Çok güzel şarkı hiç sıkılmayacağım bu şarkıdan beni hep çekiyor yalnızlığımı bu şarkıda dindiriyorum. Bir şeyleri atlattıktan sonra , geçmişi hatırlarken, gelecek hayallerin çöpe düşerken yani kısaca ben hep buradayım..
2009 yurt etüt odası. Bir gece yarısı. Lise zamanı. Oda ışıkları kapalı. Aralamış pencereden sokak lambasını seyrediyorum. Kar yağıyor. Herkesten çok yalnızım. Arka fonda bu şarkı.
Hücrelerimde yankılandı sarı papatyam gidişini sindiremedim ahh...Kıraççç... teselli böyle mi olur?Yine düştü bombalar yüreğime...Tam bir çığlık.... Selam olsun dinleyenlere, söyleyenlere...
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı, Bir dakika araba yerinde durakladı. Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar, Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar... Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya, Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya. İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık! Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık, Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı... Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları, Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler, Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına Asıldı arabamız bir dağın yamacına. Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık, Yalnız arabacının dudağında bir ıslık! Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar, Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu. Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu. Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince. Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi. Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi. Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine. Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine. Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali, Sonunda ademdir diyor insana yolun hali, Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan. Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor, Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor... Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan; Geçiyordu araba yola benzer bir sudan. Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu, Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu: Ağır ağır önümden geçti deve kervanı, Bir kenarda göründü beldenin viran hanı. Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri. Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya. Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı, Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı. Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor, Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor. Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı. Gitgide birer ayet gibi derinleştiler Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler... Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı, Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı; Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler, Aygın baygın maniler, açık saçık resimler... Uykuya varmak için bu hazin günde, erken, Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı; Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı. Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan Baba ocağından yar kucağından Bir çiçek dermeden sevgi bağından Huduttan hududa atılmışım ben" Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi... Gözüm imza yerinde başka ad görmedi. Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş! Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş; Araya gitti diye içlenme baharına, Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk, Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk. Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri. Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor, Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor... Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar, Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar. Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide, İki dağ ortasında boğulan bir geçide. Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden: Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla, Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla. Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu, Burada son fırtına son dalı kırıyordu... Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla, Savrulmaya başladı karlar etrafımızda. Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü; Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü... Gönlümde can verirken köye varmak emeli Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!" Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş. Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor, Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor... Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri, Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri. Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor, Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor; "Gönlümü çekse de yârin hayali Aşmaya kudretim yetmez cibali Yolcuyum bir kuru yaprak misali Rüzgârın önüne katılmışım ben" Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı, Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı... Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde. Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık, Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık. Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım, Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım! "Garibim namıma Kerem diyorlar Aslı'mı el almış haram diyorlar Hastayım derdime verem diyorlar Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben" Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında, Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında. Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı! Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı! Az değildir, varmadan senin gibi yurduna, Post verenler yabanın hayduduna kurduna!.. Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu: "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?" Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende, Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!" Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti, Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti... Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim, Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim. Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar, Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar! Ey garip çizgilerle dolu han duvarları, Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
Sevdiğim kişi başka biriyle evlendi gitti,lise aşklarımdan dönüş olmadı o zamanlar,umut kırgınlıklarım hep sürdü aşktan yana,bense görmeden etmeden hiç tanımadığım biriyle evlenmeye ramak kala bu satırları yazıyorum.Bu sürece gelene kadar aile içi kavgalarım mı dersin,evden kovuluşlarım mı dersin,yiten giden aşklarım mı dersin,arkadaşımın yanımda kurşunlanışı mı dersin,birilerinin hataları yüzünden bedelini canıyla ödeyen insanların yağmurda ıslanan ceset kokularına sarılıp battaniyesi üzerinde ağlayışım mı dersin,şehit olurken gözünden yaş gelen şehidim mi dersin,parçalara ayrılmış arkadaşımın parçalarını toplayışım mı dersin,yardıma gittiğimiz yerlerde az daha öleceğim ana gelişim mi dersin,nerden başlasam bilemedim.Ölümden başlasam biter belki…
Yıl 1999 üniversitedeyim... Kampüsteki müzik kutusuna cebimdeki son parayı atar bu parçayı seçer bir köşeye oturur bu türküyü dinlerdim... Bir daha da böyle yorum bilmedim... Ama kimsenin benim duyduğum gibi duymadığını bilirdim...
Erzurum'da dadaşlar azeri türküdür. Erzurum da ortaya çıkan türkü osmanlı da ki safevi devletine olan göçlerle azerbaycana ulaşmıştır. Kısacası Türk mahnisidir, ezgisidir. Bir bölgeyle kısıtlanmamalı. Ancak türküyü hangi türk kavminin söylediği belli değildir.
Çok güzel şarkı hiç sıkılmayacağım bu şarkıdan beni hep çekiyor yalnızlığımı bu şarkıda dindiriyorum. Bir şeyleri atlattıktan sonra , geçmişi hatırlarken, gelecek hayallerin çöpe düşerken yani kısaca ben hep buradayım..
kıraç sen başkasın bu türkü bir başka
2009 yurt etüt odası. Bir gece yarısı. Lise zamanı. Oda ışıkları kapalı. Aralamış pencereden sokak lambasını seyrediyorum. Kar yağıyor. Herkesten çok yalnızım. Arka fonda bu şarkı.
Bu ani yaşadığın için çok şanslısın
YASEMİM1903LÜYÜMBEŞİKTAŞLIELMAS
Nağmelere bak yaa en iyisiiii
Şırnak 23. Sınır tümeni gece sis, mevzi buz, bir ben ayakta bir de dolunay dilimde bu türkü.
Harika bir performans 👍 Sesini çok iyi kullanıyorsun KRAL..
Hücrelerimde yankılandı sarı papatyam gidişini sindiremedim ahh...Kıraççç... teselli böyle mi olur?Yine düştü bombalar yüreğime...Tam bir çığlık.... Selam olsun dinleyenlere, söyleyenlere...
самое чудесное исполнение этой песни, голос превосходный, затрагивает душу
Да точно.
Есть общие мелодии. Вот почему тебе это нравится.
Bu şarkı kıraç dışında herkesten geri silinsin
kıraç bir üstaddır
Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;
"On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"
Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!"
Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..
Faruk Nafiz ÇAMLIBEL
Ben bu şiiri 1960 senesinde okumuştum. Bir iki bölümünü unutmuşum hatirlattigin icin tesekkur ederim.
başıma bi iş gelmeyecekse daha güzel okuyan yok.
😊
cem adrian
Cem Adrian.
@@Eymen59745 kıraç daha içten okuyir duuguyu gecirmesi daha ii cem adrianda çok iyi ama arada duygu akışı farki var
Hayat böyledir.. sevdinmi ardı ardına kesilmezmiş...
Efsane söylemiş...
Bence Erzurum türküsü olarak,en iyi yorumlardan...
Efsane parça.
Amazing voice
Gitarın bağlamaya en yakın olduğu şarkı 👍
Sesi muhteşem
Sevdiğim kız hikayeye başka birinden atmış bende diyemedim ki kıraç tan dinle diye şimdi ben dinliyorum...yalnız
en güzel yorum
Teşekkür Ettim
Sevdiğim kişi başka biriyle evlendi gitti,lise aşklarımdan dönüş olmadı o zamanlar,umut kırgınlıklarım hep sürdü aşktan yana,bense görmeden etmeden hiç tanımadığım biriyle evlenmeye ramak kala bu satırları yazıyorum.Bu sürece gelene kadar aile içi kavgalarım mı dersin,evden kovuluşlarım mı dersin,yiten giden aşklarım mı dersin,arkadaşımın yanımda kurşunlanışı mı dersin,birilerinin hataları yüzünden bedelini canıyla ödeyen insanların yağmurda ıslanan ceset kokularına sarılıp battaniyesi üzerinde ağlayışım mı dersin,şehit olurken gözünden yaş gelen şehidim mi dersin,parçalara ayrılmış arkadaşımın parçalarını toplayışım mı dersin,yardıma gittiğimiz yerlerde az daha öleceğim ana gelişim mi dersin,nerden başlasam bilemedim.Ölümden başlasam biter belki…
şarkı budur
en iyisi
nice song
Katlime ferman yazar...
Yıl 1999 üniversitedeyim... Kampüsteki müzik kutusuna cebimdeki son parayı atar bu parçayı seçer bir köşeye oturur bu türküyü dinlerdim... Bir daha da böyle yorum bilmedim... Ama kimsenin benim duyduğum gibi duymadığını bilirdim...
Sarı gelin ferman yazmadı dost belki hakkın lütfuyla derman yazdı...
YASEMİN BJKYTAŞLIYIM
Türküyü dinlediğinizde en çok kimi seviyorsanız aklınıza o geliyor.
Selda bağcan gibi söyleyen yok bu türküyü
Bu sarki Azerbaycan halk müziği SARI GELIN sarkisidir. Yalnız sarkinin sözlerini degiwmiwler burda
Erzurum'da dadaşlar azeri türküdür. Erzurum da ortaya çıkan türkü osmanlı da ki safevi devletine olan göçlerle azerbaycana ulaşmıştır. Kısacası Türk mahnisidir, ezgisidir. Bir bölgeyle kısıtlanmamalı. Ancak türküyü hangi türk kavminin söylediği belli değildir.
Balkanlardan Orta Asya'ya kadar bütün coğrafya bu türküyü bilip söylüyor Türk Kürt Ermeni Rum Yahudi hepsi biliyormuş bir Osmanlı türküsü yani
Bu bir Azəri türküsüdür. Amma kim okursa, okusun. Osmanlı türkçesinde mühteşem olmuş
ATA BURDAYDI
Uğrasın arada buraya yine
🎈
Kıraç bunu okurken gurbetteki Erzurumluları hiç düşünmedinmi..
…