Dilden dolayı kendi başıma okup anlayamıyorum her meseleyi. Ama çok ihtiyacım var. Yabancıyım bu arada. Akrabalara da anlatıyorum anladığımı. Gerçekten çok ihtiyacç var bu iman hakikatlerine. Video için çok teşekkür ederim. Allah razı olsun
Risale-i Nurların dili günümüz insanına ağır gelse de bu dil bize ait. Ecdadımızın dili. 40-50 yıl öncesine kadar konuşulan kelimeleri maalesef bugün anlayamıyoruz. İnşallah az gayret ile diline aşina olacağınızı ümid ediyoruz. Risale-i nurları dikkatle ve devamlı bir şekilde okuyanların hem kelime dağarcığı zenginleşiyor, ifade gücü artıyor hem de İslami ilimlerin literatürünü öğrenmiş oluyor. Hatta Kur'an okurken zamanla Risale-i Nur'daki kelimeleri görüp tanıyabiliyorsunuz ve Kur'an'ı daha zevkle okumaya başlıyorsunuz. Bilinmeyen kelimelerle ilgili lügat çalışması yapmak çok faydalı oluyor. Bir insan her ay bir risalenin kelimelerini çıkararak okusa, bir yıl gibi bir sürede çok mesâfe alabilir. Bunun için Osmanlıca Lügat alabilirsiniz. Bazı kelimeler var ki anlaşılmazsa tüm cümle anlaşılmıyor. Örneğin şu cümleyi ele alalım: "Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır." Burada mevt kelimesi kilit kelimedir. Mevtin ölüm olduğunu bilmeyen için bu cümle kapalıdır. Böyle kilit kelimelere zamala aşina oldukça daha rahat anlayacaksınız. Fakat tüm bilinmeyen kelimelere takılmayın ana temayı yakalamaya çalışın. Diğerlerini zamana bırakın. Zamanla inşallah bize yabancılaştırılan kelimelere aşinalık kazandıktan sonra anlama konusunda hiç zorlanmayacaksınız. Allah muvaffak eylesin. Selam ve dua ile...
Bazı konuları anlamasamda, (örneğin Cebrail Aleyhisselam'ın Hz.Aliye bir sayfa vermesi gibi) risale i nur çok besleyici bir gıda gjbi, çok faydalanıyoruz,Allah mükafatınızı artırsın, sünnete uydursun
Allah bu nurlu eserlerden istifadenizi ziyade eylesin. Ruhunuzu kalbinizi daima beslemesini Rabbimizden niyaz ediyoruz. Bahsettiğiniz Celcelutiyedir. Celcelutiye Hz Peygambere gelmiştir. Hz Ali nazmetmiş yani kaside haline getirmiştir. Risale-i Nurda da aynen böyle yazar. Yani Peygamberimizden sonra herhangi bir vahiy gelmemiş. Hz Aliye direkt Cebrail (as) vasıtasıyla gelen bir şey de yok. Hz Peygambere gelmiş o da Hz Aliye bildirmiş. Hz Ali nazım şekline çevirmiştir. Pekş Celcelutiyenin aslı vahiy ise neden bu vahiy Kuranda yer almaz? Hz. Peygamber (asm)'e gelen vahiy, biri sarih/açık vahiy, diğeri zımnî/gizli vahiy olmak üzere iki çeşittir. Sarih Vahiy: Bu çeşit vahiy, doğrudan doğruya Allah'tan geldiği için, Hz. Peygamber (asm)'in onda hiç bir müdahalesi yoktur. O, bu hususta sadece bir tebliğci veya bir tercümandır. Bu sarîh vahiy iki şekilde ortaya çıkmıştır: a. Kur'an-ı Kerim: Hz. Peygamber (asm)'in buradaki görevi, sırf tebliğden ibarettir. b. Kudsî hadisler: Mânası Allah tarafından ilkâ edilen bu çeşit vahiyler konusunda da Hz. Peygamber (asm)'in görevi sadece tercümanlıktır. Zımnî Vahiy: Zımnî vahiylerde söz konusu olan her hangi bir husus, özet halinde gelir ve genel hatlarıyla vahiy ve ilhama dayanır. Konunun tasviri, şekillendirilmesi, detaylarla ilgili açıklanması ise, Hz. Peygamber (asm)'e bırakılır. Hz. Peygamber (asm), vahy-i zımnî ile gelen hususları bazen ilhamla, bazen vahiyle, bazen de kendi feraset ve içtihadıyla açıklar. (bk. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s.86) Celcelutiye kasidesinin kendisi değil, onun aslını teşkil eden muhtevası itibariyle bir kudsi hadis gibi veya zımnî bir vahiy olarak telakki edilebilir. Bu tür vahiylerin Kur’an’da yeri yoktur. Gazali gibi imamlar Celcelûtiye'yi şerh etmiş açıklamışlardır. İmam Gazali’nin Celcelutiye şerhi, Ziyaaddin Gümüşhanevî Hazretlerinin derlediği Mecmuatu’l-Ahzap adlı eserinde mevcuttur.
Alaaddin ağabeyin şu "bir his bizden çekilse" 11:50 misalini belgesel seyrederken çok görüyorum. Aslan bakıyorsun o güne kadar beslediği, koruduğu yavrusunu, o büyüyünce el gibi görüyor. Bir anda verilen şefkat, tekrar bir anda çekiliyor. O büyük yavru sürüden gittikten bir müddet sonra tekrar gelse kovalar, saldırır.
Dilden dolayı kendi başıma okup anlayamıyorum her meseleyi. Ama çok ihtiyacım var. Yabancıyım bu arada. Akrabalara da anlatıyorum anladığımı. Gerçekten çok ihtiyacç var bu iman hakikatlerine. Video için çok teşekkür ederim. Allah razı olsun
Risale-i Nurların dili günümüz insanına ağır gelse de bu dil bize ait. Ecdadımızın dili. 40-50 yıl öncesine kadar konuşulan kelimeleri maalesef bugün anlayamıyoruz. İnşallah az gayret ile diline aşina olacağınızı ümid ediyoruz. Risale-i nurları dikkatle ve devamlı bir şekilde okuyanların hem kelime dağarcığı zenginleşiyor, ifade gücü artıyor hem de İslami ilimlerin literatürünü öğrenmiş oluyor. Hatta Kur'an okurken zamanla Risale-i Nur'daki kelimeleri görüp tanıyabiliyorsunuz ve Kur'an'ı daha zevkle okumaya başlıyorsunuz.
Bilinmeyen kelimelerle ilgili lügat çalışması yapmak çok faydalı oluyor. Bir insan her ay bir risalenin kelimelerini çıkararak okusa, bir yıl gibi bir sürede çok mesâfe alabilir. Bunun için Osmanlıca Lügat alabilirsiniz. Bazı kelimeler var ki anlaşılmazsa tüm cümle anlaşılmıyor. Örneğin şu cümleyi ele alalım: "Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in’idam değil. Belki bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır." Burada mevt kelimesi kilit kelimedir. Mevtin ölüm olduğunu bilmeyen için bu cümle kapalıdır. Böyle kilit kelimelere zamala aşina oldukça daha rahat anlayacaksınız. Fakat tüm bilinmeyen kelimelere takılmayın ana temayı yakalamaya çalışın. Diğerlerini zamana bırakın. Zamanla inşallah bize yabancılaştırılan kelimelere aşinalık kazandıktan sonra anlama konusunda hiç zorlanmayacaksınız.
Allah muvaffak eylesin.
Selam ve dua ile...
Allah razı olsun,çok faydalı ders
ALLAH razı olsun,çok istifade ettik.
Maşallah BarakAllah çok güzel
Allah Razi olsun
Allah razı olsun
Amin
Rabbim razi olsun
Allah razi olsun cok esasli bir ders dinlemis olduk.Rabbim gayretinizi artirsin
Bazı konuları anlamasamda, (örneğin Cebrail Aleyhisselam'ın Hz.Aliye bir sayfa vermesi gibi) risale i nur çok besleyici bir gıda gjbi, çok faydalanıyoruz,Allah mükafatınızı artırsın, sünnete uydursun
Allah bu nurlu eserlerden istifadenizi ziyade eylesin. Ruhunuzu kalbinizi daima beslemesini Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Bahsettiğiniz Celcelutiyedir. Celcelutiye Hz Peygambere gelmiştir. Hz Ali nazmetmiş yani kaside haline getirmiştir. Risale-i Nurda da aynen böyle yazar. Yani Peygamberimizden sonra herhangi bir vahiy gelmemiş. Hz Aliye direkt Cebrail (as) vasıtasıyla gelen bir şey de yok. Hz Peygambere gelmiş o da Hz Aliye bildirmiş. Hz Ali nazım şekline çevirmiştir. Pekş Celcelutiyenin aslı vahiy ise neden bu vahiy Kuranda yer almaz?
Hz. Peygamber (asm)'e gelen vahiy, biri sarih/açık vahiy, diğeri zımnî/gizli vahiy olmak üzere iki çeşittir.
Sarih Vahiy: Bu çeşit vahiy, doğrudan doğruya Allah'tan geldiği için, Hz. Peygamber (asm)'in onda hiç bir müdahalesi yoktur. O, bu hususta sadece bir tebliğci veya bir tercümandır. Bu sarîh vahiy iki şekilde ortaya çıkmıştır:
a. Kur'an-ı Kerim: Hz. Peygamber (asm)'in buradaki görevi, sırf tebliğden ibarettir.
b. Kudsî hadisler: Mânası Allah tarafından ilkâ edilen bu çeşit vahiyler konusunda da Hz. Peygamber (asm)'in görevi sadece tercümanlıktır.
Zımnî Vahiy: Zımnî vahiylerde söz konusu olan her hangi bir husus, özet halinde gelir ve genel hatlarıyla vahiy ve ilhama dayanır. Konunun tasviri, şekillendirilmesi, detaylarla ilgili açıklanması ise, Hz. Peygamber (asm)'e bırakılır. Hz. Peygamber (asm), vahy-i zımnî ile gelen hususları bazen ilhamla, bazen vahiyle, bazen de kendi feraset ve içtihadıyla açıklar. (bk. Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s.86)
Celcelutiye kasidesinin kendisi değil, onun aslını teşkil eden muhtevası itibariyle bir kudsi hadis gibi veya zımnî bir vahiy olarak telakki edilebilir. Bu tür vahiylerin Kur’an’da yeri yoktur.
Gazali gibi imamlar Celcelûtiye'yi şerh etmiş açıklamışlardır. İmam Gazali’nin Celcelutiye şerhi, Ziyaaddin Gümüşhanevî Hazretlerinin derlediği Mecmuatu’l-Ahzap adlı eserinde mevcuttur.
Alaaddin ağabeyin şu "bir his bizden çekilse" 11:50 misalini belgesel seyrederken çok görüyorum.
Aslan bakıyorsun o güne kadar beslediği, koruduğu yavrusunu, o büyüyünce el gibi görüyor. Bir anda verilen şefkat, tekrar bir anda çekiliyor. O büyük yavru sürüden gittikten bir müddet sonra tekrar gelse kovalar, saldırır.
Allah günahlarımızı bağışlasın
👌