldım oralarda kızım, evimi özledim geldim işte demiş. Nurcan abla şaşırmış ama bir o kadar da sevinmiş annesi geldiği için. Yemek hazırlamış hemen yemek yemişler beraber. Yemeğin ardından yaşlı teyzemiz yol yorgunu olduğunu ve odasına geçip uzanacağını söylemiş. Nurcan teyze de annesinin yatağını hazırlamış ve dinlenmesi için onu yalnız bırakmış. Salonda otururken akşam telefon çalmış. Telefonun ucunda Nurcan teyzenin annesi… söylenen o ki Nurcan teyze ilk başka inanmamış annesine. Sen annem değilsin kimsiniz diye bağırmış telefonda. Ama telefonun diğer ucundaki ses de aynı telaşla: “Kızım iyi misin? Annen ben. Köydeyim. Nasılsın diye aramıyor muyum seni her gün. Ne oldu sana korkutma beni.” demiş. Nurcan teyze telefonu kapatmış ve annesinin odasına koşmuş. Bundan sonrasında tüm apartman Nurcan ablanın çığlıklarına eve koşmuşlar. Söylenen o ki Nurcan abla odaya girdiğinde annesini yatağın üstüne çıkmış zıplarken görmüş. Nurcan ablaya bakıyormuş ve gülüyormuş. Hadi sen de gel Nurcan diye elini uzatıyormuş. Hadi gel o kadına inanma sen gel benim kızım ol diye yatakta zıplıyormuş 75 yaşındaki kadın. Nurcan abla çığlıklarla kendisini apartmana atmış. Komşulara hiçbir şey açıklayamamış ilk etapta dili tutulmuş. Komşular eve hırsız girdi heralde diye eve girmişler ama hiçbir şey görmemişler ancak yaşlı teyzenin odası o kadar dağınıkmış ki ilk etapta hırsız olduğuna emin olmuşlar. Nurcan abla kendisine gelip olayı anlattığında haliyle çoğu kişi inanmamış ama o gün o normal ve kendi halinde kadının o hali, annesinin odasının darmadağın bulunması ve bulaşıklarda 2 yemek tabağı 2 şer çatal kaşık oluşuna kadar komşular hepsini görmüşler. Nurcan abla ve annesi o olaydan birkaç sene sonra taşınmışlar. Ben hayal meyal hatırlıyorum ancak ailem o akşamdan sonra Nurcan ablanın eskisi gibi olmadığını, psikolojisinin çok bozulduğunu söylerler hep.
Sıçırttı
hocam part ikide o kadar hikaye okuduk ama hiçbirisi seninki kadar etkilemedi be
Bu serinin devami gelsin Htalks hoca
Bu seri devam etsin lütfen hocaaa
Abi selamlar. Yıl 2011 falan ben 4 5 yaşındayken bizim buraya bi terör saldırısı olmuş askeri lojman taranmış (can kaybı yok). Bu olaydan bir kaç gün önce gece saat 10 civarı biz anayolun kıyısındaki dededen kalma kimsenin yaşamdığı yanında saadece terkedilmiş bir benzinlik olan köy evine bişey almaya gitmişiz. Tam içeri girecekken babamın telefonu çalmış eve girmeden apar topar ayrılmışız. Saldırıdan 2 3 gün sonra Jandarmadan öğrendik ki teröristler bizim evde kalmış. Eğer o gün babamın telefonu çalmada belkide öldürülmüştük. O zaman hatırlamadığım için korkmamıştım ama şimdi tüylerim ürperiyo. İyi yayınlar ❤
Hoca yaşadığım korkudan daha spesifik paranormal olaylar.Bu yaşadıklarımı atlatamadım ve hala aklıma geldiğinde tüylerim diken diken olur.Bu anlatacağım anılar(daha doğrusu olaylarlar silsilesi),3'ü de birbirleriyle benzer,aynı kümede ve kısa olduğu için tek bir seferde anlatacağım
1- Gece yatağımda yatarken sabah ezanı okunduğu sırada uyanmıştım.O sırada da 10-11 yaşımdaydım,Son bir senede başıma karabasan olayları gelmeye başlamıştı.Uykudan uyandığımda hareket edemiyordum,vücudum hiçbir kısmını oynatamıyordum falan.O gün sabah ezanının okunduğu saatlerde uyanmıştım.Daha doğrusu uyanamamıştım çünkü yine uyanmıştım lakin vücudumu oynatamıyordum.Korkumdan dolayı panikle hareket etmeye,bağırmaya ve annemi çağırmaya çalışıyordum.O esnada kendimi zorlaya zorlaya,çırpına çırpına sol elimin yüzük parmağını oynatabildim ve oynatmamla birlikte parmağım,yanan bir sobaya dokunmuşum gibi yandı ve sızladı
2- Bu olaydan sonra yine bir gün yatarken,yine o saatlerde uyandım.Kendimi hareket etmeye zorladım ve aynı korku,cin, konulu filmlerde olduğu gibi,çarpılarak,bedenimi bir şeyin içine girerek,ele geçerdiğini hissettim.İzlediğimiz klişe korku filmlerinde ve dizilerinde nasıl bir insan normal bir şekilde yatağında yatarken,içine şeytan,cin gibi bir şey girip,o insanı kontrol eder ya.İnsan ya o cinin kontrolünde olur ya da o andan sonra değişmeye başlar.Bildiğin o gelmişti hocam başıma.O gün sanki içimde bir karanlık hissetmiştim
3-Sonuncu olan ve en korkuncunda olan ise;yine günlerden bir gün yatarken uykum bölündü ve uyandandım gece.Ama öyle uykuluyum ki gözlerimi açmak dahi istemiyordum,tekrardan uykuya dalmak istiyordum.Yine huzursuzlanmaya başladım,onların geldiğini hissetim ve aklıma komik şeyler getirmeye çalıştım,gülümsemeye ve mutlu olmaya çalıştım.Ama ne yaptıysam beceremedim.Göğsüm daralıyordu ve nefes almakta dahi zorlanıyordum.Kurtulmak için kıpraşmaya ve hareket etmeye çalıştım.Cesaret edip bir gözümü açtığımda o karanlıkta bembeyaz bir ışık gördüm ve adım söylendi ''Mertttttt '' diye uzunca.O anda korkudan nöbet geçirmiştim ve çığlık atmıştım sonra
Yıl 2016 yer hatay. Askerde gece 2-4 nöbetindeyim. Gündüzleri ceza evine yakınlarını ziyarete gelenlerin üst aramasını yapıyorum. Birlik dağ yamacında önü geniş bir tarla tarlanın devamı yol o yolda biraz sıkıntılı bir köye (terör süphesi) gidiyor. Nöbeti devraldığım arkadaş abi dikkat et köye giden yolda şüpheli görülmüş tetikte ol dedi. Normalde nöbette kask bile takmiyordum çelik yelek falan hak getire ara ara da uyuyordum. Şüpheli var dediler diye ne olur ne olmaz diye hem kaskı taktım hem de yeleği giymiştim. Sağnak yağış var göz gözü görmüyor kendi kendime ulan adam yaklaşsa yağmurdan dolayı ne sesini duyarım ne görebilirim diye düşünürken davudi bir ses dikkat et demesiyle bi anda dünyanın en parlak ışığıyla kör oldum. Körlüğü hemen inanılmaz bir ses devam ettirdi. Önümüzdeki tarlaya yıldırım düşmüş. Nöbette olduğum kulübe tamamen demirden zeminden 2-2,5 metre falan yüksek zangır zangır sallanıyor. O an bir sonrakini çekebilir hemen çıkmam lazım diye kapıya gittim kapı sarsıntıdan sonra çarpılmış açılmıyordu. üzerimde g3, çelik yelek camdan dışarı atladım. Bölüktekiler saldırı var roket attılar zannetmiş beni de düşe kalka bembeyaz suratla koşarak geldiğimi görünce eline silah alan kapıya koşmuş. Bi yandan ateş etmeyin diye bağırıyorum bi yandan 50 metre mesafeyi koşmaya çalışıyorum. Bölük binasına girmemle nöbet tuttuğum kulübeye yıldırım düştü. 2 ay sonra teskere alıp istanbula dönmüştüm babamın kabristanına ziyarete gitmek için yola çıktım hava günlük güneşlikti kozlu mezarlığına geldiğimde hava bozmuş yağmaya başlamıştı içimden yok canım o kadar da olmaz derken yine yıldırım düştü. hayatımda daha korktuğum bir an olmamıştı. o olaylardan sonra yağmurlu havalarda olabildiğince dışarıda olmamaya çalışıyorum
Kolpa kontrolü için : twitter.com/sametilter7/status/735035163407618048?t=7QOyWUUYS2pQGE0Mk3VAbQ&s=19
Hatay gibi yağmurlu yerlerde yıldırım olayları çok oluyor bende Hatayliyim benzer olaylar oluyor
reis ben küçükken bi ara biz memlekete gitmiştik dedemde o zamanlar sağolsun memlekette evine internet bağlatan nadir insanlardan fakat şöyle bir sıkıntı vardı,ev üç katlı bir müstakil evdi.Bundan mütevellit en alt kata modemi koymuşlar internetten çektiği kadarıyla yetiniyorduk.ev bodrum ,dedemlerin yaşadığı kat ve evlenmiş dayımların yaşadığı kat olarak 3e bölünüyordu.Yalnız modemde bir sıkıntı vardı ki aynı anda 2-3 cihaz bağlanınca internette git geller oluyor bodruma yerleştirilmiş modeme gidip reset çekip geri gelmemiz gerekiyordu ve genellikle işe yarıyordu.bir gün o zamanlar yeni alınan bilgisayarımda oyun oynarken yine internet gitti ve bodruma reset çekmeye inmeye başladım fakat kalbime bir ürperti geldi.bodruma inerken merdivenler sensörlü ve bazen karanlığa gömülüyorsunuz sensörler çalışmıyor.neyse hoca ben indim bodruma sağ salim bodrumun ışığını açtım o klasik korku filmlerindeki ışıklar gibi açılıyor cızırtılı yanıp sönüyor bende o zamanlar 12-13 yaşlarındayım felaket tırsıyorum ama o zamana kadar bir şey olmadığından çokta anormal hissetmiyordum o ana kadar.Modemin reset tuşuna tıkladım arkamı döndüm ışığı kapatmamla beraber git burdan diye bir ses arkamdan bağırdı ve bana doğru koşan ayak sesleri duyuyorum ben o anki şokla arkama dönüp kim olduğuna bakamadım ne kadar hızlı koştuğumu hatırlamıyorum bile ve üst kata çıkıp üst katın kapısını açtığım gibi bayıldım uyandığımda şoktan kimseyle konuşamıyor sadece ağlıyor ve aşağıyı işaret ediyordum herkes aşağıda bir şeyler olduğunu anlayıp aşağıya indi fakat tek bir iz dahi yoktu bodruma zaten çok az inilirdi bir değişiklik olduğunda anlaşılırdı fakat örümcek ağları bile yerli yerinde duruyor tek bir canlıya ait iz dahi yoktu annemler kendi kafamda kurduğumu düşündü ama sesi o kadar net hatırlıyorum ki kurmadığımdan emindim bizim sülalede büyücü bir akraba var hala yapıyor mu bilinmez ama o zamanlar anne baba tarafı birbiriyle kötü olduğu için çok uğraşıyordu onun işi olduğundan şüphelenmiştik öyle kaldı o iş şuanda hala o bodruma yanımda en az 1 kişi olmadan inmem.evde 20 senelik oldu bodrum hala aynı şekil saygılar hoca.
hasan hocam selamlar bu olay yaklasık 2 ay önce yaşandı. 3 aydır görüşmediğim arkadaşlarımla bir akşam görüşme kararı aldık. Akşam 10 gibi buluştuktan sonra aklımıza bisiklete binme fikri geldi ve hemen uygulamadan 3 bisiklet kiraladık. İzmir’de yaşayanlar bilir İnciraltı Kent Ormanı’nın yanında ikinci bir yol var. Orası bayağı ıssız olduğu için biraz heyecan olsun istedik ve bisikletle oraya gitme kararı aldık ardından bisikleti oraya doğru sürmeye başladık. Ne bir ışık vardı ne bir insan önümüzü sadece bisikletin önündeki hafif ışık veren far aydınlatıyordu. Bizde bağırarak kahkaha atıyorduk ve salak salak sesler çıkararak oradan geçiyorduk. Tam o sırada arkamızdan bir ıslık sesi geldi, biz baya bir korktuk ve bisikleti çok hızlı sürmeye başladık. Resmen zifiri karanlıktı ve karşımızdan simsiyah giyinmiş 2 tane erkek 1 tane kız yürüyerek geliyordu. Bir sürü çelik aksesuar takmıslardı ve erkekler bile suratına makyaj yapmıslardı. Arkalarından köpekler havlayarak geliyordu bizde iyice altımıza sıçtık ve hızlıca ordan çıkmaya çalıştık. saate baktığımızda saat artık 12 olmustu ve korkarak hemen eve gittim. Gece ise beni karabasan bastı ve çok korkunç bir rüya gördüm. O günden beri oraya gitmiyoruz ve gitmeyide düşünmüyoruz.
Ulan başlarda iyiydi de harbi korktum videonun ilerlerinde :D Gece minecraft oynarken dinliyordum şimdi bu serinin başka bir videosunu izleyeceğim :DDD
Abi seri inanılmaz sarıyor 5. bölümdeyim (ilk bunu izledim sonra 123 şimdi de 5 :D)
maalesef seri bitti şu an izleyecek bir şeyler arıyorum ama bu seriden sonra saran video bulamıyorum :D bir an önce yenisi gelse de izlesem :)
Hoca bu part 2 için benim ciddili 3-4 tane şahsi paranormal işim var
Şu an sadece yazıyorum korku serisi 2 için hikayenizi atın demenizi bekliyorum
Cansınız seviliyorsunuz
Sene 2012.
Tekirdağ Fen Lisesi’de 2.sınıf öğrencisiydim ve lisenin tamamını yatılı okuyarak geçirdim. O sene 1 Mayıs salı gününe denk geliyordu, herkes pazartesi günü ya rapor alarak ya da devamsızlıkla bağlayarak memleketine gitmişti. Neden bilmiyorum ben ailemin yanına gitmedim. Yurdun erkek tarafında sadece ben ve bir arkadaşım kalmıştık. İlk akşamı çok güzel planlamıştık, hocadan spor salonunun anahtarını aldık, sporumuzu yaptık. Akşam için de planımız cin hikayeleri konuşmaktı. Duşları aldıktan sonra çekirdeğimizi kolamızı aldık oturup başladık sohbet etmeye, ikimiz de inançlı insanlar olduğumuz için aslında bu korkumuzu arttıran bir şeydi. Ben cin olaylarına alışkın biriyim, çocukluğumun geçtiği köyde (Tekirdağ, Malkara, Sağlamtaş) çokça cin hikayesi vardır ve köylü bunu oldukça sıradan karşılar. Köyde 4-5 tane cinci hoca halen var.
Neyse lafı uzatmayayım, o akşam çeşitli cin hikayelerini birbirimize anlattıktan sonra tabi ikimizin de götler attığı için ayrı odalarda yatmaktansa aynı odada yatalım dedik. Gece uykuya nasıl daldım hatırlamıyorum, asıl mevzu da burdan sonra başlıyor. Klasik bir dikdörtgen oda düşünün tam kısa kenarı ortalayan bir kapı ve tam karşısında cam, sağlı sollu ranza. Ben sağ/alt ranzadayım yüzüstü yatıyorum, yüzüm de duvara dönük. Bi anda arkamdan, kapının oradan bembeyaz bir ışık huzmesi geldi, koca yurtta yalnız olduğumuzu biliyorum o yüzden arkadaşıma seslenmeye çalışıyorum tuvalete mi gittin gibisinden ama sesleniyor muyum yoksa sesim çıkmıyor mu anlayamıyorum. Odaya giren şey adım adım bana doğru yaklaşıyor, benim de nabzım o sırada en az 150. Dönüp bakmak istiyorum ama değil kafamı parmak ucumu bile hareket ettiremiyorum, sadece göz kaslarımı hareket ettirebiliyorum ve zihnim son derece açık. Bedenimin üst yarısında bir ağırlık hissediyorum, odaya giren şey üzerime oturmuş gibi bir his. Birkaç başarısız hareket etme denemesinden sonra bu durumdan bu şekilde kurtulamayacağımı anladım, dua ederek sakinleşmeye ve uyumaya çalıştım. Nitekim bir şekilde uyumuşum.
Sabah gözümü açar açmaz dünkü olay geldi aklıma, kahvaltıya inelim de arkadaşıma anlatayım dedim içimden. Kahvaltıya inmeden önce arkadaşım biraz garip davranışlar sergiledi. Dolabını boşalttı, yatağın nevresimlerini çıkardı, bir şey arıyor gibi bir hali vardı. Ne aradığını sorduğumda ‘yok bir şey ya’ gibi geçiştiren şeyler söyledi. Kahvaltıya indik ve o gece yaşadığım olayı anlattım, anlatırken gözleri kocaman oldu. Sözümün tamamen bitmesini bekleyip dedi ki; ‘Sana da mı geldi?’
O gece odadaki şey her ne ise ikimize de birer posta uğramış.
Bu durumun tıbbi açıklamasını sonradan öğrendim tabi fakültede ama ikimize de aynı anda olması daha da önemlisi birebir aynı şeyi yaşamış olmak pek de kabul edilebilir bir olasılık değil.
Sevgiler, selamlar hocalar 🙏
KORKU ANILARI 2
Hasan abi selamlar. Anlatacağım olay Kocaeli'nin Gölcük ilçesinde ve Erzincan'ın Tercan ilçesinde geçmekte. Ailem ve ben İzmit'te yaşıyorduk. Babam polis olduğu için ,ikinci şark görevinin çıkmasından ötürü annemle birlikte Tercan'a gitti ben ise okuduğum için evde tek başıma kalıyordum ,arada akrabalarıma gidip geliyordum. O dönem kurban bayramına yakın bir dönem olduğu için ahırda kurbanlık hayvan bakıyorduk. Her zaman ki gibi kuzenlerimle birlikte ahırın orda ki evde oturuyor, sohbet ediyor sabahlıyorduk. O gün öğlen saatlerine doğru üst taraftaki köylerden bir aile dostumuz hırsızların buralarda çok dolanmaya başladığını ve dikkat etmemiz gerektiğini bize söyledi. Bizde gece saatlerine kadar ahırın önündeki bahçede yanımızda bir tane saçmalıyla oturmaya karar verdik. Ahır öyle bir yerdeki etrafında hiç yerleşim yeri yok(Çünkü yerleşim yerlerinde hayvan bakmak yasak o yüzde merkeze uzak) ve hemen 5-10 adımlık mesafede bir mezarlık var ki burada bizim aile büyüklerimiz yatıyor. Öğlen vakitlerinde aile dostumuzun yaptığı uyarı ve ahırın bulunduğu konum itibariyle zaten hafif tırsmıştık. Gecenin ilerleyen saatlerine doğru uykusu gelenler yavaş yavaş içeri kaçıyor uyuyordu. En son ben dışarda tek kaldım ama dışarda tek kalınca daha çok tribe girdim çünkü hayvanlar yerinde durmuyor, sürekli zincir sesi, köpek havlaması ve ahırdaki hayvanların ahırdaki saçlara vurma gibi sesler geliyordu. Bende çok duramadan evin içine girdim. Evin bir tane küçük penceresi var ve sürekli oradan dışarıya bakıyordum ,kuzenlerimin hepsi uyumuştu bir ayakta ben kalmıştım zorla da olsa biraz uyumaya çalıştım. Hepimiz sıkış tepiş yerde yatıyorduk çünkü ev çok küçüktü. O dönem babam ve annem benden uzak olduğu için özlem duyuyordum. Yarım uyku yarım uyanık bir haldeydim. Birden ahırdaki hayvanlar çok ses çıkartmaya başladı, genelde böyle olduklarında hayvanların zincirleri birbirine dolanır ,bende öyle düşündüm ve tek başıma evden çıkıp ahırın kapısına gittim.(Bu zaman diliminde güneş daha yeni doğuyor yani gökyüzü pembe gibi ve sabah ezanı okunuyordu.)Ahırın kapısını açıp baktığımda herhangi ters bir durum yoktu. Bende ahırdan çıkıp tekrar kapıyı kilitledikten sonra eve doğru yöneldim. Evin yanında mezarlığa giden yoldan aynı babamın kıyafetlerini giyen ve arkadan gördüğüm kadarıyla babama benzeyen birini gördüm. O an şoka girmiş gibi hissettim gidip arkasından bakmak istedim ama götüm yemediği için eve gidip kuzenlerimi uyandırdım. Bu, olayın benim tarafımda yaşanan İzmit kısmıydı ve ben yaşananlara anlam verememiştim. Sabah olunca annemi aradım ve yaşadıklarımı anlattım. Annem ondan sonra bana kendi yaşadıklarını anlattı. Babam işe gitmek için ekip arkadaşları babamı evden almışlar. Babamlara birkaç gece önce Tercan' da gerçekleşen bağrışma sesleri üzerine şikayet gelmiş. Babamlarda devriye ekibi oldukları için bir arkadaşıyla birlikte olay yerine gitmişler. Eve vardıklarında kapıyı çalmışlar ve açan kimse olmamış .Sonrasında evin etrafında dolanmaya başlamışlar ve camdan içeriye bakmaya çalışmışlar. O sırada babam camdan bakarken yerde yatan birini görmüş. Ev eski ve kapısı ahşaptan olduğu için kapıyı zorlayarak açmışlar. Cesedinin yanına gittiklerinde göğsüne bıçak saplanmış orta yaşlarda bir adam görmüşler ve babamın arkadaşı diğer odalara bakarken her yerde İbranice yazan kağıtlar ve nazar boncukları görmüş. İşte orada her ne oluyorsa babam rahatsızlanıyor ve ekip arkadaşları eve bırakıyor. Babam eve geldiğinde anneme "Sen kimsin ?"diyor. Benim burada ne işim var diyor, ne iş yaptığını ,nerde olduğunu hatırlamıyor ve bu süreç uzun bir süre devam ediyor. Ekip arkadaşları zorla da olsa babamı işe götürüp getiriyor. Annemlerin yaşadığı olayla benim İzmit'te yaşadığım olayın ortak noktası şu benim mezarlığa çıkan bir adamı babama benzettiğim olayı yaşadığım zaman babam Tercan'da değilmiş. Birkaç gündür eve gelmemiş annemler babamı bulamamış. Bende telaşlanmayayım diye bana da haber vermemişler. Mezarlığa çıkan adamın babam olup olmadığını gerçekten öğrenemedim babama sorduğumda ise o zamanları hiç hatırlamıyor. Sevgilerle....
Dona bıraktırdı
reis selamlar bende gölcükte yaşıyorum ama harbi fenasal korkuttun bizi bu gece ulaşmak istersen @hasanenestn allaha emanet
Merhaba, doğrudan anımı anlatmaya başlıyorum.
Yıl 2016 yağmurlu bir Mersin günüydü, ben o zamanlar lise 1. sınıf öğrencisiydim. Bir müzik dersinde hocamız erkenden dersi bitirdi sadece bizim sınıf ders saatinden önce teneffüse çıkmıştı. Hava almak için arkadaşlarla dışarıya çıkalım dedik ve okulun ana kapısına girişi sağlayan 10-15 basamaklı geniş bir merdivenden inecektim ki ayağım kaydı ve yüzüstü düştüm. İlk 2 basamaktan kaydıktan sonra dengemi toparlayabildim, yanımda Kaan diye bir arkadaşım vardı, beni kaldırmak için elini uzattı. Şakayı seven arkadaşım (yayın kuralları gereği böyle söylüyorum) ben elimi uzattığımda elini geri çekti ve dengem bozularak düşmeye devam ettim. Sadece ıslanmakla kalmadım ayrıca kalçamın da bir kısmı (Hilmi’den bir tık fazla) açıldı. Çok şükür arkamda bizim sınıftan sadece 2 kız vardı ama ben baya utanmıştım. Buna ek olarak, o kızlardan birisi benden hoşlanıyordu ve bu olaydan kısa bir süre önce tam su içerken bir arkadaşımın hareketleri sonucu o kızın üstüne ağzımdaki suyu fışkırtmıştım. Benden çok kız için kötü anılar olmuş olabilir 😂
Yayını gece izlemeye korktuğum için 2 gündür gündüz izleyip anca bitirdim fena yayındı hocaa
Hasanım paşam harika konsept en az 20 bölüm olmalı
HOCA BU SERİNİN DEVAMI GELSİN, BU AÇIK BİR UYARI! YOKSA EVİNE GİRERİZ. KAPIYI KIRARIZ HTLAKS'TAN SELAMLAR.
Eskiden köylerde harbiden sıkıntılı olaylar çok oluyormuş eskiden ben bile anneannemden babannemden bu tarz 6-7 hikaye duydum. 28:06
Hatta biri en son kuyuya atlayıp ölmüş
Korku anları 2 hocam cerezlik ilk anı olarak okunur kolay gelsin
Kendimi küçük yasta deli hissettigim bi süreç. Sene 2010 ben 6 yasındayım,teyze cocuklari ile otururken büyük kuzenlerden korku filmi izleme fikri ortaya atıldı ve diş perisi diye bi film açtılar. Filmin ana karakteri olan diş perisi beni cok etkiledi ve korkuttu neyse kuzenler gitti ertesi gun aksaminda tv izlerken kafamı gayrı ihtiyarı balkon camina cevirdim ve o filmdeki dis perisini gördüm daha küçüğüm korkudan havaya zıpladım odama koştum 1. Sinifa gidiyodum herkese bu olanlari anlattim ama kimse inanmadi dalga gecildi ama ben her gece görüyorum kimseye derdimi anlatamıyodum. Gece olmasin diye allaha dua ediyodum oyle bi travma oldu bunu 1 yıl yaşadım ve doktor yardımıyla yendim
Bu korku serisi kesinlikle devam etmeli
öncelikle iyi yayınlar ve ismim gözükmesin.
bir gün lise 3te okulun son haftalarında artık ders işlenmiyor sadece isteyenler test kitabı getirip test çözüyor isteyenler bahçede oturup sohbet edip , futbol vs şeyler oynanıyordu. arkadaşımla bende bahçede oturan ekiptendik.okulumuz antakya merkezde olduğu için öğle araları dışarı çıkıp yemek yemeye gidebiliyorduk, döner yemeye gittik (buradan hatay dönere sallayanlara da sesleniyorum hatay döneri sadece hatayda güzel yapılıyor o gördüğünüz abartı soslar falan hepsi gösteriş hatayda böyle bir durum söz konusu değil)3 ekmekli dönerimizi gömüp okula tekrar geldik. okulun bitmesine 3 saat kalmıştı ve biz sıcaktan bayılmış bir şekilde bahçede oturup sıkıntıdan patlıyorduk sonra bir kaç arkadaşımız yanımıza gelip bilgisayar odasının anahtarını bulduklarını ve içine girip klimayı açıp oturduklarını söylediler. bizde koşarak gittik bilgisayarlara cs 1.6 source indirip mutfak haritasında ölümüne çatışıp eğleniyorduk her şey çok güzeldi ama tek bir sıkıntı vardı klima tam benle arkadaşımın üstüne vuruyordu ayarlamaya çalıştık ama yön çubuğu kırılmıştı ve hareket etmiyordu 2 saat kadar oynamıştık en sonunda müdür yardımcısına basıldık. hem okulun ilk öğrencileri olduğumuz için bizi seviyordu hemde kafa bir adam olduğu için sorun çıkarmamıştı.kantine indik twister yeşilimizi aldık ve voleybol oynayan kızları izlemeye geçtik. sonunda okul bitmişti ve eve gidiyorduk arkadaşımla evimiz farklı yerlerdeydi 10 dakika birlikte yürüyorduk sonrasında o sağa ben sola ayrılıp yaklaşık 10ar dakika da öyle yürüyüp evlerimize varıyorduk. birlikte yürümemizin 7. dakikasında arkadaşım çok fazla tuvaletinin geldiğini söyledi ve benim de gelmişti hızlı adımlarla hiç konuşmadan yürümeye koyulduk ve ayrılacağımız yere geldiğimizde görüşürüz bile demeden ayrılıp hızlı adımlarla yürümeye devam ettik. artık dayanamıyordum yoruluyordum bir yandan da terliyordum ama aklımı boşaltmaya çalışıp yürümeye devam ediyordum evime sadece bir dakika uzaklıktaydım sağa dönecektim ve evime varacaktım ama sağa dönerken ayağımı çok açmamla birlikte oraya bırakı verdim artık yapabileceğim hiçbir
şey yoktu altıma yapmıştım. çantamı sona kadar indirip popomun gözükmeyeceği hizaya getirip eve vardım arkadaşımla ertesi gün oturduğumuzda hiç anlatmadım utanıyordum olaydan 4-5 gün sonra grupça oturup sohbet ediyorduk akşam oldu herkes gitti arkadaşımla oturmaya devam ettik. ve birden bir şey söyleyeceğim dedi. hatırlıyor musun diyip o günden bahsetti. evet dedim, ben o gün eve giderken altıma yaptım dedi ve ben birden kahkaha atmaya başladım çok utandı kıpkırmızı oldu haline güldüğümü sandı, bende altıma yaptım deyince aralıksız kahkaha atmaya başladık ve bu olay sadece 3-4 arkadaşımızın bildiği komik bir anı olarak kaldı. htalks hastalarına selamlar iyi yayınlar
Selamlar hoca bir ortaokul hikayesiyle sizlerle beraberim .Yıl 2019 ortaokulda 14-15 yaşlarında bir çocuğum. Ben ve dört arkadaşım teneffüste tuvalete girdik ve tabi siz de bilirsiniz beş arkadaş tuvalete girerse orda şımarılır. Biz birbirimize peçeteleri ıslatıp attığımız sırada bir arkadaşım yukarıda boşluk gördü ben bi şuraya bakayım dedi, ben de o tarafta öğretmenler tuvaleti olduğunu söyledim. Ama dinlemedi o delikten aşağı doğru baktı, o sırada tuvalet işini icra eden kadın öğretmenle göz göze geldiler ve tam onlar gözgöze geldiği sırada aşağıda ben “noldu y****m insene” dedim. Ve yandan öğretmen bağırdı tabi. Tuvaletten çıktı ve bizim tuvaletin kapıyı açtı beş kişi orda bizi gördü yerler full ıslak peçete dolu. “Terbiyesizler siz ne yapıyorsunuz bi de üstüne küfür ediyorsunuz, o küfür eden kimdi?” dedi. Arkadaşlarım gram umursamadan beni gösterdi benim her yerim titriyor. Oraya çıkıp bakan çocuğa ve bana müdüre gitmemizi söyledi diğer çocuklarla sonra hesaplaşacağız dedi. Biz müdüre gittik sonra öğretmen geldi olanları müdüre anlattı , bir tutanak tuttular ama özel okulda olduğumuz için çok fazla üstüne gitmediler olayın. O olaydan sonra o öğretmenin derslerinde utanarak çıtımız çıkmadan oturmuştuk.
YazıYorum #5 ‘’KORKU ANILARI 2’’
Hoca şimdiden iyi yayınlar hastalarına da çok selamlar, bu olay bizzat ilk ağızdan dinlediğim aradan uzun seneler geçmesine rağmen her detayı ile hafızamda kalan yegane anılardan biridir.
Yıl 2013 Ağustos ayı İstanbuldan maddi imkansızlıklar nedeniyle Kırşehir’e memleketlerine taşınan arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Kendileri Kırşehir cezaevinin yakınlarında merkezden biraz uzakta bir müstakil evde yaşıyorlar bağları bahçeleri ile ev 6+2 falan bayağı geniş. Sağolsun annesi babası kendi annem babam gibidir. Biz benim geldiğim gece cuma gecesi olduğundan haftasonu arkadaşımda çalışmayacağı için sabahlamak istedik sabaha kadar sohbet muhabbet derken evin verandasına sigara içmeye çıktık çıkmışken de orada oturalım dedik veranın karşısına baktığında cezaevi, cezaevinin çaprazında birkaç ışık yanan bir merkex köyü var uzaktan sadece ışıkları gözüküyor. Arkadaşıma şu köy neresi diye sırf muhabbet açmasına sorduğumda orası amcamın vefat ettiği karıncalı köyü dedi. Bende makarasına köy halkı da sabahlıyo heralde bizim gibi diye boş muhabbet yaparken yüzünün ciddileşip kimse yaşamıyor o köyde kanka dedi. Nasıl kimse yaşamıyor dedim görmüyon mu olum ışıklar yanıyor diye ciddiyete bende dahil oldum. Amcam orada 2011 de vefat etti o köyde de uzun zamandır kimse yaşamıyor diye 2. Kez söyleyince artık amcasınında nasıl vefat ettiğini sorma gereği duydum. Arkadaşım; Amcam birgün tarlada çalışırken yanına biri geliyor karıncalı köyünden komşusu, bizim oğlanın akşam düğünü var herkesi davet ettim sizide bekliyorum nolur gelin diye amcam da kırmamak için olur tarlada işlerimi bitireyim akşama doğru gelirim diyip adamı yolluyor. Akşama doğru amcam yorgunluktan yürümemek için eşşeği de alıp köye gidiyor köyün girişinde düğün sahipleri karşılayıp hoşgeldiniz bizde sizi bekliyorduk deyip masaya davet ediyorlar ama nasıl düğün konfetiler masalar müzikler herşey o biçim bi dünya kalabalık. Arkadaşımın amcası masaya oturup eşlik ediyor düğüne, düğün sahibi gelip siz gelmeden yemeğe geçmedik artık sizde geldiğinize göre yemeğe geçebiliriz deyip yemek servisinin başlaması için el işareti yapıyor. Gençten biri elinde büyükçe bir tabakla gelip tabağı arkadaşımın amcasının önüne koyuyor amcası tabağa baktığında ağzına kadar dolu dışkı görüyor. O anda herşeyin aslında bir insan sureti olduğunu gerçeklikten uzak bir üç harfli düğünü olduğunun farkına varıyor ama ne yapacağını da bilmediğinden kibarca reddedip tok olduğunu söylüyor tarlada işlerinin henüz bitmediğini sadece bir tebrik etmeye geldiğini söyleyip masadan cevabı beklemeden kalkıp köyün girişine bağladığı eşşeğine gitmek için yürümeye başlıyor eşşeğin yanına geldiğinde arkasına dönüp baktığında bütün köy ahalisinin gözlerinin içine içine baktığını görüyor tam eşşeğine binip gitmeye kalkarken oracıkta düşüp vefat ediyor. Arkadaşın amcasının erkek kardeşi amcasının eşinden evden çıkarken karıncalıya gittiğini henüz dönmediğini öğrenip arkasından gidince Tüm bunları görüp şahit oluyor o gün bu gündür de biraz meczup kimseyle konuşmayan sessiz sakin bir insana dönüşüyor.
Arkadaşım sözünü bitirdiğinde sabah ezanı okunmaya başlamış ben o ara çoktan ilk minibüsle kayseriye ordan da istanbula gelmek için toplanmaya başlamıştım bile :) Arkadaşımla hala görüşürüz o gün bugündür anadoluda hangi şehre gitsem kırşehire girmez etrafından dolanırım internet çekmez haritaya bakamam olur ya yolum karıncalıya düşer diye.
hasan hoca selamlar olay daha çok yakın yaşandı (yaklaşık1 ay) baharın gelmesiyle birlikte dersler seyrekleşmiş etkinlik tarzı olaylar başlar bizim okulda bi bilgi yarışması var imiş bizim başkanda kendi dahil 3 kişiyi yazdırmış yarışmaya(ikisi en yakın arkadaşım sınıfın en iyileri) okulumuzun yıkılmasından dolayı kızlar ile bizim okullarımızın binaları ayrı cuma son iki saat bizim erkeklerden iki sınıf deplasmana gidiyoruz(bizim hocaların bizden tek beklentisi diğer erkek sınıfını geçip sonuncu olmamamız) bizim başımızda iki hoca var ve cidden deplaseye gidiyoruz neyse biz giittik kapıdan girdiğimiz anda bütün gözle bize dikildi ( aşağılayıcı bakış) şeklinde neyse bizi indirdiler aşşağı salona bizim ilk oturduğumuz yerde (salonun tam ortasına hilal şeklinde oturduk) rahatsız oldukları için hocaları ( aynı anda sunucu) bizi oradan kaldırıp en arkaya yolladılar ben arkıma bizi arkaya yollandığımızı görünce üzüldük kızların en iyi sınıfının hocaları bizim 2 senedir matçımız salona girdiği anda hayvanat gibi hocayı alkışlayıp götünü kaldırdık (hayvanatsı hareketler ile ) kızlar bize yine iğrenç varlık gibi bakmaya devam ediyor böyle yaptığımız için neyse yarışma başladı jurilerin ikiside onların hocaları( bi tanesi bizim çok sevdiğimiz felsefeciydi bizi sattı) başlamadan ben ilk bi itiraz ettim bizim hocalar aracılığı ile bu itirazımın kabul görmemesinin ardından yarışma başladı mattan çıktık nerdeyse full gidiyorlardı ztn bizimkilerin matematiği iyiyidi bizimkiler her doğru yaptığında salonu inleterek baskı altına alıyorduk onlar yanlış yaptığında gülüyorduk bu şekilde iki üç uyarı aldık . biziim soruları önden onların sınıf öğretmeni bizim matçı önden çözüyor neyse öyle bi soru geldi ki yani kimsenin bilemeyeciği bi soruydu galiba genel kültür cevap a idi hoca çözüp bize söylüyordu sonra aniden aklımıza 3 gün önce öylesine konuştuğumuz bi muhabbet geldi bir öksürük a iki öksürük b üç oksürük c tarzı bi tane de el yoluyla vardı ama onların yarıştığı kürsüde sırtları bize dönüktü sadce bir arkadaşım tam köşeye geldiği için bizi hafiften görebiliyordu öksürsün biri hemen bi kere dediler ben ama öyle bi öksürdüm ki öksürüdğüm anda bütün salon bana kitlendi (yaklaşık 100 kişi) bizim yarışanlar herkes bana bakarken hem gülüyorlar hem seviniyorlar neyse bütün salon bana kitlendikten sonra gülmeye başladılar ardından ortam tekrar ciddileşti sorunun cevabını doğru yapan tek takım bizim sınıf olunca kızlar aniden juriye gidip itiraz ettiler ondan sonra ufak bi karmaşa çıktı juri yanıma geldi beyler yapmayın böyle şeyler dedi enseme bi şaplak attı (bizi satan felsefeci) ondan sonra sunucu açıklama yaptı evet böyle şeyler yalnış anlaşılabilir tarzı aslında o kadar sert değilkdi ama ben ve arkadaşlarım çıkıştık hocam burada zaten deplasmandayız bizi en arkaya attınız baskı altına almaya çalışıp kopyacı algısı yaratıyosunuz bu yarışma bu şekilde olmaz dedik zaten burada herkes az çok taraflı tarzı bişey dedik (4 kız 2 erkek sınıfı var) sonra yok işte öyle değil sizde bizim öğrencimizsiniz tarzı şeyler söylediler (bu şekilde haksızken haklı duruma düştük) neyse ama yinede bütün gözler sorular gelirken benim üzerimde ufak bi çevre kontrolu yaptığımda 3 hoca ve sayısız kız vardiyalı şekilde beni izliyordu neyse bu şekilde bizimkilerin bilemediği bir kaç soru daha oldu soruları ben bizim matçıdan alıp arkadaki arkadaşıma söylüyordum oda benim omzumdan eliyle iki üç tarzı numaraları işaret ediyordu yarışanların söylediğinie göre yaklaşık iki üç soruyuda öyle doğru yaptık yarışma bitti bizim diğer erkek sınıfı sonuncu oldu bizim sınıf matçının sınıfından sonra ikinci oldu onların birinci olduğunu duyunca haywan gibi yuhaladık ağlaya ağlaya kazandılar diye tezahürat yaptık bittiğinde bizim matçınıun sınıftaki kızlar hocayı darlıyodu hocam niye bizi tutmadınız biz daha galatasaraylıydık(bizim sınıfta 1 tane fenerli var ve konudan bağımsız en sevdiği sınıf biziz) işte söz vermiştiniz tarzı darlıyorlardı sonra biz hocanın aarkasına geçip rahatsız edici tavırlar sergileyince bıraktılar hocayı yarışma bitti arkadaşımla ben birbirimize sırıtıyoruzneyse bitti eve dönerken (yaklaşık 5-6 kişilik grubuz) benim aklıma hadi giderken bizi binaya uğrayalım müdür yardımcısından dışarı çıkabilme izni için hemde biraz gözüne gireriz beklentilerini anlatmıştım neyse gittik hocam dedik 2. olduk bize böyle yatılar şöyle baskı altına aldılar juriler sunucular herkes onları tututyordu bize orda kopyacı muamelesi yaptılar filan bayağı bi sydık sonra bide izin istedik ama tüm sınıf için niye diye sorduğunda sınıfça kazandık hocam dedik yüzsüzce neyse izinide aldık bi şekilde kendimizi acındırarak buda böyle bi anımızdı bu olaydan sonra iki üç kızda instadan istek attı bana gaiba aartık okulda daha fazla tanınan biriyim hilmi hocayada konyadan selam olsun iyi yayınlar
😄😄🤣😞🤣
😢😂😢😂
7. hariciye koğuşu
Hocalar selam. Normalde İstanbul'da yaşıyorum ama yaz ayları olduğu için memleketteyim (Samsun). 2 kuzenimle birlikte dede evinde kalıyoruz. Yaşlarımız 17-18. Kuzenlerden biri hafız. Diğer kuzenim de o sıralar hastaydı. Her gece oturur bir filme başlardık daha filmin yarısına gelemeden hasta olan gider uyurdu. Biz de filmi hafız olan kuzenimle bitirirdik. Bir gece saat 3.00 civarı yine filmi ikimiz bitirdik ama uykumuz gelmedi. Köylük yer olduğu için rahatça dışarı çıkabiliyorduk. Ev tahtadan olduğu için attığımız her adımda evden sesler geliyor. Hasta olan kuzenim uyanmasın diye sessiz sessiz evden çıktık. Kapının önünde rahmetli dedemizin yaptığı banka oturduk ama kaşınıyoruz, bir şeyler yapasımız var. Kuzenime karşıya gidelim mi diye sordum. Oraya "karşı" denmesinin sebebi yolu. Köy meydanından uzaklaştığın, birkaç kişinin evinin olduğu ve çok uzun yıllardır kullanılmayan bir okulun olduğu yer. Yolun bir tarafı fındık tarlası diğer tarafı da dimdik bir yokuş ve yokuşun sonunda köye çıkan diğer yol var. Uçurum denecek kadar uzun değil ama yokuş da sayılmaz çünkü neredeyse 90 derece. Yolun sadece başında ve sonunda birer sokak lambası var o kadar. Yolda hafif bir viraj var ve o viraja yakın bir noktada yıllardır herkesin kabusu olmuş, oradan geçen herkesin tüylerini diken diken eden nefes aldığı iddia edilen bir ağaç var. Hayatım boyunca hiç görmedim o ağacı ama virajdan dolayı konumunu biliyorum. Bunlardan dolayı oraya "karşı" denir ve insanlar gündüz bile o yoldan geçmeye korkar. Kuzenim biraz düşündükten sonra hadi gidelim dedi. Planımız yolu geçtikten sonra yıllardır kullanılmayan o okula girmek. Okulun önünde sağında solunda hiçbir şey yok arkasında da fındık tarlası var. Telefon fenerleriyle yola çıktık. Sokak lambasının ışığı biraz rahatlatıyordu ama çok az ilerlediğimizde sokak lambasının ışığını göremez olduk. Arkamız önümüz kapkaranlık. Elimizde telefon olmasa kör gibiyiz. Ben arada gerginlik yaratmak için telefonun fenerini kapatıyorum, arkama bakıyorum, kuzenime de bakmasını söylüyorum. Hafız adam ağzından tek kelime kötü bir şey duymamışımdır bana küfredicekti. O fenerini hiç kapatmıyor hatta sakinleşmek için telefonundan okey oynamaya başladı sağına soluna bile bakmıyor. Birden dua etmeye başladı ortam iyice gerildi. Yolu bir şekilde bitirdik sokak lambasının altına geldik okula bakıyoruz uzaktan. Gitmeye yemedi tabii ki dedik dönelim yeter bu kadar. Giderken başımıza bir şey gelmediği için biraz daha sakin bir şekilde dönüyoruz. Ta ki o efsane ağacın yanına gelene kadar. Ağacın yanına geldiğimiz anda nefes sesi duymaya başladık ve bir an duraksayıp birbirimize bakıp nefesimizi tuttuk. İkimiz de birbirimizden geliyor sandık ama gelen ses bize ait değildi. Kuzenim benim arkama baktıktan sonra koşmaya başladı. Benimse sadece 1 saniyeliğine kafamı çevirme vaktim vardı çünkü gördüğümüz şey bize bakan bir çift gözdü. Gördüğümüz o bir çift göz tarla tarafında değil yokuş tarafındaydı. Nefes bile almadan eve koştuk. Sesimiz soluğumuz kesildi. Hasta olan kuzenim bizim seslerimize uyandı ve ne olduğunu sordu. Başımıza gelenleri anlattık. O da nefes alan ağacın birkaç yıl önce kesildiğini ve bir süredir kimsenin duymadığını söyleyince biz korkudan tamamen kendimizden geçtik. Biraz sakinleştikten sonra gördüğümüz gözlerin bir kediye ait olabileceğini düşünerek kendimizi avuttuk ama nefes sesi çok derindi ve ona bir kılıf uyduramadık. Üstelik bir kedi için oldukça yüksekte gözlerdi ve pek de kedi gözüne benzemiyordu. O yoldan bir daha hiçbir gece geçmedik. Gündüz de kalabalık veya arabayla olmadığımız sürece geçmedik.
Not: Bizim yaşadığımız olaydan birkaç sene sonra 35-40 yaşlarındaki başka bir kuzenim gece vakti başka bir yerden eve dönerken karşıya giden yola uzun saçlı, çok kısa boylu bir kızın koşarak girdiğini gördüğünü söyledi.
Merhaba Annemin anlattığı okul anısını sizinle paylaşmak istedim
Sene 1996 Bandırmanın bir köyünde annem ortaokul 1. Sınıfta okullar arası koşu takımdaymış.Okul çıkışları koşulara hazırlanmak için arkadaşları ile belli saatte buluşup köy dışına doğru idman yaparlarmış.Annemin köyü ile ana asfalt arası 2 km ve köyün çıkışından yaklaşık 100 mt sonra mezarlığa ayrılan bir yol var.Yine bir idman günü annem ve arkadaşları köy yoluna çıkmışlar.İdman dönüşü tam o mezarlık yolu ayrımına geldiklerinde dedemin amcası koyunlarını otlatıyormuş.Tabi koç olmadan sürü olmaz.😅(macerada burda başlıyor zaten)Annem ve arkadaşları yaklaştıkça koç bunlara gözü dikmiş.Tabi herkes panik annem daha panik bütün arkadaşları mezarlık yoluna yukarı doğru koşarken annem köye doğru koşmaya başlamış.Bilin bakalım koç kimin peşine takılmış😂Annem koşuyor koç koşuyormuş gittikçe mesafe yakınlaşmış ve bir yandan da kafa vurmaya çalışıyormuş.Mezarlık yolu ile köy okulunun arası yaklaşık 300 mt falan.Köy okulunun muhasebecisinin oğlu Allah tan oradaymış ve okul bahçesinin kapısını açıp annemi bahçeye almış.Tabi annem korktuğuna mı yansın,rezil olduğuna mı ?😂Bu da yetmezmiş gibi arkadaşları beden eğitimi öğretmenine Hocam koşular da Filiz’in peşine bir tane koç salarsak kesin 1. olur diye dalga geçmişler.😂😂Eskiler boşuna dememişler sürüden ayrılanı kurt kapar diye Annemin hikaye de böyle işte.
İyi yayınlar annemle birlikte severek izliyor ve dinliyoruz .
Son korku yayınından buraya geri gelenler…
en keyifli yayın falandı devamı gelsinn
rahat uyumak için sabah tekrarı izliyorum ✌🏻
Hasan abi iyi yayınlar bu bir 2019 lise mezuniyet anısıdır, hayatımda unutamayacağım ve unutmak istediğim bir gündür hala benim için. Bizim lisede mezuniyet töreni için kültür merkezinde kep atma töreni gibi bir olay yapılacaktı. Bunun için de günler öncesinden her sınıfa haber verildi sınıf konuşmacısı ve konuşma metni ayarlamak için. Bizim sınıfta bu işe kimse gönüllü olmayınca sanki çok anlarmışım gibi bu görevi üstlendim ve diğer sınıflarınkinden çok daha iyi bir konuşma metni de hazırladığımı düşünüyorum. Neyse o gün geldi çattı biz kültür merkezine gittik herkesin ailesi arkadaşları da geldi. Kep atma törenine geçmeden bu 8 sınıftan sırayla A v B sınıfı konuşmalarını yaptılar alkışlarla yerine geçtiler. Sıra C sınıfı olarak bana gelmişti. Bütün sınıf arkamda, konuşmacı olarak sahnenin ortasına geldim. Oraya çıkana kadar ailemden de kimseyi görmemiştim. Ortaya geldim, spot ışıkları benim üzerimdeydi, kafamı kaldırıp sahneye baktım, ailemden anne bana kardeş amca dede nene anneanne herkesi gördüm ve heyecanlandım. Biraz daha uzaklara baktığımda kız arkadaşımın da geldiğini gördüm ve 0 heyecanla çıktığım sahne benim için kabus gibi bir yer olmaya başlamıştı. Kağıtta yazanları okumaya başladığım an sol elimdeki kağıt ve ardından sağ elimdeki mikrofon nakarata giren İbrahim Tatlıses'in mikrofonu gibi titremeye başladı. Kendimi durduramıyordum. Şimdi geçer Görkem hadi diye kendimi motive etmeye çalışıyordum içimden. Ama işler daha da kötü olmaya başladı. Konuşmanın ortasına doğru geldiğimde izleyicilerin hepsi birden ayağa kalkarak beni alkışlamaya başladı bana moral vermek için. Bu her şeyi daha da berbat etti çünkü kalbim anlamsız bir biçimde ağzımdan çıkacak gibi olmaya başladı. Kağıtta yazan hiçbir şeyi göremiyordum titremekten. Kağıdı ful kolpa ve ezberden söylemeye devam ettim ve konuşmanın sonunda teşekkür ettim ve sizi asla unutmayacağız sözleriyle bitirdim. Sunucu öğretmenimize doğru giderken mikrofonu da fırlatırvari bir tavırla 'sıçtık' diyerek verdim. O da biz de senin bu halini hiç unutmayacağız diyerek devam etti. Sonrası alkış kıyamet yine. Sonra bizim çocuklarla beraber üçlü çektirip sahneden ayrıldık. Çıkışta herkesin yanıma gelip iyi misin sorularına maruz kalmak, annemin yüzündeki o masum ifadeyi unutmak çok güç tabi. O gün hayatımın en utanç verici ve aynı zamanda en özel günlerindendir. Buradan Kahramanmaraş Çukurova Elektrik Anadolu Lisesine selamlar, hayatını kaybeden öğretmen ve arkadaşlarıma da Allah'tan rahmet diliyorum. İyi yayınlar seviliyorsunuz.
iyi yayınlar Hasan hocam ve moderasyon ekibi. Ben 8 yaşında kardeşimin ve kardeşimin arkadaşının bana dabbe 3 izlettiği günden beri inli cinli paranormal olaylı işlerden hem çok korkarım hemde bu işlerden uzak dururum. Liseye yeni başlamışken bi Ahmet abi vardı mahallede herkes başına toplanmış paranormal olaylarını anlatıyorlardı birbirlerine mahallede. Ahmet abi sırt üstü veya yüz üstü yatarsan karabasan gelir dedi bende genelde sırt üstü yatardim bir kaç gece sonra birden uyandım ve gözlerimi açmak hariç hiçbir eylemi gerçekleştiremediğimi farkettim odam tamamen karanlıktı ve üstüme bir şey oturmuş gibiydi internette okuduklarım o an aklıma geldi ve karabasan olduğunu anladım ama ilk kez oluyordu ve ne deneyimleyeceğim hakkında bir fikrim yoktu. Bir kaç dakika öyle kaldıktan sonra en sonunda başımı hareket ettirebildim kafami kaldırdım ve yastigin üstünde korku filmlerine taş çıkartacak seviye korkunç bir yüz yastığıma bir örümcek bıraktı. Örümceğe elimle vurmaya çalıştım ama yumruğu attığımda ne o yüz ne örümcek vardı bizimkilere seslendim ama duymadilar kalkip gitmeyede yemedi. Güç bela o günü sabah ettim ve bu karabasan olayı bir kaç kez daha tekrarlandı.
Ama ilk iki üç seferden sonra ne zaman olsa aa yine mi karabasan diye bitmesini bekliyordum. 12. sınıfa geldiğimde bir sevgilim vardı beraber okula gidip geliyoduk takılıyorduk falan. Biz bahçe katında oturuyoruz ama altımızda bodrum var binadakiler kullanmadigi eşyaları oraya koyuyor bi gün sevgilimle bas basa kalmak için onu götürebilecek bi yer düşünürken aklima bodrum geldi o da kabul etti neyse sabah 7:30 fln gittik bodrumun kapisinin anahtarini bulamadım ama umursamadik kapının yaninda isi pişiriyoruz o sırada birden ben kıza bakarken ahşap kapının cam kismindan biri geçti hemen toparlandik kizi yolladim geliyorum sen çık diye kız çıktı bende ondan 1 dakika sonra çıktım tekrar girdiğimde ahşap kapıda DIŞARDAN vurulmuş bir kilit vardı yani içerde kimse olamazdı bir şeyi rahatsız ettik herhalde dedim ve ordan ayrılıp okula gittim kimseye de anlatmadım eve geldim gece uyudum yine karabasan geldi alismis olduğum için bitmesini bekledim derken bitti dönük yatiyim dedim ve tam o sırada gözlerim kapandi ve yere dustugumu hissettim gozlerimi acmadim çünkü görebileceğim herhangi bir şey kalıcı bir hasar verebilirdi psikolojik olarak ama suruklene suruklene kızla isi pisirdigimiz bodruma kadar geldim ve içimden bütün bildiğim duaları okurken o şey sonunda beni bıraktı gözümu açtığımda bizim evin çelik kapısının iç (ev) kısmında buldum kendimi hemen koşarak yatağa döndüm her yanim ter içinde kalmıştı bi daha da öyle iki opup koklicam diye hiçbir kız arkadaşımi tenha yerlere goturmedim kendimde uzak durdum o günden beri dışarda çok zorda kalsamda küçük abdestimi bile yapmıyorum bir şeyi rahatsız ederim diye. Manitasiyls tenha yerlerde takilan htalksin hastalarida dikkat etsin :) Okuduğunuz için teşekkürler iyi yayınlar hocam
konseptsel anlamda en iyi htalks yayını
Aşırı sardı hoca. Yenisini bekliyoruz acilen.
hocam iyi yayınlar. benim olayım hatta olaylarım çok yakın zamanda gerçekleşti. tuvalette çok kalma, cinler orada yoğunlaşır dendiğini duymuşsunuzdur. olayda tuvaletteyken kapıdan çok net şekilde hissettiğim bir kapıya vurma sesi geldi ve sanki biri burada olmamı istemiyordu. aileden biri olduğunu düşünerek hemen kalkıp kontrol ettiğimde herkesin yerinde ve sakin olduğunu gördüm. bunun sonraki günlerinde rüyalarımda balkonda varlıklar görmem, hocaların cinlerle namaz kıldığını görmem gibi birçok görüntü gördüm. sonraki günlerde ise yine duş alırken çok net şekilde diş fırçalarının koyulduğu kaba koyduğumu hatırladığım gözlüğümü başka bir yerde gördüm, ve cinlerin eşyaların yerlerini değiştirebildiği söyleniyor. hala duşa girdiğimde içimi bir korku sarıyor, aynalara bakmaktan korkuyorum.
Korku serisi aşırı sardı kesinlikle devam etmeliiii
ÇİZİKÇİLER..
Lise son sınıfa gidiyordum. Sınav hazırlığı dönemleriydi. Evde ders çalışmaya pek müsait bir ortam olmadığından okula çok yakın yurtta kalan bir arkadaşımdan rica edip sınav haftasının olduğu bir Perşembe cuma misafir öğrenci kontenjanından kalıp birlikte ders çalışacaktık. Planladığımız gibi de oldu ilk gece yurtta kaldım. İkinci gün okula gitmeyip ders çalışırken iki gün önce sınavına girdiğimiz ve geçen haftalarda kritik bir ödevini teslim ettiğimiz bir dersin notu açıklanmıştı. Hem ödev hem sınav notu yaptığımdan emin olduğum şeylerden bile düşüktü. Bu hocanın sorunlu ve bana takıntılı olduğunu düşünüyordum zaten uzun süredir. Notları da üstüne böyle görünce iyice delirmiştim. Aynı yurtta kaldığım arkadaşım, ve diğer sınıflardan ilk kez sohbet edip gördüğüm iki eleman daha hocayı sevmediklerini onlara da sıkıntılı olduğunu falan söylemeleriyle mevzunun fitili yakılmış oldu. Bir anda bunu bize nasıl yapar bunun hesabını sormalıyız diye ergen kafasıyla sinirle okula doğru 4 kişi yurttan çıktık. Yolda yürürken kimin söylediğini hatırlamadığım bir şekilde yapılacak şeyi tasarlamıştık. Hocanın arabasına zarar verecektik. Biz 4 ergen hocanın arabasına gitmeden de biri bizi görür de belli olmasın falan diye üzerimizdeki montları falan değiştirdik. Araba okulun arka sokağında park ediliydi. Arabayı bulup baştan sona harita gibi çizip kaçtık. Muhtemelen olayı anlattığımız bir arkadaş bizi ispiyonladı ve sonrasında armut gibi kamera olan bir yerin dibinde tüm görüntülerimiz çıktığı için olay patladı. Olayı tüm okul hocalar ve öğrenciler öğrenmişti tabii adımıza çizikçiler diyolardı.Hepimize ya başka okula gider arabanın da değer kaybı dahil tüm masraflarini karşılarsiniz ya da polisle uğraşırsınız diye iki seçenek sunulmuştu. Tabii ki ilkini seçip tüm maddi zararı karşılayıp okuldan ayrıldım. İşin garibi hayatımda ilk kez konuştuğum iki eleman da benle gelip bu olayda aynı salaklığı yapmıştı. Şuan dönüp baktığımda hangi kafayla böyle bir şey yaptığımı hiç anlayamıyorum. Okul dönemine dair aslında düşününce utandığım komik ve bir o kadar da rezil anım budur. Selamlar iyi yayınlar.
*-YazıYorum-Korku Anıları 2-*
Hasan hoca selamlar öncelikle bu olay başıma ortaokul yıllarındayken geldi.7.sınıfta falandım o zamanlar.Ama hikayeye en başından başlamam gerekirse bu olaylara merakım 6.sınıfta başlamıştı.O zamanlar Facebook’ta korku sayfaları çok popülerdi.Arkadaşlarla o gruplarda takılırdık hikayeleri okuyup korkutmaya çalışırdık birbirimizi.Ama ben bu hikayeleri okudukça daha çok merak ettim ve üzerine gittim.İnternetten araştırmaya ve okumaya başladım.3 harflilerle ilgili ne var ne yok cin çıkarma videolarından tut isimlerine kabilelerine müslüman ve kafir olanlarının neler yaptığına kadar büyü ile ilgili şeyleri de o dönemde araştırmaya başladım.Odadan odaya girerken selamunaleykum diyerek giriş yapıyordum o yaşta kafayı bozacak derecede uğraşmaya başlamıştım.Daha sonra tipik korku filmlerinde olan olaylar başıma gelmeye başladı.Annem her seferinde beni uyarmasına rağmen ben araştırmaya ve ilgilenmeye devam etmiştim.İlk önce odamdaki kitapların gece vakti sebepsiz yere devrilmesiyle başladı.Daha sonra mutfakta dolap kapaklarının açılıp kapanması bulaşık makinesinin içinden tabak kırılma seslerinin gelmesi.Her gece bu olaylar oluyordu bi 4-5 gün boyunca ve ailecek artık rahatsız olacak konuma geldik.Sadece ben fark etmiyordum olanları halisülasyon ya da başka bir şey değildi bu olanlar.Her gece bir şey oluyordu ve ailecek ayaklanıyorduk uykumuzdan oluyorduk.Daha sonra en son olan bu olay sonrasında artık ilgilenmeyi ve araştırmayı bırakmıştım.Bu her gece olan olaylar sonrasında su içmeye kalktığım bir gece tam odama dönüyorken simsiyah tavana kadar bir silüet tam karşımda duruyordu o kadar korkutmuştum ki o görüntüyü kaç yıl geçmesine rağmen hala unutamıyorum.O an aklıma ilk gelen şeyi yaptım tabii ki aklıma gelen bütün duaları okudum.Hi,bir pencerenin açık olmadığı kış zamanı gecenin 3ünde mumluk devrilmesiyle okuduğum bütün dualarla kayboldu gördüğüm simsiyah silüet.Başımdan tipik bi Türk cin filmi olayı geçmişti.Bu olaylardan sonra tövbe ettim bir daha ne araştırdım ne ilgilendim.Daha sonra annem hocaya götürdü beni ve okuttu.Hoca uyarıldığımı ve uğraşmamam gerektiğini söyledi.Siz siz olun sakın ama sakın ilgilenip uğraşmayın.
Hoca ne girdin öyle ya aklımız gitdi
Herkese selamlar. Öncelikle başından geçen olayı anlatırken bir daha başıma gelmemesi için annemi arayıp bana kuran okumasını istedim.
Şimdi olaya gelelim. Ailem 1 haftalığına Şileye bir aile dostumuzun boş olan yazlığına tatile gitmek için karar aldı bende hasta ve yorgun olduğumu bahane edip gitmek istemedim. (Olay yaşandığında lise 3e gidiyorum yıl 2009) Evde tek başıma kalıp arkadaşlarla rahat rahat içip kız arkadaşlarımızıda çağırıp partilemek vardı aklımda. Bu fırsat kolay kolay bir daha gelmezdi çünkü. Annemin ve kız kardeşimin kedimiz olan muhtarı bana emanet edip mamasıdır suyudur kumudur eksik etmemem için beni sıkı sıkı tembihlemeri eşliğinde bizimkileri uğurladım. Ardından dışarı çıkıp bir kaç alkol alıp onur adlı samimi kardeşim dediğim arkadaşımı aradım ve bize gelmesini söyledim. Muhtarın mamasını verdim kumunu vs değiştirdim ve onur gelene kadar biraz içeyim dedim. Lakin onur bir türlü gelmek bilmedi bende alkolü biraz fazla kaçırdım. Tam sızmak üzereyken kapı çalındı saate bir göz attığımda gece yarısı 00.30 civarı idi. Onur geldi ve güzelce içip eğlendik. Onurda bir haller vardı. Sadece gülüyor çok az konuşuyordu. Neredeyse hiç içmemişti. Birden bire bana hadi sen çok içtin yorgunsundur git uyu dedi. Bende sorgulamadan haklısın kardeşim fazla kaçırdım diyip yatağıma geçtim. Tam uykuya dalma sırası vardır ya hani ne uykudasındır ne uyanık tam o anda üstüme simsiyah olan ağzı yüzü kolu bacağı insanı veya hayvanı çağrıştıran hiç bir şeyi olmayan bir vardır üstüme çöktü. Bir örtü gibiydi sanırım. Halk arasında karabasan dedikleri olayı yaşamak üzereydim. Bir anda felç geçirmiş gibi hissettim. Beynim vücuduma emirler yağdırıyor ama uzuvlarım bu emri yerine getirmiyordu. Kolumu ayağımı oynatmak istiyorum olmuyor. Ağzımı oynatmak istiyorum olmuyor. Ama bunlar yaşanırken tam uyku halinde olmadıgımın bilincinde bunları yaşıyorum. Birden çenem sola doğru kaydı. Aklıma rahmetlik babaannemin var gücünü topla medet ve besmele çek dediği aklıma düştü. Güç bela yamuk çeneyle medet deyip besmele çektim ve kafamı kaldırdım tam ayak ucumda bahsettiğim kara çarçaf benzeri varkı karşındayı. Çığlık çığlığa ayağa fırladım ve kayboldu. Hemen içeri onuru uyandırmaya gittim onur evde yoktu. Korkudan ne yapacağımı şaşırmış halde ağlayarak onuru aradım saatin kaç olduğunu bilmeden. Çocuk açtı noldu olum bu saatte dedi. Neredesin neden gittin ben çok kötü oldum dedim. Ne saçmalıyorsun olum ben size hiç gelmedin ki gideyim dedi. O an tüylerim diken diken oldu. Korkudan ölmek üzereydim. Onur lütfen çık gel dedim sağolsun ailesi ile geldi. Yüzüm gözük bembeyaz oldu sadece ağlıyordum beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı ama nafile. Onurun babası hadi seni önce hastaneye sonra bize götürelim dedi bende kedimiz muhtarıda alalım bırakmak istemiyorum dedim. Ama muhtarı bir türlü evde bulamadık. İnsanlarıda daha fazla bekletmek istemedim ve evden çıktık. Şükür hastanede kendime geldim ardından arkadaşlara gittik çoktan sabah olmuştu. Sonra annem aradı nasılsın herşey yolunda mı dedi ve arkadan bi kedi sesi geldi aklıma muhtar geldi anne muhtarı evde bulamadım dedim. Annemde bana olum muhtar bizle beraber dedi. Anneme lütfen eve gelin ben çok kötüyüm dedim. Çıkıp geldiler. Sonra bir sürü kuran ayet muska vs çok şükür geçti gitti.
hasan hoca, kahkahalar atmaya hazırlanırken tüylerimiz halaya kalktı. Bu nasıl yayındır...
Hocam öncelikle esenlikler dilerim iyi yayınlar. Şu anda 25 yaşında olan bir genç olarak, anlatacağım başımızdan geçen olay 5-6 yaşlarında gerçekleşiyor. Ailemle yaşadığımız eski evimizin yatak odasında, anne ve babamın yatağının başucunda benim uyuduğum beşik tarzında bir yatak mevcut. Yattığım yatağın sol tarafında da dört bölmeden oluşan, boydan boya yatay büyük bir gardırop var. Olay şöyle başlıyor, bir gece her zamanki gibi yatağımda uyurken, birden gardıroptan sesler duymaya başlıyorum. Bu ses bana sürekli “Ulaş kalk, yanıma gel. Seni bekliyorum, seni alacağız.” gibi şeyler fısıldıyor. Tabii o zamanlar daha küçük olduğum için bunu her ne kadar korkuyla karşılasam da anneme ve babama bunu gece vakti nasıl anlatacağımı bilmediğim için ses kesildikten sonra ses etmeden uyumayı tercih ediyorum. Ertesi gece yine aynı tarz cümleleri yine gardıroptan biraz daha şiddetli bir şekilde duyuyorum ve bu kez gerçekten korkup çığlık atıyorum. Anne ve babam haliyle gelip beni sakinleştiriyor ve tekrardan uykuya dalıyorum. Ertesi gün kalktığımda, anne ve babam uyanmış vaziyette yatakta sohbet ediyorlar. Ben beşikten inip kapıya doğru birkaç adım attığımda, dört bölmeli gardıropun bana yakın olan gardırop kapağı tamamen üstüme düşüyor. Yüzüstü yere düştüğümde burnum kanamaya başlıyor ve babam beni banyoya götürüyor. Babam yüzümü yıkarken o an direkt olarak aklıma iki gecedir duyduğum sesler ve yaşadıklarım geliyor, biraz daha kendime geldikten sonra anne ve babama iki gecedir olan biteni anlatıyorum. Tabii onlar bu durumun psikolojik olabileceğini düşünüyorlar ve durumu geçiştirip benim korkmamamı istiyorlar. O günden sonra geceleri hiçbir şey duymadım ve rahat uyuyabiliyordum artık. Aradan iki sene geçti, yeni bir eve taşınmaya karar verdik. Bütün eşyalar taşınıp nakliye aracına yüklenirken, üzerime düşen gardıropun sol arka ayaklığının altında üçgen, muskaya benzer, şeffaf bir jelatine sarılmış ve rengi sarıya dönmüş bir kağıt buluyorlar. Açıp baktıklarında üzerinde Arapça yazan önlü arkalı bir kağıt çıkıyor. Annem bu kağıdı yeni evimize taşınma işleri bittikten sonra hafız olan kendi dedesine götürüyor ve annemin dedesi bunun büyü olduğunu söylüyor. Kim, niye ve neden yaptı bugün dahi bilinmiyor. Bunları tekrardan yazarken de yine geçmişe gittim, insanı garip hissettiriyor. İyi yayınlar tekrardan hocam, ekipçe seviliyorsunuz.
discordun var mı? aynı olayın bi benzerini bende 4-5 yaşlarında yaşadım birşey sormak istiyorum
Gece 4 de önümüze çıktı bakalım dedik bunu izledikten sonra uyumama kararı aldık
Hoca korku anıları yayınından bir tane daha yaparsanız size, doğduğum evde annemle babamın başına gelen sağlam bir anı anlatacağım tamamen paranormal ve hikayenin gerçekliği, olayın dolaylı yoldan kahramanı olan kişiler tarafından teyit edilmiş, tatları kaçıracak bir anı. Seviliyorsunuz.
Ablattt
devamı mutlaka gelmeli hoca feci sardı
herkese iyi yayınlar hasan hocam selamlar .Abi biz sülalesel olarak her cumartesi babanemdee toplanırız.gece 11 e kadar kuzenlerle avm ,kafe gezeriz yine gezerken eve dönüyoruz korkunç bi sokaktan(bulunduğum yerde eski evlere belediye dokunmuyor belediye değeri olarak sayılıyor.tıpkı perili evler gibi) neyse yürüken bi anda evin içince camlar teker teker patlıyor ve içerdeki (muhtemel bağımlı) adam bağırıyor alın size can alın size cam diye. Doğal olarak dona bıraktık kaçıyoruz ve bir şey daha duyduk “babane boğma babane boğma” diye çırpındı. Eve gittik babaneme ısrar ediyoruz babane sende kalalım gece nolur diye (babanem normalde onda kalmamızı istemez gibi yapar ama en sonunda izin verir bu bizim kuzenlerin geleneğidir,cumartesi gecesi babanede uyumak) zar zor kabul ettirdik. Gece 3e kadar tabu cart curt ve babanem o sırada tv izliyor hadi yatalım dedik.kız kuzenler salonda yatalım dedi(babane salonda uyuyor) bizde arkada 2 yataklı oda var orda uyuyoruz. Uyumaya çalıştım ve tam yüzümü duvara döndüm ve kapı gıcırdama sesi geldi arkamı döndüm ve koridordan vuran ışık yüzünden saçı başı dağınık bir şekilde simsiyah babanemi gördüm.hemen yatağın önünden atlayıp salona kız kuzenlerimin ve babanemin yattığı odaya koştum ve bir baktım hepsi babanem dahil muhteşem yüzyıl tekrarı izliyorlar. Kalpten gidecektim bi koridora bi odaya bakıyordum aklım almıyordu babanem bana sinirli sinirli bakıyor niye bilmiyordum.tamda o an rzan okundu ben o ara salondan çıkmadım gün ağarmay başladı kahvaltımı ettim hemen çıktım. Dönerken baştaki bahsettiğim rvin önünden geçtim ve camlar eskisi gibi normaldi. Aileme anlattım bir çok kılıf uydurdukar çünkü kimse bu hikayeye inanmak istemedi. En korktuğum an olabilir.hepinize iyi yayınlar
Mükemmel seri ya valla devam lütfen lütfen