Merhaba Sayın Dellaoğlu, Sunumunuzu merakla dinlemek istedim, çünkü konuşma temanız benim de ilgi alanıma giriyor. Yanılmıyorsam Frankfurt Okulu, Benjamin ve Romantizm hakkında kitaplar yazmışsınız, bu da ayrıca sizi dinlememe yol açtı. Ancak merakım, ilgim ve teşvikim diğer konuşmalarınızı da dinleyince tamamen yitti! Bunun gerekçelerini size ve dinleyicilerinize de bildirmem sanırım sorumluluğum olmalı, bu yüzden yazıyorum şimdi. İlkin metodolojik olarak sunumunuz oldukça genel bir düzeyde ilerlediği için, sizin fikir ve yorumlarınızla, sizin olmayan dedikodu düzeyli fikir ve yorumlar birbirine oldukça fazla karışıyor. Referanslarınızın hiç biri net değil, bağlamları yerli yerinde değil. Ne Marx ne de post-marksizm tartışma referanslarınız derinlikli bir çözümleme içeriyor, amiyane tabirle oldukça yüzeysel. Bir başka ifade ile soğuk savaş sonrası retoriksel bir düzeyin terennümü gibi görünüyor. Örneğin Kapital'in adı, hangi dilden çevrildiği, ne zaman çevrildiği vs. karşınızdaki kitlenin özel bir ilgisini içermiyor sanırım, ama bu tip detay vermeler retorik konuşmanın gücünü artırdığı için olmazsa olmaz olarak sizin tedavülünüzde... Oysa aynı dikkati içeriğe vermiyorsunuz. Rahatça British Museum'un kütüphanesinin penceresinden Marx'ı dışarıya baktırtıyorsunuz ama maalesef bu kütüphanenin dışarıya bakan penceresi olmadığını bilmiyorsunuz. Hatta Marx'ın kütüphanede çalışırken, Soho'daki evinin kiralık olduğunu ve toplam 8 kişinin 40 metrekare yerde yaşadığı bir evde kaldığını, Londra'da veba salgını olduğunu hatırlamıyorsunuz bile... Üstelik Jenny hastadır ve yataktadır, Edgar açlıktan ve hastalıktan ölür, kızları da hastalığın pençesindedir... Neyse konumuz Marx'ın hayatı değil, sizin retoriğinizin içeriğe yönelik bir katkıyı nasıl yüzeyselleştirdiği... Kapital, fabrika diye tutturmaz, Marx işçi sınıfına, kapitalizme, devrime bakınca gördüğü şey, sizin gördüğünüz gibi ücret, fiyat, kar kavramları değildir, aksine metadır. Meta fetişizmi, yabancılaşma, şeyleşme gibi kavramları anlamadan Franfurt Okulu'nun ataları Georg Simmel, Sigmund Kraucer, Georg Lukacs gibi isimlerin gündelik hayat, para, moda gibi kavramlara neden taktığını çözemezsiniz, Adorno'nun kültür endüstrisi ya da Benjamin'in flaneur ve pasajlar çözümlemesini hiç kavrayamazsınız... Üzgünüm: Orta Sınıf teoriniz Kraucer'dan bile geri... ve oldukça sorunlu diğer anlattıklarınıza girmeyeyim bile... Hem biçimsel hem de içeriksel metodolojik hatalarınız yüzünden eleştiri yapmam pek işe yaramayacak diye düşündüğüm için, ikinci olarak şunu demek isterim: Elinizde bazı kavram setleri ve tarihsel bilgi içerikleri var ve Hottori Hanzo'nun kılıcını bulmuş gibi hareket ediyorsunuz, elde ne kalıyor biliyor musunuz? Hiçbir şey... Sizi dinleyen kitleye sorun ne anladınız ve hayatınızda bu anlattıklarım nereye oturuyor diye? Cevabını vereyim mi? Bütün yargılarımız pekişti!.. Yargı ne!.. İleri gitmeyeyim. Sizin deyiminizle "Anlatabiliyor muyum?"
öneri diye sana köşel, ideoloji sunmak zorundamıyım? mesele bu zaten.. yani marksizm bir din değil sonuçta, dediklerinde de gayet haklı dellaloğlu.. sana sosyalist olmaktanda vazgeç demiyor ki kendisine zaten sosyalist olarak taımlar. ama illa marka tapacan diyede bir kaide yok yani.
Sezer Yaşa :)))))) sosyalizmi marksizmin idealist materyaizminden kurtarırsak biraz dahha idealist gençler yetiştiririz... cümle ne kadar tuhaf ve ironiik gibi görünsede, taşlar yerine oturunca belli olur :) yani, klasik marksizm, devlet bize bahhmiir, devlet eziyir, yaasın koypakkaya, bitti işte.. gün gelecek, devran dönecek, sosyalizım bize güneş olacak :)) akşam ahmet kaya dinyeip iki bira içtiydik, komün ist manifestoyu okuyup komünist olduyduk, mustafa kemal faşist, deniz iyi ama oda kemalci, dövrimciyik chpli gençleri döverik, :)) kitap okumayık emek sermayeyi çözmüşeki hadi 1 mayısa, fabrikada tütün sararık, sanki kendimi ziçer gibii, malbora içer kadınla yatarık, komünist manifest ile çözmüşeki dövllet bize bahhmirrr..... zaaaaaa hahahahahahahaha :D :D hahahahahah :
"Ahmet kaya" hocam bende size şunu ekleyebilirim sizin deyiminizle Hottori Hanzo'nun kılıcını bulmuş gibi bende bunu herşeye uyguluyorum. Her ürün, her düşünce, politik,kültür,sanat,din ve bunun alt dallarının hepsi birer sermaye. İnsanlar bizler bu tür sermayeyi edinmek için bir yarışa; bir iktidar mücadelesine giriyoruz . Sermayemiz ne kadar çoksa o oranda iktidarda söz söyleme, söz hakkını, her sermaye piyasasında farklılaşsa da netice itibariyle bir tahakküm kurma çabası içerisindeyiz.(bknz. Pierre Bourdieu) Yani söylediğim hep güç ve iktidar arzusu. Bunu böyle de düşününce de ortada hiçbir dal kalmıyor. Her türlü egemen ideolojiden nefret ediyorum ama egemen ideoloji marksizim de olursa bu sefer ondan da nefret edeceğim.
Ahmet Kaya, "yiğidi öldür hakkını yeme" diye bir deyiş var anadoluda. Yüzeysel çözümleme ithamınız ağır olmuş. Daha iyi bir çözümlemeniz var ise lütfen paylaşın derin analiz görelim. Her kim pervane gelsin meydane. Hariçten gazel okumak emeğe saygısızlıktır, gündemde marksizm varsa emeğe saygısızlık iyi bir başlangıç olmaz. Adornonun Benjamine dergi çalışmalarını şekillemek için üst perdeden yazdığı mektuplardaki eleştiriler gibi okudum yorumunuzu ama ne siz adornosunuz ne hoca Benjamin
Her kelimesi dikkatle dinlenmesi özümsenmesi gereken çok ama çok değerli bir konferans. teşekkürler
Teşekkürler
Merhaba Sayın Dellaoğlu,
Sunumunuzu merakla dinlemek istedim, çünkü konuşma temanız benim de ilgi alanıma giriyor. Yanılmıyorsam Frankfurt Okulu, Benjamin ve Romantizm hakkında kitaplar yazmışsınız, bu da ayrıca sizi dinlememe yol açtı. Ancak merakım, ilgim ve teşvikim diğer konuşmalarınızı da dinleyince tamamen yitti! Bunun gerekçelerini size ve dinleyicilerinize de bildirmem sanırım sorumluluğum olmalı, bu yüzden yazıyorum şimdi.
İlkin metodolojik olarak sunumunuz oldukça genel bir düzeyde ilerlediği için, sizin fikir ve yorumlarınızla, sizin olmayan dedikodu düzeyli fikir ve yorumlar birbirine oldukça fazla karışıyor. Referanslarınızın hiç biri net değil, bağlamları yerli yerinde değil. Ne Marx ne de post-marksizm tartışma referanslarınız derinlikli bir çözümleme içeriyor, amiyane tabirle oldukça yüzeysel. Bir başka ifade ile soğuk savaş sonrası retoriksel bir düzeyin terennümü gibi görünüyor. Örneğin Kapital'in adı, hangi dilden çevrildiği, ne zaman çevrildiği vs. karşınızdaki kitlenin özel bir ilgisini içermiyor sanırım, ama bu tip detay vermeler retorik konuşmanın gücünü artırdığı için olmazsa olmaz olarak sizin tedavülünüzde... Oysa aynı dikkati içeriğe vermiyorsunuz. Rahatça British Museum'un kütüphanesinin penceresinden Marx'ı dışarıya baktırtıyorsunuz ama maalesef bu kütüphanenin dışarıya bakan penceresi olmadığını bilmiyorsunuz. Hatta Marx'ın kütüphanede çalışırken, Soho'daki evinin kiralık olduğunu ve toplam 8 kişinin 40 metrekare yerde yaşadığı bir evde kaldığını, Londra'da veba salgını olduğunu hatırlamıyorsunuz bile... Üstelik Jenny hastadır ve yataktadır, Edgar açlıktan ve hastalıktan ölür, kızları da hastalığın pençesindedir... Neyse konumuz Marx'ın hayatı değil, sizin retoriğinizin içeriğe yönelik bir katkıyı nasıl yüzeyselleştirdiği... Kapital, fabrika diye tutturmaz, Marx işçi sınıfına, kapitalizme, devrime bakınca gördüğü şey, sizin gördüğünüz gibi ücret, fiyat, kar kavramları değildir, aksine metadır. Meta fetişizmi, yabancılaşma, şeyleşme gibi kavramları anlamadan Franfurt Okulu'nun ataları Georg Simmel, Sigmund Kraucer, Georg Lukacs gibi isimlerin gündelik hayat, para, moda gibi kavramlara neden taktığını çözemezsiniz, Adorno'nun kültür endüstrisi ya da Benjamin'in flaneur ve pasajlar çözümlemesini hiç kavrayamazsınız... Üzgünüm: Orta Sınıf teoriniz Kraucer'dan bile geri... ve oldukça sorunlu diğer anlattıklarınıza girmeyeyim bile...
Hem biçimsel hem de içeriksel metodolojik hatalarınız yüzünden eleştiri yapmam pek işe yaramayacak diye düşündüğüm için, ikinci olarak şunu demek isterim: Elinizde bazı kavram setleri ve tarihsel bilgi içerikleri var ve Hottori Hanzo'nun kılıcını bulmuş gibi hareket ediyorsunuz, elde ne kalıyor biliyor musunuz? Hiçbir şey... Sizi dinleyen kitleye sorun ne anladınız ve hayatınızda bu anlattıklarım nereye oturuyor diye? Cevabını vereyim mi? Bütün yargılarımız pekişti!.. Yargı ne!.. İleri gitmeyeyim.
Sizin deyiminizle "Anlatabiliyor muyum?"
Yargı ne mi? Marksizmin idealist "materyalizmine" tapmayan bir yargı..
öneri diye sana köşel, ideoloji sunmak zorundamıyım? mesele bu zaten.. yani marksizm bir din değil sonuçta, dediklerinde de gayet haklı dellaloğlu.. sana sosyalist olmaktanda vazgeç demiyor ki kendisine zaten sosyalist olarak taımlar. ama illa marka tapacan diyede bir kaide yok yani.
Sezer Yaşa :)))))) sosyalizmi marksizmin idealist materyaizminden kurtarırsak biraz dahha idealist gençler yetiştiririz... cümle ne kadar tuhaf ve ironiik gibi görünsede, taşlar yerine oturunca belli olur :) yani, klasik marksizm, devlet bize bahhmiir, devlet eziyir, yaasın koypakkaya, bitti işte.. gün gelecek, devran dönecek, sosyalizım bize güneş olacak :)) akşam ahmet kaya dinyeip iki bira içtiydik, komün ist manifestoyu okuyup komünist olduyduk, mustafa kemal faşist, deniz iyi ama oda kemalci, dövrimciyik chpli gençleri döverik, :)) kitap okumayık emek sermayeyi çözmüşeki hadi 1 mayısa, fabrikada tütün sararık, sanki kendimi ziçer gibii, malbora içer kadınla yatarık, komünist manifest ile çözmüşeki dövllet bize bahhmirrr..... zaaaaaa hahahahahahahaha :D :D hahahahahah :
"Ahmet kaya" hocam bende size şunu ekleyebilirim sizin deyiminizle Hottori Hanzo'nun kılıcını bulmuş gibi bende bunu herşeye uyguluyorum. Her ürün, her düşünce, politik,kültür,sanat,din ve bunun alt dallarının hepsi birer sermaye. İnsanlar bizler bu tür sermayeyi edinmek için bir yarışa; bir iktidar mücadelesine giriyoruz . Sermayemiz ne kadar çoksa o oranda iktidarda söz söyleme, söz hakkını, her sermaye piyasasında farklılaşsa da netice itibariyle bir tahakküm kurma çabası içerisindeyiz.(bknz. Pierre Bourdieu) Yani söylediğim hep güç ve iktidar arzusu. Bunu böyle de düşününce de ortada hiçbir dal kalmıyor. Her türlü egemen ideolojiden nefret ediyorum ama egemen ideoloji marksizim de olursa bu sefer ondan da nefret edeceğim.
Ahmet Kaya, "yiğidi öldür hakkını yeme" diye bir deyiş var anadoluda. Yüzeysel çözümleme ithamınız ağır olmuş. Daha iyi bir çözümlemeniz var ise lütfen paylaşın derin analiz görelim. Her kim pervane gelsin meydane. Hariçten gazel okumak emeğe saygısızlıktır, gündemde marksizm varsa emeğe saygısızlık iyi bir başlangıç olmaz. Adornonun Benjamine dergi çalışmalarını şekillemek için üst perdeden yazdığı mektuplardaki eleştiriler gibi okudum yorumunuzu ama ne siz adornosunuz ne hoca Benjamin
Anlatamıyorsunuz hocam ))
Bilmeden anlatmaya çalışmak! Üstelik prof. etiketi ile!