Bu video karsima 'sans' eseri cikti. Kosinsky'nin kitaplarinin çogunu okumus ve de filmi izledikten sonra hiç unutmamis biri olarak tartismanizi ilgiyle izledim. Enfes bir bilgilendirme yaptiniz, önceden farketmedigim bazi konular ortaya çikarttiniz. Demek ki bu roman baskalari için de bir isaret fisegi gibiymis... Oysa ben birazcik böbürleniyordum, bak en iyi ben anladim diyordum. Üzerinde düsünmeye devam edecegim. Tesekkürler.
Kitap ve film bölümleri her biri ayrı ayrı harika gidiyor. Tek başına anlatması çok zor olabilecek kavramlar hazır bir şablon üzerinden yağ gibi akıp gidiyor. Bir dinleyici olarak keyifle takip ediyorum. Enformasyon, bilgi ve algı kısmını anlatırken Kahneman’ın 1. ve 2. sistemlerine de temas edersiniz diye bekledim ama farkettim ki sizin algı haritanızda yeri burada olmayabilir :)
Şöyle gariplikler var. Damla okyanustan gelip okyanusa dönüyor ise; o okyanus aynı okyanus mu? Tin bedende eğitilebilir ise; okyanus damlada terbiye ediliyor ise okyanus aynı olamaz. O zaman okyanus devinimsiz olamaz. Yani değişmez olamaz. Beden ölümlü iken tini ölümsüz kabul edince, tini değişimden muaf tutmuş oluyoruz ve burada bir çekişki oluyor. O zaman biz de buraya bir görelilik fikriyle yaklaşsak ve damlaya göre okuanusun devinimsiz göründüğünü ama okuanusun da aslında devindiğini söylesek, bu çelişkiden kurtulur muyuz? Bir başka deyişle, devinim bir ile sıfır arasında. Yani hep ile hiç arasında. Doğmadan öncesi hiç ve ölümden sonrası bir ama bu ikisi aynı değil, aynı yer, aynı şey değil. Arada akıyor olana göre, her ikisi de devinimsiz görünüyor. Ölmeden ölmek bana, yaşamın yaşayanın zannettiği kadar ciddiye alınacak bir şey olmadığını anlamak gibi geliyor. Çocukken ciddiye aldığım şeylerin büyüdüğümde çocukça gelmesi gibi, hatta geçmişe bakınca ciddiye aldığım neredeyse her şeyin, o anki kadar önemli görünmemesi gibi. Rüyadayken rüyada olduğumu anladığımda uyanmak kaçınılmaz oluyor. Ne kadar zorlasam da, hazır farketmişken biraz tadını çıkarayım desem de rüyayı uzatamıyorum. Kaldı ki sürdürsem bile aynı heyecanı, aynı tadı vermiyor. Görmenin arkasında büyük bir körlük olması lazım. Görmek bir şeyi görmek olduğuna göre, onu görebilmek için, o olmayanı görmemek gerekir. Bu bakımdan bilmenin arkasında koca bir cahillik ve hazzın arkasında koca bir boşluk olmalı. Girdaba kapılmamak için insan kendini sürekli oyalamalı. Daha doğrusu, girdaba kapıldığını anlamamak için; yani ölümü düşünmemek için…
Bu yüzden sanat edebiyat felsefe bilmem ne var. Sıfır ile bir arasında belli bir zamanda belli bir pencereden bir şeye projeksiyon tutmaklar... Böylece bu tutmaklarla kısa kısa tutamaklar oluşturmak için, her şey kararana kadar buralarda oyalanmak için yani. Dil işte buna hizmet ediyor yoksa gerisi sadece ve sadece yaşamaktan oluşurdu yani anlardan. Tıpkı hayvan ve bitkilerin yaptığı gibi. Hangisi daha iyi bilemeyiz amma ben bilinç ve bunu açığa çıkaran dil ile varolmuş olmaktan şikayetçi değilim dolayısıyla aydınlarin çoğunun dönüştüğü gibi nekrofili olmayı doğru bulmuyorum ama sıfır ile bir arasındaki bu oyalanmaya da aşırı anlamlar yüklemiyorum yani entelektüel üretimin kibrine kapilmayi doğru bulmuyorum. Ne demişti sufi: Mal da yalan mülk de yalan/ Gel de biraz sen oyalan
@@onererguven5924 😂😂 Yahu bir sey diyecegim, ben bu yorumu yanlis yere yazmisim. Siz cevaben bir seyler yazmasaydınız fark edemezdim de. Ben bu yorumu, Dücane Cündioglu'nun son videosunun altına yazdim sanıyordum. Af buyurun.
Bayes demişken aklıma geldi, geçen sormak isteyip unutmuştum: Hocam geçtiğimiz aylarda CHP’nin yaptığı ahmakça bir hareket sonrası “böyle şeyleri kimi gruplarda test etmeden direkt halka açmak doğru değil” gibi bir eleştiri getirmiştiniz. Burada kastettiğiniz A/B testing tarzı bir şey mi? Ya da ne? Siyasi partilerin böyle testleri nasıl yaptığınj gözümde canlandıramadım. Bir de geçen bir yazınızda “para verseler Avusturya’da yaşamam” demiştiniz. Genel olarak dünyada şehir kalmadığını söylüyorsunuz. Elinizde seçme imkanı olsa nerede yaşamak isterdiniz?
Hangi bağlamda ne dediğimi hatırlamıyorum. Bir ihtimal, yeni bir ürünü pazara sürmeden yapılanlara benzer çalışmalardan söz etmiş olabilirim. Bir filmi mesela, vizyona sokmadan, önce dar bir gruba seyrettirir, reaksiyonları ölçerler.
"Dünyada şehir kalmadı" diyemem, hâlâ yaşayan şehirler var, Türkiye'de kalmadı. Elimde seçme imkanı var ve Türkiye'den başka yerde yaşayamam. Daha çok imkanım olursa, Sığacık'ta gözüme kestirdiğim bir yer var 😊 orada bir kır evi yapma hayalim var. Sürgüne gitmek zorunda kalırsam, Zurich ve Roma'da "burada yaşayabilirim" diye hissettim.
@@CemalettinNTASCITepki çeken bir açıklamaydı ama ne olduğunu ben de şimdi bulamadım. Ticari olarak böyle testler yapanlar, genelde internet üzerinden gelen trafiğin küçük bir oranını yeni bir özelliğe yönlendirilip oradan gelen metriklere bakıyorlar diye biliyorum ama iş siyaset olunca denenen şeyin dışarı yayılmaması için önceden grubu belirleyip “biz kimi şeyleri ilk size açıklayacağız ama kimseye söylemeyin” tarzı bir telkin olması lazım herhalde. CHP’den bekleyebileceğimiz bir iş değil sanırım. Yaşanacak yer konusunda “ille de Türkiye” diye cevap vereceğinizi biliyordum ama emin olmak istedim. Umarım Sığacık dolaylarındaki evinize tez zamanda kavuşursunuz biz de gelir bir çayınızı içeriz.
Prensip sahibi("hoca"),"her filozof kendi çağının çocuğudur" der rahmetli Hegel.Ne yapalim Nesfiliks'den filim izliyoruz dizi seyrediyoruz diye millet göbek mi atsın?
17 дней назад
Bu yayında kafamda şöyle bir soru işareti oluştu: hoca Türkiye'nin en düşük TV izleyen kitlesine dahil, yani hocaya göre TV izlemek oldukça kötü bir etkinlik. Fakat birisi çıkıp da "TV izlemek oldukça kötü bir etkinlik" derse bu hocaya dokunuyor, zira hocaya göre TV izleyenler, lucky gibi, boş zamanı doldurmak için izliyorlar ve lucky gibi, buradan dış dünyaya dair bir şeyler öğrenmiyorlar. Durumun böyle olmadığını, TV'nin bu kitlenin bilincini inşa ettiğini, bu kitlenin bilincinin de TV'de hangi programların yayınlanacağını belirlediğini, dolayısıyla TV izlemeye kötü bir etkinlik diyerek aslında onu tüketenlerin bilinç düzeyine de kötü denildiğine varacağı için hoca burada kötüye kötü diyenleri susturmaya ve TV'yi aklamaya çalışıyor. (TV'nin kadınların bugünkü statülerine kavuşmalarında belirleyici olduğu gibi muğlak bir tez öne sürerek)
Agziniza saglik, sayenizde bir güzel film daha izledik.
Bu video karsima 'sans' eseri cikti. Kosinsky'nin kitaplarinin çogunu okumus ve de filmi izledikten sonra hiç unutmamis biri olarak tartismanizi ilgiyle izledim. Enfes bir bilgilendirme yaptiniz, önceden farketmedigim bazi konular ortaya çikarttiniz. Demek ki bu roman baskalari için de bir isaret fisegi gibiymis... Oysa ben birazcik böbürleniyordum, bak en iyi ben anladim diyordum. Üzerinde düsünmeye devam edecegim. Tesekkürler.
Thanks!
Kitap ve film bölümleri her biri ayrı ayrı harika gidiyor. Tek başına anlatması çok zor olabilecek kavramlar hazır bir şablon üzerinden yağ gibi akıp gidiyor. Bir dinleyici olarak keyifle takip ediyorum.
Enformasyon, bilgi ve algı kısmını anlatırken Kahneman’ın 1. ve 2. sistemlerine de temas edersiniz diye bekledim ama farkettim ki sizin algı haritanızda yeri burada olmayabilir :)
Ünsal Oskay hocamı saygıyla anıyorum gerçek bir entellektüeldi😊
çok sevdiğim bir filmdi. bu seride yer verilmesine sevindim. hal ashby'nin dilini sevenlere harold & maude'yi de tavsiye ederim.
Eski filmler daha güzel ve bitmez bir derya. O yüzden seriye devam lütfen...
Ben bu sohbetten “Bayezyanizm Frequentizmi döver” mesajı aldım.
il deserto dei tartari/tatar çölü isterük!
Cimi hocayı severiz.
❤
Şöyle gariplikler var. Damla okyanustan gelip okyanusa dönüyor ise; o okyanus aynı okyanus mu? Tin bedende eğitilebilir ise; okyanus damlada terbiye ediliyor ise okyanus aynı olamaz. O zaman okyanus devinimsiz olamaz. Yani değişmez olamaz. Beden ölümlü iken tini ölümsüz kabul edince, tini değişimden muaf tutmuş oluyoruz ve burada bir çekişki oluyor. O zaman biz de buraya bir görelilik fikriyle yaklaşsak ve damlaya göre okuanusun devinimsiz göründüğünü ama okuanusun da aslında devindiğini söylesek, bu çelişkiden kurtulur muyuz? Bir başka deyişle, devinim bir ile sıfır arasında. Yani hep ile hiç arasında. Doğmadan öncesi hiç ve ölümden sonrası bir ama bu ikisi aynı değil, aynı yer, aynı şey değil. Arada akıyor olana göre, her ikisi de devinimsiz görünüyor. Ölmeden ölmek bana, yaşamın yaşayanın zannettiği kadar ciddiye alınacak bir şey olmadığını anlamak gibi geliyor. Çocukken ciddiye aldığım şeylerin büyüdüğümde çocukça gelmesi gibi, hatta geçmişe bakınca ciddiye aldığım neredeyse her şeyin, o anki kadar önemli görünmemesi gibi. Rüyadayken rüyada olduğumu anladığımda uyanmak kaçınılmaz oluyor. Ne kadar zorlasam da, hazır farketmişken biraz tadını çıkarayım desem de rüyayı uzatamıyorum. Kaldı ki sürdürsem bile aynı heyecanı, aynı tadı vermiyor. Görmenin arkasında büyük bir körlük olması lazım. Görmek bir şeyi görmek olduğuna göre, onu görebilmek için, o olmayanı görmemek gerekir. Bu bakımdan bilmenin arkasında koca bir cahillik ve hazzın arkasında koca bir boşluk olmalı. Girdaba kapılmamak için insan kendini sürekli oyalamalı. Daha doğrusu, girdaba kapıldığını anlamamak için; yani ölümü düşünmemek için…
Bu yüzden sanat edebiyat felsefe bilmem ne var. Sıfır ile bir arasında belli bir zamanda belli bir pencereden bir şeye projeksiyon tutmaklar... Böylece bu tutmaklarla kısa kısa tutamaklar oluşturmak için, her şey kararana kadar buralarda oyalanmak için yani. Dil işte buna hizmet ediyor yoksa gerisi sadece ve sadece yaşamaktan oluşurdu yani anlardan. Tıpkı hayvan ve bitkilerin yaptığı gibi. Hangisi daha iyi bilemeyiz amma ben bilinç ve bunu açığa çıkaran dil ile varolmuş olmaktan şikayetçi değilim dolayısıyla aydınlarin çoğunun dönüştüğü gibi nekrofili olmayı doğru bulmuyorum ama sıfır ile bir arasındaki bu oyalanmaya da aşırı anlamlar yüklemiyorum yani entelektüel üretimin kibrine kapilmayi doğru bulmuyorum. Ne demişti sufi: Mal da yalan mülk de yalan/ Gel de biraz sen oyalan
@@onererguven5924 😂😂 Yahu bir sey diyecegim, ben bu yorumu yanlis yere yazmisim. Siz cevaben bir seyler yazmasaydınız fark edemezdim de. Ben bu yorumu, Dücane Cündioglu'nun son videosunun altına yazdim sanıyordum. Af buyurun.
Hocam gündemde olan gassal dizisi hakkında yorumlarınızı bekliyoruz.
İzleyeceğimi zannetmiyorum.
@ teşekkürler
Bayes demişken aklıma geldi, geçen sormak isteyip unutmuştum:
Hocam geçtiğimiz aylarda CHP’nin yaptığı ahmakça bir hareket sonrası “böyle şeyleri kimi gruplarda test etmeden direkt halka açmak doğru değil” gibi bir eleştiri getirmiştiniz. Burada kastettiğiniz A/B testing tarzı bir şey mi? Ya da ne? Siyasi partilerin böyle testleri nasıl yaptığınj gözümde canlandıramadım.
Bir de geçen bir yazınızda “para verseler Avusturya’da yaşamam” demiştiniz. Genel olarak dünyada şehir kalmadığını söylüyorsunuz. Elinizde seçme imkanı olsa nerede yaşamak isterdiniz?
Hangi bağlamda ne dediğimi hatırlamıyorum. Bir ihtimal, yeni bir ürünü pazara sürmeden yapılanlara benzer çalışmalardan söz etmiş olabilirim. Bir filmi mesela, vizyona sokmadan, önce dar bir gruba seyrettirir, reaksiyonları ölçerler.
"Dünyada şehir kalmadı" diyemem, hâlâ yaşayan şehirler var, Türkiye'de kalmadı. Elimde seçme imkanı var ve Türkiye'den başka yerde yaşayamam. Daha çok imkanım olursa, Sığacık'ta gözüme kestirdiğim bir yer var 😊 orada bir kır evi yapma hayalim var. Sürgüne gitmek zorunda kalırsam, Zurich ve Roma'da "burada yaşayabilirim" diye hissettim.
@@CemalettinNTASCITepki çeken bir açıklamaydı ama ne olduğunu ben de şimdi bulamadım. Ticari olarak böyle testler yapanlar, genelde internet üzerinden gelen trafiğin küçük bir oranını yeni bir özelliğe yönlendirilip oradan gelen metriklere bakıyorlar diye biliyorum ama iş siyaset olunca denenen şeyin dışarı yayılmaması için önceden grubu belirleyip “biz kimi şeyleri ilk size açıklayacağız ama kimseye söylemeyin” tarzı bir telkin olması lazım herhalde. CHP’den bekleyebileceğimiz bir iş değil sanırım.
Yaşanacak yer konusunda “ille de Türkiye” diye cevap vereceğinizi biliyordum ama emin olmak istedim. Umarım Sığacık dolaylarındaki evinize tez zamanda kavuşursunuz biz de gelir bir çayınızı içeriz.
Prensip sahibi("hoca"),"her filozof kendi çağının çocuğudur" der rahmetli Hegel.Ne yapalim Nesfiliks'den filim izliyoruz dizi seyrediyoruz diye millet göbek mi atsın?
Bu yayında kafamda şöyle bir soru işareti oluştu: hoca Türkiye'nin en düşük TV izleyen kitlesine dahil, yani hocaya göre TV izlemek oldukça kötü bir etkinlik. Fakat birisi çıkıp da "TV izlemek oldukça kötü bir etkinlik" derse bu hocaya dokunuyor, zira hocaya göre TV izleyenler, lucky gibi, boş zamanı doldurmak için izliyorlar ve lucky gibi, buradan dış dünyaya dair bir şeyler öğrenmiyorlar. Durumun böyle olmadığını, TV'nin bu kitlenin bilincini inşa ettiğini, bu kitlenin bilincinin de TV'de hangi programların yayınlanacağını belirlediğini, dolayısıyla TV izlemeye kötü bir etkinlik diyerek aslında onu tüketenlerin bilinç düzeyine de kötü denildiğine varacağı için hoca burada kötüye kötü diyenleri susturmaya ve TV'yi aklamaya çalışıyor. (TV'nin kadınların bugünkü statülerine kavuşmalarında belirleyici olduğu gibi muğlak bir tez öne sürerek)