[00:08:50] Kişisel Hikâye: Deniz ve Dücane [00:11:54] Makale: "Tanrıyı Şehre Çağırmak" [00:13:20] Bilgisizlik vs Görgüsüzlük [00:19:25] "Nerelisin!" [00:20:20] "Deniz ölürse başka yere göçeriz" bakışı. [00:21:00] "İnsan doğmadığı kente belediye başkanı olmamalı." [00:28:30] Görgü Öğeleri: Masif veya Kaplama, Demir veya Döküm , Gomalak veya Kimyasal Cila [00:41:30] Alıntı: "Türklerin evinde tornavida değil ya hançer ya da tabanca vardır." [00:45:50] "Bizim köylerimiz de çirkin." [01:21:40] Enginar, Buğulama, Dereotu [01:25:00] "Niye Marmara'ya Ağlamıyoruz?" [01:32:00] "Büyükada kebapçılarla doldu." [01:33:43] "Deniz pisliklerini nasıl temizler?" [01:42:05] Lanetli bir kelime: "Kalkınma" [01:47:25] "Bülbül sesi Çubuklu'da dinlenir." [01:49:35] "Aidiyet duygusu taşımayanlar müsilajı dert edinmez." [01:51:00] Yağma Kültürü [01:52:30] Beyoğlu: Kitapçıların Merkezi [01:53:00] Beşiktaş: Kabalcı, Alkım [01:53:20] Kadıköy [01:54:00] Fatih, Eyüp, Üsküdar [02:00:00] Neşe: Eğlence ile kitabın biraradalığı. [02:09:20] Akademisyen vs Entellektüel
Bir kaç yüzyıllık İstanbul'lu olarak(sizinle tevellüt aynı hatta 60 modeliz) kendimi adeta meteor yağmuru sonrası coğrafyadan ve tarihten silinmiş dinazor kalıntısı olarak hissettim. Hüzün içersinde izleyip,eski İstanbul'u bifiil gören hisseden ve yaşayan bir ferd olmanında mutluluğu içersinde kendimi çok şanslı bir neslin evladı olarak hissettim. Belki Beşiktaş ta ki kaymakamlıģın önünde beraber midye çıkartıp ,teneke üzerinde pişirip ,yosun kokularını içimize çekmişiktir halâ hatırlıyorum o deniz ve yosun kokusunu Veya Restorasyonu henüz yapılmamış Çırağan sarayı önünde belkide beraber denize girmişizdir. Beşiktaş'ta Suatpark,Kamburun bahçesi veya yumurcak sinemalarında ay çekirdeği çıtlatmışıktır. Rahmetli Necdet Tosun'un oğullarıyla beşiktaş ta birdirbir oynarken belki sizde vardınız .Yada ıhlamur sarayı karşısında kurulan bayram yerinde atlı karıncaya binip akabinde fulyada akan ıhlamur deresinde ağaçlardan düşen kozalakları yarıştırmışıktır. Oduncuların orada bayram zamanı hiç ata bindinizmi. Top oynadıktan sonra yorulunca muradiye deki çeşmeden kana kana su içtinizmi ? Belkide fulyadaki tepelerde beraber dağcılık oynamışızdır allahualem. Şimdi bu canımın içi ,gözümün nuru İstanbul'u 42 sene evvel terki diar eylediğim ve talebe olarak geldiğim Diyarı Berlin'den izliyorum. İzlemek önce bir umuttu,sonra veda oldu.Kim bilir belkide bir gün Berlin'e yolunuz düşerse bir çay içeriz.Şimdi eski pikabımda sadece bir şarkı çalmakta... Sevgimle sıhat afiyet temenni ederim,ne güzelsiniz ruclips.net/video/STFC415WPfQ/видео.html
Suatpark, Mıstık, Yıldız, Kent, Yumurcak sinemaları bir yana, tek başına bir yazlık sinema olarak "Kamburun Bahçesi" bir yana idi. Çekirdek çıtlatmanın hası, akşam matinelerinde Kamburun Bahçesi'ndeydi. Benim hatırladığım en güzel şey, ablamla benim dedemin ve babaannemin ellerinden tutarak geç vakitte yürüyerek eve dönüşümüzdü. Ihlamur caddesini asla unutamam. Akşamları önce seçkin bir restaurant'da akşam yemeği yenir, sonra da vakti gelince yazlık sinemaya gidilirdi ya da hafta sonları kahvaltıdan sonra ben önden gider Yumurcak gişelerinin önünde biriken kuyruğa girer 11.00 matinesi için üç bilet alırdım, arkamdan da ablamla babaannem gelirler birlikte içeri girerdik. [Akşamları yazlık sinemada film seyretme keyfi bugün sadece Büyükada'da olanaklı, çünkü hala seyirciler ayaklarını boş iskemlelere uzatarak mehtab altında film seyredebiliyorlar. Ne büyük keyiftir anlatamam!] Çırağan Sarayı'nın harabelerinin yanında, hatırlarsanız, "Şeref Stadı" vardı, onun önünden denize girmişliğim çoktur. O yıllarda ne kadar küçük olmalıyım ki komşularla birlikte gittiğimiz Çırağan sarayının dibindeki Beşiktaş Yüzme Havuzu'na (hem de kadınlara özel saatlerde) ben de pekala girebiliyordum. Ich bin war Berliner. Oranienburger Straße'da şimdi kapatılmış bulunan Café Orange, Berlin'de kaldığım yaklaşık iki yıl boyunca en gözde yerlerimdendi. Keza hemen yanıbaşında, Chausseestraße'daki Brecht'in Evi'nin yanında yer alan mezarlık, Dorotheenstädtischer Friedhof da aynen öyle. Fırsat bulduğunuzda Hegel'e, Fichte'ye, hatta Brecht'le vefakar eşi Helena Weigel'a bir merhaba demek için uğramanızı öneririm.
@@DucaneCundiogluResmiKanal cevabınızda yazdıklarınız adeta dejavu gibi. Kesinlikle kamburun bahçesi çok özeldi. O dönemlerde rahmetli babam Hayat mecmuasında kapak ressamı olarak çalışıyordu. Biz biletleri önceden tedarik ederdik. Rahmetlinin en sevdiği şeylerden biri ,annemin önceden hazırladığı mezeler ile ufak sehpahasıyla kamburun bahçesinde , fragman başladıktan sonra sehpa ve mezeler çıkar, tabiki iki duble eşliğinde etrafa çaktırmadan sinemaskop film eşliğinde çakır keyif olunurdu. Bu süreç15 dakika ara verilene kadar devam ederdi. Sonra da payıma düşen frigo dondurma ... Vallahi genelde o yaşta filimleri sonuna kadar izleyemediğim için geri dönüş benim için bir zûl dü ,hele afacan sokağın o merdivenli yokuşu ,aman allahım😊 Şeref stadını nasıl hatırlamam... daha evvel sizede yazdığım gibi,muhtemelen beraberde yüzmüşüktür kimbilir. Büyük ada ile tanışmam teşvikiyede nilüfer hatun orta okuluna gittiğim dönemlerde orta 3 te olmuştu. Bir kıza aşıktım yan sınıftan, ismini halâ hatırlarım . Muhtemelen şimdi ya babanne yada anneannedir. Onunla ve birkaç arkadaşla okulu kırar, büyük adaya giderdik. Maksat gözlerden ırak olmak, hedef ise ordular ilk hedefiniz akdeniz tınısı ile kız arkadaşımızın elini tutmaktı . Bir üst level ise yanaktan alınan bir öpücük ama genelde o bir ada macerası ile olmazdı . Ada'da flörtler güzeldi ama zaman mevhumu rölativite teorisine biraz ters düşüyordu malum son vapuru kaçırdıkmı yanmıştık. Genelde ada daki prosedür tipik fayton gezintisi veya kendi yolunu sahibi de olmadan bulan merkep gezintileri ile devam eder zar zor biriktirdiğimiz cep harçlıklarımızı da bir defacık el tutabilmek için orada harcar sonra bir hafta züğürt gezme şekliyle olurdu. Orta okuldan sonra eve yakın diye 6 ay kadar fındıklı lisesi , sonrada Sultanahmet matbaa meslek lisesi maceramız başladı. Sene 75 yavaş yavaş ortalık karışmaya başlamıştı. Her sabah yakın bir arkadaşım ile , beşiktaş taki "Güzel sanatlar akademisi"nin önünde buluşur, SultanAhmet e kadar yürürdük. Bu takriben 3 yaz kış devam etti. O dönemlerde sizinle Beşiktaş'ta başlayan birlikteliğimiz bitmişti. Siz karşı tarafın görüşünü temsil ediyordunuz. Yani tabiri caiz ise faşist diye etiketlediğimiz guruba dahil idiniz ,bizde vatanı ve milleti kurtaran devrimciler . O dönemlerde babam maddi olarak oldukça palazlanmış ortakları ile bir fabrika kurmuştu. Bendeniz Tarık Akan gibi devrimci , babamda Hulusi kentmen gibi müşfik fabrikatör statüsündeydik. Durumumuz iyi olmasına rağmen zamanın tabiri ile Yeni sınıf atlamış burjuva olmamıza rağmen seçmek zorunda kaldığım yol, tüm halkların kardeşliğini savunan İGD nin yoluydu,bazıları için devrimci,bazıları için sosyal faşist tik. ( tam Türkiye'ye özgü bir tabir ,ne menem şeyse sosyal faşistlik!!!) O zamanlar (78 - 79)malum olaylar iyice çığrından çıkmıştı,herkes kendi cephesinden karşı tarafı düşman ilan etmişti. Bir çok genç bu çatışmalarda kurban gitmişti. Sizin hikayenizi yaptığınız programlardan öğrendim. Yaşamınızda iz bırakan belkide sizi bugünkü Dücane yapan hapisane maceralarınızı çeşitli tv programlarında bir çok defa izledim. Bende durum biraz daha değişik gelişti. Matbaacılık eğitimi için önce Stuttgart a akabinde Berlin'e, güzel sanatlara geldim. Ya insan yurt dışında bu kadarmı değişir. Tabiri caiz ise Kral devrildi, devrim başarı ile tarih sahnesinde yerini aldı , eh halklarda kurtuldu. Zaten K. Evren darbede yapmıştı. Harç bitti yapı paydos Ben de özgürdüm artık. Vivaldi'den 4 mevsim yaşantısı gibi; O devrimci kimlik gitti , yaşantısı bitti , yerine milli ve dini bir yaşantı geldi. Olamaz yaaaa 🤣 Zaten burda yani Alaman diyarında Rosa luxemburg ,B.Brecht gibi devrimciler vardı ama , onlar dış kapının dış mandalı. Zaten burada millet zengindi. Şehirleri bırak köylerde refah ve zenginlik içersindeydi. O yüzden bizim devrimcilik te pek işe yaramıyordu, "el pueblo unido yama sera vensido" veya : "sosyalist enternasyonal" marşlar ve devrim , nidaları yerini ,sordum sarı çiçeğe anan baban varmıdır ilahilerine ,Nazım Hikmet , che ,fidel de yerini necip fazıl mevlana yunus a terketmişti. Başka bir toplumda(alman) kendini ispat edebilmek ve mitomani ile gelişen dinsel ve nasyonalist kimlik uzun seneler devam etti. Bir yerde yazmıştınız ,not etmiştim; azaların secdesi kalbin secde etmesi içindir,ne dersin ey talib,ne dersin diğer azaların kadar kalbinde secde edebiliyormu ? Hah işte bu işlevin açığa çıkması dinsel ve nasyonalist kimliği attıktan sonra oluyormuş. Meğerse M Arabi nin dediği" zuhuru perde olmuş zuhuruna" açıklaması meğerse hedefsizlikteki hedefimizmiş. Metaforlar ve Vehmi Ben lik Kendinden Kendine yapman gereken secde yaşantısında pişmiş aşa su katıyor. Kalbin secdesi insan a . Karşında olarak algıladığın kendi Ben ine yapılan secde. Çok uzattım Bu başka bir konu .Belki Berlin de Oranienburgerstr. de , başka bir cafe de , ya da Beşiktaş"da deniz kenarında bir bankta otururken çay ve simit ile konuşulacak bir konu . Ama söz Hegel e Brecht e ve Weigel e bir merhaba diyecem ve Dücane Cündiğlu'nun selamınıda ileteceğim. Sevgi ve Selâm ile
Hocam, Beylerbeyi Küplüce de doğdum. 55 yaşındayım. Tanışıyoruz. İbrahim kardeşimin Polisevleri kadrosu ile Küplüce arası maç yapmıştık. Maç 16-1 bitmişti. Gol bombardımanına uğramıştık. O bir golü de ben elle atmıştım. Namusu kurtarmak için geçerli saydık. Şimdi Küplüce'de babamın evinde oturuyorum. Rahmetli marangozdu. Gomalak cilayı bende yaptım. Zannedersem balmumundan yapılımış ve doğal.. Birde boncuk tutkalı ispirto ocağında eritirdik. Anılar depreşti sayenizde.. Burada çitlembiklerin olması yakın..Sizin için toplayabilirim..Kardeşinizden hürmetler..
"... Payına düşen dertler Payıma düşer Sen benim günümdesin Ben senin gecende, Bir ucu sende denizin Bir ucu bende İnan kardeşim inan Aynı suda yüzer bindiğimiz gemiler." Cahit Irgat hayatta olsaydı bile artık kimseyi inandıramazdı göğün mavi dalın yeşil olduğuna. ne kendini ne Tarancı'yı ne bizleri. geçmiş ola. göze görünen çürüyen ruhların dünyası.
Böyle bir konuşmada edebiyata refarans vermemek konuya oradan bakmamak büyük eksiklik, Hiç olmasa Tanpınar'in İstanbul üzerine yazılarından bahsedilebilirdi.Yine de sevdiğim bir konuşma oldu.Tesekkur ederim.
İstanbul'a gelen insanların daha önce yaşadıkları köy/kasaba gibi yerleri de zaten güzelleştirmek için uğraşmamış oldukları ve oradaki doğal güzellikleri de koruyucu davranmamış oldukları, böyle bir bilinçlerinin olmadığı çok önemli bence. Bu görgü eğitimle verilebilir mi? Farkı görmek isteyenler lütfen yakında başlayacak olan Fransa Bisiklet Turu'nu izlesin. Tur Fransa'nın pek çok köyünden, kasabasından geçecek. Eurosport'ta izlenebilir.
5 yaşında kızım haberde gördü, deniz ölüyor diyorlardı. Baba deniz niye ölüyor dedi, bizim çöplerimiz tuvaletimiz hep oraya gidiyor onu arıtmamışlar dedim. Gözleri doldu, ağladı, o zaman tuvalete gitmeyelim artık dedi..
MÜSİLAJ DOĞAYA FAYDALIDIR!!! Müsilaj, mikroskopik bitkilerin ürerken oluşturduğu doğal bir yan üründür. Müsilajın içeriği tamamen biyolojiktir; sentetik ya da zehirli madde içermez. Müsilaj, karides ve benzeri canlılar için oldukça elverişli bir yaşam alanı sunmaktadır. Bu yüzden müsilaj, uzun vadede balık popülasyonu için son derece faydalıdır. Üstelik deniz salyası, bazı endüstrilerde doğal koruyucu madde olarak da kullanılabilmektedir. Müsilajın tek zararı, balıkçıların ağlarına yapışması olmuştur. Müsilaj tam bu sene ve tam bu mevsim ( bitkilerin çoğalma mevsimi ) ortaya çıktı çünkü: plandemi nedeniyle endüstriyel atıklar birden azaldı ve bu sayede deniz bitkileri aşırı üredi. Kısacası besin zinciri kendisine reset atıyor. Deniz yeniden doğuyor. Merak etmeyin istesenizde doğayı yok edemezsiniz. Kaynak: ruclips.net/video/Y7EAq_Rq5hA/видео.html&ab_channel=NationalGeographic
@@mete3254 Videoyu izledim, doğaya faydalı falan olduğunu söylemiyor. Son 20 yılda oldukça arttığını, küresel ısınma nedeniyle olduğunu söylüyor. Üstelik doğal yaşam için de yüzücüler için de oldukça zararlı olduğundan bahsedilmiş. Nereden uyduruyorsunuz şunları gerçekten anlamıyorum.
@@barsoku4156 AA bu sekilde haber yapti.. musilajlar toplanarak toprakta gubre olarak kullanilabilir mi gibi bir haber. Inanan musilajli denizde yuzmeye girsin bir zahmet. Insani aptal yerine koymayada utanmiyorlar iste. www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/marmara-denizinden-temizlenecek-deniz-salyasinin-tarimdaki-kullanim-alanlari-arastiriliyor/2261571
Çocukluğum ve gençliğim Bursa Kurşunlu sahillerinde geçti. Ben de deniz aşığı biriyim. Sizi çok iyi anlayabildiğimi düşünüyorum. Görgüsüzlük eseri olarak Orhan Camii bahçesindeki yapılanları söyleyebilirim. Güzelim pırıl pırıl iri Arnavut kaldırımı taşları üzerine betonla karışık taş döşediler. Her Kapalı Çarşıya gidişimde bahçesinden geçerdim. Şimdi artık gelmiyor içimden. Gördükçe içim acıyor. Çok teşekkür ederim hocam.
Aksilik te olsa yine harika ötesi bir canlı sohbet oldu emeğinize sağlık sayın hocam...gecikme de olsa biz bekleriz hiç sorun değil...Dediğiniz gibi "beslenme alışkanlığı bilgelik gerektirir" o da ancak yaşla ve birimle olur ...ne doğru,hoş ve anlamlı bir tesbit...
Hocam saygıyı o kadar çok hak ediyorsunuz ki tarifi mümkün değil . Böyle önemli meseliği elle aldığınız için size sonsuz teşekkürler. Yabancı uyruklu bir arkadaşım İSTANBUL için göz yaşlarını tutamamıştı. Tek sorduğu soru neden bir şey yapmıyorsunuz. Tarihiniz deniziniz yok oluyor ve siz bir şey yapmıyor sunuz . Tarihi mekânlar ve mezarlıklar bakımsız korumasız . Kızgınlığınız ve öfkeniz çok yerinde 😔
Babamla yıllardan beri konuştuğumuz konulardı Hocam 1970 te Adıyamandan Kumkapıya gelmişiz sanki Babamı dinliyormuşum gibi hissetim sizin gibi değerli fikirlere sahip sahici bir insandı bir virüs götürdü yazık oldu memlekete İstanbula saygılar hocam.
Ben Eskişehirliyim Deniz le bir bağlantımız yok, evet bir kaç kez yakından gördüm ama hiç girmedim zaten yüzmeyi bilmediğim gibi Deniz den korkarım, bu yaşadığım şehirle, karasal kültürle ilgili bir şey sanırım, ama ülkem adına Denizlerdeki tehlikeye dikkat çektiğiniz için teşekkür ederim, önce insanı talan ettiler, sonra doğayı şimdide denizleri talan ediyorlar, Allah şerlerinden bizleri korusun, yeryüzü bunlar kadar zalim gördü mü bilmem, üzüntüm yaşın kemale erdiği dönemlerimi bunların iktidarında geçirmiş olmam, fikrimizi, düşüncemizi açıkça dile getirebildiğimiz tek yer sizin ders videolarınızın altına yorum yapmak oluyor, başka nereye yorum yapsam troller ana, avrat küfrederek saldırıyorlar. Saygılar sunuyorum.
Şimdi oturduğum yerden kalktım ve öldüğünü bildiğimiz insanların kitaplarına baktım. Tekrar oturdum ve kendimle sohbet ettim. Sonra zaman nasıl geçmiş anlamadan sabahı farkettim. Sabahları sabahlara ekler haldeyim hem bebeğim hem çocuk gör bak ne haldeyim. Gençliğimin göz yaşları sel olmuş şimdilerde hem güler hem ağlar haldeyim. Aşkımın taze baharlarında hem ölmüş hemde yaşar haldeyim. Kendine ettiğin zulüm yeter artık tanrım ben hep ilk sabahın seher vaktiyim.
Evde biberli mantar yapıp çocuklarına seslenen ben:Yavrum damağınızın yetkinleşmesi lazım. Size çabuk haz veren yiyecekler yemek kolaydır. Ama bu yemeğe bir şans verin. Yiyin ve bir süre sonra damağınızdaki tadı hissedin. Annenize güvenin mutlaka seveceksiniz...
dışarı çıktığımda acaba bugün anılarımı yaşatan hangi değeri yok etmişler diye etrafıma korkarak bakıyorum. ve her gün canımı sıkan bir şey mutlaka görüyorum.
01:32:05 Ali Nazik çi köfte yapıp Muhsin beye veriyor, Muhsin bey köfte çok acılı olduğu için feveran ediyor "Zaten güzelim İstanbul'u kebabçı salonuna çevirdiniz. Acılı Adana acılı Urfa acılı lahmacun... İstanbul kebap kokuyor. Ne bu bee?! Nerde o güzelim yemeklerimiz?" Ali Nazik "İstanbul istemese bu salonlar açılır mı?" Yavuz TURGUL-Muhsin Bey(1987)
İstanbul doğumlu olmayanların, İstanbul' un yönetiminde söz sahibi olmaması gerektiği gibi, yurt dışında doğmuş yada yurt dışında yaşayanlarında burada nasıl yaşayacağımız nasıl yönetileceğimiz konusunda söz ve yetki sahibi olmamalı..
Hocam teşekkürler 🙏 çok doğru noktalarda agresifleşmenizde yakıştı. Ağzınıza yüreğinize sağlık. Görgü için ayrı bir yayın lazım. Kasabalı kültüründen parya olanlar , artık sessiz kalmamalı .
Dücane Hocam, yine her cümleniz çok degerli, katılmamak elde değil. Tekrar ederek izledim videonuzu. Ancak denizin kendini temizlemesin diye, koca koca kayalarla çevrilmesi, can cekişé çekişe havuza döndürülmesi kismında, içim yandı yandı yandı :((((((
Otuz beş yaşındayken ahşapla masif arasındaki farkı bilmediğimi ben de kırklı yaşların ortasında farketmiştim. Bugune kadar oturduğum evlerin hepsini kapı kolundan dış cepheye, elektrik anahtarlarını malzemesine kadar cm cm kendim planladım. Tam da bu yanımı sorguluyordum, bu yanımdan yavaş yavaş vazgeçmek için... Bunlarla ugraşmak nasıl bir iç dunyaya sahip olmayı gerektirir. İç dunyamız bile talan edilmiş demek.
İzmir'de (1992) sol eğilimli bir platformun, çevre konulu paneline dinleyici olarak katılmıştım. Dindar ve sağ kesimin hele o yıllarda hiç ilgisinin olmadığı meseleler. Dinleyicilere soru hakkı verildiğinde söz alarak; yeraltı suları kanunu, uygulama ve yaptırımlarıyla ilgili sorular sormuş ve düşüncelerimi açıklamıştım. İçlerinde akademisyenlerin olduğu ve beş yıllık kalkınma planına katkı da sunan projeleri olduklarını söylemişlerdi. Ne var ki, bu konuda herhangi bir fikre dahi sahip değillerdi... Her yerde emniyetli verim haddinin üzerinde sondaj yapılıyor: sahillerde karşılıklı basınç halinde olan akiferler , kara akiferlerinin aleyhine olarak (basınç düşmesi nedeniyle) deniz suyuna maruz kalıyor. Uygulama o yıllarda zaten yoktu; olsa da verilecek ceza bir gencin cep harçlığı kadardı. Bugün de pek değişen yok. Bir şeyler değişti elbette; 6-7 mt.de su çıkan yerlerden 50 mt.de çıkmıyor. Sahillerimiz içler acısı denge bozulduğu için deniz suyu ile karışık geliyor. Kimsenin derdi değil. Marmara'da dahil bir çok kıyı şeridimiz bu blok betona maruz, ve bu giderilebilecek bir sorun gibi görünmüyor. Böylesi bir duyarsızlıktan , bu bloklaşmayı kaldıracak bir eylem beklemek ...! neyse...! Ancak bu blokların önlerine, elbette iyi ölçümlenmiş bir seviyede, denizin kusabildiklerini alabilecek mazgal düzenlemesi , konuyu anlayabildiğim kadarıyla olmazsa olmaz gibi görünüyor. Bir devlet yetkilisi de kulak vermedi , yıllar öncesinden bağıra gelen Levent Artüz'e vs. Bugün gibi hatırlıyorum Marmara denizinden midye yiyeceğinize ''pili emin daha iyi'' demişti.... Çok yazık çook... Teşekkür ederiz hocam sevgiler...
Küresel ısınma deniz seviyesini elbet yükseltecek ve kenarlara döktüğümüz betonları aşarak denizler atılan pislikleri kusarak bize iade edecek. Belki biz görmeyeceğiz bunu ama denizler kendini bu şekilde yeniden temizleyecek 🤔
Oldukça uzun cenneti ararken başlığını düşündüğüm bir yazı yazmıştım ve yazı uzun olduğundan sadece yanlış bir tuş ve hepsi silindi. Yazı yazarken zamanın farklı ilerlediğini farkettim. Neredeyse hiç bir saat ve zamanın buna yetemiyeceği zannına kapıldım. Yirmidört saat soluksuz geçiyor zihnimdeki zaman ve mekan kelime,sözcük öbekleri su yada kahve ihtiyacına bile vakit bulamıyordu. Açıkçası üzüldüm belki hiç bir değeri yoktu. Belkide hiç bir amacıda yoktu. Tıpkı çocukların oynadığı oyunlar gibiydi. Neden boş ve amaçsız gözüken şeylerde farklı bir güzellik bulunur bilinmez. Çocukluğumuzun en güzel günleri hep boş arsalarda geçmiştir. Kışın kar topu savaşlarını kendimizce kurduğumuz kar mevzilerinde silahımızın ellerimiz ve mermilerinin kar topu olduğu bir doğanın lütfu sayesinde yapardık. Yazları azda olsa gördüğümüz bahçeli evlere dalarak erik dut ne varsa aşırmaya çalışırdık . Bu eylemler bir cesaret sınavıydı. Genelde yalnız yaşayan ihtiyar sayılabilecek insanlar ya bizleri görmezden gelir yada izin verirdi. Ama bazen çok aksi ve sinirli bize bağıran hatta kovalayanlarada rastlardık. Asıl ilgimizi çekende hep bu aksi ihtiyarın bahçesi olurdu. Yazmak gerçektende ölmek gibi ama zihnen değil. Dış dünyaya kapanıp farklı bir dünyada gezinmek gibi. Yazmak isteyerek olabilecek bir şey değil. Bir zorunluluk olmalı. Tıpkı çocukluğumuzda raminin arka mahallelerinde karadutlara tırmandığımız ve ellerimizin yüzümüzün üstümüzün kapkara olması gibi. Tüm yaşanmışlıklarda zihni bir dut ağacında kirlenmiş bir çocuk gibi karartır. Yine bolca akasya salkımı yemiş bir çocuğun midesinin ağırması gibi zihinde kelimeler sözlerde ağırır ve boşluklara doğru hareket etmeye başlar. Dün yazdığım ve tek tuşla silinen o yazıyı bir daha o şekilde ve kelimelerle hatta o düşünce enerji ve tempoyla yazmam mümkün değil artık. Çünkü ben dünkü ben değilim ve bir şeyi yaşarken geçen zamanla yaşanmışlıktan sonra geçen zaman aynı düzlemde hareket etmez. Hem geçmiş hemde şimdiki zamana sürekli bir şeyler eklemlenir. Elbette bu hikaye yazılsada yazılmasada hiç bitmeyecek bitirilemeyecek bir hikayedir. Çünkü bu hikaye senin hikayendir. Dücana hocaya hem çevre memleket ve insan hassasiyetinden hemde bu güzel sohbetinden ötürü teşekkür ederim.
Yıllar önce katıldığınız bir tv programında şuna benzer bir şey demiştiniz "İstanbul'u kaybediyoruz aslında kaybettiğimiz çocukluğumuz." -feci dokunmuştu bu söz- Şimdi denizin durumuyla beraber çocukluğumuzu da yitirmenin ötesine geçti. Musilaj beraberinde kolera gibi salgını da getirebilirmiş. "Neyi kaybettiğimizi bilebilmemiz için belki de tümüyle kaybetmemiz gerekiyor."
Hocam öncelikle teşekkür ederim, çok faydalı bir yayın olduğunu düşünüyorum. Göçebelerin doğal kaynakların tükenmesi ile ilgili hassasiyetlerinin olmamasına ilişkin söyledikleriniz, Matrix-1 filminde Ajan Smith ile Morpheus arasındaki monologu aklıma getirdi. Ajan Smith Morpheus'a şöyle diyordu: " Türlerinizi sınıflandırma düşüncesine kapıldığım bir gün, siz insanoğlunun memeli olmadığı farkettim. Bu gezegende yaşayan her memeli, içgüdüsel olarak kendisini kuşatan çevre ile doğal bir denge oluşturur, ancak siz bunu yapmıyorsunuz. Siz belirli bir alana yerleşip çoğalıyorsunuz. Sonunda doğal kaynaklar tükenene kadar devam ediyorsunuz. Hayatta kalmak için yapabileceğiniz tek şey, ordan ayrılıp başka bir alana yerleşmek oluyor. ..." Bu monologun, göçebe toplum-doğal kaynaklar dengesi ile ilgili ifadelerinizi destekleyeceğini düşündüğüm için hatırlatmak istedim. Bir yanıyla üzücü ancak faydalı yayın için tekrar teşekkür ederim.
Hocam başlangıçtaki serzenişlerinizi söylediğimizde bize, elitisit, küçük burjuva hatta ırkçı yakıştırmaları yapılıyordu. Aslında konunun ayrıştırma değil İstanbul olduğunu bir türlü anlamadılar, anlayamadılar. Eskinin "Ah Güzel İstanbul"u, şimdi "Vah İstanbul" oldu. Bunda ne yazık ki biz İstanbullular'ın da suçu olduğu kesin. Umarım Marmara Denizi'ni kurtarabiliriz :(
Çok geç artık. Kurtaramazsınız. Marmara çevresine üşüşmüş 25 milyon barbar her gün dışkısını, idrarını, deterjanını, boyasını, ilacını kanalizasyonlarla boca ediyor. Başınız sağolsun
Çevre felaketleri ve para ve rant uğruna doğanın katledilmesi bende de aynı etkiyi yaratıyor. Can acısı, yürek acısı ve yazıklanma duygusu karışımı bir his..
Hocam sizin yetkinliğinizin çözümlemek olduğunu biliyorum ama sorunların sadece nedenini anlamak en azından beni hiç de tatmin edemiyor gibi. Çünkü işin olmazsa olmaz bir parçası olan neden-sonuç ilişkisi kurmak bireysel olarak yapabilceğimiz bir şey. Ama “peki ya çözüm ne olacak?” diye sorduğumda huzursuzluktan kaçamıyorum.
Bağfaş senelerdir Bandırma Körfezi'nin canına okuyor. Son 2 senedir yaptığı yatırımda 2 ye büyüdü. Edincik ve Bandırma da kanser arttı. Kimse hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor. Yazık
Dominium Terrae, 'Macht euch die Erde untertan', 'Fill the earth and subdue it!' gibi söz ve ilgili kavramlardan yola çıkarak İslam'ın bize bu konuda ne söyleyebildiği ve müminlerin ne anlayageldiği konusuna değinen bir video gelse, ne bahtiyar olurduk bilemezsiniz. Selamlar.
Hocam merhaba, hiç haddime değil aslında ama lütfen mazur görün. Belirtmek isterim ki konuşmanızın tam 2. saatinde bahsettiğiniz Dionysos meselesiyle alakalı , Nietzche'nin " Müziğin ruhundan tragedyanın doğuşu" adlı güzel bir eseri var. Eserini tavsiye ederim.Zihninizde yanan ampülün şiddetini arttıracağına inanıyorum. Hem Apollon'u hem Dionysos'u anlamak açısından. Bİlginin kökeni ve yönünü belirtmesi bakımından önemli olduğunu düşünüyorum. Saygı ve sevgiler.
1500 yıl daha gerideyiz. "İnsanların bizzat kendilerinin işledikleri yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki geri dönerler diye yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır." Rum-41
@@yavuzkestane9952 siz bir çırpıda çöpe atsanız da, hâlâ kitleleri peşinden koşturan kadim bilgiye kafa yoran bir cok insan var. ruclips.net/video/Jh1sXXrNR-Y/видео.html
Dücane hocam, sana 'zili de açsınlar.' diye söyleyenlere kulak asma. Neden? dersen, söyleyeyim. Ben youtubede 200 küsür kanala aboneyim, bunlardan 8-10 tanesi benim için gerçekten çok önemli, o yüzden o kanalların bildirim zillerini açtım. Fakat bir süre sonra, hem de 2-3 hafta gibi kısa bir süre sonra telefon youtube bildirimlerinden geçilmez oldu. Sonra bu çok önemli olduğunu düşündüğüm kanalların dahi bildirim zillerini kapadım. İsterseniz kendiniz de deneyin, abone olduğunuz kanalların bildirim zillerini açın, 1 ay içinde telefonunuzu youtube bildirimlerinden kullanamazsınız. O yüzden bu zili açın, mili açın bunlar hikaye. Abone olunca her videonuz anasayfaya zaten düşüyor.
Hemşehrisi olmayan şehir. Başlık bana bi dokundu niyeyse. İstanbul'un efsane bir şehir olması gerekirdi zavallı değil bence.! Nefes aldığım, sahici bir sohbetti yine. Başka bir videoda görüşmek üzere.! Teşekkür ederiz.!
@@ilberidil hemşeri meselesinin ne oldugunu ben bir iki yıldır anladım. Bunun sebebini çözdüm sanırım, devlet yeterince olgunlaşmamış oldugu için... Yani bir nevi kabile yaşantısı hukum suruyor. Ben guluyorum kendime, insan kendi ulkesini 50 yaşında mı tanır diye... E bunun da sebebi var.
@@buketalkan2444 yok ben bunu hep biliyordum. Dinamiklerini de uzun uzadıya anlatırdım ama neyse. Whatsaap grubuna üye oldunuz mu? Ejder böyle bir grup kurdu
2. Mahmud devrinde İstanbul'a girmek için Murur Tezkiresi ( Bir çeşit yurt içi vize ) alınırmış / istenirmiş. 2. Meşrutiyetle seyahat hakkına engel teşkil ettiği için bu uygulama kaldırılmış... Sizin konuşmanızdan sonra bu aklıma geldi. Aslında bu uygulamanın ne kadar güzel bir uygulama olduğunu idrak ettim. ( Bir İstanbul aşığı / Elazığ'dan sevgilerle ....
@Dücane Cündioğlu Hocam afedersiniz! Size karşı bilmeden bir yanlış mı yaptım? Bir kaç küçük soruma ısrarla ilgisizliğinizi anlayamadım... Eğer bilmeden bir saygısızlığım oldu ise özür dilerim. İlla ki yanıtlayın demiyorum fakat görmezden gelmeniz beni çok üzdü! Bunu bilmenizi isterim...
Bazı takıntılar nedeniyle birilerine yöneltmekten kendinizi alamadığınız sorunuzda yanıtlanmaya değer bir içerik, ciddiye alınacak bir mesele bulamadığım için kibarca yanıt vermedim, sustum. Susmak bir nezaketin gereği, iyi ama bu nezaketi anlamayıp ısrarlar koca sayfaları boca etmek, "cevap, cevap, ille de cevap" diye çocukça tutturmak peki neyin gereği? Kendini bilmek irfan alametidir. BU kez takıntılarınızın üstesinden başka şekilde gelmeyi deneyiniz. Sevgiyle.
@@DucaneCundiogluResmiKanal Peki teşekkür ederim Hocam... Fakat araştırdığım ve cevabını bulamadığım bir kaç konu hakkında bilgisine güvendiğim bir kaç kişiden birine yönelttiğim sorularımın, takıntı olarak görülmesi beni ziyadesiyle üzdü! Böyle bir cevabı hak edecek ve tacizci derecesinde görülecek bir eylem içerisinde olmadığımı ifade etmek isterim. Size gönderdiğim bir kaç mailde ki zaman skalasına bakın lütfen! İlk gönderimimin üzerinden geçen 1 yıl aradan sonra, def'aten araştırıp bulamadığım bir konu için tekrar bilginizi ve fikrinizi rica ettim sadece. Bunu yaparken de bu konun benim için ayrı bir öneme sahip olduğunu dile getirdim. "nezaketsizce" ile ifade ettiğiniz bir tavrım olduğunu göremedim; eğer, kastım ve niyetim bu olmamasına karşın, böyle bir izlenim gördüyseniz, yine de bilmeden yaptığım her türlü "saygısızlık" için ÖZÜR DİLİYORUM! Israr yada takıntı olarak nitelediğiniz durumu ben öğrenmek, merak ve ilgi olarak gördüm. Eğer burada da yanlış anlaşıldıysam, yada yanlış yaptıysam yine ÖZÜR DİLERİM. Her neyse Sayın Hocam, Böyle bir karşılığı hakettiğimi düşünmesemde, beklemesemde, bu yanıtınız beni çok incitmiş olsada, yinede geribildiriminiz için TEŞEKKÜR EDERİM! Esenlikler diliyorum...
@@DucaneCundiogluResmiKanal Hocam, bir soruya yanıt vermemenin kibarlık ve nezaketle değil de olumsuzlarıyla ilgisi var gibi geldi bana ama tabi yine de siz bilirsiniz
@@DucaneCundiogluResmiKanal Dün gece verdiğiniz tepkili yanıtınızın şokunun ardından, oturup aklı selim olarak tekrar düşündüm... Böylesi ağdalı bir tepkiyi hak edecek ne yaptım diye ve sizinle ilgi tüm yorum ve yazışmalarımı tekrar tekrar, kelime kelime gözden geçirdim... (Takıntıdan değil! Böylesine saygı duyduğum ve düşüncelerine önem verdiğim birinden hiç beklemediğim böyle bir yanıtı almış olmanın üzüntüsünden) Size karşı en ufak bir "nezaketsizlik" , "saygısızlık" yada "taciz derecesinde ısrarcılık" olarak anlaşılabilecek bir ifade yada tutumumu göremedim. Bu olay vesilesiyle şimdi fark ediyorum ki, Aksine, yazı ve ifadelerimde size karşı saygıda ölçüyü kaçırdığım derecede, özsaygımda tevazuyu abartmışım... Sizinle olan yazışmam, enson geçen sene 1 Temmuz 2020 tarihinde soru niteliğindeki mailimin yanıtsız kalması, ardından geçen "1 yıl" ve bu süre zarfında yaptığım kendi araştırmalarımla ve belki bir umut yayınlarınızda değinirsiniz diye yayınlarınızı yakından takip etmeme rağmen yanıtını bulamayışım, son olarak belki spama takılmıştır düşüncesiyle 15 Mayıs 2021 tarihinde, bu durumu "özellikle belirterek" ve sorumun benim için önemini "özellikle ifade ederek" 1 Temmuz 2020 tarihinde ki mailimi tekrar ileterek sorumu yineledim... Sizin "kibarlık" ve "nezaket" vurgusuyla vermediğinizi söylediğiniz geri bildiriminizi alamadığım için yine safiyane olarak, bildirimle gelen yayınınızı izledikten sonra konunun aklıma gelmesiyle spam olayını göz önüne alarak dikkatinizi çekebilmek için tekrar son 2 videonuzun altına yorum yaparak, sorumu tekrarladım... Bu videonuzun altında yaptığım bir başka yorumda da bu durumu samimiyetle ifade ettim. O yorumumu okuduysanız bunu görebilirsiniz... "illede yanıtlamanızı" DEĞİL! "geri bildiriminizi" rica ettim... (Birde çocukluk vurgusu yapıyorsunuz... YAZIK!) Şimdi gelelim "kibarlık" ve "nezaket" inize, Günlük hayatta, karşılıklı yapılan bir mülakatta sessiz kalmış olsanız, tepkisiz/yanıtsız kalsanız bunu anlar ve ısrar etmezdim... İnternet ve online ortamda mesajın size ulaşıp ulaşmadığını, siz tepki vermezseniz, geribildirimde bulunmazsanız nasıl anlayabileceğiz? Kaldı ki bunu da 15 Mayıs 2021 tarihindeki mailimde size nezaketle bildirdim... Online ortamda hiçbir geri bildiriminiz olmadan bunun nezaketen(!) mi yoksa iletinin ulaşmamasından mı kaynaklandığını bilemeyiz herhalde değil mi? Bu konuda hakkımı teslim edeceğinizi düşünüyorum, (nezaketen!) Fakat size saygıyı abartırken kendime saygısızlık ettiğimi fark ettim, fark ettirdiniz... Bunun için size bir kere daha teşekkür ederim... Bunu menfii bir tepkiyle karşılaştığım için değil, bunu hak etmediğime kanaat getirdiğim/ikna olduğum, haksız ve ölçüsüz "ağdalı tepkinize" maruz bıraktığınız için dile getiriyorum... Baksanıza, verdiğiniz yanıtta kendinize paye çıkardığınız erdemlerden karşınızdakini bunların yoksunluğuyla itham ediyorsunuz, adeta bilerek, isteyerek eziyorsunuz... Ne obsasifliğimiz kaldı ne çocukluğumuz... Bunu size hiç yakıştıramadım... Ama en çokta kendime... Olayın hakkaniyeti açısından yukarıdaki ifadelerimde herhangi bir eksiklik yada fazlalık varsa lütfen ortaya koyun !!!!! Her neyse... Konuyu değerlendirmeyi, benim gibi sıkı takipçilerinizin ferasetine, anlayışına ve vicdanlarına bırakıyorum... Anlaşılan siz kime ne değer verirseniz verin. o kişi birgün mutlaka kendi değerini buluyor ve kendini ortaya koyuyor... Kalın sağlıcakla...
İçerikle alakası olmayacak ama Mustafa Namık Çankı'nin Büyük Felsefe Lügatı hakkında ne düşünüyorsunuz hocam? Sizi takip eden talebeleriniz bu lügatı edilmeli mi ya da Lugat olarak tavsiyeniz nedir elimizin altında bulunması için? Tesekkur ederim.
Kullanılması çok emek ister, "Büyük Felsefe Lûgatı I-III" (1954-1958) zengin arşiv malzemesi itibariyle ve bir tarama sözlüğü olarak felsefe terimlerinin Arapça-Osmanlıca literatürde karşılıklarını tesbit etmek bakımından eşsizdir. Değerlidir, çünkü ziyadesiyle ilkeldir ve plansızdır. Kullanacak kişinin ne aradığını iyi bilmesi gerekir. Her zaman elimin altındadır. En önemli olan yanı, ki maalesef çoğu kimse bilmez, (ne TDV Ansiklopedisi, ne de transkribini yayınlayanlar), bu sözlüğün (terimler ansiklopedisinin) gerçekte Fransızca ünlü bir felsefe lugatının açıklamalı Türkçe çevirisi olmasıdır: André Lalande, "Le Vocabulaire technique et critique de la philosophie" (1902-1923)
Okullarda çocukların yaşadıkları şehirleri tanımaları ,tarihlerini ve kültürünü öğretici etkinlikler düzenlenmeli.Goc etmiş insanların büyük kısmı kendilerini büyükşehirlere ait hissetmiyor.
Yemek alışkanlıkları ile ilgili ben de bir örnek vermek istiyorum.Yanlışsam düzeltin lütfen. Antep fıstığı deyince insanların aklına ilk önce az tuzlu kavrulmuş antep fıstığı geliyor. Aslında ağaç altı fıstık lezzet bakımından daha üstün olmasına rağmen tercih edilmiyor.Çünkü daha çiğ ve kabuğunu kırmak için pense kullanmak gerekiyor.Oysa ağacın gölgesinde hafif toprak kokusu ve tadıyla o fıstığı yiyenler özellikle ağaçaltını tercih ediyor.
[00:08:50] Kişisel Hikâye: Deniz ve Dücane
[00:11:54] Makale: "Tanrıyı Şehre Çağırmak"
[00:13:20] Bilgisizlik vs Görgüsüzlük
[00:19:25] "Nerelisin!"
[00:20:20] "Deniz ölürse başka yere göçeriz" bakışı.
[00:21:00] "İnsan doğmadığı kente belediye başkanı olmamalı."
[00:28:30] Görgü Öğeleri: Masif veya Kaplama, Demir veya Döküm , Gomalak veya Kimyasal Cila
[00:41:30] Alıntı: "Türklerin evinde tornavida değil ya hançer ya da tabanca vardır."
[00:45:50] "Bizim köylerimiz de çirkin."
[01:21:40] Enginar, Buğulama, Dereotu
[01:25:00] "Niye Marmara'ya Ağlamıyoruz?"
[01:32:00] "Büyükada kebapçılarla doldu."
[01:33:43] "Deniz pisliklerini nasıl temizler?"
[01:42:05] Lanetli bir kelime: "Kalkınma"
[01:47:25] "Bülbül sesi Çubuklu'da dinlenir."
[01:49:35] "Aidiyet duygusu taşımayanlar müsilajı dert edinmez."
[01:51:00] Yağma Kültürü
[01:52:30] Beyoğlu: Kitapçıların Merkezi
[01:53:00] Beşiktaş: Kabalcı, Alkım
[01:53:20] Kadıköy
[01:54:00] Fatih, Eyüp, Üsküdar
[02:00:00] Neşe: Eğlence ile kitabın biraradalığı.
[02:09:20] Akademisyen vs Entellektüel
Hocam, gözyaşlarımı
tutamadım izlerken
' sana seni gösterecek bir
dostun da mı yok.. '
bize bizi gösterdiğiniz için
şükranlarımı sunuyorum
Bir iç yangını ancak böyle içtenlikle ifade edilirdi, var olun hocam!
Bir kaç yüzyıllık İstanbul'lu olarak(sizinle tevellüt aynı hatta 60 modeliz) kendimi adeta meteor yağmuru sonrası coğrafyadan ve tarihten silinmiş dinazor kalıntısı olarak hissettim. Hüzün içersinde izleyip,eski İstanbul'u bifiil gören hisseden ve yaşayan bir ferd olmanında mutluluğu içersinde kendimi çok şanslı bir neslin evladı olarak hissettim.
Belki Beşiktaş ta ki kaymakamlıģın önünde beraber midye çıkartıp ,teneke üzerinde pişirip ,yosun kokularını içimize çekmişiktir halâ hatırlıyorum o deniz ve yosun kokusunu
Veya
Restorasyonu henüz yapılmamış Çırağan sarayı önünde belkide beraber denize girmişizdir. Beşiktaş'ta
Suatpark,Kamburun bahçesi veya yumurcak sinemalarında ay çekirdeği çıtlatmışıktır. Rahmetli Necdet Tosun'un oğullarıyla beşiktaş ta birdirbir oynarken belki sizde vardınız .Yada ıhlamur sarayı karşısında kurulan bayram yerinde atlı karıncaya binip akabinde fulyada akan ıhlamur deresinde ağaçlardan düşen kozalakları yarıştırmışıktır. Oduncuların orada bayram zamanı hiç ata bindinizmi. Top oynadıktan sonra yorulunca muradiye deki çeşmeden kana kana su içtinizmi ? Belkide fulyadaki tepelerde beraber dağcılık oynamışızdır allahualem.
Şimdi bu canımın içi ,gözümün nuru İstanbul'u 42 sene evvel terki diar eylediğim ve talebe olarak geldiğim Diyarı Berlin'den izliyorum.
İzlemek önce bir umuttu,sonra veda oldu.Kim bilir belkide bir gün Berlin'e yolunuz düşerse bir çay içeriz.Şimdi eski pikabımda sadece bir şarkı çalmakta...
Sevgimle sıhat afiyet temenni ederim,ne güzelsiniz
ruclips.net/video/STFC415WPfQ/видео.html
Suatpark, Mıstık, Yıldız, Kent, Yumurcak sinemaları bir yana, tek başına bir yazlık sinema olarak "Kamburun Bahçesi" bir yana idi. Çekirdek çıtlatmanın hası, akşam matinelerinde Kamburun Bahçesi'ndeydi. Benim hatırladığım en güzel şey, ablamla benim dedemin ve babaannemin ellerinden tutarak geç vakitte yürüyerek eve dönüşümüzdü. Ihlamur caddesini asla unutamam. Akşamları önce seçkin bir restaurant'da akşam yemeği yenir, sonra da vakti gelince yazlık sinemaya gidilirdi ya da hafta sonları kahvaltıdan sonra ben önden gider Yumurcak gişelerinin önünde biriken kuyruğa girer 11.00 matinesi için üç bilet alırdım, arkamdan da ablamla babaannem gelirler birlikte içeri girerdik. [Akşamları yazlık sinemada film seyretme keyfi bugün sadece Büyükada'da olanaklı, çünkü hala seyirciler ayaklarını boş iskemlelere uzatarak mehtab altında film seyredebiliyorlar. Ne büyük keyiftir anlatamam!]
Çırağan Sarayı'nın harabelerinin yanında, hatırlarsanız, "Şeref Stadı" vardı, onun önünden denize girmişliğim çoktur. O yıllarda ne kadar küçük olmalıyım ki komşularla birlikte gittiğimiz Çırağan sarayının dibindeki Beşiktaş Yüzme Havuzu'na (hem de kadınlara özel saatlerde) ben de pekala girebiliyordum.
Ich bin war Berliner.
Oranienburger Straße'da şimdi kapatılmış bulunan Café Orange, Berlin'de kaldığım yaklaşık iki yıl boyunca en gözde yerlerimdendi. Keza hemen yanıbaşında, Chausseestraße'daki Brecht'in Evi'nin yanında yer alan mezarlık, Dorotheenstädtischer Friedhof da aynen öyle. Fırsat bulduğunuzda Hegel'e, Fichte'ye, hatta Brecht'le vefakar eşi Helena Weigel'a bir merhaba demek için uğramanızı öneririm.
@@DucaneCundiogluResmiKanal cevabınızda yazdıklarınız adeta dejavu gibi.
Kesinlikle kamburun bahçesi çok özeldi. O dönemlerde rahmetli babam Hayat mecmuasında kapak ressamı olarak çalışıyordu. Biz biletleri önceden tedarik ederdik. Rahmetlinin en sevdiği şeylerden biri ,annemin önceden hazırladığı mezeler ile ufak sehpahasıyla kamburun bahçesinde , fragman başladıktan sonra sehpa ve mezeler çıkar, tabiki iki duble eşliğinde etrafa çaktırmadan sinemaskop film eşliğinde çakır keyif olunurdu.
Bu süreç15 dakika ara verilene kadar devam ederdi. Sonra da payıma düşen frigo dondurma ...
Vallahi genelde o yaşta filimleri sonuna kadar izleyemediğim için geri dönüş benim için bir zûl dü ,hele afacan sokağın o merdivenli yokuşu ,aman allahım😊
Şeref stadını nasıl hatırlamam... daha evvel sizede yazdığım gibi,muhtemelen beraberde yüzmüşüktür kimbilir.
Büyük ada ile tanışmam teşvikiyede nilüfer hatun orta okuluna gittiğim dönemlerde orta 3 te olmuştu. Bir kıza aşıktım yan sınıftan, ismini halâ hatırlarım . Muhtemelen şimdi ya babanne yada anneannedir. Onunla ve birkaç arkadaşla okulu kırar, büyük adaya giderdik. Maksat gözlerden ırak olmak, hedef ise ordular ilk hedefiniz akdeniz tınısı ile kız arkadaşımızın elini tutmaktı . Bir üst level ise yanaktan alınan bir öpücük ama genelde o bir ada macerası ile olmazdı . Ada'da flörtler güzeldi ama zaman mevhumu rölativite teorisine biraz ters düşüyordu malum son vapuru kaçırdıkmı yanmıştık. Genelde ada daki prosedür tipik fayton gezintisi veya kendi yolunu sahibi de olmadan bulan merkep gezintileri ile devam eder zar zor biriktirdiğimiz cep harçlıklarımızı da bir defacık el tutabilmek için orada harcar sonra bir hafta züğürt gezme şekliyle olurdu.
Orta okuldan sonra eve yakın diye 6 ay kadar fındıklı lisesi , sonrada Sultanahmet matbaa meslek lisesi maceramız başladı. Sene 75 yavaş yavaş ortalık karışmaya başlamıştı. Her sabah yakın bir arkadaşım ile , beşiktaş taki "Güzel sanatlar akademisi"nin önünde buluşur, SultanAhmet e kadar yürürdük. Bu takriben 3 yaz kış devam etti.
O dönemlerde sizinle Beşiktaş'ta başlayan birlikteliğimiz bitmişti.
Siz karşı tarafın görüşünü temsil ediyordunuz. Yani tabiri caiz ise faşist diye etiketlediğimiz guruba dahil idiniz ,bizde vatanı ve milleti kurtaran devrimciler . O dönemlerde babam maddi olarak oldukça palazlanmış ortakları ile bir fabrika kurmuştu. Bendeniz Tarık Akan gibi devrimci , babamda Hulusi kentmen gibi müşfik fabrikatör statüsündeydik. Durumumuz iyi olmasına rağmen zamanın tabiri ile Yeni sınıf atlamış burjuva olmamıza rağmen seçmek zorunda kaldığım yol, tüm halkların kardeşliğini savunan İGD nin yoluydu,bazıları için devrimci,bazıları için sosyal faşist tik. ( tam Türkiye'ye özgü bir tabir ,ne menem şeyse sosyal faşistlik!!!)
O zamanlar (78 - 79)malum olaylar iyice çığrından çıkmıştı,herkes kendi cephesinden karşı tarafı düşman ilan etmişti. Bir çok genç bu çatışmalarda kurban gitmişti. Sizin hikayenizi yaptığınız programlardan öğrendim. Yaşamınızda iz bırakan belkide sizi bugünkü Dücane yapan hapisane maceralarınızı çeşitli tv programlarında bir çok defa izledim.
Bende durum biraz daha değişik gelişti.
Matbaacılık eğitimi için önce Stuttgart a akabinde Berlin'e, güzel sanatlara geldim.
Ya insan yurt dışında bu kadarmı değişir. Tabiri caiz ise Kral devrildi, devrim başarı ile tarih sahnesinde yerini aldı , eh halklarda kurtuldu. Zaten K. Evren darbede yapmıştı. Harç bitti yapı paydos Ben de özgürdüm artık. Vivaldi'den 4 mevsim yaşantısı gibi; O devrimci kimlik gitti , yaşantısı bitti , yerine milli ve dini bir yaşantı geldi. Olamaz yaaaa 🤣 Zaten burda yani Alaman diyarında Rosa luxemburg ,B.Brecht gibi devrimciler vardı ama , onlar dış kapının dış mandalı. Zaten burada millet zengindi. Şehirleri bırak köylerde refah ve zenginlik içersindeydi. O yüzden bizim devrimcilik te pek işe yaramıyordu, "el pueblo unido yama sera vensido" veya :
"sosyalist enternasyonal" marşlar ve devrim , nidaları yerini ,sordum sarı çiçeğe anan baban varmıdır ilahilerine ,Nazım Hikmet , che ,fidel de yerini necip fazıl mevlana yunus a terketmişti. Başka bir toplumda(alman) kendini ispat edebilmek ve mitomani ile gelişen dinsel ve nasyonalist kimlik uzun seneler devam etti.
Bir yerde yazmıştınız ,not etmiştim; azaların secdesi kalbin secde etmesi içindir,ne dersin ey talib,ne dersin diğer azaların kadar kalbinde secde edebiliyormu ?
Hah işte bu işlevin açığa çıkması dinsel ve nasyonalist kimliği attıktan sonra oluyormuş. Meğerse M Arabi nin dediği" zuhuru perde olmuş zuhuruna" açıklaması meğerse hedefsizlikteki hedefimizmiş. Metaforlar ve Vehmi Ben lik Kendinden Kendine yapman gereken secde yaşantısında pişmiş aşa su katıyor.
Kalbin secdesi insan a . Karşında olarak algıladığın kendi Ben ine yapılan secde. Çok uzattım
Bu başka bir konu .Belki Berlin de Oranienburgerstr. de , başka bir cafe de , ya da Beşiktaş"da deniz kenarında bir bankta otururken çay ve simit ile konuşulacak bir konu .
Ama söz Hegel e Brecht e ve Weigel e bir merhaba diyecem ve Dücane Cündiğlu'nun selamınıda ileteceğim.
Sevgi ve Selâm ile
Bu tarz sohbetlerinize, en az disiplinli konuşmalarınıza olduğu kadar ihtiyacımız vardır. Gırgır yaptığınızı düşünmeyiniz. Çok sevgiler.
Hocam, Beylerbeyi Küplüce de doğdum. 55 yaşındayım. Tanışıyoruz. İbrahim kardeşimin Polisevleri kadrosu ile Küplüce arası maç yapmıştık. Maç 16-1 bitmişti. Gol bombardımanına uğramıştık. O bir golü de ben elle atmıştım. Namusu kurtarmak için geçerli saydık.
Şimdi Küplüce'de babamın evinde oturuyorum. Rahmetli marangozdu. Gomalak cilayı bende yaptım. Zannedersem balmumundan yapılımış ve doğal.. Birde boncuk tutkalı ispirto ocağında eritirdik. Anılar depreşti sayenizde..
Burada çitlembiklerin olması yakın..Sizin için toplayabilirim..Kardeşinizden hürmetler..
Bu akşamda bir teşekkür'den daha fazlasını hak ediyorsunuz. hürmet ve muhabbetle bir sonraki videoda buluşmak dileğiyle hocam.
çok teşekkür ederim üstadım harika bir yayındı iyi ki varsınız.
Bu samimi sohbetten bizi mahrum bırakmadığınız için çok teşekkürler.
"...
Payına düşen dertler
Payıma düşer
Sen benim günümdesin
Ben senin gecende,
Bir ucu sende denizin
Bir ucu bende
İnan kardeşim inan
Aynı suda yüzer bindiğimiz gemiler."
Cahit Irgat hayatta olsaydı bile artık kimseyi inandıramazdı göğün mavi dalın yeşil olduğuna. ne kendini ne Tarancı'yı ne bizleri.
geçmiş ola.
göze görünen çürüyen ruhların dünyası.
Ağzınıza sağlık hocam. İnsan keşke İstanbul’u hiç fethetmeseydik diye düşünmeden edemiyor. 😞
Böyle bir konuşmada edebiyata refarans vermemek konuya oradan bakmamak büyük eksiklik, Hiç olmasa Tanpınar'in İstanbul üzerine yazılarından bahsedilebilirdi.Yine de sevdiğim bir konuşma oldu.Tesekkur ederim.
İstanbul'a gelen insanların daha önce yaşadıkları köy/kasaba gibi yerleri de zaten güzelleştirmek için uğraşmamış oldukları ve oradaki doğal güzellikleri de koruyucu davranmamış oldukları, böyle bir bilinçlerinin olmadığı çok önemli bence. Bu görgü eğitimle verilebilir mi? Farkı görmek isteyenler lütfen yakında başlayacak olan Fransa Bisiklet Turu'nu izlesin. Tur Fransa'nın pek çok köyünden, kasabasından geçecek. Eurosport'ta izlenebilir.
5 yaşında kızım haberde gördü, deniz ölüyor diyorlardı. Baba deniz niye ölüyor dedi, bizim çöplerimiz tuvaletimiz hep oraya gidiyor onu arıtmamışlar dedim. Gözleri doldu, ağladı, o zaman tuvalete gitmeyelim artık dedi..
MÜSİLAJ DOĞAYA FAYDALIDIR!!!
Müsilaj, mikroskopik bitkilerin ürerken oluşturduğu doğal bir yan üründür. Müsilajın içeriği tamamen biyolojiktir; sentetik ya da zehirli madde içermez. Müsilaj, karides ve benzeri canlılar için oldukça elverişli bir yaşam alanı sunmaktadır. Bu yüzden müsilaj, uzun vadede balık popülasyonu için son derece faydalıdır. Üstelik deniz salyası, bazı endüstrilerde doğal koruyucu madde olarak da kullanılabilmektedir. Müsilajın tek zararı, balıkçıların ağlarına yapışması olmuştur.
Müsilaj tam bu sene ve tam bu mevsim ( bitkilerin çoğalma mevsimi ) ortaya çıktı çünkü: plandemi nedeniyle endüstriyel atıklar birden azaldı ve bu sayede deniz bitkileri aşırı üredi.
Kısacası besin zinciri kendisine reset atıyor. Deniz yeniden doğuyor. Merak etmeyin istesenizde doğayı yok edemezsiniz.
Kaynak: ruclips.net/video/Y7EAq_Rq5hA/видео.html&ab_channel=NationalGeographic
@@mete3254 Videoyu izledim, doğaya faydalı falan olduğunu söylemiyor. Son 20 yılda oldukça arttığını, küresel ısınma nedeniyle olduğunu söylüyor. Üstelik doğal yaşam için de yüzücüler için de oldukça zararlı olduğundan bahsedilmiş. Nereden uyduruyorsunuz şunları gerçekten anlamıyorum.
@@barsoku4156 AA bu sekilde haber yapti.. musilajlar toplanarak toprakta gubre olarak kullanilabilir mi gibi bir haber. Inanan musilajli denizde yuzmeye girsin bir zahmet. Insani aptal yerine koymayada utanmiyorlar iste.
www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/marmara-denizinden-temizlenecek-deniz-salyasinin-tarimdaki-kullanim-alanlari-arastiriliyor/2261571
Çocukluğum ve gençliğim Bursa Kurşunlu sahillerinde geçti. Ben de deniz aşığı biriyim. Sizi çok iyi anlayabildiğimi düşünüyorum. Görgüsüzlük eseri olarak Orhan Camii bahçesindeki yapılanları söyleyebilirim. Güzelim pırıl pırıl iri Arnavut kaldırımı taşları üzerine betonla karışık taş döşediler. Her Kapalı Çarşıya gidişimde bahçesinden geçerdim. Şimdi artık gelmiyor içimden. Gördükçe içim acıyor. Çok teşekkür ederim hocam.
Çok ama çok seviliyorsunuz, canımmm hocam, her zaman ki gibi şahane söyleşiydi, farkındalığımız artıyor sayenizde, varolun 🙏❤️🙋♀️
@Movie Monster2 nci kadeh sonrası durumlar😬🌺🙋♀️
Dağınık değil tersine her cümleniz derindi. Ufuk açıcı, sıcak sohbet için ve duyarlığınız için teşekkürler.
Aksilik te olsa yine harika ötesi bir canlı sohbet oldu emeğinize sağlık sayın hocam...gecikme de olsa biz bekleriz hiç sorun değil...Dediğiniz gibi "beslenme alışkanlığı bilgelik gerektirir" o da ancak yaşla ve birimle olur ...ne doğru,hoş ve anlamlı bir tesbit...
Hocam saygıyı o kadar çok hak ediyorsunuz ki tarifi mümkün değil . Böyle önemli meseliği elle aldığınız için size sonsuz teşekkürler. Yabancı uyruklu bir arkadaşım İSTANBUL için göz yaşlarını tutamamıştı. Tek sorduğu soru neden bir şey yapmıyorsunuz. Tarihiniz deniziniz yok oluyor ve siz bir şey yapmıyor sunuz . Tarihi mekânlar ve mezarlıklar bakımsız korumasız . Kızgınlığınız ve öfkeniz çok yerinde 😔
Denizin salyası olmaz. O, doymak bilmeyen insanın salyasıdır. ZÜLFÜ LİVANELİ
Böyle degerli bir izlencenin ses sorununun giderilmesi hepimizi sevindirir.Yakina konulan bir mikrofon sanirim bu isi cözer. Hürmetler...
Babamla yıllardan beri konuştuğumuz konulardı Hocam 1970 te Adıyamandan Kumkapıya gelmişiz sanki Babamı dinliyormuşum gibi hissetim sizin gibi değerli fikirlere sahip sahici bir insandı bir virüs götürdü yazık oldu memlekete İstanbula saygılar hocam.
41. Yaşımın en büyük şansı sizi dinlemeye başlamak oldu.. Hem de can kulağıyla.
Ben Eskişehirliyim Deniz le bir bağlantımız yok, evet bir kaç kez yakından gördüm ama hiç girmedim zaten yüzmeyi bilmediğim gibi Deniz den korkarım, bu yaşadığım şehirle, karasal kültürle ilgili bir şey sanırım, ama ülkem adına Denizlerdeki tehlikeye dikkat çektiğiniz için teşekkür ederim, önce insanı talan ettiler, sonra doğayı şimdide denizleri talan ediyorlar, Allah şerlerinden bizleri korusun, yeryüzü bunlar kadar zalim gördü mü bilmem, üzüntüm yaşın kemale erdiği dönemlerimi bunların iktidarında geçirmiş olmam, fikrimizi, düşüncemizi açıkça dile getirebildiğimiz tek yer sizin ders videolarınızın altına yorum yapmak oluyor, başka nereye yorum yapsam troller ana, avrat küfrederek saldırıyorlar. Saygılar sunuyorum.
Hayirli aksamlar Ducane hocam , sohbet tadında bir söyleşi oldu ,ben keyif aldım tesekkurler
bu yayını 9. kez izliyorum :) hocam iyiki varsın
Hocam sen çok yaşa. Ben 64 yaşındayım annem bisiklete binerdi. Her cümlenize ah diyorum.
İstanbulun hakkini veren bir programdi...tesekkurler
Şimdi oturduğum yerden kalktım ve öldüğünü bildiğimiz insanların kitaplarına baktım. Tekrar oturdum ve kendimle sohbet ettim. Sonra zaman nasıl geçmiş anlamadan sabahı farkettim. Sabahları sabahlara ekler haldeyim hem bebeğim hem çocuk gör bak ne haldeyim. Gençliğimin göz yaşları sel olmuş şimdilerde hem güler hem ağlar haldeyim. Aşkımın taze baharlarında hem ölmüş hemde yaşar haldeyim. Kendine ettiğin zulüm yeter artık tanrım ben hep ilk sabahın seher vaktiyim.
Evde biberli mantar yapıp çocuklarına seslenen ben:Yavrum damağınızın yetkinleşmesi lazım. Size çabuk haz veren yiyecekler yemek kolaydır. Ama bu yemeğe bir şans verin. Yiyin ve bir süre sonra damağınızdaki tadı hissedin. Annenize güvenin mutlaka seveceksiniz...
Çözümlemeleriniz ve tespitleriniz müthiş. Eşsizsiniz hocam❤️🙏🏼
dışarı çıktığımda acaba bugün anılarımı yaşatan hangi değeri yok etmişler diye etrafıma korkarak bakıyorum. ve her gün canımı sıkan bir şey mutlaka görüyorum.
Gösterdiğiniz duyarlılık için teşekkürler
01:32:05
Ali Nazik çi köfte yapıp Muhsin beye veriyor, Muhsin bey köfte çok acılı olduğu için feveran ediyor "Zaten güzelim İstanbul'u kebabçı salonuna çevirdiniz. Acılı Adana acılı Urfa acılı lahmacun... İstanbul kebap kokuyor. Ne bu bee?! Nerde o güzelim yemeklerimiz?"
Ali Nazik "İstanbul istemese bu salonlar açılır mı?"
Yavuz TURGUL-Muhsin Bey(1987)
Ankara’da ruhsuz gri binaların arasında yaşayan bir orta anadolulu olarak Marmara’nın hali canımdan can koparıyor.
İstanbul doğumlu olmayanların, İstanbul' un yönetiminde söz sahibi olmaması gerektiği gibi, yurt dışında doğmuş yada yurt dışında yaşayanlarında burada nasıl yaşayacağımız nasıl yönetileceğimiz konusunda söz ve yetki sahibi olmamalı..
30 40dk dinleyip uyuyayım dedim. Devamını sonraya bırakamadım. Teşekkürler hocam.
Hocam teşekkürler 🙏 çok doğru noktalarda agresifleşmenizde yakıştı. Ağzınıza yüreğinize sağlık. Görgü için ayrı bir yayın lazım. Kasabalı kültüründen parya olanlar , artık sessiz kalmamalı .
Bu kentteki 79. yılım, Fatih ve Kadıköy’de. Bizler artık İstanbul’da mutlu olmayı unutmak zorundayız. Zorla kabul ettirdiler.
27:16 "Şikayet, yetkinleşmemiş bilinçlerin dışavurumudur. Bilinç yetkinleştiğinde şikayet etmez, tespit yapar, saptamada bulunur."
Helal olsun valla.Aydın,entelektüel,insan.Twitter da engel koymuştu ama haklı okduguna artık inanıyorum.)))
Lezzeti tarifsiz bir sobhetti sonsuz şükran ve minnetimizle hocam... Hayırlı ve huzurlu geceler diliyoruz...
Her vakit teşekkür ediyorum, iyiki varsınız🌷Dücane bey hocam.
Zevkle dinliyorum. Çok şeyler katıyor.Teşekkür ederim.
Menderes, Demirel, Özal , Erdoğan demek son 70 yıl demek.
Geçmişin muhasebesini yapmak gerekirse, bunlar unutulmamalı.
Dücane Hocam, yine her cümleniz çok degerli, katılmamak elde değil. Tekrar ederek izledim videonuzu. Ancak denizin kendini temizlemesin diye, koca koca kayalarla çevrilmesi, can cekişé çekişe havuza döndürülmesi kismında, içim yandı yandı yandı :((((((
Tespitiniz çok doğru hocam . "Göçer gideriz" düşüncesi , bir türlü yerelleşememek , en temel sorunumuz bence de..
Sizi çok seviyorum Dücane hocam. O kadar güzel konulara değiniyorsunuz ki. Her dersiniz bana ayna oluyor.
Bende görgümü artırmaya çalışıyorum.
Otuz beş yaşındayken ahşapla masif arasındaki farkı bilmediğimi ben de kırklı yaşların ortasında farketmiştim.
Bugune kadar oturduğum evlerin hepsini kapı kolundan dış cepheye, elektrik anahtarlarını malzemesine kadar cm cm kendim planladım.
Tam da bu yanımı sorguluyordum, bu yanımdan yavaş yavaş vazgeçmek için...
Bunlarla ugraşmak nasıl bir iç dunyaya sahip olmayı gerektirir.
İç dunyamız bile talan edilmiş demek.
Yine çok keyifli bir sohbetti, emeklerinize sağlık.
İzmir'de (1992) sol eğilimli bir platformun, çevre konulu paneline dinleyici olarak katılmıştım. Dindar ve sağ kesimin hele o yıllarda hiç ilgisinin olmadığı meseleler. Dinleyicilere soru hakkı verildiğinde söz alarak; yeraltı suları kanunu, uygulama ve yaptırımlarıyla ilgili sorular sormuş ve düşüncelerimi açıklamıştım. İçlerinde akademisyenlerin olduğu ve beş yıllık kalkınma planına katkı da sunan projeleri olduklarını söylemişlerdi. Ne var ki, bu konuda herhangi bir fikre dahi sahip değillerdi... Her yerde emniyetli verim haddinin üzerinde sondaj yapılıyor: sahillerde karşılıklı basınç halinde olan akiferler , kara akiferlerinin aleyhine olarak (basınç düşmesi nedeniyle) deniz suyuna maruz kalıyor. Uygulama o yıllarda zaten yoktu; olsa da verilecek ceza bir gencin cep harçlığı kadardı. Bugün de pek değişen yok. Bir şeyler değişti elbette; 6-7 mt.de su çıkan yerlerden 50 mt.de çıkmıyor. Sahillerimiz içler acısı denge bozulduğu için deniz suyu ile karışık geliyor. Kimsenin derdi değil.
Marmara'da dahil bir çok kıyı şeridimiz bu blok betona maruz, ve bu giderilebilecek bir sorun gibi görünmüyor. Böylesi bir duyarsızlıktan , bu bloklaşmayı kaldıracak bir eylem beklemek ...! neyse...! Ancak bu blokların önlerine, elbette iyi ölçümlenmiş bir seviyede, denizin kusabildiklerini alabilecek mazgal düzenlemesi , konuyu anlayabildiğim kadarıyla olmazsa olmaz gibi görünüyor. Bir devlet yetkilisi de kulak vermedi , yıllar öncesinden bağıra gelen Levent Artüz'e vs. Bugün gibi hatırlıyorum Marmara denizinden midye yiyeceğinize ''pili emin daha iyi'' demişti.... Çok yazık çook... Teşekkür ederiz hocam sevgiler...
Küresel ısınma deniz seviyesini elbet yükseltecek ve kenarlara döktüğümüz betonları aşarak denizler atılan pislikleri kusarak bize iade edecek. Belki biz görmeyeceğiz bunu ama denizler kendini bu şekilde yeniden temizleyecek 🤔
@@ilberidil Naturalist fonksiyonalite eylemlerimizi belirlemede rol almadıkça; belayı bekleyenlerden olacağız...
Harikaydı."Marmara 'ya göz yaşlarımızla şifa vermemiz gerekiyor"
Oldukça uzun cenneti ararken başlığını düşündüğüm bir yazı yazmıştım ve yazı uzun olduğundan sadece yanlış bir tuş ve hepsi silindi. Yazı yazarken zamanın farklı ilerlediğini farkettim. Neredeyse hiç bir saat ve zamanın buna yetemiyeceği zannına kapıldım. Yirmidört saat soluksuz geçiyor zihnimdeki zaman ve mekan kelime,sözcük öbekleri su yada kahve ihtiyacına bile vakit bulamıyordu. Açıkçası üzüldüm belki hiç bir değeri yoktu. Belkide hiç bir amacıda yoktu. Tıpkı çocukların oynadığı oyunlar gibiydi. Neden boş ve amaçsız gözüken şeylerde farklı bir güzellik bulunur bilinmez. Çocukluğumuzun en güzel günleri hep boş arsalarda geçmiştir. Kışın kar topu savaşlarını kendimizce kurduğumuz kar mevzilerinde silahımızın ellerimiz ve mermilerinin kar topu olduğu bir doğanın lütfu sayesinde yapardık. Yazları azda olsa gördüğümüz bahçeli evlere dalarak erik dut ne varsa aşırmaya çalışırdık . Bu eylemler bir cesaret sınavıydı. Genelde yalnız yaşayan ihtiyar sayılabilecek insanlar ya bizleri görmezden gelir yada izin verirdi. Ama bazen çok aksi ve sinirli bize bağıran hatta kovalayanlarada rastlardık. Asıl ilgimizi çekende hep bu aksi ihtiyarın bahçesi olurdu. Yazmak gerçektende ölmek gibi ama zihnen değil. Dış dünyaya kapanıp farklı bir dünyada gezinmek gibi. Yazmak isteyerek olabilecek bir şey değil. Bir zorunluluk olmalı. Tıpkı çocukluğumuzda raminin arka mahallelerinde karadutlara tırmandığımız ve ellerimizin yüzümüzün üstümüzün kapkara olması gibi. Tüm yaşanmışlıklarda zihni bir dut ağacında kirlenmiş bir çocuk gibi karartır. Yine bolca akasya salkımı yemiş bir çocuğun midesinin ağırması gibi zihinde kelimeler sözlerde ağırır ve boşluklara doğru hareket etmeye başlar. Dün yazdığım ve tek tuşla silinen o yazıyı bir daha o şekilde ve kelimelerle hatta o düşünce enerji ve tempoyla yazmam mümkün değil artık. Çünkü ben dünkü ben değilim ve bir şeyi yaşarken geçen zamanla yaşanmışlıktan sonra geçen zaman aynı düzlemde hareket etmez. Hem geçmiş hemde şimdiki zamana sürekli bir şeyler eklemlenir. Elbette bu hikaye yazılsada yazılmasada hiç bitmeyecek bitirilemeyecek bir hikayedir. Çünkü bu hikaye senin hikayendir. Dücana hocaya hem çevre memleket ve insan hassasiyetinden hemde bu güzel sohbetinden ötürü teşekkür ederim.
Hocam ilk defa interaktif bir sohbet yaptınız ama çok güzeldi.
Güzel bir dinleti oldu.teşekkür ederim
Yıllar önce katıldığınız bir tv programında şuna benzer bir şey demiştiniz "İstanbul'u kaybediyoruz aslında kaybettiğimiz çocukluğumuz." -feci dokunmuştu bu söz- Şimdi denizin durumuyla beraber çocukluğumuzu da yitirmenin ötesine geçti. Musilaj beraberinde kolera gibi salgını da getirebilirmiş. "Neyi kaybettiğimizi bilebilmemiz için belki de tümüyle kaybetmemiz gerekiyor."
Susma haykır neşeli dindarlar vardır... Hocam ilk defa sesi kısmak zorunda kaldım hiddetlendiğiniz esnada.
Hocam aklınıza, ağzınıza sağlık. Teşekkürler 🌿
Hocam adalarda yaşıyorum yaz kış. Adalar belediye başkanımızın Ankara'dan gelmiş olması peki :((
Hocam öncelikle teşekkür ederim, çok faydalı bir yayın olduğunu düşünüyorum.
Göçebelerin doğal kaynakların tükenmesi ile ilgili hassasiyetlerinin olmamasına ilişkin söyledikleriniz, Matrix-1 filminde Ajan Smith ile Morpheus arasındaki monologu aklıma getirdi. Ajan Smith Morpheus'a şöyle diyordu: " Türlerinizi sınıflandırma düşüncesine kapıldığım bir gün, siz insanoğlunun memeli olmadığı farkettim. Bu gezegende yaşayan her memeli, içgüdüsel olarak kendisini kuşatan çevre ile doğal bir denge oluşturur, ancak siz bunu yapmıyorsunuz. Siz belirli bir alana yerleşip çoğalıyorsunuz. Sonunda doğal kaynaklar tükenene kadar devam ediyorsunuz. Hayatta kalmak için yapabileceğiniz tek şey, ordan ayrılıp başka bir alana yerleşmek oluyor. ..." Bu monologun, göçebe toplum-doğal kaynaklar dengesi ile ilgili ifadelerinizi destekleyeceğini düşündüğüm için hatırlatmak istedim.
Bir yanıyla üzücü ancak faydalı yayın için tekrar teşekkür ederim.
Hocam başlangıçtaki serzenişlerinizi söylediğimizde bize, elitisit, küçük burjuva hatta ırkçı yakıştırmaları yapılıyordu. Aslında konunun ayrıştırma değil İstanbul olduğunu bir türlü anlamadılar, anlayamadılar. Eskinin "Ah Güzel İstanbul"u, şimdi "Vah İstanbul" oldu. Bunda ne yazık ki biz İstanbullular'ın da suçu olduğu kesin. Umarım Marmara Denizi'ni kurtarabiliriz :(
Çok geç artık. Kurtaramazsınız. Marmara çevresine üşüşmüş 25 milyon barbar her gün dışkısını, idrarını, deterjanını, boyasını, ilacını kanalizasyonlarla boca ediyor. Başınız sağolsun
Çok teşekkürederim Çok kıymetli hocam...emeğine sağlık.
Çevre felaketleri ve para ve rant uğruna doğanın katledilmesi bende de aynı etkiyi yaratıyor. Can acısı, yürek acısı ve yazıklanma duygusu karışımı bir his..
Dücane hocam, eksik olmayın hiç...
"Çatık kaşlı entellektuel" ahahaha hakkaten super tespit ❣️
Sadece videolarla yetinmeyip hocamızın kimlere ne cevap verdiğini okuyan tek ben değilimdir insaallah🤭
Hocam sizin yetkinliğinizin çözümlemek olduğunu biliyorum ama sorunların sadece nedenini anlamak en azından beni hiç de tatmin edemiyor gibi. Çünkü işin olmazsa olmaz bir parçası olan neden-sonuç ilişkisi kurmak bireysel olarak yapabilceğimiz bir şey. Ama “peki ya çözüm ne olacak?” diye sorduğumda huzursuzluktan kaçamıyorum.
Bağfaş senelerdir Bandırma Körfezi'nin canına okuyor. Son 2 senedir yaptığı yatırımda 2 ye büyüdü. Edincik ve Bandırma da kanser arttı. Kimse hiçbir şey yapmıyor, yapamıyor. Yazık
Süpersiniz
Teşekkür ederim Dücane bey
Dominium Terrae, 'Macht euch die Erde untertan', 'Fill the earth and subdue it!' gibi söz ve ilgili kavramlardan yola çıkarak İslam'ın bize bu konuda ne söyleyebildiği ve müminlerin ne anlayageldiği konusuna değinen bir video gelse, ne bahtiyar olurduk bilemezsiniz. Selamlar.
Çok iyi ve etkileyiciydi. Teşekkürler hocam.
Hocam merhaba, hiç haddime değil aslında ama lütfen mazur görün. Belirtmek isterim ki konuşmanızın tam 2. saatinde bahsettiğiniz Dionysos meselesiyle alakalı , Nietzche'nin " Müziğin ruhundan tragedyanın doğuşu" adlı güzel bir eseri var. Eserini tavsiye ederim.Zihninizde yanan ampülün şiddetini arttıracağına inanıyorum. Hem Apollon'u hem Dionysos'u anlamak açısından. Bİlginin kökeni ve yönünü belirtmesi bakımından önemli olduğunu düşünüyorum. Saygı ve sevgiler.
1500 yıl daha gerideyiz.
"İnsanların bizzat kendilerinin işledikleri yüzünden, karada ve denizde çürüme ve bozulma başladı. Allah, belki geri dönerler diye yaptıklarının bazı sonuçlarını onlara tattıracaktır."
Rum-41
@@yavuzkestane9952 size ne?
@@yavuzkestane9952 benim neyle iştigal ettiğimden size ne?
@@yavuzkestane9952 sizin önerilerinizden banane 🙂
@@yavuzkestane9952 siz bir çırpıda çöpe atsanız da, hâlâ kitleleri peşinden koşturan kadim bilgiye kafa yoran bir cok insan var. ruclips.net/video/Jh1sXXrNR-Y/видео.html
Dücane hocam, sana 'zili de açsınlar.' diye söyleyenlere kulak asma. Neden? dersen, söyleyeyim. Ben youtubede 200 küsür kanala aboneyim, bunlardan 8-10 tanesi benim için gerçekten çok önemli, o yüzden o kanalların bildirim zillerini açtım. Fakat bir süre sonra, hem de 2-3 hafta gibi kısa bir süre sonra telefon youtube bildirimlerinden geçilmez oldu. Sonra bu çok önemli olduğunu düşündüğüm kanalların dahi bildirim zillerini kapadım. İsterseniz kendiniz de deneyin, abone olduğunuz kanalların bildirim zillerini açın, 1 ay içinde telefonunuzu youtube bildirimlerinden kullanamazsınız. O yüzden bu zili açın, mili açın bunlar hikaye.
Abone olunca her videonuz anasayfaya zaten düşüyor.
Çok yaşayın hocam, uzun aralar özletiyor.
Dücane Bey Hemşeri Dernekleri hakkında düşüncelerinizi de merak ediyorum.
Hemşehrisi olmayan şehir. Başlık bana bi dokundu niyeyse. İstanbul'un efsane bir şehir olması gerekirdi zavallı değil bence.! Nefes aldığım, sahici bir sohbetti yine. Başka bir videoda görüşmek üzere.! Teşekkür ederiz.!
Hemşeri kültürü bizim dışımızda hangi millette var? Var mı 🤔
@@ilberidil hemşeri meselesinin ne oldugunu ben bir iki yıldır anladım. Bunun sebebini çözdüm sanırım, devlet yeterince olgunlaşmamış oldugu için... Yani bir nevi kabile yaşantısı hukum suruyor.
Ben guluyorum kendime, insan kendi ulkesini 50 yaşında mı tanır diye...
E bunun da sebebi var.
@@buketalkan2444 😂
@@buketalkan2444 yok ben bunu hep biliyordum. Dinamiklerini de uzun uzadıya anlatırdım ama neyse.
Whatsaap grubuna üye oldunuz mu? Ejder böyle bir grup kurdu
@@ilberidil olmadım, nasıl olabilirim acaba
'Bir Umuttur Yaşamak!' Dücane hocam
Çok teşekkürler❤👏❤👏
Emeğinize sağlık Hocam teşekkür ederim iyi akşamlar
2. Mahmud devrinde İstanbul'a girmek için Murur Tezkiresi ( Bir çeşit yurt içi vize ) alınırmış / istenirmiş. 2. Meşrutiyetle seyahat hakkına engel teşkil ettiği için bu uygulama kaldırılmış... Sizin konuşmanızdan sonra bu aklıma geldi. Aslında bu uygulamanın ne kadar güzel bir uygulama olduğunu idrak ettim. ( Bir İstanbul aşığı / Elazığ'dan sevgilerle ....
Buna benzer bir vizeyi rte istanbul belediye başkanıyken önermişti.
01:09:00 deprem oldu ve olanları gördük. Dediğiniz gibi oldu
Hocam ne güzel fırça çekiyorsunuz. 🤣🤣🤣 1:34:16
Hocam teşekkürler.
“Bir gün öyle bir yağmur yağacak ki caddedeki (ülkedeki ) bütün pislikleri temizleyecek.” Travis Bickle
-Taxi Driver (Martin Scorsese, 1976)
Hocam sağolun varolun
İçim yanarak dinledim bir marmara kıyısı sakini olarak
Çevreye karşı duyarsızlığımız konusunda haklı olmanız beni ziyadesiyle üzdü. Keşke bu sefer yanılmış olsaydınız...
@Dücane Cündioğlu Hocam afedersiniz! Size karşı bilmeden bir yanlış mı yaptım? Bir kaç küçük soruma ısrarla ilgisizliğinizi anlayamadım... Eğer bilmeden bir saygısızlığım oldu ise özür dilerim. İlla ki yanıtlayın demiyorum fakat görmezden gelmeniz beni çok üzdü! Bunu bilmenizi isterim...
Bazı takıntılar nedeniyle birilerine yöneltmekten kendinizi alamadığınız sorunuzda yanıtlanmaya değer bir içerik, ciddiye alınacak bir mesele bulamadığım için kibarca yanıt vermedim, sustum. Susmak bir nezaketin gereği, iyi ama bu nezaketi anlamayıp ısrarlar koca sayfaları boca etmek, "cevap, cevap, ille de cevap" diye çocukça tutturmak peki neyin gereği? Kendini bilmek irfan alametidir. BU kez takıntılarınızın üstesinden başka şekilde gelmeyi deneyiniz.
Sevgiyle.
@@DucaneCundiogluResmiKanal Peki teşekkür ederim Hocam...
Fakat araştırdığım ve cevabını bulamadığım bir kaç konu hakkında bilgisine güvendiğim bir kaç kişiden birine yönelttiğim sorularımın, takıntı olarak görülmesi beni ziyadesiyle üzdü!
Böyle bir cevabı hak edecek ve tacizci derecesinde görülecek bir eylem içerisinde olmadığımı ifade etmek isterim. Size gönderdiğim bir kaç mailde ki zaman skalasına bakın lütfen!
İlk gönderimimin üzerinden geçen 1 yıl aradan sonra, def'aten araştırıp bulamadığım bir konu için tekrar bilginizi ve fikrinizi rica ettim sadece. Bunu yaparken de bu konun benim için ayrı bir öneme sahip olduğunu dile getirdim. "nezaketsizce" ile ifade ettiğiniz bir tavrım olduğunu göremedim; eğer, kastım ve niyetim bu olmamasına karşın, böyle bir izlenim gördüyseniz, yine de bilmeden yaptığım her türlü "saygısızlık" için ÖZÜR DİLİYORUM!
Israr yada takıntı olarak nitelediğiniz durumu ben öğrenmek, merak ve ilgi olarak gördüm. Eğer burada da yanlış anlaşıldıysam, yada yanlış yaptıysam yine ÖZÜR DİLERİM.
Her neyse Sayın Hocam,
Böyle bir karşılığı hakettiğimi düşünmesemde, beklemesemde, bu yanıtınız beni çok incitmiş olsada, yinede geribildiriminiz için TEŞEKKÜR EDERİM!
Esenlikler diliyorum...
@@DucaneCundiogluResmiKanal Hocam, bir soruya yanıt vermemenin kibarlık ve nezaketle değil de olumsuzlarıyla ilgisi var gibi geldi bana ama tabi yine de siz bilirsiniz
@@DucaneCundiogluResmiKanal Dün gece verdiğiniz tepkili yanıtınızın şokunun ardından, oturup aklı selim olarak tekrar düşündüm... Böylesi ağdalı bir tepkiyi hak edecek ne yaptım diye ve sizinle ilgi tüm yorum ve yazışmalarımı tekrar tekrar, kelime kelime gözden geçirdim...
(Takıntıdan değil! Böylesine saygı duyduğum ve düşüncelerine önem verdiğim birinden hiç beklemediğim böyle bir yanıtı almış olmanın üzüntüsünden)
Size karşı en ufak bir "nezaketsizlik" , "saygısızlık" yada "taciz derecesinde ısrarcılık" olarak anlaşılabilecek bir ifade yada tutumumu göremedim.
Bu olay vesilesiyle şimdi fark ediyorum ki, Aksine, yazı ve ifadelerimde size karşı saygıda ölçüyü kaçırdığım derecede, özsaygımda tevazuyu abartmışım...
Sizinle olan yazışmam, enson geçen sene 1 Temmuz 2020 tarihinde soru niteliğindeki mailimin yanıtsız kalması, ardından geçen "1 yıl" ve bu süre zarfında yaptığım kendi araştırmalarımla ve belki bir umut yayınlarınızda değinirsiniz diye yayınlarınızı yakından takip etmeme rağmen yanıtını bulamayışım, son olarak belki spama takılmıştır düşüncesiyle 15 Mayıs 2021 tarihinde, bu durumu "özellikle belirterek" ve sorumun benim için önemini "özellikle ifade ederek" 1 Temmuz 2020 tarihinde ki mailimi tekrar ileterek sorumu yineledim...
Sizin "kibarlık" ve "nezaket" vurgusuyla vermediğinizi söylediğiniz geri bildiriminizi alamadığım için yine safiyane olarak, bildirimle gelen yayınınızı izledikten sonra konunun aklıma gelmesiyle spam olayını göz önüne alarak dikkatinizi çekebilmek için tekrar son 2 videonuzun altına yorum yaparak, sorumu tekrarladım...
Bu videonuzun altında yaptığım bir başka yorumda da bu durumu samimiyetle ifade ettim. O yorumumu okuduysanız bunu görebilirsiniz... "illede yanıtlamanızı" DEĞİL! "geri bildiriminizi" rica ettim... (Birde çocukluk vurgusu yapıyorsunuz... YAZIK!)
Şimdi gelelim "kibarlık" ve "nezaket" inize,
Günlük hayatta, karşılıklı yapılan bir mülakatta sessiz kalmış olsanız, tepkisiz/yanıtsız kalsanız bunu anlar ve ısrar etmezdim...
İnternet ve online ortamda mesajın size ulaşıp ulaşmadığını, siz tepki vermezseniz, geribildirimde bulunmazsanız nasıl anlayabileceğiz? Kaldı ki bunu da 15 Mayıs 2021 tarihindeki mailimde size nezaketle bildirdim... Online ortamda hiçbir geri bildiriminiz olmadan bunun nezaketen(!) mi yoksa iletinin ulaşmamasından mı kaynaklandığını bilemeyiz herhalde değil mi? Bu konuda hakkımı teslim edeceğinizi düşünüyorum, (nezaketen!)
Fakat size saygıyı abartırken kendime saygısızlık ettiğimi fark ettim, fark ettirdiniz... Bunun için size bir kere daha teşekkür ederim...
Bunu menfii bir tepkiyle karşılaştığım için değil, bunu hak etmediğime kanaat getirdiğim/ikna olduğum, haksız ve ölçüsüz "ağdalı tepkinize" maruz bıraktığınız için dile getiriyorum...
Baksanıza, verdiğiniz yanıtta kendinize paye çıkardığınız erdemlerden karşınızdakini bunların yoksunluğuyla itham ediyorsunuz, adeta bilerek, isteyerek eziyorsunuz...
Ne obsasifliğimiz kaldı ne çocukluğumuz...
Bunu size hiç yakıştıramadım... Ama en çokta kendime...
Olayın hakkaniyeti açısından yukarıdaki ifadelerimde herhangi bir eksiklik yada fazlalık varsa lütfen ortaya koyun !!!!!
Her neyse... Konuyu değerlendirmeyi, benim gibi sıkı takipçilerinizin ferasetine, anlayışına ve vicdanlarına bırakıyorum...
Anlaşılan siz kime ne değer verirseniz verin. o kişi birgün mutlaka kendi değerini buluyor ve kendini ortaya koyuyor...
Kalın sağlıcakla...
@@elyesabazna5295 amantanrim!!! Bu ne?
Enginar yiyen kaç kişi var aranızda, hocam altıma kaçırıyordum allah uzun ömür versin
İncinmezsek,canımız sıkılmassa bazı durumlar net ifade edilmezse ,anlamamazlığa sığınıyoruz.
Hocam Antalya falezlerde aydınlatma projesi faciasını biliyor musunuz?
İçerikle alakası olmayacak ama Mustafa Namık Çankı'nin Büyük Felsefe Lügatı hakkında ne düşünüyorsunuz hocam? Sizi takip eden talebeleriniz bu lügatı edilmeli mi ya da Lugat olarak tavsiyeniz nedir elimizin altında bulunması için? Tesekkur ederim.
Kullanılması çok emek ister, "Büyük Felsefe Lûgatı I-III" (1954-1958) zengin arşiv malzemesi itibariyle ve bir tarama sözlüğü olarak felsefe terimlerinin Arapça-Osmanlıca literatürde karşılıklarını tesbit etmek bakımından eşsizdir. Değerlidir, çünkü ziyadesiyle ilkeldir ve plansızdır. Kullanacak kişinin ne aradığını iyi bilmesi gerekir. Her zaman elimin altındadır. En önemli olan yanı, ki maalesef çoğu kimse bilmez, (ne TDV Ansiklopedisi, ne de transkribini yayınlayanlar), bu sözlüğün (terimler ansiklopedisinin) gerçekte Fransızca ünlü bir felsefe lugatının açıklamalı Türkçe çevirisi olmasıdır: André Lalande, "Le Vocabulaire technique et critique de la philosophie" (1902-1923)
@@DucaneCundiogluResmiKanal çok teşekkür ederim izahatınız için, bilgi alabileceğim en önemli kişiden bunları duymak oldukça mutlu etti beni.🌺
Marmara ölünce ruhu da ölür mü Hocam? Saygılar.
Aklım erse, elim ermez ama yine de umut ediyorum; belki bir kelebek etkisi yaratabiliriz.
İnsan çok şeyi bilemez fakat bir bilene sorabilir.
Harikasın dücane hocam
Okullarda çocukların yaşadıkları şehirleri tanımaları ,tarihlerini ve kültürünü öğretici etkinlikler düzenlenmeli.Goc etmiş insanların büyük kısmı kendilerini büyükşehirlere ait hissetmiyor.
Yemek alışkanlıkları ile ilgili ben de bir örnek vermek istiyorum.Yanlışsam düzeltin lütfen. Antep fıstığı deyince insanların aklına ilk önce az tuzlu kavrulmuş antep fıstığı geliyor. Aslında ağaç altı fıstık lezzet bakımından daha üstün olmasına rağmen tercih edilmiyor.Çünkü daha çiğ ve kabuğunu kırmak için pense kullanmak gerekiyor.Oysa ağacın gölgesinde hafif toprak kokusu ve tadıyla o fıstığı yiyenler özellikle ağaçaltını tercih ediyor.
Var olunuz hocam