26:00 Bu arada Vampirle Görüşme'deki Claudia Anne Rice'ın ölen 5 yaşındaki kızına hitaben yazdığı bir karakter. Belki o yüzden hep 5 yaşında kalıyor yaşlanmıyor vs. durumu vardır. Kadının serzenişi gibi.
38:45 Mehmet Berk Yaltırık'ın Istrancalı Abdülharis Paşa romanı gerçekten harikaydı. Karakterler çok güzel işlenmiş. Hikaye iki farklı perspektiften dle alınıyor. Mehmet Berk Yaltırık kesinlikle kafasına göre bir eser ortaya çıkartmamış, yerel mitleri hikayeye çok iyi yedirmiş. Kitabın sürpriz ve harika sonuna değinmiyorum, spoiler olmasın. Yeni kitap geliyormuş. Sabırsızlıkla bekliyoruz.
Vampir içerikli, Alacakaranlık gibi ergen içerikli olmayan roman arayanlar için Jasper Kent'in Danilov Beşlemesi'ni önerebilirim. Tarihi öğeler de barındıran, 1812-1918 arasında çeşitli dönemlerde Çarlık Rusyası'nda geçen güzel bir seri.
Ooo imzalı kitap. Alırız vallaha.😍 Ee ne zaman gelecek diye beklediğim, heyecanlandığım bir seri oldu kitap günlükleri Alican bey'e koltuğunuzdan daimi bir yer ayırın be abilerim hep gelsin.
Gene o sevemediğim günlerden biriydi.Her şey çok güzeldi gereğinden fazla güzel.Aslında güzel olan her şeyden nefret eden biri değilim ya da değildim ama o gün insana her şeyin çok güzel gitmediğini ,gidemeyeceğini öğreten bir gündü.Her şey gene güneşli güzel bir günle başlamıştı. Günü değerlendirmek için yürüyüşe çıkmıştım biraz uzun sürmüştü gün batarken eve varmak üzereydim.Bir kız çocuğu gördüm ağlıyordu normalde pek hisli merhametli bir insan değildim ama içimden oraya gitmek istedim kızın yanına.Tabi bunu kendim istediğimi sanıyordum sonra kızın arkasında uzun şapkalı bir adam çıktı elleri kızın kafasının üstündeydi sanki onu bir kukla gibi kontrol ediyordu bir an durmak istedim onu görünce ama galiba artık çok geçti o an gerçekten ölüceğimi hissettim sonra arkadan sesler geldi adam kızla beraber ordaki karanlığa saklandı.Sesler daha da yükseldi. Sonra tekrardan kontrol bende değilmiş gibi arkama döndüm bir güruh vardı.içlerinden biri bir kız çocuğuyla adam görüp görmediğimi sordu ellerinde tüfekler vardı.O an alakasız bir yeri gösterdim oraya gittiler dedim ama bunu diyenin ben olmadığımı biliyordum güruh o tarafa doğru hızla uzaklaşınca vücuduma sanki tekrardan kan gider gibi oldu.Hemen arkamı döndüm gitmişlerdi. Bir an durdum sonra hızli adımlarla evime gittim yatağa geçtim çarşafı kafama geçirdim ve sadece hızlı hızlı nefes alarak durdum bir an o kadar hızlı nefes aldım ki bayıldım sonra sabah uyandım ve her şeyin bir kabus olduğuna emindim.Kızın öldüğünü öğrenene kadar. Suçlusu bulunamamış.Eğer tekrar o ana dönebilme şansım olsaydı kaçıp gitmezdim kesinlikle kaçmazdım.Artık unutamıyorum o günü her güneşe baktığımda o aklıma geliyor.Bir daha güneşi görmeyi hak etmiyorum.Şimdi neden bu adam böyle güzel bir günde kendini astı demezsiniz ve son bir şey kızın ailesine gerçekten çok üzgün olduğumu söyleyin.(10 cümleden baya uzun oldu ama öyle güzel gidince durmak istemedim)
Kendisi en başta normal bir insandı. Şehre saldıran kişileri gördüğünde onun için her şey değişmişti. Bu kişiler adeta gölgelere benziyordu ve çok hızlı hareket edebiliyorlardı. Gölge insanları gördükten sonra onun için hiçbir şey aynı olmadı. Ne zaman birine öfkelense, kötü bir davranışta bulunsa daha çok gölge insanlara benziyordu. Eskisi gibi iyi bir insan değildi artık. Kötülük yaptıkça gölgeleşiyor, gölgeleştiçke kötülük yapıyordu. Yaptıklarının farkına vardığında artık böyle biri olmak istemediğini fark etti ve bir tedavi aradı. Daha önce bu hastalığa yakalanan insanların notlarını bulduğunda artık iyileşeceğini düşünmüştü fakat bu notlarda yazanları okuduğu zaman tek tedavinin kendi elinde olduğunu fark etti. Gölgeleşmiş insanlar gibi kötü niyetli olmamak, onlardan biri olmamak için direnmek gerekiyordu ve tüm gölgeleşmiş insanlar aslında kendi kötülüklerine yenik düşmüş kişilerdi.
Yazdığım pek de kısa olmayan kısa hikaye: Genç kız zorlanarak da olsa tepeye çıkarken duyduğu o korkunç seslerin kaynağına yaklaştığını hissetti. Doruğa vardığında, az ilerisinde duran ve kara cübbesiyle neredeyse geceyle bütünleşmiş olan silüeti ancak tepenin aşağısından gelen ışığın vurmasıyla fark edebildi ve irkildi. "Yaklaş,izle,duy" dedi kızın tanıdığı o şefkatli ses. Genç kız manzaraya baktığında tepeye vuran ışığın ve duyduğu feryatların aşağıdaki yanan köyden geldiğini anladı. Köydeki insanlar dehşet ve öfke içinde çığlıklar atıyor ve birbirlerini vahşice katlediyorlardı. Genç kız yıkılmışcasına: "Ne yaptın..onlara?" diye sordu. Konuşan gölge: "yanılsamalarını ellerinden aldım. Ruhlarının alev alması kolay oldu" diye yanıtladı. Sonra kız, yanındaki yüze belki de ilk defa gerçekten baktı. Gördüğü şey korkunç bir yaratığın çarpık suratı değil, köye şefkatle bakan hüzünlü bir çehreydi. Fakat gözlerinde hiçbir insaniyet yoktu. Sanki bir dipsiz çukurdu gözleri. Varsa bile vahşi bir yaratığın cam gözleriydi bunlar. Korkunç hiçliğe açılan bir kapıydı belki de... Genç kız şafak sökene kadar köyden yükselen alevleri izledi. "Hissediyor musun? diye fısıldadı yanındaki ses. Alevler ve çığlıklar bütünleşmişti artık. Ve genç kız bu hissettiği şeyin tek bir ruh olduğunu anladı. Feryatlar içinde süregelen yaşamın ruhu... 10 cümleden uzun oldu ama bütünlüğü böyle sağlayabildim.daha çok hikayeden bi kesit gibi oldu dimi :)
Son zamanlarda vampirlere takmıştım, Vampirlerle Görüşme'yi falan izlememişim gözümden kaçmış araştırma yaptım bulduklarımı izledim. Aklımı okumuş gibi edebiyatını konuşmuşsunuz nasıl sevindim. Mary Shelley'yi de çok yakın zamanda izledim onun da filmi var kadınların o dönemlerde neler çektiğini, yazar olmalarının ne kadar tuhaf karşılandığını anlatan güzel bir filmdi.. Benim için izlemesi acayip keyifli bir video oldu keşke yanınızda olsaydım da birlikte tartışsaydık dedim......
Castlevania'da çok güzel bir vampir hikayesi. Oyun için yazılmış bir hikaye olmasına rağmen gayet başarılı. Belmont ailesi ile Dracula'nın savaşları falan. Çizgi Dizisi'ni de yaptılar. Yeni sezonu gelecek diye biliyorum.
Bikaç yıl önce çıkmış bir sezon sürmüş bir Drakula dizisi var. Osmanlı zamanında geçiyor. Ejder Tarikatı da dizide geçiyor ama Drakula'nın düşmanı olarak işlenmiş, videoda söylediğinizin tersi şekilde. Van Helsing Drakula'ya yardım eden bir karakter, birlikte Ejder Tarikatından intikam almaya çalışıyorlar bir yandan da Osmanlı'ya düşmanlar falan... Aslında klasik Drakula'yla Voyvoda karışımı bir hikaye. Karakterin diğer adı da Kazıklı Voyvoda zaten ve zamanın İngilteresinde Tesla'cılık oynayıp sosyeteye karışıyor izlerken eğlenmiştim ama devamını getirmemişler... Hikayesi videoda konuştuklarınızla çok paralel.
Çok da uzak olmadığını tahmin ettiğim Büyücüler Loncasına gidiyordum.Toprak yol tamamen temizdi ve üzerinde bir filiz bile yokdu.Önde yol ikiye ayrılıyordu ve hangi yöne gideceğime dair bir işaret yokdu.Yolları incelemeye başladım.Tabiki doğuya giden yolda bir sürü ayak izi vardı ancak batıya giden yolda hiçbir iz yokdu.Büyücülerin arkalarında iz bırakmamak isteyeceklerini düşünüp batıya doğru ilerlemeye başladım.Bana gelen davetiyede ''Khuzut Ormanına davetlisiniz.'' yazıyordu.Bu koca ormanın içinde nerede olduklarını bilmiyordum ve hislerime güvenip yürümeyi tercih etmiştim.Yol gitgide karışıyordu,etrafda yeni yıkılmış ve çatırdamaları hala duyulabilen ağaçlar yolu kapamıştı.Etrafıma baktığımda ormandan gelen yüzlerini maskelerle kapatmış üç kişi bana doğru yaklaşıyordu.
1)Drakula vs Batman 2)Laz Drakula Temele karşı 3)Fatih Sultan Mehmet vampirlere yargı dağıtıyor Adlı eserleri tüketebilirsiniz Bonus:Transilvanyada bin bir gece❤
Hilmi gözlerini açtı. Rüya mı görüyordu, yoksa farklı bir şey mi vardı anlamadı; kendini garip hissediyordu. Hastalık gibi de değildi bu, güçsüz hissetmiyordu kendini; aksine çok güçlü hissediyordu, garip bir şeyler vardı. Sonra etrafına baktığında, anlamaya başlamıştı, toprağın üstünde yatıyordu; kafasını yukarıya doğru kaldırdı ve tüm göz alıcılığıyla dolunay parlıyordu. Sonra sıra ellerine bakmaya geldiğinde artık her şey için çok geç olduğunu fark etti. Pişmanlık, korku, öfke; tüm güçlü duygular bir anda parladı içinde; boğazında dalgalanan hırıltıya hakim olamıyordu, kendini tutmaya çalışsa da üstüne hucüm eden güçlü duyguları zaptedemiyordu... En sonunda malup geldi, boğazındaki hırıltıyı dolunaya savururcasına kafasını yukarı doğrulttu, hırıltı ses telleriyle birleşerek tiz bir yapıya büründü; tüm ormanda yankılanan ses, sanki Hilmi'yi hayata bağlayan damarlar gibi sarıyor, kan pompalıyordu vücuduna. Bir süre bu huzurlu anın tadını çıkarttı Hilmi, hiç bir şeyi düşünmeden. Nesefi tükendiğinde başını tekrar öne eğdi, rahat bir nefes aldı ve o anda dimağı kendine geldi; büyük bir hata yaptığının farkına vardı... Farkına varmasıyla tüm kaslarının gerginleşmesi bir oldu, tam koşmaya yeltenerek ileriye sıçrayacaktı ki, kalbinde saplanan okla oracığa yığıldı... Gecenin karanlığında, ağaçların arasında, Hilmi'nin gözlerindeki ışık sönerken; dolunayın kadim ışığı Hilmi'nin mavi gözlerini aydınlatmaya yetiyordu.
Samuel ağlamaklı gözlerle yaslandığı ağaçtan kalkıp geçen günü düşünmeye başladı.Ya kaçmalı ya da baş kaldırıp bu zulme bir dur demeliydi. En sevdiği arkadaşı Almaric gözlerinin önünde Kara büyücünün adamları tarafından öldürülmüştü zira, hava birden bozdu ve yağmur yağmaya başladı, Samuel'in aklına ise uzunca düşündükten sonra babasının kılıcı geldi ve eve gidip babasından yadigar olan efsunlu kılıcı annesinin odasındaki sandıktan almaya gitti.Kılıcı sarılı örtülerinden ayırıp onu özgürleştirdiğini düşünerek gülümserken kendi kaderine yön verdiğinin henüz farkında değildi.Kılıç büyülü sembollerle doluydu ve örtülerin içinde bir not ta şöyle yazıyordu , zamanı geldiğinde kılıç gerçek gücünü ortaya çıkaracak ve sana ne yapman gerektiğini söyleyecek.Samuel gülümseyerek hala bana birşeyler öğretmeye devam ediyorsun baba dedi ve kılıcın gerçek gücünü göstermesi için ne yapabileceğini düşündü. Uzun süren çabalarına rağmen bir türlü kılıcın gerçek gücünü ortaya çıkartamıyordu.Umutsuz ve beceriksizlikle dolu 1 aydan sonra Samuel kara kara düşünerek etrafta dolaşırken Kara büyücünün adamları birden Samuel'in belindeki kılıcı farkedip peşine takıldılar ve Samueli kovalamaya başladılar, Samuel güç bela Kara büyücünün adamlarından kaçmayı başardı.Bu kılıç Kara büyücünün tüm adamlarına öğrettiği kötülüğüyle ünlü birine aitti. Aradan geçen kısa süre sonra Kara büyücü herşeyden haberdar bir halde şehir meydanında halkı toplayıp büyük bir lanetin kapılarında olduğunu ve büyük iblis Kenovor'un kılıcının şehirde görüldüğünü söyleyerek kılıcın acilen bulanması gerektiğini ve herkesin ona yardımcı olacağını yoksa bedelini çok ağır ödeyeceklerini söyleyerek halkı tehdit ediyordu. Samuel elinde kılıcıyla uzaktan Kara büyücüyü dinlerken kılıcın parladığını farketmedi, bu parıltı yıllar süren karanlığın artık sona ermesine bir işaretti.
Yıl 2222 idi. Dünya tek kutup halini almıştı. Teknolojinin ilerlemesi insan ilişkilerini minimum seviyeye indirgemek ile kalmamış spor bir fiziksel hareketten uzaklaşarak tamamiyle teknolojik cihazlar vasıtasıyla yapılan bir parmak egzersizi olarak görülmeye başlamıştı. Hatta öyle ki geçmişten çıkarılıp izlenen basketbol, futbol, atletizm karşılaşmalarının videoları ücretli bazı Twitch yayıncıları dışında ulaşılamaz hale gelmişti. İnsanların %99'u 100 kilo ve üzerinde olup 40 yaşına gelemeden aşırı kilo sebebi ile ölmeye başlamıştı. Tüm devlet mecraları hareket edilmesini tavsiye etse de insanlar rahatı daha çok sevmişti. Bu dünya düzeninde basketbol denildiğinde akla NBA2K, futbol denildiğinde FİFA serileri dışında herhangi bir şey gelmiyordu. Ve insanlar bu hareketsizliğin içine gitgide daha da çekiliyordu. Ama bir devlet liderinin bunu bozmak için bir fikri vardı: Hareketsiz evde bulunanların hepsinin evini basma ve hareket etmeyi kabul edene kadar hapse atmak...
Çığlık atması gerektiğini bile unutmuştu. Bunu hatırlaması için tek bir damla yetmişti. Islak, koyu ve sıcak bir damla. Ama yine de tenini dondurduğunu hissetmişti o kor gibi damlanın. Çığlığı evinin duvarlarında çınlarken, bir ağacın gölgesi pencerenin dibine düşüyor, dans ediyordu. Çığlık boğazında kuruyarak tükendikten sonra gölgenin içi de doldu aynı sıvıyla. Bacaklarını nasıl kullanacağını bilmiyordu. Yapabilseydi koşardı ama artık koşamazdı. Artık yüzmesi gerekiyordu. Bundan on beş yıl önce ölen babasının kanında boğulmadan önce, yüzerek kurtulması gerekiyordu. Başaramadı. Çığlıkları, kanın içinde kayboldu, nefesi yitti ve sesi tükendi. Ciğerlerini yalnızca kan dolduruyordu artık.
CT'nin ismini hatırlayamadığı oyun Blood Omen: Legacy of Kain. Diğeri de Soul Reaper değil Soul Reaver. PS1 zamanına tekabül ederler. Eidos firmasının coşturduğu yıllar. Zamanına göre güzel oyunlardı şimdi pek oynanacak durumda değiller.
Kılıcından daha da yorgun düşmüştü Merovia’lı Thrâkill ve bekleyiş içerisinde hareketin tekrar başlamasıyla kafasındaki bulantının geçeceğini düşünüyordu. Bu belirsizliği dağıtmak niyetiyle, formunu kavrayamadığı, idrakının çok üzerindeki, yaklaştığını hissettiren şeyin biçimini ve suretini hayal ediyordu. Gelenin umut verme ihtimalini iyimserliğe kapılmadan reddediyordu; çünkü yaşadığı dünyaya ve çevresine duyarsız insanlarda görmüştü bunu. Böylelikle her geçen saniye bir felakete dönüşüyordu. Esmer, kudretten yana şanslı teni ve katran gibi zırhı sebebiyle tepesinden vuran güneşe aldırmadan her zamankinden daha da bir gölgeye benzemişti. Bu güce ve kudrete rağmen var olan ikinci şansını tüketmek üzereydi. Karşısındaki aştığı tepeyi olduğundan daha haşmetli gösteren, yüzü güneşle yarışırcasına parıltılı Vittoria’lı Gerard’dı. Ulu atı Syrael’i manidar bir şekilde dizginlememişti. Yaklaştıkça ihtimaller tükeniyor, yaklaştıkça küçülüyordu Thrâkill’in gölgesi. Kesinlikle bir bekleyişti; fakat onca kötülüğe rağmen işin cilvesinden mi yoksa nihai sonun uzaklığından mı bilinmez, ölümden bir kere dönebilmiş bu gaddar şövalye için felaketi Gerard dahil bastığı toprak, elindeki kir ve neredeyse çağlamak üzere olan kan, sıkı sıkıya tuttuğu haşmetli kılıcı Hinthar, etrafında bir bir düşürdüğü kendisinden daha çok yaşamayı hak eden şerefli ve hür hayatlar, kararmaya başlayan hava, küllerinden doğan gölgesi, aldığı son nefesle birlikte muğlaklığını korumaya devam ediyordu.
Vücudundaki bütün kasları yırtarcasına koşarken neden burda olduğunu dahi hatırlamıyordu, tek amacı kaçmaktı, peşindeki şeyden olabildiğince uzağa. Geldiği yöne doğru mu yoksa tam tersine mi kaçıyordu, kurtuluşu hangi taraftaydı? Arkasında olmadığından emindi ama gittiği yönden de 'kurtuluşun sesi' olarak adlandıramayacağı sesler duydu. Bir karaltı önünde hareket ettiğinde panikle sağa doğru yönünü değiştirdi. Nefessiz kalmış bir şekilde çevresindeki bütün havayı solumaya çalışırken nasıl bu duruma düştüğünü hatırladı. Zorlukla nefes alan, öne doğru eğilmiş kafasındaki saçları çıplak bedenini kaplayan bir kız önünden geçip ormana doğru gitmişti. Merakına yenilip kızın arkasından gitmiş, daha ormanın içinde on adım atmıştı ki kızın ileride yerde kıvrandığını, bedeninin yamulup olağandışı bir şekilde büyüdüğünü görmüştü. Bunu gördüğü anda koşmaya başlamıştı ve arkasındaki canavarda peşine takılmıştı. Ayağı sert bir şeye takılıp yere düştüğünde yüreğinde umutsuzluğun çırpındığını hissetti ama yine de son çabasını sarf edip elleriyle ve dizleriyle yerde ilerlemeye çalışırken kulaklarına çatırdama sesleri, burnuna ise daha önce hiç duyumsamadığı bir çürük kokusu doldu. Dolunay Işığında yerdeki en belirgin şeye baktığında her boşluğu kurtçuklarla ve böceklerle dolu olan bir kurukafa kendisine bakıyordu.
Ceren Sungur’un Yaltırık ile yaptığı şu yayın güzeldi ruclips.net/video/EDrDy1Nz160/видео.html Bir de bir kitap değil ama virüsle oluşan vampirlik olayına değişik bir hikaye ile katkı sunan Thirst filmi vardı. O da baya güzeldi.
Karanlıktan gelen ürpertici sesle irkilerek uyandığında , ateşin sönmek üzere olduğunu ve üşümüş olduğunu farketti. Yol arkadaşlarından birisinin derin bir uykuda olduğunu diğerininse yeşil kapaklı bir deftere bir şeyler çizdiğini farketti. Meraklı ve acı içeren bir bakış attı , uyandıgını fark eden arkadasına , diz kapağını ovuşturarak . Arkadaşı anlamış olacak ki ; bize saldıran yaratıkları çiziyorum ve hatırladığım özelliklerini not ediyorum dedi. Ne kadar kötü koktuklarını da not almışsındır umarım dedi iğrenerek aklına geldikçe midesi bulanıyordu. Arkadaşının ne çizdigine bakmaya gitti ve savastıkları yaratığın başarıli bir çizimini gördü . Kertenkeleye benzer vucuda sahip, kurda benzeyen ağzı ile dehset saçan ayı gibi tüylü bir yaratık . O yaratıkta neydi? diye sordu arkadaşına . Sbaweq bölgesine verilen ceza dedi arkadası , daha önce görmemistim ama diğer bölgelerin cezalarından daha iyi dedi. Birden kendi bölgesine verilen ceza geldi aklına ve geride bıraktığı ailesi için tekrar endişelendi ancak bütün diyarı bu yaratiklardan kurtarma düşüncesiyle çıktığı bu yolculuğu tamamlamalıydı.
@@duyguyldrm7210 Yanıtınız için teşekkür ederim. Ben de bunu söylediğini düşündüm fakat The Haunting of Hill House dizisi 1959'da yazılan aynı isimli romana dayanıyor diye biliyorum. 1975'te yazılmış bir romana nasıl taşındı bu konuşma içerisinde bundan emin olamadım. Bu sebeple farklı bir şeyden mi bahsediyorlar diye sorma gereksinimi duydum. Konu hakkında daha detaylı bilginiz varsa almak isterim. Çok uzun yazdım kusura bakmayın. İyi günler.
The Haunting of Hill House’ta bulunan yazar karakteri Stephen King’in Korku Ağı kitabına taşınmış. Stephen King birçok romanında da bu eserden esinlenmiş. Salem’s Lot ( Korku Ağı)’ta da bir yazar geçmişte bir şeyler yaşadığı eve dönüyor.
Charlaine Harris Sookie Stackhouse Romanlarını da Unutmayın Onlarda Güzel Vampir Romanlarıdır. J.R.Rain Yazmış Olduğu Samantha Moon Serisi de Güzeldir. Okumanızı Tavsiye Ederim.
Sokağın ortasında yerde boylu boyunca uzanan cesedi inceledi bir süre. Gözleri açık ama donuk, saçları kırlaşmış, başından aşağı akan kızıl bir kan vardı. Son 4 yıldır şu Allah'ın belası alzheimer hastalığı yüzünden her şeyi, herkesi unutuyordu, her şeyi ve herkesi... Ama bu cesette farklı bir şey vardı. Daha önce onu gördüğüne yemin edebilirdi. Cesedin gözlerine kilitlenmişken arkasındaki sesle irkildi birden: "Haydi gidiyoruz". Sesleneni tanımıyordu, belki de tanıyordu, bunu hiçbir zaman bilemeyecekti hastalığı yüzünden. "Peki" dedi ve son bir kez daha cesede uzun uzun baktı. Kendi cesedine...
Alican ile umarım devam edersiniz. Ne konuştuğunu bilen, hakkında konuştuğu şeyle bizzat meşgul olan birini dinlemek çok iyi geliyor.
etmediler
İthaki ile birlikte yaptığınız videoları çok beğeniyorum, umarım birlikte bol bol video gelir
26:00 Bu arada Vampirle Görüşme'deki Claudia Anne Rice'ın ölen 5 yaşındaki kızına hitaben yazdığı bir karakter. Belki o yüzden hep 5 yaşında kalıyor yaşlanmıyor vs. durumu vardır. Kadının serzenişi gibi.
Yazarların bu tür olayları çok hoşuma gidiyor aynı zamanda hüzünlendiriyor.Bilgi için de teşekkürler.
@@mehmetkuradac9529 önemli değil ^
@@cagataycakmakc5320 sahaftan almıştım 2. el. Vampirle Konuşma şeklinde ara istersen, ilk öyle basmışlar. Aynı kitap, çeviri falan iyi.
38:45 Mehmet Berk Yaltırık'ın Istrancalı Abdülharis Paşa romanı gerçekten harikaydı. Karakterler çok güzel işlenmiş. Hikaye iki farklı perspektiften dle alınıyor. Mehmet Berk Yaltırık kesinlikle kafasına göre bir eser ortaya çıkartmamış, yerel mitleri hikayeye çok iyi yedirmiş. Kitabın sürpriz ve harika sonuna değinmiyorum, spoiler olmasın. Yeni kitap geliyormuş. Sabırsızlıkla bekliyoruz.
Alican Abiyle inşallah uzun süre kitap günlüklerine devam edersiniz. Keyif aldığım tek program iyi ki varsınız 🙏
etmediler
Bahsedilen obur ve upir miti ile ilgilenenler ceren sungurun mehmet berk yaltırık ile çok güzel ve açıklayıcı bir videosu var bakabilirsiniz
Sonraki günlükte Cthulhu Mitosu'ndan bir şeyler duymak beni çok mutlu eder
Vampir içerikli, Alacakaranlık gibi ergen içerikli olmayan roman arayanlar için Jasper Kent'in Danilov Beşlemesi'ni önerebilirim. Tarihi öğeler de barındıran, 1812-1918 arasında çeşitli dönemlerde Çarlık Rusyası'nda geçen güzel bir seri.
Ooo imzalı kitap. Alırız vallaha.😍 Ee ne zaman gelecek diye beklediğim, heyecanlandığım bir seri oldu kitap günlükleri Alican bey'e koltuğunuzdan daimi bir yer ayırın be abilerim hep gelsin.
Gene o sevemediğim günlerden biriydi.Her şey çok güzeldi gereğinden fazla güzel.Aslında güzel olan her şeyden nefret eden biri değilim ya da değildim ama o gün insana her şeyin çok güzel gitmediğini ,gidemeyeceğini öğreten bir gündü.Her şey gene güneşli güzel bir günle başlamıştı.
Günü değerlendirmek için yürüyüşe çıkmıştım biraz uzun sürmüştü gün batarken eve varmak üzereydim.Bir kız çocuğu gördüm ağlıyordu normalde pek hisli merhametli bir insan değildim ama içimden oraya gitmek istedim kızın yanına.Tabi bunu kendim istediğimi sanıyordum sonra kızın arkasında uzun şapkalı bir adam çıktı elleri kızın kafasının üstündeydi sanki onu bir kukla gibi kontrol ediyordu bir an durmak istedim onu görünce ama galiba artık çok geçti o an gerçekten ölüceğimi hissettim sonra arkadan sesler geldi adam kızla beraber ordaki karanlığa saklandı.Sesler daha da yükseldi. Sonra tekrardan kontrol bende değilmiş gibi arkama döndüm bir güruh vardı.içlerinden biri bir kız çocuğuyla adam görüp görmediğimi sordu ellerinde tüfekler vardı.O an alakasız bir yeri gösterdim oraya gittiler dedim ama bunu diyenin ben olmadığımı biliyordum güruh o tarafa doğru hızla uzaklaşınca vücuduma sanki tekrardan kan gider gibi oldu.Hemen arkamı döndüm gitmişlerdi.
Bir an durdum sonra hızli adımlarla evime gittim yatağa geçtim çarşafı kafama geçirdim ve sadece hızlı hızlı nefes alarak durdum bir an o kadar hızlı nefes aldım ki bayıldım sonra sabah uyandım ve her şeyin bir kabus olduğuna emindim.Kızın öldüğünü öğrenene kadar. Suçlusu bulunamamış.Eğer tekrar o ana dönebilme şansım olsaydı kaçıp gitmezdim kesinlikle kaçmazdım.Artık unutamıyorum o günü her güneşe baktığımda o aklıma geliyor.Bir daha güneşi görmeyi hak etmiyorum.Şimdi neden bu adam böyle güzel bir günde kendini astı demezsiniz ve son bir şey kızın ailesine gerçekten çok üzgün olduğumu söyleyin.(10 cümleden baya uzun oldu ama öyle güzel gidince durmak istemedim)
Size çok teşekkür ederim ilk defa böyle bir şey denedim ve çok eğlendigimi farkettim
Beyaz saçlı Blood Omen Kain :) Soul Reaver ile ortak paralel hikayeleri var Raziel ve Kain efsanedir :) Vampire The Masquerade ap ayrı zaten :)
Çok sağlam bir paylaşımdı, teşekkürler. Dolu dolu geçti ve cidden alana hakim birilerini dinlemek çok keyifliydi.
Her videodan sonra İthaki'den kitapları alıyorum ve şu ana kadar hiç şaşmadan memnun kaldım, umarım böyle devam eder.
Polidori'nin duyulmasini ve hikayesinin turkce basilmasini yillardir bekleyen biri olarak bu video da beni cok mutlu etti
Kendisi en başta normal bir insandı. Şehre saldıran kişileri gördüğünde onun için her şey değişmişti. Bu kişiler adeta gölgelere benziyordu ve çok hızlı hareket edebiliyorlardı. Gölge insanları gördükten sonra onun için hiçbir şey aynı olmadı. Ne zaman birine öfkelense, kötü bir davranışta bulunsa daha çok gölge insanlara benziyordu. Eskisi gibi iyi bir insan değildi artık. Kötülük yaptıkça gölgeleşiyor, gölgeleştiçke kötülük yapıyordu. Yaptıklarının farkına vardığında artık böyle biri olmak istemediğini fark etti ve bir tedavi aradı. Daha önce bu hastalığa yakalanan insanların notlarını bulduğunda artık iyileşeceğini düşünmüştü fakat bu notlarda yazanları okuduğu zaman tek tedavinin kendi elinde olduğunu fark etti. Gölgeleşmiş insanlar gibi kötü niyetli olmamak, onlardan biri olmamak için direnmek gerekiyordu ve tüm gölgeleşmiş insanlar aslında kendi kötülüklerine yenik düşmüş kişilerdi.
Yazdığım pek de kısa olmayan kısa hikaye:
Genç kız zorlanarak da olsa tepeye çıkarken duyduğu o korkunç seslerin kaynağına yaklaştığını hissetti. Doruğa vardığında, az ilerisinde duran ve kara cübbesiyle neredeyse geceyle bütünleşmiş olan silüeti ancak tepenin aşağısından gelen ışığın vurmasıyla fark edebildi ve irkildi.
"Yaklaş,izle,duy" dedi kızın tanıdığı o şefkatli ses. Genç kız manzaraya baktığında tepeye vuran ışığın ve duyduğu feryatların aşağıdaki yanan köyden geldiğini anladı. Köydeki insanlar dehşet ve öfke içinde çığlıklar atıyor ve birbirlerini vahşice katlediyorlardı. Genç kız yıkılmışcasına: "Ne yaptın..onlara?" diye sordu. Konuşan gölge: "yanılsamalarını ellerinden aldım. Ruhlarının alev alması kolay oldu" diye yanıtladı. Sonra kız, yanındaki yüze belki de ilk defa gerçekten baktı. Gördüğü şey korkunç bir yaratığın çarpık suratı değil, köye şefkatle bakan hüzünlü bir çehreydi. Fakat gözlerinde hiçbir insaniyet yoktu. Sanki bir dipsiz çukurdu gözleri. Varsa bile vahşi bir yaratığın cam gözleriydi bunlar. Korkunç hiçliğe açılan bir kapıydı belki de...
Genç kız şafak sökene kadar köyden yükselen alevleri izledi. "Hissediyor musun? diye fısıldadı yanındaki ses. Alevler ve çığlıklar bütünleşmişti artık. Ve genç kız bu hissettiği şeyin tek bir ruh olduğunu anladı. Feryatlar içinde süregelen yaşamın ruhu...
10 cümleden uzun oldu ama bütünlüğü böyle sağlayabildim.daha çok hikayeden bi kesit gibi oldu dimi :)
bence yazmaya devam etmelisin ben beğendim
@@dr.zitbagtransylvania1569 saol yazıyorum arada böyle.
Son zamanlarda vampirlere takmıştım, Vampirlerle Görüşme'yi falan izlememişim gözümden kaçmış araştırma yaptım bulduklarımı izledim. Aklımı okumuş gibi edebiyatını konuşmuşsunuz nasıl sevindim. Mary Shelley'yi de çok yakın zamanda izledim onun da filmi var kadınların o dönemlerde neler çektiğini, yazar olmalarının ne kadar tuhaf karşılandığını anlatan güzel bir filmdi.. Benim için izlemesi acayip keyifli bir video oldu keşke yanınızda olsaydım da birlikte tartışsaydık dedim......
size yalvarıyorum lütfen bu program az izleniyor diye atmamazlık yapmayın kanaıl en iyi işi bence :)
Castlevania'da çok güzel bir vampir hikayesi. Oyun için yazılmış bir hikaye olmasına rağmen gayet başarılı. Belmont ailesi ile Dracula'nın savaşları falan. Çizgi Dizisi'ni de yaptılar. Yeni sezonu gelecek diye biliyorum.
Gayet keyifliydi. Gotik edebiyata ve özellikle vampir edebiyatına ilgi duyanlar için hoş bir başlangıç ve özet olmuş. Bence bu yolda devam ;) 👻🖤
Bikaç yıl önce çıkmış bir sezon sürmüş bir Drakula dizisi var. Osmanlı zamanında geçiyor. Ejder Tarikatı da dizide geçiyor ama Drakula'nın düşmanı olarak işlenmiş, videoda söylediğinizin tersi şekilde. Van Helsing Drakula'ya yardım eden bir karakter, birlikte Ejder Tarikatından intikam almaya çalışıyorlar bir yandan da Osmanlı'ya düşmanlar falan... Aslında klasik Drakula'yla Voyvoda karışımı bir hikaye. Karakterin diğer adı da Kazıklı Voyvoda zaten ve zamanın İngilteresinde Tesla'cılık oynayıp sosyeteye karışıyor izlerken eğlenmiştim ama devamını getirmemişler... Hikayesi videoda konuştuklarınızla çok paralel.
Çok da uzak olmadığını tahmin ettiğim Büyücüler Loncasına gidiyordum.Toprak yol tamamen temizdi ve üzerinde bir filiz bile yokdu.Önde yol ikiye ayrılıyordu ve hangi yöne gideceğime dair bir işaret yokdu.Yolları incelemeye başladım.Tabiki doğuya giden yolda bir sürü ayak izi vardı ancak batıya giden yolda hiçbir iz yokdu.Büyücülerin arkalarında iz bırakmamak isteyeceklerini düşünüp batıya doğru ilerlemeye başladım.Bana gelen davetiyede ''Khuzut Ormanına davetlisiniz.'' yazıyordu.Bu koca ormanın içinde nerede olduklarını bilmiyordum ve hislerime güvenip yürümeyi tercih etmiştim.Yol gitgide karışıyordu,etrafda yeni yıkılmış ve çatırdamaları hala duyulabilen ağaçlar yolu kapamıştı.Etrafıma baktığımda ormandan gelen yüzlerini maskelerle kapatmış üç kişi bana doğru yaklaşıyordu.
1)Drakula vs Batman
2)Laz Drakula Temele karşı
3)Fatih Sultan Mehmet vampirlere yargı dağıtıyor
Adlı eserleri tüketebilirsiniz
Bonus:Transilvanyada bin bir gece❤
Kitaplar yatmış, izleyem ve yeni kitap seçem..
38:50 Mehmet Berk Yaltırık'ı Ceren Sungur'un programından hatırlayacak arkadaşlar..
Hilmi gözlerini açtı. Rüya mı görüyordu, yoksa farklı bir şey mi vardı anlamadı; kendini garip hissediyordu. Hastalık gibi de değildi bu, güçsüz hissetmiyordu kendini; aksine çok güçlü hissediyordu, garip bir şeyler vardı. Sonra etrafına baktığında, anlamaya başlamıştı, toprağın üstünde yatıyordu; kafasını yukarıya doğru kaldırdı ve tüm göz alıcılığıyla dolunay parlıyordu. Sonra sıra ellerine bakmaya geldiğinde artık her şey için çok geç olduğunu fark etti. Pişmanlık, korku, öfke; tüm güçlü duygular bir anda parladı içinde; boğazında dalgalanan hırıltıya hakim olamıyordu, kendini tutmaya çalışsa da üstüne hucüm eden güçlü duyguları zaptedemiyordu... En sonunda malup geldi, boğazındaki hırıltıyı dolunaya savururcasına kafasını yukarı doğrulttu, hırıltı ses telleriyle birleşerek tiz bir yapıya büründü; tüm ormanda yankılanan ses, sanki Hilmi'yi hayata bağlayan damarlar gibi sarıyor, kan pompalıyordu vücuduna. Bir süre bu huzurlu anın tadını çıkarttı Hilmi, hiç bir şeyi düşünmeden. Nesefi tükendiğinde başını tekrar öne eğdi, rahat bir nefes aldı ve o anda dimağı kendine geldi; büyük bir hata yaptığının farkına vardı...
Farkına varmasıyla tüm kaslarının gerginleşmesi bir oldu, tam koşmaya yeltenerek ileriye sıçrayacaktı ki, kalbinde saplanan okla oracığa yığıldı... Gecenin karanlığında, ağaçların arasında, Hilmi'nin gözlerindeki ışık sönerken; dolunayın kadim ışığı Hilmi'nin mavi gözlerini aydınlatmaya yetiyordu.
İthaki'ye sesleniyorum neden THE UMBERELLA ACADEMY'inin telif hakkını almıyorsunuz?
Lütfen bu üçlüyle bu seriye devam edin. Ba yıl dım!
Daha başlamadan Anne Rice diye geldim bakalım ne olacak.
Ya bu seri niye devam etmiyor :/ ben çok seviyordum :(
Ruhani devamı olan SAGA var
Anne Rice bu işin en iyisi olabilir.
Bir İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisi olarak video çok hoşuma gitti. Ufak bir düzeltme Percy bays shelley değil biş diye okunuyor o.
Allam benim gibi BLADE serisini seven var inanamıyorum 😍
muhabbetin konuşulduğu dakikayı yazabilir misin
Ulan keşke devam etse
30:40 taki oyun castlevania sanırım ct abi :)
Ben de bunu yazmaya gelmiştim. Hatta netflixte baya güzel bir serisi de çıktı.
@@ecemm__mm12345 Dracula ile olan karşılaşma çok vurucuydu, ayrıca şiddet faktörü çok iyiydi gerçekten.
Samuel ağlamaklı gözlerle yaslandığı ağaçtan kalkıp geçen günü düşünmeye başladı.Ya kaçmalı ya da baş kaldırıp bu zulme bir dur demeliydi. En sevdiği arkadaşı Almaric gözlerinin önünde Kara büyücünün adamları tarafından öldürülmüştü zira, hava birden bozdu ve yağmur yağmaya başladı, Samuel'in aklına ise uzunca düşündükten sonra babasının kılıcı geldi ve eve gidip babasından yadigar olan efsunlu kılıcı annesinin odasındaki sandıktan almaya gitti.Kılıcı sarılı örtülerinden ayırıp onu özgürleştirdiğini düşünerek gülümserken kendi kaderine yön verdiğinin henüz farkında değildi.Kılıç büyülü sembollerle doluydu ve örtülerin içinde bir not ta şöyle yazıyordu , zamanı geldiğinde kılıç gerçek gücünü ortaya çıkaracak ve sana ne yapman gerektiğini söyleyecek.Samuel gülümseyerek hala bana birşeyler öğretmeye devam ediyorsun baba dedi ve kılıcın gerçek gücünü göstermesi için ne yapabileceğini düşündü. Uzun süren çabalarına rağmen bir türlü kılıcın gerçek gücünü ortaya çıkartamıyordu.Umutsuz ve beceriksizlikle dolu 1 aydan sonra Samuel kara kara düşünerek etrafta dolaşırken Kara büyücünün adamları birden Samuel'in belindeki kılıcı farkedip peşine takıldılar ve Samueli kovalamaya başladılar, Samuel güç bela Kara büyücünün adamlarından kaçmayı başardı.Bu kılıç Kara büyücünün tüm adamlarına öğrettiği kötülüğüyle ünlü birine aitti. Aradan geçen kısa süre sonra Kara büyücü herşeyden haberdar bir halde şehir meydanında halkı toplayıp büyük bir lanetin kapılarında olduğunu ve büyük iblis Kenovor'un kılıcının şehirde görüldüğünü söyleyerek kılıcın acilen bulanması gerektiğini ve herkesin ona yardımcı olacağını yoksa bedelini çok ağır ödeyeceklerini söyleyerek halkı tehdit ediyordu. Samuel elinde kılıcıyla uzaktan Kara büyücüyü dinlerken kılıcın parladığını farketmedi, bu parıltı yıllar süren karanlığın artık sona ermesine bir işaretti.
Ben bu tarzı pek sevmesem de ithaki karanlık kitaptan çoğunu okuyorum.
Son zamanlarda ithaki ne çıkasa okuyoruz zaten, vites düşürmeden devam!
Yıl 2222 idi. Dünya tek kutup halini almıştı. Teknolojinin ilerlemesi insan ilişkilerini minimum seviyeye indirgemek ile kalmamış spor bir fiziksel hareketten uzaklaşarak tamamiyle teknolojik cihazlar vasıtasıyla yapılan bir parmak egzersizi olarak görülmeye başlamıştı. Hatta öyle ki geçmişten çıkarılıp izlenen basketbol, futbol, atletizm karşılaşmalarının videoları ücretli bazı Twitch yayıncıları dışında ulaşılamaz hale gelmişti. İnsanların %99'u 100 kilo ve üzerinde olup 40 yaşına gelemeden aşırı kilo sebebi ile ölmeye başlamıştı. Tüm devlet mecraları hareket edilmesini tavsiye etse de insanlar rahatı daha çok sevmişti. Bu dünya düzeninde basketbol denildiğinde akla NBA2K, futbol denildiğinde FİFA serileri dışında herhangi bir şey gelmiyordu. Ve insanlar bu hareketsizliğin içine gitgide daha da çekiliyordu. Ama bir devlet liderinin bunu bozmak için bir fikri vardı: Hareketsiz evde bulunanların hepsinin evini basma ve hareket etmeyi kabul edene kadar hapse atmak...
What we do in the shadows :)
Ömercan bu kadar harika olmak zorundamısın? Bu video için yazmıyorum genel olarak söylüyorum.
Dracula İstanbul'da'yi tavsiyenizle izlemistim.cok guzel
Dracula Untold demeyin bana.Vlad'in sevgi pitircigi,ask bocegi ,iyi baba olarak gosterildigini gorunce cok sasirmistim.20dk dayanabildim.empati kurdurtmaya calismislar.
Tam finallere calisacaktim bu kaliteli sohbeti tercih ettim degerinizi bilin😂😂😂
geekyapar 1 nisan kafamıza ev eşyalari bantladık videosundaki müzik duygulandım :')
Bir de silmarillionu bassaniz keşke
Ravenloft dünyasına gireydiniz iyiydi
Çığlık atması gerektiğini bile unutmuştu. Bunu hatırlaması için tek bir damla yetmişti. Islak, koyu ve sıcak bir damla. Ama yine de tenini dondurduğunu hissetmişti o kor gibi damlanın. Çığlığı evinin duvarlarında çınlarken, bir ağacın gölgesi pencerenin dibine düşüyor, dans ediyordu. Çığlık boğazında kuruyarak tükendikten sonra gölgenin içi de doldu aynı sıvıyla. Bacaklarını nasıl kullanacağını bilmiyordu. Yapabilseydi koşardı ama artık koşamazdı. Artık yüzmesi gerekiyordu. Bundan on beş yıl önce ölen babasının kanında boğulmadan önce, yüzerek kurtulması gerekiyordu. Başaramadı. Çığlıkları, kanın içinde kayboldu, nefesi yitti ve sesi tükendi. Ciğerlerini yalnızca kan dolduruyordu artık.
neil Gaiman mezarlık kitabı hakkında konuşurmusunuz. hayatımın en güzel kitabıdır.
lütfen eragon miras serisini okuyun
İthaki deyince insan daha çok bilimkurgu görmek istiyor 😊
akıllı olun
Eragon miras serisini okuyun çok güzel
KİTAP GUNLUKLERİ NERDE
kitaplıkta kral katili güncesi var madem okudunuz ne zaman gelir video
Berna ve ozan okudu ekipten sadece
CT'nin ismini hatırlayamadığı oyun Blood Omen: Legacy of Kain. Diğeri de Soul Reaper değil Soul Reaver. PS1 zamanına tekabül ederler. Eidos firmasının coşturduğu yıllar. Zamanına göre güzel oyunlardı şimdi pek oynanacak durumda değiller.
Biliyordum, sizi seviyorum 💙
Legacy of kain diyorsun.
arkadan klima sesimi geliyo
Alican abi twitch kanalı açsa hiç sıkılmadan saatlerce izleyebilirim.
Kılıcından daha da yorgun düşmüştü Merovia’lı Thrâkill ve bekleyiş içerisinde hareketin tekrar başlamasıyla kafasındaki bulantının geçeceğini düşünüyordu. Bu belirsizliği dağıtmak niyetiyle, formunu kavrayamadığı, idrakının çok üzerindeki, yaklaştığını hissettiren şeyin biçimini ve suretini hayal ediyordu. Gelenin umut verme ihtimalini iyimserliğe kapılmadan reddediyordu; çünkü yaşadığı dünyaya ve çevresine duyarsız insanlarda görmüştü bunu. Böylelikle her geçen saniye bir felakete dönüşüyordu. Esmer, kudretten yana şanslı teni ve katran gibi zırhı sebebiyle tepesinden vuran güneşe aldırmadan her zamankinden daha da bir gölgeye benzemişti. Bu güce ve kudrete rağmen var olan ikinci şansını tüketmek üzereydi. Karşısındaki aştığı tepeyi olduğundan daha haşmetli gösteren, yüzü güneşle yarışırcasına parıltılı Vittoria’lı Gerard’dı. Ulu atı Syrael’i manidar bir şekilde dizginlememişti. Yaklaştıkça ihtimaller tükeniyor, yaklaştıkça küçülüyordu Thrâkill’in gölgesi. Kesinlikle bir bekleyişti; fakat onca kötülüğe rağmen işin cilvesinden mi yoksa nihai sonun uzaklığından mı bilinmez, ölümden bir kere dönebilmiş bu gaddar şövalye için felaketi Gerard dahil bastığı toprak, elindeki kir ve neredeyse çağlamak üzere olan kan, sıkı sıkıya tuttuğu haşmetli kılıcı Hinthar, etrafında bir bir düşürdüğü kendisinden daha çok yaşamayı hak eden şerefli ve hür hayatlar, kararmaya başlayan hava, küllerinden doğan gölgesi, aldığı son nefesle birlikte muğlaklığını korumaya devam ediyordu.
on cümleden oluşan, giriş, gelişme ve sonucu olan çok kısa fantastik hikaye
31. dakikada bahsedilen oyun " Legacy of Kain " serisi olsa gerek . Güzel oyundu.
Bi lovecraft'ın kitapları falan hoş olurdu!
Ceren Sungur ??
Vücudundaki bütün kasları yırtarcasına koşarken neden burda olduğunu dahi hatırlamıyordu, tek amacı kaçmaktı, peşindeki şeyden olabildiğince uzağa.
Geldiği yöne doğru mu yoksa tam tersine mi kaçıyordu, kurtuluşu hangi taraftaydı? Arkasında olmadığından emindi ama gittiği yönden de 'kurtuluşun sesi' olarak adlandıramayacağı sesler duydu. Bir karaltı önünde hareket ettiğinde panikle sağa doğru yönünü değiştirdi.
Nefessiz kalmış bir şekilde çevresindeki bütün havayı solumaya çalışırken nasıl bu duruma düştüğünü hatırladı. Zorlukla nefes alan, öne doğru eğilmiş kafasındaki saçları çıplak bedenini kaplayan bir kız önünden geçip ormana doğru gitmişti. Merakına yenilip kızın arkasından gitmiş, daha ormanın içinde on adım atmıştı ki kızın ileride yerde kıvrandığını, bedeninin yamulup olağandışı bir şekilde büyüdüğünü görmüştü. Bunu gördüğü anda koşmaya başlamıştı ve arkasındaki canavarda peşine takılmıştı.
Ayağı sert bir şeye takılıp yere düştüğünde yüreğinde umutsuzluğun çırpındığını hissetti ama yine de son çabasını sarf edip elleriyle ve dizleriyle yerde ilerlemeye çalışırken kulaklarına çatırdama sesleri, burnuna ise daha önce hiç duyumsamadığı bir çürük kokusu doldu. Dolunay Işığında yerdeki en belirgin şeye baktığında her boşluğu kurtçuklarla ve böceklerle dolu olan bir kurukafa kendisine bakıyordu.
arada durup e-u arası bişey mırıldanması
Ceren Sungur’un Yaltırık ile yaptığı şu yayın güzeldi
ruclips.net/video/EDrDy1Nz160/видео.html
Bir de bir kitap değil ama virüsle oluşan vampirlik olayına değişik bir hikaye ile katkı sunan Thirst filmi vardı. O da baya güzeldi.
drakula istanbul'da filminde sis sahnesini setteki çalışan herkese sigara içirerek çekmişler
Vampir kelimesini Tatarcada yarasa olarak kullanıyorlar yanlış bilmiyorsam
Karanlıktan gelen ürpertici sesle irkilerek uyandığında , ateşin sönmek üzere olduğunu ve üşümüş olduğunu farketti. Yol arkadaşlarından birisinin derin bir uykuda olduğunu diğerininse yeşil kapaklı bir deftere bir şeyler çizdiğini farketti. Meraklı ve acı içeren bir bakış attı , uyandıgını fark eden arkadasına , diz kapağını ovuşturarak . Arkadaşı anlamış olacak ki ; bize saldıran yaratıkları çiziyorum ve hatırladığım özelliklerini not ediyorum dedi. Ne kadar kötü koktuklarını da not almışsındır umarım dedi iğrenerek aklına geldikçe midesi bulanıyordu. Arkadaşının ne çizdigine bakmaya gitti ve savastıkları yaratığın başarıli bir çizimini gördü . Kertenkeleye benzer vucuda sahip, kurda benzeyen ağzı ile dehset saçan ayı gibi tüylü bir yaratık . O yaratıkta neydi? diye sordu arkadaşına . Sbaweq bölgesine verilen ceza dedi arkadası , daha önce görmemistim ama diğer bölgelerin cezalarından daha iyi dedi. Birden kendi bölgesine verilen ceza geldi aklına ve geride bıraktığı ailesi için tekrar endişelendi ancak bütün diyarı bu yaratiklardan kurtarma düşüncesiyle çıktığı bu yolculuğu tamamlamalıydı.
22:15 neyi izledik mi?? Bazı şeyleri inanılmaz bir şekilde anlaşılmaz geçmişsiniz ya.
haunting of hill house
@@duyguyldrm7210 Yanıtınız için teşekkür ederim. Ben de bunu söylediğini düşündüm fakat The Haunting of Hill House dizisi 1959'da yazılan aynı isimli romana dayanıyor diye biliyorum. 1975'te yazılmış bir romana nasıl taşındı bu konuşma içerisinde bundan emin olamadım. Bu sebeple farklı bir şeyden mi bahsediyorlar diye sorma gereksinimi duydum. Konu hakkında daha detaylı bilginiz varsa almak isterim. Çok uzun yazdım kusura bakmayın. İyi günler.
Yok valla
The Haunting of Hill House’ta bulunan yazar karakteri Stephen King’in Korku Ağı kitabına taşınmış. Stephen King birçok romanında da bu eserden esinlenmiş. Salem’s Lot ( Korku Ağı)’ta da bir yazar geçmişte bir şeyler yaşadığı eve dönüyor.
@@cerenonlat7760 Çok teşekkür ederim verdiğiniz bilgi için :)
muck
dracula'dan konu açıp Bela Lugosi'den söz etmemek olur mu beyler? adam efsane oyuncu
Legacy of Kain'den bahsediyorsun Can fena oyun değildi :)
vampir + karizma = Blade
çok sardı bu
soul reaver ı ps de oynamıştım çocukken :D
Charlaine Harris Sookie Stackhouse Romanlarını da Unutmayın Onlarda Güzel Vampir Romanlarıdır.
J.R.Rain Yazmış Olduğu Samantha Moon Serisi de Güzeldir. Okumanızı Tavsiye Ederim.
E wattpad?
Keşke cs de olaydı wattpad konuşurdu :D
Cs yok artık anlasana
Yok ulan yok
@@audiophily292 yayında bana giydirdi cs olaya bak
Sokağın ortasında yerde boylu boyunca uzanan cesedi inceledi bir süre. Gözleri açık ama donuk, saçları kırlaşmış, başından aşağı akan kızıl bir kan vardı. Son 4 yıldır şu Allah'ın belası alzheimer hastalığı yüzünden her şeyi, herkesi unutuyordu, her şeyi ve herkesi... Ama bu cesette farklı bir şey vardı. Daha önce onu gördüğüne yemin edebilirdi. Cesedin gözlerine kilitlenmişken arkasındaki sesle irkildi birden: "Haydi gidiyoruz". Sesleneni tanımıyordu, belki de tanıyordu, bunu hiçbir zaman bilemeyecekti hastalığı yüzünden. "Peki" dedi ve son bir kez daha cesede uzun uzun baktı. Kendi cesedine...
legacy of Kane - oyun
devan etse ya..
Alican'a bi lafım yok ama şu videoda gözüm gerçekten CS'yi aradı. Yani bi wattpad muhabbeti dinleseydik fena mı olurdu..