Üniversite zamanında da kafayı takmıştım hâlâ daha gitmek isteyip de gidemediğim yağmur ormanları, kahvesi ve maya kültürünün izleri sebebiyle Guatemala'ya gitmek isterdim.
Meslek gereği doğuma sık girmiş biri olarak, çok matah bir şey değil onu söyleyeyim :D aptalca gidilecek yer de lisedeki sınıflararası bir voleybol turnuvası maçı olurdu, kaybettik ama maçın bir parçası olmak çok keyifliydi o keyfi tekrar yaşamak isterim.
Sıkma hala mersinde satılır , bazlamanın içine peynir patates cökelek koyulup dürüm gibi sıkıldıgı için adı sıkma, mersinli aileler kahvaltıda hala yapıyo , cilek suyu da genelde ev yapımı cilek recelini sılandırıp sogutulup hızlıca yapılır ,
Haftanın sorusuna cevap olarak; Ntvspor’da staj yaptığım 2009 yazına geri dönmek isterim. O zamanlar genç bir muhabir olan Onur Erdem’e, ileride spor medyasına yön vereceğini söylerdim.
Abi bence The substance'ın sıkıntısı sadece son 40 dksı değil, filmin en başından en sonuna kadar devam eden büyük sorunlar var. Filmde yaşlandığı için endüstriden aforoz edilen bir kadın, güzellik standartlarının dışına taştığı için yeniden eski şaşalı günlerindeki gibi sevilmek uğruna kendine zarar verecek noktalara varana kadar ileri gidiyor. Filmin benim için en büyük sorunlarından bir tanesi, böyle bir konuyu daha önceki anlatım tekniklerinden ya da anlatılma biçimlerinden farklı hiçbir şey katmadan anlatması, bunu anlatırken aynı şeyi 50 kere hem de gözümüze sokarak tekrar etmesi. Örnek vererek anlatayım: Filmin başında bir hollywood yıldızı inşa sahnesi var ve kadının kariyeri burada bir iki dakikalık bir montajla anlatılıyor, aslında zekice bir fikir. Ama montajın son kısmında elisabeth'in yıldızı kırılıyor, üstünden sararmış bir yaprak geçiyor yani elisabethin yaşlandığını anlatan bir sahne, sonra oradan geçen insanların ilgisi azalıyor ve bu kadın şey değil mi yaa neyse kıvamında takılıyorlar, bu da yetmiyor üstünden geçen bir adam elindeki burgeri düşürüp yıldızı kana/ketçaba buluyor. Elisabeth'in yaşlandığını artık eski yıldız formunda olmadığını anlatmak için çok fazla sahne kullanılmış, bu da yetmiyor üstüne elisabeth'in ve yanındaki yaşlı kadınların egzersiz hareketlerini yaptığı programa şahit oluyoruz, üstüne defalarca elisabethin doğum günü kutlanırken kadın çok da sevinmeden yanıtlıyor, bir de tuvaletteyken bizzat programın yapımcısının yaptığı telefon konuşmasına şahit oluyoruz "genç ve seksi bir star arıyoruz" diye. Sonra yapımcının karides yemesini de iğrenç bir karikatürize açıyla bize izlettirip yeniden restoranda bu sefer suratına karşı "yaş 50 ise iş bitmiştir" diyor. Elisabethin artık bu endüstride yaşı nedeniyle istenmediğini anlatmak için resmen 10 dakikada 50 sahne izletiyor yönetmen bize. Sadece burada bitmiyor eve dönüş yolunda elisabeth bir de kendi yüzünün olduğu billboardun söküldüğünü görüyor. Yönetmen anlatmak istediğini ince işçilikle değil kaba saba ve suratımıza vurarak aynı amaca hizmet eden 30-40 sahneyle anlatmaya çalışıyor ve bu film boyunca devam ediyor. Başka bir sorun da tamam anladık yapımcı adam çok kötü biri evet anladık. Onu da çok fazla karikatürize ederek anlatmış. Adamın alnında bir tane ben hıyarım dövmesi eksikti. Filmin sonunda bak bunlar da sponsorlarımız diyip 5-10 tane ihtiyar beyaz erkeğin yine karikatürize tanıtılması mesela, çok kaba saba ve nüanstan uzak bir sinema dili kullanılmış. Film feminizmi savunmak için mi yola çıkıyor bilmiyorum ama vardığı noktada kesinlikle feminist bir çağrıda bulunmuyor. Filmde kadın hatta sistem onu zorladığı için değil kendi hırslarından ve bencilliğinden dolayı bu cevher olayına devam ediyor gibi anlatılıyor, bunu yaparken sistemdeki esas sorumluları da karikatürize edip güldürü malzemesi haline getiriyor. Filmde hatta bir noktada genç ve yaşlı kadın birbiriyle baya kavga ediyor. Sistemin sorumlularıyla kavga etmek yerine kadınları birbirlerini hırsları için dövüşen varlıklar gibi anlatmış yönetmen. Filmin finalindeki saçma kanla aforoz edilmesini de aşırı saçma buldum oraya daha gelmedim bile. Neresinden tutulsa elde kalacak bir film gerçekten.
@@huseyinalkan1997 elestirdiginiz sey su gibi anliyorum. Kadinin yaslandiginin ve yaslandikca gozden dustugunun cokca goze sokulmasi. Sahsen ben bunu hayatin bi paralel evrendeki simulasyonu gibi dusundum. Yani bu baski yuz yil once de var, doksan yil once de, seksen yil once de, yetmis yil once de, altmis yil once de, elli yil once de, kirk yil once de, otuz yil once de, yirmi yil once de, on yil once de, gecen yil da, gecen ay da, gecen hafta da, dun de, bugun de. Bu sizi rahatsiz etmiyor da bunun gosterilmesi mi rahatsiz ediyor, hem de zekice gosterilmesi. Katilmiyorum.
Resmen onur erdeme katlanamadim ve yorum yazdim ortasinda. Onur erdem yine niye onur erdem oldugunu gostermis. Filmin amaci zaten seni rahatsiz etmek, kadinlarin gordugu o baskinin rahatsizligini sana hissettirmek, o igrencligi sana gecirmek. Film bunu yapmis mi evet. Bu da filmi cok basarili yapar. Filmde bi kafa karisikligi yok. Sonuna kadar tezinin arkasinda duruyor. Hatta kadinlara da sen de bu oyuna alet oluyorsun diyor ve onlara da sistemin igrencligini gosteriyor. Ben de gozum kapali izledim ama filmdeki bu basariyi takdir edebiliyorum. Kadinlardaki bu baskinin igrencligini de sonunda erkekler hayatlarinda bi yerde hissettikleri icin memnunum. Onur erdem artik kesinlikle ozur dilemeli.
Caner Eler’in Dedublüman çıkışı, CMYLMZ’nin “ha balzamico” şakasına benziyor ya. Aynısı hatta hggfhfhf
Ahaha ben de bunu yazmaya gelmiştim.
Gözlüklü Onur Erdem Ragga Oktay’a benziyor. Hghghfhfhg
yeni keşfettim. bayıldım. muhteşem. kendimi görüyorum. muhteşem.
Üniversite zamanında da kafayı takmıştım hâlâ daha gitmek isteyip de gidemediğim yağmur ormanları, kahvesi ve maya kültürünün izleri sebebiyle Guatemala'ya gitmek isterdim.
Meslek gereği doğuma sık girmiş biri olarak, çok matah bir şey değil onu söyleyeyim :D aptalca gidilecek yer de lisedeki sınıflararası bir voleybol turnuvası maçı olurdu, kaybettik ama maçın bir parçası olmak çok keyifliydi o keyfi tekrar yaşamak isterim.
Candan Erçetin Oğlan Oğlan. Gagavuz şarkısıymış çok beğendim.
Sıkma hala mersinde satılır , bazlamanın içine peynir patates cökelek koyulup dürüm gibi sıkıldıgı için adı sıkma, mersinli aileler kahvaltıda hala yapıyo , cilek suyu da genelde ev yapımı cilek recelini sılandırıp sogutulup hızlıca yapılır ,
Haftanın sorusuna cevap olarak; Ntvspor’da staj yaptığım 2009 yazına geri dönmek isterim. O zamanlar genç bir muhabir olan Onur Erdem’e, ileride spor medyasına yön vereceğini söylerdim.
Caner bey bahsettiğiniz sıkma ve çilek suyu Yenice'dedir.2.Dünya savaşında İnönü'nün W.Churchill ile buluşup bir tren vagonunda görüştüğü kasaba
bilgi cok hosuma gitti iyi haftasonlari mert
Abi bence The substance'ın sıkıntısı sadece son 40 dksı değil, filmin en başından en sonuna kadar devam eden büyük sorunlar var. Filmde yaşlandığı için endüstriden aforoz edilen bir kadın, güzellik standartlarının dışına taştığı için yeniden eski şaşalı günlerindeki gibi sevilmek uğruna kendine zarar verecek noktalara varana kadar ileri gidiyor. Filmin benim için en büyük sorunlarından bir tanesi, böyle bir konuyu daha önceki anlatım tekniklerinden ya da anlatılma biçimlerinden farklı hiçbir şey katmadan anlatması, bunu anlatırken aynı şeyi 50 kere hem de gözümüze sokarak tekrar etmesi. Örnek vererek anlatayım: Filmin başında bir hollywood yıldızı inşa sahnesi var ve kadının kariyeri burada bir iki dakikalık bir montajla anlatılıyor, aslında zekice bir fikir. Ama montajın son kısmında elisabeth'in yıldızı kırılıyor, üstünden sararmış bir yaprak geçiyor yani elisabethin yaşlandığını anlatan bir sahne, sonra oradan geçen insanların ilgisi azalıyor ve bu kadın şey değil mi yaa neyse kıvamında takılıyorlar, bu da yetmiyor üstünden geçen bir adam elindeki burgeri düşürüp yıldızı kana/ketçaba buluyor. Elisabeth'in yaşlandığını artık eski yıldız formunda olmadığını anlatmak için çok fazla sahne kullanılmış, bu da yetmiyor üstüne elisabeth'in ve yanındaki yaşlı kadınların egzersiz hareketlerini yaptığı programa şahit oluyoruz, üstüne defalarca elisabethin doğum günü kutlanırken kadın çok da sevinmeden yanıtlıyor, bir de tuvaletteyken bizzat programın yapımcısının yaptığı telefon konuşmasına şahit oluyoruz "genç ve seksi bir star arıyoruz" diye. Sonra yapımcının karides yemesini de iğrenç bir karikatürize açıyla bize izlettirip yeniden restoranda bu sefer suratına karşı "yaş 50 ise iş bitmiştir" diyor. Elisabethin artık bu endüstride yaşı nedeniyle istenmediğini anlatmak için resmen 10 dakikada 50 sahne izletiyor yönetmen bize. Sadece burada bitmiyor eve dönüş yolunda elisabeth bir de kendi yüzünün olduğu billboardun söküldüğünü görüyor. Yönetmen anlatmak istediğini ince işçilikle değil kaba saba ve suratımıza vurarak aynı amaca hizmet eden 30-40 sahneyle anlatmaya çalışıyor ve bu film boyunca devam ediyor. Başka bir sorun da tamam anladık yapımcı adam çok kötü biri evet anladık. Onu da çok fazla karikatürize ederek anlatmış. Adamın alnında bir tane ben hıyarım dövmesi eksikti. Filmin sonunda bak bunlar da sponsorlarımız diyip 5-10 tane ihtiyar beyaz erkeğin yine karikatürize tanıtılması mesela, çok kaba saba ve nüanstan uzak bir sinema dili kullanılmış. Film feminizmi savunmak için mi yola çıkıyor bilmiyorum ama vardığı noktada kesinlikle feminist bir çağrıda bulunmuyor. Filmde kadın hatta sistem onu zorladığı için değil kendi hırslarından ve bencilliğinden dolayı bu cevher olayına devam ediyor gibi anlatılıyor, bunu yaparken sistemdeki esas sorumluları da karikatürize edip güldürü malzemesi haline getiriyor. Filmde hatta bir noktada genç ve yaşlı kadın birbiriyle baya kavga ediyor. Sistemin sorumlularıyla kavga etmek yerine kadınları birbirlerini hırsları için dövüşen varlıklar gibi anlatmış yönetmen. Filmin finalindeki saçma kanla aforoz edilmesini de aşırı saçma buldum oraya daha gelmedim bile. Neresinden tutulsa elde kalacak bir film gerçekten.
@@huseyinalkan1997 elestirdiginiz sey su gibi anliyorum. Kadinin yaslandiginin ve yaslandikca gozden dustugunun cokca goze sokulmasi. Sahsen ben bunu hayatin bi paralel evrendeki simulasyonu gibi dusundum. Yani bu baski yuz yil once de var, doksan yil once de, seksen yil once de, yetmis yil once de, altmis yil once de, elli yil once de, kirk yil once de, otuz yil once de, yirmi yil once de, on yil once de, gecen yil da, gecen ay da, gecen hafta da, dun de, bugun de. Bu sizi rahatsiz etmiyor da bunun gosterilmesi mi rahatsiz ediyor, hem de zekice gosterilmesi. Katilmiyorum.
Yaa The Substance bildiğin Eddie Murphy'li Çatlak Profesör değil mi? Özellikle Onur Erdem'den haftayaki bölümde bunu değerlendirmesini istiyorum.
Caner beyden kadın döven erkek boksörleri falan dinleriz tekrar.
23:17 onur erdemi vurmak isterdim heralde
Numaralandırma yokk
Gore izlemekle derdi olmayan Onur Erdem’i Terrifier izlemeye davet ediyorum.
xbox kumandalarını yapan yere gidip, her üretilen kumandayı tek tek denemek isterim.
Bu Haftaki favori sarkim:
Emir Can İğrek - Tırnağın Kırılmasın
Lise yıllarımdaki herhangi bir aptalca ana olabilir. En azından daha mutluydum.
🇹🇷
Resmen onur erdeme katlanamadim ve yorum yazdim ortasinda. Onur erdem yine niye onur erdem oldugunu gostermis. Filmin amaci zaten seni rahatsiz etmek, kadinlarin gordugu o baskinin rahatsizligini sana hissettirmek, o igrencligi sana gecirmek. Film bunu yapmis mi evet. Bu da filmi cok basarili yapar. Filmde bi kafa karisikligi yok. Sonuna kadar tezinin arkasinda duruyor. Hatta kadinlara da sen de bu oyuna alet oluyorsun diyor ve onlara da sistemin igrencligini gosteriyor. Ben de gozum kapali izledim ama filmdeki bu basariyi takdir edebiliyorum. Kadinlardaki bu baskinin igrencligini de sonunda erkekler hayatlarinda bi yerde hissettikleri icin memnunum. Onur erdem artik kesinlikle ozur dilemeli.
@birandkoray degil ama onur erdem yine de ozur dilemek zorunda.
@@birandkoray filmin daha iyi bi elestirisi icin varyete kanalini ziyaret edebilirsiniz bu arada.
🤣Bir film bu kadar mı iyi anlatılır?
Dis...