Eski sevgilin sana evlilik anlaşması teklif eder// Taehyung ile hayal et • Amara

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 5 фев 2025
  • 📌Oppacı değilim.
    📌Smut değildir.
    📌Hikaye bana aittir.
    📌Yazım yanlışları için kusura bakmayın.
    📌Beğendiyseniz, yorum yapmayı ve abone olmayı unutmayın.
    📌Pinterest: Nepentheme
    📌Instagram: gozlerdekianlar
    --------------------------------
    Tae (32)
    Soo Yeon (28)
    Hikaye^^
    Soo Yeon’dan~
    𝟐 𝐠𝐮̈𝐧 𝐨̈𝐧𝐜𝐞
    Sonbahar, tüm yapraklarını bir ağacın çevresine doğru savurmuştu. Bir bankta; hastanenin bir bankında oturuyordum. Geçmişin her daim bir hastalık gibi derime yapışmasını seyrederken, gerçekten de hastalığı da beraberinde getirmiştim.
    Gözlerimin üzerinde tüm dünyanın yükünü sırtlamışım gibi hissederken, titreyen ellerime baktım. Soğuktan kan toplamış bir vaziyete gelmişti. Uzun parmaklarım, artık boğazımda hep var olan o yumruyu ittirmeye çalışmıyor, aksine o yumrunun üzerine bastırıp çabucak bu derin acının içinde kaybolmamı istememi sağlıyordu.
    “Daha ne kadar bu anlamsız mevsimi seyredeceksin?” Tae’nin bir an için yanımda olduğunu unutmuş, tüm duygularımı bu çıplak havaya dökmüştüm. “Seni kurtarmayı seçiyorken, sen neden kendini mahvetmeyi seçiyorsun?”
    Sesi adeta çatlamıştı. Ona doğru kısa bir bakış attım. Yıllar onu da bitkin düşürmüş, duygularının arkasına saklamaya çalıştığı kırışıklıklarını gün yüzüne çıkarmıştı.
    “Ölüm; beni hiç anlamayan bu hayattan koparıp, başımı okşaycakmış gibi hissediyorum,” dediğimde bu hastalıktan dolayı ölmeyeceğimi biliyordum ama yine de ölümün karşımda bir kapı açmasını bekliyordum. Tae, önümde diz çökerek, bu hastalıktan ölmeyecek olsam bile, tüm varlığını ölümle aramdaki ilişkiyi kapatmak ister gibi doldurmuştu. “Buna izin vermeyeceğim.”
    O kahverengi gözlerinde, çok uzaklardan tanıdığım bir bakışla yeniden tanışmış gibi hissetmiştim. Kirpikleri olduğu yerde titriyordu sanki. Titreyen ellerimle kendimi dahi saramazken, onu nasıl saracaktım ki? “Tae.”
    Bu ismi o kadar uzun zamandır söylemiyordum ki, dudağımdan çıkan bu isim, ikimizi de şaşkına çevirmişti.
    Banktan kalkıp uzaklaşmaya çalışsam da, ikimizin de yüreğinde kopmuş olan o hislerin sanki aniden ilk kez uzun zaman sonra iç içe geçtiğini fark ettim. “O zamanı hatırlıyor musun?”
    Dikkatle onu izlemeye başladım. Titreyen parmaklarıma kısaca göz gezdirdikten sonra, sıcak avucuna doğru sabitledi. “Beni terk ettiğin o zamanı. Ben hiç unutmadım. Unutamadım.”
    Buz gibi hava bütün vücudunu sarmış gibi titredi. “İki gün sonra ofisime gel. Gelmeyeceğim deme. Gel. Sana bir teklifim var.”
    Ayrılışını ve gözden kayboluşunu seyrettikten sonra, hafif yağmur, tüm hastanenin önünü kaplamıştı.
    𝐁𝐮𝐠𝐮̈𝐧
    Karşımdaki adamın soğukkanlı hali, o günden tamamen farklıydı. Hem o günden, hem de üç buçuk yıl önce terk ettiğimden o adamdan tamamen farklıydı. Gerçekten benim tanıdığım Tae’den çok uzaktı. Hafızamda hala sıcak bir gülüşle bana bakan, elimi bırakmayan bir Tae vardı. Ama şimdi… bu masanın ardında oturan adam, yabancı gibiydi. Gözlerinde öfke, dudağında acı ve buruk bir gülümseme taşıyordu.
    Gözlerinde hala o tanıdık, yıkılmış hüznü görebiliyordum.
    “Evlenelim,” dedi aniden, soğuk ama titrek bir sesle.
    “Ne?” dedim şaşkınlıkla. Gözlerimi kısarak ona baktım, ciddi miydi yoksa benimle dalga mı geçiyordu anlamıyordum.
    “Altı ay,” diye devam etti. “Bir evlilik anlaşması. Senin tedavi masraflarını karşılayacağım, karşılığında benimle evli gibi görüneceksin. Basındaki saçmalıklardan sıkıldım, onları susturmanın tek yolu bu.”
    “Tae… bu, hayır bir dakika. Sen ciddi misin? Ne saçmalıyorsun? Bu yüzden mi beni buraya çağırdın?” Dedim şaşkınlığımı gizleyemerek. Sesim çatallandı, içimdeki şaşkınlık ve sinir büyüdü ve patladı. “Senden tedavi masraflarımı karşılamanı isteyen mi oldu? Bana bunu nasıl teklif edebilirsin? Şans eseri hastanede karşılaşıp, konuştuk diye kendinde bu haddi nasıl görebiliyorsun?”
    “Teklif mi? Bu senin için bir şans,” dedi, sesi daha da sertleşmişti. “Yeon,” dediğinde bakışları yumuşamıştı. Tam adımla değil, her zaman seslendiği gibi seslenmesi, içimdeki suçluluk duygusunu daha da arttırıyordu. “Beni üç buçuk yıl önce hiçbir açıklama yapmadan terk ettin. Şimdi karşımda oturmuş, hala küstahlık yapıyorsun. Hala bana suçluluk içerisinde bakıyorsun. Neden gittin? Söylesene.”
    Ona cevap veremedim. Gözlerim önce yanmaya, ardından da dolmaya başlamıştı. Kelimeler boğazımda düğümlenmişti. “Ben… bunu konuşmak istemiyorum,” dedim sonunda, bakışlarımı kaçırarak.
    “Hayır, konuşacaksın,” diye çıkıştı. Masanın etrafından dolanarak yanıma geldi ve önümde dikildi. Aynı o gün hastenede olduğu gibi. “O gün neden gittin? Yeon, bana söyle, beni gerçekten seviyor muydun, yoksa bu sadece senin için bir oyundan mı ibaretti?”
    “Geçmişi konuşmanın ne yararı var şu an?” kalkmaya çalıştığımda iki elini koltuğun kollarına doğru yerleştirdi ve üzerime doğru eğildi. “Yararı bırak da bana kalsın. Beni terk etmeye karar verdiğin gibi, buna da tek başına karar verip, beni üzmene izin vermeyeceğim,” dedikten sonra, koyulaşmış kahverengi gözlerine baktım.
    DEVAMI YORUMLARDA//

Комментарии • 25