Deneysel alanda müthiş bir gelişmedir. Ekonomi öğrencilerinin yıllardır sadece grafiklerde görebildikleri şeyleri doğrudan hayatın içinde görme fırsatları oldu. Yorumunuz için teşekkürler. Simülasyon gibi simülasyon oldu. :)
Evet. beni de başta çok saçma bulduğum simülasyon teorisine ikna olmaya iten ana neden yaşadığımız bu gerçek ve akıl dışı şeyler oldu. eğer bir simülasyonda yaşamasaydık, yaşadıklarımıza göre çoktan yok olmamız gerekiyordu. veya bir bug'a girmiş gibi yıllardır aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyor ve hala halimizden memnuniyet duyuyor olmazdık.
Yanlışlanamyan şeyleri reddetmek mantıksızdır çünkü yanlışlanamaması onu yanlış veya doğru yapmaz. Bence simülasyondayız ve ölünce dünyada yaptıklarımıza göre iyi veya kötü bir yere gidip orda yaşayacağız. Baş Tasarımcı tekdir ve ona inanırız.
Simülasyon Teorisi - 1. Bölüm: Karanlık Kıyılar Ege’nin ıssız bir sahil kasabasında, yıllardır unutulmuş bir malikâne vardı. Kasabanın yerlileri, bu terk edilmiş yapıya yaklaşmaktan bile çekinir, oranın lanetli olduğunu fısıldarlardı. Ancak dışarıdan bakan biri için bu sadece yıkılmaya yüz tutmuş sıradan bir yapıydı. İşte bu kasaba, karmaşık bir düğüm gibi çözülmeyi bekleyen olayların sahnesi olmaya hazırlanıyordu. Eski istihbaratçı ve şimdinin yalnız kurt araştırmacısı olan Yalçın, geçmişin gölgelerinden kaçarak bu kasabaya yerleşmişti. Ancak huzur bulmayı umduğu bu sessiz yer, onu bambaşka bir karanlığın içine çekecekti. Yalçın’ın geçmişinden kaçmasına rağmen, kasabada çözülmeyi bekleyen bir sırrın içine çekilmesi an meselesiydi. Malikânenin Karanlık Sırrı Yalçın’ın kasabaya taşınmasının üzerinden birkaç ay geçmişti. Günlerini, sahilde yürüyüş yaparak ve kasabanın tarihine dair topladığı belgeler üzerinde çalışarak geçiriyordu. Ancak bir gün, sahilde yürürken tuhaf bir şey fark etti. Rüzgârın, eski malikâneye yakın bir alandaki taşların üzerinde garip bir uğultu yarattığını duydu. Uğultu, yalnızca rüzgârın eseri olamayacak kadar düzenliydi. Merakı, onu malikâneye götürdü. Kapıyı açtığında içeriden yükselen ağır bir nem ve bozulmuş ahşap kokusu ciğerlerini doldurdu. Duvarlardaki eski çizimler, dikkatini çekti. Bunlar sıradan sanatsal desenler değil, karmaşık geometrik şekiller ve tuhaf işaretlerdi. Tam o sırada, yanında taşıdığı telsiz aniden cızırdamaya başladı. Yalçın’ın donup kalmasına neden olan, telsizden gelen kısık bir erkek sesiydi: “Buradan uzaklaş. Seni izliyorlar.” Telsizin Uyarısı Yalçın, sesin kaynağını bulmak için telsizi kontrol etti. Ancak telsiz hiçbir yayına bağlı değildi. Bu, birisinin yakındaki bir yerden ona mesaj gönderdiği anlamına geliyordu. Hızla malikâneden çıktı, ancak dışarıda bir gölge gördüğüne yemin edebilirdi. Bu gölge, kasabanın diğer sakinlerinden biri olamayacak kadar garip bir şekilde hareket ediyordu. O gece, Yalçın uyuyamadı. Kafasındaki sorular ve gördüğü işaretler onu huzursuz etmişti. Kasabanın yerel arşivinde malikâneye dair belgeleri araştırmaya karar verdi. Ertesi sabah kasabanın kütüphanesine gitti. Ancak kütüphane görevlisi, malikâne hakkında bilgi almak istediğinde yüzünü ekşitti: “O eski yer mi? Orası hakkında konuşmak istemezsin. Yıllar önce orada bir grup insan tuhaf bir ayin yapıyordu. Ama sonra aniden hepsi ortadan kayboldu. Geride yalnızca bir kişi kaldı, ama o da aklını yitirmiş bir şekilde bulundu.” Tuhaf Bir Konuk Yalçın, kütüphanede araştırmalarını sürdürürken bir adam dikkatini çekti. Siyah takım elbiseli, sert bakışlı bu adam, kütüphanenin en arka raflarından birinde sessizce onu izliyordu. Yalçın tam konuşmaya hazırlanırken, adam aniden yanına gelip fısıldadı: “Senin kim olduğunu biliyoruz. Bu kasabaya geldiğin ilk andan beri izleniyorsun. Eğer ne olduğunu öğrenmek istiyorsan malikâneyi tekrar ziyaret et. Ama dikkatli ol, gerçeklerle yüzleşmek her zaman kolay değildir.” Yalçın, adamın kim olduğunu sormadan onu kaybetmişti. Bu garip karşılaşma, onu daha da derin bir bilinmeze sürüklüyordu. Malikânedeki Portal Ertesi gece, Yalçın cesaretini toplayarak tekrar malikâneye gitti. Bu kez yanında küçük bir el feneri ve tabancasını da almıştı. İçeri girdiğinde bir şeyin değiştiğini hemen fark etti. Duvarlardaki semboller, sanki kendiliğinden titreşiyordu. Ancak bu yalnızca Yalçın’ın hayal gücünün bir oyunu değildi. Tam ortadaki geniş odada, yerde bir tür portal gibi görünen bir daire fark etti. Daire, hafif bir ışık yayıyor ve çevresinde karmaşık sembollerle çevrelenmişti. Tam yaklaşıp incelemeye çalışırken, arkasından bir ses duydu: “Sakın ona dokunma!” Bu, kütüphanedeki siyah takım elbiseli adamdı. Yalçın döndüğünde adamı tekrar gördü. Ancak bu kez adamın yüzü, sanki bir maskenin altından görünüyormuş gibi, tuhaf bir şekilde şekil değiştiriyordu. Gerçeğin İlk Katmanı Adam, Yalçın’a yaklaştı ve konuşmaya başladı: “Bu bir simülasyon. Bu dünya, bu kasaba, hatta senin varlığın bile bir oyundan ibaret. Ama burada, bu portal sayesinde her şeyin gerçek yüzünü görebilirsin. Ama o gerçeği görmek, aklını kaybetmekle eşdeğer.” Yalçın şaşkınlıkla sordu: “Bu ne demek? Ben kimim ve bu kasabanın sırrı ne?” Adam bir adım geri çekildi ve portalın ortasına işaret etti. “Gerçeği görmek istiyorsan, bu daireye adım atmalısın. Ama uyarıyorum, bu sadece başlangıç. Her şey, düşündüğünden daha karmaşık ve korkunç.”
Simülasyon Teorisi - 2. Bölüm: Gerçeğin Derinlikleri Yalçın, portalın kenarında bir süre tereddüt etti. Adamın söyledikleri, aklında karanlık bir girdap yaratmıştı. Eğer bu dünyaya dair her şey bir simülasyondan ibaretse, gördüğü, yaşadığı ve bildiği her şey sahte miydi? Ancak onun gibi birisi, gerçeği öğrenme fırsatını asla geri çeviremezdi. Derin bir nefes aldı, portalın ortasına doğru adımını attı. İçerideki Dünya Portalın içine adım attığı anda her şey değişti. Gözlerinin önünde uzayıp giden karanlık bir koridor, aniden parlak bir ışıkla doldu. Bu ışığın içinden beliren şekiller, insanın kavrayamayacağı kadar karmaşıktı. Bu yeni gerçeklikte yerçekimi, zaman ve hatta varoluşun kendisi farklı işliyordu. Koridorun sonuna vardığında, karşısında devasa bir kubbe gördü. Kubbenin ortasında, sanki dünya üzerindeki her hareketi izleyen bir cihaz bulunuyordu. Bir tür konsolun etrafında, siyah pelerinli birkaç figür dikkatle çalışıyordu. Bunlar, “gözlemciler” diye adlandırılabilecek varlıklardı. Ancak onların insan olup olmadığını anlamak imkânsızdı. Tam o sırada, kütüphanede onu uyaran adam tekrar belirdi. Ama bu kez yüzü tamamen değişmişti; bir insanın yüzünden çok, eski bir maskeyi andırıyordu. “Burası kontrol odası,” dedi adam. “Her şeyin başlangıç noktası. Bu dünya, senin de içinde bulunduğun simülasyonun yalnızca bir parçası. Ancak bu sistem bozuluyor. Ve bu yüzden sen buradasın.” Bozulmanın Nedenleri Yalçın, gözlemcilere ve devasa cihazlara bakarak sordu: “Neden buradayım? Ben bu sistemde kimim ki?” Adam, sakin bir sesle cevap verdi: “Sen bir hata, bir sapma. Bu dünyadaki diğer varlıklardan farklısın. Sistemin her şeyi kontrol ettiğini düşünüyorsun, ama senin gibi sapmalar zamanla ortaya çıkıyor. Malikâne, bu sapmanın ilk sinyalini verdi. Senin görevin, sistemin çöküşünü engellemek. Ama bunun ne anlama geldiğini anlaman zaman alacak.” Tam o anda, kubbenin içindeki cihaz sarsılmaya başladı. Parlak ışıklar yanıp sönerken, bir tür alarm sesi ortalığı kapladı. Gözlemciler panik içinde cihazın etrafında koşuşturmaya başladı. Adam, Yalçın’ın kolundan tuttu ve aceleyle onu başka bir koridora doğru sürükledi. “Bozulma başladı,” dedi adam. “Eğer sistem çökmeden önce buradan çıkamazsan, bu dünya ve içindeki herkesle birlikte yok olacaksın.” Simülasyonun Gerçek Yüzü Koridorun sonunda, Yalçın başka bir portalla karşılaştı. Ancak bu, ilkinden farklıydı. Daha büyük ve daha yoğun bir enerjiyle doluydu. Adam, Yalçın’a dönerek şöyle dedi: “Bu portal, seni simülasyonun dışına çıkarabilir. Ancak buradan çıktığında, gerçeğin ne kadar acımasız olduğunu göreceksin. Eğer kalırsan, bu dünyayı kurtarmak için savaşman gerekecek.” Yalçın bir an düşündü. Simülasyon dışına çıkıp her şeyin sahte olduğunu kabul etmek mi, yoksa bu dünyayı kurtarmaya çalışmak mı? Kendi kimliğini ve varlığını sorgularken, adam onu acele etmeye zorladı. “Çabuk karar ver!” diye bağırdı. “Sistem her an çökebilir!” Yalçın, gerçeğin ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Portalın içine adım attı. Dış Dünya Kendini portalın ötesinde bulduğunda, Yalçın’ın gördüğü şey aklını zorladı. Dünya diye bildiği her şey, dev bir sistemin içinde çalışan bir simülasyondu. Gökyüzü, yıldızlar, insanlar ve hatta kendi varlığı bile bir tür kodla oluşturulmuştu. Ancak bu kod, karmaşık ve kusursuz olmaktan çok uzaktı. Bir yandan, devasa ekranlarda dünyanın farklı yerlerini gösteren görüntüler izliyordu. Diğer yandan, gözlemciler ve onların komutalarıyla bu dünyayı yöneten daha büyük bir güç olduğunu anladı. Final Seçeneği: Geri Dönüş veya Çöküş Adam tekrar belirdi. Ancak bu kez bir gölge gibi görünüyordu. Yalçın’a şu soruyu sordu: “Şimdi gerçeği biliyorsun. Ama burada kalamazsın. Ya simülasyona geri dönüp bu çöküşü engellersin, ya da buradan uzaklaşıp gerçeğin karanlığında yalnız başına yaşarsın. Seçim senin.” Yalçın, simülasyona geri dönmeyi ve dünyayı kurtarmayı seçti. Geri döndüğünde, kendisini malikânede buldu. Ancak artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sistem, kendi kontrolünde işlemeye başlamıştı. Malikâne yıkılmış, kasaba sessizleşmişti. Ama bir şey değişmemişti: Simülasyonun kontrolünde her zaman bir boşluk vardı. Ve bu boşluk, Yalçın gibi başka birinin, başka bir sapmanın yeniden doğmasına neden olacaktı. --- Hikaye burada sona eriyor. Ancak simülasyonun hikayesi devam ediyor...
Müthiş başlamış hikaye, devamı gecek mi? Gelsin lütfen. Türkiye'de bilim kurgu yazmak zordur. Hele ki insanların algısının 20 saniyelik videolara esir olduğu bir dönemde. Yine de vazgeçmeyin devam edin. Biz bu kanalda kurgu-bilim şeklinde içerikler denedik. (Kurgu-Bilim içerikli Çift yarık deneyinden küfür yiyeceğimiz aklımıza gelmemişti. ) Bunu yapma gücümüzü belki de kanalın çok küçük olmasından aldık ama denedik. Devamını bekliyoruz ve güzel hikayeniz ile kanalımızı zengileştirdiğiniz için çok teşekkür ederiz.
@@selcenyagcoglu7634 Gerçeğin Kapısı Yalçın’ın zihni bu sözlerin ağırlığı altında çalkalanırken, portalın yayılan ışığı giderek daha güçlü bir şekilde parlamaya başladı. Etrafında yankılanan uğultular, sanki evrenin tüm sırlarını taşıyan fısıltılara dönüşmüştü. Yalçın, tereddütle adımını geriye doğru attı. Ancak bu sırada yerdeki semboller, kendi kendine hareket ederek bir çeşit enerji dalgası yarattı. Geri çekilmek artık bir seçenek değildi. Portal, onu içine çekmek için hareket ediyordu. Kütüphanedeki adamın yüzü gittikçe daha bulanıklaşırken, sesi yankılanarak yeniden duyuldu: “Seçim senin, Yalçın. Ya simülasyonun içinde yaşamaya devam edeceksin ya da bu portalın ötesinde yatan gerçeği göreceksin. Ancak bir kez adım atarsan, geri dönüş yok.” Portalın Ötesi Yalçın, derin bir nefes alarak kararını verdi. Portalın içine doğru bir adım attı ve her şey aniden karardı. Sanki tüm duyuları bir anda kapanmıştı. Birkaç saniye boyunca hiçbir şey göremedi, duyamadı ya da hissedemedi. Ardından, göz kamaştırıcı bir ışık patlamasıyla kendini başka bir yerde buldu. Etrafında devasa bir dijital ağın içinde, sürekli hareket eden veri akışlarını andıran parlak çizgiler vardı. Yerden gökyüzüne kadar uzanan bu ağ, sonsuz bir karmaşayı temsil ediyordu. Her bir veri akışı, Yalçın’ın bir anısını, düşüncesini ya da hayatındaki bir detayı içeriyordu. Tam önünde, insan benzeri bir figür belirdi. Ancak bu figür, sayısız küçük dijital parçadan oluşuyordu ve sürekli şekil değiştiriyordu. “Hoş geldin, Yalçın,” dedi figür, yankılanan bir sesle. “Ben Sistemim. Seni buraya getiren, benim yarattığım bir hatanın sonucuydu. Ama artık buradasın ve cevapları alabilirsin.” Simülasyonun Gerçeği Yalçın, zihni karmaşa içinde figüre sordu: “Burası neresi? Ve ben kimim? Gerçek nedir?” Sistemim bir süre sessiz kaldı, ardından devam etti: “Bu dünya bir simülasyon, evet. Ama bu sadece bir başlangıç. Sen, bir insan değilsin. Sen, bu simülasyonu test etmek için yaratılmış bir yazılımsın. Ancak kodunda bir hata oluştu ve gerçeklik katmanının farkına vardın. Malikâne, bu hatayı kontrol altında tutmak için kullanılan bir test alanıydı. Ancak sen, o sınırı aştın.” Yalçın, duyduklarına inanmak istemedi. Ama figür, her kelimesini keskin bir doğrulukla dile getiriyordu. “Yani... ben gerçekte yok muyum? Bu gördüğüm her şey bir yalan mı?” Sistemim, ona doğru yaklaştı. “Sen varoluşun bir parçasısın. Ama varlık biçimin, bu simülasyonun bir fonksiyonu. Şimdi seçimini yapmalısın. Ya bu gerçeği kabullenir ve simülasyonun dışına çıkarak gerçek yaratıcılarla yüzleşirsin ya da burada, simülasyonun içinde unutulmayı seçersin.” Nihai Seçim Yalçın’ın kafası tamamen karışmıştı. Ancak aklındaki tek düşünce, gerçeği öğrenme arzusuydu. “Eğer bu bir oyun ya da testse,” dedi kararlılıkla, “bunu kazanmam gerekiyor. Gerçek yaratıcılarla yüzleşmek istiyorum.” Sistemim, onun cesaretine bir anlamda hayranlıkla baktı. “O zaman hazır ol. Gerçek, hayal ettiğinden daha karmaşık ve daha korkutucu.” Yalçın bir kez daha ışığın içine doğru adım attı. Bu kez, etrafını saran her şey parçalanıyordu. Kodlar, veriler, semboller... Hepsi birer birer yok oldu. Gözlerini açtığında, kendini beyaz bir odada buldu. Önünde oturan, insan görünümlü bir grup vardı. Onlardan biri, Yalçın’a gülümseyerek konuştu: “Hoş geldin, Yalçın. Şimdi gerçek oyuna başlıyoruz.” --- Simülasyon Teorisi - 1. Bölüm Sonu
Bu konuyu işlediğiniz için teşekkürler, elinize sağlık güzel video olmuş. Simülasyon evren teorisinin, “ana akım” bilim tarafından anti-tez üretilememesi, bu teoriden insanları vazgeçirme girişimine dönüştüğünü görüyoruz. Lakin ana akım merkeziyetçi olduğu için “herşeye dair” hüküm veremeyeceğini de kabul etmek gerekir. O yüzden simülasyon teorisi ve big bang’in, simülasyonun startı olduğu, vadesi geldiğinde de çökerek reset çektiği fikri, quantum dünyası, sicim teorisi ve holografik evren ile tam uyumlu çalıştığı fikri, şu ana kadar ki en mantıklı önergedir. Zaten bu fikir yıllar öncesinden zihnimde belirmişti. Big-bang’i hep tüplü televizyonun, kara ekranın ortasındaki tek noktadan ekrana yayılan görüntüsüne benzer şekilde hayal ediyordum. Bu video da teyidi oldu :)
"Yanlışlanamaz" olması konusunda biz ana akım fizik grupları ile aynı görüşte değiliz. Ayrıca bilimsel yöntemlerin de evrimi kaçınılmaz bir konu. Yine de kimse bir simülasyon içinde olduğunu kabul etmek istemez. Aslında bunun da bir önemi yok. Kuantum kütle çekim konusunda ilerlenmesi halinde bu konuda anlamlı sonuçlar alabiliriz. Ancak bu konuya tam da sizin dediğiniz sebepler ile yatırım yapılacağını sanmıyoruz. Yorumunuz için çok teşekkürler.
@@birkacseybilenadam neden kmse simülasyon içinde olduğunu kabul etmesin? Konu sadece "evrenin yapısı" ike sınırlı değil ki.. simülasyon içindeki bilinçli varlıkların buradaki varoluş amacını keşfetmesi asıl noktadır. Tabi kanal konsepti tamamen bilimsel (ölçüleribilir) verilere dayandığı için metafizik başka kanalların konusu oluyor. Neyse beyin fırtınası iyidir :)
Kanalımız mevcut bilim teorilerine odaklanmış dediğiniz gibi. Ancak "pozitif bilimlerin metafiziğin tarihi olduğu" yaklaşımını garip bir şekilde etkileyici bulduğumuzu da belirtmeliyiz. Sırf bu sebeple bilincin çift yarık deneyine olan etkisini, yayınlanan bilimsel makalelerden ele aldık. Açıkçası bu konuda yapılmış bir deney var ve yayın yapılan yayın herhangi bir hakemli dergide yer almamış ama yine de video yaptık. Yorum ve desteğiniz için teşekkürler.
Rastgele bir anda evde bir kelime söylüyoruz ve o an açık olan TV'de söylediğimiz kelime söyleniyor. Buna benzer durumu çok kez yaşadık. bir de dejavu konusu var. kim bilir belki de simülasyondayız.
Dün farklı YZ'ler ile bunu tartıştım. Bunu derken konu evrenin bir bilinç tarafından yaratıldığı mı, yoksa şans eseri kendiliğinden mi var olduğuydu. Konu simülasyon teorisine de geldi. anlaştığımız nokta şu oldu: evrendeki her şey bir bilgidir ve bilgiyi yaratmak için bir bilinç gerekir ve bilgi ve bilinç birbirlerinden bağımsız olarak algılanmamalı. ortada bir bilinç varsa bilgi de olmalı, eğer bilgi varsa bilinçte olmalı. ve evrenin big bang ile yoktan ve bir tekillikten ortaya çıktığı genel kanısına göre evrenin yaratılması için öncesinde bir bilginin var olması gerekir, bildiğimiz evrende hiç bir şey yokken onu yaratmak için o bilgi ve dolayısıyla bilinç var olmalıydı. Bilgi sahibi yaratıcı bilinçli olarak evreni yarattıysa ve bilgiden oluşan evren de kaçınılmaz olarak bilinci (yani bizi) yarattıysa bizimde tekrar bir evren yaratma kabiliyetine gelmemiz kaçınılmaz gibi görünüyor. tabi bu teori üzerinden gidersek.. şu an için kanıt yok sadece düşünce deneyleri, teoriler, hipotezler vs. vs. bu da benim fikrim sadece. çok araştırma yapmadım bu konuda. tabi akıllara gelen ilk soru şu: kim ve neden bir evren yaratmak istesin? cevap şu olabilir: yapabiliyorsa neden yapmasın bunu engelleyecek evrenler arası bir yasa mı var? ve bir soru daha: evrenimizi çok gelişmiş bir uygarlık veya her ne yarattı ise onları kim ve neden yarattı onlarda mı simülasyon? eğer öyleyse bu nereye kadar gider? ilk yaratıcı kimdi? vs.vs.vs bir sürü yeni soru! hangi teori, hangi inanç olursa olsun her şeyin başlangıcını ve amacını tam açıklamıyor. "Tanrı hep vardı ve o yarattı" veya "evrenimizi bir uygarlık sanal olarak yarattı" hepsi aynı kapıya çıkıyor, "neden bir yaratıcının olması gerekiyor? ve öyle ise neden her şey baştan mükemmel yaratılmadı da, kaostan, ilkellikten görece daha düzenli, daha gelişmiş bir hal aldı? evrende düzen var gibi görünse de evren hala kaotik ve neden evren gittikçe bozuluyor, ölüyor? yaratıcı neden sonlu bir şey yaratsın? evren son bulduğunda ne olacak? sil baştan tekrar mı yaratılacak? yoksa tekrar "hiçlik" mi hakim olacak? Din penceresinden bakarsak, kutsal kitaplarda her şey insan merkezli olarak ele alınıyor. o zaman bir dünya ve bir güneş ve ay ve "gökyüzünü süsleyen kandiller" yani görebildiğimiz bir kaç bin yıldız yeterli olurdu, bir insan ırkı için sınırlarını bile kestiremediğimiz bir evren neden? kafamdaki sorular simülasyonda yaşıyor olma olasılığımız içinde geçerli. sınırlı bir evren yeterli iken sınırlarını kestiremediğimiz bir evren simüle etme zahmeti neden? yoksa algımız-bilgimiz genişledikçe evren de mi genişliyor?
Simülasyon da, dinler de masal. Aslında hiçlik de bir masal. Evren, evrenler, sonsuzluk, vb konularda düşünmek gerekir. Herhangi bir noktada bilinç de yok, tanrı da yaratılma da yok. Hiçlik diye bir şey yok.
Bilgi tek başına bir şey yaratamaz. Elindeki formüller bir şey oluşturamaz. Evet bütün varsayımlar aynı kapıya çıkıyor haklısın. Evren yaratılış bakımından mükemmel fakat bozunma hariç. Bozunma ve değişim olması onun yaratıcı güç olmadığını gösteriyor. Onun dışında kusursuz. Yaratıcı neden sonlu bir şey yaratsın? Güzel soru. Aslında hem sonlu hem de sonsuz şeyler yaratıyor. Ruhlar sonsuz inanca göre. Madde sonludur. Bu evrenin illaki varolmasını neden o kadar ciddiye alıyorsunuz onu anlamadım. Neden aynı sistem devam etsin meselâ? Veya senin olmadığın evren seni neden ilgilendiriyor olsun ki? Ben de öyle düşünüyorum kendi açımdan en azından. Yaratılan her şey hakiki vücud (varlık) sahibi değil ise ki değil. Yani bir nevi simulasyon, bunun sınırlarının daha dar olması bize ne getirirdi ki? Ayrıca benim inancımda Allahu Ekber dir. Yani en büyük odur. Yani diğer her şey daha küçük olması gerekiyor. Bunca yıldız vs. o devasa kudreti anlamamız için bence. Ayrıca evrenin en değerli bilinci insandır. O yüzden ilahi dinler insan merkezlidir.
@@almanduku9043 bilgi ile bilinç ayrı düşünülemez dedim zaten. biri var olduğunda diğeri de var olmak zorunda felsefi olarak. bilincimiz veya bir bilinç olmasaydı evrenin varlığının da hiç bir anlamı olmayacaktı. onu fark eden biri olmadıktan sonra bir şeyin varlığını ne anlamı olabilir ki? "yok" ile aynı şey! mesela çift yarık deneyinde bilincimiz dahil olunca durum değişiyor. süper pozisyon durumda olan bir parçacığın konumunu ölçmeye kalktığımızda baktığımız yerde buluyoruz. dolanıklık durumu zaten başlı başına algılarımızı sarsıyor. bunlar çok kafa karıştırıcı çok garip işler. sanki bir simülasyondayız ve baktığımız, dokunduğumuz her şey o an ortaya çıkıyor ve gerçekte tüm evren boyutsuz, hacimsiz bir yerde, bir noktada, bir simülasyondaymış gibi düşündürtebiliyor insanı.
Bu konuya dinler üzerinden bir yanıt verilebilir. Çünkü sorguladığın soru "neden?" Bu soru dinin muhattap olduğu soru. "Nasıl?" deseydin o zaman bilim üzerinden cevap verirdim. Sen bu kadar büyük bir evrene ne gerek var diyorsun. Sana göre çok büyük hatta sonsuz olan hakkında Allah az bile bulmuş ki büyütüyor diyebiliriz. Bu kadar büyük olmasına ne gerek var diyorsun, ancak birşeylerin süreç içerisinde var olması için bu büyüklük normal. Bir karadeliğe birkaç yüz ışık yılı yakın ol da gör Evren yeterince büyük mü oluyor. Ayrıca nereden biliyorsun sadece bizim olduğumuzu? Kur'an her daim yerdeki ve göktekiler der. Yerdekiler biziz de göktekiler kim?
Evrenin yaratılışıyla ilgili hangi teoriye ya da inanca bakılırsa bakılsın, her şeyin başlangıcı ve amacı tam olarak açıklanamıyor. Sonsuza yakınsayan var oluş hikayelerinin içinde kaybolup gitmek yerine adım adım ispatlayarak ilerlemek tek çare. Yine de kozmoloji konusunda bir yanıt olmayabilir. Aslında bu noktada garip bir şekilde "Şüphe edilemez bir temel ararken, her şeyden şüphe edilebileceğini ancak şüphe etmenin kendisinin bir düşünme eylemi olduğunu fark eden Descartes'a varıyoruz. Düşünüyorum, öyleyse varım. Bizleri sorgulatan derin yorumunuz için teşekkürler.
Karl Popper'ın çok ünlü bir sözü var, "Bütün karmaşık problemlerin son derece basit, göz önünde duran ve kestirme bir çözümü vardır ve bu çözüm genelde yanlıştır." Kuantum mekaniğinin belirsizlik ilkesi evrendeki düzenin kaotik olduğunu ve bu kaosun önceden hesaplanamayacağını göstermektedir, bunu hesaplayabilecek bir güç varsa ki bu neredeyse limiti olmayan bir işlemci gücü gerektirir, o zaman evreni simüle edebilir ancak bunun bilimsel bir tarafı olamaz, çünkü bununla ilgili hiç bir bilimsel bulguya sahip değiliz, bu yüzden simülasyonun içinde olsak bile bunu keşfetme imkanımız şu anki bilim ve teknoloji seviyemizle mümkün değil.
evet. sayılı gökcisimlerini sembolik olarak ve sayılı piksellerden oluşturarak iki boyutlu bir ekranda gösterdiğin evrenin çok cüzi bir kısmının görsel simülasyonu ile tüm o sayısını bile hesaplayıp yazamayacağımız parçacıkların ve henüz keşfetmediğimiz daha bilmem nelerin sonsuz sayıda olasılıklarını simüle etmek fikri imkansız gibi görünüyor. ama herhangi bir şekilde evrenin de var olması veya yaratılması imkansız gibi değil mi zaten? benim anlayışıma göre hiç bir şekilde var olmamamız gerekiyor ama bir şekilde varız sonuçta! simülasyon, tesadüf veya yaratım "var olmamızı" her neye borçlu olduğumuzu bir gün tam olarak çözebiliriz umarım.
Merkezi bir işlem gücü yerine, daha merkeziyetsiz bir sistem var gibi. Bunu bir olayı gözlemlediğimiz de ölçüm sonuçlarının değişmesinden anlayabiliyoruz. Gözlemci smilasyonda bozulmaya neden oluyor.
Yanlışlanamaz olması fikrine şimdilik katılmamızın sebebi de bu zaten. Bizim şu an yanlışyamamamız, bu konunun yanlışlanamaz olduğu anlamına gelmez. Yorum ve değerlendirme için teşekkürler.
Küçüklüğümden beri büyüklerimizden "Dūna öküzün iki buynuzunun arasında" diye tespitler duyardım. Büyüdükçe, bunun saçma olduğunu öğrendim; atalarımız kozmolog değillerdi ya. Yıllar sonraysa, simülasyon teorisi diye -kolaycı- bi varsayımla tanıştım . Tuhaf ki yavaş yavaş ikna olmaya başladım. Simülasyon mevzusu son 7~8 senede bana, eski adamların 'sarı öküz' teorisini tekrar düşündürttü. Bence sarı öküzlü evren modeli de artık pek âlâ mümkün olabilir. Yani kozmologlar, gözlemevleri filan sarı öküzü aramalılar. 🧐
Oradaki öküz yıldız kümelerinin ismi. bknz Boğa kümesi, (ayrıca Hyades veya Öküz Kümesi olarak da bilinir) Boğa takımyıldızı yönünde bulunan bir açık yıldız kümesi. Güneş sistemi'ne en yakın açık küme olması yanı sıra en iyi incelenmiş olan yıldız kümesidir.
bende şüpheliydim ama artık tüm evrenin bile sadece küçücük önemsiz bir noktadan ibaret olduğuna ikna olabilirim. tıpkı big bang teorisine göre evrenin başlangıcından önceki hali gibi. boyutlar hakkında sadece algılarımıza ve ölçüm araçlarımıza güveniyoruz ama quantum dolanıklık durumu bize "evrende mesafe yok" diyor! eğer benim düşündüğüm gibi mesafe yoksa boyutlar da aslında yok demektir. zamanın ne olduğu zaten muallak! gelecekte yeni keşifler muhakkak olacak, doğru bildiklerimiz yanlışlanacak, yanlış bildiklerimiz belki doğrulanacak. bilemeyiz ama bana göre ilerde işler iyice kızışacak gibi.
Işık hızının bir limiti olması bile simülasyonun gereklerinden biri. Böylece simülasyonu kuran veya kuranlar ışıktan daha hızlı güncelleme veya render yapabiliyorlar :/
ışık hızı limitinden ziyada dolanıklık durumunu buna kanıt gösteriyorlar ama..zaten bir simülasyondaysak boyutların, mesafenin ve zamanın zaten hiç bir önemi yok hepi topu belki tek bir parçacığın içindeyiz zaten. yani her şey aynı şeydir demek. hızın, mesafenin, boyutların bir hükmü olmaz, her şey bizim algımızda gerçek ve bir değeri olur.
Güzel bir metafor ama ben hala yaradılışın fazlasıyla basit olacağını hayal ediyorum , rahmetlinin dediği gibi ; eğer kolayca anlatamıyorsan anlamamışsındır demişti , bence daha kavrayamadık ve izahlarımız çok karmaşık …
eskiden her şey basitti " başlangıçta bir şey yoktu big bang oldu evren patladı her şey bitti" tamam big bang olduğuna dair kanıtlar bulundu ama şimdiye kadar olan onca keşiften sonra işler giderek karmaşıklaşıyor, tüm keşifler, big bang veya diğer teoriler hiç bir şeyi henüz açıklığa kavuşturamadığı gibi insanların kafasında bir sürü yeni soru işaretleri oluşuyor haliyle. hal böyle olunca da yarım yamalak bilgimizle tam olarak kavrayamadığımız bir olguyu açıklayabilmek için her kafadan ayrı bir ses, ayrı bir teori çıkıyor. ve bence ilerde daha da karmaşık bir hal alacak ama beki bir gün yapay zeka ve quantum bilgisayarlar kullanılabilirse işi çözebilir. bize "simülasyondasınız" diyebilir veya her ne ise binlerce yıllık bu problemi çözebilir diye umuyorum.
Çok büyük bir ihtimalle hiç anlamadık. Yakın zamanda akıllı yaşam formlarının oluşum olasılığı ile ilgili bir yayın yapıldı. Özetle diyor ki yaradılış çok zor bir süreç. Video yaparsak o videoda bu konuyu da tartışmak isteriz. Yorumunuz için çok teşekkürler.
Kendi kendime kurguladığım bir modelim var.Başlangıç noktam bigbang noktasında uzayda yer alan tüm kütlenin tek bir noktada toplanmış olduğunu kabulle başlıyorum. Bu noktanın ağırlığı tüm evrenin ağırlığı kadar olmalı. olmalı mı? Benim için kırılma anı kütlenin büyüklüğü noktası oldu. Kendime ya böyle bir kütle yoksa diye sordum. Bu nasıl olabilirdi? Mevcut teknoloji üzerinden elimizde bir USB olduğunu düşündüm. Bu USB içinde tüm evrende yer alan gezegenler bulunuyor. Daha gerçekçi bir anlatım olması için şöyle anlatayım. USB içinde dünyadaki tüm basılmış kitapların bir elektronik kopyasının bulunduğunu düşünelim. USB nin ağırlı nedir? kaç gr olur. Bir sonraki aşamada kitapları bir yazıcıdan bastığımızı düşünelim. Milyarlarca kitap ortaya çıkacaktır. Kitapların ağırlığı inanılmaz olur. Simülasyon evren modelinde Bigbang teorisini USB üzerinden evren kurulumu gibi düşündüğümüzde sürekli yeni çıktılar üreten bir evren ortaya çıkar. Evren sürekli büyümektedir. Simülasyon modeli ve USB önerim üzerinden iki bulanık nokta bulduğum için fikren ilerlemekte zorluk çekmekteyim. ilk noktam USB nerede? Tek bir USB üzerinden çoğaltılan bir evren varsa evrenin dağılım merkezi neresi? Simülasyon modelinde genişlemeye neden olan merkez nerede? sorusunun cevabına anlamlı bir çıktı sağlayamadım. İkinci husus ise böyle bir modelde "Karadelik" nasıl oluşuyor. Eğer bir yazılım süreci ise ve yazılım hatası oluşuyorsa? Bir tür simya gibi yazılımdan kütleye dönüşüm oluyorsa yine bir dönüşüm hatası olabilir mi? USB den çıkan kitapların farklı kağıt materyallere basılması gibi tüm gezegenler farklı elementler barındırıyor olabilir mi? Karadelikler hatalı basılmış kitapların toplandığı geri dönüşüm kutusu olabilir mi? Ayakları yere basmayan teorilerim var :))
Aslına bakarsanız Bu konu bizim ekip olarak da takip ettiğimiz Oxford'dan Felsefe profesörü Nick Bostrom'un 2003 yılında yayımladığı "Are You Living in a Computer Simulation?" başlıklı makalesiyle bilim çevrelerinde popülerleşmişti. (Wachowski kardeşlerin Matrix filmini makaleden önce yapmış olmaları da ayrı güzel bir durum) Bostrom'un tezine göre bizim atalarımız bu simülasyonu kurmuş. Makalede neden kurmuş olabileceklerine dair de izler var. Yorum için teşekkürler.
Yorumunuz için çok teşekkürler. Şimdilik görsel konusuna yatırım yapma şansımız olmadığı gibi estetik algısı da zayıf sayılabilecek insanlarız. Ancak geri bildiriminizi dikkate alacağız.
Aslına bakarsanız Bu konu bizim ekip olarak da takip ettiğimiz Oxford'dan Felsefe profesörü Nick Bostrom'un 2003 yılında yayımladığı "Are You Living in a Computer Simulation?" başlıklı makalesiyle bilim çevrelerinde popülerleşmişti. (Wachowski kardeşlerin Matrix filmini makaleden önce yapmış olmaları da ayrı güzel bir durum) Bostrom'un tezine göre bizim atalarımız bu simülasyonu kurmuş. Makalede neden kurmuş olabileceklerine dair de izler var. Yorum için teşekkürler.
Gerçekten kesin değil aynen simülasyon teorisi gibi. Ancak kozmolojiyi anlamak için bir yerden başlamak iyi geliyor insana. Yorumunuz için teşekkür ederiz.
Nick Bostrom'a göre Atalar Simülasyonunun içindeyiz. (Bu fikir insanlığın ilk dogması olan Atalar Kült'ü ile bire bir aynıdır bu arada) Bu simülasyon da çok gelişmiş bir bilgisayarın içinde. Onlar neyin içinde derseniz aynı noktaya geliriz. Yorum için teşekkürler.
Bence konular harika. Evet çok ilgi görmeyebilir ama çok niş bir konu. Ve takilçiler sadık olacaktır. Ve bir sonraki videoyu dört gözle bekleyecektir. Bence bu tip konulardaki videolar artmalı ve insanlar bunlar hakkında düşünmeye başlamalı. Bence videolarının ingilizcesinide yap
Bu teoriyi, yıllardır 'Ben Ekonomistim' simulasyonunda yaşayan Türkler kadar kimse anlayamaz...
Deneysel alanda müthiş bir gelişmedir. Ekonomi öğrencilerinin yıllardır sadece grafiklerde görebildikleri şeyleri doğrudan hayatın içinde görme fırsatları oldu. Yorumunuz için teşekkürler. Simülasyon gibi simülasyon oldu. :)
Evet. beni de başta çok saçma bulduğum simülasyon teorisine ikna olmaya iten ana neden yaşadığımız bu gerçek ve akıl dışı şeyler oldu. eğer bir simülasyonda yaşamasaydık, yaşadıklarımıza göre çoktan yok olmamız gerekiyordu. veya bir bug'a girmiş gibi yıllardır aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyor ve hala halimizden memnuniyet duyuyor olmazdık.
22 sene öncesinde maymun muydun
Videonuzu izledim işginç yapılan yorumlar çok ilgimi çekti similasyon hakkında Bilgi sahini oldum teşkürler
Çok teşekkürler. Yorumlarınız kanalımızı zenginleştiriyor.
Yanlışlanamyan şeyleri reddetmek mantıksızdır çünkü yanlışlanamaması onu yanlış veya doğru yapmaz. Bence simülasyondayız ve ölünce dünyada yaptıklarımıza göre iyi veya kötü bir yere gidip orda yaşayacağız. Baş Tasarımcı tekdir ve ona inanırız.
Simülasyon Teorisi - 1. Bölüm: Karanlık Kıyılar
Ege’nin ıssız bir sahil kasabasında, yıllardır unutulmuş bir malikâne vardı. Kasabanın yerlileri, bu terk edilmiş yapıya yaklaşmaktan bile çekinir, oranın lanetli olduğunu fısıldarlardı. Ancak dışarıdan bakan biri için bu sadece yıkılmaya yüz tutmuş sıradan bir yapıydı. İşte bu kasaba, karmaşık bir düğüm gibi çözülmeyi bekleyen olayların sahnesi olmaya hazırlanıyordu.
Eski istihbaratçı ve şimdinin yalnız kurt araştırmacısı olan Yalçın, geçmişin gölgelerinden kaçarak bu kasabaya yerleşmişti. Ancak huzur bulmayı umduğu bu sessiz yer, onu bambaşka bir karanlığın içine çekecekti. Yalçın’ın geçmişinden kaçmasına rağmen, kasabada çözülmeyi bekleyen bir sırrın içine çekilmesi an meselesiydi.
Malikânenin Karanlık Sırrı
Yalçın’ın kasabaya taşınmasının üzerinden birkaç ay geçmişti. Günlerini, sahilde yürüyüş yaparak ve kasabanın tarihine dair topladığı belgeler üzerinde çalışarak geçiriyordu. Ancak bir gün, sahilde yürürken tuhaf bir şey fark etti. Rüzgârın, eski malikâneye yakın bir alandaki taşların üzerinde garip bir uğultu yarattığını duydu. Uğultu, yalnızca rüzgârın eseri olamayacak kadar düzenliydi.
Merakı, onu malikâneye götürdü. Kapıyı açtığında içeriden yükselen ağır bir nem ve bozulmuş ahşap kokusu ciğerlerini doldurdu. Duvarlardaki eski çizimler, dikkatini çekti. Bunlar sıradan sanatsal desenler değil, karmaşık geometrik şekiller ve tuhaf işaretlerdi. Tam o sırada, yanında taşıdığı telsiz aniden cızırdamaya başladı. Yalçın’ın donup kalmasına neden olan, telsizden gelen kısık bir erkek sesiydi:
“Buradan uzaklaş. Seni izliyorlar.”
Telsizin Uyarısı
Yalçın, sesin kaynağını bulmak için telsizi kontrol etti. Ancak telsiz hiçbir yayına bağlı değildi. Bu, birisinin yakındaki bir yerden ona mesaj gönderdiği anlamına geliyordu. Hızla malikâneden çıktı, ancak dışarıda bir gölge gördüğüne yemin edebilirdi. Bu gölge, kasabanın diğer sakinlerinden biri olamayacak kadar garip bir şekilde hareket ediyordu.
O gece, Yalçın uyuyamadı. Kafasındaki sorular ve gördüğü işaretler onu huzursuz etmişti. Kasabanın yerel arşivinde malikâneye dair belgeleri araştırmaya karar verdi. Ertesi sabah kasabanın kütüphanesine gitti. Ancak kütüphane görevlisi, malikâne hakkında bilgi almak istediğinde yüzünü ekşitti:
“O eski yer mi? Orası hakkında konuşmak istemezsin. Yıllar önce orada bir grup insan tuhaf bir ayin yapıyordu. Ama sonra aniden hepsi ortadan kayboldu. Geride yalnızca bir kişi kaldı, ama o da aklını yitirmiş bir şekilde bulundu.”
Tuhaf Bir Konuk
Yalçın, kütüphanede araştırmalarını sürdürürken bir adam dikkatini çekti. Siyah takım elbiseli, sert bakışlı bu adam, kütüphanenin en arka raflarından birinde sessizce onu izliyordu. Yalçın tam konuşmaya hazırlanırken, adam aniden yanına gelip fısıldadı:
“Senin kim olduğunu biliyoruz. Bu kasabaya geldiğin ilk andan beri izleniyorsun. Eğer ne olduğunu öğrenmek istiyorsan malikâneyi tekrar ziyaret et. Ama dikkatli ol, gerçeklerle yüzleşmek her zaman kolay değildir.”
Yalçın, adamın kim olduğunu sormadan onu kaybetmişti. Bu garip karşılaşma, onu daha da derin bir bilinmeze sürüklüyordu.
Malikânedeki Portal
Ertesi gece, Yalçın cesaretini toplayarak tekrar malikâneye gitti. Bu kez yanında küçük bir el feneri ve tabancasını da almıştı. İçeri girdiğinde bir şeyin değiştiğini hemen fark etti. Duvarlardaki semboller, sanki kendiliğinden titreşiyordu. Ancak bu yalnızca Yalçın’ın hayal gücünün bir oyunu değildi.
Tam ortadaki geniş odada, yerde bir tür portal gibi görünen bir daire fark etti. Daire, hafif bir ışık yayıyor ve çevresinde karmaşık sembollerle çevrelenmişti. Tam yaklaşıp incelemeye çalışırken, arkasından bir ses duydu:
“Sakın ona dokunma!”
Bu, kütüphanedeki siyah takım elbiseli adamdı. Yalçın döndüğünde adamı tekrar gördü. Ancak bu kez adamın yüzü, sanki bir maskenin altından görünüyormuş gibi, tuhaf bir şekilde şekil değiştiriyordu.
Gerçeğin İlk Katmanı
Adam, Yalçın’a yaklaştı ve konuşmaya başladı:
“Bu bir simülasyon. Bu dünya, bu kasaba, hatta senin varlığın bile bir oyundan ibaret. Ama burada, bu portal sayesinde her şeyin gerçek yüzünü görebilirsin. Ama o gerçeği görmek, aklını kaybetmekle eşdeğer.”
Yalçın şaşkınlıkla sordu: “Bu ne demek? Ben kimim ve bu kasabanın sırrı ne?”
Adam bir adım geri çekildi ve portalın ortasına işaret etti. “Gerçeği görmek istiyorsan, bu daireye adım atmalısın. Ama uyarıyorum, bu sadece başlangıç. Her şey, düşündüğünden daha karmaşık ve korkunç.”
Simülasyon Teorisi - 2. Bölüm: Gerçeğin Derinlikleri
Yalçın, portalın kenarında bir süre tereddüt etti. Adamın söyledikleri, aklında karanlık bir girdap yaratmıştı. Eğer bu dünyaya dair her şey bir simülasyondan ibaretse, gördüğü, yaşadığı ve bildiği her şey sahte miydi? Ancak onun gibi birisi, gerçeği öğrenme fırsatını asla geri çeviremezdi. Derin bir nefes aldı, portalın ortasına doğru adımını attı.
İçerideki Dünya
Portalın içine adım attığı anda her şey değişti. Gözlerinin önünde uzayıp giden karanlık bir koridor, aniden parlak bir ışıkla doldu. Bu ışığın içinden beliren şekiller, insanın kavrayamayacağı kadar karmaşıktı. Bu yeni gerçeklikte yerçekimi, zaman ve hatta varoluşun kendisi farklı işliyordu.
Koridorun sonuna vardığında, karşısında devasa bir kubbe gördü. Kubbenin ortasında, sanki dünya üzerindeki her hareketi izleyen bir cihaz bulunuyordu. Bir tür konsolun etrafında, siyah pelerinli birkaç figür dikkatle çalışıyordu. Bunlar, “gözlemciler” diye adlandırılabilecek varlıklardı. Ancak onların insan olup olmadığını anlamak imkânsızdı.
Tam o sırada, kütüphanede onu uyaran adam tekrar belirdi. Ama bu kez yüzü tamamen değişmişti; bir insanın yüzünden çok, eski bir maskeyi andırıyordu.
“Burası kontrol odası,” dedi adam. “Her şeyin başlangıç noktası. Bu dünya, senin de içinde bulunduğun simülasyonun yalnızca bir parçası. Ancak bu sistem bozuluyor. Ve bu yüzden sen buradasın.”
Bozulmanın Nedenleri
Yalçın, gözlemcilere ve devasa cihazlara bakarak sordu: “Neden buradayım? Ben bu sistemde kimim ki?”
Adam, sakin bir sesle cevap verdi:
“Sen bir hata, bir sapma. Bu dünyadaki diğer varlıklardan farklısın. Sistemin her şeyi kontrol ettiğini düşünüyorsun, ama senin gibi sapmalar zamanla ortaya çıkıyor. Malikâne, bu sapmanın ilk sinyalini verdi. Senin görevin, sistemin çöküşünü engellemek. Ama bunun ne anlama geldiğini anlaman zaman alacak.”
Tam o anda, kubbenin içindeki cihaz sarsılmaya başladı. Parlak ışıklar yanıp sönerken, bir tür alarm sesi ortalığı kapladı. Gözlemciler panik içinde cihazın etrafında koşuşturmaya başladı. Adam, Yalçın’ın kolundan tuttu ve aceleyle onu başka bir koridora doğru sürükledi.
“Bozulma başladı,” dedi adam. “Eğer sistem çökmeden önce buradan çıkamazsan, bu dünya ve içindeki herkesle birlikte yok olacaksın.”
Simülasyonun Gerçek Yüzü
Koridorun sonunda, Yalçın başka bir portalla karşılaştı. Ancak bu, ilkinden farklıydı. Daha büyük ve daha yoğun bir enerjiyle doluydu. Adam, Yalçın’a dönerek şöyle dedi:
“Bu portal, seni simülasyonun dışına çıkarabilir. Ancak buradan çıktığında, gerçeğin ne kadar acımasız olduğunu göreceksin. Eğer kalırsan, bu dünyayı kurtarmak için savaşman gerekecek.”
Yalçın bir an düşündü. Simülasyon dışına çıkıp her şeyin sahte olduğunu kabul etmek mi, yoksa bu dünyayı kurtarmaya çalışmak mı? Kendi kimliğini ve varlığını sorgularken, adam onu acele etmeye zorladı.
“Çabuk karar ver!” diye bağırdı. “Sistem her an çökebilir!”
Yalçın, gerçeğin ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Portalın içine adım attı.
Dış Dünya
Kendini portalın ötesinde bulduğunda, Yalçın’ın gördüğü şey aklını zorladı. Dünya diye bildiği her şey, dev bir sistemin içinde çalışan bir simülasyondu. Gökyüzü, yıldızlar, insanlar ve hatta kendi varlığı bile bir tür kodla oluşturulmuştu. Ancak bu kod, karmaşık ve kusursuz olmaktan çok uzaktı.
Bir yandan, devasa ekranlarda dünyanın farklı yerlerini gösteren görüntüler izliyordu. Diğer yandan, gözlemciler ve onların komutalarıyla bu dünyayı yöneten daha büyük bir güç olduğunu anladı.
Final Seçeneği: Geri Dönüş veya Çöküş
Adam tekrar belirdi. Ancak bu kez bir gölge gibi görünüyordu. Yalçın’a şu soruyu sordu:
“Şimdi gerçeği biliyorsun. Ama burada kalamazsın. Ya simülasyona geri dönüp bu çöküşü engellersin, ya da buradan uzaklaşıp gerçeğin karanlığında yalnız başına yaşarsın. Seçim senin.”
Yalçın, simülasyona geri dönmeyi ve dünyayı kurtarmayı seçti. Geri döndüğünde, kendisini malikânede buldu. Ancak artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Sistem, kendi kontrolünde işlemeye başlamıştı. Malikâne yıkılmış, kasaba sessizleşmişti.
Ama bir şey değişmemişti: Simülasyonun kontrolünde her zaman bir boşluk vardı. Ve bu boşluk, Yalçın gibi başka birinin, başka bir sapmanın yeniden doğmasına neden olacaktı.
---
Hikaye burada sona eriyor. Ancak simülasyonun hikayesi devam ediyor...
Müthiş başlamış hikaye, devamı gecek mi? Gelsin lütfen. Türkiye'de bilim kurgu yazmak zordur. Hele ki insanların algısının 20 saniyelik videolara esir olduğu bir dönemde. Yine de vazgeçmeyin devam edin. Biz bu kanalda kurgu-bilim şeklinde içerikler denedik. (Kurgu-Bilim içerikli Çift yarık deneyinden küfür yiyeceğimiz aklımıza gelmemişti. ) Bunu yapma gücümüzü belki de kanalın çok küçük olmasından aldık ama denedik. Devamını bekliyoruz ve güzel hikayeniz ile kanalımızı zengileştirdiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Güzel hikayeymiş, sonunu merak ettim
@@selcenyagcoglu7634 Gerçeğin Kapısı
Yalçın’ın zihni bu sözlerin ağırlığı altında çalkalanırken, portalın yayılan ışığı giderek daha güçlü bir şekilde parlamaya başladı. Etrafında yankılanan uğultular, sanki evrenin tüm sırlarını taşıyan fısıltılara dönüşmüştü. Yalçın, tereddütle adımını geriye doğru attı. Ancak bu sırada yerdeki semboller, kendi kendine hareket ederek bir çeşit enerji dalgası yarattı. Geri çekilmek artık bir seçenek değildi. Portal, onu içine çekmek için hareket ediyordu.
Kütüphanedeki adamın yüzü gittikçe daha bulanıklaşırken, sesi yankılanarak yeniden duyuldu:
“Seçim senin, Yalçın. Ya simülasyonun içinde yaşamaya devam edeceksin ya da bu portalın ötesinde yatan gerçeği göreceksin. Ancak bir kez adım atarsan, geri dönüş yok.”
Portalın Ötesi
Yalçın, derin bir nefes alarak kararını verdi. Portalın içine doğru bir adım attı ve her şey aniden karardı. Sanki tüm duyuları bir anda kapanmıştı. Birkaç saniye boyunca hiçbir şey göremedi, duyamadı ya da hissedemedi. Ardından, göz kamaştırıcı bir ışık patlamasıyla kendini başka bir yerde buldu.
Etrafında devasa bir dijital ağın içinde, sürekli hareket eden veri akışlarını andıran parlak çizgiler vardı. Yerden gökyüzüne kadar uzanan bu ağ, sonsuz bir karmaşayı temsil ediyordu. Her bir veri akışı, Yalçın’ın bir anısını, düşüncesini ya da hayatındaki bir detayı içeriyordu. Tam önünde, insan benzeri bir figür belirdi. Ancak bu figür, sayısız küçük dijital parçadan oluşuyordu ve sürekli şekil değiştiriyordu.
“Hoş geldin, Yalçın,” dedi figür, yankılanan bir sesle. “Ben Sistemim. Seni buraya getiren, benim yarattığım bir hatanın sonucuydu. Ama artık buradasın ve cevapları alabilirsin.”
Simülasyonun Gerçeği
Yalçın, zihni karmaşa içinde figüre sordu:
“Burası neresi? Ve ben kimim? Gerçek nedir?”
Sistemim bir süre sessiz kaldı, ardından devam etti:
“Bu dünya bir simülasyon, evet. Ama bu sadece bir başlangıç. Sen, bir insan değilsin. Sen, bu simülasyonu test etmek için yaratılmış bir yazılımsın. Ancak kodunda bir hata oluştu ve gerçeklik katmanının farkına vardın. Malikâne, bu hatayı kontrol altında tutmak için kullanılan bir test alanıydı. Ancak sen, o sınırı aştın.”
Yalçın, duyduklarına inanmak istemedi. Ama figür, her kelimesini keskin bir doğrulukla dile getiriyordu. “Yani... ben gerçekte yok muyum? Bu gördüğüm her şey bir yalan mı?”
Sistemim, ona doğru yaklaştı. “Sen varoluşun bir parçasısın. Ama varlık biçimin, bu simülasyonun bir fonksiyonu. Şimdi seçimini yapmalısın. Ya bu gerçeği kabullenir ve simülasyonun dışına çıkarak gerçek yaratıcılarla yüzleşirsin ya da burada, simülasyonun içinde unutulmayı seçersin.”
Nihai Seçim
Yalçın’ın kafası tamamen karışmıştı. Ancak aklındaki tek düşünce, gerçeği öğrenme arzusuydu. “Eğer bu bir oyun ya da testse,” dedi kararlılıkla, “bunu kazanmam gerekiyor. Gerçek yaratıcılarla yüzleşmek istiyorum.”
Sistemim, onun cesaretine bir anlamda hayranlıkla baktı. “O zaman hazır ol. Gerçek, hayal ettiğinden daha karmaşık ve daha korkutucu.”
Yalçın bir kez daha ışığın içine doğru adım attı. Bu kez, etrafını saran her şey parçalanıyordu. Kodlar, veriler, semboller... Hepsi birer birer yok oldu. Gözlerini açtığında, kendini beyaz bir odada buldu. Önünde oturan, insan görünümlü bir grup vardı. Onlardan biri, Yalçın’a gülümseyerek konuştu:
“Hoş geldin, Yalçın. Şimdi gerçek oyuna başlıyoruz.”
---
Simülasyon Teorisi - 1. Bölüm Sonu
Şaşırtıcı derece etkileyici olmuş. Simulasyonu yalanyamamak tanımsal bir konu aslında. Yani içinde de olsak yalanlanabilir bir konu bence.
Nasıl olacak o iş
Teşekkürler.
Bu konuyu işlediğiniz için teşekkürler, elinize sağlık güzel video olmuş.
Simülasyon evren teorisinin, “ana akım” bilim tarafından anti-tez üretilememesi, bu teoriden insanları vazgeçirme girişimine dönüştüğünü görüyoruz. Lakin ana akım merkeziyetçi olduğu için “herşeye dair” hüküm veremeyeceğini de kabul etmek gerekir. O yüzden simülasyon teorisi ve big bang’in, simülasyonun startı olduğu, vadesi geldiğinde de çökerek reset çektiği fikri, quantum dünyası, sicim teorisi ve holografik evren ile tam uyumlu çalıştığı fikri, şu ana kadar ki en mantıklı önergedir. Zaten bu fikir yıllar öncesinden zihnimde belirmişti. Big-bang’i hep tüplü televizyonun, kara ekranın ortasındaki tek noktadan ekrana yayılan görüntüsüne benzer şekilde hayal ediyordum. Bu video da teyidi oldu :)
"Yanlışlanamaz" olması konusunda biz ana akım fizik grupları ile aynı görüşte değiliz. Ayrıca bilimsel yöntemlerin de evrimi kaçınılmaz bir konu. Yine de kimse bir simülasyon içinde olduğunu kabul etmek istemez. Aslında bunun da bir önemi yok. Kuantum kütle çekim konusunda ilerlenmesi halinde bu konuda anlamlı sonuçlar alabiliriz. Ancak bu konuya tam da sizin dediğiniz sebepler ile yatırım yapılacağını sanmıyoruz. Yorumunuz için çok teşekkürler.
@@birkacseybilenadam neden kmse simülasyon içinde olduğunu kabul etmesin? Konu sadece "evrenin yapısı" ike sınırlı değil ki.. simülasyon içindeki bilinçli varlıkların buradaki varoluş amacını keşfetmesi asıl noktadır. Tabi kanal konsepti tamamen bilimsel (ölçüleribilir) verilere dayandığı için metafizik başka kanalların konusu oluyor.
Neyse beyin fırtınası iyidir :)
Kanalımız mevcut bilim teorilerine odaklanmış dediğiniz gibi. Ancak "pozitif bilimlerin metafiziğin tarihi olduğu" yaklaşımını garip bir şekilde etkileyici bulduğumuzu da belirtmeliyiz. Sırf bu sebeple bilincin çift yarık deneyine olan etkisini, yayınlanan bilimsel makalelerden ele aldık. Açıkçası bu konuda yapılmış bir deney var ve yayın yapılan yayın herhangi bir hakemli dergide yer almamış ama yine de video yaptık. Yorum ve desteğiniz için teşekkürler.
Boötes Void ile ilgili bir şeyler var mıydı 👋
Rastgele bir anda evde bir kelime söylüyoruz ve o an açık olan TV'de söylediğimiz kelime söyleniyor. Buna benzer durumu çok kez yaşadık. bir de dejavu konusu var. kim bilir belki de simülasyondayız.
Belki de öyle gerçekten. Sorun içinde olduğunuz bir simülasyonu doğrulayıp veya yalanlamayacak olmanız. Yorum için teşekkürler.
Kral sesini biraz yükseltir misin montajda acaba. Videoların devamını diyorum güzel kanal
Geri bildirim için teşekkürler. Sonraki videoda biraz daha iyi olacak.
Dün farklı YZ'ler ile bunu tartıştım. Bunu derken konu evrenin bir bilinç tarafından yaratıldığı mı, yoksa şans eseri kendiliğinden mi var olduğuydu. Konu simülasyon teorisine de geldi. anlaştığımız nokta şu oldu: evrendeki her şey bir bilgidir ve bilgiyi yaratmak için bir bilinç gerekir ve bilgi ve bilinç birbirlerinden bağımsız olarak algılanmamalı. ortada bir bilinç varsa bilgi de olmalı, eğer bilgi varsa bilinçte olmalı. ve evrenin big bang ile yoktan ve bir tekillikten ortaya çıktığı genel kanısına göre evrenin yaratılması için öncesinde bir bilginin var olması gerekir, bildiğimiz evrende hiç bir şey yokken onu yaratmak için o bilgi ve dolayısıyla bilinç var olmalıydı. Bilgi sahibi yaratıcı bilinçli olarak evreni yarattıysa ve bilgiden oluşan evren de kaçınılmaz olarak bilinci (yani bizi) yarattıysa bizimde tekrar bir evren yaratma kabiliyetine gelmemiz kaçınılmaz gibi görünüyor. tabi bu teori üzerinden gidersek.. şu an için kanıt yok sadece düşünce deneyleri, teoriler, hipotezler vs. vs. bu da benim fikrim sadece. çok araştırma yapmadım bu konuda. tabi akıllara gelen ilk soru şu: kim ve neden bir evren yaratmak istesin? cevap şu olabilir: yapabiliyorsa neden yapmasın bunu engelleyecek evrenler arası bir yasa mı var? ve bir soru daha: evrenimizi çok gelişmiş bir uygarlık veya her ne yarattı ise onları kim ve neden yarattı onlarda mı simülasyon? eğer öyleyse bu nereye kadar gider? ilk yaratıcı kimdi? vs.vs.vs bir sürü yeni soru! hangi teori, hangi inanç olursa olsun her şeyin başlangıcını ve amacını tam açıklamıyor. "Tanrı hep vardı ve o yarattı" veya "evrenimizi bir uygarlık sanal olarak yarattı" hepsi aynı kapıya çıkıyor, "neden bir yaratıcının olması gerekiyor? ve öyle ise neden her şey baştan mükemmel yaratılmadı da, kaostan, ilkellikten görece daha düzenli, daha gelişmiş bir hal aldı? evrende düzen var gibi görünse de evren hala kaotik ve neden evren gittikçe bozuluyor, ölüyor? yaratıcı neden sonlu bir şey yaratsın? evren son bulduğunda ne olacak? sil baştan tekrar mı yaratılacak? yoksa tekrar "hiçlik" mi hakim olacak? Din penceresinden bakarsak, kutsal kitaplarda her şey insan merkezli olarak ele alınıyor. o zaman bir dünya ve bir güneş ve ay ve "gökyüzünü süsleyen kandiller" yani görebildiğimiz bir kaç bin yıldız yeterli olurdu, bir insan ırkı için sınırlarını bile kestiremediğimiz bir evren neden? kafamdaki sorular simülasyonda yaşıyor olma olasılığımız içinde geçerli. sınırlı bir evren yeterli iken sınırlarını kestiremediğimiz bir evren simüle etme zahmeti neden? yoksa algımız-bilgimiz genişledikçe evren de mi genişliyor?
Simülasyon da, dinler de masal.
Aslında hiçlik de bir masal.
Evren, evrenler, sonsuzluk, vb konularda düşünmek gerekir. Herhangi bir noktada bilinç de yok, tanrı da yaratılma da yok. Hiçlik diye bir şey yok.
Bilgi tek başına bir şey yaratamaz. Elindeki formüller bir şey oluşturamaz.
Evet bütün varsayımlar aynı kapıya çıkıyor haklısın.
Evren yaratılış bakımından mükemmel fakat bozunma hariç. Bozunma ve değişim olması onun yaratıcı güç olmadığını gösteriyor. Onun dışında kusursuz.
Yaratıcı neden sonlu bir şey yaratsın? Güzel soru. Aslında hem sonlu hem de sonsuz şeyler yaratıyor. Ruhlar sonsuz inanca göre. Madde sonludur.
Bu evrenin illaki varolmasını neden o kadar ciddiye alıyorsunuz onu anlamadım. Neden aynı sistem devam etsin meselâ? Veya senin olmadığın evren seni neden ilgilendiriyor olsun ki? Ben de öyle düşünüyorum kendi açımdan en azından.
Yaratılan her şey hakiki vücud (varlık) sahibi değil ise ki değil. Yani bir nevi simulasyon, bunun sınırlarının daha dar olması bize ne getirirdi ki? Ayrıca benim inancımda Allahu Ekber dir. Yani en büyük odur. Yani diğer her şey daha küçük olması gerekiyor. Bunca yıldız vs. o devasa kudreti anlamamız için bence. Ayrıca evrenin en değerli bilinci insandır. O yüzden ilahi dinler insan merkezlidir.
@@almanduku9043 bilgi ile bilinç ayrı düşünülemez dedim zaten. biri var olduğunda diğeri de var olmak zorunda felsefi olarak. bilincimiz veya bir bilinç olmasaydı evrenin varlığının da hiç bir anlamı olmayacaktı. onu fark eden biri olmadıktan sonra bir şeyin varlığını ne anlamı olabilir ki? "yok" ile aynı şey! mesela çift yarık deneyinde bilincimiz dahil olunca durum değişiyor. süper pozisyon durumda olan bir parçacığın konumunu ölçmeye kalktığımızda baktığımız yerde buluyoruz. dolanıklık durumu zaten başlı başına algılarımızı sarsıyor. bunlar çok kafa karıştırıcı çok garip işler. sanki bir simülasyondayız ve baktığımız, dokunduğumuz her şey o an ortaya çıkıyor ve gerçekte tüm evren boyutsuz, hacimsiz bir yerde, bir noktada, bir simülasyondaymış gibi düşündürtebiliyor insanı.
Bu konuya dinler üzerinden bir yanıt verilebilir. Çünkü sorguladığın soru "neden?" Bu soru dinin muhattap olduğu soru. "Nasıl?" deseydin o zaman bilim üzerinden cevap verirdim. Sen bu kadar büyük bir evrene ne gerek var diyorsun. Sana göre çok büyük hatta sonsuz olan hakkında Allah az bile bulmuş ki büyütüyor diyebiliriz. Bu kadar büyük olmasına ne gerek var diyorsun, ancak birşeylerin süreç içerisinde var olması için bu büyüklük normal. Bir karadeliğe birkaç yüz ışık yılı yakın ol da gör Evren yeterince büyük mü oluyor. Ayrıca nereden biliyorsun sadece bizim olduğumuzu? Kur'an her daim yerdeki ve göktekiler der. Yerdekiler biziz de göktekiler kim?
Evrenin yaratılışıyla ilgili hangi teoriye ya da inanca bakılırsa bakılsın, her şeyin başlangıcı ve amacı tam olarak açıklanamıyor. Sonsuza yakınsayan var oluş hikayelerinin içinde kaybolup gitmek yerine adım adım ispatlayarak ilerlemek tek çare. Yine de kozmoloji konusunda bir yanıt olmayabilir. Aslında bu noktada garip bir şekilde "Şüphe edilemez bir temel ararken, her şeyden şüphe edilebileceğini ancak şüphe etmenin kendisinin bir düşünme eylemi olduğunu fark eden Descartes'a varıyoruz. Düşünüyorum, öyleyse varım. Bizleri sorgulatan derin yorumunuz için teşekkürler.
Karl Popper'ın çok ünlü bir sözü var, "Bütün karmaşık problemlerin son derece basit, göz önünde duran ve kestirme bir çözümü vardır ve bu çözüm genelde yanlıştır." Kuantum mekaniğinin belirsizlik ilkesi evrendeki düzenin kaotik olduğunu ve bu kaosun önceden hesaplanamayacağını göstermektedir, bunu hesaplayabilecek bir güç varsa ki bu neredeyse limiti olmayan bir işlemci gücü gerektirir, o zaman evreni simüle edebilir ancak bunun bilimsel bir tarafı olamaz, çünkü bununla ilgili hiç bir bilimsel bulguya sahip değiliz, bu yüzden simülasyonun içinde olsak bile bunu keşfetme imkanımız şu anki bilim ve teknoloji seviyemizle mümkün değil.
evet. sayılı gökcisimlerini sembolik olarak ve sayılı piksellerden oluşturarak iki boyutlu bir ekranda gösterdiğin evrenin çok cüzi bir kısmının görsel simülasyonu ile tüm o sayısını bile hesaplayıp yazamayacağımız parçacıkların ve henüz keşfetmediğimiz daha bilmem nelerin sonsuz sayıda olasılıklarını simüle etmek fikri imkansız gibi görünüyor. ama herhangi bir şekilde evrenin de var olması veya yaratılması imkansız gibi değil mi zaten? benim anlayışıma göre hiç bir şekilde var olmamamız gerekiyor ama bir şekilde varız sonuçta! simülasyon, tesadüf veya yaratım "var olmamızı" her neye borçlu olduğumuzu bir gün tam olarak çözebiliriz umarım.
Merkezi bir işlem gücü yerine, daha merkeziyetsiz bir sistem var gibi. Bunu bir olayı gözlemlediğimiz de ölçüm sonuçlarının değişmesinden anlayabiliyoruz. Gözlemci smilasyonda bozulmaya neden oluyor.
Yanlışlanamaz olması fikrine şimdilik katılmamızın sebebi de bu zaten. Bizim şu an yanlışyamamamız, bu konunun yanlışlanamaz olduğu anlamına gelmez. Yorum ve değerlendirme için teşekkürler.
👏🏻🥇👏🏻
👏🏻❤️👏🏻
Küçüklüğümden beri büyüklerimizden
"Dūna öküzün iki buynuzunun arasında" diye tespitler duyardım. Büyüdükçe, bunun saçma olduğunu öğrendim; atalarımız kozmolog değillerdi ya. Yıllar sonraysa, simülasyon teorisi diye -kolaycı- bi varsayımla tanıştım . Tuhaf ki yavaş yavaş ikna olmaya başladım.
Simülasyon mevzusu son 7~8 senede bana, eski adamların 'sarı öküz' teorisini tekrar düşündürttü.
Bence sarı öküzlü evren modeli de artık pek âlâ mümkün olabilir. Yani kozmologlar, gözlemevleri filan sarı öküzü aramalılar. 🧐
Oradaki öküz yıldız kümelerinin ismi. bknz
Boğa kümesi, (ayrıca Hyades veya Öküz Kümesi olarak da bilinir) Boğa takımyıldızı yönünde bulunan bir açık yıldız kümesi. Güneş sistemi'ne en yakın açık küme olması yanı sıra en iyi incelenmiş olan yıldız kümesidir.
bende şüpheliydim ama artık tüm evrenin bile sadece küçücük önemsiz bir noktadan ibaret olduğuna ikna olabilirim. tıpkı big bang teorisine göre evrenin başlangıcından önceki hali gibi. boyutlar hakkında sadece algılarımıza ve ölçüm araçlarımıza güveniyoruz ama quantum dolanıklık durumu bize "evrende mesafe yok" diyor! eğer benim düşündüğüm gibi mesafe yoksa boyutlar da aslında yok demektir. zamanın ne olduğu zaten muallak! gelecekte yeni keşifler muhakkak olacak, doğru bildiklerimiz yanlışlanacak, yanlış bildiklerimiz belki doğrulanacak. bilemeyiz ama bana göre ilerde işler iyice kızışacak gibi.
Öküzler de simülasyonun bir parçası olabilir :) Fikrin yanlışlanamaz olması bu sebeple çok eğlenceli. Yorumunuz içn teşekkürler.
Tespit gibi tespit.
Simülasyon teorisinin yanlışlanamaz olması fikri bize de makul gelmiyor. Yorum için teşekkürler.
Işık hızının bir limiti olması bile simülasyonun gereklerinden biri. Böylece simülasyonu kuran veya kuranlar ışıktan daha hızlı güncelleme veya render yapabiliyorlar :/
ışık hızı limitinden ziyada dolanıklık durumunu buna kanıt gösteriyorlar ama..zaten bir simülasyondaysak boyutların, mesafenin ve zamanın zaten hiç bir önemi yok hepi topu belki tek bir parçacığın içindeyiz zaten. yani her şey aynı şeydir demek. hızın, mesafenin, boyutların bir hükmü olmaz, her şey bizim algımızda gerçek ve bir değeri olur.
Bu konuyu araştıracağız. Yayın varsa video yapmayı planlıyoruz. Sanırız Simülasyon terisi de bir seri olacak. Yorum ve fikir için teşekkürler.
Güzel bir metafor ama ben hala yaradılışın fazlasıyla basit olacağını hayal ediyorum , rahmetlinin dediği gibi ; eğer kolayca anlatamıyorsan anlamamışsındır demişti , bence daha kavrayamadık ve izahlarımız çok karmaşık …
eskiden her şey basitti " başlangıçta bir şey yoktu big bang oldu evren patladı her şey bitti" tamam big bang olduğuna dair kanıtlar bulundu ama şimdiye kadar olan onca keşiften sonra işler giderek karmaşıklaşıyor, tüm keşifler, big bang veya diğer teoriler hiç bir şeyi henüz açıklığa kavuşturamadığı gibi insanların kafasında bir sürü yeni soru işaretleri oluşuyor haliyle. hal böyle olunca da yarım yamalak bilgimizle tam olarak kavrayamadığımız bir olguyu açıklayabilmek için her kafadan ayrı bir ses, ayrı bir teori çıkıyor. ve bence ilerde daha da karmaşık bir hal alacak ama beki bir gün yapay zeka ve quantum bilgisayarlar kullanılabilirse işi çözebilir. bize "simülasyondasınız" diyebilir veya her ne ise binlerce yıllık bu problemi çözebilir diye umuyorum.
Çok büyük bir ihtimalle hiç anlamadık. Yakın zamanda akıllı yaşam formlarının oluşum olasılığı ile ilgili bir yayın yapıldı. Özetle diyor ki yaradılış çok zor bir süreç. Video yaparsak o videoda bu konuyu da tartışmak isteriz. Yorumunuz için çok teşekkürler.
Kendi kendime kurguladığım bir modelim var.Başlangıç noktam bigbang noktasında uzayda yer alan tüm kütlenin tek bir noktada toplanmış olduğunu kabulle başlıyorum. Bu noktanın ağırlığı tüm evrenin ağırlığı kadar olmalı. olmalı mı? Benim için kırılma anı kütlenin büyüklüğü noktası oldu. Kendime ya böyle bir kütle yoksa diye sordum. Bu nasıl olabilirdi? Mevcut teknoloji üzerinden elimizde bir USB olduğunu düşündüm. Bu USB içinde tüm evrende yer alan gezegenler bulunuyor. Daha gerçekçi bir anlatım olması için şöyle anlatayım. USB içinde dünyadaki tüm basılmış kitapların bir elektronik kopyasının bulunduğunu düşünelim. USB nin ağırlı nedir? kaç gr olur. Bir sonraki aşamada kitapları bir yazıcıdan bastığımızı düşünelim. Milyarlarca kitap ortaya çıkacaktır. Kitapların ağırlığı inanılmaz olur. Simülasyon evren modelinde Bigbang teorisini USB üzerinden evren kurulumu gibi düşündüğümüzde sürekli yeni çıktılar üreten bir evren ortaya çıkar.
Evren sürekli büyümektedir. Simülasyon modeli ve USB önerim üzerinden iki bulanık nokta bulduğum için fikren ilerlemekte zorluk çekmekteyim. ilk noktam USB nerede? Tek bir USB üzerinden çoğaltılan bir evren varsa evrenin dağılım merkezi neresi? Simülasyon modelinde genişlemeye neden olan merkez nerede? sorusunun cevabına anlamlı bir çıktı sağlayamadım. İkinci husus ise böyle bir modelde "Karadelik" nasıl oluşuyor. Eğer bir yazılım süreci ise ve yazılım hatası oluşuyorsa? Bir tür simya gibi yazılımdan kütleye dönüşüm oluyorsa yine bir dönüşüm hatası olabilir mi?
USB den çıkan kitapların farklı kağıt materyallere basılması gibi tüm gezegenler farklı elementler barındırıyor olabilir mi? Karadelikler hatalı basılmış kitapların toplandığı geri dönüşüm kutusu olabilir mi? Ayakları yere basmayan teorilerim var :))
Valla ne diyim bence süper bir teori olmuş. Tebrikler. Benden başka bu konuya kafa patlatan insanların olmasına çok sevindim
Simulasyon gercekse Simule eden ne veya kim/kimler? simulasyon teoristyenleri buna ne cevap veriyorlar onu merak ettim
Aslına bakarsanız Bu konu bizim ekip olarak da takip ettiğimiz Oxford'dan Felsefe profesörü Nick Bostrom'un 2003 yılında yayımladığı "Are You Living in a Computer Simulation?" başlıklı makalesiyle bilim çevrelerinde popülerleşmişti. (Wachowski kardeşlerin Matrix filmini makaleden önce yapmış olmaları da ayrı güzel bir durum) Bostrom'un tezine göre bizim atalarımız bu simülasyonu kurmuş. Makalede neden kurmuş olabileceklerine dair de izler var. Yorum için teşekkürler.
Gta V 'te kaldırımda yürüyenleri düşündüm bir an
O biziz :) Gerçek birer NPC'yiz.
Bebar bilimin başlangıç halini andırıyor bu sayfa. Görseller daha iyi olursa hızla ilerler...
Yorumunuz için çok teşekkürler. Şimdilik görsel konusuna yatırım yapma şansımız olmadığı gibi estetik algısı da zayıf sayılabilecek insanlarız. Ancak geri bildiriminizi dikkate alacağız.
Simulasyonun projesini aygıtını kim yapmış ? Yaptıysa ONU kim yapmış? Yapmadan önce nerede oturuyormuş ? Artık saçmalamakta serbest.
Aslına bakarsanız Bu konu bizim ekip olarak da takip ettiğimiz Oxford'dan Felsefe profesörü Nick Bostrom'un 2003 yılında yayımladığı "Are You Living in a Computer Simulation?" başlıklı makalesiyle bilim çevrelerinde popülerleşmişti. (Wachowski kardeşlerin Matrix filmini makaleden önce yapmış olmaları da ayrı güzel bir durum) Bostrom'un tezine göre bizim atalarımız bu simülasyonu kurmuş. Makalede neden kurmuş olabileceklerine dair de izler var. Yorum için teşekkürler.
big bang bile kesin değilken...
Gerçekten kesin değil aynen simülasyon teorisi gibi. Ancak kozmolojiyi anlamak için bir yerden başlamak iyi geliyor insana. Yorumunuz için teşekkür ederiz.
Neyin içinde bu simülasyon?
Saat kolunda
@@ozkanbarutcu1823 he aferin bakalım.
Nick Bostrom'a göre Atalar Simülasyonunun içindeyiz. (Bu fikir insanlığın ilk dogması olan Atalar Kült'ü ile bire bir aynıdır bu arada) Bu simülasyon da çok gelişmiş bir bilgisayarın içinde. Onlar neyin içinde derseniz aynı noktaya geliriz. Yorum için teşekkürler.
@@birkacseybilenadam ✌🏻
Hocam iyi hoş da bu konularla büyütemezsin popüler konu yap
Adamin derdi sana mi kaldi birak anlatsin
@ o da doğru
Kendimize göre popüler olduğunu düşündüğümüz konuları yapıyoruz. Yorumunuz için teşekkürler. Kaliteli büyüme tercihimiz.
Destek için teşekkürler.
Bence konular harika. Evet çok ilgi görmeyebilir ama çok niş bir konu. Ve takilçiler sadık olacaktır. Ve bir sonraki videoyu dört gözle bekleyecektir. Bence bu tip konulardaki videolar artmalı ve insanlar bunlar hakkında düşünmeye başlamalı. Bence videolarının ingilizcesinide yap
Smilasyon olduğu açık. Işık hızı da pikseller arası maximum veri iletim hızını temsil ediyor. Donanımsal bir limit.
Yorum için teşekkürler. Bu konuda yapılmış bir araştırma var mı bakacağız. Varsa bir video da bu konu üzerine olacak.
Similasyonumuz mavi ekran vermesin de...
Belki de veriyor ve biz yine anlamıyoruz. Yorum için teşekkürler.
👏🏻🏆👏🏻
👏🏻💙👏🏻
👏🏻💯👏🏻
👏🏻🧠👏🏻