gündemden yola çıkmadan ve diğer fikirlerle kolaj yapmadan anlattığınız bunun gibi direkt bir sosyoloji kuramını ve sosyolog bakışını ele aldığınız videolar daha iyi oluyor. teşekkürler
Emeğin için teşekkür ederim. Sakın bırakma. Profesyonel bir yayın olmuş ve diğerlerinden farkı, anlaşılır ve detaycı olması. Popülizmin olmadığı bir yer buldum, mutluyum
Merhabalar instagramdaki tek bir kişinin akım başlattığı kısmına katılıyorum lakin tek bir bireyin sistemin yapısında değişikliğe yol açması konusunda katılmıyorum çünkü akımı akım yapan asıl öğe birden fazla insanın o akım olacak dans figürünü kitlesel olarak yapması değil midir? Diyelim ki yüksek takipçili hesabı olan tek bir birey bir akımın başlatıcısı olmak istedi fakat kitle bu akımı beğenmediği için onu akım haline getirmeyebilir. Benim bu anlattıklarınızdan çıkardığım sonuç sistemin yapısındaki değişime yol açma konusunda ilk adımı tek bir birey atabilir lakin sistemin yapısının değişimi kitlelerin hareketleriyle mümkündür. İçerikleriniz için de ayrıca teşekkür ediyorum. Emeğinize sağlık.
Sonuç kısmına gelirsek : Yapı bireyi sınırlandırıyor elbetteki sınırlandırmayabilirdi ancak bunun için liyakat vb parlementer siyasetin biraz da liberalizm sosuyla tercih ediliyor olması gerekirdi .. yapıların niteliklerine göre değişen dependable denilebilir belki .. Bu arada mesela Giddens ölmemiş yaşıyor ve acaba düşüncelerini güncelliyor mu yoksa Sosyoloji derslerinde şu anda Giddens'ın 30 40 sene önceki artık pek de savunmadığı fikirlerini mi konuşuyoruz diye de bir soru takıldı aklıma ..
Ne yazık ki savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal insan davranışı”dır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.[1] Tarihin bize verdiği kanıt, insanların zalim ve canavarca eylemleri yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor, hem bireysel olarak hem de bir gruba dahil olarak. Soykırımı “bir grup güçlü bireyin akıldışı bir davranışı” olarak göremememin sebebi bu. Tam tersine soykırım, bizim neleri yapabileceğimizin çok net bir ispatıdır. Soykırımsal boyutlardaki mega suçlar, insan tarihinin görünen yüzünün hemen arkasında meydana gelmeyi bekliyor; çünkü kurbanlaştırdığımız hayvanların başına daima bu olay geliyor. Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer söz konusu hayvanlar olunca bütün insanların birer Nazi olduğunu söylemiştir. Hayvanların yaşadığı şey, “Sonsuz Treblinka”’dır.[1] Masum canlıların kitlesel olarak öldürülmesine 1945’te son verilmedi ki; sadece hayvanların “sonsuza dek” sömürülmesi ve katledilmesine doğru bir rota değişikliği yaşandı; bu da insan baskısı ve şiddetinin bir modeli ve itici gücü olmaya yaradı. Mezbahalar olduğu sürece Treblinka ve Auschwitz daima var olacak. Yahudi Alman düşünür Theodor Adorno’nun söylediği gibi, “ Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, “ama onlar hayvan” diye düşündüğünde başlar”.[1] Hayvanların katledilmesini güçlünün güçsüzleri sömürmeye hakkı olduğu şeklinde onayladığımız sürece birbirimize karşı şiddet uygulamaya ve yıkıcı davranışlarda bulunmaya devam edeceğiz. Adolf Hitler, “gücü olmayan, hayatta kalmış şansını hakkını kaybeder” diyor. Savaşı kaybettiyse de onun faşist görüşü başarılı oldu, ne kadar ironik. İnsan uygarlığı da bu faşist görüşle yapıyor yapacağını; inekler, domuzlar, koyunlar, tavuklar ve diğer hayvanlar kendilerini savunamadığı için, hayatta kalma haklarını kaybediyorlar. Bundan dolayı onlara ne istersek yapmakta özgürüz sanıyoruz. Elbette hayvanlara yardım etmenin en önemli yolu, onları yememektir. Herkes en azından bunu yapabilir: Mezbahaları ağzınızdan uzak tutun. Yirminci yüzyılın kanıtlayacağı gibi Amerika’daki mezbahaların endüstriyel itlafı ile Nazi Almanyası’nın montaj hattı seri itlafı arasında sadece bir adım vardı.[2] Her şeye hükmeden tür olma yolunda yükselişimizin tarihi boyunca hayvanları kurban etmemiz birbirimizi kurban haline getirmemizin hem temelini atmış hem de bir modelini oluşturmuştur. İnsan tarihinin incelenmesi buradaki örüntüyü açıkça ortaya koyar: öncelikle insanlar hayvanları sömürür ve katleder; ardından insanlar diğer insanlara hayvan gibi davranır ve onlara da aynısını yaparlar.[2] İnsanların kendi kontrolü altına giren hayvanlara davranış biçimini nitelendiren baskı, kontrol ve manipülasyon, aynı zamanda insanların birbirine davranma biçimi anlamında bir model oluşturdu. Hayvanların köleleştirilmesi/evcilleştirilmesi insan köleliğine giden yolu araladı. Karl Jacoby’nin söylediği gibi, kölelik “evcilleştirme sürecinin insanlara doğru genişletilmesi” idi.[3] Avustralya’daki Hartheim ötenazi merkezinde 2 sene geçirmeden önce Bruno Bruckner, Linz mezbahasında kapı görevlisi olarak çalışmıştı. Treblinka’daki sadist gardiyan Willi Mentz iki T4 imha merkezi olan Grafeneck ve Hadamar’daki ineklerden ve domuzlardan sorumluydu. Treblinka’nın son kumandanı Kurt Franz, SS’e katılmadan önce kasap olarak eğitim almıştı. Sobibor ölüm kampında görevlendirilmeden önce Hadamar’da imha fırınında çalışan Karl Frenzel de aslında kasaptı. Polanya’ya Yahudileri imha etmek için gönderilen Alman personel için hayvan sömürüsü ve hayvan öldürmede tecrübe sahibi olmanın mükemmel bir eğitim anlamına geldiği ortaya çıkıyordu. Hayvan sömürüsü ve hayvanların öldürülmesi insanların kitlesel olarak öldürülmesi için bir emsâl oluşturuyor, ve bunu daha mümkün kılıyor; çünkü bizi bizden farklı olan ötekilere empati, şefkat ve hürmetle yaklaşmamaya şartlandırıyor. Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı. Charles Patterson
Videoyu durdurdum , yapıların töz olarak kabul edilmemesine pek katılmıyorum her ne kadar ahan da şudur diye işaret edemesek de işaret edebildiklerimizin toplamıdır yapılar , üstelik o soyut dediği yapı 1.dereceden tözü bu kadar etkisi altına alabiliyor iken ve somut etkilerine maruz kalabiliyorken .. devam ediyorum bakalım
Hele hele yapıların insanları göz göre öldürdüğü bir gerçeklikte Giddens dar çerçevedeki bir dünya algısında nasıl oluyor da böyle iddialı genellemelerde bulunabiliyor ve bu kadar saçmalık diyebileceğimiz fikirlerle nasıl oluyor da Sosyolojide adı bu kadar geçen biri haline gelebiliyor ? Bildiğin sosyoloji ünlülerinden biri .. ilginç..
gündemden yola çıkmadan ve diğer fikirlerle kolaj yapmadan anlattığınız bunun gibi direkt bir sosyoloji kuramını ve sosyolog bakışını ele aldığınız videolar daha iyi oluyor. teşekkürler
Bütün videoları izlemek için sabırsızlanıyorum ❤
Hocam harika anlatım teşekkür ederim ağzınıza sağlık Gülsen Tülay
Emeğin için teşekkür ederim. Sakın bırakma. Profesyonel bir yayın olmuş ve diğerlerinden farkı, anlaşılır ve detaycı olması. Popülizmin olmadığı bir yer buldum, mutluyum
Çok teşekkür ederim, müstefit oldum. ☘️
Çok güzel anlatıyorsunuz. Çok teşekkürler.
Tesekkrler tesekkurler
Teşekkür ederim,çok güzel anlatmışsınız
Teşekkürler.
Çok güzel bir konuya değinmişsin kardeşim teşekkürler😊 Ricaetsem neoliberalizm, Adam Simith ile ilgili bir video hazırlarmısın🙏
Yapısalcı değilim kesin 😖😖sosyopat tv teşekkürler çok güzel içerikler hazırlıyorsunuz 🍀
Merhabalar instagramdaki tek bir kişinin akım başlattığı kısmına katılıyorum lakin tek bir bireyin sistemin yapısında değişikliğe yol açması konusunda katılmıyorum çünkü akımı akım yapan asıl öğe birden fazla insanın o akım olacak dans figürünü kitlesel olarak yapması değil midir? Diyelim ki yüksek takipçili hesabı olan tek bir birey bir akımın başlatıcısı olmak istedi fakat kitle bu akımı beğenmediği için onu akım haline getirmeyebilir. Benim bu anlattıklarınızdan çıkardığım sonuç sistemin yapısındaki değişime yol açma konusunda ilk adımı tek bir birey atabilir lakin sistemin yapısının değişimi kitlelerin hareketleriyle mümkündür. İçerikleriniz için de ayrıca teşekkür ediyorum. Emeğinize sağlık.
Maden buldum :) emeğine sağlık ..
sayenizde Giddens'in bireye bakışını öğrenmiş oldum ve onu defterimden sildim. saçmalamış çünkü.:)
Bilgilendiriyorsunuz... Sağolunuz.
Sonuç kısmına gelirsek : Yapı bireyi sınırlandırıyor elbetteki sınırlandırmayabilirdi ancak bunun için liyakat vb parlementer siyasetin biraz da liberalizm sosuyla tercih ediliyor olması gerekirdi .. yapıların niteliklerine göre değişen dependable denilebilir belki .. Bu arada mesela Giddens ölmemiş yaşıyor ve acaba düşüncelerini güncelliyor mu yoksa Sosyoloji derslerinde şu anda Giddens'ın 30 40 sene önceki artık pek de savunmadığı fikirlerini mi konuşuyoruz diye de bir soru takıldı aklıma ..
Hocam selamlar. Sizle görüşüp fikir almak çok isterdim ulaşamadım
Hocam, bir somut örnek de ben vereyim: Arap Baharı bir gencin kendini yakmasıyla başlamıştı…
Beğeniyi atıyım da müsait olunca dinleriz ;)
Ne yazık ki savaş, soykırım ve kitlesel öldürmeler “normal insan davranışı”dır; çünkü hepsi de düzenli bir şekilde meydana gelir. Tarihe ister savaş, çekişme ve şiddet ile ara verilen barış dönemleri ya da barışla ara verilen savaş, çekişme, şiddet dönemleri olarak bakabilirsiniz. Bir tarihçi olarak, insan agresyonunu, kabalığını, şiddeti ve çekişmelerini insan tarihinin tam da merkezinde olduğunu düşünüyorum. Çoğumuzun kabul etmek isteyebileceğinden daha fazla “normal”lik söz konusu; çünkü biz insanlar kendimizle alakalı bazı ilüzyonlardan vazgeçmekte zorlanıyoruz. Kim olduğumuz ve ne yaptığımız gerçeğini doğrudan görmekten çekiniyoruz; çünkü gerçeğin bizi üzmesinden korkuyoruz.[1]
Tarihin bize verdiği kanıt, insanların zalim ve canavarca eylemleri yapabilme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor, hem bireysel olarak hem de bir gruba dahil olarak. Soykırımı “bir grup güçlü bireyin akıldışı bir davranışı” olarak göremememin sebebi bu. Tam tersine soykırım, bizim neleri yapabileceğimizin çok net bir ispatıdır. Soykırımsal boyutlardaki mega suçlar, insan tarihinin görünen yüzünün hemen arkasında meydana gelmeyi bekliyor; çünkü kurbanlaştırdığımız hayvanların başına daima bu olay geliyor. Yahudi yazar Isaac Bashevis Singer söz konusu hayvanlar olunca bütün insanların birer Nazi olduğunu söylemiştir. Hayvanların yaşadığı şey, “Sonsuz Treblinka”’dır.[1]
Masum canlıların kitlesel olarak öldürülmesine 1945’te son verilmedi ki; sadece hayvanların “sonsuza dek” sömürülmesi ve katledilmesine doğru bir rota değişikliği yaşandı; bu da insan baskısı ve şiddetinin bir modeli ve itici gücü olmaya yaradı. Mezbahalar olduğu sürece Treblinka ve Auschwitz daima var olacak. Yahudi Alman düşünür Theodor Adorno’nun söylediği gibi, “ Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, “ama onlar hayvan” diye düşündüğünde başlar”.[1]
Hayvanların katledilmesini güçlünün güçsüzleri sömürmeye hakkı olduğu şeklinde onayladığımız sürece birbirimize karşı şiddet uygulamaya ve yıkıcı davranışlarda bulunmaya devam edeceğiz. Adolf Hitler, “gücü olmayan, hayatta kalmış şansını hakkını kaybeder” diyor. Savaşı kaybettiyse de onun faşist görüşü başarılı oldu, ne kadar ironik. İnsan uygarlığı da bu faşist görüşle yapıyor yapacağını; inekler, domuzlar, koyunlar, tavuklar ve diğer hayvanlar kendilerini savunamadığı için, hayatta kalma haklarını kaybediyorlar. Bundan dolayı onlara ne istersek yapmakta özgürüz sanıyoruz. Elbette hayvanlara yardım etmenin en önemli yolu, onları yememektir. Herkes en azından bunu yapabilir: Mezbahaları ağzınızdan uzak tutun.
Yirminci yüzyılın kanıtlayacağı gibi Amerika’daki mezbahaların endüstriyel itlafı ile Nazi Almanyası’nın montaj hattı seri itlafı arasında sadece bir adım vardı.[2]
Her şeye hükmeden tür olma yolunda yükselişimizin tarihi boyunca hayvanları kurban etmemiz birbirimizi kurban haline getirmemizin hem temelini atmış hem de bir modelini oluşturmuştur. İnsan tarihinin incelenmesi buradaki örüntüyü açıkça ortaya koyar: öncelikle insanlar hayvanları sömürür ve katleder; ardından insanlar diğer insanlara hayvan gibi davranır ve onlara da aynısını yaparlar.[2]
İnsanların kendi kontrolü altına giren hayvanlara davranış biçimini nitelendiren baskı, kontrol ve manipülasyon, aynı zamanda insanların birbirine davranma biçimi anlamında bir model oluşturdu. Hayvanların köleleştirilmesi/evcilleştirilmesi insan köleliğine giden yolu araladı. Karl Jacoby’nin söylediği gibi, kölelik “evcilleştirme sürecinin insanlara doğru genişletilmesi” idi.[3]
Avustralya’daki Hartheim ötenazi merkezinde 2 sene geçirmeden önce Bruno Bruckner, Linz mezbahasında kapı görevlisi olarak çalışmıştı. Treblinka’daki sadist gardiyan Willi Mentz iki T4 imha merkezi olan Grafeneck ve Hadamar’daki ineklerden ve domuzlardan sorumluydu. Treblinka’nın son kumandanı Kurt Franz, SS’e katılmadan önce kasap olarak eğitim almıştı. Sobibor ölüm kampında görevlendirilmeden önce Hadamar’da imha fırınında çalışan Karl Frenzel de aslında kasaptı. Polanya’ya Yahudileri imha etmek için gönderilen Alman personel için hayvan sömürüsü ve hayvan öldürmede tecrübe sahibi olmanın mükemmel bir eğitim anlamına geldiği ortaya çıkıyordu.
Hayvan sömürüsü ve hayvanların öldürülmesi insanların kitlesel olarak öldürülmesi için bir emsâl oluşturuyor, ve bunu daha mümkün kılıyor; çünkü bizi bizden farklı olan ötekilere empati, şefkat ve hürmetle yaklaşmamaya şartlandırıyor.
Yemek seçimleri ne olursa olsun Hitler, Almanya'daki vejetaryen akımına karşı az bir sempati duymuştu. 1933'te iktidara geldiğinde Almanya'daki tüm vejetaryen derneklerini yasaklamış, önde gelen isimlerini tutuklamış ve Frankfurt'ta basımı yapılan ana vejetaryen dergisini kapatmıştı. Nazi zulmü, karnivor bir ulus içerisinde sadece küçük bir azınlık olan Alman vejetaryenlerini ya ülkeden kaçmaya ya da kendilerini saklamaya zorlamıştı. Almanyalı barış yanlısı ve vejetaryen Edgar Kupfer-Koberwitz önce Paris'e, sonra da Gestapo'nun kendisi yakalayıp oradan da Dachau Nazi kampına geri gönderdiği İtalya'ya kaçmıştı. Vejetaryen beslenmenin savaş zamanında yaşanan gıda kıtlığı sorununu hafifletmede yardımcı olacak olmasına rağmen Nazi Almanyası savaş süresince işgal ettiği tüm bölgelerdeki vejetaryen derneklerini yasaklamıştı.
Charles Patterson
Gide Gele Giddens..!
Videoyu durdurdum , yapıların töz olarak kabul edilmemesine pek katılmıyorum her ne kadar ahan da şudur diye işaret edemesek de işaret edebildiklerimizin toplamıdır yapılar , üstelik o soyut dediği yapı 1.dereceden tözü bu kadar etkisi altına alabiliyor iken ve somut etkilerine maruz kalabiliyorken .. devam ediyorum bakalım
keske yeni videolar gelse :(
Tam benim konu
Bir örnekte benden o halde bir tane akıllı şuurlu vatandaş yok mu israilin filistinde ne işi var diye sorgulayan!
Elbette var tüm dünyada herkes sorguluyor, bence büyük çaplı bir sosyal deney ..
Hayvanları aynısını yapıyorsunuz onları görmüyor musunuz, işte 😁
gilles deleuze felsefesini anlatan video gelir mi
Instagram örneğini sevmedim bence Giddensın yapı ve birey kavramını daha basit ortaya serecek bir örnek bulmalıyız ..
Hani ömürlüktü? Yeni geldim, sistem çökmüş sanki
Devam edecek...
Hele hele yapıların insanları göz göre öldürdüğü bir gerçeklikte Giddens dar çerçevedeki bir dünya algısında nasıl oluyor da böyle iddialı genellemelerde bulunabiliyor ve bu kadar saçmalık diyebileceğimiz fikirlerle nasıl oluyor da Sosyolojide adı bu kadar geçen biri haline gelebiliyor ? Bildiğin sosyoloji ünlülerinden biri .. ilginç..
Giddensa hiç katılmıyorum