Tanrı, insan ve kötülük. [Dücane Cündioğlu]

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 18 июн 2017
  • CNN Türk, Gündem Özel, Kötülüğün Doğası, 16-06-2017

Комментарии • 40

  • @VATANDAS.
    @VATANDAS. 4 года назад +4

    İnsanların anlamadığı iyilik ve kötülük kavramlarının göreceli olması (dinin yoksa):
    Eğer bi dinin varsa ona göre yaşarsın, eğer dinsiz veya yaşam biçimi üzerinde durmayan istisna bir dine sahipsen yetişme şeklin ve çevresel faktörler etkilidir, bir insan uzun süre sevgiye alışırsa ona göre karşısındakini düşünerek, sevgi odaklı yaşar, kötü veya nötr yaşayanlarda mantıklı olanın kendi çıkarları olduğunu düşünüp ona göre yaşarlar genelde. Bu anlattıklarım genelde yaşanandır full iyi yetişip kötülüğü kendi rızasıyla seçen de vardır fakat çok azınlıktır.
    Yahu sen hiç düşünmedin mi senle aynı zeka düzeyi ve yaşam şartlarına sahip bi insanın sen iyiyi seçerken neden kötüyü( dünyanın genelinde iyilik olarak kabul edilen şeylere göre kötü kendine göre iyi) seçtiğini.
    “Bir insan neden karşındakini düşünmüyorsun, Nası öyle yaşadığınızı anlamıyorum, insanlığa çok aykırı” derken bir insan, “neden karşındakini umursayıp ki” diyeblir

  • @ahmetcelik3248
    @ahmetcelik3248 Год назад

    Kötülük, insan, iyiyi saşırdığında hasıl olur.

  • @sebihakkus2380
    @sebihakkus2380 3 года назад

    Oynatma hızını 1.25 getirin düzeliyor

  • @bayramkaragoz4313
    @bayramkaragoz4313 5 лет назад +1

    Mutlak kötü ve mutlak iyi diye birşey yoktur.

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 5 лет назад

      “HAYIR” VE “ŞER” ´´IYI´´ ve ´´KÖTÜ´´
      BEDENSEL ÇIKARLARINA UYGUN OLAN “ŞER”,
      TERS OLAN “HAYIR”DIR!
      Hayır ve şerrin gerçeği şudur:
      Seni, yani şuurunu, isimler bileşiminin yapısından ve kayıtlarından kurtarmaya çalışan şey, hayırdır...
      Seni terkipsel yapına, bedensel yapına çeken, kendini beden gibi, birim gibi kabullenmene yol açan şey de şerdir!.
      Gerçek böyledir!.
      Buna karşın bedensel çıkarlarına göre ise; senin bedenine, tabiatına uygun gelen şey, hayırdır... Seni bedeninden uzaklaştıran, bedenin istek ve arzularına cevap vermeyen şey de sana şerdir!.
      Hemen burada, şunu anlamalıyız!.
      Senin bedenine uygun gelen; bedenin istek ve arzularına cevap veren, seni bedenselliğe çeken istek ve arzular, demek ki gerçekte “şer”dir...
      Eğer bunları anlayıp, idrak edersen, artık kendini buna göre düzenlemek zorundasın!.
      KİME NE ZAMAN VE NASIL
      İYİLİK VE FENALIK YAPMIŞ OLURUZ?
      Fenâlık nedir?.
      Kime nasıl fenâlık yapmış oluruz, kime nasıl iyilik yapmış oluruz?..
      İyilik ve fenâlık kelimelerinden anlaşılan mânâ nedir?
      Senin tabiatına uygun olan şeyi, ben sana ulaştırdığım zaman, sana iyilik etmiş olurum. Senin anlayışına göre!.
      Senin tabiatına ters düşen şeyi sana ulaştırdığım, sana ulaşmasına vesile olduğum zaman da sana fenâlık etmiş olurum!. Gene, senin anlayışına göre.
      Fakat gerçekte, senin tabiatına ters düşen şeyi, sana verdiğim zaman sana iyilik etmiş olurum! Senin tabiatına uygun olan şeyi sana verdiğim zaman sana iyilik etmiş olmam!. Hakîkat açısından!
      ALLAH’TAN GAYRI YOK İSE
      HAYIR VE ŞER OLUR MU?!!!
      “Hayır” nedir? “Şer” nedir?
      Herşey, Allah!..
      Herşey Allah’sa hayır ve şer olur mu?
      Şu çalışan klima, şu lâmbalar, buzdolabı, elektrik süpürgesi, ütü..
      Bunların hepsi ayrı ayrı şeyler değil mi?
      Ama hepsi de elektrikle mevcut…
      Ütüyü ben bıraktığım zaman yere, düşüp kırılır mı?
      Ampüle sopayla vursam ne olur?
      Aslının elektrik olması, ampülün kırılmaması mı demektir?
      Ütünün düştüğünde bozulmaması mı demektir?
      Buzdolabının çalışamaz hâle gelmesi mi demektir?
      Burada anlayamadığımız önemli bir nokta burası..
      Şu tahta yanar mı?
      Yanar!
      İçindeki atomlar yanar mı?
      Atomlara birşey olmaz, atomlar yanmaz!
      Dolayısıyla hepimizin hakikatinin Allah olması, Özümüzdeki varlığın Allah olması, bizim düşünce boyutundaki birimsel varlığımız itibariyle yanmamamız diye olayı getirmez, yanarız!
      Yanmamak için de gereken şeyleri de Hz.Rasûlullah bildirmiş..
      En başta ne demiş?
      NAMAZ!
      İslâm’ın en önde gelen umdesi, Namaz!
      Tabii namaza gelmek için Kelime-i şehâdeti getirmek lâzım.. Yani evvelâ o fikriyatı kabul ediyorum deyip evvelâ namaza gelmek lâzım; namazı yaşamak lâzım!
      HAYRIN VE ŞERRİN KAYNAĞINI
      İDRÂK ETMEYE ÇALIŞINIZ…
      Ne gecenin şerri vardır, ne de sabahın hayrı!.. Hayrın ve şerrin kaynağını ve gerçeğini idrâk etmeye çalışınız.
      Gerçek katında, ne hayır vardır, ne de şer!.
      “HAYIR” VE “ŞER” DİYE TANIMLADIĞIN BÜTÜN OLAYLAR,
      “ALLAH” İSİMLERİ İLE İŞARET EDİLEN MÂNÂLARIN
      FİİLLER ÂLEMİNDE ORTAYA ÇIKMASIDIR!
      HOŞUNUZA GİTMEYEN NİCE ŞEYLER VARDIR Kİ, SİZİN İÇİN HAYIRLIDIR VE SİZE HOŞ GELEN NİCE ŞEYLER VARDIR Kİ, SİZİN İÇİN ŞERDİR. ALLAH BİLİR, SİZİ BİLMEZSİNİZ.” (2-216)
      Âyetiyle de işte bu gerçeğe işaret ediliyor.
      Şimdi, fenâlık denen şey kişilerin terkibine, tabiatına uygun olmayan şeydir! Ve, “bu sendendir” derler. Hz. Muhammed’i kastediyor. Hz. Muhammed aleyhisselâmda ilâhi hakikat zâhire çıkmakta olduğu için.
      Şimdi burada, önce “fenâlık” kelimesiyle kastedilen mânâ nedir? bunu anlayalım.
      De ki: o sizin gördüğünüz, fenâlık dediğiniz şey, Allah’tandır” Muhammed’den değildir!. “Allah’tandır!” diyerek gerçeği göstermek istiyor!
      Yani, terkibin itibariyle baktığın zaman, hayır ve şer söz konusudur!. Terkibine ters düşen şeye “şer” adını verirsin. Tabiatına ters düşen şeye, “şer” adını verirsin. Tabiatına uygun düşen şeye de “hayır” adını verirsin.
      Fakat hakîki mânâda hayrın ve şer’in ne olduğu, Allah’ca malûmdur!.
      Dolayısıyla, her halûkârda da, hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğini kabullenmek gerekir.
      Esasen nefsin hakîkatı, Hakk’ın esmâlarının terkibidir! Öyleyse nefsindedir, derken, o terkib dolayısıyla, ortaya çıkıyor o şer!.
      Peki o terkib, ilâhî isimlerden meydana geldiğine göre, şerrin, yani şer dediğimiz bu olayın kaynağı Allah değil mi?..
      Allah değil, Rab!.
      Çünkü Allah’ta karşıtlılık yok ki!. Terkibde kayıtlılık sınırlılık var!
      Her ne kadar terkibin mâhiyeti, Allah’a dayanırsa da terkib oluşu yönünden, “nefs” kelimesiyle kastedilir!
      Rubûbiyet mertebesindeki, senin varoluş tarzın-şeklin-biçimindir. Bundan dolayı da şer nefse bağlanır, Allah’a bağlanmaz! Ve zaten onun şer oluşu, nefsine göredir!. Allah’a göre değil!.Yani terkibine ters düştüğü için, ona sen “şer” hükmünü veriyorsun!
      Şuurun terkib kaydından kurtulmuş olsa, o takdirde o iş sana “şer” olarak gelmeyecek; sadece, Allah’tan! deyip geçeceksin!. Ne hayır, ne şer hükmü kalacak!.
      Hayrın ve şerrin ne olduğunu; şerrin neye nisbetle “şer” olduğunu tam açıklıkla anlatmış olduk!.
      Tekrar ediyorum, “şer” terkibe nisbetle, “terkibe ters düşen” olayın adına verilir! Veyahut ta senin “terkib kayıtları içinde kalmana yol açacak” fiîle verilir!.
      İlahî mânâda, seni ikaz mânâsında, kullanılan, “şer” kelimesi; senin terkîbini muhafaza etme mânâsında gelen olaydır.
      Buna mukabil, senin şer, kabul ettiğin terkîbine ters düşen olaydır!
      İlahi mânâda, sana “şer” diye bahsedilen olay, sana “hayır” diye gelir. Çünkü terkibine uygunluk, terkibini muhafaza yolunda oluş getirmektedir. Buna mukabil, ilâhî mânâda ise bu şerdir!. Çünkü seni terkibine hapseder!.Dolayısıyla, sana -hayır- gibi gözükse de o şey “şer”dir!
      Ama netice itibariyle, hepsi de ilâhî isimlerin etkisiyle oluştuğu için;
      “DE Kİ: HEPSİ DE ALLAHTANDIR!.”
      “Hayr“ ya da “şer” diye nitelendirdiğin olaylar, ALLAH’ın türlü isimlerinin mânâsı olarak senin karşına gelmektedir!.
      Yani, senin karşılaştığın “hayır ve şer” diye tanımladığın bütün olaylar, ”ALLAH” isimleri ile işaret edilen mânâların, fiiller âleminde-ef’âl aleminde ortaya çıkmasıdır.
      HAYIR,
      ALLAH'IN KUDRETİYLE AÇIĞA ÇIKMAKTADIR!
      -"Hayır senin yeddinde"dir. Meâlini lütfen açıklar mısınız? (Mâlikel mülk'ten)
      “Hayır”, senin kudretinle açığa çıkmaktadır, bunu idrak ettim demektir...... Eden için tabiî... Yoksa sadece lafını söylemiş olur...
      SABREDERSEK EĞER,
      “ŞER” OLARAK NİTELEDİĞİMİZ OLAYIN
      BİR SONRAKİ AŞAMADA NİMET OLDUĞUNU FARKEDERİZ!
      Esasen, Sabır, Gâfilin kendini koruma mekanizmasıdır!...
      Biz genelde, nefsimize hoş gelmeyen şeyleri ŞER olarak görürüz.. Halbuki nefsimize hoş gelmeyen şeye sabredersek, o şer gördüğümüz şey bizim şuur boyutunda kendimizi daha iyi tanımamıza yol açmak için, âmiyâne tabirle yontulmamız için başımıza gelmiş bir BELÂdır!.. Biz o andaki şartlarımıza GÖRE o olayı şer olarak, belâ olarak nitelendirirsek de daha sonraki bir aşamada onun nimet olduğunu farkedebiliriz..

  • @alpunkeralpunker366
    @alpunkeralpunker366 5 лет назад +4

    Bu da artık bunu açıklarken bocalıyorsa durum vahim.. keşke hiç girmese idi..

    • @alicanyeksan
      @alicanyeksan 5 лет назад +2

      bocalamamım senin kafan basmamıs ne anlattıgına

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 5 лет назад +1

      EĞER SANA BİR ŞEY, BİR MUSÎBET GELİP İSÂBET EDERSE, “KEŞKE ben böyle yapmasaydım, böyle olurdu” deme!.. Fakat, “ALLÂH BÖYLE TAKDİR ETMİŞ, O DİLEDİĞİNİ YAPAR!..” de!
      Zira bu “KEŞKE” (...seydim) kelimesi şeytanın amelini açar!..

    • @melisa4436
      @melisa4436 Год назад

      @@necmettinozcan8519 , nasıl yani.?

  • @teacher6700
    @teacher6700 5 лет назад +3

    Sunucu ne diyor bu adam edasıyla bakıyor 😀

  • @hayriozturan
    @hayriozturan 3 года назад +2

    Eski dücane 😀

  • @iemari1753
    @iemari1753 5 лет назад +6

    önce iyi ve kötüyü temellendirseydiniz keşke

  • @zimbawwel8jo756
    @zimbawwel8jo756 5 лет назад

    Mmm com dogru

  • @mystic8105
    @mystic8105 5 лет назад

    Dünya bir sınav yeri ve bu sınavı verenlerde insanlar ve cinler sınavda problemler vardır doğru ve yanlış seçenekler vardır sınavı çözecek olanlarda iyiyi ve kötü seçme iradesi ve özgürlüğü olacak ki sınav olsun.

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 5 лет назад

      Özür dilerim haddim degil! belki katki saglar diye düsündüm Saygilar.
      "İRADE"
      İsteme
      Dileme
      Dilediğini gerçekleştirme...
      Kişideki uygulama yeteneği, azmi...
      İlmini kuvveden fiile, düşünceden eyleme dönüştürebilme gücü...
      İRADE-İ KÜL
      (Küllî İrade)
      Allah’a bağlanan irade
      Ana sistemdeki irade
      Bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz Tek Külli irade
      İlâhi İrade
      İRADE-İ CÜZ
      (Cüzî İrade)
      Külli programın, bir birimden ortaya çıkması hâli…
      Sistemin oluşturduğu programın meydana getirdiği birimden, ortaya çıkan irade…
      Birime takdir edilmiş programın oluşturduğu varsayım…
      "MÜRİD"
      "Allah" adıyla işaret olunanın "İrade" sıfatının adı
      Dileyen(İrade eden)
      Dilediğini gerçekleştiren...
      Zâtî sıfat
      Sıfat mertebesindeki güç oluşturma ismi
      Varoluşunu bilişinin devamı olarak; her varolan ve kendini bilen varlığın, arzusu ve iradesi, dilemesi...
      Tüm varlıkta mevcut olan irade, "Sonsuz ve sınırsız"ın iradesidir!.
      İrade edişi(Dilemesi), "Rububiyet"in kuvveden fiile dönüştüğü mertebedir.
      Dilemesiyle(İrade etmesiyle) "Mürid" İsminin mânâsı ortaya çıkar.(Bkz.“Mürid” İsminin tahakkuku)
      Evrende ayrı-birbirinden mustakil varlıklar ve onların benlikleri ve iradeleri mevcud değildir.
      "Gizli İrade"(Varoluşun sonsuz basamakları)
      "Gizli İrade" saklı ve çok büyük doğası
      Gizli irade, maddenin her şekline-hayata-bilince-kuantlardan kişinin bilincine kadar herşeyin aslıdır.
      Sende dileyen, "O"dur!
      İrade-i Kül(Allah’a bağlanan irade-Ana sistemdeki irade-Bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz Tek Külli irade-İlâhi İrade)
      "İrade-i Küll"ün tecellisi(Terkibinin sınırlarını genişletirsen, senden ilahî irâde sâdır olur)
      İrade-i Cüz(Allah'ın, "Mürid" isminin neticesi olarak, "Allah" muradının kuldan açığa çıkması-Allah kudret ve kuvvetinin kuldan açığa çıkması-Allah kudret ve kuvvetinin kuldan açığa çıkışı(olaya dışarıdan bakmamız sebebiyle)-"Sistem"in oluşturduğu programın meydana getirdiği birimden ortaya çıkan irade-Külli programın birimden ortaya çıkması hâli-Külli irade`nin ve hükmün, birimden ortaya çıktığı haldeki adı-Bir mahalde mevcut olan İlâhi İsimlerin varlığı-Bireysel bakışla, cüz`de açığa çıkan irade-Birime takdir edilmiş programın oluşturduğu varsayım-Terkibe bağlanan irâde-Mâhiyeti olarak orijinin(İrade-i Küll"ün aynı, fakat potansiyel olarak farklı olan irade )
      Kişideki irade, mâhiyet olarak orijinin aynı-potansiyel olarak farklıdır.
      "İrade-i Cüz"ün oluşumu[Bölünmez, parçalanmaz, cüzlere ayrılmaz "Tek İrade”(Külli irade) yanı sıra bizim cüz`ümüzdeki genel programın doğal sonuçlarının oluşması]
      Sıfat mertebesindeki güç oluşturma ismi...‘’Mürid" İsmi (İsteyen-Dileyen-Dilediğini gerçekleştiren-"Allah" İsmiyle işaret olunan Mutlak Zât'ın "İrade Sıfatı")
      Tüm varlıktaki (Her varolan ve kendini bilen varlıktaki)irade, (Varoluşunu bilişinin devamı olarak), "Sonsuz ve sınırsız olan Mürid"in iradesidir.
      "Mürid" İsmi, senin varlığında zâhir oluyor.
      "Mürid" İsmi, kişinin Allah'ı tanımasında en süratli yoldur.
      “Mürid” İsminin tahakkuku... [Dilemesiyle-İrade etmesiyle "Mürid" İsminin mânâsının ortaya çıkışı-“Mürid” İsminin mânâsının(“İrade” sıfatının-Varoluşunu bilişinin devamı olarak; her varolan ve kendini bilen varlığın, arzusu ve iradesi, dilemesinin) ortaya çıkışı-Arzusunu, isteğini tahakkuk ettirme...]
      İrade gücü(İrade kuvvesi-Melekî güç, kuvve-Dileme Gücü-Dileklerini gerçekleştirme gücü)
      "Mürid" İsmi("İrade Sıfatı"nın ismi)nin zikri, "İrade Gücü"nü arttırır.
      Terkibine-tabiatına ters düşen hareketi yapman, irade gücünü ortaya koymanı sağlar. (Bkz. İ / İlâhi İsimler/ Aklın, şuurun İlâhi İsimlerin mânâlarının dayandığı Zât’a gider.)
      "İrade-i Cüz"ü kullanma(İlâhi isimlerin mânâlarını ortaya koyma)
      İrade gücünün kullanılması, ilme bağlıdır.("Mürid" isminin işaret ettiği "İrade" sıfatıyla ilminin getirdiklerini dileyebilir)
      "İrade-i Cüz"ünü, kendindeki mevcud "İsimler"in("İlâhi İsimler"in gücü kadar kullanabilirsin ancak...
      “İlâhi İrade"ye mutlak teslimiyet
      “İlâhi İrade"ye mutlak teslim hâlinde olduğunun bilincinde olan... “Müslim”
      Özgür İrade!
      İrade zâfiyeti(İrade gücünü kullanamayış-İrade noksanlığı-İrade zayıflığı)-(Bkz.İrade gücünün kullanılması ilme bağlıdır)
      Kişinin iradesini zorlayan dış etkenlere karşı korunmak için...
      Anlamadigin bir bölüm olursa lütfen yaz! tesekkürler

    • @mystic8105
      @mystic8105 5 лет назад +1

      Kopyala yapistir yapma daha dogal cevap yaz

    • @Vnstysmk
      @Vnstysmk 2 года назад

      @@necmettinozcan8519 afili sözler söylemek lazım ki konuya derinlik katılsın. ben hakikatin bu kadar karmaşık olduğuna inanmıyorum. ortada bir hakikat varsa bunu her insan bilir, birinin bilip diğerinin bilmemesi ve bilenlerin bilmeyenler üzerinde söz hakkı olup onları bir şeylere davet etmesi söz konusu olamaz, böyle bir tanrı tasavvur dahi edilemez. tanrı da dünya denen saçmalığın bir parçasından başka bir şey değil. bu oyunda velev ki ben kullanıcı değil de oyuncuyum ve geberip gidicem, kullanıcı ben değilsem kimin kazandığının da canı cehenneme. kimseden taraf değilim, düşün artık yakamızdan. tanrınız da o ulviiiii bilgileriniz de sizin olsun, siz ebedi olun ve ebediliğinizde mutlu mesut var olup bililerinin üzerinde ahkam kesin, bilileri abovvv ne kadar da çok şey biliyor desinler. bu bir akıl hastalığı ve acziyetten başka bir şey değil.

  • @brsbursabrs
    @brsbursabrs 5 лет назад +2

    Cehennemi ben mi yarattım birilerini yakmak için yaratır mı bi yaratıcı

  • @yersizyurtsuz768
    @yersizyurtsuz768 3 года назад +1

    bu insanoğlunda nasıl bi ego var da tanrıya kötülük sıfatını yakistirir.insanoglu tanrıyı kafasındaki düşüncelere göre niteliyor sonra da tanrı böyledir diyor.insanlar tanrı hakkında bi tecrübeye sahip olmadıkları için tanrıyı böyle tanımlıyor...

  • @sheveja.2527
    @sheveja.2527 5 лет назад

    Velev ki, Tanrı kötülük yapıyor; "artık seninle olmaz" mı diyeceğiz?

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 5 лет назад

      “Tanrı”dan “Allâh”a
      “İnsan gibi düşünen bir TANRI”dan, “ALLÂH” anlayışına!
      İnsanoğlu, asırlar ve asırlar boyunca, karşılaştığı pek çok olayın üstesinden gelememenin aczi ile bir yerlere, bir şeylere sığınma, bir şeylerden medet umma duygusu içinde, aklı erebil¬diğince çeşitli nesnelere tapınma hissi duymuştur.
      Bu tapınma, medet umma, başarı isteme gibi duygular da doğal olarak insanı çeşitli tanrı kavramlarına yönelmeye ve onlardan arzuları doğrultusunda bir şeyler umut etmeye itmiştir.
      Bu arayış içindeki insan, kendisinde güç vehmettiği, arzuladıklarını verebileceğini sandığı çeşitli nesneleri bir tanrı olarak varsaymaya başlamış; ve böylece de tanrılara tapılma dönemine girilmiştir.
      Tapılacak tanrıları önce yeryüzünden seçen insanoğlu, bu kabulleniş içinde, kâh madenlere, kâh nebatlara, kâh da hayvanlara tapınma yoluna gitmiştir...
      Daha sonraki aşamada, yeryüzündekilerin bir tanrı değil, kendisi gibi bir ölümlü olduğunu fark edince; Nebi ve Rasûller tarafından yeryüzünde yaşayan bu varlıkların tanrı olamayacağı kendilerine idrak ettirilince, bu tanrılarına tapmaktan vazgeç¬mişlerdir... Ancak ne var ki, bu defa da semâda bulunan, tanrı kabul ettikleri varlıklara yönelmişler ve çeşitli etkilerini fark ettikleri yıldızlara tapınmaya koyulmuşlardır...
      İnsanoğlu neyin üstesinden gelememiş, neyin sırrını çöze¬memiş ise, o, insan için bir bilinmez güç olarak kalmış ve onda bir “tanrılık” kavramı kabul edilmiştir...
      Oysa yerde veya semâda bir tanrı fikri günümüz bilimsel verilerine tamamıyla ters düşen, varsayımdan başka bir şey değildir... Nitekim bu bilimsel gerçekliğe ters düşen varsayım, Kur’ân-ı Kerîm tarafından da Kelime-i Tevhid ile, “tanrı yok¬tur” ifadesiyle reddedilmektedir.
      Asırlar ve asırlar öncesinde ateşe ve yıldızlara tapınarak, “tanrı” mevhumu ile kendini kozaya hapseden insanoğlu; daha sonraki devirlerde de yetiştikleri çevrelerin şartlandırmaları ile tefekkürden uzak bir biçimde yaşam sürmelerinin pahasını “tanrılarına” köle olmak ve bununla kendilerini tatmin etmek suretiyle ödemişlerdir...
      Kozalarını günden güne daha kalınlaştırmak ve daha içinden çıkılmaz hâle getirmek suretiyle!
      Hz. Muhammed (aleyhisselâm), Mekke’de kendisinin “ALLÂH RASÛLÜ” olduğunu açıkladığı zaman, sadece KÂBE’de 360 farklı tanrıyı sembolize eden, 360 tane PUT bulunmaktaydı... İnsanlar, her biri ayrı bir görev yapan 360 tanrıyı simgeleyen bu putlara tapınarak tatmin olma yolu içindeydiler.
      Düşünemiyorlardı yerde ya da semâda bir tanrı olamayacağını!.. Çünkü, henüz evrenin gerçek boyutları hakkında bir fikirleri yoktu!
      Yeryüzünde ya da semâda bir yıldızda oturup, Dünya’yı ve Dünya üzerindeki insanları yöneten; kâh onların işlerine karışıp, kâh da onları kendi hâllerine bırakıp imtihan eden; yukarıdan insanların davranışlarına bakıp, onları tanımaya çalışan; ve nihayet hoşuna giden işler yapanları cennetine, emirlerine uymayanları da cehennemine yollayacak olan bir tanrı!
      İşte bu vehim içindeki insanoğlunun o yeryüzündeki ya da semâdaki tanrısına yaranmak, onun gözüne girmek için, yapmadığı saçmalıklar kalmıyordu...
      Hatta Hz. Ömer’in ifadesiyle, kurabiyeden, tanrılarını sembolize eden putu yapıyor; önce onun karşısına geçip tapınıyor; sonra da oturup, afiyetle o tanrıyı temsil eden putu yiyorlardı... Ve hatta, vehmettiği, varsandığı tanrıya yaranmak için sekiz yaşındaki kızını diri diri mezara koyup üzerine toprak atarak, onu ölüme mahkûm ediyorlardı!..
      TANRI-İLÂH; birimin ötesindeki, tapınılan varlık anlamına gelir… Öğülen, yüceltilen, büyütülen ve bütün bun¬ların karşılığında da kişiye istek ve arzuları istikametinde bağışlarda bulunacağı umulan varlıktır TANRI!
      O tanrı, sana birtakım emirler verecek; sen de onun emir¬lerine uyarak onun gönlünü edeceksin, ki seni cennetine soksun, sana sayısız dünya güzellikleri bağışlasın; ya da kendi hür aklın, hür iraden ile ona karşı gelmek suretiyle onun düşmanlığını kazanacaksın, o da bu yüzden senden intikam alıp, seni türlü türlü azaplara düçar edecek!
      İşte insanlar, bu yanlış, bâtıl ve ilkel düşünce ve inanç içinde tanrılara taparlarken; Hz. Muhammed (aleyhisselâm), “ALLÂH RASÛLÜ” olduğunu, almış olduğu vahiy sonucu olarak açıklayıp; artık insanların tanrıya tapmaması için elin¬den gelen gayreti göstermeye başladı.
      “TANRI YOKTUR SADECE ALLÂH VARDIR” mesajıyla insanlara gerçeği anlatmaya başlayan Hz. Muhammed’in vurguladığı bu gerçek, KELİME-İ TEVHİD şeklinde formüle edilmişti.
      Neydi, KELİME-İ TEVHİD’in mânâsı?..

  • @kupakralicesitarot7222
    @kupakralicesitarot7222 4 года назад +1

    hayvanların kötülük yapmadığı bilgisi yanlış. İzlemeyi bırakıyorum. Yanlış bilgilerle insanların kafasını doldurmayın.

  • @sheveja.2527
    @sheveja.2527 5 лет назад

    Musa çocuğu öldürseydi kötü bir iş yapmış olacaktı, diğeri öldürdüğünde kötü bir yana iyi bir iş yapmış oldu.

    • @necmettinozcan8519
      @necmettinozcan8519 5 лет назад

      LEDÜN İLMİ ´´Bu ilim Musevilerde olmaz!
      “GÖRÜLEMEYEN BİLGİ" Sadace Mardiyye ve Safiye Nefs
      BİLMEDİKLERİN Muhammedilerde tecelli eder..´´
      "ESMÂ İLMİ" bak 18)Kehf 60 bis 82 incele
      TÜM MEVCUDATIN ÖZÜNDE SAKLI OLAN SIRRI BİLDİREN İLİM
      "O’nun ilmi
      “Esmâ İlmi”
      “Nûr'un alâ nûr”
      “Öz”den gelen İlim
      “Kitab” ve “Hikmet”
      "Sistem”="Din"
      Zâtiyyuna has, müferriduna has, ikram yollu sunulan “indallah”tan bağışlanan gaybi ilim-
      Çalışmakla elde edilmiş bir ilim olmayıp; O’nun bizden zâhire çıkarmayı murad ettiği bir ilim
      Fetih ehlinde yaşanan ilim
      Zât’ın “Esmâ”sına olan ilmi
      Melekî Özellik
      Rabbinin rahmeti sonucu özel melekî kuvve açığa çıkışı
      Sıfat mertebesindeki varoluş
      “Hakikat ilmi”
      Varlığın derûnunda potansiyel olarak bulunan Allah İsimlerinin özellikleri
      Hikmet sisteminde açığa çıkan kudret sırrı
      Bâtın esmâsına olan ilim
      Tüm mevcûdatın Özünde saklı olan sırrı bildiren ilim
      "Bilmediklerin"...
      “İLİM SIFATINDAN PROGRAMLANMA
      "İLİM”İN ENERJİYE DÖNÜŞTÜĞÜ NOKTA (“Takdir” safhası-İnsanın hakikati olan Esmâ mertebesi-Esmâların çıkış Noktası-"Ayân-ı Sâbite"-Bütün varlıkların aslı-orijini olan ana mânâlar-Birimin varoluş kademeleri-Birimin tesbit edilmiş geleceği-Beyin cevherinin 120.günde aldığı tesir-Sâbitleşmiş ana program-Birimin Levhi Mahfuzu-Tesbit edilmiş kişilik özellikleri-Varlığındaki Allah esmâsının oluşturduğu (“B”iiznillah) değişmez programı)
      Âdem ("İnsan" diye tanımlanmış "şuur"), kendi orijin yapısını gözünü bedende açması dolayısıyla bilgilendirildiği halde unuttu; hatırlamaz oldu...(O yüzden İnsana hakikatini hatırlatmak için 'zikir-hatırlatıcı' gönderilmiştir.)
      Ledün, "İndallah"tan bağışlanan "Gaybî İlim"dir.
      Ledün, "Fetih Ehli"nde (Mardiye nefs sahibinde) yaşanan ilimdir.
      İlâhi sıfatlarla tahakkuk("Hakikat"i yaşayabilmek), ancak "İlmi Ledün" ile mümkündür.
      Ledün, çalışmakla elde edilmez!
      LEDÜNNİ İLİMLERİN VERİLMESİ (İnsan beyninin, şuur yapısının Allah isimlerinin işaret ettiği mânâları taşıyan dalgaboylarıyla programlanması-Âdem’e “Allah İsimleri”nin tümünün tâlim edilmesi-İnsana "bilmediklerinin" tâlim edilmesi- Bâtın esmâsına olan ilim -(Bâtıni-Ledünnî ilimlerin verilmesi-“Allah”ın sayısız isimlerinden, “Allah”ın dilediği kadarını ortaya koyabilecek istidat ve kâbiliyetin verilmesi-Bilmesi mümkün olmayan şeylerin kalıcı olarak öğretilmesi, aklettirilmesi-“Kitab” ve “Hikmet” inzali)
      “GÖRÜLEMEYEN BİLGİ” (Bilmediklerin-Bâtıni-Ledünnî İlimler)
      “GÖRÜLEMEYEN BİLGİ”YE DOKUNMAK”-> KURÂN'A DOKUNMAK {(Şirk necasetinden-pisliğinden) Arınmak-Tâhir olmak-“Oku”yabilmek-Rabb-ül âlemîn'den insan bilincinde tafsile indirilen "Evren Kitabı"nı deşifre edilebilmek}
      "ALLAH ESMÂSI"NIN AÇIĞA ÇIKTIĞI "EVREN KİTABI"{Kitabullah”-“Ümmül Kitap”-Mutlak Kitap-Kitapların Anası-İlâhi kitap-Ulûhiyet kemâlâtının eseri olarak yazılmış olan kitabı ilâhi-“Âlem Kitabı”-Tüm boyut ve katmanlarıyla evren-Meleklerin varlığı ile oluşmuş kitap-Her satırı, bir ismi ilâhinin mahzarı olan ef`al âleminin( fiillerin oluştuğu boyutun) tümü-Harfleri, Kelimeleri, Sûreleri, âyetleri “melekler” olan âlem Kitabı-Hakikat bilgisi ve Sünnetullah-Varlığın hakikatı bilgisi-Sünnetullah bilgisinin açığa çıkmış hâli olan evren içre evrenler-“Sistem” bilgisi-Hakikat bilgisi ve Sünnetullahı-İnsanı Kâmil-Ruh'u Âzam-Hakikatı Muhammediye-Vücud ilmi-Enfüsünden ve âfâktan gelen hitap-Kurân- Kerim’-Bilgi-Oluş-Yaşam Bilgisi}
      “LEDÜN İLMİ”NİN {“Esmâ İlmi"nin-İnsanın hakikati olan Esmâ mertebesinin) "BİRİMSEL İLİM SÛRETİ”NDE AÇIĞA ÇIKIŞI (Nûr'un alâ nûr-TEK'lik şuuruna sahip, mekân ve zamana ait olmayan “İnsanî hakikat”in, arınma çalışmaları olmasa da ışık saçması-Allah’ın (insanın hakikati olan Esmâ mertebesi) dilediği kimseyi kendi nûruna (kendi hakikati ilmine) erdirmesi-“Görülemeyen Bilgi”ye dokunmak}
      "İLİM”İN AÇIĞA ÇIKIŞ SİSTEMİ
      “İSİMLER”İN TÂLİMİ {Âdem’in “Allah İsimleri”nin mazharı olarak ortaya çıkışı-İnsan beyninin, şuur yapısının o isimlerin işaret ettiği mânâları taşıyan dalgaboylarıyla programlanması-Beynin aldığı melekî etkilerle mutasyon(Genetik olarak nesline de geçecek olan bir mutasyon) geçirmesi}
      Allah, "Bilmediklerini(Bâtıni-Ledünnî İlimleri) sana kalıcı olarak öğretiyor-aklettiriyor(Tâlim ediyor)... Oysa sen önce "Sistem-"Din"-"İman" nedir bilmezdin!
      “İLİM SIFATI”NIN TAFSİLİ (Küllî Akıl denen "Tek Akıl"-“Nefs”in kendini ilim sıfatı ile tanıması)
      “Sınırsız İlim” her birimin beyninden o birimin “veri tabanı sınırları” içinde (Onun açığa çıkma sınırları-kapasitesi-fıtratı ölçüleriyle(Kaderiyle) açığa çıkar.
      Kişinin ilim kapasitesi beynin çalışan bölümüdür.
      Beynin veri tabanında "çok boyutlu tek kare resim" vardır.
      Birimsel sûretlerde “İLİM”İN AÇIĞA ÇIKIŞ SİSTEMİNDE YARDIMCI KUVVELER-> İlim, İrade ve kudret!
      “İLİM SIFATI”NA BÜRÜNME ["Nefs"in kendini "İlim Sıfatı" ile (kendi aslı ve orijinali, hakikatı ile) tanıması-Hakk`a bağlanan "ilim sıfatı"]
      “AKL-I KÜLL”ÜN İLMİ [Melekût âleminde mevcut olan akıl(Has sûreti ise Cebrail ismiyle melek)-Cebrail Aleyhisselâmın Nebilere, Rasûllere ve evliyayı kümmeline transfer ettiği ilim-(Kesret) âlemindeki en geniş kapsamlı ilim- Birimin derûnundaki, hakikatindeki "ilim"]
      “AKL-I EVVEL”İN İLMİ ("Hakikat-ı Muhammedî" denilen varlığın ilmi-İlim sıfatının Nokta”daki şuursal açılımı-Vâhidiyet mertebesinde "Tek"lik âleminde geçerli ilim-İlim sıfatından kaynaklanan ilim-Esmânın mânâlarını ihtiva eden ilim-"TEK"in sahip olduğu özelliklere olan ilmi)
      “Akl-ı Evvel”in ilminde “Anlamlar”, “Evren İçre Evrenler” sûretinde belirginlik kazanmıştır...
      İlim, sıfat mertebesindeki varoluştur.
      Duyulara göre varsayılan herşey, İlim boyutunda değerlendirildiğinde fark edilir ki O, sadece bir "İlim Sûret"dir.
      Kalpler ve Ruhlar mevcud değildir...(Hepsi, Allah'ın ilminde mevcut olan "İlmî Sûretler"dir)
      "İlâhi İlim denizi"nde yüzen bireysel şuur
      "İlâhi İlim denizi"nde yüzen bireysel şuurda aklı olan bir topluluk için elbette işaretler vardır.
      "Gemi"yi hizmetinize verdi.. Nehirleri de... Güneş'in ve Ay'ın enerjilerini ve farkında olmadığınız çeşitli özelliklerini kullanmaktasınız...
      BİLİNÇLERİN KONUŞTUĞU BOYUT ("Hikmet" yurdu-Her şeyin akılla seyredilegelindiği boyut)
      İlim ile diri olmayan (Ölü)
      "HAKİKAT İLMİ” İLE DİRİLME (İnsanın Hakikatinin farkındalığını yaşama süreci-"Rabbinin likâsına kavuşmak")
      Ledün, kişinin Zâtından açığa çıkan “Allah’ın kudreti”ne işaret eder.
      Ledün ilminin verilmesi ile Kudret izhârı oluşur!
      LEDÜN İLE "KUDRET SIRLARI" SEYREDİLİR
      RAHMANİ İLİM (Rüzgârlar-Bulutları (beşerî duygu ve kabullerin şuurda oluşturduğu kara bulutları) süren rüzgarlar-Ölü bir beldeye(bilince) irsal edildiğinde arzı (bedeni) ölüyken dirilten ilim)
      Allah, “Rahmanî ilim”i irsâl etti de beşerî duygu ve kabullerin şuurda oluşturduğu kara bulutları sürüyor.
      Allah, “Rahmanî ilim”i irsâl etti de beşerî duygu ve kabullerin şuurda oluşturduğu kara bulutları sürüyor.
      "O", şuurunuzdan(“Semâ”dan) bir ilim(“Su”) inzal eder ve kendini beden kabullenmiş bilinci diriltir.
      "Âlemlerin tümüyle hayâl olduğu" gerçeği, ancak kişide "ilmi Ledün"ün izharı ile yaşanabilir.
      İlmi Ledün"e erdirilenler, perdesiz yaşayanlardır.
      İlim, Allah indinde “Tüm âlemlerin bir hiç” olduğunu idrak ettirir!.
      Varlığın “Öz”ündeki bu sırra ermek için yapılacak şey-> Hazreti Rasûl aleyhisselâmın bildirdiği şekilde çalışmalar yapmak sûretiyle; var kabul edilen "benliği" terk etmek!
      “HAKİKAT”İ YAŞAYARAK TASDİK (SIDDIKİYET İLMİ)
      Sıddıkîyet (Hakikati yaşayarak tasdik) ilminin yüce anlatım kuvvesi
      “Rabbimiz…Ledünnünden bize bir veli meydana getir ve ledünnünden bir zafer oluştur!”
      "Hakikat İlmi" ile dirilen, birimselliğinden(karanlığından) çıkamayan kimse gibi olur mu?
      Süt, "Ledün" ile; su, ilim ile tevil olunur.
      KURÂN'I BIRAKIP NEREYE GİDİYORSUNUZ?
      {O, âlemler(İnsanlar) için yalnızca bir Zikir'dir (HATIRLATMADIR!)-Tekvir/26}!

    • @nandemonaiya9166
      @nandemonaiya9166 3 года назад

      @@necmettinozcan8519 o kadar çok şey yazmişsiniz ki bunlara ulaşmak şu kisacik hayatta mümkün mü bilemedim
      herkes aynı ailede doğmuyor ki doğsa bile aynı ana babadan farklı evlatlar geliyor dünyaya
      hal böyle iken şartlar eşit değilken nasil olur da bu kadar çok detay beklenir insanoğlundan
      bu adalet olur mu
      😭😭

    • @melisa4436
      @melisa4436 Год назад +1

      Bu da çok ilginç. O zaman ona benzeyen çok çocuk var doğup da ölmesi gereken.. acı olan şu.. neden geliyor o zaman insan oyuncak mı.? Burda özür dilerim yargılama amaçlı sormadım. Burda başka bi derinlik olmalı ve onu anlamak gerek sanırım

  • @brahmakalishiva8036
    @brahmakalishiva8036 5 лет назад +1

    zırvalamış.

  • @or.hanrentacar4817
    @or.hanrentacar4817 3 года назад

    Tanrı kötülüğü engellemiyor veya engelleyemiyorsa kötüdür. Kötülük varsa! saf bilinç yani Tanrı yoktur.

    • @atmacaayazlar5243
      @atmacaayazlar5243 3 года назад +2

      bir öğretmen yanlışı düzeltmiyorsa bildiği halde öğretmen değildir o zaman sınavda da öğrencilerin yanlışı yaptığını gördüğü halde düzeltmiyorsa o öğretmen değildir o zaman öğretmen yoktur