HİKAYELERİN TÜRKÇELERİNİ BURADAN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ Garip Alışkanlığım I am 35 years old. Ben 35 yaşındayım. I have a strange habit. Garip bir alışkanlığım var. I always eat pizza with a fork. Her zaman pizzayı çatal ile yerim. My friends laugh at me. Arkadaşlarım bana güler. They say, “Why don’t you use your hands?” "Niye ellerini kullanmıyorsun?" derler. I smile and say, “It is cleaner.” Gülerim ve “Bu daha temiz,” derim. But the truth is, I don’t like touching food. Ama gerçek şu ki, yiyeceklere dokunmayı sevmem. I think it feels strange. Bence bu garip bir his. One day, my friend Lily invited me to her house. Bir gün, arkadaşım Lily beni evine davet etti. She made pizza for dinner. Akşam yemeği için pizza yaptı. She said, “No forks today!” “Bugün çatal yok!” dedi. I laughed and said, “I will bring my own fork!” Güldüm ve “Kendi çatalımı getireceğim!” dedim. She thought I was joking. Şaka yaptığımı sandı. But I really brought a fork in my bag. Ama gerçekten çantamda bir çatal getirdim. At dinner, everyone used their hands. Akşam yemeğinde herkes ellerini kullandı. I took out my fork. Çatalımı çıkardım. Everyone looked at me and laughed. Herkes bana baktı ve güldü. Lily said, “You are so funny!” Lily, “Çok komiksin!” dedi. I didn’t feel bad. Kendimi kötü hissetmedim. I was happy with my fork. Çatalımla mutluydum. Then something interesting happened. Sonra ilginç bir şey oldu. A new friend came to the dinner. Akşam yemeğine yeni bir arkadaş geldi. His name was Mike. Adı Mike’tı. He was tall and had curly hair. Uzun boyluydu ve kıvırcık saçları vardı. He looked at my fork and smiled. Çatalıma baktı ve gülümsedi. He said, “I also have a strange habit.” “Benim de garip bir alışkanlığım var,” dedi. I asked, “What is it?” “Ne?” diye sordum. He said, “I eat ice cream with chopsticks.” “Dondurmayı çubuklarla yerim,” dedi. Everyone at the table laughed. Masadaki herkes güldü. I was surprised. Şaşırdım. I said, “Really? Show me!” “Gerçekten mi? Göster!” dedim. He took two chopsticks from his bag. Çantasından iki çubuk çıkardı. He ate a spoon of ice cream with them. Onlarla bir kaşık dondurma yedi. I said, “That is amazing! You are my new favorite person.” “Bu harika! Sen benim yeni favori kişimsin,” dedim. He laughed and said, “Let’s be friends with strange habits.” Güldü ve “Garip alışkanlıkları olan arkadaşlar olalım,” dedi. Now, Mike and I eat together often. Şimdi, Mike ve ben sık sık birlikte yemek yiyoruz. He eats ice cream with chopsticks, and I eat pizza with a fork. O dondurmayı çubuklarla yer, ben pizzayı çatal ile yerim. We laugh at each other. Birbirimize güleriz. Sometimes, people look at us and smile. Bazen insanlar bize bakar ve gülümser. They think we are funny. Bizi komik bulurlar. But I think it is okay to be different. Ama bence farklı olmak sorun değil. Life is more fun with strange habits. Hayat garip alışkanlıklarla daha eğlenceli. İLK MACERA I am 35 years old now. Şimdi 35 yaşındayım. When I was 10, I had my first big adventure. 10 yaşındayken ilk büyük maceramı yaşadım. It was a sunny day in summer. Yazın güneşli bir gündü. I went to the park with my friends. Arkadaşlarımla parka gittim. The park had big trees and green grass. Parkta büyük ağaçlar ve yeşil çimler vardı. There was one very tall tree. Çok uzun bir ağaç vardı. I looked at the tree and said, “I want to climb it!” Ağaca baktım ve "Bu ağaca tırmanmak istiyorum!" dedim. My friends laughed and said, “You can’t do it.” Arkadaşlarım güldü ve "Bunu yapamazsın," dediler. I felt nervous, but I wanted to try. Gergin hissettim, ama denemek istedim. I started climbing the tree. Ağaca tırmanmaya başladım. The bark was rough under my hands. Kabuk ellerimin altında sertti. I felt scared, but I didn’t stop. Korktum ama durmadım. I climbed higher and higher. Daha yukarı ve yukarı tırmandım. The branches were strong, and they helped me. Dallar güçlüydü ve bana yardımcı oldular. My heart was beating fast. Kalbim hızlı atıyordu. I looked down and saw my friends. Aşağıya baktım ve arkadaşlarımı gördüm. They were cheering and saying, “You can do it!” Tezahürat yapıyorlardı ve "Bunu başarabilirsin!" diyorlardı. Finally, I reached the top. Sonunda zirveye ulaştım. I felt like a hero. Kendimi bir kahraman gibi hissettim. The view was amazing. Manzara harikaydı. I could see the whole park. Tüm parkı görebiliyordum. The wind touched my face, and it felt nice. Rüzgar yüzüme dokundu ve bu hoşuma gitti. Then, I saw something special. Sonra özel bir şey gördüm. There was a bird’s nest near me. Yanımda bir kuş yuvası vardı. It had three little eggs inside. İçinde üç küçük yumurta vardı. I felt happy and calm. Mutlu ve huzurlu hissettim. I didn’t touch the nest. Yuvaya dokunmadım. I just looked at it and smiled. Sadece baktım ve gülümsedim. After a few minutes, I climbed down carefully. Birkaç dakika sonra dikkatlice aşağı indim. My friends ran to me and said, “You did it! You are brave!” Arkadaşlarım bana koştu ve "Başardın! Çok cesursun!" dediler. I felt proud and happy. Gururlu ve mutlu hissettim. That day, I learned something important. O gün önemli bir şey öğrendim. I learned that trying new things can be scary. Yeni şeyler denemenin korkutucu olabileceğini öğrendim. But if you are brave, you can do amazing things. Ama cesur olursanız, harika şeyler yapabilirsiniz. Now, I always remember my first adventure. Şimdi her zaman ilk maceramı hatırlıyorum. It made me stronger and braver. Bu beni daha güçlü ve cesur yaptı. And it showed me the beauty of the world around me. Ve bana çevremdeki dünyanın güzelliğini gösterdi.
ÖRÜMCEK I am 35 years old now. Şimdi 35 yaşındayım. But I am still afraid of spiders. Ama hala örümceklerden korkuyorum. They have long legs and move so fast. Uzun bacakları var ve çok hızlı hareket ederler. When I see a spider, I feel scared. Bir örümcek gördüğümde korkarım. I want to run away and hide. Kaçmak ve saklanmak istiyorum. Last week, something happened in my room. Geçen hafta, odamda bir şey oldu. I was reading a book on my bed. Yatakta bir kitap okuyordum. Suddenly, I saw a big spider on the wall. Birden, duvarda büyük bir örümcek gördüm. It was very close to me. O çok yakındı. I froze for a moment. Bir an donakaldım. My heart started beating very fast. Kalbim çok hızlı atmaya başladı. I thought, "What should I do?" "Ne yapmalıyım?" diye düşündüm. I wanted to scream and run. Çığlık atmak ve kaçmak istedim. But I didn’t want the spider to stay in my room. Ama örümceğin odamda kalmasını istemedim. I told myself, "You can do this. Be brave!" Kendime "Bunu yapabilirsin. Cesur ol!" dedim. I took a deep breath and stood up. Derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım. I went to the kitchen and got a glass and a piece of paper. Mutfğa gidip bir bardak ve bir parça kağıt aldım. My hands were shaking. Ellerim titriyordu. I came back to my room. Odaya geri döndüm. The spider was still on the wall. Örümcek hala duvarda duruyordu. It didn’t move. Hareket etmedi. I slowly placed the glass over the spider. Yavaşça bardağı örümceğin üstüne koydum. I was so scared, but I didn’t stop. Çok korkuyordum ama durmadım. Then, I slid the paper under the glass. Sonra kağıdı bardak altına kaydırdım. Now, the spider was inside the glass. Şimdi örümcek bardak içindeydi. I carefully carried it to the window. Dikkatlice onu pencereye taşıdım. I opened the window and let the spider go outside. Pencereyi açtım ve örümceği dışarıya bıraktım. I watched the spider climb a tree. Örümceğin bir ağaca tırmandığını izledim. It was free, and I felt calm. Özgürdü ve ben sakin hissettim. I closed the window and sat on my bed. Pencereyi kapattım ve yatağıma oturdum. I felt proud of myself. Kendimle gurur duydum. I didn’t run away this time. Bu sefer kaçmadım. I faced my fear and won. Korkumla yüzleştim ve kazandım. That night, I slept well. O gece iyi uyudum. I learned that I can be brave even when I am scared. Korktuğumda bile cesur olabileceğimi öğrendim. Now, I am still afraid of spiders. Şimdi hala örümceklerden korkuyorum. But I know I can handle them if I need to. Ama gerekirse onlarla başa çıkabileceğimi biliyorum. This experience made me feel stronger. Bu deneyim bana daha güçlü hissettirdi. Sometimes, small victories can make a big difference. Bazen küçük zaferler büyük fark yaratabilir. GİZEMLİ KUTU One afternoon, I went to the park to relax. Bir öğleden sonra rahatlamak için parka gittim. The sun was shining, and the air was fresh. Güneş parlıyordu ve hava tertemizdi. I walked around and saw something strange. Etrafta dolaştım ve garip bir şey gördüm. It was a small, shiny box on the ground. Yerde küçük, parlak bir kutu vardı. The box was red and looked very beautiful. Kutu kırmızıydı ve çok güzel görünüyordu. I was curious and picked it up. Merak ettim ve onu aldım. It felt light in my hand. Elimde hafif hissediliyordu. I looked at the box closely. Kutuyu yakından inceledim. There was no note or label on it. Üzerinde hiçbir not ya da etiket yoktu. Just a small red box, waiting for me. Sadece beni bekleyen küçük bir kırmızı kutuydu. I decided to open it. Onu açmaya karar verdim. I carefully lifted the lid. Kapağını dikkatlice kaldırdım. Inside, there was something amazing. İçinde inanılmaz bir şey vardı. It was a tiny, old key. Küçük, eski bir anahtardı. The key was made of shiny metal. Anahtar parlak bir metalden yapılmıştı. It was small but very beautiful. Küçüktü ama çok güzeldi. I wondered, “What could this key open?” “Bu anahtar neyi açabilir?” diye merak ettim. I felt excited and a little nervous. Heyecanlı ve biraz da gergindim. I looked around the park. Parkta etrafıma baktım. There was no one near me. Yakınımda kimse yoktu. I was alone with the key and the box. Anahtar ve kutu ile yalnızdım. I closed the box and put the key in my pocket. Kutuyu kapattım ve anahtarı cebime koydum. I decided to find out more. Daha fazlasını öğrenmeye karar verdim. The next day, I went back to the park. Ertesi gün tekrar parka gittim. I looked for anything that might fit the key. Anahtara uyan bir şey aradım. I searched under trees and on benches. Ağaçların altına ve bankların üzerine baktım. I checked the small doors of the park's old building. Parkın eski binasının küçük kapılarını kontrol ettim. But nothing seemed to fit. Ama hiçbir şey uymuyor gibiydi. A few days later, I returned again. Birkaç gün sonra tekrar geri döndüm. I saw an old gate near the park's edge. Parkın kenarında eski bir kapı gördüm. It was rusty and looked forgotten. Paslanmış ve unutulmuş görünüyordu. I walked up to the gate and tried the key. Kapıya yaklaştım ve anahtarı denedim. It fit perfectly! Mükemmel bir şekilde uydu! The gate creaked open slowly. Kapı gıcırdayarak yavaşça açıldı. I stepped inside and looked around. İçeri girdim ve etrafa baktım. There was a small garden with strange plants. Garip bitkilerle dolu küçük bir bahçe vardı. The air smelled different here. Burada hava farklı kokuyordu. It felt like I had entered a hidden world. Gizli bir dünyaya girmişim gibi hissettim. I spent hours exploring. Saatlerce keşif yaptım. I found old statues, beautiful flowers, and hidden paths. Eski heykeller, güzel çiçekler ve gizli patikalar buldum. At the end of the garden, I found a little house. Bahçenin sonunda küçük bir ev buldum. It was small and old, like the gate. Kapı gibi küçük ve eskiydi. I knocked on the door, but no one answered. Kapıyı çaldım ama kimse cevap vermedi. The tiny key had opened something amazing. Küçük anahtar harika bir şeyi açmıştı. I felt like I had discovered a secret. Bir sır keşfetmişim gibi hissettim. Since that day, I visit the garden often. O günden beri bahçeyi sık sık ziyaret ediyorum. The key and the box remain my secret. Anahtar ve kutu benim sırrım olarak kaldı. I still wonder who left it there, and why. Hâlâ bunu oraya kimin ve neden bıraktığını merak ediyorum. But I am happy I found it. Ama onu bulduğuma mutluyum. This mysterious key changed my life. Bu gizemli anahtar hayatımı değiştirdi. It made me believe that magic is real. Beni sihrin gerçek olduğuna inandırdı. Sometimes, a small thing can lead to an adventure. Bazen küçük bir şey bir maceraya yol açabilir. And that adventure can change everything. Ve o macera her şeyi değiştirebilir.
HİKAYELERİN TÜRKÇELERİNİ BURADAN TAKİP EDEBİLİRSİNİZ
Garip Alışkanlığım
I am 35 years old.
Ben 35 yaşındayım.
I have a strange habit.
Garip bir alışkanlığım var.
I always eat pizza with a fork.
Her zaman pizzayı çatal ile yerim.
My friends laugh at me.
Arkadaşlarım bana güler.
They say, “Why don’t you use your hands?”
"Niye ellerini kullanmıyorsun?" derler.
I smile and say, “It is cleaner.”
Gülerim ve “Bu daha temiz,” derim.
But the truth is, I don’t like touching food.
Ama gerçek şu ki, yiyeceklere dokunmayı sevmem.
I think it feels strange.
Bence bu garip bir his.
One day, my friend Lily invited me to her house.
Bir gün, arkadaşım Lily beni evine davet etti.
She made pizza for dinner.
Akşam yemeği için pizza yaptı.
She said, “No forks today!”
“Bugün çatal yok!” dedi.
I laughed and said, “I will bring my own fork!”
Güldüm ve “Kendi çatalımı getireceğim!” dedim.
She thought I was joking.
Şaka yaptığımı sandı.
But I really brought a fork in my bag.
Ama gerçekten çantamda bir çatal getirdim.
At dinner, everyone used their hands.
Akşam yemeğinde herkes ellerini kullandı.
I took out my fork.
Çatalımı çıkardım.
Everyone looked at me and laughed.
Herkes bana baktı ve güldü.
Lily said, “You are so funny!”
Lily, “Çok komiksin!” dedi.
I didn’t feel bad.
Kendimi kötü hissetmedim.
I was happy with my fork.
Çatalımla mutluydum.
Then something interesting happened.
Sonra ilginç bir şey oldu.
A new friend came to the dinner.
Akşam yemeğine yeni bir arkadaş geldi.
His name was Mike.
Adı Mike’tı.
He was tall and had curly hair.
Uzun boyluydu ve kıvırcık saçları vardı.
He looked at my fork and smiled.
Çatalıma baktı ve gülümsedi.
He said, “I also have a strange habit.”
“Benim de garip bir alışkanlığım var,” dedi.
I asked, “What is it?”
“Ne?” diye sordum.
He said, “I eat ice cream with chopsticks.”
“Dondurmayı çubuklarla yerim,” dedi.
Everyone at the table laughed.
Masadaki herkes güldü.
I was surprised.
Şaşırdım.
I said, “Really? Show me!”
“Gerçekten mi? Göster!” dedim.
He took two chopsticks from his bag.
Çantasından iki çubuk çıkardı.
He ate a spoon of ice cream with them.
Onlarla bir kaşık dondurma yedi.
I said, “That is amazing! You are my new favorite person.”
“Bu harika! Sen benim yeni favori kişimsin,” dedim.
He laughed and said, “Let’s be friends with strange habits.”
Güldü ve “Garip alışkanlıkları olan arkadaşlar olalım,” dedi.
Now, Mike and I eat together often.
Şimdi, Mike ve ben sık sık birlikte yemek yiyoruz.
He eats ice cream with chopsticks, and I eat pizza with a fork.
O dondurmayı çubuklarla yer, ben pizzayı çatal ile yerim.
We laugh at each other.
Birbirimize güleriz.
Sometimes, people look at us and smile.
Bazen insanlar bize bakar ve gülümser.
They think we are funny.
Bizi komik bulurlar.
But I think it is okay to be different.
Ama bence farklı olmak sorun değil.
Life is more fun with strange habits.
Hayat garip alışkanlıklarla daha eğlenceli.
İLK MACERA
I am 35 years old now.
Şimdi 35 yaşındayım.
When I was 10, I had my first big adventure.
10 yaşındayken ilk büyük maceramı yaşadım.
It was a sunny day in summer.
Yazın güneşli bir gündü.
I went to the park with my friends.
Arkadaşlarımla parka gittim.
The park had big trees and green grass.
Parkta büyük ağaçlar ve yeşil çimler vardı.
There was one very tall tree.
Çok uzun bir ağaç vardı.
I looked at the tree and said, “I want to climb it!”
Ağaca baktım ve "Bu ağaca tırmanmak istiyorum!" dedim.
My friends laughed and said, “You can’t do it.”
Arkadaşlarım güldü ve "Bunu yapamazsın," dediler.
I felt nervous, but I wanted to try.
Gergin hissettim, ama denemek istedim.
I started climbing the tree.
Ağaca tırmanmaya başladım.
The bark was rough under my hands.
Kabuk ellerimin altında sertti.
I felt scared, but I didn’t stop.
Korktum ama durmadım.
I climbed higher and higher.
Daha yukarı ve yukarı tırmandım.
The branches were strong, and they helped me.
Dallar güçlüydü ve bana yardımcı oldular.
My heart was beating fast.
Kalbim hızlı atıyordu.
I looked down and saw my friends.
Aşağıya baktım ve arkadaşlarımı gördüm.
They were cheering and saying, “You can do it!”
Tezahürat yapıyorlardı ve "Bunu başarabilirsin!" diyorlardı.
Finally, I reached the top.
Sonunda zirveye ulaştım.
I felt like a hero.
Kendimi bir kahraman gibi hissettim.
The view was amazing.
Manzara harikaydı.
I could see the whole park.
Tüm parkı görebiliyordum.
The wind touched my face, and it felt nice.
Rüzgar yüzüme dokundu ve bu hoşuma gitti.
Then, I saw something special.
Sonra özel bir şey gördüm.
There was a bird’s nest near me.
Yanımda bir kuş yuvası vardı.
It had three little eggs inside.
İçinde üç küçük yumurta vardı.
I felt happy and calm.
Mutlu ve huzurlu hissettim.
I didn’t touch the nest.
Yuvaya dokunmadım.
I just looked at it and smiled.
Sadece baktım ve gülümsedim.
After a few minutes, I climbed down carefully.
Birkaç dakika sonra dikkatlice aşağı indim.
My friends ran to me and said, “You did it! You are brave!”
Arkadaşlarım bana koştu ve "Başardın! Çok cesursun!" dediler.
I felt proud and happy.
Gururlu ve mutlu hissettim.
That day, I learned something important.
O gün önemli bir şey öğrendim.
I learned that trying new things can be scary.
Yeni şeyler denemenin korkutucu olabileceğini öğrendim.
But if you are brave, you can do amazing things.
Ama cesur olursanız, harika şeyler yapabilirsiniz.
Now, I always remember my first adventure.
Şimdi her zaman ilk maceramı hatırlıyorum.
It made me stronger and braver.
Bu beni daha güçlü ve cesur yaptı.
And it showed me the beauty of the world around me.
Ve bana çevremdeki dünyanın güzelliğini gösterdi.
❤❤❤❤
❤❤❤❤❤
❤
❤
ÖRÜMCEK
I am 35 years old now.
Şimdi 35 yaşındayım.
But I am still afraid of spiders.
Ama hala örümceklerden korkuyorum.
They have long legs and move so fast.
Uzun bacakları var ve çok hızlı hareket ederler.
When I see a spider, I feel scared.
Bir örümcek gördüğümde korkarım.
I want to run away and hide.
Kaçmak ve saklanmak istiyorum.
Last week, something happened in my room.
Geçen hafta, odamda bir şey oldu.
I was reading a book on my bed.
Yatakta bir kitap okuyordum.
Suddenly, I saw a big spider on the wall.
Birden, duvarda büyük bir örümcek gördüm.
It was very close to me.
O çok yakındı.
I froze for a moment.
Bir an donakaldım.
My heart started beating very fast.
Kalbim çok hızlı atmaya başladı.
I thought, "What should I do?"
"Ne yapmalıyım?" diye düşündüm.
I wanted to scream and run.
Çığlık atmak ve kaçmak istedim.
But I didn’t want the spider to stay in my room.
Ama örümceğin odamda kalmasını istemedim.
I told myself, "You can do this. Be brave!"
Kendime "Bunu yapabilirsin. Cesur ol!" dedim.
I took a deep breath and stood up.
Derin bir nefes aldım ve ayağa kalktım.
I went to the kitchen and got a glass and a piece of paper.
Mutfğa gidip bir bardak ve bir parça kağıt aldım.
My hands were shaking.
Ellerim titriyordu.
I came back to my room.
Odaya geri döndüm.
The spider was still on the wall.
Örümcek hala duvarda duruyordu.
It didn’t move.
Hareket etmedi.
I slowly placed the glass over the spider.
Yavaşça bardağı örümceğin üstüne koydum.
I was so scared, but I didn’t stop.
Çok korkuyordum ama durmadım.
Then, I slid the paper under the glass.
Sonra kağıdı bardak altına kaydırdım.
Now, the spider was inside the glass.
Şimdi örümcek bardak içindeydi.
I carefully carried it to the window.
Dikkatlice onu pencereye taşıdım.
I opened the window and let the spider go outside.
Pencereyi açtım ve örümceği dışarıya bıraktım.
I watched the spider climb a tree.
Örümceğin bir ağaca tırmandığını izledim.
It was free, and I felt calm.
Özgürdü ve ben sakin hissettim.
I closed the window and sat on my bed.
Pencereyi kapattım ve yatağıma oturdum.
I felt proud of myself.
Kendimle gurur duydum.
I didn’t run away this time.
Bu sefer kaçmadım.
I faced my fear and won.
Korkumla yüzleştim ve kazandım.
That night, I slept well.
O gece iyi uyudum.
I learned that I can be brave even when I am scared.
Korktuğumda bile cesur olabileceğimi öğrendim.
Now, I am still afraid of spiders.
Şimdi hala örümceklerden korkuyorum.
But I know I can handle them if I need to.
Ama gerekirse onlarla başa çıkabileceğimi biliyorum.
This experience made me feel stronger.
Bu deneyim bana daha güçlü hissettirdi.
Sometimes, small victories can make a big difference.
Bazen küçük zaferler büyük fark yaratabilir.
GİZEMLİ KUTU
One afternoon, I went to the park to relax.
Bir öğleden sonra rahatlamak için parka gittim.
The sun was shining, and the air was fresh.
Güneş parlıyordu ve hava tertemizdi.
I walked around and saw something strange.
Etrafta dolaştım ve garip bir şey gördüm.
It was a small, shiny box on the ground.
Yerde küçük, parlak bir kutu vardı.
The box was red and looked very beautiful.
Kutu kırmızıydı ve çok güzel görünüyordu.
I was curious and picked it up.
Merak ettim ve onu aldım.
It felt light in my hand.
Elimde hafif hissediliyordu.
I looked at the box closely.
Kutuyu yakından inceledim.
There was no note or label on it.
Üzerinde hiçbir not ya da etiket yoktu.
Just a small red box, waiting for me.
Sadece beni bekleyen küçük bir kırmızı kutuydu.
I decided to open it.
Onu açmaya karar verdim.
I carefully lifted the lid.
Kapağını dikkatlice kaldırdım.
Inside, there was something amazing.
İçinde inanılmaz bir şey vardı.
It was a tiny, old key.
Küçük, eski bir anahtardı.
The key was made of shiny metal.
Anahtar parlak bir metalden yapılmıştı.
It was small but very beautiful.
Küçüktü ama çok güzeldi.
I wondered, “What could this key open?”
“Bu anahtar neyi açabilir?” diye merak ettim.
I felt excited and a little nervous.
Heyecanlı ve biraz da gergindim.
I looked around the park.
Parkta etrafıma baktım.
There was no one near me.
Yakınımda kimse yoktu.
I was alone with the key and the box.
Anahtar ve kutu ile yalnızdım.
I closed the box and put the key in my pocket.
Kutuyu kapattım ve anahtarı cebime koydum.
I decided to find out more.
Daha fazlasını öğrenmeye karar verdim.
The next day, I went back to the park.
Ertesi gün tekrar parka gittim.
I looked for anything that might fit the key.
Anahtara uyan bir şey aradım.
I searched under trees and on benches.
Ağaçların altına ve bankların üzerine baktım.
I checked the small doors of the park's old building.
Parkın eski binasının küçük kapılarını kontrol ettim.
But nothing seemed to fit.
Ama hiçbir şey uymuyor gibiydi.
A few days later, I returned again.
Birkaç gün sonra tekrar geri döndüm.
I saw an old gate near the park's edge.
Parkın kenarında eski bir kapı gördüm.
It was rusty and looked forgotten.
Paslanmış ve unutulmuş görünüyordu.
I walked up to the gate and tried the key.
Kapıya yaklaştım ve anahtarı denedim.
It fit perfectly!
Mükemmel bir şekilde uydu!
The gate creaked open slowly.
Kapı gıcırdayarak yavaşça açıldı.
I stepped inside and looked around.
İçeri girdim ve etrafa baktım.
There was a small garden with strange plants.
Garip bitkilerle dolu küçük bir bahçe vardı.
The air smelled different here.
Burada hava farklı kokuyordu.
It felt like I had entered a hidden world.
Gizli bir dünyaya girmişim gibi hissettim.
I spent hours exploring.
Saatlerce keşif yaptım.
I found old statues, beautiful flowers, and hidden paths.
Eski heykeller, güzel çiçekler ve gizli patikalar buldum.
At the end of the garden, I found a little house.
Bahçenin sonunda küçük bir ev buldum.
It was small and old, like the gate.
Kapı gibi küçük ve eskiydi.
I knocked on the door, but no one answered.
Kapıyı çaldım ama kimse cevap vermedi.
The tiny key had opened something amazing.
Küçük anahtar harika bir şeyi açmıştı.
I felt like I had discovered a secret.
Bir sır keşfetmişim gibi hissettim.
Since that day, I visit the garden often.
O günden beri bahçeyi sık sık ziyaret ediyorum.
The key and the box remain my secret.
Anahtar ve kutu benim sırrım olarak kaldı.
I still wonder who left it there, and why.
Hâlâ bunu oraya kimin ve neden bıraktığını merak ediyorum.
But I am happy I found it.
Ama onu bulduğuma mutluyum.
This mysterious key changed my life.
Bu gizemli anahtar hayatımı değiştirdi.
It made me believe that magic is real.
Beni sihrin gerçek olduğuna inandırdı.
Sometimes, a small thing can lead to an adventure.
Bazen küçük bir şey bir maceraya yol açabilir.
And that adventure can change everything.
Ve o macera her şeyi değiştirebilir.