Kendini Zehirleyen Eşini Allah'a Dua Edip Kutup Olmasına Vesile Olan Evliya | Yakup Çerhi (ks)

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 15 сен 2024
  • Kanalımıza Abone OL : / muhammedlutfituran
    Sosyal Medya Hesaplarımız :
    Instagram ► / lutfituran03
    Facebook ► / muhammedlutfi.turan
    Telegram ► t.me/muhammedl...
    Whatsapp ► wa.me/90542634...
    E-POSTA ► muhammedlutfituran@yahoo.com
    Afganistan’ın Lûgerd (Logar) vilâyetinin Çerh köyündendir. Babası takvâ sahibi bir kişiydi ve ataları Çerh yakınlarında Serrez köyünde yaşamıştı. Gençliğinde rüyasında Hızır’ı gördüğünü ve onun tavsiyesiyle ilim tahsiline başladığını söyleyen Çerhî bir süre Herat’ta dinî eğitim gördü. 782’de (1380) Buhara’ya gidip tefsir ve fıkıh okudu, fetva verme icâzeti aldı. Bir süre sonra Mısır’a gitti ve Şehâbeddin es-Sayrâmî’nin talebesi oldu. Zeyniyye tarikatının pîri Zeynüddin el-Hâfî bu dönemde onun ders arkadaşlarındandı. Çerhî Buhara’ya döndüğünde Bahâeddin Nakşibend’e intisap etti. Onun vefatı üzerine on bir yıl halifesi Alâeddin Attâr’ın sohbetlerine devam etti. Alâeddin Attâr’ın vefatının (802/1400) ardından Hisârışâdmân (bugün Tacikistan’ın başkenti Duşanbe) yakınlarındaki Hülgatû köyünde kurduğu tekkede irşad faaliyetine başladı. En önemli müridi Nakşibendiyye’nin yayılmasında büyük hizmeti olan Ubeydullah Ahrâr’dır. Ya‘kūb-i Çerhî’nin vefat tarihi kaynaklarda 838 (1434) veya 851 (1447) olarak gösterilmişse de çoğunlukla 851’de öldüğü kabul edilmektedir; kabri Hülgatû köyündedir. Afganistan’ın Çerh kasabasında halkın Ya‘kūb-i Çerhî’ye ait zannettiği mezar ise atalarından birine aittir. Dârâ Şükûh, Çerh’ten geçerken Ya‘kūb-i Çerhî’nin atalarına ait bazı mezarları ziyaret ettiğini söyler. Çerhî, Tacikistan’da olduğu gibi asıl vatanı olan Afganistan’da da saygıyla anılmaktadır.
    Ya‘kūb-i Çerhî’nin bir oğlu on yedi yaşında iken vefat etmiş, tekkesinde yerine Yûsuf adlı diğer oğlu geçmiştir. Çerhî’nin ayrıca Abdullah Berzişâbâdî, Yûsuf Baykūlî ve Muhammed Kuhistânî gibi müridlerine hilâfet verdiği kaydedilmekteyse de Nakşibendiyye tarikatı Ubeydullah Ahrâr ile devam etmiştir. XVIII. yüzyıla kadar Hindistan’da Çerhî’nin neslinden gelen bazı kişilerin yaşadığı bilinmektedir. Şair Abdülkādir Bîdil bunlardan Seyyid Mahmûd ile görüşmüştür. Çerhî’nin soyundan gelen başka bir kişiye de İmâm-ı Rabbânî’nin halifelerinden Muhammed Hâşim-i Kişmî zikir telkin etmişti. Ya‘kūb-i Çerhî sâlihlerle sohbete önem vermiş, insan gönlünün bu sayede mâsivâdan kurtulacağını vurgulamıştır. Hafî zikrin ısrarlı bir savunucusudur. Tasavvuf yolunda bazılarının riyâzet ve mücâhede usulünü tercih ettiğini, bazılarının mücâhedeye devam etmekle birlikte Allah’ın lutfuna daha çok güvendiğini ve bu ikinci grubun amacına daha çabuk ulaşacağını söyler. Ayrıca râbıtanın bütün müridlere değil sadece kabiliyetli olanlara tavsiye edilmesinin gerektiğini belirtmiş, mânevî halini diğer insanların anlamaması için sûfînin halk içinde sıradan bir insan gibi davranmasını, boynu bükük derviş edasıyla durmamasını tavsiye etmiştir. Çerhî’nin tasavvufî düşüncesinde ricâlü’l-gayb anlayışının önemli bir yeri vardır.
    Eserleri. 1. Risâle-i Abdâliyye. Velîlerin özelliklerinin, Hızır, kutub, gavs ve abdallar gibi ricâlü’l-gaybın ele alındığı eser Bahâeddin Nakşibend ve Alâeddin Attâr hakkında kısa bilgiler de içermektedir. Muhammed Nezîr Rânchâ eseri yayımlamış (İslamabad 1978) ve Urduca’ya çevirmiştir (Lahor 1978).
    2. Risâle-i Ünsiyye. Tasavvufî eğitim, abdestli bulunmanın fazileti, hafî zikir ve nâfile namaz gibi konuların anlatıldığı eserin son bölümünde Bahâeddin Nakşibend ile Alâeddin Attâr’ın bazı sözleri nakledilmiştir. Resâʾil-i Sitte-i Żarûriyye adlı mecmua içinde taşbaskı olarak yayımlanan eseri (Delhi 1308) Muhammed Nezîr Rânchâ, Urduca tercümesiyle birlikte yayımlamıştır (İslâmâbâd 1983). Eser La‘lîzâde Abdülbâki Efendi tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 636).
    3. Tefsîr-i Yaʿḳūb-i Çerḫî. Fâtiha sûresiyle Kur’an’ın son iki cüzünün tefsiridir. Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı ve Kevâşî’nin et-Tebṣıra’sı başta olmak üzere tefsir ve tasavvuf kaynaklarından faydalanılarak hazırlanan eser Mes̱nevî beyitleriyle zenginleştirilmiştir (Bombay 1297/1880; Leknev 1310/1892; Lahor 1331/1913; nşr. Hasan Ali Muhammedî - Leylâ Hammâmî, Tahran 1387 hş./2008). 1033 (1624) yılında Velî Muhammed Hucendî Kandehârî’nin yazdığı Ravżatü’l-meʾârib adlı Farsça hâşiye Lahor baskısının kenarında yer almaktadır. Hemedânî Hacı lakaplı Seyyid Pâdişah Hacı Seyyid Atâî tarafından 993’te (1585) Çağatay Türkçesi’ne çevrilen eserin yazma bir nüshası Taşkent’tedir. Tefsîr-i Yaʿḳūbî’yi Gurâbzâde Ahmed b. Abdullah’ın XVII. yüzyılda Türkçe’ye tercüme ettiği kaydedilmektedir. Ayrıca Muhammed Nezîr Rânchâ tarafından Urduca’ya çevrilmiştir (Lahor 2005).

Комментарии • 30