Bence çok sığ bir konu, kız şımarık zora gelemiyor. Yırtınmak için bahane.. ona gelene kadar kıyameti koparacak çok karakter var. Sizin bahsettiğiniz derinlik yaprak dökümü fikret sahnesinde işlenmişti. Kocası onu aldatıyordu ve kolu kapıya çarptı diye yere çöküp ağlamıştı..
Aliyi her şeye rağmen gerçekten seven bir tek aylindi.Ali, kalp krizi geçirdiğinde onu sokak sokak arayan evladını resmen kapı dışarı etti. Ali hiçbir evladını haketmedi özellikle de aylini
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Eskiden aylini güçsüz bencil kendini düşünen biri olarak görürdüm meğersem gittikçe olgunlaşan ailesi için çabalayan ve osmanı içten seven Her şeyi kendi içinde yaşayan kaçırıldığını bile ailesine söyleyemeyecek kadar içinde yaşaması bazı şeyleri duygularının karmaşasında boğulurken bile güçlü durmaya çalışması Aylin çok özel bir karakterdi … 💜✨
Bi hikaye vardı ya tam 2010 facebook hikayesi ama tam da bu durumun özeti: Kral, dondurucu soğukta nöbet tutan muhafıza sorar: “Üşümüyor musun?” Muhafız: “Ben alışığım kralım.” “Olsun sana sıcak elbise göndereceğim.” Ancak, emir vermeyi unutur. Ertesi gün donmuş muhafızın yanında bir not: “Kralım soğuğa alışkındım; fakat senin elbise vaadin beni öldürdü.”
@@nelerdusunmeliyim.5868 nasıl insanlarsınız siz ya?ne biçim bir laf o karısı onun namusu?Boşandılar farkındaysan,boşanmasalar bile öyle yok namusu yok bilmemnesi diye bir şey yok taş devrinde yaşamıyoruz kendinize gelin artık
Gurur, kiskanclik, can sıkıcı, çaresizlik...bir işe yaramamak (çalışmamak)...hepsi bir arada bu hale getirdi işte adamı...yolunu şaşırınca işte böyle oluyor
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 kimse ali gibi bir deyyusu anlamak zorunda degil kaldi ki ali bunu sorunlari oldugu icin degil ayi oldugu icin yapiyor su sacma yaziyi paylasmayi birak
ayline cidden çok üzülüyorum ya özellikle kaçırmaya çalıştıkları yerde çok kötü olmuştum sonra kimseye söylemeden hayatına devam etti ya.. o anı düşündükçe çok kötü hissediyorum
@@zehraileomermasal9593 knk başlarda gayet iyiydi. Seviyeliydi. Şimdi hakana durduk yere cephe almalar falan. Saçmalamaya başladı gibi hissediyorum hadi hayırlısı
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Cemile'nin boşanmış olmasına rağmen hala anne demesi Neriman'ın hala evli olmasına rağmen kayınvalidesine Hasefe hanım demesi. Demek ki neymiş insan olmak ayrı bir erdemmiş.
Anne demek cidden başta zor oluyor. Ama kayınvalidede Anne gibi insan öz Annesi bu kadar olur ancak. Saygı duyuyorum ellerinden öperim başımın tacı yaparım öyle kayınvalideleri💯💯🧡🧡.
Nerimanı sevmem ama en iyi yaptığı şey onu tebrik ediyorum kimse kaynanasına anne demek zorunda değil onun annesi değil çünkü bitek bizde var bu saçmalık yabancılar ne güzel konuşuyor
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 öncelikle daha ikinci paragraftan fikirlerinize hiçbir şekilde katılmıyorum mantıksız , taraflı , geri kafalı düşünceler olduğunu düşünüyorum. buna rağmen yazınızın tamamını okudum çünkü bir şeyi savunduğunu sanan ama aslında hiçbiri fikri olmayan bir yazı sahibisiniz.
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 " güzel bir aile var " tabirini kullanmışsınız. her şeyin kötüye dönüşmesini sağlayan "Ali Kaptanın düştüğü durum " da değil.bu aile güzel , sağlıklı bir aile değil. " Ali Kaptanın düştüğü durum " diye de bir tabir kullanmışsınız. sizin aklınız fikriniz yerindedir umarım. Ali kaptan bi duruma düşmüyor, bu durumu kendisi yaratıyor. eşini aldatması ne Caroline'in ne Cemile'nin suçu. Sadık bir eş olmamak Ali'nin sorumluluğunda. Cemile karakteri de Caroline karakteri de aptal. onlar da kendilerini bu konuma düşürdükleri için. Cemile kendisini aldatan eşine yalvarıyor ve Caroline karakterini aldatan eşinden daha kötü biri olarak düşünüyor. Bu aile zaten mutlu değil, çocuklar o kadın bir günde bu duruma gelmedi. biraz , biraz olsun mantıklı düşünün
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 ve dilerseniz siz her insanı severek iyileştirebilirsiniz. şahsen ben bir bağım olmayan bir insanı sevmek zorunda değilim ki bu ne kadar gerçekçi olsa da tamamen kurmaca bir karakter. bir bağım olsa dahi kimse bu şekilde aldatılmayı hak etmez. bazen sevilmek yerine hatalarla yüzleşmek gerek.
Şu dikkatimi çekti ;mete ve aylinde ortanca cocuk sendromu var.ikisi de ilgiye ve şefkate aç. kendilerinden yaşca buyukleri sevmeleri bu yuzden.biri annesine digeri babasina yaranmak icin kendini paraliyo ama nafile.cemile anlik da olsa meteyi degil de osmani secmisti.ali de aylini istemedi.mantiken dogru olsa da seçilmeyen cocuk olmak üzücü ve ikisinin de yanlış karar almasına neden oluyo.mete o anki acıyla polise teslim olmuştu.aylinse yanlış bi evlilik yapacak.tam ortanca çocuk dramı.
@@vusalememmedeliyeva6060 insanın karakteri bebekken oluşmaya başlar.hatirlayip hatirlamamak onemli degil bebekken sevgi ilgi onemlidir.genelde en ilgisiz buyutulenler hep ortancadir o yuzden degersizlik aile içinde rol bulamama gibi durumlar olur.cevrenize baktiginizda bile aile icinde sorunlular hep ortancalardan çıkar
bu cemile niye alinin nafaka vermesini istemiyo aw vermek zorunda bu sadaka gibi bisey degil ki ihtiyaci var cemilenin de kendine aci cektiriyo senin 4 tane cocugun var hic degilse onlar icin almaliydin
Caroline'i öğrenince Ali kendini seçerse affetmeye hazırdı ama şimdi nafakayı gurur yapması...cidden fedakar anneyim deyip duruyor ama çocukları için gurur yapmayıp parayı almalı. İsterse kendine harcamasın o parayı, sadece çocuklarına harcasın en azından.
Balıkçının oğluna vurduğu için oğlunun intihar etmesi, bu yüzden balıkçının şerefsiz Ali ona vururken hareket etmemesi, vazoyu ben kırmadım baba hoşçakal ,ayrıntısı beni çok yaraladı
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Aylin in bu hayatı seçmesi onlara yaradı bence Babasından en iyi şekilde intikamını aldı, Annesinin evini geri aldı Bence değdi be, Soner le kısada olsa mutlu oldular, dünyaya bir Aylin daha bıraktı, Çok iyi oldu
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@fatmacelik1821 gerçekten saçma bir yorum olmuş zaten başta Soner ve aylin birbirini tanıdı aşık da oldular kardeşi hasta ve ölümcül olduğu için ve ayline aşık da olduğundan dolayı abisi anlaşmalı evlilik talebinde bulundu Ayline diziyi nasıl izlemiş nasıl bir bakış açısı geliştirmişsiniz pes doğrusu yazmadan edemedim
Balıkçı: çekiniyor musun ? Cemile : biraz, burda benden başka kadın yok Balıkçı : alışırsın ( Makine mühendisiligi 1. Sınıf ) (Bölümümün bana kattığı tek şey su an bu yorumu attiracak potanesiyelde olmam ve yorumun tutmuş olmasi sanırım ahajaj)
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Ben gerçekten Aylini o kadar iyi anlıyorum ki. kızın yaşadığı seyler o kadar zor ki hele o yaşta . Hepimiz bazen her seyden bıkıyoruz. Kız ne zorluklar geçiriyor böyle olması çok normal. Sevdiği adam onu sevmediğini söylüyor. Sanki satılıkmıs gibi rüşvet teklif ediyor. Tabiki Soneri çok seviyorum orası ayrıda aylinin gözünden bu böyle. Ayrıca aylin naparsa yapsın pnu çok seviyorum malum farah zeynep abdullah...
O kadar haklısın ki... Mete fiziksel ve psikolojik olarak hemen adapte olabilir ki bu çok doğal çünkü taşın toprağın arasında yaşamayı en çok kaldırabilecek kişi zaten Mete o beşli arasında. Kaldı ki Ali şerefsizine olan nefreti de onu her türlü zorluğa karşı dayanıklı kılar çünkü nefret insanı güçlü kılar zannımca. Berrin desen kız güya her şeyle ilgileniyor ama aslında hiçbir şey umrunda değil. Güya hukuk okuyor ama daha Ali piçine karşı annesinin hukuki haklarını savunmaktan bile aciz. Mesela Ali şerrosu Mete'ye karşı Osman'ı aldığında aslında öyle olmadığı halde "Ali Akarsu çocuğu kaçırdı" diye savcılığa suç duyurusunda bulunabilirdi çünkü velayet zaten Cemile'ye ait ve Ali direkt olarak suçlu olurdu hem cezai yaptırım uygulanırdı hem de Osman tüm bunları yaşamak zorunda kalmadan göz açıp kapayıncaya kadar eve dönmüş olurdu. Ve Ali istediği kadar "yalan anlaşma yaptık Cemile isteyerek verdi çocuğu" dese de kanıtlayamazdı hiçbir şekilde. Böylece bugüne kadar yaşattıklarının da intikamını alırlardı o şerefsizden. Tıpkı Cemile gibi o da hapislere düşerdi 😏 yine aynı şekilde o beton yığınını ev diye kakaladığı için de nafaka vermediği için de Ali'nin ağzına sıçabilirdi ama o anca lafa gelince "sindin nifrit ediyirim hiyvin hirif" diye zırlamayı becerebiliyor o bet sesiyle! 😒 Aklı fikri Ahmet de yaptı kendine sevgiliyi tuzu kuru olunca da "betonda da yatarım taş da yerim" kafasında Pollyana'yı oynuyor tabii ki!😒😡😡😡 Osman desen zavallı masuma annesinin olduğu her yer, oyun oynayabildiği her yer cennet zaten! Mete gelmiş Aylin'i Osman ile kıyaslıyor çocuk Coroline'in annesini üzen "kötü kadın" olduğunun farkında bir tek! Gerisini nereden bilsin ki! Onun da aklı yetse onun da okulu, arkadaşları olsa o da istemezdi o Allah'ın unuttuğu yerde yaşamayı. (Ki zaten ilerleyen bölümlerde Osman'ın da beklentileri artıyor çünkü yavaş yavaş bir çevre edinip büyümeye etrafında olup biteni "gerçekten" anlamaya başlıyor hatırlıyorum) Cemile desen Mete ile bir olmuş o nafakayı sike sike alması gerekirken 'sindin hiç bi siy istimiyiriim!" Diyor! Kusura bakmayın da o evde gerçekten Aylin yokmuş gibi davranılıyor. Cemile bile böyle davranıyor! O dört çocuktan biri bile farklı düşünüyor ve farklı ihtiyaçlara meylediyorsa Cemile de ona göre davranmak ZORUNDA! Mete efendi ve Berrin hanım istemiyor olabilir içine düştükleri bu sefaleti kanıksamış olabilir! Kendisi de sözüm ona gurur yapıp Ali'den bir şey istemeyebilir ( ki o da nasıl bir gurursa artık Coroline'i ilk öğrendiği zaman "dön bana diye yalvarıp ilerleyen bölümlerde de kendisine bunca şeyi yaşatan bir de üstüne tecavüz eden adamla ilerleyen bölümlerde liseli aşıklar gibi oynaşacak hiçbir şey olmamış gibi!😒😣😤😤) Ama Aylin daha iyi şartlarda yaşamak istiyorsa bunu sağlamak zorunda! Onun ve biricik evlatlarının yersiz gururunun ceremesini Aylin çekmek zorunda değil! O zaman alacak nafakayı paşa paşa istemiyorlarsa Cemile Berrin ve Mete üçlüsü kullanmayacaklar bu kadar basit! Orada iyi şartlar altında yaşamayı hak eden iki insan var Aylin ve Osman. Ki Osman büyüme çağında onun da iyi bir bakıma ve çocukluğunu çocuk gibi yaşamaya hakkı var ve bu Cemile'nin balık satarak alacağı iki kuruşla olamaz! Ki zaten her şeyi geçti o Ali pezevengini rahat ettirmemek için İNADINA alması gerekiyor nafakayı O pezevenk de SİKE SİKE verecek! Hal böyleyken bu neyin gururu!? Hangi gurur!?🤦😒😡😡 Ayrıca her şeyden öte Aylin az kalsın kaçırılıyordu Süleyman olmasa! Daha ötesi var mı! O Allah'ın unuttuğu yerde kızı az kalsın dağa kaldırıp tecavüz edecekti o sapık çingene! 😱😱 Daha kızın başına neler geldiğinden/gelebileceğinden haberleri yok ama geçmişler kızın karşısına fakir edebiyatı yapıyorlar! Bence Aylin'in daha o olay yaşandıktan sonra topuklaması lazımdı o pis dağ başından! Aylin'in yerinde ben olsam bir saniye bile durmazdım başıma öyle bir felaket gelseydi... Bu şartlar altında Aylin Soner'in teklifine "evet" demek için çok bile bekledi. Çok bile sabırlı ve gururlu davranıp mücadele etti kendisiyle. Ben belki de anında kabul ederdim itiraf ediyorum 🤷 Yani herkes Aylin'e şımarık ve bencil diyor ama burada asıl bencil ve şımarık olan CEMİLE! Ve Aylin'i Murat ile evlenmek zorunda bırakan da Cemile! Çünkü onun için varsa yoksa Mete Osman Berrin.. Aylin'i şımarık bir kız çocuğu gözüyle gördüğü için asla kızının gerçekten ne yaşadığını ne halde olduğunu GÖREMEDİ! Aylin'in verecek olduğu yanlış kararın tüm sorumlusu Cemile'dir! Kendi bencilliği yüzünden kızını, hastalığını bahane ederek pazardan elma alır gibi bir kadın satın alabileceğini ve "kendisi elmayı seviyor diye, elmanın da onu sevmesi gerektiğini" düşünen saplantılı bir ruh hastasına mecbur etti! O yüzden kimse Aylin'i suçlamasın!..😒🤦😣😣😣
Ben de o sıkıntılara gelemezdim ama babasının yanına gitmesi yüzsüzlük bence, ben annem o haldeyken asla onu bırakmazdım hele babam Ali Kaptan gibi bir şerefsizse. Öyle bir evde yaşamak istememesi çok normal ama babasının huyunu önceden bilmeliydi. Herkes lüks ister iyi yaşamak ister, parayı sever ama Caroline'i çekemez ya.
@@belladonna3219 Aylin gozu yukseklerde,para pul duskunu birisi.annesini,kardeslerini paraya satiyo .iyi insan kotu durumda da iyi durumda da ailesinin yaninda durmayi becermeli.hele onlari sogukda polis zoruyla disari atan sozdə babasina gitmesi qurursuzluq ve yuzsuzlukdur.
@@hesenliferid9027 Aylin söylediğin gibi birisi olsaydı anlaşmayı kendi elleriyle yırtıp hakkı olan tüm mal varlığından vazgeçmezdi. Aylın her şeye sonere olan aşkı İçin katlandı Soner Aylini hep manipüle etti
@@Mina_m-l8jay bırakmaya istediğimi yapsın neyi ispat edecek Hakan asla öyle güzel bir sonu hak etmedi. Olan Ahmet’e oldu sadece. Dizinin sonunda da sırf Berrin tek kalmasın diye Hakan güzellemesi yapıp saçmaladılar.
Aylin bu hikayede en gerçekçi yazılmış karakterdi! Kimse eleştirmesin iki yüzlülük çünkü eleştirenlerin yaptığı. Annesinin yanına gitse dağa kaçırılacak tecavüze uğrayacaktı belki öldürülecekti babasının yanına gitti babası kabul etmedi kıza başka çaremi mi kaldı muratla evlenmeye onu hem ailesi hem sevdiği adam itti! Sonra da el birliği ile hasta edip ölümüne sebep oldular! Aylin bu hikayede herkesin mutluluğu içim kendisini feda etti
Doğru fakat o kaçırılma olayını ailesine anlatsaydı ailesi seve seve gönderirlerdi belki de. Sonerin Ayline yaklasımı hiç hoşuma gitmiyor. Aylinin söylediği gibi 'satılık' gibi davranıyor kıza. Sevgili gibi yaklaşıyor ve kardeşiyle evlenmesini istiyor. Ali kaptanı saymaya gerek bile yok
Bazı yerler doğru ama genel kanın yanlış. Evet aylin gerçekçi yazılmış bir karakter ama bencilliğiyle gerçekçi. Aylin kimsenin mutluluğu için kendini feda etmedi. Kendi mutluluğu için kendini feda etti. Annesini aldatıp döven ailesini sokağa atan kardeşlerini defalarca döven babasına tek bir laf bile söylemeyen karaktersizlikte bir kız. Hatta tüm bunlara rağmen çıkarı için babasına sevimlilik bile yapan, yıllarca ona emek veren annesini bir gün bile savunmayan aşağılıkta bir kız. Şimdi nasıl başkasının mutluluğu için kendimi feda eden kız oldu amk
Holic Kei hepsi aynı şartlarda yaşamak zorunda aile olarak kalmak istiyorlarsa birlikte kalmak istiyorlarsa buna mecburlar Cemile istermiydi çocuklarını bu şartlarda büyütmeye Aylin de babası gibi bencilin teki
Çiçek Çiçek Aylinin yaptıklarına hak vermedim ama o çağlarda genç kızlar en iyisini hak ettiklerini düşünürler Aylin maalesef acı ama en gerçeğe yakın bi karakter bu yüzden ailesini beğenmemesi olağan
O kadar haklısın ki... Mete fiziksel ve psikolojik olarak hemen adapte olabilir ki bu çok doğal çünkü taşın toprağın arasında yaşamayı en çok kaldırabilecek kişi zaten Mete o beşli arasında. Kaldı ki Ali şerefsizine olan nefreti de onu her türlü zorluğa karşı dayanıklı kılar çünkü nefret insanı güçlü kılar zannımca. Berrin desen kız güya her şeyle ilgileniyor ama aslında hiçbir şey umrunda değil. Güya hukuk okuyor ama daha Ali piçine karşı annesinin hukuki haklarını savunmaktan bile aciz. Mesela Ali şerrosu Mete'ye karşı Osman'ı aldığında aslında öyle olmadığı halde "Ali Akarsu çocuğu kaçırdı" diye savcılığa suç duyurusunda bulunabilirdi çünkü velayet zaten Cemile'ye ait ve Ali direkt olarak suçlu olurdu hem cezai yaptırım uygulanırdı hem de Osman tüm bunları yaşamak zorunda kalmadan göz açıp kapayıncaya kadar eve dönmüş olurdu. Ve Ali istediği kadar "yalan anlaşma yaptık Cemile isteyerek verdi çocuğu" dese de kanıtlayamazdı hiçbir şekilde. Böylece bugüne kadar yaşattıklarının da intikamını alırlardı o şerefsizden. Tıpkı Cemile gibi o da hapislere düşerdi 😏 yine aynı şekilde o beton yığınını ev diye kakaladığı için de nafaka vermediği için de Ali'nin ağzına sıçabilirdi ama o anca lafa gelince "sindin nifrit ediyirim hiyvin hirif" diye zırlamayı becerebiliyor o bet sesiyle! 😒 Aklı fikri Ahmet de yaptı kendine sevgiliyi tuzu kuru olunca da "betonda da yatarım taş da yerim" kafasında Pollyana'yı oynuyor tabii ki!😒😡😡😡 Osman desen zavallı masuma annesinin olduğu her yer, oyun oynayabildiği her yer cennet zaten! Mete gelmiş Aylin'i Osman ile kıyaslıyor çocuk Coroline'in annesini üzen "kötü kadın" olduğunun farkında bir tek! Gerisini nereden bilsin ki! Onun da aklı yetse onun da okulu, arkadaşları olsa o da istemezdi o Allah'ın unuttuğu yerde yaşamayı. (Ki zaten ilerleyen bölümlerde Osman'ın da beklentileri artıyor çünkü yavaş yavaş bir çevre edinip büyümeye etrafında olup biteni "gerçekten" anlamaya başlıyor hatırlıyorum) Cemile desen Mete ile bir olmuş o nafakayı sike sike alması gerekirken 'sindin hiç bi siy istimiyiriim!" Diyor! Kusura bakmayın da o evde gerçekten Aylin yokmuş gibi davranılıyor. Cemile bile böyle davranıyor! O dört çocuktan biri bile farklı düşünüyor ve farklı ihtiyaçlara meylediyorsa Cemile de ona göre davranmak ZORUNDA! Mete efendi ve Berrin hanım istemiyor olabilir içine düştükleri bu sefaleti kanıksamış olabilir! Kendisi de sözüm ona gurur yapıp Ali'den bir şey istemeyebilir ( ki o da nasıl bir gurursa artık Coroline'i ilk öğrendiği zaman "dön bana diye yalvarıp ilerleyen bölümlerde de kendisine bunca şeyi yaşatan bir de üstüne tecavüz eden adamla ilerleyen bölümlerde liseli aşıklar gibi oynaşacak hiçbir şey olmamış gibi!😒😣😤😤) Ama Aylin daha iyi şartlarda yaşamak istiyorsa bunu sağlamak zorunda! Onun ve biricik evlatlarının yersiz gururunun ceremesini Aylin çekmek zorunda değil! O zaman alacak nafakayı paşa paşa istemiyorlarsa Cemile Berrin ve Mete üçlüsü kullanmayacaklar bu kadar basit! Orada iyi şartlar altında yaşamayı hak eden iki insan var Aylin ve Osman. Ki Osman büyüme çağında onun da iyi bir bakıma ve çocukluğunu çocuk gibi yaşamaya hakkı var ve bu Cemile'nin balık satarak alacağı iki kuruşla olamaz! Ki zaten her şeyi geçti o Ali pezevengini rahat ettirmemek için İNADINA alması gerekiyor nafakayı O pezevenk de SİKE SİKE verecek! Hal böyleyken bu neyin gururu!? Hangi gurur!?🤦😒😡😡 Ayrıca her şeyden öte Aylin az kalsın kaçırılıyordu Süleyman olmasa! Daha ötesi var mı! O Allah'ın unuttuğu yerde kızı az kalsın dağa kaldırıp tecavüz edecekti o sapık çingene! 😱😱 Daha kızın başına neler geldiğinden/gelebileceğinden haberleri yok ama geçmişler kızın karşısına fakir edebiyatı yapıyorlar! Bence Aylin'in daha o olay yaşandıktan sonra topuklaması lazımdı o pis dağ başından! Aylin'in yerinde ben olsam bir saniye bile durmazdım başıma öyle bir felaket gelseydi... Bu şartlar altında Aylin Soner'in teklifine "evet" demek için çok bile bekledi. Çok bile sabırlı ve gururlu davranıp mücadele etti kendisiyle. Ben belki de anında kabul ederdim itiraf ediyorum 🤷 Yani herkes Aylin'e şımarık ve bencil diyor ama burada asıl bencil ve şımarık olan CEMİLE! Ve Aylin'i Murat ile evlenmek zorunda bırakan da Cemile! Çünkü onun için varsa yoksa Mete Osman Berrin.. Aylin'i şımarık bir kız çocuğu gözüyle gördüğü için asla kızının gerçekten ne yaşadığını ne halde olduğunu GÖREMEDİ! Aylin'in verecek olduğu yanlış kararın tüm sorumlusu Cemile'dir! Kendi bencilliği yüzünden kızını, hastalığını bahane ederek pazardan elma alır gibi bir kadın satın alabileceğini ve "kendisi elmayı seviyor diye, elmanın da onu sevmesi gerektiğini" düşünen saplantılı bir ruh hastasına mecbur etti! O yüzden kimse Aylin'i suçlamasın!..😒🤦😣😣😣
@@ebrardogan1345 konu aza tamah etmek değil ki, babasının annesine kardeşlerine kendisine çektirdiği her şeyden sonra kabul etse yanına yerleşecek kadar gurursuz kemiksiz olması. Aylin’in bugüne kadar Ali’den bir tokat bile yememesinin sebebi de gurursuzluğu, Berrin’le Mete’nin yemesi de hep gururlarından. Caroline’i getirdiğinde herkesi dışarı atarken Aylin’i ayırmadı Ali. Neler çektiler Ali yüzünden, götü iki sıkıya gelince onursuz gurursuz bi şekilde gitti Ali’ye sığınmaya çalıştı. İleriki bölümlerde evrildiği karakterden dolayı seviyor olabilirsiniz ancak bu bölümlerdeki durum tamamen bundan ibaret aslında
Başta çok masum ve tatlılardı sahnelerini severek izliyordum. Şu an atlaya atlaya. Görmeye dayanamıyorum berrinin çocukça hareketlerini, asla karşısındakini dinlememesini
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Bana katılmayanlar olacaktır ama yine de ben Aylin'e o kadar kızamıyorum, tamamen gurursuz diyemiyorum. Evet babasına hiç tavır göstermemekte haklıydi diyemem ama her zaman tekrar aile olabileceklerine dair bir umudu vardı sanki. Babasının bir anda küçüklüğündekş kahramanı olmaktan çıkıp kötü bir adam olmasını kabullenememişti belki de. Ama bu bölüm o da anladı babasının ne mal olduğunu.
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Aylin’i o kadar iyi anlıyorum ki empati kurunca. İlk bölümden beri Aylin hep bencildi, sadece kendisini düşünüyordu ki haklı da. O da bir genç kız ister ki tüm imkanlara sahip olsun, her şey elinin altında olsun. Annesinde sağlayamadı, e babası da kabul etmedi. Kıza son çare kaldı Murat’la evlenmek ki evlenmemek için direndi. Başkası olsa belki de anında kabul ederdi.
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Aylini anlayan tek kişi hasefe nene. Bütün yaşananların ağırlığını kaldıramadı çocuk o daha dedi. Belki biri gidip ayline böyle söylese herşey çok farklı olacak.
Allah kimseyi gördüğünden mahrum etmesin. Aylini bu yüzden anlıyorum zaten kendi hayatı gayet güzeldi kendine göre huzurluydu bir anda bu duruma düşünce Soner’i yine de kabul etmemek için babasına gitti. “Ben satılık değilim derken bunu kastediyordu” Babası kabul etmeyince mecbur kaldı , bu hayatın içine doğsaydı Aylin böyle tepkiler vermezdi ama önceki hayatı gayet iyiydi .
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
herkes aylin için nankör para köpeği diyo ama bence aylin sadece olanları olgun karşılayamıyor bu bölümde kızın istediği tek şey insan gibi daha rahat yaşamak en azından musluktan su akan bi eve sahip olmak ama bulunduğu şart ve durumun farkına varamıycak kadar çocuk sadece
@@RTK0234 Aylin'in çaresi buydu işte. Hem kendisini kanıtlamak istiyordu zaten hem de Soner'i üzmek, bahane oldu inadına evlendi. Herkes hazır eleştirmeye ama aslında ağır şeyler yaşadı ve gittiğinde anladı zaten malla mülkle bir yere varılmayacağını. Dizinin en mağdur ikinci kadınıdır Aylin. Hem Murat çok eziyet etti, Soner korkaktı kaçtı, sürekli satılık muamelesi gördü, ailesinin gözünde favori değildi. Üzülüyorum hep bu kıza... Kardeşlerinin yanında farklı oluşu onu hep ezdi. İspatlamak istiyordu kendini. Soner'de ona bunu aşılamıştı. Belki de bu yüzden aşık oldu ona. Yine de mağdurdu işte. Yazık...
@@miralaylacin O kadar haklısın ki... Mete fiziksel ve psikolojik olarak hemen adapte olabilir ki bu çok doğal çünkü taşın toprağın arasında yaşamayı en çok kaldırabilecek kişi zaten Mete o beşli arasında. Kaldı ki Ali şerefsizine olan nefreti de onu her türlü zorluğa karşı dayanıklı kılar çünkü nefret insanı güçlü kılar zannımca. Berrin desen kız güya her şeyle ilgileniyor ama aslında hiçbir şey umrunda değil. Güya hukuk okuyor ama daha Ali piçine karşı annesinin hukuki haklarını savunmaktan bile aciz. Mesela Ali şerrosu Mete'ye karşı Osman'ı aldığında aslında öyle olmadığı halde "Ali Akarsu çocuğu kaçırdı" diye savcılığa suç duyurusunda bulunabilirdi çünkü velayet zaten Cemile'ye ait ve Ali direkt olarak suçlu olurdu hem cezai yaptırım uygulanırdı hem de Osman tüm bunları yaşamak zorunda kalmadan göz açıp kapayıncaya kadar eve dönmüş olurdu. Ve Ali istediği kadar "yalan anlaşma yaptık Cemile isteyerek verdi çocuğu" dese de kanıtlayamazdı hiçbir şekilde. Böylece bugüne kadar yaşattıklarının da intikamını alırlardı o şerefsizden. Tıpkı Cemile gibi o da hapislere düşerdi 😏 yine aynı şekilde o beton yığınını ev diye kakaladığı için de nafaka vermediği için de Ali'nin ağzına sıçabilirdi ama o anca lafa gelince "sindin nifrit ediyirim hiyvin hirif" diye zırlamayı becerebiliyor o bet sesiyle! 😒 Aklı fikri Ahmet de yaptı kendine sevgiliyi tuzu kuru olunca da "betonda da yatarım taş da yerim" kafasında Pollyana'yı oynuyor tabii ki!😒😡😡😡 Osman desen zavallı masuma annesinin olduğu her yer, oyun oynayabildiği her yer cennet zaten! Mete gelmiş Aylin'i Osman ile kıyaslıyor çocuk Coroline'in annesini üzen "kötü kadın" olduğunun farkında bir tek! Gerisini nereden bilsin ki! Onun da aklı yetse onun da okulu, arkadaşları olsa o da istemezdi o Allah'ın unuttuğu yerde yaşamayı. (Ki zaten ilerleyen bölümlerde Osman'ın da beklentileri artıyor çünkü yavaş yavaş bir çevre edinip büyümeye etrafında olup biteni "gerçekten" anlamaya başlıyor hatırlıyorum) Cemile desen Mete ile bir olmuş o nafakayı sike sike alması gerekirken 'sindin hiç bi siy istimiyiriim!" Diyor! Kusura bakmayın da o evde gerçekten Aylin yokmuş gibi davranılıyor. Cemile bile böyle davranıyor! O dört çocuktan biri bile farklı düşünüyor ve farklı ihtiyaçlara meylediyorsa Cemile de ona göre davranmak ZORUNDA! Mete efendi ve Berrin hanım istemiyor olabilir içine düştükleri bu sefaleti kanıksamış olabilir! Kendisi de sözüm ona gurur yapıp Ali'den bir şey istemeyebilir ( ki o da nasıl bir gurursa artık Coroline'i ilk öğrendiği zaman "dön bana diye yalvarıp ilerleyen bölümlerde de kendisine bunca şeyi yaşatan bir de üstüne tecavüz eden adamla ilerleyen bölümlerde liseli aşıklar gibi oynaşacak hiçbir şey olmamış gibi!😒😣😤😤) Ama Aylin daha iyi şartlarda yaşamak istiyorsa bunu sağlamak zorunda! Onun ve biricik evlatlarının yersiz gururunun ceremesini Aylin çekmek zorunda değil! O zaman alacak nafakayı paşa paşa istemiyorlarsa Cemile Berrin ve Mete üçlüsü kullanmayacaklar bu kadar basit! Orada iyi şartlar altında yaşamayı hak eden iki insan var Aylin ve Osman. Ki Osman büyüme çağında onun da iyi bir bakıma ve çocukluğunu çocuk gibi yaşamaya hakkı var ve bu Cemile'nin balık satarak alacağı iki kuruşla olamaz! Ki zaten her şeyi geçti o Ali pezevengini rahat ettirmemek için İNADINA alması gerekiyor nafakayı O pezevenk de SİKE SİKE verecek! Hal böyleyken bu neyin gururu!? Hangi gurur!?🤦😒😡😡 Ayrıca her şeyden öte Aylin az kalsın kaçırılıyordu Süleyman olmasa! Daha ötesi var mı! O Allah'ın unuttuğu yerde kızı az kalsın dağa kaldırıp tecavüz edecekti o sapık çingene! 😱😱 Daha kızın başına neler geldiğinden/gelebileceğinden haberleri yok ama geçmişler kızın karşısına fakir edebiyatı yapıyorlar! Bence Aylin'in daha o olay yaşandıktan sonra topuklaması lazımdı o pis dağ başından! Aylin'in yerinde ben olsam bir saniye bile durmazdım başıma öyle bir felaket gelseydi... Bu şartlar altında Aylin Soner'in teklifine "evet" demek için çok bile bekledi. Çok bile sabırlı ve gururlu davranıp mücadele etti kendisiyle. Ben belki de anında kabul ederdim itiraf ediyorum 🤷 Yani herkes Aylin'e şımarık ve bencil diyor ama burada asıl bencil ve şımarık olan CEMİLE! Ve Aylin'i Murat ile evlenmek zorunda bırakan da Cemile! Çünkü onun için varsa yoksa Mete Osman Berrin.. Aylin'i şımarık bir kız çocuğu gözüyle gördüğü için asla kızının gerçekten ne yaşadığını ne halde olduğunu GÖREMEDİ! Aylin'in verecek olduğu yanlış kararın tüm sorumlusu Cemile'dir! Kendi bencilliği yüzünden kızını, hastalığını bahane ederek pazardan elma alır gibi bir kadın satın alabileceğini ve "kendisi elmayı seviyor diye, elmanın da onu sevmesi gerektiğini" düşünen saplantılı bir ruh hastasına mecbur etti! O yüzden kimse Aylin'i suçlamasın!..😒🤦😣😣😣
Berrin'le Ahmet'in birbirini sevmesinden midesi bulanan güruh Hakan 'in Berrin 'i bileklerinden sıkıştırıp "sen bana emir veremezsin ben sana veririm"deyip tokat atmasini romantik bulmuş olmalilar ki hiç mideleri bulanmamis ,nasıl bir mideyse artık!
Allah için sizde Berrinle kim uğraştı annesi uğraştı o kadar tam tersi en başta hepsiyle Berrin ugrasiyordu aylincisiniz diye her bölümde berrine sallamasaniz djwjdjwd
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Aylin'in karakteri daha farklı çünkü. Kendi içinde yaşıyor her şeyi. Ne anlaşma ne Murat'ın yaptıkları, başına gelen her kötü şeyi kalbine gömüp susmayı seçiyor her defasında. Başa çıkamayacağını bildiği mevzularla bile tek başına mücadele ediyordu. Soner'in hayranlığının ve olgun olduğundan bahsetmesinin yegâne sebebi buydu. Soner her defasında kaçarken Aylin tek başına göğüs geriyordu her zorluğa.
Aylin ne kimsenin anlamadığı birisi ne de herkesten farklı birisi. Sadece Mete ve Berrin babalarının ne olduğunu en başından beri biliyordu ama Aylin yeni farketti. Aslında farkındaydı ama kabul etmek için babasından darbe yemesi gerekiyordu. Bazı insanlar kötülüğü sezer bazısı da başına gelmeden anlamaz.
Aylin‘in ölümüne imza atılan bölüm bu bölümdür aslında. Aylin karakterinin tamamıyla dönüm noktasıydı. Eğer ali aylin’i kabul etseydi aylin muratla evlenmezdi ve hasta olup ölmezdi. Ancak aksi halde eğer ali aylin’i kabul etseydi aylin soner’le aşkını yaşamazdı fakat yaşamaya devam ederdi. Aylin karakterine bu yüzden üzülüyorum. Ali ise fark etmeden bir evladının canına kıydı..
yaw spoiler verince elinize ne geçiyor burada ağız tadıyla bir dizi izliyoruz siz gelip bilmem kaç bölüm sonrasından spoiler veriyorsunuz küfür yemekten zevkmi alıyorsunuz anlamıyorumki
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Aylin bu dizide ki açık ara en reel karakter. Kim olsa onun gibi bocalar. Onun verdiği kararlara yönelirdi. ❤ Olan hersey iyi ki oldu... Onu çok seviyorum.
SPOİ / Ne Cemile, ne Berrin, ne de Mete... ben en çok Aylin’e üzülüyorum bu dizide. Herkes onun yaptıklarının şımarıklık olduğunu düşünüp kimse kızı kaale almadı onun yaşadıklarını göremediler kızda yapısı gereği her şeyi kabullenip içinde yaşadı Mete ve Berrin gibi dışa vurup öfkesini atamadı. Sonuç Aylin öldü herkes mutlu mesut yaşadı
Erkan Petekkaya o kadar muazzam bi oyuncu ki gerçekten. Çoğu oyuncu gerçekten oyun oynadığını, bunun bi dizi olduğunu insana belli ediyo. Ama Erkan Petekkaya 'yı izlerken sanki bi sokağın ortasında durmuşumda aile içerisinde yaşanan gerçek bi kargaşayı canlı canlı izliyormuş gibiyim. Bi insan hiç mi es vermez rolünde. Jestler, mimikler, ses tonu, nefes alış verişi bile... Valla helal olsun
53:16 Buradaki tespite imzamı atarım. ''Bir çocuğun elinden oyuncağını çekip almak onun hayallerini çalmak demektir. Hayalleri olmayan çocuklar hemen büyürler ve artık hiçbir zaman çocuk olamazlar. Hayalleri olan çocuklar büyüseler bile yüreklerinin bir kenarında saklarlar çocukluklarını.''
Ama Ali kaptanın aklında Cemile değil carolin var Ali kaptan hasta ruhlu biri ve o sadece elinde tutmayı bilir sevmek ona uzak(seve bilse önce evlatlarını severdi)
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”. Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu. Konudan kısaca şöyle bahsedeyim: Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder. İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir. Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır. Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur. Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte. Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır. Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir. Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır… Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır. Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür. Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Burcu hay eline sağlık benim annem babam varlıklı deyildi evimizde hüzur ve sevgi vardı sonralar annemle babam birlike ticarete başladılar çok şükür Rabbime herseyimiz oldu ve en önemlisi evimizde hep sevgi saygı oldu,,,şimdi kendim bir anneyim keşke hep eskilerde kalsaydık,,şimdi para ev araba yemekler çeşit ama hüzur yok ailelerde,,saygı yok,guven yok,,
Aylinin yaşadıklarının tek sebebi soner,sonerin,aylinin duygularıyla oynaması,onu ailesinden ve yaşadığı yerden daha çok soğutması,zaten karışık düşünceler içindeyken sonerin sürekli ısrar etmesi aylini daha çok soğuttu.Özelliklede onu satılık gibi hissettirip duygusuzlaştırması.
Aynen öyle üstelik geçen bölümde de sen yetişkinsin dedi küçücük kıza. İnsan bir kez büyür geri eski haline dönemez diye manipüle etti. Romantize ediliyor ama çok korkunç
Bu dizide kimse ne yaşadigini kimseye soylemiyo . Annene soylemedin ablana soyle kardesine soyle . Boyle aile var mi acaba biz ne oldu bitti illa birilerine anlatiriz
Bazen ailenin yanında olsan bile yapayalnız yaşayıp gidiyorsun. Herkes kahkahalara boğulurken sen tebessüm etmekle kalıyorsun. Hayat herkese eşit muamele göstermiyor. Ne yazık ki en kötüsü kalabalıklar içinde yalnız kalmak. Çünkü seni dinleyecek anlayacak sesini duyacak kimse yok...
emin olun bu tarz dağılan ve aralarında bağ olmayan aile bireyleri hep böyle. İç sıkıntılar yaşanılanlar anlatılmaz, beraber yaşar herkes aynı çatıda aynı sofrada belki ama sadece fiziken. nereden biliyorsun diye sorma😢
Hakan kendine karaker oluşturamamış babası fırsat vermemiş. Ilerleyen bolumlerde cok uzuluyorum ben ona. Babasiyla yollari ayirdiktan sonra cok degisiyor.
@@tuanagd Soru: Mal mısınız? Şu hayırdan anlamayan, pislik insanlarla kurduğunuz empatiyi bir de mağdurlarla kursaydınız dünya güllük gülistanlık olurdu. 1. Hakan'ın kötü ailede yetişmesi, onun yaptığı mide bulandırıcı şeyleri değiştirmez. 2. Ahmet'le Berrin birbirini sevdi. "Ahmet'in yaptığı" diye bir şey yok. Kıza tecavüz etmedi. Birbirini seven iki insan, bilerek, isteyerek, beraber oldu. Tamam, kültürünüze göre bunu yanlış karşılaya bilirsiniz. Ama gerçek şu ki, burada bir kötülük, suç yok. 3. Onu yazmaya değer görüyorsunuz ya, Hakan'ın resmen tehdit edip, kızla zorla evlenmesinin üstünden geçiyorsunuz. Sırf kendi şerefsizliğinden, bencilliğinden birbirini seven 2 insanın hayatını mahfetmesi konusunda hiç bir söz söylemiyorsunuz. 4. Ahmet te, Berrin de defalarca birbirinin hayatını kurtardı. Hakan sırf Berrin'i etkilemek için bir iyilik yaptı, sonrasında kız yine yüz vermeyince Çirkinleşti. Ona gayet te iyi davranıyorlardı.
70 li yıllarda liseyi bitiren herkes devlet dairelerinde bankalarda aninda kadrolu işe başliyorlardi.Mete ile aylin luseyi bitirseler paraya para demicekler ama okula bile gitmekten acizler
Reis o dönemler memur maaşları o kadar iyi değildi. Yeşilçam'da buna sık sık değinilmiştir. Memur maaşı son 20 senedir arttı. Dolara oranlayıp bakabilirsin
bu ailede kimse aylini anlamaya çalışmadı. her zaman bencil olarak bilindi. yaşadığı şeyleri dışarı belli etmiyor kız, edemiyor. ama bir kere bile birisi gelipte iyi misin diye sormadı. bu ailedeki herkesin durumuna ayrı ayrı çok üzülüyorum. ama aylin çok ayrı bende.
Yorumlarda hep Aylin’e çok üzülmüşsünüz ama annesine hep haksızlık eden annesinin alnının akıyla para kazanmasından utanan bir kız olduğunu unuttuğunuzu düşünüyorum babasına kıyamıyor evlat işte diyorsunuz ama cemilenin de evladı bu durumda
hangi evde çürümek istiyorsun? Babanın evinde mi? Yarın kocanın evinde mi? Çürüdükten sonra o evmiş bu evmiş ne farkeder? Mühim olan çürümemeyi başarabilmek....
Her şey kendinde başlıyor ve bitiyor aylin babasını da annasinide yargılamadı o kendi derdindeydi, ne zaman kendi derdini aşamaz oldu Dişlerini çok acı gösterdi anasına babasına öfkesini çıkarayım derken kendi basını yaktı Bu bi dizi ama bu durum gençlere bi örnek öfkesini yenebilmek önemli
20. Bölümü izlemek için: 👉 ruclips.net/video/VhXjAh4CspI/видео.html
aylinin her seyi icinde tutup bir kere bile aglamayip bardagi kirinca kiyameti koparircasina aglamasi cok derin bi konu
Ah ahh sadece çeken bilir
Gerçekten öyle :') doluyorsun doluyorsun ve bir noktadan sonra insan olur olmadık şeye patlıyor :')
İşte öfke patlaması, bilirim
Bence çok sığ bir konu, kız şımarık zora gelemiyor. Yırtınmak için bahane.. ona gelene kadar kıyameti koparacak çok karakter var. Sizin bahsettiğiniz derinlik yaprak dökümü fikret sahnesinde işlenmişti. Kocası onu aldatıyordu ve kolu kapıya çarptı diye yere çöküp ağlamıştı..
Evet❤
Aliyi her şeye rağmen gerçekten seven bir tek aylindi.Ali, kalp krizi geçirdiğinde onu sokak sokak arayan evladını resmen kapı dışarı etti. Ali hiçbir evladını haketmedi özellikle de aylini
Aynen oyle
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 ne anlatıyon
@@herkosuldahaklolaninsan6633 okumadim ki
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 "bayanları"
Eskiden aylini güçsüz bencil kendini düşünen biri olarak görürdüm meğersem gittikçe olgunlaşan ailesi için çabalayan ve osmanı içten seven Her şeyi kendi içinde yaşayan kaçırıldığını bile ailesine söyleyemeyecek kadar içinde yaşaması bazı şeyleri duygularının karmaşasında boğulurken bile güçlü durmaya çalışması Aylin çok özel bir karakterdi … 💜✨
Sonerim teklifi olmasa aylin dayanırdı o zor şartlara ama verdiği vaatler dayanma gücünü kırdı aylinin.
Bi hikaye vardı ya tam 2010 facebook hikayesi ama tam da bu durumun özeti:
Kral, dondurucu soğukta nöbet tutan muhafıza sorar: “Üşümüyor musun?”
Muhafız: “Ben alışığım kralım.”
“Olsun sana sıcak elbise göndereceğim.”
Ancak, emir vermeyi unutur.
Ertesi gün donmuş muhafızın yanında bir not:
“Kralım soğuğa alışkındım; fakat senin elbise vaadin beni öldürdü.”
sen karını aldatırken iyi, eski karının biriyle konuşmasına bile izin verme. ne denir ki böylelerine. başına gelen her şeyi hak ediyorsun.
Karısı onun namusu çünkü. Ve de cemile gibi güzel bir kadın o fare suratlı balıkçıyla olmamalı.
@@nelerdusunmeliyim.5868 ona mı kaldı bu kararı vermek
@@nelerdusunmeliyim.5868 boşandılar farkında mısın? öyle olmasa bile buna hakkı yok. kafanıza tükürmek isterdim.
@@nelerdusunmeliyim.5868 nasıl insanlarsınız siz ya?ne biçim bir laf o karısı onun namusu?Boşandılar farkındaysan,boşanmasalar bile öyle yok namusu yok bilmemnesi diye bir şey yok taş devrinde yaşamıyoruz kendinize gelin artık
Namus herşeyden kıymetli. Siz namussuz olabilirsiniz. Bu sizin tercihiniz.
Çıldıracam ya evliyken gidip Carolinle sevgili oluyor seviyorum diyor utanmadan . Cemilede balıkçıda bekar onlara şerefsizler diyor . Trajikomik resmen sinirden güldüm.
Ayn
Gurur, kiskanclik, can sıkıcı, çaresizlik...bir işe yaramamak (çalışmamak)...hepsi bir arada bu hale getirdi işte adamı...yolunu şaşırınca işte böyle oluyor
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 hiç üşenmedin mi?
Gerçektende sinir bozucu
Metenin, Alinin Aylin'i kabul etmeyeceğini bildiği için Alinin kapısının önünde onu beklemesi :(
Laf sokmak için bekliyo kabul etmiceni bildigi icin değil 😂
@@vickypetro4049 😂😂
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 sal artık
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 kimse ali gibi bir deyyusu anlamak zorunda degil kaldi ki ali bunu sorunlari oldugu icin degil ayi oldugu icin yapiyor su sacma yaziyi paylasmayi birak
ayline cidden çok üzülüyorum ya özellikle kaçırmaya çalıştıkları yerde çok kötü olmuştum sonra kimseye söylemeden hayatına devam etti ya.. o anı düşündükçe çok kötü hissediyorum
Bazen öyle gerekiyor biliyor musun ama kimse kıymetini bilmiyor
Aslında çok yanlış. Kaçırıldığını annesine söylemeliydi bilmeye hakkı var. Tavuk kaçırmıyorlar insan kaçırıyorlar, bir daha başına gelebilir
O zaman nasıl kurtarıldığını soneri anlatmalı o yüzden hepten susuyor
Her bölümde Berrin in lafı dinlemeden koşarak kaçması çok sinir bozucu
Berrin mal zaten .
Keşke cemile dövse
Cemilenin gücüde Berrine yetiyor Ayline laf etmiyor
Berrin kendisi zaten çok sinir bozucu
@@zehraileomermasal9593 knk başlarda gayet iyiydi. Seviyeliydi. Şimdi hakana durduk yere cephe almalar falan. Saçmalamaya başladı gibi hissediyorum hadi hayırlısı
Aylin'i bu hale getiren Sonerin duyguları ile oynaması oldu. Soner aslında hiç af edilcek gibi değil
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 abi sen niye her yorumun altına destan yazıyorsun djxjjs
@@zehra.uysall
Fatma Zehra abla ne olur beni dövme! 😭
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 ne alaka döveyim be
@@zehra.uysall hobisi yok. Okumadım bile
Cemile'nin boşanmış olmasına rağmen hala anne demesi Neriman'ın hala evli olmasına rağmen kayınvalidesine Hasefe hanım demesi. Demek ki neymiş insan olmak ayrı bir erdemmiş.
Gördüyüm en güzel yorumlardan
yani nerimani sevmiyorum ama anne demek zorunda degil kaynanasina
Anne demek cidden başta zor oluyor. Ama kayınvalidede Anne gibi insan öz Annesi bu kadar olur ancak. Saygı duyuyorum ellerinden öperim başımın tacı yaparım öyle kayınvalideleri💯💯🧡🧡.
Neriman kötü bir karakter ama anne demesinin insanlıkla bir alakası yok
Nerimanı sevmem ama en iyi yaptığı şey onu tebrik ediyorum kimse kaynanasına anne demek zorunda değil onun annesi değil çünkü bitek bizde var bu saçmalık yabancılar ne güzel konuşuyor
ali kaptan isterse ileriki bölümlerde dünyanın en iyi insanı olsun şerefsiz olduğunu gerçeğini değiştirmez
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 knk sen manyak mısın
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 öncelikle daha ikinci paragraftan fikirlerinize hiçbir şekilde katılmıyorum mantıksız , taraflı , geri kafalı düşünceler olduğunu düşünüyorum. buna rağmen yazınızın tamamını okudum çünkü bir şeyi savunduğunu sanan ama aslında hiçbiri fikri olmayan bir yazı sahibisiniz.
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853
" güzel bir aile var " tabirini kullanmışsınız. her şeyin kötüye dönüşmesini sağlayan "Ali Kaptanın düştüğü durum " da değil.bu aile güzel , sağlıklı bir aile değil. " Ali Kaptanın düştüğü durum " diye de bir tabir kullanmışsınız. sizin aklınız fikriniz yerindedir umarım. Ali kaptan bi duruma düşmüyor, bu durumu kendisi yaratıyor. eşini aldatması ne Caroline'in ne Cemile'nin suçu. Sadık bir eş olmamak Ali'nin sorumluluğunda. Cemile karakteri de Caroline karakteri de aptal. onlar da kendilerini bu konuma düşürdükleri için. Cemile kendisini aldatan eşine yalvarıyor ve Caroline karakterini aldatan eşinden daha kötü biri olarak düşünüyor. Bu aile zaten mutlu değil, çocuklar o kadın bir günde bu duruma gelmedi. biraz , biraz olsun mantıklı düşünün
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 ve dilerseniz siz her insanı severek iyileştirebilirsiniz. şahsen ben bir bağım olmayan bir insanı sevmek zorunda değilim ki bu ne kadar gerçekçi olsa da tamamen kurmaca bir karakter. bir bağım olsa dahi kimse bu şekilde aldatılmayı hak etmez. bazen sevilmek yerine hatalarla yüzleşmek gerek.
Hasefe nine niye 3 aylığını her ay alıyo slalslşamslalslaks
Çünkü o Hasefe nine 👵🏻😅
Devletten kıyaklı herhalde
O zm lar ay başına 3 aylgım diyor lardi.
@@sekerkz3831 hayir o zamanlar maaslar 3 ayda bir alindigi icin 3 aylik deniliyordu.
Ne aylık ama
Şu Osman’ı da Nerimana bırakırken iki oyuncak götürmüyorlar çocuğa devamlı sıkılıyor çocuk kdkkdkd
😂
Şu dikkatimi çekti ;mete ve aylinde ortanca cocuk sendromu var.ikisi de ilgiye ve şefkate aç. kendilerinden yaşca buyukleri sevmeleri bu yuzden.biri annesine digeri babasina yaranmak icin kendini paraliyo ama nafile.cemile anlik da olsa meteyi degil de osmani secmisti.ali de aylini istemedi.mantiken dogru olsa da seçilmeyen cocuk olmak üzücü ve ikisinin de yanlış karar almasına neden oluyo.mete o anki acıyla polise teslim olmuştu.aylinse yanlış bi evlilik yapacak.tam ortanca çocuk dramı.
çedi ortancil usaglar sevgiye ac olurki??🤔
@@vusalememmedeliyeva6060 insanın karakteri bebekken oluşmaya başlar.hatirlayip hatirlamamak onemli degil bebekken sevgi ilgi onemlidir.genelde en ilgisiz buyutulenler hep ortancadir o yuzden degersizlik aile içinde rol bulamama gibi durumlar olur.cevrenize baktiginizda bile aile icinde sorunlular hep ortancalardan çıkar
İyi analiz 👏👏👏
Çok haklısın👏 kimse senin gibi düşünmüyor yorumlarda
Çok doğru. Ortanca olmak bunu gerektiriyor 😞
aylinin ne yaşadığından ailesindeki kimsenin haberi yok cemile hiç sormadı o gün ne oldu soner ne yaptı da üzfü diye
sonerin aylinin düştüğü durumu kullanarak teklifinde ısrarcı olması çok aşağılıkça
Necatinin şu şarkıyı ve söyleyiş şekline gülüyorum yaaa
Aynen cok komik söylüyo
Helvaci,helvaci🥴😆😆
Guzel soyluyor aslinda
Önceki bölümde şarkıya başlarken de 1 den 4 e kadar ingilizce sayması sıkıntının sayamamasinda olması ndkzncjsmcjskcndns
😂
bu cemile niye alinin nafaka vermesini istemiyo aw vermek zorunda bu sadaka gibi bisey degil ki ihtiyaci var cemilenin de kendine aci cektiriyo senin 4 tane cocugun var hic degilse onlar icin almaliydin
Kesinlikle sonucta Cemile babasının evinden getirmedi 4 tane cocugu
Caroline'i öğrenince Ali kendini seçerse affetmeye hazırdı ama şimdi nafakayı gurur yapması...cidden fedakar anneyim deyip duruyor ama çocukları için gurur yapmayıp parayı almalı. İsterse kendine harcamasın o parayı, sadece çocuklarına harcasın en azından.
Kadın ayakları üstünde durmak istiyor artik Aliye muhtaç olmak istemiyor, herhangi bir şeyle onu tehdit edip şart koşmasın istiyor
Alinin nasıl bir pislik olduğu elli kadın kendi ayakları üstünde durmaya çalışıyor
Evde nafaka bekler se
Balıkçıyı bulamaz.
ahmet bırak berrin’i 40 yılın başı ders calışası tutmus
😅😅😅😅😅
Mete'ye tokat atmayın artık, gelen geçen dövüyor. Çok çektin be METE
Evet ya yazık hiç suçu yok.
bence hakediyor Mete serserinin teki çünkü
Daha çekeceği geride metenin hapishane işkence tuğrul abooo daha iyi günleri
Çocuğun yüzü nasır bağladı resmen
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 Sen Katip Çelebi Lisesi'nin müdür müsün ?
Bir şu metenin birde ahmetin yediği dayaklarin haddi hesabı yok tüm boyalar bunlara gidiyor djdmdmdm
Necati'yi unutma xdkmsnjhqw
1 kişiye 5-10 kişi birden girerse öyle olur tabi napsınlar oğlum Vandam'mı bunlar
Balıkçının oğluna vurduğu için oğlunun intihar etmesi, bu yüzden balıkçının şerefsiz Ali ona vururken hareket etmemesi, vazoyu ben kırmadım baba hoşçakal ,ayrıntısı beni çok yaraladı
Ayn
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Ama o baba bu adam değil ki
Suya atlayıp da babasının hasan diye bağırdığı balıkçı değil mi? Sudaki yani@@askokuskog
@@sevvalkopuzbalıkçı o gençliği oğlu intihar etti vurdu diye babası
Aylin in bu hayatı seçmesi onlara yaradı bence
Babasından en iyi şekilde intikamını aldı,
Annesinin evini geri aldı
Bence değdi be, Soner le kısada olsa mutlu oldular, dünyaya bir Aylin daha bıraktı,
Çok iyi oldu
Kocasının kardeşiyle yasak aşk yaşadı iğrençlik resmen nesi iyi aklınızı mı yitirdiniz
@@fatmacelik1821 Çok takılma sadece film bu😂😂
Ki zaten Soner ede yakın olmak için yaptı
İntikam soğuk yenen bir yemektir
Dizinin kilit karakteri net Aylindi zaten. Pek çok düğüm onun yaşadığı aşk ile çözüldü
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@fatmacelik1821 gerçekten saçma bir yorum olmuş zaten başta Soner ve aylin birbirini tanıdı aşık da oldular kardeşi hasta ve ölümcül olduğu için ve ayline aşık da olduğundan dolayı abisi anlaşmalı evlilik talebinde bulundu Ayline diziyi nasıl izlemiş nasıl bir bakış açısı geliştirmişsiniz pes doğrusu yazmadan edemedim
Balıkçı: çekiniyor musun ?
Cemile : biraz, burda benden başka kadın yok
Balıkçı : alışırsın
( Makine mühendisiligi 1. Sınıf )
(Bölümümün bana kattığı tek şey su an bu yorumu attiracak potanesiyelde olmam ve yorumun tutmuş olmasi sanırım ahajaj)
Ne demek o..
@@nelerdusunmeliyim.5868 liseliysen anlayamazsın kardeş
😂
Neye alışacak 😂😂
@@ahmetyalcn6394 hayır liseli değilim...
Berrin konusmak yerine her sıkıntıda tazı gibi koşup gidiyo 😂
O dizideki herkeste var maalesef sjxjxnxjzn
Bir hukuk öğrencisi degil sanki ilkokul cocugu
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Valla her olayda kosmaktan bacak kası yaptı kız
😂😂
Ulan bizim burdaki esnaflar olsa Ali ye meydan dayağı atarlardı
Aynen ya o adamlar hiçbir b*k yapmadı
ali kaptan ın ağırlığı var ondan ellemediler herhalde..
@@hainkostok2173 haha pp mükemmel
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Biz bu ailenin komşusu ya da akrabası olsak onları kapısız bacasız eve yollamazdık küçücük evimizde kişi yaşardık ama asla dışarıda koymazdık
"Çürüyecek olan her yerde çürür"🦋
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Osmana gösterilen sevginin 2/5 i diğer çocuklara verilseydi çok farklı olabilirdi.
Niye 2/5 lehxkebxkdbxjdbxj
Cemile hepsine sevgi gösteriyor. Dk başı sarılıp öpüşüp duruyorlar
@@suzaaan37 spesifik bir oran
Ben gerçekten Aylini o kadar iyi anlıyorum ki. kızın yaşadığı seyler o kadar zor ki hele o yaşta . Hepimiz bazen her seyden bıkıyoruz. Kız ne zorluklar geçiriyor böyle olması çok normal. Sevdiği adam onu sevmediğini söylüyor. Sanki satılıkmıs gibi rüşvet teklif ediyor. Tabiki Soneri çok seviyorum orası ayrıda aylinin gözünden bu böyle. Ayrıca aylin naparsa yapsın pnu çok seviyorum malum farah zeynep abdullah...
Evt haklısın ama keşke sinirini ailesinden çıkarmasaydı onlara her şeyi anlatsaydı😢
O kadar haklısın ki... Mete fiziksel ve psikolojik olarak hemen adapte olabilir ki bu çok doğal çünkü taşın toprağın arasında yaşamayı en çok kaldırabilecek kişi zaten Mete o beşli arasında. Kaldı ki Ali şerefsizine olan nefreti de onu her türlü zorluğa karşı dayanıklı kılar çünkü nefret insanı güçlü kılar zannımca. Berrin desen kız güya her şeyle ilgileniyor ama aslında hiçbir şey umrunda değil. Güya hukuk okuyor ama daha Ali piçine karşı annesinin hukuki haklarını savunmaktan bile aciz. Mesela Ali şerrosu Mete'ye karşı Osman'ı aldığında aslında öyle olmadığı halde "Ali Akarsu çocuğu kaçırdı" diye savcılığa suç duyurusunda bulunabilirdi çünkü velayet zaten Cemile'ye ait ve Ali direkt olarak suçlu olurdu hem cezai yaptırım uygulanırdı hem de Osman tüm bunları yaşamak zorunda kalmadan göz açıp kapayıncaya kadar eve dönmüş olurdu. Ve Ali istediği kadar "yalan anlaşma yaptık Cemile isteyerek verdi çocuğu" dese de kanıtlayamazdı hiçbir şekilde. Böylece bugüne kadar yaşattıklarının da intikamını alırlardı o şerefsizden. Tıpkı Cemile gibi o da hapislere düşerdi 😏 yine aynı şekilde o beton yığınını ev diye kakaladığı için de nafaka vermediği için de Ali'nin ağzına sıçabilirdi ama o anca lafa gelince "sindin nifrit ediyirim hiyvin hirif" diye zırlamayı becerebiliyor o bet sesiyle! 😒 Aklı fikri Ahmet de yaptı kendine sevgiliyi tuzu kuru olunca da "betonda da yatarım taş da yerim" kafasında Pollyana'yı oynuyor tabii ki!😒😡😡😡
Osman desen zavallı masuma annesinin olduğu her yer, oyun oynayabildiği her yer cennet zaten! Mete gelmiş Aylin'i Osman ile kıyaslıyor çocuk Coroline'in annesini üzen "kötü kadın" olduğunun farkında bir tek! Gerisini nereden bilsin ki! Onun da aklı yetse onun da okulu, arkadaşları olsa o da istemezdi o Allah'ın unuttuğu yerde yaşamayı. (Ki zaten ilerleyen bölümlerde Osman'ın da beklentileri artıyor çünkü yavaş yavaş bir çevre edinip büyümeye etrafında olup biteni "gerçekten" anlamaya başlıyor hatırlıyorum) Cemile desen Mete ile bir olmuş o nafakayı sike sike alması gerekirken 'sindin hiç bi siy istimiyiriim!" Diyor! Kusura bakmayın da o evde gerçekten Aylin yokmuş gibi davranılıyor. Cemile bile böyle davranıyor! O dört çocuktan biri bile farklı düşünüyor ve farklı ihtiyaçlara meylediyorsa Cemile de ona göre davranmak ZORUNDA! Mete efendi ve Berrin hanım istemiyor olabilir içine düştükleri bu sefaleti kanıksamış olabilir! Kendisi de sözüm ona gurur yapıp Ali'den bir şey istemeyebilir ( ki o da nasıl bir gurursa artık Coroline'i ilk öğrendiği zaman "dön bana diye yalvarıp ilerleyen bölümlerde de kendisine bunca şeyi yaşatan bir de üstüne tecavüz eden adamla ilerleyen bölümlerde liseli aşıklar gibi oynaşacak hiçbir şey olmamış gibi!😒😣😤😤) Ama Aylin daha iyi şartlarda yaşamak istiyorsa bunu sağlamak zorunda! Onun ve biricik evlatlarının yersiz gururunun ceremesini Aylin çekmek zorunda değil! O zaman alacak nafakayı paşa paşa istemiyorlarsa Cemile Berrin ve Mete üçlüsü kullanmayacaklar bu kadar basit! Orada iyi şartlar altında yaşamayı hak eden iki insan var Aylin ve Osman. Ki Osman büyüme çağında onun da iyi bir bakıma ve çocukluğunu çocuk gibi yaşamaya hakkı var ve bu Cemile'nin balık satarak alacağı iki kuruşla olamaz! Ki zaten her şeyi geçti o Ali pezevengini rahat ettirmemek için İNADINA alması gerekiyor nafakayı O pezevenk de SİKE SİKE verecek! Hal böyleyken bu neyin gururu!? Hangi gurur!?🤦😒😡😡
Ayrıca her şeyden öte Aylin az kalsın kaçırılıyordu Süleyman olmasa! Daha ötesi var mı! O Allah'ın unuttuğu yerde kızı az kalsın dağa kaldırıp tecavüz edecekti o sapık çingene! 😱😱 Daha kızın başına neler geldiğinden/gelebileceğinden haberleri yok ama geçmişler kızın karşısına fakir edebiyatı yapıyorlar! Bence Aylin'in daha o olay yaşandıktan sonra topuklaması lazımdı o pis dağ başından! Aylin'in yerinde ben olsam bir saniye bile durmazdım başıma öyle bir felaket gelseydi...
Bu şartlar altında Aylin Soner'in teklifine "evet" demek için çok bile bekledi. Çok bile sabırlı ve gururlu davranıp mücadele etti kendisiyle. Ben belki de anında kabul ederdim itiraf ediyorum 🤷
Yani herkes Aylin'e şımarık ve bencil diyor ama burada asıl bencil ve şımarık olan CEMİLE! Ve Aylin'i Murat ile evlenmek zorunda bırakan da Cemile! Çünkü onun için varsa yoksa Mete Osman Berrin.. Aylin'i şımarık bir kız çocuğu gözüyle gördüğü için asla kızının gerçekten ne yaşadığını ne halde olduğunu GÖREMEDİ! Aylin'in verecek olduğu yanlış kararın tüm sorumlusu Cemile'dir! Kendi bencilliği yüzünden kızını, hastalığını bahane ederek pazardan elma alır gibi bir kadın satın alabileceğini ve "kendisi elmayı seviyor diye, elmanın da onu sevmesi gerektiğini" düşünen saplantılı bir ruh hastasına mecbur etti! O yüzden kimse Aylin'i suçlamasın!..😒🤦😣😣😣
Ben de o sıkıntılara gelemezdim ama babasının yanına gitmesi yüzsüzlük bence, ben annem o haldeyken asla onu bırakmazdım hele babam Ali Kaptan gibi bir şerefsizse. Öyle bir evde yaşamak istememesi çok normal ama babasının huyunu önceden bilmeliydi. Herkes lüks ister iyi yaşamak ister, parayı sever ama Caroline'i çekemez ya.
@@belladonna3219 Aylin gozu yukseklerde,para pul duskunu birisi.annesini,kardeslerini paraya satiyo .iyi insan kotu durumda da iyi durumda da ailesinin yaninda durmayi becermeli.hele onlari sogukda polis zoruyla disari atan sozdə babasina gitmesi qurursuzluq ve yuzsuzlukdur.
@@hesenliferid9027 Aylin söylediğin gibi birisi olsaydı anlaşmayı kendi elleriyle yırtıp hakkı olan tüm mal varlığından vazgeçmezdi. Aylın her şeye sonere olan aşkı İçin katlandı Soner Aylini hep manipüle etti
berrin çok zeki ve iyi bir kız ama aşık hali aşırı cringe maalesef. sürekli koşuyor deli ediyor insanı
Hakan berrini gercekten sevdi diyenler.. abi saka misiniz bu sevgi degil sapiklik takinti resmen seven insan boyle davranmaz
Defalarca kendini feda edecek ve ispat edecek hakan
@@Mina_m-l8jay bırakmaya istediğimi yapsın neyi ispat edecek Hakan asla öyle güzel bir sonu hak etmedi. Olan Ahmet’e oldu sadece. Dizinin sonunda da sırf Berrin tek kalmasın diye Hakan güzellemesi yapıp saçmaladılar.
Ali türk erkeğinin özeti resmen o kadar iyi kurgulanmış ki.cevrenizde mutlaka böyle birini tanırsınız birinden bi iz bulursunuz
bizim evde de var bir tane🙂
Aylin bu hikayede en gerçekçi yazılmış karakterdi! Kimse eleştirmesin iki yüzlülük çünkü eleştirenlerin yaptığı. Annesinin yanına gitse dağa kaçırılacak tecavüze uğrayacaktı belki öldürülecekti babasının yanına gitti babası kabul etmedi kıza başka çaremi mi kaldı muratla evlenmeye onu hem ailesi hem sevdiği adam itti! Sonra da el birliği ile hasta edip ölümüne sebep oldular! Aylin bu hikayede herkesin mutluluğu içim kendisini feda etti
Doğru fakat o kaçırılma olayını ailesine anlatsaydı ailesi seve seve gönderirlerdi belki de. Sonerin Ayline yaklasımı hiç hoşuma gitmiyor. Aylinin söylediği gibi 'satılık' gibi davranıyor kıza. Sevgili gibi yaklaşıyor ve kardeşiyle evlenmesini istiyor. Ali kaptanı saymaya gerek bile yok
Ben spoiler yedim.
Çıkarıma bak aq
Bazı yerler doğru ama genel kanın yanlış. Evet aylin gerçekçi yazılmış bir karakter ama bencilliğiyle gerçekçi. Aylin kimsenin mutluluğu için kendini feda etmedi. Kendi mutluluğu için kendini feda etti. Annesini aldatıp döven ailesini sokağa atan kardeşlerini defalarca döven babasına tek bir laf bile söylemeyen karaktersizlikte bir kız. Hatta tüm bunlara rağmen çıkarı için babasına sevimlilik bile yapan, yıllarca ona emek veren annesini bir gün bile savunmayan aşağılıkta bir kız. Şimdi nasıl başkasının mutluluğu için kendimi feda eden kız oldu amk
@@ebrardiyebiri610👍👍
Evde su yok elektrik yok dağ başı atlılar var sen bizim neyimizi beğenmiyorsun Aylin
Holic Kei hepsi aynı şartlarda yaşamak zorunda aile olarak kalmak istiyorlarsa birlikte kalmak istiyorlarsa buna mecburlar Cemile istermiydi çocuklarını bu şartlarda büyütmeye Aylin de babası gibi bencilin teki
Çiçek Çiçek
Aylinin yaptıklarına hak vermedim ama o çağlarda genç kızlar en iyisini hak ettiklerini düşünürler Aylin maalesef acı ama en gerçeğe yakın bi karakter bu yüzden ailesini beğenmemesi olağan
pollack
Geneli Aylin gibi oluyor maalesef yoksa bende öyle değildim ergenlikte aşk zenginlik lüks peşinde koşuyorlar erkeklerde bu şekil
O kadar haklısın ki... Mete fiziksel ve psikolojik olarak hemen adapte olabilir ki bu çok doğal çünkü taşın toprağın arasında yaşamayı en çok kaldırabilecek kişi zaten Mete o beşli arasında. Kaldı ki Ali şerefsizine olan nefreti de onu her türlü zorluğa karşı dayanıklı kılar çünkü nefret insanı güçlü kılar zannımca. Berrin desen kız güya her şeyle ilgileniyor ama aslında hiçbir şey umrunda değil. Güya hukuk okuyor ama daha Ali piçine karşı annesinin hukuki haklarını savunmaktan bile aciz. Mesela Ali şerrosu Mete'ye karşı Osman'ı aldığında aslında öyle olmadığı halde "Ali Akarsu çocuğu kaçırdı" diye savcılığa suç duyurusunda bulunabilirdi çünkü velayet zaten Cemile'ye ait ve Ali direkt olarak suçlu olurdu hem cezai yaptırım uygulanırdı hem de Osman tüm bunları yaşamak zorunda kalmadan göz açıp kapayıncaya kadar eve dönmüş olurdu. Ve Ali istediği kadar "yalan anlaşma yaptık Cemile isteyerek verdi çocuğu" dese de kanıtlayamazdı hiçbir şekilde. Böylece bugüne kadar yaşattıklarının da intikamını alırlardı o şerefsizden. Tıpkı Cemile gibi o da hapislere düşerdi 😏 yine aynı şekilde o beton yığınını ev diye kakaladığı için de nafaka vermediği için de Ali'nin ağzına sıçabilirdi ama o anca lafa gelince "sindin nifrit ediyirim hiyvin hirif" diye zırlamayı becerebiliyor o bet sesiyle! 😒 Aklı fikri Ahmet de yaptı kendine sevgiliyi tuzu kuru olunca da "betonda da yatarım taş da yerim" kafasında Pollyana'yı oynuyor tabii ki!😒😡😡😡
Osman desen zavallı masuma annesinin olduğu her yer, oyun oynayabildiği her yer cennet zaten! Mete gelmiş Aylin'i Osman ile kıyaslıyor çocuk Coroline'in annesini üzen "kötü kadın" olduğunun farkında bir tek! Gerisini nereden bilsin ki! Onun da aklı yetse onun da okulu, arkadaşları olsa o da istemezdi o Allah'ın unuttuğu yerde yaşamayı. (Ki zaten ilerleyen bölümlerde Osman'ın da beklentileri artıyor çünkü yavaş yavaş bir çevre edinip büyümeye etrafında olup biteni "gerçekten" anlamaya başlıyor hatırlıyorum) Cemile desen Mete ile bir olmuş o nafakayı sike sike alması gerekirken 'sindin hiç bi siy istimiyiriim!" Diyor! Kusura bakmayın da o evde gerçekten Aylin yokmuş gibi davranılıyor. Cemile bile böyle davranıyor! O dört çocuktan biri bile farklı düşünüyor ve farklı ihtiyaçlara meylediyorsa Cemile de ona göre davranmak ZORUNDA! Mete efendi ve Berrin hanım istemiyor olabilir içine düştükleri bu sefaleti kanıksamış olabilir! Kendisi de sözüm ona gurur yapıp Ali'den bir şey istemeyebilir ( ki o da nasıl bir gurursa artık Coroline'i ilk öğrendiği zaman "dön bana diye yalvarıp ilerleyen bölümlerde de kendisine bunca şeyi yaşatan bir de üstüne tecavüz eden adamla ilerleyen bölümlerde liseli aşıklar gibi oynaşacak hiçbir şey olmamış gibi!😒😣😤😤) Ama Aylin daha iyi şartlarda yaşamak istiyorsa bunu sağlamak zorunda! Onun ve biricik evlatlarının yersiz gururunun ceremesini Aylin çekmek zorunda değil! O zaman alacak nafakayı paşa paşa istemiyorlarsa Cemile Berrin ve Mete üçlüsü kullanmayacaklar bu kadar basit! Orada iyi şartlar altında yaşamayı hak eden iki insan var Aylin ve Osman. Ki Osman büyüme çağında onun da iyi bir bakıma ve çocukluğunu çocuk gibi yaşamaya hakkı var ve bu Cemile'nin balık satarak alacağı iki kuruşla olamaz! Ki zaten her şeyi geçti o Ali pezevengini rahat ettirmemek için İNADINA alması gerekiyor nafakayı O pezevenk de SİKE SİKE verecek! Hal böyleyken bu neyin gururu!? Hangi gurur!?🤦😒😡😡
Ayrıca her şeyden öte Aylin az kalsın kaçırılıyordu Süleyman olmasa! Daha ötesi var mı! O Allah'ın unuttuğu yerde kızı az kalsın dağa kaldırıp tecavüz edecekti o sapık çingene! 😱😱 Daha kızın başına neler geldiğinden/gelebileceğinden haberleri yok ama geçmişler kızın karşısına fakir edebiyatı yapıyorlar! Bence Aylin'in daha o olay yaşandıktan sonra topuklaması lazımdı o pis dağ başından! Aylin'in yerinde ben olsam bir saniye bile durmazdım başıma öyle bir felaket gelseydi...
Bu şartlar altında Aylin Soner'in teklifine "evet" demek için çok bile bekledi. Çok bile sabırlı ve gururlu davranıp mücadele etti kendisiyle. Ben belki de anında kabul ederdim itiraf ediyorum 🤷
Yani herkes Aylin'e şımarık ve bencil diyor ama burada asıl bencil ve şımarık olan CEMİLE! Ve Aylin'i Murat ile evlenmek zorunda bırakan da Cemile! Çünkü onun için varsa yoksa Mete Osman Berrin.. Aylin'i şımarık bir kız çocuğu gözüyle gördüğü için asla kızının gerçekten ne yaşadığını ne halde olduğunu GÖREMEDİ! Aylin'in verecek olduğu yanlış kararın tüm sorumlusu Cemile'dir! Kendi bencilliği yüzünden kızını, hastalığını bahane ederek pazardan elma alır gibi bir kadın satın alabileceğini ve "kendisi elmayı seviyor diye, elmanın da onu sevmesi gerektiğini" düşünen saplantılı bir ruh hastasına mecbur etti! O yüzden kimse Aylin'i suçlamasın!..😒🤦😣😣😣
@@holickei6240 Aylin gibiyken ablalarıma ben bakıyordum.. 90 lı yıllarda..
Aylin ben sizin gibi değilim dediğinde içim parçalandı. Anlaşılmamak çok zor bir şey. Seni anlamayan insanlara ben sizin gibi değilim demek istiyorum.
Aylin bencil ve gold digger. Aylin'in çektiği zorlukları hepsi çekiyor ama bu kadar şikayet etmiyorlar bir şekilde üstesinden gelmeye çalışıyorlar
@@007meowbuna karakter farkı deniyor. her insan aza tâmâ edemiyor. ama bu onu kötü bi insan yapmaz.
@@ebrardogan1345 konu aza tamah etmek değil ki, babasının annesine kardeşlerine kendisine çektirdiği her şeyden sonra kabul etse yanına yerleşecek kadar gurursuz kemiksiz olması. Aylin’in bugüne kadar Ali’den bir tokat bile yememesinin sebebi de gurursuzluğu, Berrin’le Mete’nin yemesi de hep gururlarından. Caroline’i getirdiğinde herkesi dışarı atarken Aylin’i ayırmadı Ali. Neler çektiler Ali yüzünden, götü iki sıkıya gelince onursuz gurursuz bi şekilde gitti Ali’ye sığınmaya çalıştı. İleriki bölümlerde evrildiği karakterden dolayı seviyor olabilirsiniz ancak bu bölümlerdeki durum tamamen bundan ibaret aslında
Hakan Berrin'e vurduu. Artık tamamen anladık. Onunki aşk değilmiş takıntıymış
Şu cemileyi hiç hak etmiyosunuz be
Handan çok güzelsin..
@@nelerdusunmeliyim.5868 nE
@@ruzgarromanovna1889 ne demek.ne?
@@misaytp 3 ay önce yorum yazmışım. Dün sana bi daha yazmam demiştim.
Berrinle Ahmet’in mide bulandıran ilişkisini televizyonun başında atlamadan izlemek zorunda kalanlar için 1 dakikalık saygı duruşu
Harbiden abi ikisi yakışıyorlar ama sürekli berrinin çocuk çocuk hareketleri sürekli kaçıp gitmesi falan aşırı komik
Başta çok masum ve tatlılardı sahnelerini severek izliyordum. Şu an atlaya atlaya. Görmeye dayanamıyorum berrinin çocukça hareketlerini, asla karşısındakini dinlememesini
@@havixa665 gerçekten ya direkt atlıyorum hepsini...
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Kesinlikle katılıyorum Ahmet ve berinin mide bulandırıcı sahnelerini izlememek için atlaya atlaya izliyorum
Bana katılmayanlar olacaktır ama yine de ben Aylin'e o kadar kızamıyorum, tamamen gurursuz diyemiyorum. Evet babasına hiç tavır göstermemekte haklıydi diyemem ama her zaman tekrar aile olabileceklerine dair bir umudu vardı sanki. Babasının bir anda küçüklüğündekş kahramanı olmaktan çıkıp kötü bir adam olmasını kabullenememişti belki de. Ama bu bölüm o da anladı babasının ne mal olduğunu.
Katılıyorum
Smksjs babasının ne mal olduğu ama sana katılıyorum ne de olsa babası
Ne ailesi be skdhsjhdkshdjshd dağ başında yaşamamak için yaptı biraz gösteriş meraklısı birisi bildiğin polyanacı
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Yaşamayı o seçmedi, doğmayı, varolmayı, iyi ve rahat yaşamak hakkıdır, helal olsun Aylin'e.
Aylin’i o kadar iyi anlıyorum ki empati kurunca. İlk bölümden beri Aylin hep bencildi, sadece kendisini düşünüyordu ki haklı da. O da bir genç kız ister ki tüm imkanlara sahip olsun, her şey elinin altında olsun. Annesinde sağlayamadı, e babası da kabul etmedi. Kıza son çare kaldı Murat’la evlenmek ki evlenmemek için direndi. Başkası olsa belki de anında kabul ederdi.
Denize düşen yılana sarılırmış😊
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853kk niye her yorumun altında varsın 2sene önce bile yorumun vr
Hangi evde çürümek istiyorsun?
Aylinin kaderinin gizli olduğu soru
Cemile çok doğru bir şey söyledi:
" Çürüyecek olan her yerde çürür."
evt
Ki çürüdü de zaten.
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 Dizi seni pek sarmiyo sanırım
Berrine zamanında baya iyi nazar degdirmisler cilde bak
@@artvinlitavsan2 çok çekti ama sonradan düzeldi. Haberlere filan konu olduydu o dönem hatırlıyorum .d
@@emrecan4793 neden konu olmuştu?
@@Avrasyamt2 berrinin sivilceleri haberlere konu olmuştu, sonra pembe maske ile kurtulmuş öyle diyordu
@@emrecan4793 sağol
@@artvinlitavsan2
O kadar adam bi Alinin ağzını yüzünü kiramiyorlar mi
Ayn ya
bu dizide insanların hayatlarını bir valize toplayıp gitmeleri bana hep çok üzücü gelmiştir.
Aylini anlayan tek kişi hasefe nene. Bütün yaşananların ağırlığını kaldıramadı çocuk o daha dedi. Belki biri gidip ayline böyle söylese herşey çok farklı olacak.
40 yaşındaki adamla aşk yaşarken çocuk değil,liseyi bile bitirmeden koca arayan azgın kız.
18 yaşında çocuk değil
@@007meowgayette cocuk, cocuklugunu dahi yasayamamis bir cocuk. kavga gurultu icinde buyuyen bir cocuk, amaaannn siz ne anlarsiniz?
@@oylesine8573 ben de kavga gürültü içinde büyüdüm, kocaya kaçmadım ve benim gibi binlerce kişi var. Aylin çocuk değil sadece mal
Allah kimseyi gördüğünden mahrum etmesin. Aylini bu yüzden anlıyorum zaten kendi hayatı gayet güzeldi kendine göre huzurluydu bir anda bu duruma düşünce Soner’i yine de kabul etmemek için babasına gitti. “Ben satılık değilim derken bunu kastediyordu” Babası kabul etmeyince mecbur kaldı , bu hayatın içine doğsaydı Aylin böyle tepkiler vermezdi ama önceki hayatı gayet iyiydi .
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 kanka manas destanı mı bu
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 olm ne cins bi varlıksın la sen
herkes aylin için nankör para köpeği diyo ama bence aylin sadece olanları olgun karşılayamıyor bu bölümde kızın istediği tek şey insan gibi daha rahat yaşamak en azından musluktan su akan bi eve sahip olmak ama bulunduğu şart ve durumun farkına varamıycak kadar çocuk sadece
Dogru. Sanki kendileri bu durumda uzun sure yasaya bilirlerdi...
@@rslnmhydnv5725 bu durumda yaşamak gerçekten zor ama başka çareleri yok katlanmak zorunda
Herkes cektigini bilir.ayline hak veriyorm
@@RTK0234 Aylin'in çaresi buydu işte. Hem kendisini kanıtlamak istiyordu zaten hem de Soner'i üzmek, bahane oldu inadına evlendi. Herkes hazır eleştirmeye ama aslında ağır şeyler yaşadı ve gittiğinde anladı zaten malla mülkle bir yere varılmayacağını. Dizinin en mağdur ikinci kadınıdır Aylin. Hem Murat çok eziyet etti, Soner korkaktı kaçtı, sürekli satılık muamelesi gördü, ailesinin gözünde favori değildi. Üzülüyorum hep bu kıza... Kardeşlerinin yanında farklı oluşu onu hep ezdi. İspatlamak istiyordu kendini. Soner'de ona bunu aşılamıştı. Belki de bu yüzden aşık oldu ona. Yine de mağdurdu işte. Yazık...
@@miralaylacin O kadar haklısın ki... Mete fiziksel ve psikolojik olarak hemen adapte olabilir ki bu çok doğal çünkü taşın toprağın arasında yaşamayı en çok kaldırabilecek kişi zaten Mete o beşli arasında. Kaldı ki Ali şerefsizine olan nefreti de onu her türlü zorluğa karşı dayanıklı kılar çünkü nefret insanı güçlü kılar zannımca. Berrin desen kız güya her şeyle ilgileniyor ama aslında hiçbir şey umrunda değil. Güya hukuk okuyor ama daha Ali piçine karşı annesinin hukuki haklarını savunmaktan bile aciz. Mesela Ali şerrosu Mete'ye karşı Osman'ı aldığında aslında öyle olmadığı halde "Ali Akarsu çocuğu kaçırdı" diye savcılığa suç duyurusunda bulunabilirdi çünkü velayet zaten Cemile'ye ait ve Ali direkt olarak suçlu olurdu hem cezai yaptırım uygulanırdı hem de Osman tüm bunları yaşamak zorunda kalmadan göz açıp kapayıncaya kadar eve dönmüş olurdu. Ve Ali istediği kadar "yalan anlaşma yaptık Cemile isteyerek verdi çocuğu" dese de kanıtlayamazdı hiçbir şekilde. Böylece bugüne kadar yaşattıklarının da intikamını alırlardı o şerefsizden. Tıpkı Cemile gibi o da hapislere düşerdi 😏 yine aynı şekilde o beton yığınını ev diye kakaladığı için de nafaka vermediği için de Ali'nin ağzına sıçabilirdi ama o anca lafa gelince "sindin nifrit ediyirim hiyvin hirif" diye zırlamayı becerebiliyor o bet sesiyle! 😒 Aklı fikri Ahmet de yaptı kendine sevgiliyi tuzu kuru olunca da "betonda da yatarım taş da yerim" kafasında Pollyana'yı oynuyor tabii ki!😒😡😡😡
Osman desen zavallı masuma annesinin olduğu her yer, oyun oynayabildiği her yer cennet zaten! Mete gelmiş Aylin'i Osman ile kıyaslıyor çocuk Coroline'in annesini üzen "kötü kadın" olduğunun farkında bir tek! Gerisini nereden bilsin ki! Onun da aklı yetse onun da okulu, arkadaşları olsa o da istemezdi o Allah'ın unuttuğu yerde yaşamayı. (Ki zaten ilerleyen bölümlerde Osman'ın da beklentileri artıyor çünkü yavaş yavaş bir çevre edinip büyümeye etrafında olup biteni "gerçekten" anlamaya başlıyor hatırlıyorum) Cemile desen Mete ile bir olmuş o nafakayı sike sike alması gerekirken 'sindin hiç bi siy istimiyiriim!" Diyor! Kusura bakmayın da o evde gerçekten Aylin yokmuş gibi davranılıyor. Cemile bile böyle davranıyor! O dört çocuktan biri bile farklı düşünüyor ve farklı ihtiyaçlara meylediyorsa Cemile de ona göre davranmak ZORUNDA! Mete efendi ve Berrin hanım istemiyor olabilir içine düştükleri bu sefaleti kanıksamış olabilir! Kendisi de sözüm ona gurur yapıp Ali'den bir şey istemeyebilir ( ki o da nasıl bir gurursa artık Coroline'i ilk öğrendiği zaman "dön bana diye yalvarıp ilerleyen bölümlerde de kendisine bunca şeyi yaşatan bir de üstüne tecavüz eden adamla ilerleyen bölümlerde liseli aşıklar gibi oynaşacak hiçbir şey olmamış gibi!😒😣😤😤) Ama Aylin daha iyi şartlarda yaşamak istiyorsa bunu sağlamak zorunda! Onun ve biricik evlatlarının yersiz gururunun ceremesini Aylin çekmek zorunda değil! O zaman alacak nafakayı paşa paşa istemiyorlarsa Cemile Berrin ve Mete üçlüsü kullanmayacaklar bu kadar basit! Orada iyi şartlar altında yaşamayı hak eden iki insan var Aylin ve Osman. Ki Osman büyüme çağında onun da iyi bir bakıma ve çocukluğunu çocuk gibi yaşamaya hakkı var ve bu Cemile'nin balık satarak alacağı iki kuruşla olamaz! Ki zaten her şeyi geçti o Ali pezevengini rahat ettirmemek için İNADINA alması gerekiyor nafakayı O pezevenk de SİKE SİKE verecek! Hal böyleyken bu neyin gururu!? Hangi gurur!?🤦😒😡😡
Ayrıca her şeyden öte Aylin az kalsın kaçırılıyordu Süleyman olmasa! Daha ötesi var mı! O Allah'ın unuttuğu yerde kızı az kalsın dağa kaldırıp tecavüz edecekti o sapık çingene! 😱😱 Daha kızın başına neler geldiğinden/gelebileceğinden haberleri yok ama geçmişler kızın karşısına fakir edebiyatı yapıyorlar! Bence Aylin'in daha o olay yaşandıktan sonra topuklaması lazımdı o pis dağ başından! Aylin'in yerinde ben olsam bir saniye bile durmazdım başıma öyle bir felaket gelseydi...
Bu şartlar altında Aylin Soner'in teklifine "evet" demek için çok bile bekledi. Çok bile sabırlı ve gururlu davranıp mücadele etti kendisiyle. Ben belki de anında kabul ederdim itiraf ediyorum 🤷
Yani herkes Aylin'e şımarık ve bencil diyor ama burada asıl bencil ve şımarık olan CEMİLE! Ve Aylin'i Murat ile evlenmek zorunda bırakan da Cemile! Çünkü onun için varsa yoksa Mete Osman Berrin.. Aylin'i şımarık bir kız çocuğu gözüyle gördüğü için asla kızının gerçekten ne yaşadığını ne halde olduğunu GÖREMEDİ! Aylin'in verecek olduğu yanlış kararın tüm sorumlusu Cemile'dir! Kendi bencilliği yüzünden kızını, hastalığını bahane ederek pazardan elma alır gibi bir kadın satın alabileceğini ve "kendisi elmayı seviyor diye, elmanın da onu sevmesi gerektiğini" düşünen saplantılı bir ruh hastasına mecbur etti! O yüzden kimse Aylin'i suçlamasın!..😒🤦😣😣😣
Ayça bingöl'ün güzelliği gözlerinin rengi cok güzel ya kadınların hepsi çok güzel dopdogal tabiri caizse :)
Ayça hanımı bende çok beğeniyorum. Kadının başka bir albenisi var :)
Ayca bingol dizide kimm ?
Ali Akarsu, sözlük karşılığı: İnsan müsveddesi
Meteyle Aylinin ilişkisine bayıldığımı her bölüm söyleyeceğim sjdldjdgs
Berrin'le Ahmet'in birbirini sevmesinden midesi bulanan güruh Hakan 'in Berrin 'i bileklerinden sıkıştırıp "sen bana emir veremezsin ben sana veririm"deyip tokat atmasini romantik bulmuş olmalilar ki hiç mideleri bulanmamis ,nasıl bir mideyse artık!
Berrin ve üniversite sahnelerini direkt geciyom sarmiyo
Mete, Berrin ve Osman ile uğraşmaktan Aylin'i çok yapayalnız bıraktılar
Allah için sizde Berrinle kim uğraştı annesi uğraştı o kadar tam tersi en başta hepsiyle Berrin ugrasiyordu aylincisiniz diye her bölümde berrine sallamasaniz djwjdjwd
Balıkçıyla alinin arasında fark yoktu aslında. Sadece biri hatasının bedelini çok ağır ödemişti, birisi de ödemek üzereydi.
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
@@kotusandklaramaozundeiyiol9853 niye her yorumun altına aynı şeyi kopyalayıp yapıştırmışsın? Sinir bozucu açıkçası
@@gulnaztuzakaynenn
Ama balıkçı bir kez hata yaptı ve sonra tövbe etti, Ali ise hiçbir zaman usanmadı marifetmiş gibi devam etti
Aylin niye kaçırılmaya çalıştığını soylemiyo
Aylin'in karakteri daha farklı çünkü. Kendi içinde yaşıyor her şeyi. Ne anlaşma ne Murat'ın yaptıkları, başına gelen her kötü şeyi kalbine gömüp susmayı seçiyor her defasında. Başa çıkamayacağını bildiği mevzularla bile tek başına mücadele ediyordu. Soner'in hayranlığının ve olgun olduğundan bahsetmesinin yegâne sebebi buydu. Soner her defasında kaçarken Aylin tek başına göğüs geriyordu her zorluğa.
Kısıtlanmak istemiyor söylese hiçbi yere tek başına yollamazlar
Aylin ne kimsenin anlamadığı birisi ne de herkesten farklı birisi. Sadece Mete ve Berrin babalarının ne olduğunu en başından beri biliyordu ama Aylin yeni farketti. Aslında farkındaydı ama kabul etmek için babasından darbe yemesi gerekiyordu. Bazı insanlar kötülüğü sezer bazısı da başına gelmeden anlamaz.
Öyle bir yerde esnafın birine dayak atacak da bakacak diğerleri, bu tarz detaylarda çok eksiklik yanlışlık var dizide
tam aynısını düşündüm delerler adamı
Aylin‘in ölümüne imza atılan bölüm bu bölümdür aslında. Aylin karakterinin tamamıyla dönüm noktasıydı. Eğer ali aylin’i kabul etseydi aylin muratla evlenmezdi ve hasta olup ölmezdi. Ancak aksi halde eğer ali aylin’i kabul etseydi aylin soner’le aşkını yaşamazdı fakat yaşamaya devam ederdi. Aylin karakterine bu yüzden üzülüyorum. Ali ise fark etmeden bir evladının canına kıydı..
vay allahım ya yedik spoileri
Hastalığı ne alaka ki
Yazın üste spoiler diye YAZIN
yaw spoiler verince elinize ne geçiyor burada ağız tadıyla bir dizi izliyoruz siz gelip bilmem kaç bölüm sonrasından spoiler veriyorsunuz küfür yemekten zevkmi alıyorsunuz anlamıyorumki
Aylin diziden ni şekilde çıkacaktı ama bunlarla alakalı değil yani bu Farah hangi diziye girdiyse yarım bırakma huyuna bu dizide başlamış
Ah be Mete her bölümde sana hayran oluyorum
Caroline caroline diye diye geberip gittin bir şam şeytanı için yapmadığın kalmadı ali kaptan caroline kadar başına taş düşsün
Amin
Aynen tam şam şeytanı
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
Osman şuanki tüm oyunculara taş çıkartır helal olsun
Ah cemile şu carolinenın yanına gidip saç baş yolayamadınya senin çocuguna vurdu diye püh sana
Harbi
Hiç sorma ya biri benim çocuğuma vuracak ağzını yüzünü yırtarım
Hiçkimse
Berrin her bölüm: 🏃🏻♀️🏃🏻♀️🏃🏻♀️🏃🏻♀️🏃🏻♀️
1. Bölümü izlerken Berrin'i sevmeyenleri anlamıyodum şimdi ben de sevmiyorum artık
Bide koşarak kaçması yok mu tam gıcık
@@seckin8187 ama Ahmet ona yalan söyledi...ondan beklemiyordu o hareketi
Aylin bu dizide ki açık ara en reel karakter. Kim olsa onun gibi bocalar. Onun verdiği kararlara yönelirdi. ❤ Olan hersey iyi ki oldu... Onu çok seviyorum.
28:18 Kurgu hatasının böylesi bir an Ali pencereleri gelip geri mi söktü dedim
beğenmişler ya bir de HSHAGHGAYHSHAH
SPOİ / Ne Cemile, ne Berrin, ne de Mete... ben en çok Aylin’e üzülüyorum bu dizide. Herkes onun yaptıklarının şımarıklık olduğunu düşünüp kimse kızı kaale almadı onun yaşadıklarını göremediler kızda yapısı gereği her şeyi kabullenip içinde yaşadı Mete ve Berrin gibi dışa vurup öfkesini atamadı. Sonuç Aylin öldü herkes mutlu mesut yaşadı
yok artık
@@mrvsucr öldü mü?!
@@mavimelek9511 evet ölüyor ilerleyen bölümlerde
spoiler da yedik bi bu eksikti
ya allahın belası insan bi spoiler alert falan yazar
Mete ve Mert bu diziden sonra MUHTEŞEM YŪZYILA transfer olmuslar şehzade olarak😉
Küçük şehzade Mustafa da var az da olsa 😂☺️
Erkan Petekkaya o kadar muazzam bi oyuncu ki gerçekten. Çoğu oyuncu gerçekten oyun oynadığını, bunun bi dizi olduğunu insana belli ediyo. Ama Erkan Petekkaya 'yı izlerken sanki bi sokağın ortasında durmuşumda aile içerisinde yaşanan gerçek bi kargaşayı canlı canlı izliyormuş gibiyim. Bi insan hiç mi es vermez rolünde. Jestler, mimikler, ses tonu, nefes alış verişi bile... Valla helal olsun
Ben galiba cemileye asik oldum. Kişiliği de dış görünüşü de karolinden bin kat daha iyi. Pırıl pırıl kadın. Çok yanlış yaptın be Ali odunu
53:16 Buradaki tespite imzamı atarım. ''Bir çocuğun elinden oyuncağını çekip almak onun hayallerini çalmak demektir. Hayalleri olmayan çocuklar hemen büyürler ve artık hiçbir zaman çocuk olamazlar. Hayalleri olan çocuklar büyüseler bile yüreklerinin bir kenarında saklarlar çocukluklarını.''
Karısını aldatıp boşanması ve sonra karısı başka bir adamın yanında görünce kavga çıarması...
kimle yaşarsan yaşa aklındakiyle ölürsün ali kaptaaan
Ama Ali kaptanın aklında Cemile değil carolin var Ali kaptan hasta ruhlu biri ve o sadece elinde tutmayı bilir sevmek ona uzak(seve bilse önce evlatlarını severdi)
Son günlerde kimi zaman merakla kimi zamanda kızgınlıkla izlenen bir dizi var. Bahsedeceğim bu dizi; “Öyle Bir Geçer ki Zaman”.
Dizinin içeriğinde birçok konu var. İzleyicileri, özellikle de bayanları haklı olarak en çok öfkelendiren konu dizide işlenen ilişkiler konusu.
Konudan kısaca şöyle bahsedeyim:
Güzel bir aile var ve bir gün bu ailenin babası gönlünü yabancı bir kadına kaptırır. Önce küçük kaçamaklarla başlayan bu ilişki Ali Kaptan’ın zaaflarıyla, Coroline’nin de maharetleriyle önü alınamaz bir ilişkiye dönüşür. Sonunda gizli başlayan bu ilişki diğer insanlar ve aile bireyleri tarafından da öğrenilir. Bu durumla birlikte Ali Kaptan’ın karısı olan Cemile için çileli günler başlar. Böyle bir olayda bir kadın ne hissederse Cemile’de bir bir o duyguları yaşamaya başlar. Öfke, nefret, çaresizlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, değersizlik ve bunlarla birlikte yine birçok olumsuz duygu ortaya çıkar. Bu duygular Cemile’de birçok yaralara neden olur. Cemile tüm yaralarına rağmen ilişkisine sahip çıkarak eşini düştüğü durumdan kurtarmaya çalışır. Ama Cemile’nin her çabası boşa çıkar. Ali Kaptan iyice yoldan çıkarak eşini ve sevdiklerini daha da üzmeye başlar. Önü alınamaz bir aymazlıkla içine düştüğü bu durumun farkında olsa da Ali Kaptan basireti bağlanmış bir şekilde bir biri ardına hatalar yapmaya devam eder.
İşler burada bitmez; acı, kızgınlık, hüzün ve ümitsizlik artarak devam eder. Sonunda olan olur ve Ali Kaptan Cemile’yi boşayarak Coroline ile evlilik yapar. Bu evlilik Ali Kaptana mutluluk getirmez. Huzursuzdur Ali Kaptan. Aklı ve kalbi sık sık Cemile’ye kayar. Evliliğini bitirmiştir. Ama hala kafasında Cemile’yi bitirememiştir. Coroline ve Cemile arasında gel git’ler yaşar. Artık Ali Kaptan da acılı ve yaralıdır. Kendi ettiği gibi kendi de bulmuştur tabi ki. Ama bu durum onda daha çok sancı yapmaktadır. Tüm duyguları keşmekeş bir haldedir.
Yaşadığı hayal kırıklıklarıyla, çaresizlik içinde ayakta durmaya çalışan Cemile ise tam bir mağdurdur. Bir gün Cemile’nin karşısına da biri çıkar ve onunla ilgilenmeye başlar. Cemile’den kopamayan ve O’nu takip eden Ali Kaptan bu durumdan çok rahatsızdır. Öfkesi gittikçe artan Ali Kaptan’ın öfkesi aslında kendine duyduğu öfkedir. Dizide işler daha da karışır ve Cemile evlilik teklifi alır. Cemile bu teklifi kabul edince de Ali Kaptan çıldırır.
Böylelikle bu süreçte Ali Kaptan’ın yaşadığı bu psikolojik durum “Ali Kaptan sendromunu” oluşturur.
Ali Kaptan sendromu görüldüğü üzere pek de iç açıcı bir tablo değil. Bu tabloda ne istediğini bilememek var. Hüzün var. Doğrulardan kopma ve onları görememe var. Konuyu daha da irdelediğimizde iradeyi kullanamama, bunun sonucunda düşüncelerini yönetememe, böylelikle duygularını kontrol edememe ve son noktada davranış bozuklukları görülmekte.
Bu sendromun bir özelliği de bu sendromu yaşayan kişiler kendilerini dünyanın merkezinde zannederler. Sanki her şey onların etrafında dönüyordur. Bundan dolayı da her konuda kendilerini haklı görürler. Yanlışları yoktur, eğer varsa da bunun kendilerine göre geçerli bir açıklaması vardır.
Bir özgüven kabarması yaşanır Ali Kaptan Sendromu’nda. Ancak bu sahici bir özgüven değildir. İç dünyasında kendisine dair hissettiği değersizlik duygularına karşın, karşısındaki kişiyi değersizleştirerek içindeki değersizliği bastırmaya çalışır. Bu tabloya dışarıdan bakıldığında “özgüven şişmesi” olarak bir yanılsama içine böylelikle düşülebilir.
Gerçekler Ali Kaptan’a acı verir. İçindeki o acıyı hissetmemek için her daim kendinden uzaklaşır. Bu adeta gerçeklerden bir kaçıştır. Bazen de gerçekleri reddediştir. Ancak bu durum, gerçekleri hiçbir zaman değiştirmez. Rasyonaliteden uzak fanteziler dünyası kurar kendine Ali Kaptan. Bu süreçte kendi içindeki mutsuzluk ile çatışırken çevresindekileri mutlu etmesi de beklenemez. Kendisiyle barışık olmadığı gibi çevresiyle de barışık olamaz. Aslında düşünüldüğünde bu ne büyük bir ızdıraptır…
Ali Kaptan’ı belli değerlerden uzak olmakla da suçlayabilirsiniz. Ancak bunun çok da geçerli bir yaklaşım olmayacağını söylemek isterim. Ali Kaptan’ın kendine göre bir takım değerleri vardır. Namus, şeref, gurur ve haysiyet Ali Kaptan’ın önemsediği ve vazgeçemeyeceği değerler olabilir. Ama dediğim gibi bu değerler Ali Kaptan’ın kendine göredir. Çünkü, Ali Kaptan kendi yaptıklarına bakmaz. Bunun tam tersine başkalarının davranış ve tutumları söz konusu olduğunda bu değerler söz konusudur. Yani Ali Kaptan’ın değerleri vardır. Asıl sorun Ali Kaptan’ın benimsediği bu değerler karşısında tutarlı, samimi ve dürüst olamamasıdır. Uzaktan bakıldığında kalabalıklar içinde görünse bile Ali Kaptan öyle yalnızdır ki bu yalnızlık onu kendine daha da uzaklaştırır.
Diziyi izlerken Ali Kaptan’a kızabilirsiniz. Ekran karşısında yerden göğe kadar haksız bulduğunuz bu adamı eleştirip öfkeden deliye de dönebilirsiniz. Ama şunu unutmayalım; bu ne toplumumuza ne de Ali Kaptan’a bir şey katmaz. Toplumumuzda Ali Kaptan yalnız değil. Çünkü aramızdaki Ali Kaptan’ların sayısı oldukça yüksek. Bu durumda onlar için bir şeyler yapmak isterseniz öncelikle onları anlayalım, anlayalım ki onlara yardımcı olalım. Onları anladığımızda onlar için yapılabilecek en büyük yardımın ve en büyük iyiliğin onları sevmek olduğunu görebiliriz. Çünkü Ali Kaptan’ların sevgiye ihtiyacı var. Sevilmek ve değerli olabilmek için oradan oraya savruluyorlar. Tüm bu bocalamaların ve iradesizliklerin altında kendini sevgisiz ve değersiz hissetmenin yatmakta olduğu aşikârdır. Sevgisizlik insanda yaralar bırakır. Geçmişten gelen bu yaralar kişinin tüm yaşantısı boyunca ne istediğini bilememe ve kararsızlık gibi semptomlar oluşturur. Bu semptomlar öncelikle kişiye büyük zararlar verir. Kendisiyle birlikte özellikle kol mesafesinden daha yakın olan anne, baba, eş ve çocuk gibi olan kişilere de bu sorun yansır. Dolayısıyla ilişkilerde ve evliliklerde Ali Kaptan vakasında olduğu gibi dramlar görülür.
Sevgisizlik sonucunda oluşan yaraları ancak sevgi iyileştirir. Ali Kaptan sendromunda oluşan yaralar da sevgiyle iyileşir. Sevgi en büyük şifadır. Sevginin yolu anlamak ve kabullenmekten geçer. Sevgi öyle bir güçtür ki, sevgi karşısında donmuş ve katılaşmış kalıplar sevginin sıcaklığıyla çözülüverir. Ali Kaptan’ın kendine ve çevresine ördüğü buzdan kaleler de sevgiyle erir. Yeter ki içinizdeki sevgi eksilmesin. Eğer sevmek sizin için zor geliyorsa da lütfen Yunus Emre’yi hatırlayın; “Yaratılanı Severim Yaradandan Ötürü”
İnsan anne babadan sadece sevgi ve değer ister. İkisini verdikten sonra ne önemi var ki çamurlu yolların akmayan suyun..
Burcu hay eline sağlık benim annem babam varlıklı deyildi evimizde hüzur ve sevgi vardı sonralar annemle babam birlike ticarete başladılar
çok şükür Rabbime herseyimiz oldu ve en önemlisi evimizde hep sevgi saygı oldu,,,şimdi kendim bir anneyim keşke hep eskilerde kalsaydık,,şimdi para ev araba yemekler çeşit ama hüzur yok ailelerde,,saygı yok,guven yok,,
AsFer SiyahBeyaz aynen biz de öyle büyüdük. Bazen diyorum keşke akşama kadar yorulsak, kuru ekmek yeter.hep çocuk kalsak
Burcu aynennnn keskeeee
Bizde yiyecek sìkìntìsi yoktu ama baba sevgisine ac buyuduk
Mūnevver Kaplan her iki taraftan eksik büyüdük. Çocuk ebeveynlerin olgun çocukları olduk
Aylinin yaşadıklarının tek sebebi soner,sonerin,aylinin duygularıyla oynaması,onu ailesinden ve yaşadığı yerden daha çok soğutması,zaten karışık düşünceler içindeyken sonerin sürekli ısrar etmesi aylini daha çok soğuttu.Özelliklede onu satılık gibi hissettirip duygusuzlaştırması.
Aynen öyle üstelik geçen bölümde de sen yetişkinsin dedi küçücük kıza. İnsan bir kez büyür geri eski haline dönemez diye manipüle etti. Romantize ediliyor ama çok korkunç
bu dizideki en bencil ikinci adam soner ya bu yüzden sempati beslenmez
Şehzade Mustafa burda da baba kurbanı
😢😢😢😢
Beyazıt*
Şehzadeler karışmış😅
Sehzade mustafa dedigi, balikcinin oglu.. Muhteşem yüzyılde bu cocuk şehzade Mustafaydi
Aslında balıkçının oğlu şehzade Mustafa nın 12 13 yaşlarını oynayan çocuk ve balıkçı da önceden Ali gibi birisiymiş ilerleyen bölümlerde gösteriyor
Bu dizide kimse ne yaşadigini kimseye soylemiyo . Annene soylemedin ablana soyle kardesine soyle . Boyle aile var mi acaba biz ne oldu bitti illa birilerine anlatiriz
Kendi başına baş edebiliyorsan söylemezsin. İşte her şeyi söylemeye zaten gerek de yok
Herkes senin gibi değil ki insanlar farklı. Ben de yaşadıklarımı içimde atıyorum ve benim gibi olanlar az değil
Her aile bir degil ki her anne cemile gibi mi yada her kardes mete berrin gib8i mi herkes herkesi anlayamiyor maalesef
Bazen ailenin yanında olsan bile yapayalnız yaşayıp gidiyorsun. Herkes kahkahalara boğulurken sen tebessüm etmekle kalıyorsun. Hayat herkese eşit muamele göstermiyor. Ne yazık ki en kötüsü kalabalıklar içinde yalnız kalmak. Çünkü seni dinleyecek anlayacak sesini duyacak kimse yok...
emin olun bu tarz dağılan ve aralarında bağ olmayan aile bireyleri hep böyle. İç sıkıntılar yaşanılanlar anlatılmaz, beraber yaşar herkes aynı çatıda aynı sofrada belki ama sadece fiziken. nereden biliyorsun diye sorma😢
bu dizi on numara anlatıyor insana ne kötülük geliyorsa en yakınından geliyor şu yengeye kuzene bak bide komşulara bak aynı durumu yıllardır yaşıyorum
Hakancilari anlayamiyorum,Berrin ona yuz vermedi diye babasinin gucunu kullanarak yapmadigi serefsizlik kalmadi,insanin kendine saygisi olur be
+1
Aynen👏👏👏
Hakan kendine karaker oluşturamamış babası fırsat vermemiş. Ilerleyen bolumlerde cok uzuluyorum ben ona. Babasiyla yollari ayirdiktan sonra cok degisiyor.
@@tuanagd Soru: Mal mısınız?
Şu hayırdan anlamayan, pislik insanlarla kurduğunuz empatiyi bir de mağdurlarla kursaydınız dünya güllük gülistanlık olurdu.
1. Hakan'ın kötü ailede yetişmesi, onun yaptığı mide bulandırıcı şeyleri değiştirmez.
2. Ahmet'le Berrin birbirini sevdi. "Ahmet'in yaptığı" diye bir şey yok. Kıza tecavüz etmedi. Birbirini seven iki insan, bilerek, isteyerek, beraber oldu. Tamam, kültürünüze göre bunu yanlış karşılaya bilirsiniz. Ama gerçek şu ki, burada bir kötülük, suç yok.
3. Onu yazmaya değer görüyorsunuz ya, Hakan'ın resmen tehdit edip, kızla zorla evlenmesinin üstünden geçiyorsunuz. Sırf kendi şerefsizliğinden, bencilliğinden birbirini seven 2 insanın hayatını mahfetmesi konusunda hiç bir söz söylemiyorsunuz.
4. Ahmet te, Berrin de defalarca birbirinin hayatını kurtardı. Hakan sırf Berrin'i etkilemek için bir iyilik yaptı, sonrasında kız yine yüz vermeyince Çirkinleşti. Ona gayet te iyi davranıyorlardı.
@@dusunuyorumoyleyseyokum2557 Bu yaptığı pislikleri, şerefsizlikleri değiştirmez. O iki insanın hayatını mahvetti.
Aylin iyi dayanıyor bu Mesude sinsisine ben olsam kafasında tek tel saç bırakmazdım
Şu ailede neden kimse kimseye ne yaşadığını anlatmıyor ya bu nasıl aile
Zaten çok dertleri var
Bence bu dizideki en duygulandırıcı sahnelerden birisi Aylin ve Cemile'nin vedalaşmasıydı.
Ömer Faruk Temel kesinlikle..
Ömer Faruk Temel aylinin ölmesi de var o daha üzücü bence
@@nbnb4415 spoiler yedim oley ._.
Nil Bayer offf sil şu yorumu ben gördüm bari başkaları görmesin
@@nbnb4415 ya böyle yorum yapılır mı azıcık saygı
70 li yıllarda liseyi bitiren herkes devlet dairelerinde bankalarda aninda kadrolu işe başliyorlardi.Mete ile aylin luseyi bitirseler paraya para demicekler ama okula bile gitmekten acizler
Reis o dönemler memur maaşları o kadar iyi değildi. Yeşilçam'da buna sık sık değinilmiştir. Memur maaşı son 20 senedir arttı. Dolara oranlayıp bakabilirsin
Tum bölümlere neden yorum yapıyorsunnn😂
@@kaderarslan8032 mahzuru mu var
Ne okuduğuna bagli düz liseden bir devlet dairesine nasil giriyosun
Aylin sonunda anladı babasının insan olmadığını
1:27:29 çoğu kişinin gözünden kaçan Ali'nin tamamen delirdiğini ifade eden o sahne cmdkkdldldld
Ahahahahahahaah
Ruh hastası doğsmgisogğemd
Metenin bizim neyimizi begenmiyorsun deyişi
Bu zamana kadar aglamamistim ama Aylin'in mutfakta tabakları düşürdükten sonraki bağırmasında istemsizce göz yaslarim aktı
Bu bölüme kadar ilk bölümlerde canım çıktı nası ağlamadan geldin ya helal olsun dkskflsld
O kadar adam bi aliyi tutup kurtaramadığınız balokçıyı yani
Cemilenin ne yaşanmış olursa olsun buraya dönebilirsin demesi ne kadar erdemli bir davranış
bu ailede kimse aylini anlamaya çalışmadı. her zaman bencil olarak bilindi. yaşadığı şeyleri dışarı belli etmiyor kız, edemiyor. ama bir kere bile birisi gelipte iyi misin diye sormadı. bu ailedeki herkesin durumuna ayrı ayrı çok üzülüyorum. ama aylin çok ayrı bende.
Evet bence de
"Vazoyu ben kırmadım baba. Hoşçakal"
Üzdü cidden o sahne.
Yaraladı...
En sarsıcı sahne buydu
Aylinin valizinin kenarı yanık. Detaya bak...
14:22 Aylin de kardeşi Mete gibi ağlayarak koşmaya başladı bulaşıcı herhalde sdfgh
Berrin de öyle
Ağlamak bulaşıcı koşmak değil :p
😅
27:07 metenin bizim neyimizi beğenmiyosun diyişi içimi parçaladı
Yorumlarda hep Aylin’e çok üzülmüşsünüz ama annesine hep haksızlık eden annesinin alnının akıyla para kazanmasından utanan bir kız olduğunu unuttuğunuzu düşünüyorum babasına kıyamıyor evlat işte diyorsunuz ama cemilenin de evladı bu durumda
Neriman çocukken hiç mi sevgi görmedin be kocaman kadınlar niye osmanla kendini bir ediyor anlam veremiyorum
Böyle insanlar bedenleri büyük ama ruhları küçücük insanlardır
hangi evde çürümek istiyorsun? Babanın evinde mi? Yarın kocanın evinde mi? Çürüdükten sonra o evmiş bu evmiş ne farkeder? Mühim olan çürümemeyi başarabilmek....
Her şey kendinde başlıyor ve bitiyor aylin babasını da annasinide yargılamadı o kendi derdindeydi, ne zaman kendi derdini aşamaz oldu
Dişlerini çok acı gösterdi anasına babasına öfkesini çıkarayım derken kendi basını yaktı
Bu bi dizi ama bu durum gençlere bi örnek öfkesini yenebilmek önemli