I yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, bir dakika araba yerinde durakladı. neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, glukışla yolundan orta anadolu'ya. ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... arkada zincirlenen yüksek toros dağları, önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler... ellerim takılırken rüzgârların saçına asıldı arabamız bir dağın yamacına. her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, yalnız arabacının dudağında bir ıslık! bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar, uykuya varmış gibi görünen yılan yollar başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. serpilmeye başladı bir yağmur ince ince. son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi. yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi. gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine. ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali, sonunda ademdir diyor insana yolun hali, ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan. bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... kendimi kaptırarak tekerleğin sesine uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan; geçiyordu araba yola benzer bir sudan. karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu, sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu: ağır ağır önümden geçti deve kervanı, bir kenarda göründü beldenin viran hanı. alaca bir karanlık sarmadayken her yeri atlarımız çözüldü, girdik handan içeri. bir deva bulmak için bağrındaki yaraya toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı, gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı. bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, göğüsler çekilerek nefesler daralıyor. şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı. gitgide birer ayet gibi derinleştiler yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler... yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; fani bir iz bırakmış burada yatmışsa kimler, aygın baygın maniler, açık saçık resimler... uykuya varmak için bu hazin günde, erken, kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı. ben garip çizgilere uğraşırken baş başa rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa; "on yıl var ayrıyım kına dağından baba ocağından yar kucağından bir çiçek dermeden sevgi bağından huduttan hududa atılmışım ben" altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi... gözüm imza yerinde başka ad görmedi. artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş! ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; araya gitti diye içlenme baharına, huduttan götürdüğün şan yetişir yarına!... ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk, soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk. ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri. bulutların ardında gün yanmadan sönüyor, höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar. biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide, iki dağ ortasında boğulan bir geçide. sıkı bir poyraz beni titretirken içimden geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden: ardımda kalan yerler anlaşırken baharla, önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla. bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu, burada son fırtına son dalı kırıyordu... yaylımız tüketirken yolları aynı hızla, savrulmaya başladı karlar etrafımızda. karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... gönlümde can verirken köye varmak emeli arabacı haykırdı "işte araplı beli!" tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana biz menzile vararak atları çektik hana. bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş. çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor, kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor... gözlerime çökerken ağır uyku sisleri, çiçekliyor duvarı ocağın akisleri. bu akisle duvarda çizgiler beliriyor, kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor; "gönlümü çekse de yârin hayali aşmaya kudretim yetmez cibali yolcuyum bir kuru yaprak misali rüzgârın önüne katılmışım ben" sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı, güneşli bir havada yaylımız yola çıktı... bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde. uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık, bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık. gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım, başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım! "garibim namıma kerem diyorlar aslı'mı el almış haram diyorlar hastayım derdime verem diyorlar maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben" bir kitabe kokusu duyuluyor yazında, korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında. ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı! bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı! az değildir, varmadan senin gibi yurduna, post verenler yabanın hayduduna kurduna!.. arabamız tutarken erciyes'in yolunu: "hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?" gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, dedi: "hana sağ indi, ölü çıktı geçende!" yaşaran gözlerimde her şey artık değişti, bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti... gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi. aradan yıllar geçti işte o günden beri ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim, çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim. ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar, dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar! ey garip çizgilerle dolu han duvarları, ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!.. -1925
Ahh ah. Hissettiğimiz duyguyu bilmem ki anlatabilir miyiz.. Bir şiir insanı alır uzaklara bu kadar mı götürür de bu kadar mı farklı şeyler hissettirir..
Şimdi ben Toros Ekspresi ile Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya gidiyorum.Geçmisten günümüze kalan belli belirsiz izleri takip ederek.Gönlümde Maraşlının yarinden ayrı düşmenin acısını duyarak.Nerede bir Han varsa orada geceleyerek seyahat etmek istiyorum.Tarifi mümkün ama tarif etmekten aciz olduğum hislerinize ortak olarak....
Bu kadar güzel bir şiiri İsmet Özel'den dinlemek fevkalade. İnşallah bu zevki, bu şiiri bilen insan sayısı böyle az ve ayrıcalıklı olur. 🙂 Herkes hayatın hengamesine dalıp giderken bir köşeye çekilip bu şiiri dinlemek inanılmaz.
İsmet Özel üstattan böylesi bir şaheseri dinlemek zevki selimi öğretir. Of Not Being A Jew ve bu şiir tekrar tekrar davet eder her dinleyeni. Kim bilir kaç yıl sonra kaçıncı kez dinletiyor olacak kendini bu şaheserler...
Şu kısım beni bitiriyor sanki koca bir hayatı özetlemiş üstat "Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar..." bu dize tam şiirin sonunda söylenmelik bir dize ama şair böyle vurucu bir dizeyi ilk mısrada söylemek istemiş anlaşılan
Tüm yollar yolculuğumuzu anlatmak için vardılar. Tüm yollar bir menzile varmak içindi oysa. Bakıp geçecek kadar bir miktar biçilmişti ömrümüze. Yolun ahengine, hanlara, yaylıların çıkardıkları sese ve yolcu olduğunu unutmayanlara selamlar.
28 Kasım 2021 saat 22:49 sobada yanan ateşin tavana yansımasını izliyorum rüzgarın uğultusu bir yana bu şiir bir yana bu hayat içinden çıkılmaz bir hal aldı hayattan hiçbir beklentim kalmadı artık çok yoruldum...
21.03.2023 ......./? Han Duvarları, Faruk Nafiz Çamlıbel'in 1925 yılı Ocak ayında Türk yurdu dergisinde yayımlanmış şiiridir. Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önde gelen klasiği olarak değerlendirilir. Bu şiir, Türk edebiyatında “Memleket Edebiyatı” denen bir akım başlattığı gibi, Faruk Nafiz’in sanatının da dönüm noktasını oluşturmuş; şair bu şiirden sonra “Han Duvarları” şairi olarak anıla gelmiştir. Osmanzâde Hamdi Bey’e ithaf edilen şiir,140 dizeden oluşur. Mesnevi biçiminde 7+7=14'lük hece vezniyle yazılmıştır. Zengin teşbih ve kafiyelerle örülmüş.düzyazı tadında bir eserdir. Şairin memleket edebiyatı tarzında şiirlerini bir araya getirdiği, 1969 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan kitabının ilk şiiri olan eser, kitaba adını vermiştir. Han Duvarları, 1922 yılında soğuk bir Mart sabahında başlayan ve Ulukışla’dan Kayseri’ye ‘yaylı’ denilen at arabasıyla yapılan üç günlük bir yolculuğu hikâye eder.Öğretmen olarak Kayseri Lisesi’ne atatan şair gerçekten de 1922 yılında Ulukışla’dan Kayseri’ye yolculuk yapmıştır. Kimi kaynaklara göre şiir, şairin bu yolculukta gördüklerinden esinlenerek yazılmıştır. Kimi kaynaklara göre ise 1925 yılında Güney Doğu illerine yaptığı geziyle alâkalı izlenimlerini aksettirmektedir. Şiirin içinde dörtlükler halinde serpiştirilmiş ‘Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ adlı meçhul bir halk ozanının dörtlükleri önemli bir yer tutar. Şair, yolculuk sırasında kaldığı hanların duvarlarındaki dörtlükler yoluyla, kendinden bir süre önce savaştan dönerken aynı yolculuğu yapmış Şeyhoğlu’nun izini sürer. Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış diye bir halk şairinin gerçekten var olup olmadığı, ona atfedilen dizelerin Faruk Nafiz tarafından mı yazıldığı veya monte edildiği tartışma konusudur. İç içe geçen iki şiir de “yol” temalıdır. Her iki şairin yolu aynı yerde kesişmiştir veya Faruk Nafiz duygularını böyle bir teknikle okuyucuya aktarmıştır.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine. Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali, Sonunda ademdir diyor insana yolun hali...
Incitmemek için incinmekten yorulmayan,hüzne acıya aşina olmuş duygusuz insan sürüsü içinde kalabalık yalnızlıklardan gelip burada ruhunda dinginlik bulanlara selam olsun 🍀🍃🍂
Bayındır dünyanın ıssızlığı sarıyor duvarları, bizler uyumadan önce yağan yağmur sesi bozsun bu çarkın çıngırak sesini.. Bitmiyor yoksa bu yol, bitmesin zaten...
Gözlerini kapatıp dinlediğini yazmıştı… Evet, senin hissettiklerine biraz daha yakın olsun diye ben de öyle yapıyorum…. Neredeyse iki yıl olacak seninle bir iletişim kurmayalı.. Kitabın… benim için öyle kıymetli ki, yazdığın her satır, her okuyuşumda başka bir şey söylüyor. İyi ki, iyi ki seni tanıdım ve hayatımın ufacık bir yerinden geçtin. Bir gün tekrar karşılaşacağımıza inanıyorum. O zamana kadar böyle anacağım seni… kalbi güzel adam.
Arka fonda ki müzik, resim, hepsi çok güzel oturmuş. Emeğinize sağlık. Sadece biraz seste problem var sanırım. Yinede muhteşem, İsmet Özel'in o muhteşem sesinden dinlendiğinde farklı bir tat alıyor insan.
vefat eden teyzem oğlunun fotosunda bu şiire denk geldim beni benden alan fotoğrafı mıydı yoksa bu şiir miydi anlayamadım ta ki şu mısra denk gelene kadar "hana sağ indi, ölü çıktı geçende!" yaşaran gözlerimde her şey artık değişti, bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti... gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
@@mmesutklcşiir okunan kayıtta bir problem vardı, orası silik çıkmıştı. ufak bir rütuşla şu anki haline getirmiş oldum. yüzeysel bakıldığında yine de güzel bir anlam ifade ettiği için böyle kalmış oldu
Debelenme "Tanrı'ya mektup. Hani bendim buraların en nadidesi? Hani benim içindi esen rüzgar? Hani benim içindi doğan güneş ve yeniden tekrar açan gülün çiçeği? Hani benim içindi o portakal bahçesi? Hani benim içindi o gecenin mehtabı? Ben göreyim diye değil miydi? Hani benim içindi o güzel kadının resmi? Hani bendim buraların en nadidesi?"
Alan Watts ve İsmet Ozelin ses bambaska bir olay. İsmet Ozel en iyi siirleri yazmis sonrada demiski dur bunlari seslendireyim seslendirmis yetmemis baska siirlerede can vermis . Nasil bir insan hakikate Ozel biri
شكرا جزيلا على هذه💕 💓الكليمات الجميلة الرايع ملي بالحب والحنان والصدق والإيمان واتمى لك النجاح والابداعي والخير والسعادة ودفء والامل والسلام والهدوء والهدوء والصبر يا اغلى الناس على قلبي شاعر دلكش الاب المثالي العظيم
@@fatihyazc8944 Yaşa Fatih. Maraş'ta Antep'te Sivas'ta Tokat'ta, İstanbul'da Kudüs'te, Gazze'de Bosna da Karabağ'da var olacaktır. Oraların hep de bir sahibi olacaktır. Biz varız cihanda bir de küffar.
Gönlümü çekse de yarin hayalini aşmaya kudretim yetmez cibali Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgarın önüne katılmıştı ben bu kismi ismet özel neden okumadi ?
'Şaşırdım kaldım işte' demişti bir şiirinde Yavuz Bülent Bakiler. Bende yorumları okuyunca şaşırdım kaldım işte. Rahmetli Faruk Nafiz Çamlıbel in bu muhteşem eseri ancak bu kadar kötü vurgulanarak okunurdu. O kadar kötü vurgulayarak es vererek okumuş ki bazı yerlerde cümleler anlamını yitirmiş maalesef. İsmet Özel aslında çok çok iyi bir yorumcu ve seslendirmendir. Ama maalesef bu okuma ne kendisine, ne de şiire yakışmadı.:((((
Şiir böyle okunur, anlam dinleyicinin yorumuna bırakılır, okuyanın tesiri değil şiirin tesiri dinleyiciye ancak böyle geçebilir. Bu şiiri ağlaya inleye okuyanlarda var çok yapay duruyo, burada edebi olgunluğunu koruyarak çok güzel bir aktarım var. Bu şiiri en iyi okuyan İsmet Özel'dir keşke yeniden sütudyo ortamında kaydını alsalar
I
yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
glukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.
her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.
ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...
yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burada yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken baş başa
rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"on yıl var ayrıyım kına dağından
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"
altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yarına!...
ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplı beli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.
bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"
sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"
bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
-1925
emeklere sağlık 👏👏👏👏ruclips.net/video/fW0fPvgVMF4/видео.html
Gönlümu cekse de yarin hayali... kismin videoda gecmiyor😮
Takılıp kaldım burda, geçemiyorum ne şiirden ne İsmet Özelden.
Ya yok abi , şunun bana verdiği duyguyu ben başka bir yerde hissedemiyorum... Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları
Bi adam ne kadar uzun bakabilirse duvara , öyle uzun uzun baktım yatağımın sağındaki duvara.
birde merhum Sezai Karakoç Üstadın “Güneşin sarardığını gördüğüm Konstantin Duvarında”
Ahh ah. Hissettiğimiz duyguyu bilmem ki anlatabilir miyiz.. Bir şiir insanı alır uzaklara bu kadar mı götürür de bu kadar mı farklı şeyler hissettirir..
Şimdi ben Toros Ekspresi ile Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya gidiyorum.Geçmisten günümüze kalan belli belirsiz izleri takip ederek.Gönlümde Maraşlının yarinden ayrı düşmenin acısını duyarak.Nerede bir Han varsa orada geceleyerek seyahat etmek istiyorum.Tarifi mümkün ama tarif etmekten aciz olduğum hislerinize ortak olarak....
@@bayramklc4319 yarinden ayrı kalsa iyidi maraşlı öldü mk. bir de toros ekspresiyle gittiğin yolda handa geceleyemezsin:)
Bu kadar güzel bir şiiri İsmet Özel'den dinlemek fevkalade. İnşallah bu zevki, bu şiiri bilen insan sayısı böyle az ve ayrıcalıklı olur. 🙂 Herkes hayatın hengamesine dalıp giderken bir köşeye çekilip bu şiiri dinlemek inanılmaz.
İsmet Özel üstattan böylesi bir şaheseri dinlemek zevki selimi öğretir. Of Not Being A Jew ve bu şiir tekrar tekrar davet eder her dinleyeni. Kim bilir kaç yıl sonra kaçıncı kez dinletiyor olacak kendini bu şaheserler...
Bu şiir bittiğinde ölmem gerekirdi,
ne geldiyse başıma yaşadığımdandır
@@busramutlu2349 şiiri defalarca kez dinlersen bu seviyeye geliceksi :)
10 Yıl vardan sonraki kısımda tüylerim diken diken oldu.
Gönlümü çekse de yârin hayâli
Aşmaya kudretim yetmez cibâli
Yolcuyum bir kuru yaprak misâli
Rüzgârın önüne katılmışım ben…
Böyle bir şeyin yazıldığını bilmeden 33 sene yaşadım en son aynı adam şiirini ve manastırlı hilmi beye mektubu okuduğumda böyle hissetmiştim .
Şu kısım beni bitiriyor sanki koca bir hayatı özetlemiş üstat
"Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar..." bu dize tam şiirin sonunda söylenmelik bir dize ama şair böyle vurucu bir dizeyi ilk mısrada söylemek istemiş anlaşılan
Tüm yollar yolculuğumuzu anlatmak için vardılar. Tüm yollar bir menzile varmak içindi oysa. Bakıp geçecek kadar bir miktar biçilmişti ömrümüze. Yolun ahengine, hanlara, yaylıların çıkardıkları sese ve yolcu olduğunu unutmayanlara selamlar.
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık.
Türk Dili'm. Ses bayrağım. Böyle büyük şairlerle hep dalgalansın.
Harika bir şiir ve harika bir ismet özel okuyuşu. Bravo
28 Kasım 2021 saat 22:49 sobada yanan ateşin tavana yansımasını izliyorum rüzgarın uğultusu bir yana bu şiir bir yana bu hayat içinden çıkılmaz bir hal aldı hayattan hiçbir beklentim kalmadı artık çok yoruldum...
Yıkılma Sakın.
@@MehmetDEMIRmd yıkılmadım
@@resulaslan8719 iki yıl sonra yorumu görüp gelmişsin kardeş. Ayakta kalmaya devam et. Selametle.
@@MehmetDEMIRmd teşekkür ederim sen de ayakta kal kardeşim
21.03.2023 ......./?
Han Duvarları, Faruk Nafiz Çamlıbel'in 1925 yılı Ocak ayında Türk yurdu dergisinde yayımlanmış şiiridir.
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en önde gelen klasiği olarak değerlendirilir. Bu şiir, Türk edebiyatında “Memleket Edebiyatı” denen bir akım başlattığı gibi, Faruk Nafiz’in sanatının da dönüm noktasını oluşturmuş; şair bu şiirden sonra “Han Duvarları” şairi olarak anıla gelmiştir.
Osmanzâde Hamdi Bey’e ithaf edilen şiir,140 dizeden oluşur. Mesnevi biçiminde 7+7=14'lük hece vezniyle yazılmıştır. Zengin teşbih ve kafiyelerle örülmüş.düzyazı tadında bir eserdir. Şairin memleket edebiyatı tarzında şiirlerini bir araya getirdiği, 1969 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan kitabının ilk şiiri olan eser, kitaba adını vermiştir.
Han Duvarları, 1922 yılında soğuk bir Mart sabahında başlayan ve Ulukışla’dan Kayseri’ye ‘yaylı’ denilen at arabasıyla yapılan üç günlük bir yolculuğu hikâye eder.Öğretmen olarak Kayseri Lisesi’ne atatan şair gerçekten de 1922 yılında Ulukışla’dan Kayseri’ye yolculuk yapmıştır. Kimi kaynaklara göre şiir, şairin bu yolculukta gördüklerinden esinlenerek yazılmıştır. Kimi kaynaklara göre ise 1925 yılında Güney Doğu illerine yaptığı geziyle alâkalı izlenimlerini aksettirmektedir.
Şiirin içinde dörtlükler halinde serpiştirilmiş ‘Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ adlı meçhul bir halk ozanının dörtlükleri önemli bir yer tutar. Şair, yolculuk sırasında kaldığı hanların duvarlarındaki dörtlükler yoluyla, kendinden bir süre önce savaştan dönerken aynı yolculuğu yapmış Şeyhoğlu’nun izini sürer. Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış diye bir halk şairinin gerçekten var olup olmadığı, ona atfedilen dizelerin Faruk Nafiz tarafından mı yazıldığı veya monte edildiği tartışma konusudur. İç içe geçen iki şiir de “yol” temalıdır. Her iki şairin yolu aynı yerde kesişmiştir veya Faruk Nafiz duygularını böyle bir teknikle okuyucuya aktarmıştır.
Çok seviyorum tekrar tekrar izliyorum
Türk edebiyatının en güzel şiiri olabilir.
İki üstat tek eser
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali...
Bu arayış neden
Bu kendini bilmezlik
Avare gecelerden
Penceremden içeri giren sessizlik neden
....
Incitmemek için incinmekten yorulmayan,hüzne acıya aşina olmuş duygusuz insan sürüsü içinde kalabalık yalnızlıklardan gelip burada ruhunda dinginlik bulanlara selam olsun 🍀🍃🍂
Çok güzel bir şiir ve İsmet Özelin sesi
Araya gitti diye içlenme baharına....
Resim tercihi çok yerinde. Çok beğendim tabloyu. Eseri ilk görünce ikindi vakti sandım bir an. Adını okuyunca anladım.
İçimden bir şeyler kopar her uğrayışımda buraya.
istanbul aydını ile anadolu insanının buluştuğu ilk şiiir.
Bu bir Anadolu destandır.
Bayındır dünyanın ıssızlığı sarıyor duvarları, bizler uyumadan önce yağan yağmur sesi bozsun bu çarkın çıngırak sesini.. Bitmiyor yoksa bu yol, bitmesin zaten...
Ruhuma değdi resmen. Etkisinden çıkamıyorum.
"Ben bir çiçek kopardım zamanın saçlarından
Oysa baharlarımın dere yataklarını kuruttu..."
Hayalperest Ruh
22/11/2024
Şiir güzel, kuşlar özgür, gurbet kötü, Allah büyük, İsmet Özel..
şiir o kadar güzel, o kadar ahenk dolu ki...
İsmet Özel'in Requiem'inden sonra dinlediğim en iyi şiir...
İsmet ozelin çöp şiirleri ile karşılaştırılması abesle mugayir
@@mercimekcumo2863 çöpten çık da öyle gör dünyayı. sus orada olduğun sürece ve uzatma dilini İsmet Özel'e
Gözlerini kapatıp dinlediğini yazmıştı… Evet, senin hissettiklerine biraz daha yakın olsun diye ben de öyle yapıyorum…. Neredeyse iki yıl olacak seninle bir iletişim kurmayalı.. Kitabın… benim için öyle kıymetli ki, yazdığın her satır, her okuyuşumda başka bir şey söylüyor. İyi ki, iyi ki seni tanıdım ve hayatımın ufacık bir yerinden geçtin. Bir gün tekrar karşılaşacağımıza inanıyorum. O zamana kadar böyle anacağım seni… kalbi güzel adam.
Bu şiir benim köy hayatımda ki kışı hatırlatıyor.
Arka fonda ki müzik, resim, hepsi çok güzel oturmuş. Emeğinize sağlık. Sadece biraz seste problem var sanırım. Yinede muhteşem, İsmet Özel'in o muhteşem sesinden dinlendiğinde farklı bir tat alıyor insan.
vefat eden teyzem oğlunun fotosunda bu şiire denk geldim beni benden alan fotoğrafı mıydı yoksa bu şiir miydi anlayamadım ta ki şu mısra denk gelene kadar "hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...
gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
23 Temmuz 2022
Kafamda milyon tane soru, yolumu kaybettim, kendimi kaybettim..
Hayat yolunu kaybettirmek içindir zaten
Önemli olan tüm zorluklara rağmen
Kendi yolunu bulabilmek...
Kendini bulman dileğiyle
Buldun mu? :)
çok güzel
Geldik erken ama vakit çıkışmadı iş çıktı. Şimdi ilk dinlememi yapıyorum tekrardan selamlar admin
muhteşem bir şiir
07:44 İsmet Özel "Gönlümü bir kuru yaprak misali rüzgarın önüne katmışım ben" şeklinde okuyor şiiri. Neden öyle bir kısaltma yapmış ki?
"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"
@@mmesutklcşiir okunan kayıtta bir problem vardı, orası silik çıkmıştı. ufak bir rütuşla şu anki haline getirmiş oldum. yüzeysel bakıldığında yine de güzel bir anlam ifade ettiği için böyle kalmış oldu
Hacı bu başka seviye
Bu nasıl bir anlatım aman allahım sanki ordasınız vide ile izlesen bu kadar detay göremezsin
Debelenme
"Tanrı'ya mektup. Hani bendim buraların en nadidesi? Hani benim içindi esen rüzgar? Hani benim içindi doğan güneş ve yeniden tekrar açan gülün çiçeği? Hani benim içindi o portakal bahçesi? Hani benim içindi o gecenin mehtabı? Ben göreyim diye değil miydi? Hani benim içindi o güzel kadının resmi? Hani bendim buraların en nadidesi?"
Kime ait bu şiir acaba ?
@@aynuryldz6497 Bana aittir. Eşrefi mahlukat konusundan esinlenmiştim.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı
Alan Watts ve İsmet Ozelin ses bambaska bir olay. İsmet Ozel en iyi siirleri yazmis sonrada demiski dur bunlari seslendireyim seslendirmis yetmemis baska siirlerede can vermis . Nasil bir insan hakikate Ozel biri
Ya saadetine ya da felaketine doğru yürür insanoğlu...
Konuşma sınavı için ezberliyorum Hüseyin Hocama selamlar❤❤
Türklerin şiiri var ise onun yazanı da okuyanı da İsmet Özeldir…
Merhab. 6:15 te giren piyano denis stelmakh - nevermore değil sanki. Adı nedir?
Bazı şeirlər oxunmaq üçün yazılmır toxunmaq üçün yazılır
Adam şiirde hikâye anlatmış...
Savaş anlatılıyor @@gclks
Ve şiir, asıl anlamını kavradı.
7:42 ' deki kısım neden kırpılmış acaba? En guzel yeri halbuki.
شكرا جزيلا على هذه💕 💓الكليمات الجميلة الرايع ملي بالحب والحنان والصدق والإيمان واتمى لك النجاح والابداعي والخير والسعادة ودفء والامل والسلام والهدوء والهدوء والصبر يا اغلى الناس على قلبي
شاعر دلكش الاب المثالي العظيم
❤
Fon müziği sesi bastırıyor biraz kısılması gerekiyor.
bu şiirin bu denli şiir olduğunu ancak farkedebildim.
Benim için şiir; Han Duvarları. Her şey var.
7:44 eksilen dizelerin kırdığıdır*
ah aybüke.. seni anlamaktan çok uzağım, ne hazin.
Ey maraşlı şeyhoğlu, maraş mı kaldı geriye elem çekme artık
Var Maraş var olacaktır. Sivas var oldukça Erzurum varoldukça İstanbul varoldukça Halep Üskup Kerkuk Kudüs varoldukça Maraş varolacaktir.
@@fatihyazc8944 Yaşa Fatih. Maraş'ta Antep'te Sivas'ta Tokat'ta, İstanbul'da Kudüs'te, Gazze'de Bosna da Karabağ'da var olacaktır. Oraların hep de bir sahibi olacaktır. Biz varız cihanda bir de küffar.
🖤
Üstad yeniden yazmış okurken şiirini
Nerde duysam anlarım ötelerin sesini
Sizce bu şiiri ezberleyebilir miyim ?
Gönlümü çekse de yarin hayalini aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgarın önüne katılmıştı ben bu kismi ismet özel neden okumadi ?
Bakanlar ve görenler İsmet özelin kaleminden aranızda kitap okuyan varmı
Waldo sen neden burada değilsin
şiirde araya reklam almak nedir arkdaş ,
Komik Yazı mi yazdım az evvel..
Düşündüğümü yazdım ben
Daha iyi ve kestirme yollar olabilir elbet...ama torbadan cikmali
'Şaşırdım kaldım işte' demişti bir şiirinde Yavuz Bülent Bakiler. Bende yorumları okuyunca şaşırdım kaldım işte. Rahmetli Faruk Nafiz Çamlıbel in bu muhteşem eseri ancak bu kadar kötü vurgulanarak okunurdu. O kadar kötü vurgulayarak es vererek okumuş ki bazı yerlerde cümleler anlamını yitirmiş maalesef. İsmet Özel aslında çok çok iyi bir yorumcu ve seslendirmendir. Ama maalesef bu okuma ne kendisine, ne de şiire yakışmadı.:((((
İsmet özelin sesi huzur veriyor . Anlam aramıyorum artık şiirlerden şarkılardan filmlerden . Huzur yetiyor bazen .
Ya bir sen oku da vurguları felan yap dinleyelim
katılıyorum hocam. vurgular falan rezalet maalesef
müzik hiç olmamış
çok kötü
Bu esere müzik olmaz
bence hiç okuyamamış.
sen bu işlerden hiç anlamıyorsun hakkı
@@kb-89 bigo live yayına gelde bu şiir nasıl okunur göstereyim kardes. bu adam şiiri katletmiş...
@@kb-89 bir kere sesi şiir sesi değil.
Şiir böyle okunur, anlam dinleyicinin yorumuna bırakılır, okuyanın tesiri değil şiirin tesiri dinleyiciye ancak böyle geçebilir. Bu şiiri ağlaya inleye okuyanlarda var çok yapay duruyo, burada edebi olgunluğunu koruyarak çok güzel bir aktarım var. Bu şiiri en iyi okuyan İsmet Özel'dir keşke yeniden sütudyo ortamında kaydını alsalar
@@abdullahs1212 evet yeni kayıt olsa belki geliştirmiştir zamanla gerekli bencede...
Bu şiiri sen okumamalısın. Sesin bu şiirin ruhuna uygun değil.şiir mahvolmuş
Kendi şiirlerin sana göre.