Osmanlı Sıkma’ya bir değerlendirme Kelimeler dünyadaki herşey gibi ihtiyaçtan doğar,yaşar,gelişir ve değişir. Kelimeleri toplumlar yaşatır,benimser ve ihtiyacı karşılamadığını görünce değiştirir ya da kullanmaz. Sözlükler ölmüş kelimelerle doludur. Bugün ben babamın konuştuğu Türkçe’yi kullanmıyorum,o da muhtemelen dedesinin kullandığı Türkçe’yi konuşmuyordu. Bin yıllarca aynı topraklarda yaşayan toplum olmadığımız için,yerleşik olarak yaşayan Avrupa toplumları gibi dili değişmeyen toplum değiliz. Göçebelik ,başka toplumların kültürlerinden etkilenir. İlk aldığı şeyde kelimelerdir. Bizim dilimizdeki bu kadar çok değişik toplumların kelimelerinin varlığı buna dayanıyor.Biz hâlâ göçebe toplum niteliğini sürdürüyoruz. İnsanlarımız dünyanın dört bir yanına dağılarak dillerinin etki altına girdiğinin farkına varmıyor. Tesbih âlemindeki hal de böyle. Bütün tesbih malzemelerinin ismi Arapça ,Farsça ,Latince vb dillerden bize geçmiştir. Bu aynı hayatı dolduran öteki nesneler gibidir. Siz icat edenin kullandığı ismide satın alıyorsunuz. Televizyonda,Telefonda ve radyoda olduğu gibi. Doğaya ait varlıkların ve nesnelerin adı her dilde farklılık gösterir. Ama bir materyal icat edildiği toplumun dilini yansıtır. Muhtemelen icat edenin ismiyle anılır. Materyallerde eskir,zamanla çağını tamamlar yerini dolduracak daha iyisi ,daha güzeli ,daha verimlisine terk eder. İnsanların kullandığı,elinden gelip geçen herşey antika olur. Bunlara etnoğrafik antika deniyor. Bu antikalarda kendi zamanıyla ifade edilir;mesela Osmanlı dönemi,Selçuklu dönemi,Bizans dönemi diye ifade edilir. Şimdi özelde konumuz bakalit ve ona bu kıstaslardan bakalım.Leo Hendrik Baekeland’ın mucidi olduğu bu malzeme tesbih için kullanıldığı bütün dünyaca bilinmekte. Tesbih yapılmak için değil,sıcak iletkenleri aktarmak maksadıyla icat edilmiştir. İlerleyen zamanda maksadı karşılamadığı anlaşıldığından o alanda kullanılmasada;zaman içinde değişen renk tonu ve çıkardığı ses itibariyle görsel şov alanında rağbet görmüştür. Bütün dünyada mucitinin adıyla anılmaktadır. İcat senesi 1909 olsada alınan patentin tekrarı verimemiş;patent başvurusuyla üretilen malzeme farklılık arzettiği için değerlendirmeye alınmamıştır. 1927 senesinde tekrar bir patent alınmış bu da Catalin adıyla tanınmaktadır. Bu malzemeninde ilkinden farklılığı daha donuk renkli olması ve renk değişimine uğramamasıdır. Her iki malzemede,patentteki orjinal haliyle 1950’den sonra üretimi yapılmamıştır. Bakalitin renk değiştirmesi ve özellikle vişne rengine dönen içi hareli olanları tesbih severleri büyülemiştir. Ambere muadil bir ürün olarakta beğenilmesi,amberin fiyatının yüksek olması sebebiyle de geniş halk kitleleri tarafından çok hızlı benimsenmiştir. Malzemenin üretildiği ülke olan Almanya’da aynı zamanda hammadde ürün haline dönüştürülerek çeşitli mamuller üretilmiştir. Bunlardan biri tesbih ve kolyelerdir. Üretilen tesbihler bütün İslam alemine ve öteki dinlere mensup ülkelere satılmıştır. 1950’den sonra üretim yapılmayınca malzeme hızla tükenmiş ve piyasadan çekilmiştir. Sonra soğuk savaş,iki kutuplu dünya özelde Türkiye’nin 1952 senesinden itibaren bazı ürünlere getirdiği ithalat kısıtlaması ve bugünkü gibi hızlı iletişim ve ulaşımın olmaması nedeniyle insanların bu malzemelere erişimi durmuş ve eldeki ürünlerin alım satımı hız kazanmıştır. Eldeki tesbihlerin ya da kesilerek tesbihe dönüştürülebilecek iri veya obje şeklindeki malzemelere rağbet giderek artmış;bir taraftan antika özelliğindeki tesbihlerin ve malzemelerin fiyatları,talep patlaması nedeniyle sürekli artmıştır. Başlangıçta malzemeye Alman sakızı,Alman sıkması denirken piyasada amberle benzeştirilerek oluşturulan rekabetle adı Sıkma Kehribar olarak değişikliğe uğramıştır. 2004 sonrası büyüyen piyasa tesbihin adını Osmanlı Sıkma Kehribar’a yüceltmiştir. Bu tamamen piyasa tarafından benimsenerek kullanılan ‘algı’ya dönüşmüştür. Hiçbir şekilde Osmanlı dönemiyle ilgisi olmayan,eskiliği ifade aracı olarak kullanırken müthiş bir manipülasyon yapan bu ifade Türkiye tesbih ortamınca benimsendiği için yerleşik kullanılan ifade olmuştur. Bu ifade öteki İslam ülkelerinde ve alım satımı yapılan diğer ülkelerde benimsenmemektedir. Malzeme Alman menşehlidir. Mucitleri Alman’dır. Dönem olarak Osmanlı dönemine ait değildir. Osmanlı döneminde üretilmiş Osmanlı tabiyetli ustalardan çıkmış ürünler mevcut değildir. Bunların tersini söyleyen bütün iddiâlar,sadece bir iddiâdır,gerçeği yansıtmamaktadır. Kısacası bu malzemeden alıp satılan tesbihlerin;bugün üretilmiş malzeme yada malzemeden yapılma tesbihlerine Osmanlı Sıkma Kehribar adı;bir toplum tarafından konulmuş içeriğiyle uyuşmayan bir isimdir. Bu ifadeyi benimseyenler tarafından bir gün mutlaka terk edilecektir.
Osmanlı Sıkma’ya bir değerlendirme
Kelimeler dünyadaki herşey gibi ihtiyaçtan doğar,yaşar,gelişir ve değişir. Kelimeleri toplumlar yaşatır,benimser ve ihtiyacı karşılamadığını görünce değiştirir ya da kullanmaz. Sözlükler ölmüş kelimelerle doludur. Bugün ben babamın konuştuğu Türkçe’yi kullanmıyorum,o da muhtemelen dedesinin kullandığı Türkçe’yi konuşmuyordu. Bin yıllarca aynı topraklarda yaşayan toplum olmadığımız için,yerleşik olarak yaşayan Avrupa toplumları gibi dili değişmeyen toplum değiliz. Göçebelik ,başka toplumların kültürlerinden etkilenir. İlk aldığı şeyde kelimelerdir. Bizim dilimizdeki bu kadar çok değişik toplumların kelimelerinin varlığı buna dayanıyor.Biz hâlâ göçebe toplum niteliğini sürdürüyoruz. İnsanlarımız dünyanın dört bir yanına dağılarak dillerinin etki altına girdiğinin farkına varmıyor. Tesbih âlemindeki hal de böyle. Bütün tesbih malzemelerinin ismi Arapça ,Farsça ,Latince vb dillerden bize geçmiştir. Bu aynı hayatı dolduran öteki nesneler gibidir. Siz icat edenin kullandığı ismide satın alıyorsunuz. Televizyonda,Telefonda ve radyoda olduğu gibi. Doğaya ait varlıkların ve nesnelerin adı her dilde farklılık gösterir. Ama bir materyal icat edildiği toplumun dilini yansıtır. Muhtemelen icat edenin ismiyle anılır. Materyallerde eskir,zamanla çağını tamamlar yerini dolduracak daha iyisi ,daha güzeli ,daha verimlisine terk eder. İnsanların kullandığı,elinden gelip geçen herşey antika olur. Bunlara etnoğrafik antika deniyor. Bu antikalarda kendi zamanıyla ifade edilir;mesela Osmanlı dönemi,Selçuklu dönemi,Bizans dönemi diye ifade edilir. Şimdi özelde konumuz bakalit ve ona bu kıstaslardan bakalım.Leo Hendrik Baekeland’ın mucidi olduğu bu malzeme tesbih için kullanıldığı bütün dünyaca bilinmekte. Tesbih yapılmak için değil,sıcak iletkenleri aktarmak maksadıyla icat edilmiştir. İlerleyen zamanda maksadı karşılamadığı anlaşıldığından o alanda kullanılmasada;zaman içinde değişen renk tonu ve çıkardığı ses itibariyle görsel şov alanında rağbet görmüştür. Bütün dünyada mucitinin adıyla anılmaktadır. İcat senesi 1909 olsada alınan patentin tekrarı verimemiş;patent başvurusuyla üretilen malzeme farklılık arzettiği için değerlendirmeye alınmamıştır. 1927 senesinde tekrar bir patent alınmış bu da Catalin adıyla tanınmaktadır. Bu malzemeninde ilkinden farklılığı daha donuk renkli olması ve renk değişimine uğramamasıdır. Her iki malzemede,patentteki orjinal haliyle 1950’den sonra üretimi yapılmamıştır. Bakalitin renk değiştirmesi ve özellikle vişne rengine dönen içi hareli olanları tesbih severleri büyülemiştir. Ambere muadil bir ürün olarakta beğenilmesi,amberin fiyatının yüksek olması sebebiyle de geniş halk kitleleri tarafından çok hızlı benimsenmiştir. Malzemenin üretildiği ülke olan Almanya’da aynı zamanda hammadde ürün haline dönüştürülerek çeşitli mamuller üretilmiştir. Bunlardan biri tesbih ve kolyelerdir. Üretilen tesbihler bütün İslam alemine ve öteki dinlere mensup ülkelere satılmıştır. 1950’den sonra üretim yapılmayınca malzeme hızla tükenmiş ve piyasadan çekilmiştir. Sonra soğuk savaş,iki kutuplu dünya özelde Türkiye’nin 1952 senesinden itibaren bazı ürünlere getirdiği ithalat kısıtlaması ve bugünkü gibi hızlı iletişim ve ulaşımın olmaması nedeniyle insanların bu malzemelere erişimi durmuş ve eldeki ürünlerin alım satımı hız kazanmıştır. Eldeki tesbihlerin ya da kesilerek tesbihe dönüştürülebilecek iri veya obje şeklindeki malzemelere rağbet giderek artmış;bir taraftan antika özelliğindeki tesbihlerin ve malzemelerin fiyatları,talep patlaması nedeniyle sürekli artmıştır. Başlangıçta malzemeye Alman sakızı,Alman sıkması denirken piyasada amberle benzeştirilerek oluşturulan rekabetle adı Sıkma Kehribar olarak değişikliğe uğramıştır. 2004 sonrası büyüyen piyasa tesbihin adını Osmanlı Sıkma Kehribar’a yüceltmiştir. Bu tamamen piyasa tarafından benimsenerek kullanılan ‘algı’ya dönüşmüştür. Hiçbir şekilde Osmanlı dönemiyle ilgisi olmayan,eskiliği ifade aracı olarak kullanırken müthiş bir manipülasyon yapan bu ifade Türkiye tesbih ortamınca benimsendiği için yerleşik kullanılan ifade olmuştur. Bu ifade öteki İslam ülkelerinde ve alım satımı yapılan diğer ülkelerde benimsenmemektedir. Malzeme Alman menşehlidir. Mucitleri Alman’dır. Dönem olarak Osmanlı dönemine ait değildir. Osmanlı döneminde üretilmiş Osmanlı tabiyetli ustalardan çıkmış ürünler mevcut değildir. Bunların tersini söyleyen bütün iddiâlar,sadece bir iddiâdır,gerçeği yansıtmamaktadır. Kısacası bu malzemeden alıp satılan tesbihlerin;bugün üretilmiş malzeme yada malzemeden yapılma tesbihlerine Osmanlı Sıkma Kehribar adı;bir toplum tarafından konulmuş içeriğiyle uyuşmayan bir isimdir. Bu ifadeyi benimseyenler tarafından bir gün mutlaka terk edilecektir.
tespih işi çığrından çıktı koleksiyon yapıyordum bıraktım... herkes tespih ustası olmuş..
Tam usta sözleri bile seçme ellerine sağlık
Great
Buyuk usta zekai senyurt