Dertleşme kısmı belki de RUclips da izlediğim en anlamlı kısımdı. İçimi, dışımı, zihnimi yansıtan müthiş bir sekans. İyi ki varsın. İyi ki yazar değilsin yazmak zorundasın. Emeklerinize sağlık. Harikasınız.
samimiyetiniz çok kıymetli... insan insanın ilacıdır derler, biz sizi dinliyoruz "yalnız değilmişim " diyoruz... siz yorumları okuyor "yalnız değilmişim" diyorsunuz... kirpiler gibi hem uzak hem yakınız...
Şey var, sessizce izleyip yorum yapmadan ayrılan insanlar. Aytuğ'u yeraltından notlar'dan beridir takip ederim. Ve her videonun sonunda yorumlara şöyle bir göz gezdirip kaçmadan aklıma o insanlar gelir. Yorum okumaya veya yapmaya tahammülü olmayan insanlar. Sadece dinleyen, izleyen ve gözleyen. Hani bu yorumu görürseniz şayet, size güzelinden bir tebessüm yolluyorum. Esenlikler.
@@keremius5201ama illa bir değer katmak zorunda mıyız sırf yazmak istedik ya da sevdigimizi söylemek icinde yazabiliriz degil mi fikirlerinizi o kadar değersiz görmeyin
Sonuna kadar dinlediysem, paylaşmak istiyorum. Ve hislerimi yazmak. Ve gönderdiğim insanlarla konuşmak en azından.Ama öyle olmazsa da pek üzülmüyorum. Az. Biraz. Bazen çok.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar, Nasıl korku verir sessizlik insana; Insan nasil konuşur kendisiyle; Nasıl koşar aynalara, Bir cana hasret, Bilmezler. Orhan Veli Kanık
Tesadüfe bak. 2 gün önce canımın sıkkın olduğu bir sabah, Aytuğ Ağabey'in de sunucusu olduğu Ali Ata Bak isimli video serisini ilk kez gördüm. Hemen rastgele bir bölüm seçtim. Seçtiğim bölümde ise Küçük İskender Bey vardı. Onu dinlemekten çok keyif almıştım. Yaşı genç diye hayatta mıdır diye bile sormamıştım. Allah rahmet eylesin, ışıklar içinde uyusun.
İzlerken, içimdeki beni hiç terk etmeyen yalnızlığı benim bile yapamayacağım kadar iyi anlatması belki o kadar da yalnız değilimdir, değilizdir dedirtti. Teşekkürler.
Ben hayatta özgürlüğün kendimizi neler uğruna kısıtlayacağımızı seçebilmekten geçtiğini düşünüyorum. Anlamlı bulduğum bir şey uğruna kendimi kısıtlamak beni daha da özgür kılabilir.
sabah uyandım. pencereden güneş ışığı üzerime vurmuşken izledim videoyu. bedenim hastaydı. ruhumun hastalığını unuttuğum bir dönemde denk geldi. o kadar güzel anlatmış ki herkes kendinden bir şey bulabilir. o her şeyi fazla fazla yaşadığından kaybetmiş bir şeyleri ben hiçbir şeyi yaşayamadığımdan,hiçbir seye adım atamadığımdan ,hep eksikliğimden... İnsan en çok da yorgunken kaybediyor merak duygusunu ,hevesini,anlamayı . çünkü anlaşılmadıkça yoruluyoruz. ve Küçük İskender... "Tabiatın güzelliğine bak!' dedim. 'Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum' dedi."
İnsan her şeyden çok ait olmak istiyor. bir yere, bir şeye ya da bir kişiye. Aslında dünyada çok az insan buna sahip. çoğumuz kurum tutmuş toz gibi bi yerlere yapışık, kimimiz rüzgardaki kum tanesi gibi. Gerçekten ait olan insanın merak eden insan olduğunu düşünüyorum. Bir insan bir şeyden ne kadar uzaklaşır ne kadar koparsa onu o kadar az merak ediyor, tıpkı sizin hiçbir şeyi merak etmiyorum demeniz gibi. Umarım merak duygusunu kaybetmiş olan herkes onu tekrar bulur
ben de İskender'le tanışmamı anlatayım. lise 3'ü okumadım diyebilirim. okuldan çok kadıköy'de vakit geçirirdim. okula uğradığım zamanlar da ya sınıfta ya kütüphanede uyurdum. yoklamada hile hurdayla geçtik sınıfı. kütüphaneyi pek kimse kullanmazdı. ben de hem oraya çok gittiğim için hem de az çok okumayı sevdiğim için kütüphane başkanı seçildim. tabii pek bir olayı yok, rafları düzenliyoruz arada hocayla beraber. kimsenin yüzüne bakmadığı 40-50 senelik kitaplar oluyor arada, cepliyorum. burada zaten kimse okumuyor, çürüyeceğine bende kalsın okuyana veririm diyorum. birçoğunu verdim de. bir gün böyle “lucifer'in bisikleti" diye bir kitap buldum. küçük İskender diye bir adam, hiç duymamıştım. belli ki ucuz bir kitap diye düşünmüştüm o zaman, kafası güzel biri yazmış gibi. argo ve cinsellik dolu, bölük pörçük denemeler. o zamanlar da entel feridun videosu meşhurdu, dedim tam feridun abilik. neyse, yanımda dolaştıra dolaştıra bir baktım ikinci kere okuyorum. bazı yerleri ezberlemişim bile. hatta artık bana divan şiiri kadar ince, zeki, muntazam geliyor. bir gün birinden yumruk yiyorum, bir cümlesini daha iyi anlıyorum kitabın. bu ne saçma şey lan, dediğim uzun cümleleri öbür gün hocadan gizli tüttüren liselilerin yüzünde görüyorum. sanki gün geçtikçe bana açılıyor. tabii hala internette küçük İskender kim diye aratmayı akıl etmiyorum. neyse uzatmayayım. benim bu hayranlığım üstünden bir sene geçmedi, o yaz bir gün öldüğünü duydum. hiç tanımamıştım, başka kitabını da okumamıştım ama içime oturdu o gün. yakınım ölmüş kadar üzüldüm. yas tuttum. çok sonra, en sevdiğim şiir olan phoenix'i (edip cansever) araştırırken denk geldim yine İskender'e. gençken eline bu şiir geçmiş, okumuş, yanlış hatırlamıyorsam nefret etmiş. “bu ne salak şiir" deyip bir kenara atmış. sonra bir gün trenle dönerken, dağlara bakan bir köpek görmüş ve aklına o dizeler gelmiş, “kim bakardı uzağa köpekleri saymasazsam." demek ki ben edip'i anlayacak adam değilmişim, demiş kendine. şehre dönünce ilk iş edip cansever kitabı almak olmuş. bu da böyle bir anımdır. ben öyle şair değilim ama bende yeri büyük bu olayın. gecenin bu saatinde sürç-i lisan ettiysek affola.
"Yüreğini kolla, Aurelino" dedi, "Ölmeden çürüyorsun" --Yüzyıllık Yalnızlık, Gabriel Garcia Marquez Herkes gibi olmak için her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi yapmalıydım.-Kırmızı Saçlı Kadın, Orhan Pamuk Kendinizi fazla dinlemeyin! -Ölü Canlar, Nikolay Vasilyeviç Gogol Ağabey ne olmuşsa olmuş , ben şuna inanırım iyi olsun, kötü olsun herşey hayatımıza bir şey katar ,şimdi bilmesen bile ne katdığını . Üzülme ) bir de hayatının anlamını , onu aramaya çalışma ,bu hayatta bir görevin , biri varsa , o seni bulur ,canını sıkma . Sonda söylemek istediğim- İYİ Kİ VARSIN
İlk instagramda önüme çıktın, geçen gece birden 'arınma gecesi' serisine başlamış oldum, aklıma öyle bir takıldın ki günlerdir tarayıp tüm anlattıklarını duymak istiyorum. kızımdan iki yaş büyüksün, hangi ara bu kadar kitabı yedin yuttun, inanılmazsın, çok inançlı olmasamda nazarlardan uzak olmanı diliyorum. Yine geçen gece arınmaları izlerken Küçük İskender'i çağrıştırdın, içimden günümüzün Küçük İskender'i sanki diye düşünmüştüm ve şimdi bu videonda onu tanıdığını duyunca çok içim yandı. Ölümün yakınlaştıkça ki acısını iyi biliyorum Aytuğ. Keşke sohbet etme fırsatımız olsaydı, çok hikayelerimiz var, bunca yaşanmışlık... Muhteşemsin, sevgilerimle...
Seni seviyoruz Aytuğ, bir kitaptaki kahramanla kendimizi özdeşleştirdiğimiz gibi senle özdeşleştik. Kayboluşların, aramaların aslında hepsi bizdik. Çocukluğumuzda bulamadığımız şeyi yetişkinlikte aramaya çıktık. Bulamadıkça kendimize döndük, sana döndük . Seni seviyoruz Aytuğ, çünkü hepimizin içindeki çocuğun sevilmeye, başının okşanmasına ihtiyacı var.
İnsanın kendi monoloğundan daha çekici hiçbir şey yok ve hiç kimse bizi kendi iç sesimiz kadar iyi anlayamaz. Aklımızdan geçenleri ve hislerimizi aktarmakta dil hep yetersiz kalacak. Hayatımıza sürekli birileri girip çıkacak ancak insan yalnızlığa mahkumdur. Melih Cevdet'in de dediği gibi "Yalnızlıktır denizin tek yasası"
Aslında bu soruyu soranlar, cevabın böyle olduğunu (ya da cevapsız ) en çok bilenler olabilir ki Bu anlamsızlığı en çok anlamlandırmak isteyenler onlar Rn azından ben öyleyim
bu günlerde herkesde bir sancı var kimisi ekonomik kaygı, kimisin hayatına anlam bulma, kimisi ilişki, kimisi aile, kimisi hiçlik kimisi ise kendi varlığı var olma sebebi, anlam arayışı.. çok samimi geldin bana.. teşekkürler paylaşım için
"Belki de herkesin gitmek istediği yerdi kalmak." Ne kadar kolay olabilecek bir şey, nasıl bu kadar zor oluyor anlayamıyoruz işte. İki kişi yürümeye çalışırken de, bir toplum olarak yaşamayı amaçlarken de başaramıyoruz ve galiba formülü vermiş usta; Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine. Muhteşem bir bölümdü. Sağolun.
Dertleşme çok samimi ve manalıydı. Şiir de çok güzeldi. Doğmuş olmanın sakıncası yoktur, dertlerin de, dertleşmenin de. Güzel bir insansın Aytuğ hocam. İyi ki varsın.
Benim bildiğim Michelangelo inançlı, dindar bir ressamdı, sistine şapelindeki Tanrının beyinin içinde resm edilmesi hayli ilginç geldi bana. Bu bölümün yeri çok ayrı oldu. Sanat, edebiyat, ilişkiler, özgürlük, şiir, her şeyden bahs edildi, konuşuldu. Bütün bunları bir araya getiren Flu tv ve Aytuğa yürekten minnettarım. İyi ki, varsınız.
Bu programda o heykellerdeki gibi bir emek var bizi gerçeğe çok yaklaştıran, bir ayna var kendi gerçeğimizi gösteren gözümüzü alarak. Nasıl teşekkür edilir acaba, pazar akşamlarında istediğimiz anlamı vermenize…
aytuğ abi 2 hafta oldu sanırım. kadiköyde sizi bir arkadaşınızla gördüm. yanınıza gelip rahatsız etmek istemedim ama göz hapsine aldım. göz göze gelseydik bir baş selamı verirdim. saçma belki ama tam bir beyaz atlı prens vibe'ı veriyorsun ya. konuşurken huzur veren insanlardansın. o akşam çok mutlu ve huzurlu görünüyordun. hayali bir şey gibiydin giderken arkandan izledim. bir köşeyi döndün sonra ağacın arkasından çıkmadın falan. başka yöne gittin sanırım göremedim. gerçekten rüya gibiydi. seni böyle biri olarak atfetmişim kafamda. iyi ki gördüm senle beraber ağladığım anları falan hatırladım aşırı sevdiğim ve saygı duyduğum birisin. bunu da niye yazdım bilmiyorum. belki görürsün hoşuna falan gider. iyi ki varsın. iyi ki konuşuyorsun burada
Yazar burada yaşamak istediği hayatı değil hayatın yaşanması en güzel olabilecek tarifini vermiş, Kirpiler gibi çok iç içe değil ve çok ayrık bir ilişki olmamalı, ne zarar vermeli birbirine sevmek için, ne uzak kalmalı kendi hayatını yaşamakla sınırlı olmamalı tabi ki hayat, başkasına müdahale etmeden müdahil olmalı hayatına Yani ne çekip gitmeli ne bir kaşık suda boğmalı sevgiliyi. kısacık süren hayatlarını dar etmemeli, yaşamalı keyifle ve mutlulukla unutma mutluluk paylaştıkça çoğalır.
Ailesinden görmediği bir şeyi başkasına veremiyor' düşüncesine katılmıyorum. İnsan görmediği şeyi arar. Sevgi görmediysen, sevgi görmek istersin. Peki bize sevmeyi kim öğretecek? İşte ipin ucunu kaçırdığımız yere geldik. Bazı insanlar sevdikleri şeyi mahveder, baş üstünde tutmak isterken. Bazıları tam tersi. Bazıları dengeyi kurar. Eğer dengeyi kuramıyorsak yapmamız gereken belli. Direksiyondan elimizi çekmeliyiz. Belki sadece böyle yaparak almak istediklerimizi verebiliriz.
Fallen Angel, Düşmek acıtır, aşktan düşmek yarım ölümdür, her acıya, acıyla alışır insan, aşk acısı en çok acıtandır. Alışacaksın!
9 месяцев назад
Aytuğ abinin içini döktüğü kısımlar için dönüp dönüp defalarca izlerim. Küçük iskender kısmında da bi ayrı etkilenirim. Çok derin duyguları çok sade cümlelerle anlatması her seferinde beni bi garip yapıyor.
İsmet Özel'in şiirlerinden kesitler ezbere bilen insanlar çok derin sorularla ve sorunlarla boğuşuyor oluyor hep. En azından benim gözlemlediklerim böyle. Harika video teşekkürler🌺🌺👏👏👏
güzel ve düşündüren bir bölüm oldu. aytuğ bey her zaman böyle güzel bölümlere imza atıyor. kişisel olarak söylüyorum merak duygum olmasa yaşayamam. bir doğa bilimci olarak hayatta olma amacım doğayı izlemek, sonsuz geçmişe ve sonsuz geleceğe bakmak. çocukluk hayallerimi yaşıyorum, ömür boyu doğayı anlamlandırmaya veya gözlemlemeye çalışmak istiyorum.
Bu bölüm youtube içeriklerinde bir dönüm noktası. Mecraya uygun bir şekilde hissin aktarımı yeni bir seviye, belki youtube edebiyatı gibi bir noktaya kadar gideceğiz. Bir an neye şahit olduğuma inanamadım ve toparlanınca yeni bir ufuk açıldığını gördüm. Mest oldum, harika bir bölümdü samimiyetinize sağlık.
İnsan hayatta her zaman var olan çelişkileri bazen de anlamsızlıkları keşfettikten sonra kendini bir boşluğun içinde hissediyor. Keşke bazen çoğu şeyi anlayamasaydım diyebiliyor insan. Öbür taraftan da doğanın mükemmelliği ve sanatın büyüsü insana hayatı sevdiriyor. Bence hayat her şeye rağmen güzel. Evet, bazı insanlar otel odasıdır, bazı insanlar kiralık evlerdir, bazıları beton sevdalısıdır... Şiir, kitap, sanat söyleşilerinizi dört gözle bekliyoruz... Kolay gelsin.
Ahh, Altuğ, her konuşmanı ayrı sevdim ama bu bölüm, içime dokundu. Sanırım yaşadığım ruh hallerini özetlediğin için ya da doğmuş olmanın yükünü taşımakta zorlandığımı birileriyle paylaştımı gördüğüm için ya da birini çok sevmenin nasıl yetmediğini, bir gün içinden nasıl çıkacağını bilmek istemediğin bir kaosa dönüştüğünü konuşabilecek biri olduğun için.
Sana sarılasım geldi, besbelli acıdığımdandı bu… hiçbir şey başaramamış biri olarak hayranlıkla izlediğim kişiye acıdım sonra, sonra kendime kızdım bre densiz sen kim oluyorsun da acıyorsun birilerine acınacak halinle… sonra kendime sarılasım geldi kendime acıdım. Acımakla geçecek bu ömür ve bu acımaklar galiba benim tepeye bir türlü vardırmadığım yüküm. Sen dili kullanıyorum evet, karşımda soyunan birine siz demek içimden gelmiyor. Hazır çıplağız ve gözümüzden akan tuzlu sıvının kirletme ihtimali de yok kostümlerimizi demek ki ağlamak zamanıdır. Çok ağlarsak gülmeye başlarız birden ve buna ihtiyacımız var hem de dolar bu kadar artmış ölmek zamanı bu kadar sarkmışken.
Oyunculuğunu takdir ettiğim sanatçının sesi ve muhteşem bir şiir ile videonun noktalanması güzel bir sürprizdi. Samimi ve derin sohbetlere aitiz biz, başka hiçbir yere ve bir kimseye ait hissetmeyenlerden....
Aytuğ (abi mi desem bilemedim zannediyorum ki sen Aytuğ dememi isterdin ben daha 18 olsam da) merhabalar sana, flutv'ye gelen herkesin bir profesyonel tavırları var, anlattıkları ne kadar harika olsa da hiç bir oturup çay/kahve içsem keşke dediğim olmadı içlerinde. Ancak sen.. Ancak bu bölüm.. Sana ve bu fırsatı sana sunanlara teşekkürler. Kendi hayat hikayenden bir parça da olsa sunmuş olduğun, bana çok iyi geldi. Seviliyorsun
Diğer bölümlerine kötü diyemem ama bu video gerçekten harika olmuş...Durum, anlam, karışık ruh hali, kitaplar ve şiir. Emeğine ve yüreğine sağlık güzel insan...
Annemi covidden kaybettim ve hiçbşe eskisi gibi dil artk..hevessizlik mrk yok kaçıp gitmek..gördüklerim yetti artı bile iyi ki varsın aytuğ sana sarılmak gibi bu sözlerin yalnız olmadımı hissediyorum..
Merhaba Aytuğ, 00:00'dan (yoktan) - 00:05'e kadar olan sürede boşluğa bakan haline bir süre baktım. Gerçekten durdurup durdurup baktım, izlediğimiz vidyolardakinden ibaret değilsin tabi ki ama her ne yapıyorsan, her ne ile meşgul oluyorsan kendine bunu lütfen yapma. Blue (2017) Belgesinde, Kerim Çaplı için şöyle der birisi; "hiç olmayan bir yere bakmayı severdi, kendini en çok orada arardı" ve belgeselde bu müthiş müzik adamıyla özdeşleşen onu ifade eden tek şey boş tahta bir bavuldu... Saçma sapan yazmış olabilirim fakat sen düşünmeyi seven insanlar için kıymetli birisisin, hiçliğin ve yokluğun cazibesine kapılmadan, kabuğuna çekilmeden yaşamanı isterim. Sevdiğin bir kitaptan özetle; "Çünkü burada her şey var!... Her şey var! Her şey var!"
ahahahahahaha ya süper ya...Kara Kitap'taki o satırları ilk okuduğum zaman - ki sene 2000 olması lazım - beynim kafatasımın içinde zınk zınk diye oynamıştı. vay be benim dışımda bu güzel şeyi bilen ve bu güzelliğin altını çizen bir insan var. Ne güzel!!! Ne kadar mutlu oldum! Zaman zaman bir kağıt parçasına yazar masamın üstüne, kimi zaman cüzdanıma koyarım.
İlginçtir, sanki hayatımdaki boşlukların biraz da olsa dolduğunu hissettiğim bir kişilik. Geç de olsa Aytuğ Akdoğan'la ilk karşılaşmamız ve buna içten minnettarım . Merhabalarımı iletiyorum kendisine.
Edebiyata bir süredir uzaktım. Bir şeyler karalayıp okumayı çizmeyi bırakmıştım. Beni kendime getirdi bu yayınlar sevdiğim seylerden uzaklaşmanın bana kötü geldiğini bir kere daha gördüm. Flu tv ve Aytuğ emeğinize sağlık ❤
bu seriyi izlerken çok kez yaşadığım hissi, tekrar yaşadım. Video izlediğim süre boyunca, videoyu durdurup durdurup beğen butonuna basıp bamadığımı kontrol etme ihtiyacı duydum. Tek beğeni hakkım var ama siz 20 kez beğenmişim gibi sayın.
Creation of Adam'ın yeni öğrendiği yorumuna gözleri parlayan birinin merakı bitmiş olamaz ve plastik tabaklardan yiyen (otel odası insanı) birinin aynı zamanda çok iyi yaprak sarma yapıyor olması da tuhaf ve güzel. Sanırım çarpışık (belki iki uçlu) arzularımız ya da bize dayatılanlar bu tür kafa karışıklıklarına yol açabiliyor, ya da hepsi, olmak istediğimiz yeni kişiye giden birer kurgu. Anlamlandırması zor olsa da, izlemesi güzel. Hele samimiyse ne hoş ve belki asıl özgürlük budur.
Aytuğ üç kitabını bir hafta içinde okudum....kahramanın annesi İLE yakınlaştığı kitabı eşime de okuttum....İlker ile söyleşilerini çok beğeniyorum...hep var olun.....Kitabında Ağabey erkek kardeşine söyleniyor annem ile babamın emekli maaşlarından besleniyorsun.....
ya videoya eleştirel bir yorum veya fikir yazılmasına gerek yok. abim böyle bir mecrada bile içini açabilecek, dertleşebilecek kadar büyük biri. çok seviyorum seni, keşke izmirde olsam
engin geçtanın insan olmak kitabını 2 gün önce bitirmistim... hayatima anlam katan ve farkindaligimi artttiran bi kitap oldu burada denk gelmek guzel hissettirdi
Bu akış birikiminin arasında en çok etkilendiğim bölüm “Babalar ve Yazarlar”olmuştu.Şuna karar verdim ki bu serinin “en”leri olmamalı bende çünkü bu bölümden de fazlasıyla etkilendim özellikle Aytuğ Akdoğan’ın sesinin titrediği yerlerde kendimi izliyormuş gibi hissettim.Bölüm dingin ve güzeldi.
Uzun zamandır hayatın pisliğinden okumayı bırakmıştım.. Koşuşturma, uğraşlar, hayata tutunma çabası v.s.... Az önce size denk geldim .. Kitaplara gömüldüğüm günleri özlediğimi fark ettim ...
Ölenlerin sessizliği kalanların kavgasından duyulmuyor ve ölmeye kalkıyoruz hergün. Aslında öldük, belki birazdan belki dün. Hep aradığındanda bulduklarının içinde kayboldun.
Aytuğ programı bitirmiş olabilir ama önceki bölümler hala bizim, ara ara bir kitabın sayfalarını kapatıp bir iki bölüm izliyorum, bazen evin balkonunda bozkırın ortasına kondurulmuş bu şehrin çatıları ı seyrederken bölümlerden birini dinliyor oluyorum.
Sevdiğimiz şeylere olan bakış açısı, hakkında bende aynı şekilde düşünüyorum. Bir şeyi seviyoruz diye sonuna kadar gitmek zorunda değiliz. Kirpi örneği güzel bir örnekti. Duyduğum bir örnekti ama anlamlıydı. Ateş de öyledir. Çok yaklaşırsan yanarsın, çok uzaklaşırsan donarsın.
Anne karnında süremiz dolunca, bir nevi oradaki ölümü yaşayınca, buraya geldik. Sadece olmak istediğimiz yerlerde olabilmek bizi mutlu etmez, oradan ayrılmakta... Ama bu durum bizi sıfırlamaz sadece yeniler ve bence bu sürede seyahat etmek, seyahat için en güzel zaman dilimidir. Sevgiler Aytuğ, teşekkürler FLU.
Aileden alamadığımızı veremememiz/kendi hayatımızda kuramadığımız durumu çok doğru. İlişkisel problemlerimiz hep bağlanma kalıplarımıza çıkıyor. Bu kalıpları iyi bir terapist ile ya da hayatımıza katılan bunlara sahip bizden büyük birinin varlığıyla kırmak mümkün en azından bu konuda umut var! Çok çaba, çok emek gerekiyor ve bazen insan karamsarlığa da kapılıyor fakat insan değişir, ben bunu hatırlatıyorum kendime beni ayakta tutuyor.
Bölümlerin içeriğine bir de “ressam burada ne demek istemiş?” kesiti koyulsa çok çok daha heyecanla bekleyip daha da zevkle, merakla izleyeceğime eminim. Ressamlardan ve sanat eserlerinden söz edilmesi beni çok heyecanlandırır. Yine çok güzel bir bölümdü. Edebiyat hakkında diyeceğim tek şey konuşulan konular, önerilen kitaplar harikaydı 👑
İskender'in ölümü, ailenden alamadıkların, kadınlar ve doğru olduğunu düşündüğün şeyleri yaptıktan sonra elde ettiklerinin heybeni çok da doldurmadığını anladığın andaki sessizlik. Seni ünlü olduğun ya da edebiyatı sevdiğin için değil yalnız olmadığımızı bize fısıldadığın için izliyor ve seni dinlerken kendimizi anlamaya çalışıyoruz. Eyvallah.
Hepsi çok güzel, bu drama dahil olduk içimizde hissettik, hatta "özlediysen git konuş, özür dile" diyesimiz bile geldi, ta ki evden çıkıp taksi beklerken çuvalın fotoğrafını çektiği anı hayal edene dek
Ben de sırt çantası kadar olmasa da bir karavanla dünyayı dolaşmayı istiyorum. Ölmüş de olsa bir dostunuz varmış, benim dostlarım ya sevgilime asıldı ya da babamın cenazesinde beni yalnız bıraktı. Bir yeteneğiniz daha doğrusu sevdiğiniz bir şey var ve ondan da para kazanıyorsunuz, ne güzel. Ben her gün küfrederek işe gidiyorum ve cinnet geçirmemek için kendimi zor tutuyorum. Bugün imkanım olsa işi, gücü bırakır terk ederim bu ülkeyi.
Attila İlhan ın "Sokaktaki Adam" romanında, Attila İlhan; ana karakteri şöyle tanımlar: "Ne istemediğini bilen ama ne istediğini bir türlü kestiremeyen yalnız bir adam"
Aytuğ,insan yaşamadığı şeyi bilmez diyosun ya, yaşamadıysan bilemezsin ama öğrenebilirsin.Gerçek çatal,tabak kullanmayı öğrenebilirsin.Bir oda, bir ev, bir insan kadar genişleyebilirsin. Kendine izin ver. Seni tam olduğun gibi seviyoruz.İyi ol.
geldiğimizde alın kemiklerimize mıhlanmış birer yıldız bulduk ama kim olduğumuza dair bir fikrimiz yok bize oradan bir ışık getirip gölgeleri yerden toplamamızı söyleyenler çoktan unuttu varlığımızı artık ışığı da gölgeleri de yalnız ışık ve gölge oldukları için seviyoruz birbirimize ahengin nerede olduğunu sormayı uzun zaman önce bıraktık isteyerek bitmediğimiz bir kıyıda yavaşça soğuyarak beklediğimiz anlaşıldığında içimizden bazıları anlam istedi bazıları kuş isimlerini ezberlemek için defter tuttu anlam isteyenlerimiz anlamın ne anlama geldiğini anlayamadan göçtüler kuşları izleyenlerse defterlerine çırpınmak diye yazdı uçmanın çoğunu “ıslak hayvan tasvirleri efsunlu bir buğu mağarada yarasını ciddiye alamadığı için kanayarak ölen bir maymunun göğsünde yaşlı bir şey uğulduyordu ateş çatırtıları arasında” bazen kelimeye varmayacak şeyler duyduğumuzda petrol kokan tepelere tırmanıp aşağıdan geçen yük gemilerini sayıyoruz ama kim olduğumuza dair bir fikrimiz yok eskiden kendine kazınmak için eşelediği bir suratıydık sonsuzluğun ama ona ruhunun iskeleti olmadığını hatırlattığımız gün tırnaklarımız uzamaya başladı sonsuzluğun tırnak izlerini yamıyoruz doğmuş olmaktan başka neden aramadık hayatımıza başka bir nedeni de yoktu zaten isteyerek bitmediğimiz bir kıyıda yavaşça soğuyarak beklediğimiz anlaşıldığında bizden önce de hışırdıyordu ağaçlar su bizden önce de ilerliyordu neden bilmek isteyelim kim olduğumuzu geldiğimizde alın kemiklerimize birer yıldız mıhlanmıştı güzeldi parlıyordu.
Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak büklümlerinin içten ve dışardan sarmaladığı günlerde bir zamandı heves ettim gölgemi enginde yatan o berrak sayfada gezindirsem diye ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende. Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti demedim dilimin ucuna gelen her ne ise vay ki gençtim ölümle paslanmış buldum sesimi. Hata yapmak fırsatını Adem ve veren sendin bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi. Çeşme var,kurnası murdar yazgım kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi. Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem ne fark eder demişim bilmeden farkı istemişim. Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık! Yola madem çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar yola devam ederdim. Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize. bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık. Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık gönendi dünya bundan istifade dünya bayındırladı: Bir yakış,bir yanış tasarımı beride öte yakada bir benî adem her gün küsülü kaldık. Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan artık bu yaşa erdirdin beni,anladım gençken almadın canımı,bilmedim demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış insanın insana raptolduğu cevher. Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi taşınacak suyu göster,kırılacak odunu kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin tütmesi gereken ocak nerde?
İnsan kendi gölgesinde dinlenmekten yoruluyor bazen,bir ağaca sırtını dayayıp,köklenmek istiyorsun ama o iklimin bitki örtüsü olmadığını fark etmen çok zaman almıyor .Ait olduğu yeri bulamamış benim gibiler için.(bu yorum dan ziyade bir dertleşme oldu):)Sevgiler.
bikaç gündür bi düşünürün hayatıyla ilgili yapmam gereken kısa belgeselimsi veya tiyatromsu video ödevim için michealgelonun bu tablosunu araştırıyordum. ademin yaratılışını tersyüz ettiği meşhur tablosunun westworlddeki yorumu üzerinden gidecek ve bilinçle alakalı bi yerlere varmaya çalışacaktım. flu bi rastlantı oldu :) 💜
Yayınlandığı günden beri dinliyorum. Tekrar tekrar dinledim. Yalnizligimi tokat gibi yüzüme çarptı. Ben de yolumu kaybetmiş gibiyim. Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde.. bulurum umarım
Bu kadar samimiyetsizliğin ve riyakarlığın olduğu bir dönemde, hele ki bu platform da senin çıkıp tüm samimiyetinle içini dökmen çok ironik 😄 dinlemek müthiş keyifliydi. Teşekkür ederiz 🤗
Dertleşme kısmı belki de RUclips da izlediğim en anlamlı kısımdı. İçimi, dışımı, zihnimi yansıtan müthiş bir sekans. İyi ki varsın. İyi ki yazar değilsin yazmak zorundasın. Emeklerinize sağlık. Harikasınız.
Aslında siz naifsiniz.
sekans değil an yazamadın mı demek için geldim sonra iyi ki yazmak zorundasın dediğini okudum. Ne büyük bir olmak değil mi... Ömrün güzel geçsin dost.
samimiyetiniz çok kıymetli... insan insanın ilacıdır derler, biz sizi dinliyoruz "yalnız değilmişim " diyoruz... siz yorumları okuyor "yalnız değilmişim" diyorsunuz... kirpiler gibi hem uzak hem yakınız...
Şey var, sessizce izleyip yorum yapmadan ayrılan insanlar. Aytuğ'u yeraltından notlar'dan beridir takip ederim. Ve her videonun sonunda yorumlara şöyle bir göz gezdirip kaçmadan aklıma o insanlar gelir. Yorum okumaya veya yapmaya tahammülü olmayan insanlar. Sadece dinleyen, izleyen ve gözleyen. Hani bu yorumu görürseniz şayet, size güzelinden bir tebessüm yolluyorum. Esenlikler.
Eyvallah Jahro, zor spass 🔆
Teşekkürler, insanlara katabileceğim değerli bir şeyim olmuyor genellikle o yüzden yazmıyorum.
@@keremius5201ama illa bir değer katmak zorunda mıyız sırf yazmak istedik ya da sevdigimizi söylemek icinde yazabiliriz degil mi fikirlerinizi o kadar değersiz görmeyin
Sende güzel adamsın bro , güzel insanlarla olman dileği ile …
Sonuna kadar dinlediysem, paylaşmak istiyorum. Ve hislerimi yazmak. Ve gönderdiğim insanlarla konuşmak en azından.Ama öyle olmazsa da pek üzülmüyorum. Az. Biraz. Bazen çok.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar,
Nasıl korku verir sessizlik insana;
Insan nasil konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.
Orhan Veli Kanık
Tesadüfe bak. 2 gün önce canımın sıkkın olduğu bir sabah, Aytuğ Ağabey'in de sunucusu olduğu Ali Ata Bak isimli video serisini ilk kez gördüm. Hemen rastgele bir bölüm seçtim. Seçtiğim bölümde ise Küçük İskender Bey vardı. Onu dinlemekten çok keyif almıştım. Yaşı genç diye hayatta mıdır diye bile sormamıştım. Allah rahmet eylesin, ışıklar içinde uyusun.
İzlerken, içimdeki beni hiç terk etmeyen yalnızlığı benim bile yapamayacağım kadar iyi anlatması belki o kadar da yalnız değilimdir, değilizdir dedirtti. Teşekkürler.
Ben hayatta özgürlüğün kendimizi neler uğruna kısıtlayacağımızı seçebilmekten geçtiğini düşünüyorum. Anlamlı bulduğum bir şey uğruna kendimi kısıtlamak beni daha da özgür kılabilir.
Özgürlük seçim olamaz özgürlüğü seçtiğin an onun tutsağı olmuşsundur. Özgürlük hissetmektir, seçmek değil.
Asıl olay sınırsız özgürlükte değil kendimizi konforlu hissedecek kadar özgür bırakabilmemizden geçiyor sınırsız özgürlükte her şeyi anlamsızlaştırır
@@yucelkalem7751 seçemeden zorunlu kılındığımız şeylerin tutsağıyızdır.Özgür olmayan insan seçim yapamaz.Kendisi için seçileni yapar.
Kalbime koca bir taş oturdu sanki bölüm bittikten sonra.
‘İnsan ailesinde görmediği şeyi bir başkasına veremiyor’ wowwwww ne güzel bir sözmüş
sabah uyandım. pencereden güneş ışığı üzerime vurmuşken izledim videoyu. bedenim hastaydı. ruhumun hastalığını unuttuğum bir dönemde denk geldi. o kadar güzel anlatmış ki herkes kendinden bir şey bulabilir. o her şeyi fazla fazla yaşadığından kaybetmiş bir şeyleri ben hiçbir şeyi yaşayamadığımdan,hiçbir seye adım atamadığımdan ,hep eksikliğimden...
İnsan en çok da yorgunken kaybediyor merak duygusunu ,hevesini,anlamayı . çünkü anlaşılmadıkça yoruluyoruz.
ve
Küçük İskender...
"Tabiatın güzelliğine bak!' dedim. 'Ağaçlardan hiçbir şey göremiyorum' dedi."
İnsan her şeyden çok ait olmak istiyor. bir yere, bir şeye ya da bir kişiye. Aslında dünyada çok az insan buna sahip. çoğumuz kurum tutmuş toz gibi bi yerlere yapışık, kimimiz rüzgardaki kum tanesi gibi. Gerçekten ait olan insanın merak eden insan olduğunu düşünüyorum. Bir insan bir şeyden ne kadar uzaklaşır ne kadar koparsa onu o kadar az merak ediyor, tıpkı sizin hiçbir şeyi merak etmiyorum demeniz gibi. Umarım merak duygusunu kaybetmiş olan herkes onu tekrar bulur
bu yorumu çalıcam dostum
ben de İskender'le tanışmamı anlatayım.
lise 3'ü okumadım diyebilirim. okuldan çok kadıköy'de vakit geçirirdim. okula uğradığım zamanlar da ya sınıfta ya kütüphanede uyurdum. yoklamada hile hurdayla geçtik sınıfı.
kütüphaneyi pek kimse kullanmazdı. ben de hem oraya çok gittiğim için hem de az çok okumayı sevdiğim için kütüphane başkanı seçildim. tabii pek bir olayı yok, rafları düzenliyoruz arada hocayla beraber. kimsenin yüzüne bakmadığı 40-50 senelik kitaplar oluyor arada, cepliyorum. burada zaten kimse okumuyor, çürüyeceğine bende kalsın okuyana veririm diyorum. birçoğunu verdim de.
bir gün böyle “lucifer'in bisikleti" diye bir kitap buldum. küçük İskender diye bir adam, hiç duymamıştım. belli ki ucuz bir kitap diye düşünmüştüm o zaman, kafası güzel biri yazmış gibi. argo ve cinsellik dolu, bölük pörçük denemeler. o zamanlar da entel feridun videosu meşhurdu, dedim tam feridun abilik.
neyse, yanımda dolaştıra dolaştıra bir baktım ikinci kere okuyorum. bazı yerleri ezberlemişim bile. hatta artık bana divan şiiri kadar ince, zeki, muntazam geliyor. bir gün birinden yumruk yiyorum, bir cümlesini daha iyi anlıyorum kitabın. bu ne saçma şey lan, dediğim uzun cümleleri öbür gün hocadan gizli tüttüren liselilerin yüzünde görüyorum. sanki gün geçtikçe bana açılıyor.
tabii hala internette küçük İskender kim diye aratmayı akıl etmiyorum.
neyse uzatmayayım. benim bu hayranlığım üstünden bir sene geçmedi, o yaz bir gün öldüğünü duydum. hiç tanımamıştım, başka kitabını da okumamıştım ama içime oturdu o gün. yakınım ölmüş kadar üzüldüm. yas tuttum.
çok sonra, en sevdiğim şiir olan phoenix'i (edip cansever) araştırırken denk geldim yine İskender'e. gençken eline bu şiir geçmiş, okumuş, yanlış hatırlamıyorsam nefret etmiş. “bu ne salak şiir" deyip bir kenara atmış. sonra bir gün trenle dönerken, dağlara bakan bir köpek görmüş ve aklına o dizeler gelmiş,
“kim bakardı uzağa köpekleri saymasazsam."
demek ki ben edip'i anlayacak adam değilmişim, demiş kendine. şehre dönünce ilk iş edip cansever kitabı almak olmuş.
bu da böyle bir anımdır. ben öyle şair değilim ama bende yeri büyük bu olayın. gecenin bu saatinde sürç-i lisan ettiysek affola.
Adana'da bi adam okudu ve anladı seni. Kalbini açık tut senin anın şimdi benim tecrübem oldu.
Yaşayamıyor, ölemiyor ve bilemiyoruz. Açıp seni izliyoruz…
"Yüreğini kolla, Aurelino" dedi,
"Ölmeden çürüyorsun" --Yüzyıllık Yalnızlık, Gabriel Garcia Marquez
Herkes gibi olmak için her şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi yapmalıydım.-Kırmızı Saçlı Kadın, Orhan Pamuk
Kendinizi fazla dinlemeyin! -Ölü Canlar, Nikolay Vasilyeviç Gogol
Ağabey ne olmuşsa olmuş , ben şuna inanırım iyi olsun, kötü olsun herşey hayatımıza bir şey katar ,şimdi bilmesen bile ne katdığını . Üzülme ) bir de hayatının anlamını , onu aramaya çalışma ,bu hayatta bir görevin , biri varsa , o seni bulur ,canını sıkma . Sonda söylemek istediğim- İYİ Kİ VARSIN
Aytuğ hocam harikasınız. Sizi dinlerken ufkum 5 katına çıkıyor.
Sondaki şiir sürprizi çok güzeldi. Kitabıda yazdım.
İlk instagramda önüme çıktın, geçen gece birden 'arınma gecesi' serisine başlamış oldum, aklıma öyle bir takıldın ki günlerdir tarayıp tüm anlattıklarını duymak istiyorum. kızımdan iki yaş büyüksün, hangi ara bu kadar kitabı yedin yuttun, inanılmazsın, çok inançlı olmasamda nazarlardan uzak olmanı diliyorum. Yine geçen gece arınmaları izlerken Küçük İskender'i çağrıştırdın, içimden günümüzün Küçük İskender'i sanki diye düşünmüştüm ve şimdi bu videonda onu tanıdığını duyunca çok içim yandı. Ölümün yakınlaştıkça ki acısını iyi biliyorum Aytuğ. Keşke sohbet etme fırsatımız olsaydı, çok hikayelerimiz var, bunca yaşanmışlık... Muhteşemsin, sevgilerimle...
Seni seviyoruz Aytuğ, bir kitaptaki kahramanla kendimizi özdeşleştirdiğimiz gibi senle özdeşleştik. Kayboluşların, aramaların aslında hepsi bizdik. Çocukluğumuzda bulamadığımız şeyi yetişkinlikte aramaya çıktık. Bulamadıkça kendimize döndük, sana döndük . Seni seviyoruz Aytuğ, çünkü hepimizin içindeki çocuğun sevilmeye, başının okşanmasına ihtiyacı var.
Aytuğ, ah Aytuğ. Mevcut hayat gidişatlarımızın paralelliği beni benden aldı. Seni dinledikçe daha az yalnız hissediyorum kendimi. İyi ki varsın 😌
İnsanın kendi monoloğundan daha çekici hiçbir şey yok ve hiç kimse bizi kendi iç sesimiz kadar iyi anlayamaz. Aklımızdan geçenleri ve hislerimizi aktarmakta dil hep yetersiz kalacak. Hayatımıza sürekli birileri girip çıkacak ancak insan yalnızlığa mahkumdur. Melih Cevdet'in de dediği gibi "Yalnızlıktır denizin tek yasası"
Kimse planlamadı gelişini dünyaya, sen niye kafa yoruyorsun varoluşuna. İşin gücün yaşamak, hepsi bu..
Aslında bu soruyu soranlar, cevabın böyle olduğunu (ya da cevapsız ) en çok bilenler olabilir ki Bu anlamsızlığı en çok anlamlandırmak isteyenler onlar
Rn azından ben öyleyim
bu günlerde herkesde bir sancı var kimisi ekonomik kaygı, kimisin hayatına anlam bulma, kimisi ilişki, kimisi aile, kimisi hiçlik kimisi ise kendi varlığı var olma sebebi, anlam arayışı.. çok samimi geldin bana.. teşekkürler paylaşım için
"Belki de herkesin gitmek istediği yerdi kalmak." Ne kadar kolay olabilecek bir şey, nasıl bu kadar zor oluyor anlayamıyoruz işte. İki kişi yürümeye çalışırken de, bir toplum olarak yaşamayı amaçlarken de başaramıyoruz ve galiba formülü vermiş usta;
Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine.
Muhteşem bir bölümdü. Sağolun.
Dertleşme çok samimi ve manalıydı. Şiir de çok güzeldi. Doğmuş olmanın sakıncası yoktur, dertlerin de, dertleşmenin de. Güzel bir insansın Aytuğ hocam. İyi ki varsın.
Benim bildiğim Michelangelo inançlı, dindar bir ressamdı, sistine şapelindeki Tanrının beyinin içinde resm edilmesi hayli ilginç geldi bana. Bu bölümün yeri çok ayrı oldu. Sanat, edebiyat, ilişkiler, özgürlük, şiir, her şeyden bahs edildi, konuşuldu. Bütün bunları bir araya getiren Flu tv ve Aytuğa yürekten minnettarım. İyi ki, varsınız.
"insan aileden görmeyince olmuyor" dedinizya... iki oğlumla daha da ilgilenmek geldi birden içimden!.. .teşekkürler samimi derleştiğiniz için
Bu bölüm fena çarptı beni,hele şiirden sonra nefes nefese kaldığımı hissettim.
Yaşlı bir takipçiniz olarak hala şaşırıyor ve yeni şeyler öğreniyorum .Çok teşekkür iyi ki varsınız.
Bu zamana kadar izlediğim en iyi video bu. Silkeledi beni.
Bu programda o heykellerdeki gibi bir emek var bizi gerçeğe çok yaklaştıran, bir ayna var kendi gerçeğimizi gösteren gözümüzü alarak. Nasıl teşekkür edilir acaba, pazar akşamlarında istediğimiz anlamı vermenize…
aytuğ abi 2 hafta oldu sanırım. kadiköyde sizi bir arkadaşınızla gördüm. yanınıza gelip rahatsız etmek istemedim ama göz hapsine aldım. göz göze gelseydik bir baş selamı verirdim. saçma belki ama tam bir beyaz atlı prens vibe'ı veriyorsun ya. konuşurken huzur veren insanlardansın. o akşam çok mutlu ve huzurlu görünüyordun. hayali bir şey gibiydin giderken arkandan izledim. bir köşeyi döndün sonra ağacın arkasından çıkmadın falan. başka yöne gittin sanırım göremedim. gerçekten rüya gibiydi. seni böyle biri olarak atfetmişim kafamda. iyi ki gördüm senle beraber ağladığım anları falan hatırladım aşırı sevdiğim ve saygı duyduğum birisin. bunu da niye yazdım bilmiyorum. belki görürsün hoşuna falan gider. iyi ki varsın. iyi ki konuşuyorsun burada
Muhtesemdi!! Iliskiler hakkinda soyledigi " insan yasamadigini, karsi tarafa veremiyor" kismi beni cok etkiledi...
Yazar burada yaşamak istediği hayatı değil hayatın yaşanması en güzel olabilecek tarifini vermiş,
Kirpiler gibi çok iç içe değil ve çok ayrık bir ilişki olmamalı,
ne zarar vermeli birbirine sevmek için, ne uzak kalmalı
kendi hayatını yaşamakla sınırlı olmamalı tabi ki hayat,
başkasına müdahale etmeden müdahil olmalı hayatına
Yani ne çekip gitmeli ne bir kaşık suda boğmalı sevgiliyi.
kısacık süren hayatlarını dar etmemeli,
yaşamalı keyifle ve mutlulukla
unutma mutluluk paylaştıkça çoğalır.
Ailesinden görmediği bir şeyi başkasına veremiyor' düşüncesine katılmıyorum. İnsan görmediği şeyi arar. Sevgi görmediysen, sevgi görmek istersin. Peki bize sevmeyi kim öğretecek? İşte ipin ucunu kaçırdığımız yere geldik. Bazı insanlar sevdikleri şeyi mahveder, baş üstünde tutmak isterken. Bazıları tam tersi. Bazıları dengeyi kurar. Eğer dengeyi kuramıyorsak yapmamız gereken belli. Direksiyondan elimizi çekmeliyiz. Belki sadece böyle yaparak almak istediklerimizi verebiliriz.
Siz gelişi-güzel öylesine konuşuyorum dediğinizde bile bize dökülen kelimelerden eşsiz bir düşünce ormanı oluşturuyor, şahane bir bölümdü.
İçim hep kararırdı da böyle hoş kararmazdı. Memnun kaldım yani anlayacağın hocam.
Fallen Angel, Düşmek acıtır, aşktan düşmek yarım ölümdür, her acıya, acıyla alışır insan, aşk acısı en çok acıtandır.
Alışacaksın!
Aytuğ abinin içini döktüğü kısımlar için dönüp dönüp defalarca izlerim. Küçük iskender kısmında da bi ayrı etkilenirim. Çok derin duyguları çok sade cümlelerle anlatması her seferinde beni bi garip yapıyor.
İsmet Özel'in şiirlerinden kesitler ezbere bilen insanlar çok derin sorularla ve sorunlarla boğuşuyor oluyor hep. En azından benim gözlemlediklerim böyle. Harika video teşekkürler🌺🌺👏👏👏
güzel ve düşündüren bir bölüm oldu. aytuğ bey her zaman böyle güzel bölümlere imza atıyor. kişisel olarak söylüyorum merak duygum olmasa yaşayamam. bir doğa bilimci olarak hayatta olma amacım doğayı izlemek, sonsuz geçmişe ve sonsuz geleceğe bakmak. çocukluk hayallerimi yaşıyorum, ömür boyu doğayı anlamlandırmaya veya gözlemlemeye çalışmak istiyorum.
Bu bölüm youtube içeriklerinde bir dönüm noktası. Mecraya uygun bir şekilde hissin aktarımı yeni bir seviye, belki youtube edebiyatı gibi bir noktaya kadar gideceğiz. Bir an neye şahit olduğuma inanamadım ve toparlanınca yeni bir ufuk açıldığını gördüm. Mest oldum, harika bir bölümdü samimiyetinize sağlık.
İnsan hayatta her zaman var olan çelişkileri bazen de anlamsızlıkları keşfettikten sonra kendini bir boşluğun içinde hissediyor. Keşke bazen çoğu şeyi anlayamasaydım diyebiliyor insan. Öbür taraftan da doğanın mükemmelliği ve sanatın büyüsü insana hayatı sevdiriyor. Bence hayat her şeye rağmen güzel. Evet, bazı insanlar otel odasıdır, bazı insanlar kiralık evlerdir, bazıları beton sevdalısıdır... Şiir, kitap, sanat söyleşilerinizi dört gözle bekliyoruz... Kolay gelsin.
Severek izliyoruz. Günlük depresyon dozumu aldım ohh rahatladım
Ahh, Altuğ, her konuşmanı ayrı sevdim ama bu bölüm, içime dokundu. Sanırım yaşadığım ruh hallerini özetlediğin için ya da doğmuş olmanın yükünü taşımakta zorlandığımı birileriyle paylaştımı gördüğüm için ya da birini çok sevmenin nasıl yetmediğini, bir gün içinden nasıl çıkacağını bilmek istemediğin bir kaosa dönüştüğünü konuşabilecek biri olduğun için.
Sana sarılasım geldi, besbelli acıdığımdandı bu… hiçbir şey başaramamış biri olarak hayranlıkla izlediğim kişiye acıdım sonra, sonra kendime kızdım bre densiz sen kim oluyorsun da acıyorsun birilerine acınacak halinle… sonra kendime sarılasım geldi kendime acıdım. Acımakla geçecek bu ömür ve bu acımaklar galiba benim tepeye bir türlü vardırmadığım yüküm.
Sen dili kullanıyorum evet, karşımda soyunan birine siz demek içimden gelmiyor. Hazır çıplağız ve gözümüzden akan tuzlu sıvının kirletme ihtimali de yok kostümlerimizi demek ki ağlamak zamanıdır. Çok ağlarsak gülmeye başlarız birden ve buna ihtiyacımız var hem de dolar bu kadar artmış ölmek zamanı bu kadar sarkmışken.
İkinci paragrafta samimiyetini içimde hissettim. Bitince bir "vaovv" oldum:)
Oyunculuğunu takdir ettiğim sanatçının sesi ve muhteşem bir şiir ile videonun noktalanması güzel bir sürprizdi.
Samimi ve derin sohbetlere aitiz biz, başka hiçbir yere ve bir kimseye ait hissetmeyenlerden....
''herkesin gitmek istediği yerdir kalmak'' nefis nefis nefis nefis nefis
Aytuğ (abi mi desem bilemedim zannediyorum ki sen Aytuğ dememi isterdin ben daha 18 olsam da) merhabalar sana, flutv'ye gelen herkesin bir profesyonel tavırları var, anlattıkları ne kadar harika olsa da hiç bir oturup çay/kahve içsem keşke dediğim olmadı içlerinde. Ancak sen.. Ancak bu bölüm.. Sana ve bu fırsatı sana sunanlara teşekkürler. Kendi hayat hikayenden bir parça da olsa sunmuş olduğun, bana çok iyi geldi. Seviliyorsun
Diğer bölümlerine kötü diyemem ama bu video gerçekten harika olmuş...Durum, anlam, karışık ruh hali, kitaplar ve şiir. Emeğine ve yüreğine sağlık güzel insan...
Annemi covidden kaybettim ve hiçbşe eskisi gibi dil artk..hevessizlik mrk yok kaçıp gitmek..gördüklerim yetti artı bile iyi ki varsın aytuğ sana sarılmak gibi bu sözlerin yalnız olmadımı hissediyorum..
abi sakın saçma deme, en güzel ve samimi bölümdü. İlk defa yorum yapıyorum youtube hayatımda ve bu ilki. her zaman bunları anlatabilirsin.
Adem'in yaratılışı bilgisi için teşekkür ederim. Ne kadsr değerli.💜
Defalarca izledim, serinin en iyi videosu. Siir harika, secilen konu ve butunluk, samimiyet harika.
Merhaba Aytuğ,
00:00'dan (yoktan) - 00:05'e kadar olan sürede boşluğa bakan haline bir süre baktım.
Gerçekten durdurup durdurup baktım, izlediğimiz vidyolardakinden ibaret değilsin tabi ki ama her ne yapıyorsan, her ne ile meşgul oluyorsan kendine bunu lütfen yapma. Blue (2017) Belgesinde, Kerim Çaplı için şöyle der birisi; "hiç olmayan bir yere bakmayı severdi, kendini en çok orada arardı" ve belgeselde bu müthiş müzik adamıyla özdeşleşen onu ifade eden tek şey boş tahta bir bavuldu... Saçma sapan yazmış olabilirim fakat sen düşünmeyi seven insanlar için kıymetli birisisin, hiçliğin ve yokluğun cazibesine kapılmadan, kabuğuna çekilmeden yaşamanı isterim. Sevdiğin bir kitaptan özetle; "Çünkü burada her şey var!... Her şey var! Her şey var!"
Sorun, kendimizi önemli ve diğerlerinden farklı sanmamız. Bu histen vazgeçsek, bakın nasıl dünya önümüzde açılacak, nasıl dertlerimiz azalacak.
"İnsan ailesinde görmediğini veremiyor" müthiş bir cümle. Adam özlemiş beyler dağılın...
Çoğumuzun kelimelere dökemediği hislere tercüman olduğun için teşekkürler Aytuğ. Sağolasın.
ahahahahahaha ya süper ya...Kara Kitap'taki o satırları ilk okuduğum zaman - ki sene 2000 olması lazım - beynim kafatasımın içinde zınk zınk diye oynamıştı. vay be benim dışımda bu güzel şeyi bilen ve bu güzelliğin altını çizen bir insan var. Ne güzel!!! Ne kadar mutlu oldum! Zaman zaman bir kağıt parçasına yazar masamın üstüne, kimi zaman cüzdanıma koyarım.
İlginçtir, sanki hayatımdaki boşlukların biraz da olsa dolduğunu hissettiğim bir kişilik. Geç de olsa Aytuğ Akdoğan'la ilk karşılaşmamız ve buna içten minnettarım . Merhabalarımı iletiyorum kendisine.
En samimi izlediğim bölümdü, herkesin böyle dertlerini açık açık paylaşma ihtiyacı vardır.
Edebiyata bir süredir uzaktım. Bir şeyler karalayıp okumayı çizmeyi bırakmıştım. Beni kendime getirdi bu yayınlar sevdiğim seylerden uzaklaşmanın bana kötü geldiğini bir kere daha gördüm. Flu tv ve Aytuğ emeğinize sağlık ❤
bu seriyi izlerken çok kez yaşadığım hissi, tekrar yaşadım. Video izlediğim süre boyunca, videoyu durdurup durdurup beğen butonuna basıp bamadığımı kontrol etme ihtiyacı duydum. Tek beğeni hakkım var ama siz 20 kez beğenmişim gibi sayın.
Creation of Adam'ın yeni öğrendiği yorumuna gözleri parlayan birinin merakı bitmiş olamaz ve plastik tabaklardan yiyen (otel odası insanı) birinin aynı zamanda çok iyi yaprak sarma yapıyor olması da tuhaf ve güzel. Sanırım çarpışık (belki iki uçlu) arzularımız ya da bize dayatılanlar bu tür kafa karışıklıklarına yol açabiliyor, ya da hepsi, olmak istediğimiz yeni kişiye giden birer kurgu. Anlamlandırması zor olsa da, izlemesi güzel. Hele samimiyse ne hoş ve belki asıl özgürlük budur.
“İlişkideki diken teorisi”ni aktardığınız için teşekkürler. Yol gösterici oldu.
Bayılıyorum bu insana sesi o kadar rahatlatıcı ki anlatım tarzı yalın ve açık diksiyonu çok iyi teşekkürler Aytuğ
Aytuğ üç kitabını bir hafta içinde okudum....kahramanın annesi İLE yakınlaştığı kitabı eşime de okuttum....İlker ile söyleşilerini çok beğeniyorum...hep var olun.....Kitabında Ağabey erkek kardeşine söyleniyor annem ile babamın emekli maaşlarından besleniyorsun.....
Sonunda her türlü ilişki için “onun kendi evi, benim kendi evim olsun.” noktasına varıyoruz hepimiz.
ya videoya eleştirel bir yorum veya fikir yazılmasına gerek yok. abim böyle bir mecrada bile içini açabilecek, dertleşebilecek kadar büyük biri. çok seviyorum seni, keşke izmirde olsam
Bu kadar kişisel düşünceleri ve yaşantıları youtube'da anlatma cesaretinizi takdir ediyorum
engin geçtanın insan olmak kitabını 2 gün önce bitirmistim...
hayatima anlam katan ve farkindaligimi artttiran bi kitap oldu burada denk gelmek guzel hissettirdi
beni sadece davetsiz bir misafir gibi kabul eden bu dünyayı affedebilecek miyim?
-cioran
Bu akış birikiminin arasında en çok etkilendiğim bölüm “Babalar ve Yazarlar”olmuştu.Şuna karar verdim ki bu serinin “en”leri olmamalı bende çünkü bu bölümden de fazlasıyla etkilendim özellikle Aytuğ Akdoğan’ın sesinin titrediği yerlerde kendimi izliyormuş gibi hissettim.Bölüm dingin ve güzeldi.
Uzun zamandır hayatın pisliğinden okumayı bırakmıştım.. Koşuşturma, uğraşlar, hayata tutunma çabası v.s.... Az önce size denk geldim .. Kitaplara gömüldüğüm günleri özlediğimi fark ettim ...
Ölenlerin sessizliği kalanların kavgasından duyulmuyor ve ölmeye kalkıyoruz hergün.
Aslında öldük, belki birazdan belki dün.
Hep aradığındanda bulduklarının içinde kayboldun.
7:51
En büyük acı diye bir şey yoktur. Acı, beynin yansıttığı kadardır.
Oyuncağını kaybetmiş bir çocuk arkadaşı ölmüş bir adam kadar üzülebilir.
Her duyguyu b kadar güzel anlatan adam çok yazmalı......
Aytuğ programı bitirmiş olabilir ama önceki bölümler hala bizim, ara ara bir kitabın sayfalarını kapatıp bir iki bölüm izliyorum, bazen evin balkonunda bozkırın ortasına kondurulmuş bu şehrin çatıları ı seyrederken bölümlerden birini dinliyor oluyorum.
Sevdiğimiz şeylere olan bakış açısı, hakkında bende aynı şekilde düşünüyorum. Bir şeyi seviyoruz diye sonuna kadar gitmek zorunda değiliz. Kirpi örneği güzel bir örnekti. Duyduğum bir örnekti ama anlamlıydı. Ateş de öyledir. Çok yaklaşırsan yanarsın, çok uzaklaşırsan donarsın.
Anne karnında süremiz dolunca, bir nevi oradaki ölümü yaşayınca, buraya geldik. Sadece olmak istediğimiz yerlerde olabilmek bizi mutlu etmez, oradan ayrılmakta... Ama bu durum bizi sıfırlamaz sadece yeniler ve bence bu sürede seyahat etmek, seyahat için en güzel zaman dilimidir. Sevgiler Aytuğ, teşekkürler FLU.
Aileden alamadığımızı veremememiz/kendi hayatımızda kuramadığımız durumu çok doğru. İlişkisel problemlerimiz hep bağlanma kalıplarımıza çıkıyor. Bu kalıpları iyi bir terapist ile ya da hayatımıza katılan bunlara sahip bizden büyük birinin varlığıyla kırmak mümkün en azından bu konuda umut var! Çok çaba, çok emek gerekiyor ve bazen insan karamsarlığa da kapılıyor fakat insan değişir, ben bunu hatırlatıyorum kendime beni ayakta tutuyor.
hevesin kırılmış. Hevesi kırılanların tek yaşam belirtisi nefes almalarıdır. Amaç aramaz, amaca ihtiyaç duymaz. Hevessizlik bir yoksunluktur.
Bölümlerin içeriğine bir de “ressam burada ne demek istemiş?” kesiti koyulsa çok çok daha heyecanla bekleyip daha da zevkle, merakla izleyeceğime eminim. Ressamlardan ve sanat eserlerinden söz edilmesi beni çok heyecanlandırır. Yine çok güzel bir bölümdü. Edebiyat hakkında diyeceğim tek şey konuşulan konular, önerilen kitaplar harikaydı 👑
Adam dertlenmiş gelmiş şurda iki kelam edip paylaşmaya çalışıyor sen gelmiş ressam da gelsin bu da gelsin.
Katılıyorum ressam burada ne demek istemiş kısmı olsa harika olur
İskender'in ölümü, ailenden alamadıkların, kadınlar ve doğru olduğunu düşündüğün şeyleri yaptıktan sonra elde ettiklerinin heybeni çok da doldurmadığını anladığın andaki sessizlik. Seni ünlü olduğun ya da edebiyatı sevdiğin için değil yalnız olmadığımızı bize fısıldadığın için izliyor ve seni dinlerken kendimizi anlamaya çalışıyoruz. Eyvallah.
İnsan bir şiirdir ve hep şairini arar....
Hepsi çok güzel, bu drama dahil olduk içimizde hissettik, hatta "özlediysen git konuş, özür dile" diyesimiz bile geldi, ta ki evden çıkıp taksi beklerken çuvalın fotoğrafını çektiği anı hayal edene dek
ne var bunda?
İçinde olanların size ne hissettirdiğini bilemem Aytuğ bey ama sizi dinlemek içinizi okumak gibiydi anlamsızca güzeldi. Teşekkür ediyorum.
Ben de sırt çantası kadar olmasa da bir karavanla dünyayı dolaşmayı istiyorum. Ölmüş de olsa bir dostunuz varmış, benim dostlarım ya sevgilime asıldı ya da babamın cenazesinde beni yalnız bıraktı. Bir yeteneğiniz daha doğrusu sevdiğiniz bir şey var ve ondan da para kazanıyorsunuz, ne güzel. Ben her gün küfrederek işe gidiyorum ve cinnet geçirmemek için kendimi zor tutuyorum. Bugün imkanım olsa işi, gücü bırakır terk ederim bu ülkeyi.
Et kardeşim.
@@bukedorukan1451 insan sevdikleri için katlanıyor sadece
Nereye giderseniz gidin kafanızı da oraya götüreceğinizi unutmayın...
Attila İlhan ın "Sokaktaki Adam" romanında, Attila İlhan; ana karakteri şöyle tanımlar:
"Ne istemediğini bilen ama ne istediğini bir türlü kestiremeyen yalnız bir adam"
Merhaba. Yazar olmak için tanıdık olması, "şair olabilmek için kimsenin seni tanımaması; görmezden gelmesi gerekir."
Aytuğ,insan yaşamadığı şeyi bilmez diyosun ya, yaşamadıysan bilemezsin ama öğrenebilirsin.Gerçek çatal,tabak kullanmayı öğrenebilirsin.Bir oda, bir ev, bir insan kadar genişleyebilirsin. Kendine izin ver. Seni tam olduğun gibi seviyoruz.İyi ol.
Aylak Adam, Türk Edebiyatında yeri benim için doldurulamaz iki kitaptan biridir, diğeri ise Masumiyet Müzesi.
geldiğimizde
alın kemiklerimize mıhlanmış birer yıldız bulduk
ama kim olduğumuza dair bir fikrimiz yok
bize oradan bir ışık getirip
gölgeleri yerden toplamamızı söyleyenler
çoktan unuttu varlığımızı
artık ışığı da gölgeleri de
yalnız ışık ve gölge oldukları için seviyoruz
birbirimize ahengin nerede olduğunu sormayı
uzun zaman önce bıraktık
isteyerek bitmediğimiz bir kıyıda
yavaşça soğuyarak beklediğimiz anlaşıldığında
içimizden bazıları anlam istedi
bazıları kuş isimlerini ezberlemek için defter tuttu
anlam isteyenlerimiz
anlamın ne anlama geldiğini anlayamadan göçtüler
kuşları izleyenlerse
defterlerine çırpınmak diye yazdı uçmanın çoğunu
“ıslak hayvan tasvirleri
efsunlu bir buğu mağarada
yarasını ciddiye alamadığı için
kanayarak ölen bir maymunun göğsünde
yaşlı bir şey uğulduyordu
ateş çatırtıları arasında”
bazen kelimeye varmayacak şeyler duyduğumuzda
petrol kokan tepelere tırmanıp
aşağıdan geçen yük gemilerini sayıyoruz
ama kim olduğumuza dair bir fikrimiz yok
eskiden
kendine kazınmak için eşelediği bir suratıydık sonsuzluğun
ama ona ruhunun iskeleti olmadığını hatırlattığımız gün
tırnaklarımız uzamaya başladı
sonsuzluğun tırnak izlerini yamıyoruz
doğmuş olmaktan başka neden aramadık hayatımıza
başka bir nedeni de yoktu zaten
isteyerek bitmediğimiz bir kıyıda
yavaşça soğuyarak beklediğimiz anlaşıldığında
bizden önce de hışırdıyordu ağaçlar
su bizden önce de ilerliyordu
neden bilmek isteyelim kim olduğumuzu
geldiğimizde
alın kemiklerimize birer yıldız mıhlanmıştı
güzeldi
parlıyordu.
Bu yaşa erdirdin beni,gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak ,ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın,onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
Hata yapmak
fırsatını Adem ve veren sendin
bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana
gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda
gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi
haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne
bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak
bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini
tanıdım Ademoğlu kimin nesiymiş
ter döküp soru sormak nereye sürüklermiş kişiyi.
Çeşme var,kurnası murdar
yazgım
kendi avcumda seyretmek kırgın aksimi.
Gençtim ya,ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur,dalların hışırtısı da
gözyaşı,çiğ tanesi,gizli dert veya verem
ne fark eder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar,yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
Gençtim işte şehrin o yatık raksından incinen yine bendim
gelip bana çatardı o ruh tutuşturucu yalgın
onunla ben
hep sevişecek gibi baktık birbirimize.
bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık.
Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
ne kadar korkulu yankı bulagelmiş gizlerimizde
hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
bütün vadilere indik bir kez öpüşmek için
kalmadı hiç bir tepe çıkılmadık
eriyeydik nesteren köklerine sindiğimizce
alıcı kuş pençesiyle uçarak arınaydık
ah,bir olaydı diyorduk vakar da yoksanaydı
doğruydu böyle kan telef olmasın diye çabalamamız
ama kendi çeperlerimizi böyle kana buladık
gönendi dünya bundan istifade
dünya bayındırladı:
Bir yakış,bir yanış tasarımı beride
öte yakada bir benî adem
her gün küsülü kaldık.
Bunca yıl bu gücenik macera beni tutuklu kılan
artık bu yaşa erdirdin beni,anladım
gençken almadın canımı,bilmedim
demek gökten ağsa bile tohum yürekten düşecekmiş
çünkü hataya bağışık büyük hatadan beri nezaret yer
çiğ tanesi sanmak ne cüret,gözyaşıymış
insanın insana raptolduğu cevher.
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster,kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?
çok sevdim.
Emin Ünlü çok güzel okumuş bu şiiri
İnsan kendi gölgesinde dinlenmekten yoruluyor bazen,bir ağaca sırtını dayayıp,köklenmek istiyorsun ama o iklimin bitki örtüsü olmadığını fark etmen çok zaman almıyor .Ait olduğu yeri bulamamış benim gibiler için.(bu yorum dan ziyade bir dertleşme oldu):)Sevgiler.
bikaç gündür bi düşünürün hayatıyla ilgili yapmam gereken kısa belgeselimsi veya tiyatromsu video ödevim için michealgelonun bu tablosunu araştırıyordum. ademin yaratılışını tersyüz ettiği meşhur tablosunun westworlddeki yorumu üzerinden gidecek ve bilinçle alakalı bi yerlere varmaya çalışacaktım. flu bi rastlantı oldu :) 💜
Yayınlandığı günden beri dinliyorum. Tekrar tekrar dinledim. Yalnizligimi tokat gibi yüzüme çarptı. Ben de yolumu kaybetmiş gibiyim. Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde.. bulurum umarım
Şiir de okuyup yorumlayanda harikaydı .Teşekkürler
İsmet Özel'in en sevdiğim dizelerini okumuş olması da ayrı güzellik oldu video için, varol Aytuğ hocam;))
Şule Gürbüz’ü senin sayende öğrendim. Çok teşekkür ederim çok büyük keyifle okudum bayıla bayıla okudum.
Kaç kez izledim bilmiyorum artik tekrar tekrar açıp dinleyesim geliyor sürekli cok guzel anlatmış kulağıma melodi sanki her cümlesi
Bu kadar samimiyetsizliğin ve riyakarlığın olduğu bir dönemde, hele ki bu platform da senin çıkıp tüm samimiyetinle içini dökmen çok ironik 😄 dinlemek müthiş keyifliydi. Teşekkür ederiz 🤗
Bize yol gösterecekken kendi yolunu kaybettiğini söylemesi çok tuhaf hissettirdi.