Nağme - 65 - | “Gurbet Bitsin!” Çağrısına Cevap | M. Fethullah Gülen | (2012/06/16)

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 14 дек 2024
  • Sevgili Dostlar,
    Birkaç saat önceki ikindi sohbetinde Muhterem Hocaefendi’ye şu iki soruyu sorduk:
    Soru: 1) Türkçe Olimpiyatları’nı sadece dil eğitimi üzerinden değerlendirmek doğru mudur? Dünü, bugünü, yarını ve gayeleri açısından Türkçe Olimpiyatları’yla ilgili düşüncelerinizi lütfeder misiniz?”
    Soru: 2) Sayın Başbakanımızın “hüzünlü gurbeti bitirme daveti” ile alâkalı mülahazalarınızı lütfeder misiniz?
    Muhterem Hocamız ilk soru münasebetiyle Türk Okulları, Türkçe öğretimi, fedakar öğretmenler, olimpiyat gösterileri ve misafir öğrencilerin ayrılık esnasındaki gözyaşları ile ilgili çok güzel açıklamalarda ve yorumlarda bulundu. İnşaallah bu bölümle beraber sohbetin tamamını Pazartesi gününden itibaren Bamteli sayfamızda bulabileceksiniz.
    Size söz verdiğimiz üzere aziz Hocamızın ikinci soruya cevap sadedinde söylediklerini hemen arz ediyoruz. Hürmetle…
    Sohbetin aynıyla yazıya dökülmüş hali:
    Estağfirullah. Bunu hemen söyleyeyim: O, kendine yakışanı yaptı. Fakat o ilk değil; sayın Cumhurbaşkanı da, o da, açıktan açığa dedikleri de oldu, bir vasıta ile bana söyledikleri de oldu. Ricâl-i devletten daha başkaları da kendilerine yakışan o civanmertliği sergilediler; bugüne kadar ben defaatle duydum, o arkadaşlardan yanıma gelenler de aynı şeyleri teklif ettiler; “Artık Türkiye’ye gelme zamanı değil mi?” dediler.
    Şimdi, onlar bununla kendilerine düşen, kendilerine yakışanı yapıyorlar. Ben de ben demek de çok çirkin bir şey ben de kanaat-i âcizânemce bana yakışanı yapmam lazım. Şimdi onlar davet ederler, gel derler, normaldir. Millet de, onlar davet etmeleri lazım geliyor gibi onlara bakabilirler. Ve nitekim zannediyorum orada alkışın ritmi, dozu biraz yükselince de herhalde, öyle bir talep imajı aldı sayın Başbakan ve ondan da “anlıyorum” dedi, yani oradaki anlayışını da ortaya koydu. Halk da öyle diyebilir; onlar çağırdığı zaman, çağırmasalar ben gidemem, Türkiye emin, böyle güvenli bir yer değil, dolayısıyla başıma gâile açarım, dert açarım başıma (diye gitmiyorum zannediliyor olabilir.)
    Daha sonra 28 Şubat, 27 Nisan meseleleri oldu. O dönemde de tehditler oldu, hatta ben yine Amerika’daydım 1997’de. Devletin başındaki insan bir yerde önemli bir değişiklik olunca bana telefon etti “gel” dedi, “durum değişti, burası emniyet ve güven içinde” dedi. Gittim. Yine hastane için Mayo kliniğe geldim ben, o zaman tedaviye geldim yani. Belki stend taktırmaya geldim o zaman. İşte o gelişimde kaldı öylece.
    Aslında şahsım adına endişe duymadım ben. Dünyaya beni bağlayacak hiçbir şeyim yok. Bunları dersem biraz iddia gibi olur. Bir dikili taşım olmadı. Evlad u iyalim olmadı. Çoluğum çocuğum olmadı. İleriye matuf bir hesabım olmadı. Bunları, mensubu olduğum, gönlümü verdiğim, gaye-i hayal yaptığım davama, düşünceme hep aykırı saydım.
    Dünya adına hiçbir sevdam olmadı, hiçbir şeye bağlanmadım. Çok cazip şeyler ayağımın ucuna kadar geldiği halde, “Bu da benim olsun” falan demedim, düşünmedim. Tek nam-ı celil-i Muhammedi dört bir yanda şehbal açsın istedim ben. Ama o mevzuda denecekleri doğru diyemedim, söylenecekleri söyleyemedim. Nefsimi karıştırdım. Sesimi ayarlayamadım.
    Sizin sorunuza geleyim: Ben şahsım adına hiç endişe duymadım, hatta “44 yaşındayken belki beni asarlar” diyordum, “44’te asmadıklarına göre 55, o da 11’in katı..” dedim, “Belki o zaman asarlar!” 66 oldu, “Belki o zaman asarlar” dedim, asmadılar. Ben hep o hülyalarla yaşadım. Rabbim buna şahit. Ancak, eğer sizin bir gaye-i hayaliniz varsa, bir mefkûreniz varsa; o da o Türkiye’de yeni yeni problemlerin olmaması, bir kısım huzursuzlukların olmaması, bir kısım huzursuzlukların çıkmaması, bir kısım kazanımların hafizanallah kaybedilmemesi için yüzde bir ihtimalle oraya gitmeniz bu hususlara zarar verecekse, işte ben o endişeyle, şahsım adına değil de o endişe ile gitmek istemem. O endişemi de izale edebilecek bir tablo görürsem.. o zaman fakirin bileceği şey. Fakirin bileceği şey.. “Benim bileceğim şey” demek yine benlik kokuyor, “Benim bileceğim şey” demeyeceğim, fakirin bileceği şey.

Комментарии •