La Haine: Kamera Arkası Görüntüleri (1995)

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 9 фев 2025
  • La Haine, gerek gösterime girdiği dönemde gerekse de sonraki seneler boyunca hem Fransa'da hem de dünyanın çeşitli ülkelerinde yaptığı eleştiriler ve göndermeler sebebiyle oldukça ses getirmiş bir filmdir.
    Yönetmenliğini Mathieu Kassovitz'in yaptığı 1995 yapımı bu Fransız filmi, aslında 1990'ların başında polis tarafından sokakta öldürülen 17 yaşındaki bir gencin hikayesinden esinlenmiştir. Daha doğrusu, yönetmen, nasıl olur da bir polisin, bir çocuğu öldürecek denli nefret dolu olabileceği üzerine düşünmeye başlamış ve bunun neticesinde La Haine ortaya çıkmıştır.
    Paris gettolarında yaşamını sürdürmeye çalışan üç genç etrafında gelişen birtakım olaylarla, polis şiddetini, ırkçılığı, toplumsal sınıf ayrımlarını işleyen bu filmin sinema tarihindeki yeri hiç kuşku yok ki çok özeldir. Bu açıdan, filmin kamera arkası görüntülerinden derlenen bir videoyu çevirip kanalda yayınlamayı uygun gördüm.
    * * *
    Çeviri: Ümid Gurbanov
    Blog: umidgurbanov.s...
    Twitter: / umidgurbanov
    * *
    Twitter: / ufaktefekceviri
    Patreon: / umidgurbanov

Комментарии • 13

  • @ferideisayeva6703
    @ferideisayeva6703 3 года назад +37

    Çok severim bu filmi...Orda yaşli bir adam bir hikaye anlatiyor .iste o hikayeyi anlarsaniz, filmi de anlamis oluyosunuz...normalde izlediyim filmleri unuturum ama bu filmin o sonunu unutamadim

    • @sicildefterim
      @sicildefterim 3 года назад +1

      ben o hikayeyi anlamamıştım. anlamı ne ki?

    • @kriminell8379
      @kriminell8379 3 года назад +42

      @@sicildefterim moruğun anlattığı hikayede , utandığı için mola vermiş trenden, uzakta sıçan ve bu yüzden trenin kalkışını kaçıran , kaçan trenin peşinden koşarken de elini tutmaya çalışan arkadaşını yakalamaya çalışan , elini tutmaya çalışırken pantolonunu düşüren o arada pantolonu çekmeye çalışırken de arkadaşının elini kaçıran , sonunda da donarak ölmüş olan bir adam vardı.
      şimdi ben bunu alıp filmin sonuna bağlayacağım . ve neden anlattı ki bu moruk bize bu hikayeyi ? sorusuna bir cevap vermeye çalışacaam. böyle yazınca da üzerinde çok düşündüm uzun uzun yazıcam gibi bir şey algılamayın , kısaca geçiyorum . sonra tenefüs.
      algıladığım kadarıyla ;
      hayata yaşamaya mı geldin yoksa almaya mı ? sorusuyla cevabıma girmek istiyorum .
      hikayedeki adam, herkes trenin arka tarafına sıçarken utandığından daha da uzakta çalı yanında rahatça sıçıyordu. yani standartları belli olan bir kitlenin dışına çıkması mevzu bahis. bunun sebebi utanması da olabilir , canının istediği bir yere sıçma isteği de olabilir. o adamın istediği yere sıçma hakkı var tabi.
      ama trenin o adamı beklemek gibi bir niyeti yok. sorun bizim tanrıya inanmamız değil , onun bize inanıp inanmadığıydı ya zaten. sorun bizim nereye , hangi zaman aralığında , ne kadar süreyle sıçmamız değil , sorun trenin bizim kaka yapma hakkımıza gösterdiği saygı .
      daha sağlam bir kafam olsa , saat de daha da erken olsa , sınıf mücadelelerinden , kaderini tayin hakkından bahseder uzun uzun sohber ederdik ama hiç halim yok , canım da istemiyor.
      ben dediğimi yapıp konuyu filmin sonuyla bağdaştırıp , hikayenin neden anlatıldığına dair kendi cevabımı verip siktir olup gideyim.
      malum filmin sonunca vincent öldürülüyordu . kaza kurşunuyla da olsa , bu kadar dandikçe bir anda ve şekilde ölmesinin sebebi onun elinde silah olmamasıydı elbet. peki onun silahı neredeydi? hubert'a vermişti.
      peki neden vermişti ?
      işte tam burası o sorunun cevabı oluyor aslen. film boyunca , vincent , dünyaya almaya gelmiş bir tavırla ve söylemlerle elindeki silahla , arkadaşının ölmesi durumunda bir polisi vuracağını ve durumu eşitleyeceğini böylece , diğer yanağını çevirmemiş oldugunu göstereceğini , hiddetle ve şiddetle söyledi durdu.
      fakat daha sonra , bir polisi olmasa dahi , kendilerine saldırmış olan ırkçı dazlak gruptan bir elemanı vurma fırsatı eline geçti. ama bunu içindeki hümanist blok mu engelledi ya da zaten vincent her şey dilinde olan yufka yürekli bir adam mıydı ben bilmem. ama o adamı orada vuramadı ve onu öldüremediği anda kendi ölümünü hazırlamış oldu. bu tarafı unutmayın , hemen bağlıyorum.
      hikayedeki adama geri dönelim , utanıyordu herkesin içinde sıçmaya , ve daha sonra treni kaçırma pahasına dahi pantolonunun dizine düşmüş olmasından çekiniyor , ve onu tutayım derken de bir şekilde geri kalıp ölüyordu o adam.
      yani ki , hem utangaçlık duygusu hem de yaşama fırsatı aynı anda verilmiyordu o adama. seçecekti , öldü.
      vincent için de geçerli aynı durum , hem yufka yüreklilik , hem de hayatta kalma aynı anda olamıyor vincent.
      nereden vardım bu kanıya , en azından son sahnede vincent için , şöyle diyebiliriz :
      vindent o dazlakı vursaydı , silah yine kendinden kalacaktı , hey haklıymışsın adamım yaptıgım çok yanlış işmiş diyip hubert'a vermeyecekti . e silah kendinde olsaydı da , son sahnedeki hırbonun kendisini o kadar hırpalamasına ve haliyle öldürmesine engel olabilecekti.
      kaldı ki sonunda , o silah yine yapmak için yapıldığı şeyi yaptı.yalnızca zamanını tutturamadı. hani çemberdi ya zaman , hep aynı yere dönerdi . bütün işler de olması gerektiği gibi olurdu. yine öyle oldu bakın.
      hikayeyi anlatan amcanın çok kısa oldugunu hatırlarsınız . tıpkı vincent'ın hayatı gibi.
      tuvaletten çıkarken adamı arar gözlerle aşağıya doğru bakışını da hatırlarsınız. vuruldugunda aşağıya başı aşağı düştüğünde de aynı boş bakışlar vardı yüzünde.
      sanırım basit filozofi de olsa hikayenin neden anlatıldıgını sosyolojikman anlatabildim.
      şimdi , varoluş mücadelesinde şiddetin yeri ve gerekliliği konusunda , bir tartışma çıkarıp yine uzun uzun o konu hakkında da muhabbet etmek isterdim.
      sanki forum amına koyayım , muhabbetmiş. benim bu gece yalnızlığı şizofreniye mi sebep oluyor nedir.
      jusqu'ici tout va bien .evet önemli olan düşüş değil , yere vuruştur. yere vurduğunda da , utanma , acıma lüksünü çoktak kaybetmişsindir zaten. o sertliği yufka yüreğinle yumuşatamazsın.
      insanın ölüm şekli de hayatının adisyonu sanki amına koyayım.
      don't drag me down ha? ahaha just because my down.
      önemli olan olmak ya da olmamak değil , kaçıncı kattasın ?

    • @hzmuhabbet
      @hzmuhabbet 3 года назад +1

      @@kriminell8379 önemli olan kaçıncı katta olduğun da değil, asıl önemli olan binanın tepesine nasıl çıktın ve neden düşüyorsun.

    • @sicildefterim
      @sicildefterim 3 года назад +2

      @@kriminell8379 bu bireysel kurtuluş değil toplumsal kurtuluş içindir. çünkü aynı zamanda bu bir toplumun düşüşünün hikayesi. trene yetişmek de kendi elimizde tabii.

    • @Erkotan
      @Erkotan 3 года назад

      @@hzmuhabbet binanın tepesine ne zaman çıktık ki düşelim

  • @yusufsogen
    @yusufsogen 3 года назад +7

    yine bir mükemmel çeviri daha, çok teşekkürler

  • @user-qq6gb6rp6p
    @user-qq6gb6rp6p 2 года назад +3

    1995'te filmi iki kez izlemiştim Fransız Kültür Merkezi'nde. Filmden çıktıktan sonra büyülenmiş gibi yürüyordum İstiklal Caddesi'nde. Çok değil 6 yıl sonra Mathieu Kassovitz'i Amélie filminde görmek çok güzel bir sürprizdi.

  • @thegreennight8874
    @thegreennight8874 3 года назад +4

    Ümid neden hep aynı konu üzerinde gidiyoruz, aynı düşünmek sevindirici, Emeğine sağlık.

  • @1panomotion847
    @1panomotion847 Год назад +1

    When could you upload more of the behind the scenes of the La Haine movie ? ( I know there's more of it because I've seen other color scenes of La Haine)

  • @Oyunculukokulu
    @Oyunculukokulu 3 года назад +2

    👏👏👏👏

  • @fatih_andi
    @fatih_andi 3 года назад +1

    Emeğine sağlık 😎👌💖