ALLAH siz ehli sünnet hocalarımız dan dünya ve ahirette ebedî razı olsun amin ALLAH bizleri de dualarınızıa ilhak eylesin amin amin amin amin amin ALLAH bizleri de ehli sünnet üzere yaşayıp ölmek nasip eylesin amin amin amin
Çok güzel izahlar. Teşekkürler. Fakat en son net bir cevap söylense daha iyi olur. Bizim gibi avam için. Evet veya hayır gibi. Evimizde osmanlı zamanından kalma bir fetva kitabı var. Latin harflere çevrilmiş.uzun sorular var. Zeyd ile amır şöyle şöyle işler yapsa vs. Şu lazım gelir mi.cevap net gelmez. Veya gelir.
Kurban eti hakkında yapılacak işlemlerle alakalı olarak Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Biz kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin hakkınızda Allah’ın dininin şeâirinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Onlar boğazlanmak üzere saf halinde dururken onları kestiğiniz zaman Allah’ın adını anın! Yanı üstü yere yıkılınca da onlardan hem siz yiyin, hem kanaat gösterip istemeyene, hem de fakirlere yedirin. İşte şükredesiniz diye böylece onları sizin emrinize verdik.” (Hacc, 22/36) Buna göre kurban etinden hem sahibi yiyebilir hem de zengin - fakir akraba ve konu komşuya ikram edilir. Burada bu kimselerin müslüman olması şartı bulunmamaktadır. Dolayısıyla kurban etinden gayrimüslimlere de verilebilir. Hatta bu yol, kalplerinin İslam’a ısındırılması gibi güzel bir hedef içermesi açısından tavsiye bile edilebilir.
Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekâtın, gayrimüslimlere verilemeyeceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü esas olarak zekât müslüman fakirlerin hakkıdır (Kâsânî, Bedâî’, II, 49; Nevevî, el-Mecmû’, VI, 197; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 207; İbn Nüceym, el-Bahr, II, 261). Ancak Kur’an-ı Kerim’de zekâtın sarf edileceği yerler arasında, kalpleri İslam’a ısındırılacak olan “müellefe-i kulûb” da zikredilmiş (Tevbe, 9/60); Hz. Peygamber (s.a.s.) de gerek zekât gerekse diğer devlet gelirlerinden kalplerini İslam’a ısındırmak istediği kişilere pay ayırmıştır (Buhârî, Farzu’l-humus, 19; Tirmizî, Zekât, 30). Resûlullah’ın (s.a.s.) vefatından sonra bazı kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak devlet başkanı olan Hz. Ebû Bekir’den zekât gelirinden pay istemişler, duruma muttali olan Hz. Ömer (r.a.) de “De ki: Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29) âyetini okuyarak, artık müellefe-i kulûbun kalmadığını ifade etmiş ve onların talebini reddetmiştir (Bkz. Kâsânî, Bedâî’, II, 45; Zeylaî, Nasbu’r-râye, II, 394-395; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 530). Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hz. Ömer’in bu ictihâdına ve Hulefâ-yı Râşidin döneminde “müellefe-i kulûb”a pay ayrılmamış (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, IV, 361) oluşuna dayanarak Tevbe sûresinin 60. âyetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır. Fakat Hz. Ömer’in “müellefe-i kulûb” sınıfından zekât isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili âyetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından değil, bu konuda kendisine başvuran kimseleri “müellefe-i kulûb” sınıfından saymamasından dolayıdır. Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslam’a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut müslümanlara faydalı olacakları umulan gayrimüslimlere de “müellefe-i kulûb” sınıfından zekât verilmesi maslahata uygun bulunabilir. Bu sınıfa zekât verilebileceğini savunan âlimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdirine bağlı olduğunu; uygun görmeleri hâlinde “müellefe-i kulûb”a zekât verilebileceğini, zaman zaman buna ihtiyaç duyulabileceğini söylemişlerdir (Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, II, 607-608).
ALLAH siz ehli sünnet hocalarımız dan dünya ve ahirette ebedî razı olsun amin ALLAH bizleri de dualarınızıa ilhak eylesin amin amin amin amin amin ALLAH bizleri de ehli sünnet üzere yaşayıp ölmek nasip eylesin amin amin amin
Değerli Hocalarım çok çok çok önemli bir hizmet yapıyorsunuz bir mislide size yazılıyor Ellah razı olsun amin ecmain hayırla kalın
“Rabbim göğsümü daraltan her şeyden kalbimi temizle
Allah razi olsun Hocam
Çok güzel izahlar.
Teşekkürler.
Fakat en son net bir cevap söylense daha iyi olur. Bizim gibi avam için.
Evet veya hayır gibi.
Evimizde osmanlı zamanından kalma bir fetva kitabı var. Latin harflere çevrilmiş.uzun sorular var. Zeyd ile amır şöyle şöyle işler yapsa vs. Şu lazım gelir mi.cevap net gelmez. Veya gelir.
Gayrimüslime kurban eti verilir mi?
Müslüman olmayan, kardeşe ( akrabaya) zekât verilir mi ?
Kurban eti hakkında yapılacak işlemlerle alakalı olarak Allah Teala şöyle buyurmuştur:
“Biz kurbanlık büyükbaş hayvanları da sizin hakkınızda Allah’ın dininin şeâirinden kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Onlar boğazlanmak üzere saf halinde dururken onları kestiğiniz zaman Allah’ın adını anın! Yanı üstü yere yıkılınca da onlardan hem siz yiyin, hem kanaat gösterip istemeyene, hem de fakirlere yedirin. İşte şükredesiniz diye böylece onları sizin emrinize verdik.” (Hacc, 22/36)
Buna göre kurban etinden hem sahibi yiyebilir hem de zengin - fakir akraba ve konu komşuya ikram edilir. Burada bu kimselerin müslüman olması şartı bulunmamaktadır. Dolayısıyla kurban etinden gayrimüslimlere de verilebilir. Hatta bu yol, kalplerinin İslam’a ısındırılması gibi güzel bir hedef içermesi açısından tavsiye bile edilebilir.
Aralarında dört mezhep imamının da bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekâtın, gayrimüslimlere verilemeyeceğinde görüş birliğine varmışlardır. Çünkü esas olarak zekât müslüman fakirlerin hakkıdır (Kâsânî, Bedâî’, II, 49; Nevevî, el-Mecmû’, VI, 197; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 207; İbn Nüceym, el-Bahr, II, 261).
Ancak Kur’an-ı Kerim’de zekâtın sarf edileceği yerler arasında, kalpleri İslam’a ısındırılacak olan “müellefe-i kulûb” da zikredilmiş (Tevbe, 9/60); Hz. Peygamber (s.a.s.) de gerek zekât gerekse diğer devlet gelirlerinden kalplerini İslam’a ısındırmak istediği kişilere pay ayırmıştır (Buhârî, Farzu’l-humus, 19; Tirmizî, Zekât, 30).
Resûlullah’ın (s.a.s.) vefatından sonra bazı kimseler bu uygulamayla bağlantı kurarak devlet başkanı olan Hz. Ebû Bekir’den zekât gelirinden pay istemişler, duruma muttali olan Hz. Ömer (r.a.) de “De ki: Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” (Kehf, 18/29) âyetini okuyarak, artık müellefe-i kulûbun kalmadığını ifade etmiş ve onların talebini reddetmiştir (Bkz. Kâsânî, Bedâî’, II, 45; Zeylaî, Nasbu’r-râye, II, 394-395; Aliyyü’l-kârî, Fethu bâbi’l-‘inâye, I, 530).
Bu sebeple fakihlerin çoğunluğu, Hz. Ömer’in bu ictihâdına ve Hulefâ-yı Râşidin döneminde “müellefe-i kulûb”a pay ayrılmamış (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, IV, 361) oluşuna dayanarak Tevbe sûresinin 60. âyetinde sözü edilen bu payın düştüğü sonucuna varmışlardır. Fakat Hz. Ömer’in “müellefe-i kulûb” sınıfından zekât isteyenlerin talebini reddetmesi, bu konu ile ilgili âyetin hükmünün yürürlükten kaldırılmış olmasından değil, bu konuda kendisine başvuran kimseleri “müellefe-i kulûb” sınıfından saymamasından dolayıdır.
Dolayısıyla günümüzde de kalpleri kazanılmak, İslam’a ısındırılmak veya kötülüklerinden emin olunmak istenen yahut müslümanlara faydalı olacakları umulan gayrimüslimlere de “müellefe-i kulûb” sınıfından zekât verilmesi maslahata uygun bulunabilir. Bu sınıfa zekât verilebileceğini savunan âlimler bu yönde bir tasarrufun devlet yetkililerinin takdirine bağlı olduğunu; uygun görmeleri hâlinde “müellefe-i kulûb”a zekât verilebileceğini, zaman zaman buna ihtiyaç duyulabileceğini söylemişlerdir (Karadâvî, Fıkhu’z-zekât, II, 607-608).
@@ismailtopal_sf Allah razı olsun.
Çok açıklayıcı ve aydınlatıcı bilgi.
@@ismailtopal_sf Allah razı olsun.
Allah eksikliğinizi göstermesin.
Varolun.
❤
.