La'ilahe'İLLALLAH ☝️ALLAH'tan başka ilâh yoktur ALLAH'u ekber Elhamdülillah Subhan'ALLAH ALLAH razı olsun hocam kardeşlerim RABBİM bizler'e sizin gibi değerli dostlar nasib eylesin Allahümme amiin ecmain bize hakkı tavsiye eden selâmetle kalın hocam kardeşlerim
. *ÖNCE İLAHTAN RABDEN & TEVHİDDEN TEBLİĞ YAPILMALIDIR/BAHSEDİLMELİDİR* Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır meali Kehf, 14. Ayet: (Oranın hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: *"Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına ilâh deyip tapmayız, yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.* Asilerin karşısında, şirk koşanların, otorite olanların, kanun koyma, hükmetme makamında olanların karşısında (Hükümet, Kral, Başkan vs) ilk önce *Tevhidden, Allaha imandan, şirk koşmamaktan (üçü de aynı kavram) bahsedilmelidir.* Yoksa komşulara iyi davranmaktan, trafik haftasından, yollardan, hastanelerden, kuran kurslarından, namazlardan, sadakalardan, orucdan vs bahsedilmesi halinde SAÇMALAYANLARDAN OLURUZ DENİLMEKTEDİR. Demekki görece iyiliklerden bahsedilerek ve asilerin yani tagutun ikincil hatalarını düzeltilerek din anlatılmazmış. *Bugün bu konulardan*; hangi kurumlar (diyanet imamları, tarikatçılar, tv hocaları, nurcular, süleymancılar vs) hocalar neden bahsetmiyor. Başat konuları neden gizliyorlar, iyi düşünmek gerek. Not; KURAN BÜTÜNLÜGÜNDE BAKARSAK, *BAŞAT OLARAK HERKESE TEBLİĞDE ALLAH SUBHANEHU VE TEALAYA İMANDAN, ŞİRK KOŞMAMAKTAN, TEVHİDDEN YANİ SADECE ONU İLAH OLARAK, RAB OLARAK KABUL ETMEMIZ GEREKTİĞİNI VE BÖYLECE DOĞRU YOLDA OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ ANLATMAKTAN BAŞLAMAK GEREKİYOR. YOKSA SAÇMALAMIŞ OLURUZ..*
. *Her şey VATAN için değildir HERŞEYİN DEĞER ÖLÇÜSÜ VATAN OLURSA ŞİRK OLUR* En'am Suresi 162. ayet Elmalılı Meal : Benim, de: cidden namazım, ıbadetlerim, hayatım, mematım hep rabbül'âlemîn olan Allâh içindir En'am Suresi 162. ayet Elmalılı (sadeleştirilmiş meal): De ki: «Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm kesinlikle hep o alemlerin Rabbı olan Allah içindir. Zariyat 56. ayetide okuya bilirsiniz… . ** Vatan için ölmek şehitlikse - *YANİ ŞEHİTLİĞE MANA VEREN DEĞERLER;* Vatan için, bayrak için, toprak için, atalar için, çocuklar için, devlet için ölmekse ÇİN JAPON - ALMAN- RUS - ABD , NATO , TAYLAND ASKERİ vs vs Bu amaçlar için ölüyor,Onlar neden şehit olmasın? (Apoist, Laik, Demokratik) Vatan kurmak için uğraşan PKK niye şehit olmasın, dünyadaki diğer saçma sapan örgütler niye şehit olmasın, TAMİL GERİLLALARI NEDEN ŞEHİT OLMASIN? ... DİYE "VATAN" KAVRAMINI İYİ DÜŞÜNÜN... HİÇBİRİ ŞEHİT OLMAZ. Profan kutsalı kaldırılmış vatan için ölen de.. İyi düşün...
. *EN ÖNEMLİ KONU İMAN AMEL NEDİR?* *Anlamamız gereken ASIL MESELE ; mutlak manada savaş-kıtal (cihad/CANINI VERMEK) meselesi BİLE değildir, çünkü kıtal yapmayan/savaşmayan bir çok peygamber var. Mesela İsa peygamber, Yahya peygamber gibi vs vs birçok peygamber savaşmamıştır/ kıtal yapmamıştır. Ancak hiçbir peygamber savaşsa da savaşmasa da Şirk koşmamıştır. Demekki asıl Mesele; *Tevhiddir yani Şirk koşmamaktır yani sadece Allaha' imandır asıl mesele..* (Üç'ü de aynı kavram diyebiliriz) savunan adam olmak, reis olmak değil mesele yani KEMALİST DEMOKRATİK LAİK SİSTEM İÇİN ölmek, reddetmeniz gereken tagutun hatalarını düzeltmek değil mesele... Ve Tevhid bir bütundür. Uluhuyet tevhidi ve Rububiyet tevhidi birbirinden aylırsa Esma sıfatları birbirinden ayrılırsa tevhid bozulur şirk olur/müşrik olunur.
. *HUCCET ULAŞTIĞINDA ONU ANLAMAK ŞART MIDIR:* 1. yazı Huccetten kastedilen manayı anlamak, onun sıhhatli bir şekilde ikame edilmesinde şarttır. Ancak ikame edilmesi sonrası hucceti iman ehlinin anladığı gibi anlamak ve kabul etmek hucceti ikame etmek için şart değildir. Çünkü anlamak iki çeşittir. Aynı şekilde duymak da iki çeşittir. Ve yine hidayet de iki çeşittir. *Allah (c.c), kafirlerde duymanın, akletmenin ve hidayet bulmanın bir çeşidinin var olduğunu Kur’an’da isbat etmiş ve diğer bir çeşidini ise nefyetmiştir.* Hucceti ikame etmek için birinci çeşidi şart, ikinci çeşidi ise şart değildir. Hucceti ikame etmek için şart olan birinci çeşidi; huccetin manasını, ne olduğunu ve onunla kastedilenin ne olduğunu anlamaktır. Bu sebeple kafirler, Kur’an’ı duyabilir, anlayabilir ve isterlerse hidayet yolunu bulabilirler. O halde bir kafire huccetin ikame edilebilmesi için anlayabileceği bir dilde huccetin ona ulaşması yeterlidir . Huccetin kafirlerden nefyedilmiş ikinci çeşidi ise; huccetin kabulü, ona iman ve ona uymakla alakalıdır. *Duymak iki çeşittir:* 1) *İdrak Duyması (normal duyma):* Allah (c.c) bunun kafirler için söz konusu olduğunu isbat etmiştir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Onlara ayetlerimiz okunduğunda derler ki: “Doğrusu biz duyduk. Şayet dilersek bunun benzerini biz de söylerdik. Elbette bu ancak öncekilerin masallarıdır.” (Enfal: 31) 2) *Kabul ve İcabet Etme Duyması:* Allah (c.c) bunu kafirler için kaldırmıştır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Şayet Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, onlara işittirirdi. Şayet onlara işittirseydi, onlar yine de itiraz ederek yüzçevirirlerdi.” (Enfal: 23) Allah (c.c) cehennem ehli hakkında, onların durumunu anlatarak şöyle buyuruyor: “Derler ki: “Eğer biz duysak ve akletseydik çılgın ateşin halkından olmazdık.” (Mülk: 10) Allah (c.c) bu ayetlerden Enfal: 31’de kafirlerin; “doğrusu biz duyduk” dediklerini haber veriyor. Böylece onların duymanın birinci çeşidini gerçekleştirdiklerini isbat etti. Allah (c.c) Mülk: 10 ayetinde ise kafirlerin; “eğer biz duysak” dediklerini haber veriyor, ki bundan Allah (c.c)’ ın onlardan duymanın ikinci çeşidini kaldırdığı yani; kafirlerde duydukları şeyleri kabul ve ona icabet etme özelliğinin olmadığı anlaşılmaktadır. *Akletmek de iki çeşittir.* 1) *Mükellef olmanın şartlarından olan akletmek:* Bu; bir kimsenin manayı anlaması konusunda mükellef olabilmesi için gerekli olan akıldır. Bu özellik kafirlerde vardır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “(Ey mü’minler)! Siz onların (sizin iman ettiğiniz gibi) iman etmelerini mi arzuluyorsunuz? Oysa onlardan, Allah’ın kelamını duyup da aklettikten sonra bile bile tahrif edenler vardı.” (Bakara: 75) Allah (c.c) bu ayette ki: "Allah'ın kelamını duyup" sözüyle kafirlerin duyduklarını isbat etti. Ve yine ayetteki: "aklettikten sonra bile bile tahrif edenler vardı" sözüyle; onların anlamış olduklarını isbat etti. Bu demektir ki; o kafirler hem duydular hem de duyduklarını anladılar ve ondan sonra tahrife giriştiler. İşte bu tür akıl kafirlerde bulunan bir akıl türüdür. 2) *Hucceti kabul etme ve ona icabet etme konusun-da gerekli olan akıl:* Allah (c.c) aklın bu türünü kafirler-den nefyetmiştir . Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor: *Derler ki: Eğer biz duysak ve akletseydik çılgın ateşin halkından olmazdık."* (Mülk: 10) Allah (c.c) bu tür aklı onlardan almasının sebebinin; onların Allah (c.c)'ın kelamından yüz çevirmeleri olduğu-nu haber vermiştir. Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor: *Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlar-dan yüz çeviren ve iki eliyle işlediklerini unutandan da-ha zalim kim vardır? Muhakkak ki biz onların kalplerine onu anlamalarına engel bir ağırlık ve kulaklarına da sağırlık verdik. Doğrusu sen onları hidayete çağır-san onlar asla hidayete eremezler.* (Kehf: 57) Allah (c.c) bu ayette o kimselerin kalplerinin ve kulaklarının mühürlenmesinin sebebini şöyle açıklamaktadır: *Onlardan yüz çeviren ve iki eliyle işlediklerini unu-tandan daha zalim kim vardır? Muhakkak ki biz onla-rın kalplerine onu anlamalarına engel bir ağırlık ve kulaklarına da sağırlık verdik.*
. *SADECE “ LA İLAHE İLLALLAH “ DİYEN CENNETE GİRER Mİ … ?* Allah resulü s.a.v’in : “ Men gale la ilahe illallah dahelel cenneh “ “ Her kim la ilahe illallah derse cennete girer “ veya “ Bu söze şahadet getirene cehennem haram olur “ hadisleri doğrudur ve sahihtir. Ama unutmayınız ki zikredilen bu mutlak ifadeli hadisler, sadece ve sadece dili ile bu kelimeyi söyleyenin cennete gideceğini anlatmıyor. Bu konuda zikredilen bir kural vardır, eğer bu kural güzel anlaşılır ise, gerek bu meselede ve gerek se bunun gibi sair meselelerde sizi aydınlatıp yol gösterecektir. Kural şudur : “ *Mutlak ifadeli naslar, ancak kendisini mukayyet kılan naslarla anlaşılır* “ Yani “ la ilahe illallah diyen cennete girer “ veya “ bu söze şahadet getirene cehennem haram olur “ ifadeleri mutlak ifadeler olduğundan dolayı, bu ifadelerin ne manaya geldiğini anlamak için onu mukayet kılan - yani kayda bağlayan - diğer naslarla konuşturma mecburiyetindeyiz. Daha farklı bir ifadeyle şöyle de diyebiliriz : “ Sebebin ve hükmün bir olduğu naslarda, mutlak mukayyede hamlolunur “ Zikredilen bu hadislerde; Sebeb ; la ilahe illallah demek … Hüküm ise ; Cennete girmektir. Öyleyse bu mutlak ifadenin gerçek manasını bulması için kulun ne yapması lazım ? … Diğer bir ifadeyle la ilahe illallah’ın geçerliliğinin şartları nelerdir ? bunu güzelce öğrenip ona göre hareket etmemiz gerekir. Eğer bu söz sadece insana yeterli ise, peki ben desem ki : “ Tamam ben la ilahe illallah diyorum, ama Muhammeden resulullah demiyorum “ acaba sadece la ilahe illallah sözü beni kurtarır mı ? .. El cevap : elbette ki “ hayır “ .. Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan, bu kelimeyle alakalı bilinmesi gereken şu kuralları kafamıza yazmalıyız : 1 = *Bu kelimenin bir anlamı vardır, sadece dille söylemekle olmaz* … 2 = *Bu kelimenin olmazsa olmazı olan iki rüknü vardır … İsbat ve Nefy* … 3 = *Bu kelime Mutlak anlamlı bir kelimedir, tek başına anlaşılmaz* … 4 = *Bu kelimeyi anlatan mukayyetlere ihtiyaç vardır* … 5 = *Bu kelimenin geçerliliği için lazımları da yanında olmalıdır* … 6 = *Bu kelimeyi iptal eden şeyler vardır, dolayısıyle onu söyleyen kimse bunlardan da kaçınmalıdır* … 7 = *Eğer la ilahe illallah sadece bir kelimeden ibaret olsaydı, Allah resulü s.a.v 23 sene boyunca söylenmesi çok kolay olan bu kelime için çaba sarfetmez, eziyetlere, çilelere katlanmaz ve bu yolda mallar-canlar feda edilmezdi* … 8 = *La ilahe illallah sadece bir kelimeden ibaret olsaydı, bu kelimeyi çokca söyleyen munafıklar cehennemin en alt tabakasında olmazlardı* … Allah’u Azze ve Celle bizlere bu kelimeyi hakkıyla anlamayı, lazımlarını yerine getirmeyi ve onu bozan söz ve tavırlardan da uzak durmayı nasip eylesin.
. *HUCCET ULAŞTIĞINDA ONU ANLAMAK ŞART MIDIR:* 2. yazı son *Hidayet de iki çeşittir.* 1) *İrşad Hidayeti (doğru yolu gösterme hidayeti):* Allah (c.c) bu hidayetin kafirlerde olduğunu isbat etti. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: Semud'a gelince… Biz onlara doğru yolu gösterdik. Oysa onlar körlüğü hidayete tercih ettiler. (Fussilet: 17) Muhakkak ki sen dosdoğru yola hidayet edersin. (Şura: 52) 2) *Kabul ve İcabet Etme Hidayeti:* Allah (c.c) bu hi-dayeti kafirlerden nefyetmiştir . Allah (c.c)'ın şu ayette buyurduğu gibi: Muhakkak ki sen sevdiğine hidayet edemezsin. Fakat Allah dilediğine hidayet eder. (Kasas: 56) Onların hidayetleri sana ait değildir. Fakat Allah dilediğine hidayet eder. (Bakara: 272) Allah (c.c), Şura: 52 ayetinde: "Muhakkak ki sen doğ-ru yola hidayet edersin" buyurarak, Rasulullah (s.a.s)'ın sadece doğru yola hidayet edebileceğini bildirmiştir. İşte bu hidayet, doğru yolu gösterme hidayetidir. Fakat Rasulullah (s.a.s) insanların bu hidayeti kabul edip etmemeleri konusunda mükellef değildir. Allah (c.c) onu da: "Onların hidayetleri sana ait değildir" diyerek Bakara: 272 aye-tinde bildirmiştir. Dolayısıyla hidayeti kalplere sokmak Rasulullah (s.a.s)'a değil, Allah (c.c)'a aittir. Allah (c.c), kafirlerde sözleri duyup idrak etme, manasını anlama ve doğru yolu bulma, görme özelliğinin olduğunu bildirmiştir. Çünkü huccetin ikame edilmesi için bunların hepsi şarttır. Allah (c.c)'ın kafirlerden ikinci çeşi-di yani; kabul ve icabet etme özelliğini kaldırması; o özelliğin mü'minlerle alakalı olması ve Allah (c.c)'ın onlar için yüz çevirmelerinden dolayı imanı dilememesi sebebiyledir. İşte böylece kafirlerde olumlu olan anlayışı ve onlardan yasaklanmış olan anlayışı açıklamış olduk. İbnu'l Kayyım (r.a) şöyle dedi: "Allah (c.c)'ın kafirlerden, duyma, görme, akletme gibi özellikleri kaldırması, onlara bu özelliklerin fayda vermiyor olması sebebiyledir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Onların duymaları, görmeleri ve kalpleri onlara bir fayda sağlamadı. Zira onlar Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlardı. Böylece alay etmiş oldukları kendilerini kuşatıverdi."" (Ahkaf: 26)" Doğrusu biz, cin ve insandan çoğunu cehennem için yoktan varettik. Onların kalbleri vardır onunla (gerçekleri) anlamazlar. Onların gözleri vardır onlarla (gerçekleri) görmezler. Onların kulakları vardır onlarla (gerçekleri) duymazlar. İşte bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar (hakikatler karşı-sında) gafil olanlardır. (A'raf: 179) Onlarda bu duyu organlarıyla hidayetin meydana gel-memesi, onların bu duyu organlarından fayda sağlamamalarından dolayıdır. Dolayısıyla onlarda bu duyu organları sanki yok gibidir. Allah (c.c)'ın şu ayette buyurduğu gibi: Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Böylece onlar artık akletmezler. (Bakara: 171) (Miftahu'd Daru's Sade c: 1 s: 101)
. *TALEP, HIRS ŞART* *“Allah onlarda bir hayır görse işittirirdi. İşittirse bile onlar yüz çevirirlerdi.”* Enfal 23 ‘Eğer Allah onlarda hayır görse idi’ yani dini talim konusunda, öğrenme konusunda hırs görseydi, ‘işittirirdi’ yani onlara anlamayı nasip ederdi. Bu da şuna delalet eder ki, bugün insanların çoğunun dinden bir şey anlamamalarının sebebi, Allah’ın onların kalplerindeki *dini talim hırsının olmamasını bilmesindendir.* *Bu bize açıklıyor ki; insanın yaratılmışların en şerlilerinden olmasının en büyük sebebi dini talim, öğrenme hırsının olmamasıdır.* Öyleyse size göre bu cahili Arabi (sahabe); istenileni talep ediyorsa bundan sonra sizin gibi resullere tabi olduğunu söyleyenin, müslümanım diyenin ne özrü vardır? Öyle ki ona ulaşan ulaşmış ve yanında ilmi ona arz edenler varken o başını kaldırıp bakmamıştır. Ta ki hazır olsa işitse bile böyledir. Tıpkı Allah (celle celaluhu) dediği gibi; *“ Rablerinden onlara anlatılan bir zikir gelmeye dursun onlar ancak işitirler ve onlar oynarlar. Kalpleri oyun içindedir.”* Enbiya 2
. SORU: *ALLAHIN HÜKÜMLERİNİ İSTİYORUM DİYENLERE; HARİCİ VAHHABİ ŞUCU BUCU AJAN DİYENLER, PEKİ SİZ KİMSİNİZ?* CEVAP: Evet, *"Hüküm Allah'ındır" sözünü* binlerce yıl önce yüce peygamber Yusuf b. Ya'kub b. İshak b. İbrahim Mısır zindanlarının derinliğinden haykırarak seslenmiş, zindanın prangaları hakikati söylemesine engel olmamıştı. Yusuf 40. ayet Günümüzde Zindandakiker gibi Ömer Abdurrahman da zindan dan şöyle haykırıyordu; *Eğer biz Haricî isek;* *Ey Yöneticiler! Ey Belamlar ve onların kulları; Peki ya siz kimsiniz? Siz yoksa Ali (r.a) ve onun ashabı mısınız?* *Acaba Hz. Ali {r.a) da sizin yaptığınız gibi hükmünü Nasrani ve Yahudilerin kanunlarından mı almıştı? Veya onun devletinin hükümleri kemalizm, sosyalizm veya demokrasi üzerine mi kurulmuştu?* *Eğer biz Vahhabi isek;* *Ey Yöneticiler! Ey Belamlar ve onların kuılları; Peki ya siz kimsiniz? Siz yoksa Hz Muhammedin (sav) ashabı mısınız?* Acaba Hz. *Muhammed {sav) de sizin yaptığınız gibi hükmünü Atatürkçülerden (benzer düşünce sistemlerinden ve ideolojilerden mi), Demokratlardan, Laiklerden mi aldı ve Meclise girerek hükmetti?* *Demokrasiye mi çağırdı?* Allah'ın şeriatını hayattan uzaklaştıran ve onun yerine cahiliyet şeriatını (kanunu) ve cahiliye yönetimini koyup kendi hevasına ve halkın heva ve hevesine veya belli bir insan topluluğunun kanunlarını Allah'ın hükmü ve Şeriatından üstün tutan kişinin hakkın karşısında ne demeye hakkı olabilir ki?
. *LAT MENAT UZZAYA TAPMIYORUZ, ÖNÜNDE EĞİLMİYORUZ Kİ (şirk koşmuyoruz ki) DİYENLERE* Belki de hemen bana itiraz ederek diyeceksin ki: “Çünkü onların karşılarında eğilip kalktıkları putları vardı. Her an bağlılıklarını gösterdikleri Lat, Menat, Uzza gibi putlara ibadet ediyorlardı. Bu sebeple Allah onların imanlarından razı olmadı. Bizim ise elhamdülillah önünde eğilip kalktığımız bir putumuz yok ki!” O zaman ben de sana şunu sorarım: “Madem mesele sadece bir putun önünde eğilip kalkmaksa o halde neden Allah’a iman eden, Musa’yı ve İsa’yı resul olarak bilen ve asla putlara ibadet etmeyen Yahudi ve Hıristiyanların imanından Allahu Tealâ razı değildi. Allahu Tealâ neden onları kafir ve müşrik olarak isimlendirdi acaba?” Aslında cevap çok açık kardeşim. Evet, bu insanlar Allah’ın varlığına iman etmişler, onun Rab olduğunu kabul etmişlerdi. Hayatlarında birçok ibadet mevcuttu. Ancak onlar Allah’a “ŞİRK” koşuyorlardı. Yani sana daha önce de söylediğim gibi tek bir efendiye kölelik yapmıyorlardı. Allah’ı efendi bilmişlerdi ancak Allah ile beraber başka efendileri de razı etmeye çalışıyorlardı. Doğal olarak da Allahu Tealâ onların bu imanlarından razı olmamıştı. Burada yeri gelmişken sana Mekkeli müşriklerin ve Medineli Yahudi ve Hıristiyanların şirkinden bahsetmek isterim. Mekkeli müşrikler aslen hayatları boyunca Allah’a şirk koşmaktan uzak kalmaya çalışan insanlardı. Zira onlar Kâbe’yi tavaf ederlerken devamlı olarak “Emret Allahım! Senin hiçbir ortağın yoktur. Yalnız bir ortağın vardır ki onun da, bütün yetkilerinin de sahibi sensin” diye dua ediyorlardı. Ve Allah’ın en sevgili kulu olmak için uğraş veriyorlardı. Bunun için geçmişte yaşayan salih kimseler olarak düşündükleri şahısların putlarını yapmışlar ve onlar vasıtası ile Allah’a dua edip dualarının kabul edilmesini bekliyorlardı. Şöyle diyorlardı: “Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” (39 Zümer/3) Gördüğün üzere tek amaç Allah’a yakınlaşmaktı. Ancak bunu Allah’ın kendilerine öğrettiği gibi yapmıyorlardı. Allah ile aralarına başka aracılar koyarak yapıyorlar ve böylece şirk günahının içinde kaybolarak “MÜŞRİK” ismini hak ediyorlardı. Medine’de yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlara gelince; onların yaşamlarında putlara ibadet etmek diye bir durum söz konusu değildir. Ancak Mekkeli müşrikler nasıl ki ölülere ibadet ediyorlarsa Medine’de yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar da dirilere ibadet ediyorlardı. Din adamlarına, yöneticilerine ibadet ediyorlardı. Peki, kardeşim soruyorum sana! Onların bu ibadetleri nasıldı? Yoksa ehli kitaptan olan Yahudi ve Hıristiyanlar din adamlarına, bilginlerine, yöneticilerine namaz kılıp secde mi ediyorlardı? Yoksa onlar için kurban kesip adaklar mı adıyorlardı? Gel seninle bu sorunun cevabını en yetkili kişiye soralım ne dersin? Allah’ın Resulü’ne... Gidelim onun yanına... Ben eminim ki bu konuda bize çok güzel şeyler anlatacaktır âlemlere rahmet olarak gönderilen o Nebi. Ancak önce Allah-u Teâlâ’nın bizlere şifa olarak indirdiği kitabından bir ayeti hatırlayalım hemen. O şöyle buyurur: “Onlar, Allah'tan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.” (9 Tevbe/31) Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün bu ayeti okur. O sırada karşısında Tayy kabilesinden, cömertliği ile meşhur Adiy bin Hatem vardır. Kendisi Hıristiyan’dır. Ve o esnada boynunda haç takılıdır. Ayeti duyunca itiraz edercesine söze girer ve der ki: “Biz din adamlarımıza ibadet etmedik ki! Onları rab edinmedik ki...” Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise şöyle cevap verir: “Sizin din adamlarınız Allah’ın haram kıldıklarını helalleştirdi. Allah’ın helal kıldıklarını ise haramlaştırdı. Siz de onlara itaat ettiniz. İşte sizin din adamlarınıza ibadetiniz bu şekilde olmuştur.” Subhanallah! Görüyorsun değil mi kardeşim! Allah’ın izin vermediği konularda itaat Allah’tan başkasına ibadetmiş. Allah ın razı olmadığı konularda insanların peşinden gitmek Allah'a köleliğin yanında insanlara da köle olmakmış. Peki, nerede kaldı İslam? Hani İslam sadece yerlerin ve göklerin rabbine kölelik yapmaktı? Sadece O’nun emirlerine bağlı kalmak, O’nun sözlerine itaat etmekti! Görmüyor musun kendilerini Allah’ın en sevgili kulları olarak isimlendiren Yahudi ve Hıristiyanlar alimlerine, din adamlarına, yöneticilerine Allah’ın izin vermediği konularda itaat edip uydukları için “Kafir” ve “Müşrik” ismini almışlardır. Allah onların bu amellerini “Yöneticilerine ibadet etmek” olarak isimlendirmiştir. Peki, kardeşim şimdi düşünelim! Biz kime ibadet ediyoruz. Evet namaz, oruç, hac, zekat gibi ferdi ibadetlerde Allah’a ibadet ediyor O’na kölelikte bulunuyoruz. Ya sosyal yaşamımızla ilgili konularda kimlerin emirlerine boyun eğiyoruz. Allah-u Tealâ bizlere hayatımızın her alanında uymamız gereken bir kitap (hüküm, yasa) indirmişken bizler kısa bir süre önce yeni kitaplar (kanunlar) hazırlamaları için bizleri idare edenlere tam bir yetki vermedik mi? Onlar bizlerden aldığı bu yetki ile parlamento denilen kurumda Allah’ın yasakladığı amelleri serbestleştirmiyorlar mı? Onlar bizlerin vekilleri olarak millet meclisi denilen kurumda Allah’ın emirlerini yasaklamıyorlar mı? Bil ki Allah’ın razı olmadığı tek bir konuda dahi beşere itaat etmek, ona ibadet etmek demektir. Ne kadar Müslüman olduğunu iddia edersen et, ne kadar namaz kılarsan kıl, kaç kere hacca gidersen git Allah’ın izin vermediği tek bir konuda dahi Allah’ın dışında kanun koyuculara itaat edersen, onlara uyarsan *Allah’a şirk koşmuş olursun ve* *“Müşrik” ismini alırsın.* Zira Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmaktadır: “Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.” (6 Enam/121)
Vel asr süresinin anlamı da bu sohbetinize çok yakın hocam rabbim razı olsun senden ebeden hocam Barekallahu Fiikum
La'ilahe'İLLALLAH ☝️ALLAH'tan başka ilâh yoktur ALLAH'u ekber Elhamdülillah Subhan'ALLAH ALLAH razı olsun hocam kardeşlerim RABBİM bizler'e sizin gibi değerli dostlar nasib eylesin Allahümme amiin ecmain bize hakkı tavsiye eden selâmetle kalın hocam kardeşlerim
.
*ÖNCE İLAHTAN RABDEN & TEVHİDDEN TEBLİĞ YAPILMALIDIR/BAHSEDİLMELİDİR*
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır meali Kehf, 14. Ayet:
(Oranın hükümdarı karşısında) ayağa kalkarak dediler ki: *"Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'ndan başkasına ilâh deyip tapmayız, yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz.*
Asilerin karşısında, şirk koşanların, otorite olanların, kanun koyma, hükmetme makamında olanların karşısında (Hükümet, Kral, Başkan vs) ilk önce *Tevhidden, Allaha imandan, şirk koşmamaktan (üçü de aynı kavram) bahsedilmelidir.*
Yoksa komşulara iyi davranmaktan, trafik haftasından, yollardan, hastanelerden, kuran kurslarından, namazlardan, sadakalardan, orucdan vs bahsedilmesi halinde SAÇMALAYANLARDAN OLURUZ DENİLMEKTEDİR.
Demekki görece iyiliklerden bahsedilerek ve asilerin yani tagutun ikincil hatalarını düzeltilerek din anlatılmazmış.
*Bugün bu konulardan*; hangi kurumlar (diyanet imamları, tarikatçılar, tv hocaları, nurcular, süleymancılar vs) hocalar neden bahsetmiyor. Başat konuları neden gizliyorlar, iyi düşünmek gerek.
Not; KURAN BÜTÜNLÜGÜNDE BAKARSAK, *BAŞAT OLARAK HERKESE TEBLİĞDE ALLAH SUBHANEHU VE TEALAYA İMANDAN, ŞİRK KOŞMAMAKTAN, TEVHİDDEN YANİ SADECE ONU İLAH OLARAK, RAB OLARAK KABUL ETMEMIZ GEREKTİĞİNI VE BÖYLECE DOĞRU YOLDA OLMAMIZ GEREKTİĞİNİ ANLATMAKTAN BAŞLAMAK GEREKİYOR. YOKSA SAÇMALAMIŞ OLURUZ..*
.
*Her şey VATAN için değildir HERŞEYİN DEĞER ÖLÇÜSÜ VATAN OLURSA ŞİRK OLUR*
En'am Suresi 162. ayet Elmalılı Meal : Benim, de: cidden namazım, ıbadetlerim, hayatım, mematım hep rabbül'âlemîn olan Allâh içindir
En'am Suresi 162. ayet Elmalılı (sadeleştirilmiş meal): De ki: «Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm kesinlikle hep o alemlerin Rabbı olan Allah içindir.
Zariyat 56. ayetide okuya bilirsiniz…
.
** Vatan için ölmek şehitlikse -
*YANİ ŞEHİTLİĞE MANA VEREN DEĞERLER;* Vatan için, bayrak için, toprak için, atalar için, çocuklar için, devlet için ölmekse ÇİN JAPON - ALMAN- RUS - ABD , NATO , TAYLAND ASKERİ vs vs Bu amaçlar için ölüyor,Onlar neden şehit olmasın?
(Apoist, Laik, Demokratik) Vatan kurmak için uğraşan PKK niye şehit olmasın, dünyadaki diğer saçma sapan örgütler niye şehit olmasın, TAMİL GERİLLALARI NEDEN ŞEHİT OLMASIN? ... DİYE "VATAN" KAVRAMINI İYİ DÜŞÜNÜN...
HİÇBİRİ ŞEHİT OLMAZ. Profan kutsalı kaldırılmış vatan için ölen de.. İyi düşün...
.
*EN ÖNEMLİ KONU İMAN AMEL NEDİR?*
*Anlamamız gereken ASIL MESELE ; mutlak manada savaş-kıtal (cihad/CANINI VERMEK) meselesi BİLE değildir, çünkü kıtal yapmayan/savaşmayan bir çok peygamber var. Mesela İsa peygamber, Yahya peygamber gibi vs vs birçok peygamber savaşmamıştır/ kıtal yapmamıştır. Ancak hiçbir peygamber savaşsa da savaşmasa da Şirk koşmamıştır.
Demekki asıl Mesele; *Tevhiddir yani Şirk koşmamaktır yani sadece Allaha' imandır asıl mesele..* (Üç'ü de aynı kavram diyebiliriz)
savunan adam olmak, reis olmak değil mesele yani KEMALİST DEMOKRATİK LAİK SİSTEM İÇİN ölmek, reddetmeniz gereken tagutun hatalarını düzeltmek değil mesele...
Ve Tevhid bir bütundür. Uluhuyet tevhidi ve Rububiyet tevhidi birbirinden aylırsa Esma sıfatları birbirinden ayrılırsa tevhid bozulur şirk olur/müşrik olunur.
.
*HUCCET ULAŞTIĞINDA ONU ANLAMAK ŞART MIDIR:* 1. yazı
Huccetten kastedilen manayı anlamak, onun sıhhatli bir şekilde ikame edilmesinde şarttır. Ancak ikame edilmesi sonrası hucceti iman ehlinin anladığı gibi anlamak ve kabul etmek hucceti ikame etmek için şart değildir.
Çünkü anlamak iki çeşittir. Aynı şekilde duymak da iki çeşittir. Ve yine hidayet de iki çeşittir.
*Allah (c.c), kafirlerde duymanın, akletmenin ve hidayet bulmanın bir çeşidinin var olduğunu Kur’an’da isbat etmiş ve diğer bir çeşidini ise nefyetmiştir.*
Hucceti ikame etmek için birinci çeşidi şart, ikinci çeşidi ise şart değildir. Hucceti ikame etmek için şart olan birinci çeşidi; huccetin manasını, ne olduğunu ve onunla kastedilenin ne olduğunu anlamaktır. Bu sebeple kafirler, Kur’an’ı duyabilir, anlayabilir ve isterlerse hidayet yolunu bulabilirler. O halde bir kafire huccetin ikame edilebilmesi için anlayabileceği bir dilde huccetin ona ulaşması yeterlidir . Huccetin kafirlerden nefyedilmiş ikinci çeşidi ise; huccetin kabulü, ona iman ve ona uymakla alakalıdır.
*Duymak iki çeşittir:*
1) *İdrak Duyması (normal duyma):* Allah (c.c) bunun kafirler için söz konusu olduğunu isbat etmiştir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Onlara ayetlerimiz okunduğunda derler ki: “Doğrusu biz duyduk. Şayet dilersek bunun benzerini biz de söylerdik. Elbette bu ancak öncekilerin masallarıdır.” (Enfal: 31)
2) *Kabul ve İcabet Etme Duyması:* Allah (c.c) bunu kafirler için kaldırmıştır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Şayet Allah onlarda bir hayır olduğunu bilseydi, onlara işittirirdi. Şayet onlara işittirseydi, onlar yine de itiraz ederek yüzçevirirlerdi.” (Enfal: 23)
Allah (c.c) cehennem ehli hakkında, onların durumunu anlatarak şöyle buyuruyor: “Derler ki: “Eğer biz duysak ve akletseydik çılgın ateşin halkından olmazdık.” (Mülk: 10)
Allah (c.c) bu ayetlerden Enfal: 31’de kafirlerin; “doğrusu biz duyduk” dediklerini haber veriyor. Böylece onların duymanın birinci çeşidini gerçekleştirdiklerini isbat etti.
Allah (c.c) Mülk: 10 ayetinde ise kafirlerin; “eğer biz duysak” dediklerini haber veriyor, ki bundan Allah (c.c)’ ın onlardan duymanın ikinci çeşidini kaldırdığı yani; kafirlerde duydukları şeyleri kabul ve ona icabet etme özelliğinin olmadığı anlaşılmaktadır.
*Akletmek de iki çeşittir.*
1) *Mükellef olmanın şartlarından olan akletmek:*
Bu; bir kimsenin manayı anlaması konusunda mükellef olabilmesi için gerekli olan akıldır. Bu özellik kafirlerde vardır. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “(Ey mü’minler)! Siz onların (sizin iman ettiğiniz gibi) iman etmelerini mi arzuluyorsunuz? Oysa onlardan, Allah’ın kelamını duyup da aklettikten sonra bile bile tahrif edenler vardı.” (Bakara: 75)
Allah (c.c) bu ayette ki: "Allah'ın kelamını duyup" sözüyle kafirlerin duyduklarını isbat etti. Ve yine ayetteki: "aklettikten sonra bile bile tahrif edenler vardı" sözüyle; onların anlamış olduklarını isbat etti. Bu demektir ki; o kafirler hem duydular hem de duyduklarını anladılar ve ondan sonra tahrife giriştiler. İşte bu tür akıl kafirlerde bulunan bir akıl türüdür.
2) *Hucceti kabul etme ve ona icabet etme konusun-da gerekli olan akıl:*
Allah (c.c) aklın bu türünü kafirler-den nefyetmiştir .
Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor:
*Derler ki: Eğer biz duysak ve akletseydik çılgın ateşin halkından olmazdık."* (Mülk: 10)
Allah (c.c) bu tür aklı onlardan almasının sebebinin; onların Allah (c.c)'ın kelamından yüz çevirmeleri olduğu-nu haber vermiştir.
Allah (c.c) bu konuda şöyle buyuruyor:
*Rabbinin ayetleri kendisine hatırlatılıp da onlar-dan yüz çeviren ve iki eliyle işlediklerini unutandan da-ha zalim kim vardır? Muhakkak ki biz onların kalplerine onu anlamalarına engel bir ağırlık ve kulaklarına da sağırlık verdik. Doğrusu sen onları hidayete çağır-san onlar asla hidayete eremezler.* (Kehf: 57)
Allah (c.c) bu ayette o kimselerin kalplerinin ve kulaklarının mühürlenmesinin sebebini şöyle açıklamaktadır:
*Onlardan yüz çeviren ve iki eliyle işlediklerini unu-tandan daha zalim kim vardır? Muhakkak ki biz onla-rın kalplerine onu anlamalarına engel bir ağırlık ve kulaklarına da sağırlık verdik.*
.
*SADECE “ LA İLAHE İLLALLAH “ DİYEN CENNETE GİRER Mİ … ?*
Allah resulü s.a.v’in : “ Men gale la ilahe illallah dahelel cenneh “ “ Her kim la ilahe illallah derse cennete girer “ veya “ Bu söze şahadet getirene cehennem haram olur “ hadisleri doğrudur ve sahihtir.
Ama unutmayınız ki zikredilen bu mutlak ifadeli hadisler, sadece ve sadece dili ile bu kelimeyi söyleyenin cennete gideceğini anlatmıyor. Bu konuda zikredilen bir kural vardır, eğer bu kural güzel anlaşılır ise, gerek bu meselede ve gerek se bunun gibi sair meselelerde sizi aydınlatıp yol gösterecektir. Kural şudur :
“ *Mutlak ifadeli naslar, ancak kendisini mukayyet kılan naslarla anlaşılır* “
Yani “ la ilahe illallah diyen cennete girer “ veya “ bu söze şahadet getirene cehennem haram olur “ ifadeleri mutlak ifadeler olduğundan dolayı, bu ifadelerin ne manaya geldiğini anlamak için onu mukayet kılan - yani kayda bağlayan - diğer naslarla konuşturma mecburiyetindeyiz.
Daha farklı bir ifadeyle şöyle de diyebiliriz : “ Sebebin ve hükmün bir olduğu naslarda, mutlak mukayyede hamlolunur “
Zikredilen bu hadislerde; Sebeb ; la ilahe illallah demek … Hüküm ise ; Cennete girmektir.
Öyleyse bu mutlak ifadenin gerçek manasını bulması için kulun ne yapması lazım ? … Diğer bir ifadeyle la ilahe illallah’ın geçerliliğinin şartları nelerdir ? bunu güzelce öğrenip ona göre hareket etmemiz gerekir.
Eğer bu söz sadece insana yeterli ise, peki ben desem ki : “ Tamam ben la ilahe illallah diyorum, ama Muhammeden resulullah demiyorum “ acaba sadece la ilahe illallah sözü beni kurtarır mı ? .. El cevap : elbette ki “ hayır “ ..
Öyleyse sözü daha fazla uzatmadan, bu kelimeyle alakalı bilinmesi gereken şu kuralları kafamıza yazmalıyız :
1 = *Bu kelimenin bir anlamı vardır, sadece dille söylemekle olmaz* …
2 = *Bu kelimenin olmazsa olmazı olan iki rüknü vardır … İsbat ve Nefy* …
3 = *Bu kelime Mutlak anlamlı bir kelimedir, tek başına anlaşılmaz* …
4 = *Bu kelimeyi anlatan mukayyetlere ihtiyaç vardır* …
5 = *Bu kelimenin geçerliliği için lazımları da yanında olmalıdır* …
6 = *Bu kelimeyi iptal eden şeyler vardır, dolayısıyle onu söyleyen kimse bunlardan da kaçınmalıdır* …
7 = *Eğer la ilahe illallah sadece bir kelimeden ibaret olsaydı, Allah resulü s.a.v 23 sene boyunca söylenmesi çok kolay olan bu kelime için çaba sarfetmez, eziyetlere, çilelere katlanmaz ve bu yolda mallar-canlar feda edilmezdi* …
8 = *La ilahe illallah sadece bir kelimeden ibaret olsaydı, bu kelimeyi çokca söyleyen munafıklar cehennemin en alt tabakasında olmazlardı* …
Allah’u Azze ve Celle bizlere bu kelimeyi hakkıyla anlamayı, lazımlarını yerine getirmeyi ve onu bozan söz ve tavırlardan da uzak durmayı nasip eylesin.
.
*HUCCET ULAŞTIĞINDA ONU ANLAMAK ŞART MIDIR:* 2. yazı son
*Hidayet de iki çeşittir.*
1) *İrşad Hidayeti (doğru yolu gösterme hidayeti):* Allah (c.c) bu hidayetin kafirlerde olduğunu isbat etti.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Semud'a gelince… Biz onlara doğru yolu gösterdik. Oysa onlar körlüğü hidayete tercih ettiler.
(Fussilet: 17)
Muhakkak ki sen dosdoğru yola hidayet edersin. (Şura: 52)
2) *Kabul ve İcabet Etme Hidayeti:* Allah (c.c) bu hi-dayeti kafirlerden nefyetmiştir .
Allah (c.c)'ın şu ayette buyurduğu gibi:
Muhakkak ki sen sevdiğine hidayet edemezsin. Fakat Allah dilediğine hidayet eder. (Kasas: 56)
Onların hidayetleri sana ait değildir. Fakat Allah dilediğine hidayet eder. (Bakara: 272)
Allah (c.c), Şura: 52 ayetinde: "Muhakkak ki sen doğ-ru yola hidayet edersin" buyurarak, Rasulullah (s.a.s)'ın sadece doğru yola hidayet edebileceğini bildirmiştir. İşte bu hidayet, doğru yolu gösterme hidayetidir. Fakat Rasulullah (s.a.s) insanların bu hidayeti kabul edip etmemeleri konusunda mükellef değildir. Allah (c.c) onu da: "Onların hidayetleri sana ait değildir" diyerek Bakara: 272 aye-tinde bildirmiştir. Dolayısıyla hidayeti kalplere sokmak Rasulullah (s.a.s)'a değil, Allah (c.c)'a aittir.
Allah (c.c), kafirlerde sözleri duyup idrak etme, manasını anlama ve doğru yolu bulma, görme özelliğinin olduğunu bildirmiştir. Çünkü huccetin ikame edilmesi için bunların hepsi şarttır. Allah (c.c)'ın kafirlerden ikinci çeşi-di yani; kabul ve icabet etme özelliğini kaldırması; o özelliğin mü'minlerle alakalı olması ve Allah (c.c)'ın onlar için yüz çevirmelerinden dolayı imanı dilememesi sebebiyledir.
İşte böylece kafirlerde olumlu olan anlayışı ve onlardan yasaklanmış olan anlayışı açıklamış olduk.
İbnu'l Kayyım (r.a) şöyle dedi:
"Allah (c.c)'ın kafirlerden, duyma, görme, akletme gibi özellikleri kaldırması, onlara bu özelliklerin fayda vermiyor olması sebebiyledir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Onların duymaları, görmeleri ve kalpleri onlara bir fayda sağlamadı. Zira onlar Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlardı. Böylece alay etmiş oldukları kendilerini kuşatıverdi."" (Ahkaf: 26)"
Doğrusu biz, cin ve insandan çoğunu cehennem için yoktan varettik. Onların kalbleri vardır onunla (gerçekleri) anlamazlar. Onların gözleri vardır onlarla (gerçekleri) görmezler. Onların kulakları vardır onlarla (gerçekleri) duymazlar. İşte bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar (hakikatler karşı-sında) gafil olanlardır. (A'raf: 179)
Onlarda bu duyu organlarıyla hidayetin meydana gel-memesi, onların bu duyu organlarından fayda sağlamamalarından dolayıdır. Dolayısıyla onlarda bu duyu organları sanki yok gibidir.
Allah (c.c)'ın şu ayette buyurduğu gibi:
Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Böylece onlar artık akletmezler. (Bakara: 171)
(Miftahu'd Daru's Sade c: 1 s: 101)
tabi insana ana dilinden tebliğ yapmakgerekir bu konunun devamı ayrı bir konu
.
*TALEP, HIRS ŞART*
*“Allah onlarda bir hayır görse işittirirdi. İşittirse bile onlar yüz çevirirlerdi.”* Enfal 23
‘Eğer Allah onlarda hayır görse idi’ yani dini talim konusunda, öğrenme konusunda hırs görseydi, ‘işittirirdi’ yani onlara anlamayı nasip ederdi.
Bu da şuna delalet eder ki, bugün insanların çoğunun dinden bir şey anlamamalarının sebebi, Allah’ın onların kalplerindeki *dini talim hırsının olmamasını bilmesindendir.*
*Bu bize açıklıyor ki; insanın yaratılmışların en şerlilerinden olmasının en büyük sebebi dini talim, öğrenme hırsının olmamasıdır.*
Öyleyse size göre bu cahili Arabi (sahabe); istenileni talep ediyorsa bundan sonra sizin gibi resullere tabi olduğunu söyleyenin, müslümanım diyenin ne özrü vardır? Öyle ki ona ulaşan ulaşmış ve yanında ilmi ona arz edenler varken o başını kaldırıp bakmamıştır. Ta ki hazır olsa işitse bile böyledir.
Tıpkı Allah (celle celaluhu) dediği gibi;
*“ Rablerinden onlara anlatılan bir zikir gelmeye dursun onlar ancak işitirler ve onlar oynarlar. Kalpleri oyun içindedir.”* Enbiya 2
.
SORU: *ALLAHIN HÜKÜMLERİNİ İSTİYORUM DİYENLERE; HARİCİ VAHHABİ ŞUCU BUCU AJAN DİYENLER, PEKİ SİZ KİMSİNİZ?*
CEVAP: Evet, *"Hüküm Allah'ındır" sözünü* binlerce yıl önce yüce peygamber Yusuf b. Ya'kub b. İshak b. İbrahim Mısır zindanlarının derinliğinden haykırarak seslenmiş, zindanın prangaları hakikati söylemesine engel olmamıştı. Yusuf 40. ayet
Günümüzde Zindandakiker gibi Ömer Abdurrahman da zindan dan şöyle haykırıyordu;
*Eğer biz Haricî isek;* *Ey Yöneticiler! Ey Belamlar ve onların kulları; Peki ya siz kimsiniz? Siz yoksa Ali (r.a) ve onun ashabı mısınız?*
*Acaba Hz. Ali {r.a) da sizin yaptığınız gibi hükmünü Nasrani ve Yahudilerin kanunlarından mı almıştı? Veya onun devletinin hükümleri kemalizm, sosyalizm veya demokrasi üzerine mi kurulmuştu?*
*Eğer biz Vahhabi isek;* *Ey Yöneticiler! Ey Belamlar ve onların kuılları; Peki ya siz kimsiniz? Siz yoksa Hz Muhammedin (sav) ashabı mısınız?*
Acaba Hz. *Muhammed {sav) de sizin yaptığınız gibi hükmünü Atatürkçülerden (benzer düşünce sistemlerinden ve ideolojilerden mi), Demokratlardan, Laiklerden mi aldı ve Meclise girerek hükmetti?* *Demokrasiye mi çağırdı?*
Allah'ın şeriatını hayattan uzaklaştıran ve onun yerine cahiliyet şeriatını (kanunu) ve cahiliye yönetimini koyup kendi hevasına ve halkın heva ve hevesine veya belli bir insan topluluğunun kanunlarını Allah'ın hükmü ve Şeriatından üstün tutan kişinin hakkın karşısında ne demeye hakkı olabilir ki?
.
*LAT MENAT UZZAYA TAPMIYORUZ, ÖNÜNDE EĞİLMİYORUZ Kİ (şirk koşmuyoruz ki) DİYENLERE*
Belki de hemen bana itiraz ederek diyeceksin ki: “Çünkü onların karşılarında eğilip kalktıkları putları vardı. Her an bağlılıklarını gösterdikleri Lat, Menat, Uzza gibi putlara ibadet ediyorlardı. Bu sebeple Allah onların imanlarından razı olmadı. Bizim ise elhamdülillah önünde eğilip kalktığımız bir putumuz yok ki!” O zaman ben de sana şunu sorarım: “Madem mesele sadece bir putun önünde eğilip kalkmaksa o halde neden Allah’a iman eden, Musa’yı ve İsa’yı resul olarak bilen ve asla putlara ibadet etmeyen Yahudi ve Hıristiyanların imanından Allahu Tealâ razı değildi. Allahu Tealâ neden onları kafir ve müşrik olarak isimlendirdi acaba?”
Aslında cevap çok açık kardeşim. Evet, bu insanlar Allah’ın varlığına iman etmişler, onun Rab olduğunu kabul etmişlerdi. Hayatlarında birçok ibadet mevcuttu. Ancak onlar Allah’a “ŞİRK” koşuyorlardı. Yani sana daha önce de söylediğim gibi tek bir efendiye kölelik yapmıyorlardı. Allah’ı efendi bilmişlerdi ancak Allah ile beraber başka efendileri de razı etmeye çalışıyorlardı. Doğal olarak da Allahu Tealâ onların bu imanlarından razı olmamıştı. Burada yeri gelmişken sana Mekkeli müşriklerin ve Medineli Yahudi ve Hıristiyanların şirkinden bahsetmek isterim. Mekkeli müşrikler aslen hayatları boyunca Allah’a şirk koşmaktan uzak kalmaya çalışan insanlardı. Zira onlar Kâbe’yi tavaf ederlerken devamlı olarak “Emret Allahım! Senin hiçbir ortağın yoktur. Yalnız bir ortağın vardır ki onun da, bütün yetkilerinin de sahibi sensin” diye dua ediyorlardı. Ve Allah’ın en sevgili kulu olmak için uğraş veriyorlardı. Bunun için geçmişte yaşayan salih kimseler olarak düşündükleri şahısların putlarını yapmışlar ve onlar vasıtası ile Allah’a dua edip dualarının kabul edilmesini bekliyorlardı. Şöyle diyorlardı: “Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” (39 Zümer/3) Gördüğün üzere tek amaç Allah’a yakınlaşmaktı. Ancak bunu Allah’ın kendilerine öğrettiği gibi yapmıyorlardı. Allah ile aralarına başka aracılar koyarak yapıyorlar ve böylece şirk günahının içinde kaybolarak “MÜŞRİK” ismini hak ediyorlardı. Medine’de yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlara gelince; onların yaşamlarında putlara ibadet etmek diye bir durum söz konusu değildir. Ancak Mekkeli müşrikler nasıl ki ölülere ibadet ediyorlarsa Medine’de yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar da dirilere ibadet ediyorlardı. Din adamlarına, yöneticilerine ibadet ediyorlardı.
Peki, kardeşim soruyorum sana! Onların bu ibadetleri nasıldı? Yoksa ehli kitaptan olan Yahudi ve Hıristiyanlar din adamlarına, bilginlerine, yöneticilerine namaz kılıp secde mi ediyorlardı? Yoksa onlar için kurban kesip adaklar mı adıyorlardı? Gel seninle bu sorunun cevabını en yetkili kişiye soralım ne dersin? Allah’ın Resulü’ne... Gidelim onun yanına... Ben eminim ki bu konuda bize çok güzel şeyler anlatacaktır âlemlere rahmet olarak gönderilen o Nebi. Ancak önce Allah-u Teâlâ’nın bizlere şifa olarak indirdiği kitabından bir ayeti hatırlayalım hemen. O şöyle buyurur:
“Onlar, Allah'tan başka bilginlerini ve rahiplerini de kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.” (9 Tevbe/31)
Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) bir gün bu ayeti okur. O sırada karşısında Tayy kabilesinden, cömertliği ile meşhur Adiy bin Hatem vardır. Kendisi Hıristiyan’dır. Ve o esnada boynunda haç takılıdır. Ayeti duyunca itiraz edercesine söze girer ve der ki: “Biz din adamlarımıza ibadet etmedik ki! Onları rab edinmedik ki...” Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ise şöyle cevap verir: “Sizin din adamlarınız Allah’ın haram kıldıklarını helalleştirdi. Allah’ın helal kıldıklarını ise haramlaştırdı. Siz de onlara itaat ettiniz. İşte sizin din adamlarınıza ibadetiniz bu şekilde olmuştur.” Subhanallah! Görüyorsun değil mi kardeşim! Allah’ın izin vermediği konularda itaat Allah’tan başkasına ibadetmiş.
Allah ın razı olmadığı konularda insanların peşinden gitmek Allah'a köleliğin yanında insanlara da köle olmakmış. Peki, nerede kaldı İslam? Hani İslam sadece yerlerin ve göklerin rabbine kölelik yapmaktı? Sadece O’nun emirlerine bağlı kalmak, O’nun sözlerine itaat etmekti! Görmüyor musun kendilerini Allah’ın en sevgili kulları olarak isimlendiren Yahudi ve Hıristiyanlar alimlerine, din adamlarına, yöneticilerine Allah’ın izin vermediği konularda itaat edip uydukları için “Kafir” ve “Müşrik” ismini almışlardır. Allah onların bu amellerini “Yöneticilerine ibadet etmek” olarak isimlendirmiştir. Peki, kardeşim şimdi düşünelim! Biz kime ibadet ediyoruz. Evet namaz, oruç, hac, zekat gibi ferdi ibadetlerde Allah’a ibadet ediyor O’na kölelikte bulunuyoruz. Ya sosyal yaşamımızla ilgili konularda kimlerin emirlerine boyun eğiyoruz. Allah-u Tealâ bizlere hayatımızın her alanında uymamız gereken bir kitap (hüküm, yasa) indirmişken bizler kısa bir süre önce yeni kitaplar (kanunlar) hazırlamaları için bizleri idare edenlere tam bir yetki vermedik mi? Onlar bizlerden aldığı bu yetki ile parlamento denilen kurumda Allah’ın yasakladığı amelleri serbestleştirmiyorlar mı? Onlar bizlerin vekilleri olarak millet meclisi denilen kurumda Allah’ın emirlerini yasaklamıyorlar mı? Bil ki Allah’ın razı olmadığı tek bir konuda dahi beşere itaat etmek, ona ibadet etmek demektir. Ne kadar Müslüman olduğunu iddia edersen et, ne kadar namaz kılarsan kıl, kaç kere hacca gidersen git Allah’ın izin vermediği tek bir konuda dahi Allah’ın dışında kanun koyuculara itaat edersen, onlara uyarsan *Allah’a şirk koşmuş olursun ve* *“Müşrik” ismini alırsın.* Zira Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmaktadır: “Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.” (6 Enam/121)