insanlar birbirlerine mektup yazmalı. çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz. çünkü mektup düşünülerek yazılır. birden bire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiç bir şey geri getiremez. söylediklerimizin üstü çizilemez. birini mektup yazacak kadar seviyorsan, ne mutlu yaşıyorsun canım üzüm.
Aklımın ucundan bi’ parça düş yastığıma damladı Rüzgarlı bi’ geceydi, penceremin önünde bir iki dal kıpırdadı Düşü aldım, evirdim, çevirdim, baktım, yine olmadı Gözlerim alıştı karanlığa, açıldım, uyku tutmadı Buz gibi ayaklarım, yatağım bir okyanus, yalnızım Karmakarışık şimdi renklerim, sonu yok hiç tünellerin, zamansızım Ve kan çanağı gözlerim, karıncalanmış her yerim, kararsızım Dışarıda kopkoyu gece, alay ediyo benimle saklamaksızın Gözümü yumsam, uyusam biraz Bi’ ses duysam derinden Rüyalar sarsa beni Götürse benden Ve kaybolsam yerinden İçinden
Saat 04.50 gece mi desem sabaha karşı mı? anlam veremediğim ikilemlerden birindeyim yine. düşündüğüm ve umut ettiğim satırlardan oluşan bir geçit törenindeyim. gecenin hükmü, gökyüzüne. gecenin hükmü, kaybettiği yıldızlarına. gecenin hükmü, bana. herkes uyuyor bu vakit. bir ben seyrediyorum, karaya çalan gökyüzünü.
Duvarıyla konuşan o çocuğa; 08 Aralık 2021 Olay mahalline hoş geldiniz. İçimizde cesetler var çocuk. Kaybettiğim insanların yükünü sürükleyen bedenim, tonlarca ağırlığın altında yaşıyor. Bundandır kesik kesik soluk alıp verişlerimiz. Hayat, her gün ilk kez dinlediğin bir şarkı gibi çocuk. Sevip sevmeyeceğini, değip değmeyeceğini bilmiyorsun. Fakat sesini duymaktan alıkoyamıyorsun kendini. Yaşım ilerledikçe şiirlerimin kokusu da değişiyor. Ellerim büyüyor çocuk. Ellerimiz büyüyor. Sel sağanak yağış gösteriyoruz çoğu zaman. Duvarına yaslı bir yatağın vardı senin. Hatırlamaz mıyım? ayıp ettin çocuk. Duvarına anlatırdın öykülerini. Gününün nasıl geçtiğini. Geceleri yatmadan duaların vardı. Ne hayal ettiğine dikkat etseydin ya çocuk. Bak biz çekiyoruz ceremesini. Buralarda değişen çok şey yok çocuk. Duvarlar yerine insancıklara anlattım hikâyelerimi. Saz çalıp tefe koyup oynadılar. Varmış bir bildiğin duvarlara anlatmakla. Affet beni bilemedim çocuk. Yanıldığın noktalar da var tabii çocuk. Boşuna mı yaşadık o kadar seneyi. Bırak da bir bildiğimiz olsun. Hayatının nergisleri senin elinde çocuk. Çiçeklerini silkeleyenlere inat, yeniden çiçekler açmak senin elindeymiş. Acı sandıkların bir lütuftur çocuk. Şair yapar, insan yapar, en önemlisi de bu yerkürede, güçlü yapar. Yakar çocuk. çok yakar. Sen yanmazsan kim ışık saçacak geceye? Yanmasına izin ver çocuk. Bak, sözlerimiz de büyüyor. Karanlıktan korkmuyor, geceleri seviyor, ay ışığını takip ediyor. Ağlamıyor şiirlerde çocuk. Fakat sen, içimin tenhalarında ağlıyorsun. Duyuyorum. İnsanlar ne çok yaşıyor çocuk. Korkuyorsun. İpsiz, sapsız, ıssız ne yapılır buralarda. Kuşlar uçurulur çocuk. Anneannenin dualarına sığınılır. Başını sokacak bir kovuk bulunur, çiçekler sulanır. Nehirlerde yüzülür. O uçsuz bucaksız denizlerde, gemiler seyredilir. Suyun seni kaldırmasına izin verilir çocuk. Deniz demişken.. Annenin o mavi gözleri, daha da mavi merak ediyorsan. Fazla söze gerek yok çocuk. Onun gözleridir hayat. Maviliği nakış nakış işlenmiş gözlerinde, yüzmeyi öğrenmektir.
05.02.2022 kimi istersen onu seç; ama, önce kendini seç. kendin için yaşa, kendin için sev, kendin için aşık ol. kendini beğen ve kendini dinle her zaman. ancak o zaman bulabilirsin mutluluğun formülünü. düşün ki; çok seviyorsun dans etmeyi. ruhunu doyuruyorsun ve hayatının vazgeçilmezleri arasında. öyleyse dans et. durma, kimsenin seni engellemesine izin verme. sırf başkaları mutlu olacak diye oturma sandalyeye, kalk ve pistin ortasına ilerle. sonra dönmeye başla, yorulana kadar, bacakların ağrıyana kadar dans et. “ne derler?” diye düşünme, bırak konuşsunlar. sen mutlu olacaksan gerisinin önemi yok. kendini yollara mı vurmak istiyorsun, bin ilk otobüse. nereye gittiğine bile bakma, çık yola. bir haber ver yeter, nereye gittiğini soranlara “kendime gidiyorum” de. kes dünyayla iletişimini ne olur? bir mola yerinde pilav üstü kuru yerken alacağın tadı düşün. kayboluşlar insana kendini buldurur bazen. hem keşfetmek diye de bir şey var bu dünyada. serüvenci bir ruhun varsa bundan kime ne? bir kaşif olmanın hazzını yaşa. geride kalanları unutma elbette; ama, onlar da beklemeyi bilsinler. çok mu beğendin vitrindeki elbiseyi, al o zaman. “çok mini, çok renkli, çok frapan, çok sakil” mi diyecek? bırak desinler, sen kendine yakıştırıyorsun ya bu yeter. giy ve bak aynaya. nasıl iyi hissediyorsun değil mi? öyleyse hadi şu kırmızı olanı da al. eskileri çıkar üzerinden ve onu giyerek git evine. şaşırsınlar. “bu da nereden çıktı şimdi?” diyene “kendim için aldım, kendime aldım” de gitsin. boş ver gerisini. korkma, iç bu gece. sarhoş olmak istiyorsan ol. bul şişelerin dibini. kim kötü düşünürse düşünsün aldırma. kötü düşünce kötü söz gibi sahibini bağlar. iç ve başla şarkı söylemeye. bağıra çağıra söyle hem de. şarkının sözlerini bilmiyorsan uydur, ne olacak ki? merak etme, kınamazlar seni. kınarlarsa da bu onların sorunu, sen eğleniyorsun ya. kendi besteni kendin yap, kendi sözünü kendin yaz ve söyle. “bu şarkı da nereden çıktı?” diye sorarlarsa “kendime yazdım, kendim için söylüyorum” de. ne yaparsan kendin için yap, kendini eğlendir önce.sen mutlu ol ki, senin mutluluğun başkalarını da mutlu etsin. mutsuzken, kimseyi mutlu edemezsin unutma. ve sakın herkesi birden mutlu etmeye çalışma çünkü olmazlar. sen mutluysan bu herkese yeter.
Kız arkadaşım, sizin grubun konserine götürdü dün akşam gaziantepde, ilk kez sizi gördüm, ve ilk kez dinledim. Çok daha iyi bir yere geleceğinize inanıyorum.
ah, ta yüreğimin içisi olan düş. bazı insanlar gün doğumunun bu feci güzelliğini kaçırıyorlar acınası dimi? nefes aldığımı hissettiriyor, bi nevi yaşamak denen merhuma anlam katıyor canım güneş. içimin gülücüklerini ısıtan bu olaya sadecee ve sadece onun bana eşlik etmesine izin verme detayım ucundan kıytırık. (" sabah yıldızları çok hoş be umarım günüm muazzam geçer diledim mis.
dudaklarım dudaklarına değecekken uyandım düşümden. gecenin en karanlık saatlerinde. etraf sessizdi önce, tam sana ulaşacakken hararetlendi gece. yarı açık penceremden girdi içeri bulutların gözyaşları. belli, onlar da birinin hasretini çekiyorlardı. kalkıp sonuna kadar açtım penceremi, doldu içeri yağmurun ve toprağın kutsal kokusu. avuçlarımı açtım iyice biriktirmek için, teselli edercesine onları. tatlı bir rüzgar esti kucaklarcasına beni. giderken adını yavaşça kulaklarıma mırıldandı. ay ışığı vurdu sonra ağaçların kuru yapraklarına. ve onlar başladı kendilerinden geçercesine danslarına. kapatıp penceremi altındaki çıplak betona uzandım, başucumda ölü şairlerin kitapları, arkada The Black Skirts’ün şarkıları... gözlerimi yıldızlara çevirdim ve derin düşüncelere daldım. güneş belirdi ufukta bir anda, bunu gören rüzgâr alelacele uzaklaştı yerinden. sustu ağaçların ve gece kuşlarının şarkıları, gürültüye boğuldu şehir. ve ben tekrar düşlerimde sana kavuşabilmek için geceyi hasretle beklemeye koyuldum. rüyalarımdaki yabancı.
04.02.2022 gün doğumu ile yepyeniii bir güneş doğdu içime. gözlerimi kapatınca nerede olmak istiyordum sahi. iç sesim hanımefendi ile kalktık bir bilet aldık, bavuluma çiçeklerimi, kitaplarımı, şiirlerimi, düş kapanımı, küçük prensi, mathildayı, bademiii ve gülümsememi de yerleştirdirince masalsı kış yolculuğumuz başladı düş. o kadar heyecanlıydım ki içimi kemiren korku olsa da bindik otobüse. camda ki buğu ile sohbet ettik, dünyasızlar kitabı, ve sen eşliğinde eskişehir terminaline kadar yolculuk ettik. özgür hissediyordum delicesine özgür, yolculuk boyunca düşündüm. yanlış mı yapıyorum diyene. hayır hayır kalbimin haritası ile yaşayacağım. tüm sıfatlardan kurtuldum, kimsenin çocuğu değilim, kimsenin arkadaşı değilim, kimsenin sevgilisi değilim. sadece kendimle ve içimdeki kelebeklerle yaşayacağım, sadece liyayım. üniversite, psikologluk, ressamlık, yazarlık, kariyer, o bu şu umrumda değil. hepsinden mütemadiyen kaçacağım. toplum, bu düzen, bu kısır döngü bana göre değil. ben yıllarımı okula git, işe git, evlen, çocukların olsun, büyüt, yaşlan vesaire şeklinde çürütemem ki. ben dünyalı denen bu topluluğa ayak uyduramıyorum. o kadar boğuyordu ki bu hayat, toplumun istedikleri ve herkesin yapması gerekli olan bu kısır döngü. ben kaybolmak istemiyorum düş, ben bu saçma sapan yaşam biçiminde kaybolmayacağım. eskişehir'e varınca göğe baktım ve biliyor musun içimi öyle bir huzur kapladı ki. kendim gibi yaşıyacağım, sadece o an ne istiyorsam, nerede olmak istiyorsam onu yapacağım. önceden sanki bir tiyatro da figüranmışım, kıytırık bir kukla. ansal bir zaman kapsülü olmalı hayatım. masal okyanusuna geldim, sazovaaa. :") hı hı gözlerimi kapatınca burada olmak istiyordum. ve ölmeden önce yapılacaklar listesinden bir madde eksildi. her an ölebiliriz düş, yarına açılan bir pencere yok ki. yarınım yoksa neden istediğimi yapmayayım dimi. ah, çok çok özlemişim sozovayı. minyatürlerr, küçük akvaryum, şato, gemi.. şatonun önüne geldim, adımlarımı o kadar narin attım ki. şatonun içinde sanki küçük prens var da onu uyandırmamak ister gibiydim. ta p'tite flamme açtım ve dans ettim evet evet dans ettim. insanların bakışlarını önemsemeden neden ağladığıma da anlam veremiyorum ki, uzunca süredir bunu yapmak istiyordum sonunda cesaret çiçeği ile tanıştık. dans ettikten sonra kapıya kadar koştum hem de nasıl bir koşma ahaha. nefesim kesildi, başımı döndürdü. koşarken ruhumun izlerinden, yaralarından, benlerinden kaçıyordum sanki o kuklayı koparıp atıyordum içimden muazaaaam hissettirdi! içimde ki küçük kız çocuğunu uyandırdı ve şapşalcaydı ama kahkahalar attım, ağladım. sonra çıktım kapıdan veda ettim çocukluğumun kentine. saatlerdir iki eylülü geziyorum kulaklıkla. öylesi hoş ki düş, şu an tam da şu andayım bir bankta oturuyorum, limonlu gazozumla kendimden geçiyorum. kâr havası bedenimi sardı ama ruhum zerre üşümüyor. ellerim buz, yanaklarım sıcak, saçlarım ıslak. içimi hava ısıtmıyor biliyorum, içimi aşk, içimi evren, içimi kendi dünyam ısıtıyor. içimde hayat, koşuyor gümbür gümbür. ya şundadır ya bunda, liya hangi diyarda. gerçekliği yırtıp geldim. sahi ben kimim. ve sevgilerimle yeni bir gün doğumumu yakalamalıyım düş.
aşırılık. her şeyde aşırılık benim soyismimdir. sevince müthiş seviyorum. şefkatim hudutsuz. öfkem bol köpüklü. özlemek beni perişan ediyor. gemileri öyle kolay yakıyorum ki. benzin bidonları koltuğumun altında sürekli. istifa mektubum cebimde. kapıları kilitleyip. kilitli olduğu için. arkasına çöküp ağlıyorum. ördüğüm duvarları tırnaklarımla yıkmaya çalışıyorum. pişmanlığım engin. korkularım eşsiz. merakım boyumu aşıyor. ben bu taşkın kalbimle. hiçbir yere sığamıyorum. yön veremiyorum. sadece çağlıyor ve çok ağlıyorum.
güne seninle başladığımda. taze meyve kokuları geliyor burnuma. sıcak pazar kahvaltıları. yaz rüzgârları. masal kitapları. ve hey, ben harikayım kokuları. seninle nerede yaşasak rüyaları. haritada kıpır kıpır bir arayış. o ev. o bahçe. sana havuçlu kek pișireceğim o şirin fırın. dünyanın neresinde dursun. biz seninle. nereye kök salalım merakı. günü seninle bitirirken. iyi ki doğdum şükrü, iyi ki doğdun ve de. sallanan koltuk gıcırtısı. ortalığı karıştıran bi çocuk tıkırtısı. şarkılar söyleyen ıslığın. şarkımız. dansımız. gülerken kısılan kısılırken ıșıldayan gözlerin. dolduruyor odayı. günde kaç kere çiçeğimsin bilsen. günde kaç kere öptüğümü gözlerinden. sen kalbimde. bir kavak ağacı gibi büyürken. benim. aramızdaki mesafeyi kısaltmak için. kaç makas denediğimi. yolları ve günleri. günleri ve yolları. nasıl daha hızlı arkamızda bırakırız. gelecek nasıl hemen bizim olur soruları. ya biterse korkuları. lütfen bitmesin dualarıyla. günde kaç kere çocuğum bir bilsen. günde kaç kere çocuğumsun. kardeșimsin. sevgilimsin. her şeyimsin. bilsen. gömleğine. bileğindeki saate. içtiğin suya. baktığın göğe. diktiğin çiçecike. sevdiğin kediye. mercimekli tirite. okuduğun şiire. sarıldığımı kaç kere. bir bilsen.
meçhûl bugün sana hiçbir şey anlatmak istemiyor canım. bugün, üç gündüz, dört gece yaşadım. bazen zaman bizim ona biçtiğimiz değer ölçüsünde akar. bazen de bizim isteklerimizden bağımsız olarak anlayamadığımız bir biçimde yavaşlar, yavaşlar; duracak sanırsın ama bir türlü durmaz. durgun sandığın ama "akarsu" diye adlandırdığın bir ırmak gibi, coşmayı, koşmayı bekler. zaman için de akacak bir yatak bulmak elzemdir tıpkı ırmak gibi. kişilerden, mekanlardan bağımsız zaman olamaz. fakat bazen ben duruyorum, öylece duruyorum; günler, geceler geçti sanıyorum bakıyorum sadece iki saati devirmişim. bazen ben fark etmeden sabah oluyor, hangi gündeyiz anlamak için takvime bakmak zorunda kalıyorum. zaman, etimin kemiğimden sıyrılması gibi sıyrılıp çekiliyor hayatımdan. hem acı hem namümkün, fakat bir o kadar da gerçek. evet bu anlattıklarım gerçek. zamanı fark edemiyorum, kaçırıyorum; durmuyor ki bir yerde kör olasıca. masada boş bir bardak gibi, defter, kitap gibi olduğu yerde bekleyen bir nesne değil zaman. göremiyorum, işitemiyorum. beş duyumla algılayamadığım her şey bende büyük bir boşluk hissi yaratır Sahra çölü gibi geniş, karanlık bir çukura var gücümle haykırsam, zamanı arasam yine yetişemeyeceğim sanki. çoktan çukurun dibini boylamış, başka dehlizlere dalmış, adeta benden kaçıyor gibi. belki de sadece benden değil herkesten kaçıyordur kim bilir. meçhûl bugün sana hiçbir şey anlatmak istemiyor canım. anlatmak isteseydim bu kadar güzel bir ege gününde, güneşli, tertemiz havanın insanı yeni var ettiğini, adeta doğa ananı. bizleri yeniden doğurduğunu anlatırdım. yeni bir can, yeni bir yaşam. ama bunlar mutlu ve umutlu anlardır. insan bu anları toplayıp kendine güzel hatıralar yaratır. senin güzel hatıralar hak ettiğini düşünmüyorum. senin toplayacağın anlar, olsa olsa bir cadı kazanının dibinde kalan artıklar olabilir. kim bilir kimin hayatını mahvetmek için yapılmış iksirler, elmalara zerk edilmiş zehirler, pis kokular. zamanı çürüten işte bunlardır. anları zehirleyen niyettir. ne niyetle o ana başladığın, anıyı güzelleştirir veya çirkinleştirir. hiç güzel bir anının olmamasını kendi zehir zemberek diline, kötü niyetine, devasız sevgisizliğine ve karanlık yüreğine bağladın mı hiç? dur cevap verme. Başkalarını suçlamaktan aklına bile gelmedi değil mi sorunu bir kez de olsa kendinde aramak? İyi ki bu çağdasın meçhûl. iyi ki bu çağın yüzeyinde gezinen bir salsın. ya ortaçağ avrupası'nda yaşıyor olsaydın? çığlıklar, çığlıklar, çığlıklar. meçhûl bugün sana hiçbir şey anlatmak istemiyor canım. boğulsam bir yudum suda, ancak bu kadar ölü kalırdım. sunni teneffüs yapsalar, onu da geri verirdim. ödünç yaşamlar, ödünç anılar beni mutlu etmez. soğuk ve ağrıyan bir anıyı iyileştirmem lazım. bunun için ödünç tesellilerden çok daha fazlası gerek.
artık sözlerimde sığ düşüncelerin payı var. bir süredir bahsini ettiğim uzun soluklu hisler gözlerime sığmıyorlar. anlaşılmak için uzun sohbetler etmek, artık basitlikten ibaret. kısa, anlık bakışlara sığıyor her şey. dar vakitlerin birinde gözler gözlere, ağızdan ağızaysa yalnızca birkaç kelime. ayrıntıların içine gizlenen küçük toz taneleri artık gözüme kaçmıyor. bir kırgınlığın ucundaki insanı aklamak artık benim görevim değil. başımı kaldırıp gökyüzüne bakmak kadar basit bir davranışı yere göğe sığdıramamak, benim telaşım değil. dünya kendi ekseni etrafında dönen bir küre, bunu kabullendim. beni yutabilecek bir kara delik ya da korunmaya muhtaç biri değil. muhtaçsa da bu benim tek başıma yapabileceğim bir şey değil. her şey, varlıktan ya da yokluktan. her şeyin başlangıcı birden ya da sıfırdan. ortalarda yaşayanlara tahammülü yok dünyanın, bunu da anladım. konuştukça dağılan düşünceleri kendi içimde bir bir tamamladım.
uyandım bir tabut içre. tavanla zemin arasında sıkıştım bir süre. buzdolabının kapağını bile açarken dolmaktan çekinmeyen gözlerimle. dedim ki. çık kızım dışarı. seni öldürecek yoksa bu ev. koşardım caddelerde buldum kendimi. şehrin gürültüsünde, kaotik kalabalığında suda eriyen şeker gibi çözündüm. amaçsızca yürüdüm. beni görmeliydin canımın içi. nasıl yürümek. ellerim ceplerimde. omuzlarım geride. çenem dik. bir endam. bir havam var ki sorma. yerkürenin anahtarını serçe parmağıma takmışım ama düşse de dönüp bakmam sanki. rüzgar etek uçlarımla dans ettikçe yüzümde bir tebessüm. dedim ki, insan mutluyken gülümser, gülümserken mutlu olur. gülümse kızım. daha fazla gülümse. vitrinlerde kendime baktım. birkaç elbise denedim. kendini seviyor gibi yaparsan seversin sonunda dedim. uzanıp öptüm yanaklarımdan, turguta çok selamlar. bir yerlerde oturdum, bol buzlu çilekli limonatalar, kahveler, meyveli sodalar içtim. midem biraz bozuldu bu işe. boğazım biraz şişti. aldırış etmedim. dedim ki kızım, bugün dünya senin. bir şeyleri aramaya da kaybetmeye de çıkmadım aslında. ama neler bulup bıraktım dışarıda bugün inanamıyorum hala. dolaştım durdum şehri ısrarla. dedim bak burada bir başkası için ağladın. burada bir başkasıyla akşam yemeği. burada şununla güldün. burada bununla küstün. şurada kalbisi ile fırça tutan ruh ile tanıştın hani. falancayla şu otobüse bindin. şimdi isimlerini bile güç bela. aptal olma dedim. ekledim. insan, insan yiyerek besleniyor aslında canım çiçeğim. hepimiz modern yamyamlarız ve ben bunu komiktir bugün keşfettim. yürümeye devam ettim. o kadar yürüdüm ki ayaklarım müthiş ısındı. bir otobüs durağına oturup hiçbir şeyi bekledim. gülme ama durakta oturunca ayaklarım yere değmiyormuș onu fark ettim. nerdeyse bin küsür olduk ama büyüyemedik hala. çapraz yapıp sallamaya başladım ayaklarımı. bir oturakta ayakların ileri geri salınması kadar terapi eden çok az şeye şahit oldum bu arada. yanımda bir kadın. o da otobüs beklemiyor biliyorum çünkü az önce telefonla konuştu. kendisini bekleten kişiye bir küçük küfür bile savurdu. gülüyorum kadına. çok sinirli. herkes delirmiş gibi. gülüyorum çünkü ben de pek akıllı değilim. caddede bir dolu korna sesi. taksiler yanaşıyor bazı bazı. soru soran gözlerle. dönüp bakmıyorum, niye bakayım ki dünya benim değil mi diyorum. şarjım bitiyor bir süre sonra. hiç şarkı da dinlemedim oysa. en son yirmi bin adım yazdığını görüyorum sayaçta. saat on sekiz bilmem kaç. kapanan telefonu alıyorum elime. peki kendimi niçin aramayayım diyorum. bunca zaman başkalarını aradım da ne geçti elime. yüzüme kapanan, hiç açılmayan, çok zor kapanan telefonların sonunda. ne geçti elime. turuncumsu bir pişmanlıktan başka. arıyorum. açıyorum telefonu karşıdan. başlıyorum konuşmaya. psikolojik açıdan korkunç ama duygusal açıdan harika. dışarıdan her şey sonsuz normal. kendimle bir koyu sohbet. diyorum ki, ne yapalım be yavrum seni benden başka kim teskin edebilir. deli misin sen diyorum, bak şu tufanlarda şu kadar su yuttun. ciğerlerindeki suyu ben boşaltmadım mı. o müthiş zelzeleyi hatırla diyorum. ağır yaralıydın da. sakat mı kaldın sanki. hani o yangından. yürüye yürüye çıkmadık mı alt tarafı kuru öksürüklerle. bak diyorum. daha çok şey diyorum. yol bitmiyor. bir otobüse atlayıp. kabatașa gidelim güzelim diyorum. kordona nazır. bir şeyler yiyelim seninle. yiyoruz fena mı. bir koca pizza. karışık. aklım kadar olmasa da. afiyetle bitiyor. her şey öyle ya da böyle afiyetle bitiyor doğrusu. manzaranın ışıltısı gözlerimi öpüyor. şarkısı yok bu şehrin diyorum. şiiri var ama. bakıyorum bakmak ne güzel. üşüyorum üşümek ne! sana yenildim izmir diyorum usul usul. sen yenmedin. ben yenildim ama yenilmek nasıl güzel. akşam bitiyor gece başlıyor kopkoyu. yolumuz uzun diyorum bebeğim, hadi şu bitli dünyanın anahtarlarını bırak masaya da kalkalım artık. kalkıyoruz kendimle ikimiz. seferi bitmiş otobüsler. yanlış vasıtalar. çirkin duraklar. derken bekçiler çıkıyor karşıma. biz bırakalım diyorlar. burası hiç tekin değil. gülüyorum yahu dünyanın neresi tekin. biz sizi bırakalım isterseniz memur bey. demiyorum nezaketen tabi. olur diyorum. silahınız ne güzel diyorum. teknik bir şeyler anlatmaya başlıyor birisi. kaç mermilikmiș kaç metrede etkisi neymiș falan. diyorum ki memur bey. alnıma dayasam mesela. işe yarar mı ondan haber ver. gülüyoruz gülmek ne güzel. gülerken ölmek istiyorum ama ölürken gülüyorum her nasılsa. neyse diyorum, silahınız sizin olsun. zaten ben silah olmușum burada. dünya kim vurduya değil, ben vurdum ya.
sevgili kusurum. bütün dünyevi elementleri bıraktım; umurumda bile değil ateşin toprakla muhabbeti. ben yalnız seni, yalnız senin ellerini bilmeliyim. sorgularımı, kuşkularımı, seni anlatmayan bütün kelimelerimi yarım bıraktım. sevgili kusurum. bir elim, bir gözüm, kalbimin yarısı yok sensiz. eksikliğim tam, yaşadıklarım yarımsa sebebi sensin.
bi kadını diz kapaklarından öpmekten ala şiire rastlamadım henüz, üvercinka hariç. çünkü bi kadını diz kapaklarından öpmek; “bugüne dek tüm düşmüşlüklerinden, yaralarından, kanından, izinden, acından öpüyorum, şifa niyetine.” demektir bi nevi. “çok düştüm, parçalandım, örselendim, öp de geçsin” diyemeyen bi kadının sessizliğini duymaktır. “seni anlamak için harflere ihtiyacım yok, ruhunla ruhum aynı lisanı hissediyor” diyebilmektir. “yanaklarından, dudaklarından, alnından, belki omuzlarından, avuçlarından öpmek aşkın yaradılışında var ama diz kapakların sevdaya dahil” de demektir aynı zamanda. o kadını çaresizliğinden ve bir o kadar da gücünden öpmektir. düşmüşlüğü kadar ayağa kalkmışlığından öpüp onu onore etmektir. önünde diz çökmektir. saygıdır. kabulleniştir, çok şeyi. kudretine, sabrına, sarsılmışlığına, sancılarıyla baş edebilecek kadar dayanıklı oluşuna ve de… kırılmak yerine bükülmeyi öğrenebilişine hayran olmaktır. beni daha önce hiçbir adam diz kapaklarımdan öpecek kadar yüce sevmedi. ben de zaten hiçbir adama dizimdeki yaraları gösterecek kadar güvenmedim ya da cesur değildim, bilemiyorum. övünmek için söylemiyorum ama bana çok şiir yazıldı. içlerinde çok sağlamları vardır. şiir gibi şiirler! ama yine de bana yazılacak en güzel şiir diz kapaklarıma bi dudağın bırakacağı şefkattir. o şefkatin bana değmesine müsaade edebileceğim kadar bana şeffaf olan bi adamın içidir. kağıtla kalemle herkes bir şeyler yazıp çizebilir, mühim olan bi kadına bir şiirle birlikte olduğunu hissettirebilmektir. sevdası bile dejenere olmuş bi jenerasyona bu söylediklerim abartı gelebilir elbette ama inanıyorum; hala sevdanın hakkını verecek yürekler var. inanıyorum. inanıyorum çünkü, inanırsam var olur.
Hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafıza takılmış..! Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin korkuları aynı. Gelecek parlak değil... Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız. Mükemmel bir uyum içinde olacağız. Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Katı. Karıncalar gibi. Böcekler gibi. Koyunlar gibi... (gösteri peygamberi)
onsekiz şubat ikibinyirmiiki. :") yanılmak ve yenilmekle meşhurum, șanım şöhretim budur. bununla beraber, sürekli gitmek ve her defasında geri dönmek de soyismimdir maalesef. sevgide öfkede gamda kederde aşırılık da memleketimdir, bu herkesçe bilinir. uyruğum denizdir. denizin derini. derin deniz mavisi. kimlik numaram sıfır haneli sıfırken her yere bir kara delik gibi yürümekle memur olduğum da hakikattir. kimi sevsem hiç dolmayan kalbimle dünyaya sığmamak tabii hünerimdir benim. gökyüzü evimdir tüm kuşlar çocukları kalbimin. beni üzmeyen herkese gücenirim, rica ediyorum lütfen üzün beni. bunu dolandırmaya hiç lüzum yok; masallar kalbimdir, bu hepsinden daha kesindir.
dudaklarımın arasında ölüm var. kaçamıyorum, tutamıyorum. ellerim titriyor, nerede arasam bulamıyorum eftelyayı. suskunum, beterim. yenilmişim ulan ben hayata. serdümen, ölüm gibi değil. içimde bir kıyamet kopuyor da kimsenin dünyası yıkılmıyor benden başka.
Yorumlarda insanlar duygularını şiir gibi ifade etmiş şok geçiriyorum, benim bunun üstüne söyleyeceğim tek bir şey: oha bir şarkı, içimdeki duygular daha da
Bugün ölü bir düşün ruhunu gördüm. diz çöktü ay, döküldü gökyüzü ve sen yine gittin ellerimin arasından, gözlerimin önünden lâkin en çok en çok yüreğimden.
eskiden erken uyurdum, hep gülerdim, bi sorun olduğunda bu da geçer derdim, duygularımı sonuna kadar yaşardım günlerce ağlar günlerce gülerdim ama şimdilerde olmuyor bunlar. içimdeki çocuğu kaybettiğimi hissettiğim günden beri hiçbir şey yaşamıyor gibiyim. onun saklandığını biliyorum ama ne zaman çıkar ortaya kestiremiyorum. hayatımdaki herkesten çok o içimdekine ihtiyacım varmış benim, maalesef ki bunu da kaybedince anladım. büyümek acı. 12.07.22 22.15
Hep kendimi dünyanın en garip insanı olarak düşünürdüm. Fakat sonra dünyada ne kadar çok insan olduğunu düşünmeye başladım. Bu kadar çok insan arasında elbet benim gibi biri olmalydı, kendini benzer yönlerden tuhaf ve kusurlu hisseden. Sonra onu hayal etmeye başladım. Bir yerlerde oturmuş onun da beni düşünüyor olduğunu hayal ettim. Yani eğer bir yerlerdeysen ve bunu okuyorsan ve bunu biliyorsan, evet, bu doğru BEN BURADAYIM ve en az senin kadar garibim...
otuzocakikibinyirmiiki. kalbin de bir perde düşün simsiyah kadife bir perde. sahnesi aşk. gri bir sis kaplamış kalbinin içini, nemli, ıslak ve yalnızlığı anımsatan bir hava. ukde kalmış aşklarının düşleri hayalet gibi oradan oraya süzülüyor. sonsuz bir döngü içerisinde, gerçekleşmemiş olmanın cehennemini yaşıyorlar. bir kadın, düşünceli, dalgın ve tabii âşık nerden mi anladım. nereye gitse bu kahredici hava onu takip ediyor. kalbinin tam ortasın da kan kırmızı bir gül var, kökleri ruhunu sımsıkı sarmış ve gözünden yaş eksik olmuyor, gülün yapraklarından gövdesine oradan köklerine ulaşıyor. besliyor içinde ukde kalan o zarafet sahibi mahbubu. böylece aşkına olan umut, hasret ve hüznü daim oluyor. aah. gül hoş güzelde, dikenleri de epey kan döküyor tabii. hastalık bu, hem de ne hastalık. nüksetmiş her zerresine bir kere, ne çare ola ki şifa bula. o, zat-ı güzel lakin derdine giriftar edip bir çare bırakan matlub, tohumunu çoktan ekmiş, ekmiş de filizlenmiş bile dikenleri sarhoş gönlünü defalarca delip geçmiş bile kanları o güle kaynak olmuş. kökleri ruhunu mesken tutmuş bile gözlerine zatı aksetmiş, muhayyelini altüst etmiş bile tabibine, gülün sahibine tutsak olmuş yoluna kul olmuş bile zamanlardan mahlukattan. gülün kendisinden gelmiş geçmiş, aşkı hakikisine vasil olmuş, beyaz kadifeyi aralamış bile.
dozunda galata iyi gelir her insana. ne kalbimden bir mermi geçmişti, ne de aklıma bir huysuz adam uğramıştı. hüzün topladım bütün bulutlardan fakat seyrek gülüşlerimi bahşettim o günün siyah beyaz anısına. sermest bir aşk bozar her kadının uykularını. ruhuma bir kıymık batmıştı, üstelik huysuz bir adam aklımdan hiç çıkmamıştı. tebessüm aradım karaköy sokaklarında fakat derin bir eksiklik buldum dudaklarımda siyah beyaz bir fotoğrafta. kurşun, deler. ve nihayetinde elbet geçer gider. oysa bir kıymık her kurtulma çabasında daha da dibe saplanır. bilirsin, her kadın bir insanlık yemini etmiştir hayatında. şimdi and içiyorum bu kıymığı göğsümde taşımaya. fakat sen de unutma ki; insan unutulur, hisler değil. ve an geçer, anı kalır akılda.
orijinal bir fikir için zihnimi zorlamaya devam ediyorum, geçen profesör herkes geleceğe yönelik bir fikir bulup da gelsin dedi hiç kimseden orijinal bir fikir çıkmadı o yüzden ben de üzerin de durmaya karar verdim aslında metaverse çıkmadan önce ona benzer bir fikirden yola çıkarak meslek seçimine yönelik hareket etmiştim lakin orijinallik ilkesini bozduğumdan dolayı kendimi yeniden düşünmeye ittim. bugün üzerine düşününce çok zorlandım ama sert kuralları olan bir sistem ortaya attım şuanlık sadece düşünceden ibaret ama kendimi bunun üzerinde geliştirirsem devamının geleceğine inanıyorum. genellikle probleme dayalı olarak fikir ortaya atılıyor ben ise bakış açımı yaşantıyı göz önüne alaraktan yönlendirmeye karar verdim. bu sefer zihnimi meşgul eden duygulardan uzak durarak istikrarımı sürdüreceğim çünkü farkındayım ben özel biriyim en azından kendi açımdan ve tarihin yuttuğu biri değil de tarihe yön veren ve geleceğe yönelik atılımlarda bulunan biri olarak hayatıma devam edeceğim. insan ilişkileri konusunda berbat bir durumdayım özellikle son zamanlarda bundan dolayı kendimi sorumlu tutuyorum tamam belki konuyla alakası olmadan değindim ama dolaylı yoldan etkiliyor zihnimi o yüzden artık içimde yükseliş çağını başlatacağım. her şeyden önemlisi ben istediğimi elde edene kadar durmayan biriyim yeter ki hevesim kırılmasın ve ilgi alanıma girsin, insanlarla ilişkilerimde de bu anlayışa göre hareket ediyorum zaten. özellikle 'orijinal fikir' düşüncesini kendime rehber edindim hatta bu yüzden Nobel alan bilimsel çalışmaların çoğunu gözden geçirdim hepsi de beni heyecanlandırdı... ben yeniliğe açık biriyim hiçbir şekilde çoğunluğun görüşlerine eğilimim olmaz, kendimden az çok bahsediyorum çünkü başka bir amacım da kendimi çözmeye adamak... ben beni bilirsem, ben bana güvenip ona göre davranırsam şayet dünyanın beni yönlendirmesinden çok ben ona yön verir hale gelirim...kendim için ve benden saydıklarım için çabalayacağım ister kaybedeyim ister kazanayım her türlü de amacıma ulaşmış olacağım." bütün oluşların yaratıcısı zihnindedir..."
buraya da yazmamaya karar verdim, çünkü çok zor bir uğraş kendini ifade etmek... yalnızlık o kadar kabarık ki önümü göremiyorum, duvarları o kadar kalın ki sesimi duyuramıyorum, içi o kadar karanlık ki kimseyi göremiyorum ve ruhum üşüyor üzerini örtecek bir şey bulamıyorum... ben fazlasıyla kaybolmaktayım, belki de bu yüzdendir hiçliğe ve sonsuzluğa bu kadar eğilim göstermem. hoşça kal çıplak üzüm...
aslında sadece buraya dönmek istedim çünkü başka gidecek bir yerim yok...her yerden iki fiske yemeden akıllanmıyorum onu anladım, ne zaman birine gülümseyecek olsam fiskesiz olmaz diyorlar; eğer gülümsediysen bir bedeli olmalı... aklım nadiren karışır, karıştığı zaman da ya duygularımdan dolayıdır yada utandığım içindir. çoğunu anlıyorum, gözlerinizdeki konumumu görebiliyorum ama bir yanım da öyle olmamasını diliyor...beni sevmeyebilirsiniz , sizi sevmeyebilirim ama ya birbimiz de bıraktığımız anılar, hissiyatlar ne olacak? hiç mi acımıyorsun geçen giden zamana, peki ya bana? uzun zaman sonra gözyaşı döktüm çünkü yanılmışlığım bu sefer bütün varoluş benliğimi sarıcak nitelikteydi;ruhum, bedenim, zihnim ve kalbim yanılmıştı... vücudumu bıçakla kurbanlık bir koyun gibi paramparça etseniz dahi bir damla kan akmayacak kadar soğuk ve ölüyüm. yanlızlığımı kabul ettim , dertlerimi ruhumun en ücra köşelerine yolladım, duygularım ölü; kimsesi olmayan birinin başına dikilmiş çiçekler kadar ölü. yarattığım dünyaya küstüm, benim oluşturduğum , kurallarını benim koyduğum, durumlarını benim belirttiğim , bakış açısına göre yönettiğim dünyanın mağlubiyetine uğradım çünkü kimseyi suçlayamam bütün olayların tek sebebiyeti benim, bütün suç benim... çağresizim, bir gece konu mahallesinin tek göz bir evinde gece saatlerinde çıkan yangından acı çekmemek için hemenden ölmeyi bekleyen küçük bir çocuğun gözlerindeki son sönük umut parçasıyım...
Aklımın ucundan bi’ parça düş yastığıma damladı Rüzgarlı bi’ geceydi, penceremin önünde bir iki dal kıpırdadı Düşü aldım, evirdim, çevirdim, baktım, yine olmadı Gözlerim alıştı karanlığa, açıldım, uyku tutmadı Buz gibi ayaklarım, yatağım bir okyanus, yalnızım Karmakarışık şimdi renklerim, sonu yok hiç tünellerin, zamansızım Ve kan çanağı gözlerim, karıncalanmış her yerim, kararsızım Dışarıda kopkoyu gece, alay ediyo benimle saklamaksızın Gözümü yumsam, uyusam biraz Bi’ ses duysam derinden Rüyalar sarsa beni Götürse benden Ve kaybolsam yerinden İçimde
insanlar birbirlerine mektup yazmalı. çünkü mektupta sesin tonu belli olmaz. çünkü mektup düşünülerek yazılır. birden bire ağzımızdan kaçan kelimeleri hiç bir şey geri getiremez. söylediklerimizin üstü çizilemez. birini mektup yazacak kadar seviyorsan, ne mutlu yaşıyorsun canım üzüm.
Dinledikçe sen sen sen yanımdasıınnnn. Mucuk mucuk.
Aklımın ucundan bi’ parça düş yastığıma damladı
Rüzgarlı bi’ geceydi, penceremin önünde bir iki dal kıpırdadı
Düşü aldım, evirdim, çevirdim, baktım, yine olmadı
Gözlerim alıştı karanlığa, açıldım, uyku tutmadı
Buz gibi ayaklarım, yatağım bir okyanus, yalnızım
Karmakarışık şimdi renklerim, sonu yok hiç tünellerin, zamansızım
Ve kan çanağı gözlerim, karıncalanmış her yerim, kararsızım
Dışarıda kopkoyu gece, alay ediyo benimle saklamaksızın
Gözümü yumsam, uyusam biraz
Bi’ ses duysam derinden
Rüyalar sarsa beni
Götürse benden
Ve kaybolsam yerinden
İçinden
Saat 04.50
gece mi desem sabaha karşı mı? anlam veremediğim ikilemlerden birindeyim yine.
düşündüğüm ve umut ettiğim satırlardan oluşan bir geçit törenindeyim.
gecenin hükmü, gökyüzüne.
gecenin hükmü, kaybettiği yıldızlarına.
gecenin hükmü, bana.
herkes uyuyor bu vakit.
bir ben seyrediyorum,
karaya çalan gökyüzünü.
Duvarıyla konuşan o çocuğa;
08 Aralık 2021
Olay mahalline hoş geldiniz.
İçimizde cesetler var çocuk.
Kaybettiğim insanların yükünü sürükleyen bedenim, tonlarca ağırlığın altında yaşıyor.
Bundandır kesik kesik soluk alıp verişlerimiz.
Hayat, her gün ilk kez dinlediğin bir şarkı gibi çocuk.
Sevip sevmeyeceğini, değip değmeyeceğini bilmiyorsun.
Fakat sesini duymaktan alıkoyamıyorsun kendini.
Yaşım ilerledikçe şiirlerimin kokusu da değişiyor.
Ellerim büyüyor çocuk.
Ellerimiz büyüyor.
Sel sağanak yağış gösteriyoruz çoğu zaman.
Duvarına yaslı bir yatağın vardı senin.
Hatırlamaz mıyım? ayıp ettin çocuk.
Duvarına anlatırdın öykülerini. Gününün nasıl geçtiğini.
Geceleri yatmadan duaların vardı.
Ne hayal ettiğine dikkat etseydin ya çocuk.
Bak biz çekiyoruz ceremesini.
Buralarda değişen çok şey yok çocuk.
Duvarlar yerine insancıklara anlattım hikâyelerimi.
Saz çalıp tefe koyup oynadılar.
Varmış bir bildiğin duvarlara anlatmakla.
Affet beni bilemedim çocuk.
Yanıldığın noktalar da var tabii çocuk.
Boşuna mı yaşadık o kadar seneyi. Bırak da bir bildiğimiz olsun.
Hayatının nergisleri senin elinde çocuk.
Çiçeklerini silkeleyenlere inat, yeniden çiçekler açmak senin elindeymiş.
Acı sandıkların bir lütuftur çocuk.
Şair yapar, insan yapar, en önemlisi de bu yerkürede, güçlü yapar.
Yakar çocuk. çok yakar.
Sen yanmazsan kim ışık saçacak geceye? Yanmasına izin ver çocuk.
Bak, sözlerimiz de büyüyor.
Karanlıktan korkmuyor, geceleri seviyor, ay ışığını takip ediyor.
Ağlamıyor şiirlerde çocuk.
Fakat sen, içimin tenhalarında ağlıyorsun. Duyuyorum.
İnsanlar ne çok yaşıyor çocuk.
Korkuyorsun.
İpsiz, sapsız, ıssız ne yapılır buralarda.
Kuşlar uçurulur çocuk.
Anneannenin dualarına sığınılır.
Başını sokacak bir kovuk bulunur, çiçekler sulanır.
Nehirlerde yüzülür.
O uçsuz bucaksız denizlerde, gemiler seyredilir.
Suyun seni kaldırmasına izin verilir çocuk.
Deniz demişken..
Annenin o mavi gözleri, daha da mavi merak ediyorsan.
Fazla söze gerek yok çocuk.
Onun gözleridir hayat.
Maviliği nakış nakış işlenmiş gözlerinde, yüzmeyi öğrenmektir.
kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım. ölü ben’im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden.
05.02.2022
kimi istersen onu seç; ama, önce kendini seç. kendin için yaşa, kendin için sev, kendin için aşık ol. kendini beğen ve kendini dinle her zaman. ancak o zaman bulabilirsin mutluluğun formülünü.
düşün ki; çok seviyorsun dans etmeyi. ruhunu doyuruyorsun ve hayatının vazgeçilmezleri arasında. öyleyse dans et. durma, kimsenin seni engellemesine izin verme. sırf başkaları mutlu olacak diye oturma sandalyeye, kalk ve pistin ortasına ilerle. sonra dönmeye başla, yorulana kadar, bacakların ağrıyana kadar dans et. “ne derler?” diye düşünme, bırak konuşsunlar. sen mutlu olacaksan gerisinin önemi yok.
kendini yollara mı vurmak istiyorsun, bin ilk otobüse. nereye gittiğine bile bakma, çık yola. bir haber ver yeter, nereye gittiğini soranlara “kendime gidiyorum” de. kes dünyayla iletişimini ne olur? bir mola yerinde pilav üstü kuru yerken alacağın tadı düşün. kayboluşlar insana kendini buldurur bazen. hem keşfetmek diye de bir şey var bu dünyada. serüvenci bir ruhun varsa bundan kime ne? bir kaşif olmanın hazzını yaşa. geride kalanları unutma elbette; ama, onlar da beklemeyi bilsinler.
çok mu beğendin vitrindeki elbiseyi, al o zaman. “çok mini, çok renkli, çok frapan, çok sakil” mi diyecek? bırak desinler, sen kendine yakıştırıyorsun ya bu yeter. giy ve bak aynaya. nasıl iyi hissediyorsun değil mi? öyleyse hadi şu kırmızı olanı da al. eskileri çıkar üzerinden ve onu giyerek git evine. şaşırsınlar. “bu da nereden çıktı şimdi?” diyene “kendim için aldım, kendime aldım” de gitsin. boş ver gerisini.
korkma, iç bu gece. sarhoş olmak istiyorsan ol. bul şişelerin dibini. kim kötü düşünürse düşünsün aldırma. kötü düşünce kötü söz gibi sahibini bağlar. iç ve başla şarkı söylemeye. bağıra çağıra söyle hem de. şarkının sözlerini bilmiyorsan uydur, ne olacak ki? merak etme, kınamazlar seni. kınarlarsa da bu onların sorunu, sen eğleniyorsun ya. kendi besteni kendin yap, kendi sözünü kendin yaz ve söyle. “bu şarkı da nereden çıktı?” diye sorarlarsa “kendime yazdım, kendim için söylüyorum” de.
ne yaparsan kendin için yap, kendini eğlendir önce.sen mutlu ol ki, senin mutluluğun başkalarını da mutlu etsin. mutsuzken, kimseyi mutlu edemezsin unutma. ve sakın herkesi birden mutlu etmeye çalışma çünkü olmazlar. sen mutluysan bu herkese yeter.
Kız arkadaşım, sizin grubun konserine götürdü dün akşam gaziantepde, ilk kez sizi gördüm, ve ilk kez dinledim. Çok daha iyi bir yere geleceğinize inanıyorum.
seni anlamak için harflere ihtiyacım yok, ruhunla ruhum aynı lisanı hissediyor. 12.02.2022 :")
ah, ta yüreğimin içisi olan düş.
bazı insanlar gün doğumunun bu feci güzelliğini kaçırıyorlar acınası dimi? nefes aldığımı hissettiriyor, bi nevi yaşamak denen merhuma anlam katıyor canım güneş. içimin gülücüklerini ısıtan bu olaya sadecee ve sadece onun bana eşlik etmesine izin verme detayım ucundan kıytırık. (" sabah yıldızları çok hoş be umarım günüm muazzam geçer diledim mis.
Şimdi küçüklüğüme dönüp, senin sesinle büyümek istiyorum. Servetine sahip çık Balkay, kendine sahip çık. ❤
dudaklarım dudaklarına değecekken uyandım düşümden.
gecenin en karanlık saatlerinde.
etraf sessizdi önce, tam sana ulaşacakken hararetlendi gece.
yarı açık penceremden girdi içeri bulutların gözyaşları.
belli, onlar da birinin hasretini çekiyorlardı.
kalkıp sonuna kadar açtım penceremi, doldu içeri yağmurun ve toprağın kutsal kokusu. avuçlarımı açtım iyice biriktirmek için, teselli edercesine onları. tatlı bir rüzgar esti kucaklarcasına beni. giderken adını yavaşça kulaklarıma mırıldandı.
ay ışığı vurdu sonra ağaçların kuru yapraklarına. ve onlar başladı kendilerinden geçercesine danslarına. kapatıp penceremi altındaki çıplak betona uzandım, başucumda ölü şairlerin kitapları, arkada The Black Skirts’ün şarkıları...
gözlerimi yıldızlara çevirdim ve derin düşüncelere daldım.
güneş belirdi ufukta bir anda, bunu gören rüzgâr alelacele uzaklaştı yerinden.
sustu ağaçların ve gece kuşlarının şarkıları, gürültüye boğuldu şehir.
ve ben tekrar düşlerimde sana kavuşabilmek için geceyi hasretle beklemeye koyuldum. rüyalarımdaki yabancı.
Şarkı böyle uyurken açıp arkada dinlemelik bir hava da değil mi? Aşırı hoş ve huzur verici
04.02.2022
gün doğumu ile yepyeniii bir güneş doğdu içime. gözlerimi kapatınca nerede olmak istiyordum sahi. iç sesim hanımefendi ile kalktık bir bilet aldık, bavuluma çiçeklerimi, kitaplarımı, şiirlerimi, düş kapanımı, küçük prensi, mathildayı, bademiii ve gülümsememi de yerleştirdirince masalsı kış yolculuğumuz başladı düş. o kadar heyecanlıydım ki içimi kemiren korku olsa da bindik otobüse. camda ki buğu ile sohbet ettik, dünyasızlar kitabı, ve sen eşliğinde eskişehir terminaline kadar yolculuk ettik. özgür hissediyordum delicesine özgür, yolculuk boyunca düşündüm. yanlış mı yapıyorum diyene. hayır hayır kalbimin haritası ile yaşayacağım. tüm sıfatlardan kurtuldum, kimsenin çocuğu değilim, kimsenin arkadaşı değilim, kimsenin sevgilisi değilim. sadece kendimle ve içimdeki kelebeklerle yaşayacağım, sadece liyayım. üniversite, psikologluk, ressamlık, yazarlık, kariyer, o bu şu umrumda değil. hepsinden mütemadiyen kaçacağım. toplum, bu düzen, bu kısır döngü bana göre değil. ben yıllarımı okula git, işe git, evlen, çocukların olsun, büyüt, yaşlan vesaire şeklinde çürütemem ki. ben dünyalı denen bu topluluğa ayak uyduramıyorum. o kadar boğuyordu ki bu hayat, toplumun istedikleri ve herkesin yapması gerekli olan bu kısır döngü. ben kaybolmak istemiyorum düş, ben bu saçma sapan yaşam biçiminde kaybolmayacağım. eskişehir'e varınca göğe baktım ve biliyor musun içimi öyle bir huzur kapladı ki. kendim gibi yaşıyacağım, sadece o an ne istiyorsam, nerede olmak istiyorsam onu yapacağım. önceden sanki bir tiyatro da figüranmışım, kıytırık bir kukla. ansal bir zaman kapsülü olmalı hayatım.
masal okyanusuna geldim, sazovaaa. :")
hı hı gözlerimi kapatınca burada olmak istiyordum. ve ölmeden önce yapılacaklar listesinden bir madde eksildi. her an ölebiliriz düş, yarına açılan bir pencere yok ki. yarınım yoksa neden istediğimi yapmayayım dimi. ah, çok çok özlemişim sozovayı. minyatürlerr, küçük akvaryum, şato, gemi..
şatonun önüne geldim, adımlarımı o kadar narin attım ki. şatonun içinde sanki küçük prens var da onu uyandırmamak ister gibiydim.
ta p'tite flamme açtım ve dans ettim evet evet dans ettim. insanların bakışlarını önemsemeden neden ağladığıma da anlam veremiyorum ki, uzunca süredir bunu yapmak istiyordum sonunda cesaret çiçeği ile tanıştık. dans ettikten sonra kapıya kadar koştum hem de nasıl bir koşma ahaha. nefesim kesildi, başımı döndürdü. koşarken ruhumun izlerinden, yaralarından, benlerinden kaçıyordum sanki o kuklayı koparıp atıyordum içimden muazaaaam hissettirdi! içimde ki küçük kız çocuğunu uyandırdı ve şapşalcaydı ama kahkahalar attım, ağladım. sonra çıktım kapıdan veda ettim çocukluğumun kentine.
saatlerdir iki eylülü geziyorum kulaklıkla. öylesi hoş ki düş, şu an tam da şu andayım bir bankta oturuyorum, limonlu gazozumla kendimden geçiyorum. kâr havası bedenimi sardı ama ruhum zerre üşümüyor. ellerim buz, yanaklarım sıcak, saçlarım ıslak. içimi hava ısıtmıyor biliyorum, içimi aşk, içimi evren, içimi kendi dünyam ısıtıyor. içimde hayat, koşuyor gümbür gümbür. ya şundadır ya bunda, liya hangi diyarda.
gerçekliği yırtıp geldim. sahi ben kimim.
ve sevgilerimle yeni bir gün doğumumu yakalamalıyım düş.
aşırılık. her şeyde aşırılık benim soyismimdir. sevince müthiş seviyorum. şefkatim hudutsuz. öfkem bol köpüklü. özlemek beni perişan ediyor. gemileri öyle kolay yakıyorum ki. benzin bidonları koltuğumun altında sürekli. istifa mektubum cebimde. kapıları kilitleyip. kilitli olduğu için. arkasına çöküp ağlıyorum. ördüğüm duvarları tırnaklarımla yıkmaya çalışıyorum. pişmanlığım engin. korkularım eşsiz. merakım boyumu aşıyor. ben bu taşkın kalbimle. hiçbir yere sığamıyorum. yön veremiyorum. sadece çağlıyor ve çok ağlıyorum.
güne seninle başladığımda. taze meyve kokuları geliyor burnuma. sıcak pazar kahvaltıları. yaz rüzgârları. masal kitapları. ve hey, ben harikayım kokuları. seninle nerede yaşasak rüyaları. haritada kıpır kıpır bir arayış. o ev. o bahçe. sana havuçlu kek pișireceğim o şirin fırın. dünyanın neresinde dursun. biz seninle. nereye kök salalım merakı.
günü seninle bitirirken. iyi ki doğdum şükrü, iyi ki doğdun ve de. sallanan koltuk gıcırtısı. ortalığı karıştıran bi çocuk tıkırtısı. şarkılar söyleyen ıslığın. şarkımız. dansımız. gülerken kısılan kısılırken ıșıldayan gözlerin. dolduruyor odayı.
günde kaç kere çiçeğimsin bilsen. günde kaç kere öptüğümü gözlerinden. sen kalbimde. bir kavak ağacı gibi büyürken. benim. aramızdaki mesafeyi kısaltmak için. kaç makas denediğimi. yolları ve günleri. günleri ve yolları. nasıl daha hızlı arkamızda bırakırız. gelecek nasıl hemen bizim olur soruları. ya biterse korkuları. lütfen bitmesin dualarıyla. günde kaç kere çocuğum bir bilsen. günde kaç kere çocuğumsun. kardeșimsin. sevgilimsin. her şeyimsin. bilsen.
gömleğine. bileğindeki saate. içtiğin suya. baktığın göğe. diktiğin çiçecike. sevdiğin kediye. mercimekli tirite. okuduğun şiire. sarıldığımı kaç kere.
bir bilsen.
meçhûl bugün sana hiçbir şey anlatmak istemiyor canım. bugün, üç gündüz, dört gece yaşadım. bazen zaman bizim ona biçtiğimiz değer ölçüsünde akar. bazen de bizim isteklerimizden bağımsız olarak anlayamadığımız bir biçimde yavaşlar, yavaşlar; duracak sanırsın ama bir türlü durmaz. durgun sandığın ama "akarsu" diye adlandırdığın bir ırmak gibi, coşmayı, koşmayı bekler.
zaman için de akacak bir yatak bulmak elzemdir tıpkı ırmak gibi. kişilerden, mekanlardan bağımsız zaman olamaz. fakat bazen ben duruyorum, öylece duruyorum; günler, geceler geçti sanıyorum bakıyorum sadece iki saati devirmişim. bazen ben fark etmeden sabah oluyor, hangi gündeyiz anlamak için takvime bakmak zorunda kalıyorum. zaman, etimin kemiğimden sıyrılması gibi sıyrılıp çekiliyor hayatımdan. hem acı hem namümkün, fakat bir o kadar da gerçek. evet bu anlattıklarım gerçek. zamanı fark edemiyorum, kaçırıyorum; durmuyor ki bir yerde kör olasıca. masada boş bir bardak gibi, defter, kitap gibi olduğu yerde bekleyen bir nesne değil zaman. göremiyorum, işitemiyorum. beş duyumla algılayamadığım her şey bende büyük bir boşluk hissi yaratır Sahra çölü gibi geniş, karanlık bir çukura var gücümle haykırsam, zamanı arasam yine yetişemeyeceğim sanki.
çoktan çukurun dibini boylamış, başka dehlizlere dalmış, adeta benden kaçıyor gibi. belki de sadece benden değil herkesten kaçıyordur kim bilir.
meçhûl bugün sana hiçbir şey anlatmak istemiyor canım. anlatmak isteseydim bu kadar güzel bir ege gününde, güneşli, tertemiz havanın insanı yeni var ettiğini, adeta doğa ananı. bizleri yeniden doğurduğunu anlatırdım. yeni bir can, yeni bir yaşam. ama bunlar mutlu ve umutlu anlardır.
insan bu anları toplayıp kendine güzel hatıralar yaratır. senin güzel hatıralar hak ettiğini düşünmüyorum. senin toplayacağın anlar, olsa olsa bir cadı kazanının dibinde kalan artıklar olabilir.
kim bilir kimin hayatını mahvetmek için yapılmış iksirler, elmalara zerk edilmiş zehirler, pis kokular.
zamanı çürüten işte bunlardır. anları zehirleyen niyettir. ne niyetle o ana başladığın, anıyı güzelleştirir veya çirkinleştirir. hiç güzel bir anının olmamasını kendi zehir zemberek diline, kötü niyetine, devasız sevgisizliğine ve karanlık yüreğine bağladın mı hiç? dur cevap verme. Başkalarını suçlamaktan aklına bile gelmedi değil mi sorunu bir kez de olsa kendinde aramak? İyi ki bu çağdasın meçhûl. iyi ki bu çağın yüzeyinde gezinen bir salsın. ya ortaçağ avrupası'nda yaşıyor olsaydın? çığlıklar, çığlıklar, çığlıklar.
meçhûl bugün sana hiçbir şey anlatmak istemiyor canım. boğulsam bir yudum suda, ancak bu
kadar ölü kalırdım. sunni teneffüs yapsalar, onu da geri verirdim. ödünç yaşamlar, ödünç anılar beni mutlu etmez. soğuk ve ağrıyan bir anıyı iyileştirmem lazım. bunun için ödünç tesellilerden çok daha fazlası gerek.
artık sözlerimde sığ düşüncelerin payı var. bir süredir bahsini ettiğim uzun soluklu hisler gözlerime sığmıyorlar. anlaşılmak için uzun sohbetler etmek, artık basitlikten ibaret. kısa, anlık bakışlara sığıyor her şey. dar vakitlerin birinde gözler gözlere, ağızdan ağızaysa yalnızca birkaç kelime. ayrıntıların içine gizlenen küçük toz taneleri artık gözüme kaçmıyor. bir kırgınlığın ucundaki insanı aklamak artık benim görevim değil. başımı kaldırıp gökyüzüne bakmak kadar basit bir davranışı yere göğe sığdıramamak, benim telaşım değil. dünya kendi ekseni etrafında dönen bir küre, bunu kabullendim. beni yutabilecek bir kara delik ya da korunmaya muhtaç biri değil. muhtaçsa da bu benim tek başıma yapabileceğim bir şey değil. her şey, varlıktan ya da yokluktan. her şeyin başlangıcı birden ya da sıfırdan. ortalarda yaşayanlara tahammülü yok dünyanın, bunu da anladım. konuştukça dağılan düşünceleri kendi içimde bir bir tamamladım.
uyandım bir tabut içre. tavanla zemin arasında sıkıştım bir süre. buzdolabının kapağını bile açarken dolmaktan çekinmeyen gözlerimle. dedim ki. çık kızım dışarı. seni öldürecek yoksa bu ev. koşardım caddelerde buldum kendimi. şehrin gürültüsünde, kaotik kalabalığında suda eriyen şeker gibi çözündüm.
amaçsızca yürüdüm. beni görmeliydin canımın içi. nasıl yürümek. ellerim ceplerimde. omuzlarım geride. çenem dik. bir endam. bir havam var ki sorma. yerkürenin anahtarını serçe parmağıma takmışım ama düşse de dönüp bakmam sanki.
rüzgar etek uçlarımla dans ettikçe yüzümde bir tebessüm. dedim ki, insan mutluyken gülümser, gülümserken mutlu olur. gülümse kızım. daha fazla gülümse. vitrinlerde kendime baktım. birkaç elbise denedim. kendini seviyor gibi yaparsan seversin sonunda dedim. uzanıp öptüm yanaklarımdan, turguta çok selamlar.
bir yerlerde oturdum, bol buzlu çilekli limonatalar, kahveler, meyveli sodalar içtim. midem biraz bozuldu bu işe. boğazım biraz şişti. aldırış etmedim. dedim ki kızım, bugün dünya senin.
bir şeyleri aramaya da kaybetmeye de çıkmadım aslında. ama neler bulup bıraktım dışarıda bugün inanamıyorum hala.
dolaştım durdum şehri ısrarla. dedim bak burada bir başkası için ağladın. burada bir başkasıyla akşam yemeği. burada şununla güldün. burada bununla küstün. şurada kalbisi ile fırça tutan ruh ile tanıştın hani. falancayla şu otobüse bindin. şimdi isimlerini bile güç bela. aptal olma dedim. ekledim. insan, insan yiyerek besleniyor aslında canım çiçeğim. hepimiz modern yamyamlarız ve ben bunu komiktir bugün keşfettim.
yürümeye devam ettim. o kadar yürüdüm ki ayaklarım müthiş ısındı. bir otobüs durağına oturup hiçbir şeyi bekledim. gülme ama durakta oturunca ayaklarım yere değmiyormuș onu fark ettim. nerdeyse bin küsür olduk ama büyüyemedik hala. çapraz yapıp sallamaya başladım ayaklarımı. bir oturakta ayakların ileri geri salınması kadar terapi eden çok az şeye şahit oldum bu arada.
yanımda bir kadın. o da otobüs beklemiyor biliyorum çünkü az önce telefonla konuştu. kendisini bekleten kişiye bir küçük küfür bile savurdu. gülüyorum kadına. çok sinirli. herkes delirmiş gibi. gülüyorum çünkü ben de pek akıllı değilim. caddede bir dolu korna sesi. taksiler yanaşıyor bazı bazı. soru soran gözlerle. dönüp bakmıyorum, niye bakayım ki dünya benim değil mi diyorum.
şarjım bitiyor bir süre sonra. hiç şarkı da dinlemedim oysa. en son yirmi bin adım yazdığını görüyorum sayaçta. saat on sekiz bilmem kaç.
kapanan telefonu alıyorum elime. peki kendimi niçin aramayayım diyorum. bunca zaman başkalarını aradım da ne geçti elime. yüzüme kapanan, hiç açılmayan, çok zor kapanan telefonların sonunda. ne geçti elime. turuncumsu bir pişmanlıktan başka.
arıyorum. açıyorum telefonu karşıdan. başlıyorum konuşmaya. psikolojik açıdan korkunç ama duygusal açıdan harika. dışarıdan her şey sonsuz normal. kendimle bir koyu sohbet. diyorum ki, ne yapalım be yavrum seni benden başka kim teskin edebilir. deli misin sen diyorum, bak şu tufanlarda şu kadar su yuttun. ciğerlerindeki suyu ben boşaltmadım mı. o müthiş zelzeleyi hatırla diyorum. ağır yaralıydın da. sakat mı kaldın sanki. hani o yangından. yürüye yürüye çıkmadık mı alt tarafı kuru öksürüklerle.
bak diyorum. daha çok şey diyorum. yol bitmiyor. bir otobüse atlayıp. kabatașa gidelim güzelim diyorum. kordona nazır. bir şeyler yiyelim seninle.
yiyoruz fena mı. bir koca pizza. karışık. aklım kadar olmasa da. afiyetle bitiyor. her şey öyle ya da böyle afiyetle bitiyor doğrusu. manzaranın ışıltısı gözlerimi öpüyor. şarkısı yok bu şehrin diyorum. şiiri var ama. bakıyorum bakmak ne güzel. üşüyorum üşümek ne!
sana yenildim izmir diyorum usul usul. sen yenmedin. ben yenildim ama yenilmek nasıl güzel.
akşam bitiyor gece başlıyor kopkoyu. yolumuz uzun diyorum bebeğim, hadi şu bitli dünyanın anahtarlarını bırak masaya da kalkalım artık. kalkıyoruz kendimle ikimiz.
seferi bitmiş otobüsler. yanlış vasıtalar. çirkin duraklar. derken bekçiler çıkıyor karşıma. biz bırakalım diyorlar. burası hiç tekin değil. gülüyorum yahu dünyanın neresi tekin. biz sizi bırakalım isterseniz memur bey. demiyorum nezaketen tabi. olur diyorum. silahınız ne güzel diyorum. teknik bir şeyler anlatmaya başlıyor birisi. kaç mermilikmiș kaç metrede etkisi neymiș falan. diyorum ki memur bey. alnıma dayasam mesela. işe yarar mı ondan haber ver. gülüyoruz gülmek ne güzel.
gülerken ölmek istiyorum ama ölürken gülüyorum her nasılsa. neyse diyorum, silahınız sizin olsun. zaten ben silah olmușum burada.
dünya kim vurduya değil, ben vurdum ya.
bu şarkıyı dinlediğinde " ne yapmışım ben böyle! " diyor musun acaba? bu, benim hayatımda dinlediğim en iyi işlerden biri. şaheser!
Can Şengün orkestrası ile canlı söylediğin kayıt muhteşem ötesi
sevgili kusurum.
bütün dünyevi elementleri bıraktım;
umurumda bile değil ateşin toprakla muhabbeti.
ben yalnız seni, yalnız senin ellerini bilmeliyim. sorgularımı, kuşkularımı, seni anlatmayan bütün kelimelerimi yarım bıraktım.
sevgili kusurum.
bir elim, bir gözüm, kalbimin yarısı yok sensiz. eksikliğim tam, yaşadıklarım yarımsa sebebi sensin.
Bu şarkı alıp götürüyor insanı, favori parçam albümden
bi kadını diz kapaklarından öpmekten ala şiire rastlamadım henüz, üvercinka hariç.
çünkü bi kadını diz kapaklarından öpmek; “bugüne dek tüm düşmüşlüklerinden, yaralarından, kanından, izinden, acından öpüyorum, şifa niyetine.” demektir bi nevi. “çok düştüm, parçalandım, örselendim, öp de geçsin” diyemeyen bi kadının sessizliğini duymaktır. “seni anlamak için harflere ihtiyacım yok, ruhunla ruhum aynı lisanı hissediyor” diyebilmektir. “yanaklarından, dudaklarından, alnından, belki omuzlarından, avuçlarından öpmek aşkın yaradılışında var ama diz kapakların sevdaya dahil” de demektir aynı zamanda. o kadını çaresizliğinden ve bir o kadar da gücünden öpmektir. düşmüşlüğü kadar ayağa kalkmışlığından öpüp onu onore etmektir. önünde diz çökmektir. saygıdır. kabulleniştir, çok şeyi. kudretine, sabrına, sarsılmışlığına, sancılarıyla baş edebilecek kadar dayanıklı oluşuna ve de… kırılmak yerine bükülmeyi öğrenebilişine hayran olmaktır.
beni daha önce hiçbir adam diz kapaklarımdan öpecek kadar yüce sevmedi. ben de zaten hiçbir adama dizimdeki yaraları gösterecek kadar güvenmedim ya da cesur değildim, bilemiyorum. övünmek için söylemiyorum ama bana çok şiir yazıldı. içlerinde çok sağlamları vardır. şiir gibi şiirler! ama yine de bana yazılacak en güzel şiir diz kapaklarıma bi dudağın bırakacağı şefkattir. o şefkatin bana değmesine müsaade edebileceğim kadar bana şeffaf olan bi adamın içidir.
kağıtla kalemle herkes bir şeyler yazıp çizebilir, mühim olan bi kadına bir şiirle birlikte olduğunu hissettirebilmektir. sevdası bile dejenere olmuş bi jenerasyona bu söylediklerim abartı gelebilir elbette ama inanıyorum; hala sevdanın hakkını verecek yürekler var. inanıyorum. inanıyorum çünkü, inanırsam var olur.
Efsanesinnn
ses çok güzel, sözler çok güzel. Can şengün ile sıkı fıkı izlerken denk geldim, iyi ki denk gelmişim.. umarım senin konserlerine de geliriz
yeni bir ruh doğdu, değdi sana düş göz kırp.
Ve kan çanağı gözlerim,karıncalanmış her yerim kararsızım... İnanılmaz 🌹
sanat kefendir, şiiri örtün üstüme. adımlarımdan arta kalan tozlara gömün beni, yahut bir tabloya hapsedin tüm benliğimi.
Hepsi birbirinden güzel bu daha da güzellll🌈
günaydın düş, cidden kalbimin canhıraş bir saat gibi ses çıkarmasını dinliyorum bugün günlerden hüzün kovan kuşusu. 07.12.2021..
Hepimiz aynı televizyon programlarıyla büyüdük. Sanki hepimize aynı suni hafıza takılmış..! Hepimizin belli başlı hedefleri aynı. Hepimizin korkuları aynı. Gelecek parlak değil... Çok yakında aynı anda aynı şeyleri düşünmeye başlayacağız. Mükemmel bir uyum içinde olacağız. Senkronize. Birleşmiş. Eşit. Katı. Karıncalar gibi. Böcekler gibi. Koyunlar gibi...
(gösteri peygamberi)
yıldızlı geceeeler düş, hisset masalları.
Albümdeki şarkıların hepsi birbirinden mükemmel ama favorim bu 😍🌌
onsekiz şubat ikibinyirmiiki. :")
yanılmak ve yenilmekle meşhurum, șanım şöhretim budur.
bununla beraber, sürekli gitmek ve her defasında geri dönmek de soyismimdir maalesef.
sevgide öfkede gamda kederde aşırılık da memleketimdir, bu herkesçe bilinir.
uyruğum denizdir. denizin derini. derin deniz mavisi.
kimlik numaram sıfır haneli sıfırken her yere bir kara delik gibi yürümekle memur olduğum da hakikattir.
kimi sevsem hiç dolmayan kalbimle dünyaya sığmamak tabii hünerimdir benim.
gökyüzü evimdir tüm kuşlar çocukları kalbimin.
beni üzmeyen herkese gücenirim, rica ediyorum lütfen üzün beni.
bunu dolandırmaya hiç lüzum yok; masallar kalbimdir, bu hepsinden daha kesindir.
Vay be yıllar sonra :)
gitmek istiyorum bu diyardan. bu şekilde gerçekten yaşayamıyorum. iyi hissetmek istesem de hissedemiyorum.
özlenilen kelebek. (" gibi hissettim.
ilk kez dinliyorum ve sanırım bi süre burada olacağım. bu mükemmel şarkıyla beni tanıştırdığın için teşekkür ederim liya'cığım. 🤍✨
@Liya. sadecik düş duyuyorsa beni anlayan tek şey duymuş olur beni. ")
dudaklarımın arasında ölüm var. kaçamıyorum, tutamıyorum. ellerim titriyor, nerede arasam bulamıyorum eftelyayı. suskunum, beterim. yenilmişim ulan ben hayata. serdümen, ölüm gibi değil. içimde bir kıyamet kopuyor da kimsenin dünyası yıkılmıyor benden başka.
Yorumlarda insanlar duygularını şiir gibi ifade etmiş şok geçiriyorum, benim bunun üstüne söyleyeceğim tek bir şey: oha bir şarkı, içimdeki duygular daha da
Düş. Düş.
O kadar güzelsin ki Dilan.
Bugün ölü bir düşün ruhunu gördüm. diz çöktü ay, döküldü gökyüzü ve sen yine gittin ellerimin arasından, gözlerimin önünden lâkin en çok en çok yüreğimden.
eskiden erken uyurdum, hep gülerdim, bi sorun olduğunda bu da geçer derdim, duygularımı sonuna kadar yaşardım günlerce ağlar günlerce gülerdim ama şimdilerde olmuyor bunlar. içimdeki çocuğu kaybettiğimi hissettiğim günden beri hiçbir şey yaşamıyor gibiyim. onun saklandığını biliyorum ama ne zaman çıkar ortaya kestiremiyorum. hayatımdaki herkesten çok o içimdekine ihtiyacım varmış benim, maalesef ki bunu da kaybedince anladım. büyümek acı.
12.07.22 22.15
eskiden dediğime bakmayın birkaç ay önce..
@Liya. umarım bir gün mor galaksi onunla tanışmama izin verir.
sevgili düş, mis gibi kokuyorum yahu mis nilüfer çiçecik'i.
albümdeki fav şarkı kesinlikle budur ya🥲 çok garip şeyler hissettiriyor insana
yalnızlığı hak ediyormuşum, öyle diyorlarsa vardır bi bildikleri.
çok iyi be ✨
Favorim
bu favorim galiba ya
Hep kendimi dünyanın en garip insanı olarak düşünürdüm. Fakat sonra dünyada ne kadar çok insan olduğunu düşünmeye başladım. Bu kadar çok insan arasında elbet benim gibi biri olmalydı, kendini benzer yönlerden tuhaf ve kusurlu hisseden. Sonra onu hayal etmeye başladım. Bir yerlerde oturmuş onun da beni düşünüyor olduğunu hayal ettim. Yani eğer bir yerlerdeysen ve bunu okuyorsan ve bunu biliyorsan, evet, bu doğru BEN BURADAYIM ve en az senin kadar garibim...
otuzocakikibinyirmiiki.
kalbin de bir perde düşün simsiyah kadife bir perde. sahnesi aşk.
gri bir sis kaplamış kalbinin içini, nemli, ıslak ve yalnızlığı anımsatan bir hava. ukde kalmış aşklarının düşleri hayalet gibi oradan oraya süzülüyor. sonsuz bir döngü içerisinde, gerçekleşmemiş olmanın cehennemini yaşıyorlar.
bir kadın, düşünceli, dalgın ve tabii âşık nerden mi anladım. nereye gitse bu kahredici hava onu takip ediyor. kalbinin tam ortasın da kan kırmızı bir gül var, kökleri ruhunu sımsıkı sarmış ve gözünden yaş eksik olmuyor, gülün yapraklarından gövdesine oradan köklerine ulaşıyor.
besliyor içinde ukde kalan o zarafet sahibi mahbubu.
böylece aşkına olan umut, hasret ve hüznü daim oluyor.
aah.
gül hoş güzelde, dikenleri de epey kan döküyor tabii. hastalık bu, hem de ne hastalık. nüksetmiş her zerresine bir kere, ne çare ola ki şifa bula.
o, zat-ı güzel lakin derdine giriftar edip bir çare bırakan matlub, tohumunu çoktan ekmiş, ekmiş de filizlenmiş bile dikenleri sarhoş gönlünü defalarca delip geçmiş bile kanları o güle kaynak olmuş. kökleri ruhunu mesken tutmuş bile gözlerine zatı aksetmiş, muhayyelini altüst etmiş bile tabibine, gülün sahibine tutsak olmuş yoluna kul olmuş bile zamanlardan mahlukattan. gülün kendisinden gelmiş geçmiş, aşkı hakikisine vasil olmuş, beyaz kadifeyi aralamış bile.
çok anlamlısın lâkin.
Şarkı aklıma Loreena Mckennitt'i getirdi. En az onun kadar huzur verici bir sesin var.
dozunda galata iyi gelir her insana. ne kalbimden bir mermi geçmişti, ne de aklıma bir huysuz adam uğramıştı. hüzün topladım bütün bulutlardan fakat seyrek gülüşlerimi bahşettim o günün siyah beyaz anısına.
sermest bir aşk bozar her kadının uykularını. ruhuma bir kıymık batmıştı, üstelik huysuz bir adam aklımdan hiç çıkmamıştı. tebessüm aradım karaköy sokaklarında fakat derin bir eksiklik buldum dudaklarımda siyah beyaz bir fotoğrafta. kurşun, deler. ve nihayetinde elbet geçer gider. oysa bir kıymık her kurtulma çabasında daha da dibe saplanır. bilirsin, her kadın bir insanlık yemini etmiştir hayatında. şimdi and içiyorum bu kıymığı göğsümde taşımaya. fakat sen de unutma ki; insan unutulur, hisler değil. ve an geçer, anı kalır akılda.
orijinal bir fikir için zihnimi zorlamaya devam ediyorum, geçen profesör herkes geleceğe yönelik bir fikir bulup da gelsin dedi hiç kimseden orijinal bir fikir çıkmadı o yüzden ben de üzerin de durmaya karar verdim aslında metaverse çıkmadan önce ona benzer bir fikirden yola çıkarak meslek seçimine yönelik hareket etmiştim lakin orijinallik ilkesini bozduğumdan dolayı kendimi yeniden düşünmeye ittim. bugün üzerine düşününce çok zorlandım ama sert kuralları olan bir sistem ortaya attım şuanlık sadece düşünceden ibaret ama kendimi bunun üzerinde geliştirirsem devamının geleceğine inanıyorum. genellikle probleme dayalı olarak fikir ortaya atılıyor ben ise bakış açımı yaşantıyı göz önüne alaraktan yönlendirmeye karar verdim. bu sefer zihnimi meşgul eden duygulardan uzak durarak istikrarımı sürdüreceğim çünkü farkındayım ben özel biriyim en azından kendi açımdan ve tarihin yuttuğu biri değil de tarihe yön veren ve geleceğe yönelik atılımlarda bulunan biri olarak hayatıma devam edeceğim. insan ilişkileri konusunda berbat bir durumdayım özellikle son zamanlarda bundan dolayı kendimi sorumlu tutuyorum tamam belki konuyla alakası olmadan değindim ama dolaylı yoldan etkiliyor zihnimi o yüzden artık içimde yükseliş çağını başlatacağım. her şeyden önemlisi ben istediğimi elde edene kadar durmayan biriyim yeter ki hevesim kırılmasın ve ilgi alanıma girsin, insanlarla ilişkilerimde de bu anlayışa göre hareket ediyorum zaten. özellikle 'orijinal fikir' düşüncesini kendime rehber edindim hatta bu yüzden Nobel alan bilimsel çalışmaların çoğunu gözden geçirdim hepsi de beni heyecanlandırdı... ben yeniliğe açık biriyim hiçbir şekilde çoğunluğun görüşlerine eğilimim olmaz, kendimden az çok bahsediyorum çünkü başka bir amacım da kendimi çözmeye adamak... ben beni bilirsem, ben bana güvenip ona göre davranırsam şayet dünyanın beni yönlendirmesinden çok ben ona yön verir hale gelirim...kendim için ve benden saydıklarım için çabalayacağım ister kaybedeyim ister kazanayım her türlü de amacıma ulaşmış olacağım." bütün oluşların yaratıcısı zihnindedir..."
Aşkım mükemmel
Çok güzel
günaydın canım düş. sanki göğsüme kurulan bir salıncağın göğe uzanışını seyrediyorum ne naif dimi.
gözyaşları ile mi üzüntü ölçülür. ") neden.
iyi gecelere
sevgili düş, her düşlediğini yapamıyor insan, her düş çiçek açmıyor. (" 31.10.2021
Sonu yok hiç tünellerin. ('
:)
buraya da yazmamaya karar verdim, çünkü çok zor bir uğraş kendini ifade etmek... yalnızlık o kadar kabarık ki önümü göremiyorum, duvarları o kadar kalın ki sesimi duyuramıyorum, içi o kadar karanlık ki kimseyi göremiyorum ve ruhum üşüyor üzerini örtecek bir şey bulamıyorum... ben fazlasıyla kaybolmaktayım, belki de bu yüzdendir hiçliğe ve sonsuzluğa bu kadar eğilim göstermem. hoşça kal çıplak üzüm...
iyileşmek mi? ama ben hasta değilim ki, kırık döküğüm. aynı şey değil, anlıyor musun?
aslında sadece buraya dönmek istedim çünkü başka gidecek bir yerim yok...her yerden iki fiske yemeden akıllanmıyorum onu anladım, ne zaman birine gülümseyecek olsam fiskesiz olmaz diyorlar; eğer gülümsediysen bir bedeli olmalı... aklım nadiren karışır, karıştığı zaman da ya duygularımdan dolayıdır yada utandığım içindir. çoğunu anlıyorum, gözlerinizdeki konumumu görebiliyorum ama bir yanım da öyle olmamasını diliyor...beni sevmeyebilirsiniz , sizi sevmeyebilirim ama ya birbimiz de bıraktığımız anılar, hissiyatlar ne olacak? hiç mi acımıyorsun geçen giden zamana, peki ya bana? uzun zaman sonra gözyaşı döktüm çünkü yanılmışlığım bu sefer bütün varoluş benliğimi sarıcak nitelikteydi;ruhum, bedenim, zihnim ve kalbim yanılmıştı... vücudumu bıçakla kurbanlık bir koyun gibi paramparça etseniz dahi bir damla kan akmayacak kadar soğuk ve ölüyüm. yanlızlığımı kabul ettim , dertlerimi ruhumun en ücra köşelerine yolladım, duygularım ölü; kimsesi olmayan birinin başına dikilmiş çiçekler kadar ölü. yarattığım dünyaya küstüm, benim oluşturduğum , kurallarını benim koyduğum, durumlarını benim belirttiğim , bakış açısına göre yönettiğim dünyanın mağlubiyetine uğradım çünkü kimseyi suçlayamam bütün olayların tek sebebiyeti benim, bütün suç benim... çağresizim, bir gece konu mahallesinin tek göz bir evinde gece saatlerinde çıkan yangından acı çekmemek için hemenden ölmeyi bekleyen küçük bir çocuğun gözlerindeki son sönük umut parçasıyım...
kararsızım.
özür dilerim.
bazen sadece zamanın durmasını arzuluyorum.
@@Mustafa_Celep ya yok ne rahatsiz etmesi istediğin zaman yazz. iyiyim sen nasılsın
@@Mustafa_Celep bugün hava baya güzeldi burda üsütme sen de dikkat ett
@@Mustafa_Celep yaa böyle benim aklıma hiçbir şey gelmiyo amaa, dersler nasıl alıştın mi oraya
@@Mustafa_Celep cevap verdin mi yanıtın görünmüyo verdiysen
@@Mustafa_Celep neden noldukii
o kadar anlamlısın ki cânım üzümcüm.
Özür dilerim Lafoai.
:,)
(':
")
Miraç abim Malatyalı 10 numara insan abim sayılır iskilipte evli onunla gittik bize araba çarptı orda hemde rus 😂
@@Mustafa_Celep yaa cok bi sey olmamıştır umarımm
@@grigokyuzuadamla anlaşamıyoruz birde adamın eşi videoya alıyor olayı bir görsen
@@grigokyuzuişte sende aklımdaydın ama bir türlü ulaşamadım sana "(
@@Mustafa_Celep yaa olsun artık size bi sey olmasın daa
yorumlar niye rp tayfa gibi ne alaka burda
Aklımın ucundan bi’ parça düş yastığıma damladı
Rüzgarlı bi’ geceydi, penceremin önünde bir iki dal kıpırdadı
Düşü aldım, evirdim, çevirdim, baktım, yine olmadı
Gözlerim alıştı karanlığa, açıldım, uyku tutmadı
Buz gibi ayaklarım, yatağım bir okyanus, yalnızım
Karmakarışık şimdi renklerim, sonu yok hiç tünellerin, zamansızım
Ve kan çanağı gözlerim, karıncalanmış her yerim, kararsızım
Dışarıda kopkoyu gece, alay ediyo benimle saklamaksızın
Gözümü yumsam, uyusam biraz
Bi’ ses duysam derinden
Rüyalar sarsa beni
Götürse benden
Ve kaybolsam yerinden
İçimde