Maşallah barekallah Rabbim ne kadar güzel kalbi islamla tanıştırdı arayıp buldu,,,,biz Müslümanların ibret alıp,, hayatımız da hazır olan İslamın kıymetini yeterince bilemediğimiz görülüyor inşallah kıymetini bilip gerçek anlamda yaşamayı bizlere nasip etsin inşallah,,,, :)
Nejla abla veya kardeşim anneme bacıma hissettiğim duygularla sana yazıyorum ğören ve gönül gözüyle görebiliyorum ki allahımın nuru yüzüne vurmuş. MAŞALLAH MAŞALLAH ALLAH HAK TOLUNDAN AYIRMASIN ALLAH RAZI OLSUN SENDEN SÜBHAN ALLAH ALLAH AİLENE SANA SAĞLIK SIHAT VERSİN ALLAHIN BEREKETİ BÜTÜN MÜSLÜMAN ALEMİNİN ÜZERINDE OLSUN.AMİİİNNNNN. BAYA VİDYOLARINI IZLEDİM. ALLAH DİĞER KARDEŞLERİMİZEDE NASİP ETSİN İNŞALLAH. AMİİNNNN.
Namaz ve Hakikati Dedim ki; − Yâ Rabbi, hangi namaz sana daha yakındır? −O namaz ki, içinde benden başkasının kalmadığı, kılanın içinde kaybolduğu! Namaz, esas itibarıyla üçe ayrılır; 1. Mülk âleminin namazı. 2. Melekût âleminin namazı. 3. Ceberût âlemindekinin namazı. Namaz, kılınmaz; ikame edilir! Namaz nedir? Önce, namazın ne olduğunu anlamak gerekir. Namaz, yöneliştir! Yönelişin neticesi olarak istek, duadır! Ama öyle bir dua ki, edenin içinde yok olduğu bir dua! Namaz, vehmî benlikle başlar, secdedeki “yokluk”la tamam olur. Önce bildiğimiz klasik namazdan söz edelim… Bu namaza duran kişi, Allâh’a kulluk gayesiyle, “Allâhû Ekber” diyerek başladığı zaman, önce bu kelimenin mânâsını düşünerek konsantre olmaya çalışır. “Allâhû Ekber” demek; Allâh “büyüktür” ya da “en büyüktür” gibi bir anlama alınmaz. Çünkü Allâh, “büyüklük” kavramından münezzehtir! Allâh’ın, misli, dengi, benzeri, makro ya da mikro planda bir ikincisi yoktur ki, “ondan büyüklüğü” bahis konusu edilsin! “Ekber” kelimesini, “Allâh” ismi yanında gördüğümüz zaman, asla normal biçimde, herhangi bir şeyden büyüklük olarak anlayamayız. Çünkü, az önce de söylediğim gibi, O’nun daha büyük olduğu, ikinci bir varlıktan söz etmek mümkün değildir. Öyle ise, “Ekber” kelimesini “Allâh” ismiyle bütünleşmiş olarak gördüğümüzde nasıl yorumlayacağız?.. “Allâhû Ekber” kelimesinin Türkçe anlamını, düşünebildiğimiz kadarıyla şöyle yorumlayabiliriz; Sonsuz - sınırsız olması sebebiyle, tüm varlıkta kendinden başka bir vücud sahibi olması mümkün olmayan büyüklük! Evet, bir şeyden büyük değil, “büyüklük” sahibi! İşte bu “büyüklüğü” şayet hissedersek ve bu şekilde “Allâhû Ekber” diyerek namaza başlarsak; daha sonra okuyacağımız âyetler ve rükû ve secdeler ile namazı “ikame” etmeye çalışmış oluruz... Gücümüz yettiğince, ilmimiz elverdiğince... Bu ikame sırasında, kişi kendini yaratan varlığa, hamd eder, şükreder, isteklerini arz eder ve ondan kendisine icabet etmesini bekler. Bu şekilde bir fiil ortaya koyması istendiği; emredildiği için; bu emri yerine getirmek üzere bu namazı edâ eder! İşte bu, avamın namazıdır. Beden boyutunun namazıdır! Melekût âleminin, ârifin namazı ise müşahedelerin etkisinde olarak ikame edilir. Mânâ boyutunun bu namazında kişi, fâili hakikiyi ve varlıklar üzerinde tasarruf eden, onları her an yaratan ve yok eden, onları her an dilediği şekle sokan “Rabb-ül âlemîn”i seyreder. Bu mânâdaki namazda, bir kişi hem beden boyutundaki namazını edâ eder; hem de Hakk’ın fiillerini müşahede hâlindedir. Tüm varlıkta tasarruf edenin; hem de her an ve her zerrede tasarruf etmekte olanın Allâh olduğunun Ayn-el yakîn müşahedesi hâlindedir. Ancak bütün bunlara rağmen de, “fetih” gelmemiş olduğu için, Hakk-el yakîn hâsıl olmadığı için; vehim kalkmamış; kendisi olarak Hakk’ı seyretme hâli devam etmektedir. Yani, “ikilik” ortadan kalkmamıştır! Kendisini müşahede eder, şuursal bir birim olarak kendini görmekte devam eder; ancak bununla beraber, kendisi de dâhil olmak üzere, mevcudatta tek bir mutasarrıfın hüküm, irade, kudret ve kuvvetinin geçerli olduğunu da devamlı olarak seyir hâlindedir. Ki onun bu seyir hâli, “Melekût âleminin seyri namazı” hükmündedir. Bu namaz hâli içindeki kişi, tüm varlıklardan çıkan fiillerin tamamıyla hikmet olduğunu idrak ederek, kimseyi ve hiçbir varlığı, yersiz ya da yanlış iş yapmakla itham etmez veya suçlamaz... Eğer, bu namazda biraz daha kemâl sahibi olursa, varlığın her zerresinde O’nun varlığını müşahede ettiği için; o zerrede, daha doğrusu zerre gördüğü şeyde, O’nun dışında bir şey olmadığını fark ederek; artık her sûrette O’nu seyretmeye başlar. Ve bu hâl, o kişide AŞK hâlini meydana getirir. Her birime karşı büyük bir sevgiyle dolup taşar. Ne ak kalmıştır onun gözünde, ne de kara! Tüm varlığa hizmet, yardım, onun en büyük gayesi olur. “Yetmiş iki milleti bir gözle görmeye başlar”; Yunus Emre’nin dediği gibi! Çünkü, onun nazarında yetmiş iki millet değil, TEK varlık vardır! Ârifin bu namazı “orta namaz”dır! “Salâtı vusta”dır. Ve bunun hükümlerine göre karşılığına ulaşır! Ceberût âleminin namazına gelince... Ârifi Billâh’ın namazıdır bu! “Namaz müminin mi’râcıdır” şeklindeki Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın işaret ettiği namazdır bu namaz! “Kab-ı kavseyn” boyutuna urûc ettiği zaman Rasûlullâh sallAllâhu aleyhi ve sellem mirâc’da nakledilir ki, kendisine; “Dur! Rabbin namazdadır!” denilmişti. Rubûbiyet mertebesinin namazından söz edilmektedir burada. “Rabbin namazı”, Rabb-ül âlemîn’in Rubûbiyet hükümlerinin Efâl âleminde yürürlükte olmasıdır. Rabbin hükümlerinin, Rabbanî kudretiyle tahakkukundan “Rabbin namazı” diye söz edilmektedir. Rab; Esmâ’nın mânâları üzere mahlûkatı var edip yönlendirendir! Bu tasarruf, “terbiye” diye anılır. Bu mertebe, boyutsal bir mertebedir ve “şuur sıçraması” diye adlandırdığımız bir tür mi’râc ile hâsıl olur. Şuurda oluşur! “Şuur” kendisini “Ceberût” boyutunda tanıdığı zaman, kendi vehmî benliği, birimsel benliği kalkmış olur; ve kendisinde Hakkanî vasıflar ile Rab zuhur eder. İşte bu namaz, bir mânâda “Rabbin namazı” denilerek, Rabb’e izafe edilir. Ki gerçekte Rabbin tasarrufu dışında kalan hiçbir şey yoktur. Esasen, Rabbanî seyr, kendi Esmâ’sı üzerinedir. Efâl ise Esmâ’nın tabii neticesi olarak meydana gelir. Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm), Allâhû Teâlâ’nın ikramı olarak mirâc’a çıktığı zaman, Ceberût âleminde, Rabb-ül âlemîn’in tüm mevcudat üzerinde Esmâ yollu mutlak tasarrufunu müşahede etti, “Kab-ı kavseyn” noktasında. “Ev edna”… Hatta bunun da ötesinde, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ismi altında, “gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli ve yürüyen ayağı olarak”; “Şehâdet etti ki Allâh, kendisinin dışında, ötesinde bir TANRI mevcut değildir”! Ve sonra Rabbi ile mükaleme etti Rasûlullâh (aleyhisselâm)! Ve sonra Rabbinin emirlerini hâmil olarak tekrar insanların arasına döndü Muhammed Mustafa adıyla, RASÛLULLÂH! Acaba, bu cümleler bize Rasûlullâh (s.a.v)’in hüviyeti, eniyeti ve kişiliği hakkında bazı ipuçları verebiliyor mu? Birincisi insanlara emrolunan, farz olunan bildiğimiz namazdı. İkincisi, “orta namaz” diye bahsedilen. Üçüncüsü ise, “daimî namaz” diye anlatılmak istenen. Esasen, ikinci tür de vakitle kaîm olmayarak devamlı ikame edilen bir tür “daimî namaz” olmasına rağmen; gerçek “daimî namaz” bu üçüncü namazdır. İşte, en makbûl namaz, “kılanın içinde olmadığı” olarak belirtilen bu üçüncü namazdır. Ki bu konuya metnin sonlarına doğru tekrar bir nebze, Zül’Celâli Vel’İkrâm’ın ihsanı ve sınırların müsaade ettiği ölçüde değineceğiz.
Maşallah ne güzel müslüman olmuşsunuz sizi çok beğendim Allah ibadetlerimizi kabul etsin allahhep beraber cennetine nasıp etsin inşallah din düşmanlarına da nasip etsin amin😍inşallah ben çok sevindim sizin adınıza
Nejla gibi demek yerine Nejla hanım gibi desen olmaz mıydı? En çok saygıya layık insan müslümandır. İnsanlar biz müslümanları görünce müslüman olacağı varsa da olmaz dilimiz o kadar kaba ki!
Çok Yönlü Namaz “...Ve yukiymûnas salâte...” “...Ve namazı kaîm kılarlar...” Burada birkaç mânâ anlıyoruz... Şayet dikkat edersek, “yusallûne” yerine “yukiymûnas salâte” denmiştir... “Namaz kılarlar” anlamına olarak “yusallûne” kelimesi kullanılabilecekken; toplu olarak “namazın kaîm kılınmasından” yani bu kelimeyle işaret edilen mânânın toplu olarak, elbirliğiyle gerçekleştirilmesinden söz edilmektedir; ki bu üzerinde önemle durulması gereken bir işaret olmaktadır... Ayrıca “salât”; hem “dua” anlamındadır, hem de “namaz” anlamına gelmektedir... Öyle ise olayı burada da çift yönlü, yani her iki mânâya da dönük bir şekilde, ayrı ayrı değerlendirmek mecburiyetindeyiz... Yani, “salât”ın hem bireysel işlevi söz konusudur, hem de toplu işlevine dikkat çekilmektedir... Toplu ve bireysel uygulaması söz konusu olan “salât”ın hem “dua” yanı, hem de “namaz” yanı mevcuttur... Ve “NAMAZ”ın dahi, “kılınması”, “ikamesi”, “vustası” ve “daimîsi” mevzubahistir!.. Bize bu konuda açılanlardan, anlatabileceğimiz kadarıyla, bunları izaha çalışalım... “SALÂT” kelimesinin mânâsını ister “dua” anlamıyla, ister “namaz” anlamıyla değerlendirelim, her iki şıkta da faaliyet beyinde ve düşüncede olmaktadır... “DUA”yı “yönlendirilmiş beyin dalgaları” olarak mütalaa edebiliyoruz... NAMAZ dahi; “okunan şeylerin mânâsının bilinmesi zorunlu olmadığına” göre bir yönüyle tamamen beyin faaliyetleriyle ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır[1]... Böyle olunca, fark edilmektedir ki, en alt düzeyde yerine getirilen “salât” ile, yani “namaz kılınarak”;Allâh isimleriyle bezenmiş ve oluşturulmuş beyin tarafından, okunan âyetler ve dualar ile ilgili konuda “yönlendirilmiş dalgalar” üretilerek bunlar hem dışa, çevreye yayılmakta; hem de ruha yüklemektedir!.. Bireysel mânâda yapılan bu çalışma, şayet toplu olarak yapılma yoluna dökülürse, o zaman olay çok daha büyük boyutlarda sonuçlar oluşturmaktadır... Yani, “cemaatle namaz” veya “toplu dua” gibi!.. Çünkü pek çok beyinden yayılan güçlü yönlendirilmiş beyin dalgalarının istenilen amaca dönük bir şeyler oluşturma ihtimali çok daha fazladır!.. İşin içyüzü böyle olunca, “salâtı ikame etmenin” mânâsını, “inananların inançları doğrultusunda güçlü beyin dalgalarını kullanmak suretiyle, topluma yararlı yön verme” anlamında değerlendirebiliriz sanırım... Bu mânâda yağmur dualarından; düşmanın kahrına; ya da HAC’daki milyonların vakfe duasına kadar çeşitli duaları hatırlayabiliriz. Diğer taraftan olayı “namaz” olarak ele aldığımızda da aynı hususa işaret edildiğini görmekteyiz... “Cemaatle kılınan namaz, ferdî kılınan namazdan yirmi beş kat daha kazançlıdır” şeklindeki Rasûlullâh açıklaması bu olayı açık-seçik vurgulamaktadır... Demek ki, “salâtın topluluk tarafından ikamesinin” bir mânâsı da bu oluyormuş... Gelelim “salât” kelimesinin “bireysel namaz” olarak anlaşılması doğrultusunda fark edebileceğimiz anlayış seviyelerine... “NAMAZ”ın “kılınmasına”, “ikamesine”, “vustasına”, “daimîsine”... Kılınan namaz, genelde pek çoğumuzun her gün kılmakta olduğu namazlardır... Namaza durur, okunması gerekli olanları, bir çoğumuz mânâlarını dahi bilmeden okur, gerekli hareketleri yaparak ibadetimizi tamamlarız... Bu arada aklımıza çeşitli olmadık fikirler de gelebilir, ve elde olmaksızın onları düşünebiliriz... Bu kılınan namazın faydası, öncelikle emre uymanın getirdiği imanı kuvveden fiile dönüştürmektir... İkinci olarak kazanç, namaz içinde okunanların farkında olmasak dahi, bu mânâ ve enerjinin (nûrun) beyin tarafından ışınsal enerjiye çevrilerek ruha yüklenmesi, böylece kişinin “nûrunun” artmasıdır. Bu sebepledir ki, “Ben namazın tam hakkını veremiyorum; öyle ise hiç kılmayayım” diyerek terk etmek, kişi için çok büyük kayıptır!.. Maalesef, namazın “ikamesi” denen husus, günümüzde namaz “kılınmasına” dönüşmüştür!.. Yani, genelde edâ edilen namaz, “ikame” derecesinden, “kılınma” derecesine inmiştir!.. Hâlbuki namazın “ikamesi” ile “Mi’râc” hâsıl olur!.. Niteki Rasûlullâh (aleyhisselâm) şöyle buyurur: “Namaz müminin mi’râcıdır!..” Namazın “müminin mi’râcı olması” kişinin Allâh’a vuslatı demektir!.. “Varsaydığın” benliğinin “yok”luğunu müşahede ile “ALLÂH BÂKÎ’DİR” diyebilmendir. Eğer ki sen, namaz hâlinde, namazın hakkını veremiyorsan, henüz namazı “ikame” edemiyorsun demektir... Zira namazın hakkını vermenin en alt derecesi “İHSAN” hâlidir... Namazda “ihsan” derecesini Efendimiz (aleyhisselâm) şöyle anlatıyor: “Sen Allâh’ı göremiyorsan dahi, Allâh seni görüyor olarak düşünüp, namazını böylece edâ etmendir İHSAN!..” Bunu da, basit bir dille, “Allâh’ın huzuruna çıkmak” diye dilimize çevirmişler. Hâlbuki, sadece namazda değil, her an O’nun huzurundasın!.. Her an O’nun huzurunda iken, bundan gaflet edip; sadece namazda O’nun huzuruna girmeyi kabullenmek, son derece önemli bir “SAPMA”dır!..
S.a.Aciz ve mücrim biri olarak videolarınıza yorum yazmak haddime değil.Ne söyliyeceğimi bilemiyoum.Kalbimden gecen şeyi biraz iddalıda olsa yazmak istedim.Az çok islami konularla ilgili olan biri olarak şunu diyebilirim.Hayatımda karşılaştığım ve nimet olarak değerlendirebileceğim en güzel şeylerden biri sizi tanımak oldu.Çok şey yazabilirim aslında ama sizden bir ricam olacak.Benimde iki tane kızım var.Onlar ve benim için dua ederseniz sevinirim.
RABBIM, sana ve evlatlarina hidayet versin kardesim,korusun ve dogru yoldan ayirmasin insallah,hikmet yolunda,son nefesinekadar ilerlemen dilegimle kardesim,ALLAHa emanet ol
Kadın çok akıllı her seyi arastirmak ne neden merak edip islami bulmak ah ah cok guzel insallah bizde senin gibi oluruz
Çok güzel bir anlatım İslamiyeti çok güzel Anlatıyorsunuz
Ne güzel iman ne güzel hidayet. Rabbim bana ve herkese böylesi güçlü bi iman, boyle guzel hidayet nasip eylesin inşallah... 🤲♥️🕋
Nejla hanımcım sizi Allah cc için çok seviyorum.
Maşallah subhanallah ne güzel insansınız.. O güzel yüreğinize Rabbim hidayet bağışlamış ne mutlu size..
Helal olsun Allah.in sevdigi kuluymussun Allah.senin ve senin gibilerin neslini cogaltsin cumlemizide hidayete kavustursun
Rabbim doğru yolda istikamet le yürümekten son nefesimizekadar ayırmasın . İslama teslim olalım ki selamete erelim inşallah
Vallahi imrendim. Maşallah.
Yâ mukallibe’l-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînik: Ey kalpleri halden hale çeviren Allah2ım! kalblerimizi dininde SABİT kıl!
Allah razı olsun
Maşallah barekallah Rabbim ne kadar güzel kalbi islamla tanıştırdı arayıp buldu,,,,biz Müslümanların ibret alıp,, hayatımız da hazır olan İslamın kıymetini yeterince bilemediğimiz görülüyor inşallah kıymetini bilip gerçek anlamda yaşamayı bizlere nasip etsin inşallah,,,, :)
Amın inşallah
Maşaallah barekellah kaç kere dinledim ne mutlu dinimizin ne kadar güzel olduğunu ne güzel anlatıyor rabbim razı olsun
Necla Hanım Maşallah her şeyi çok güzel anlatıyorsunuz bir Adıyaman menzile gidiyor
Orada istediğiniz her şeyi bulacaksın Bize de dua edin Rabbim yolunu açık etsin Selamünaleyküm
Abla o kadar güzel anlatıyor ki dinlemeye doyulmuyor
Kuranı kerimde akletmezlermi düşünmezlerdi ayetini nejlada gördüm maşallah
allaha sonsuz sukurler olsun masaallah
Nejla abla veya kardeşim anneme bacıma hissettiğim duygularla sana yazıyorum ğören ve gönül gözüyle görebiliyorum ki allahımın nuru yüzüne vurmuş. MAŞALLAH MAŞALLAH ALLAH HAK TOLUNDAN AYIRMASIN ALLAH RAZI OLSUN SENDEN SÜBHAN ALLAH ALLAH AİLENE SANA SAĞLIK SIHAT VERSİN ALLAHIN BEREKETİ BÜTÜN MÜSLÜMAN ALEMİNİN ÜZERINDE OLSUN.AMİİİNNNNN. BAYA VİDYOLARINI IZLEDİM. ALLAH DİĞER KARDEŞLERİMİZEDE NASİP ETSİN İNŞALLAH. AMİİNNNN.
Âmin
Mashaallah tebrikler, barekallah.....
You are such an inspiration. Ilham veriyorsun, Allah ü Teala senden razı olsun.
Masallah süphan Allah kandiliniz mubarek olsun islam cihatiniz mubarek olsun 😥😥😥😥🌹💟🌹💟🌹💟🌹💟🌹💟🌹💟
Dizi yerine bu kadının bölümleri izlense türkiye çağ atlar..subhanallah sözünü ble anlamını hissderek söylüyor...
Elhamdülillah bende müslümanım ama sizdeki tevekkülü yaşayamadım sizin adınıza mutlu oldum kitabınızı okudum sizin konuştuğunuz gibi süsleme yapmadan yazmamızı isterdim sizinle konuşmak isterdim
Maşallah rabbim başkalarının hidayetine vesile etsin inşallah
Ankebut Suresi
﴾2﴿ İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?
Namaz ve Hakikati
Dedim ki;
− Yâ Rabbi, hangi namaz sana daha yakındır?
−O namaz ki, içinde benden başkasının kalmadığı, kılanın içinde kaybolduğu!
Namaz, esas itibarıyla üçe ayrılır;
1. Mülk âleminin namazı.
2. Melekût âleminin namazı.
3. Ceberût âlemindekinin namazı.
Namaz, kılınmaz; ikame edilir!
Namaz nedir?
Önce, namazın ne olduğunu anlamak gerekir.
Namaz, yöneliştir! Yönelişin neticesi olarak istek, duadır! Ama öyle bir dua ki, edenin içinde yok olduğu bir dua!
Namaz, vehmî benlikle başlar, secdedeki “yokluk”la tamam olur.
Önce bildiğimiz klasik namazdan söz edelim…
Bu namaza duran kişi, Allâh’a kulluk gayesiyle, “Allâhû Ekber” diyerek başladığı zaman, önce bu kelimenin mânâsını düşünerek konsantre olmaya çalışır.
“Allâhû Ekber” demek; Allâh “büyüktür” ya da “en büyüktür” gibi bir anlama alınmaz. Çünkü Allâh, “büyüklük” kavramından münezzehtir!
Allâh’ın, misli, dengi, benzeri, makro ya da mikro planda bir ikincisi yoktur ki, “ondan büyüklüğü” bahis konusu edilsin!
“Ekber” kelimesini, “Allâh” ismi yanında gördüğümüz zaman, asla normal biçimde, herhangi bir şeyden büyüklük olarak anlayamayız. Çünkü, az önce de söylediğim gibi, O’nun daha büyük olduğu, ikinci bir varlıktan söz etmek mümkün değildir.
Öyle ise, “Ekber” kelimesini “Allâh” ismiyle bütünleşmiş olarak gördüğümüzde nasıl yorumlayacağız?..
“Allâhû Ekber” kelimesinin Türkçe anlamını, düşünebildiğimiz kadarıyla şöyle yorumlayabiliriz;
Sonsuz - sınırsız olması sebebiyle, tüm varlıkta kendinden başka bir vücud sahibi olması mümkün olmayan büyüklük! Evet, bir şeyden büyük değil, “büyüklük” sahibi!
İşte bu “büyüklüğü” şayet hissedersek ve bu şekilde “Allâhû Ekber” diyerek namaza başlarsak; daha sonra okuyacağımız âyetler ve rükû ve secdeler ile namazı “ikame” etmeye çalışmış oluruz... Gücümüz yettiğince, ilmimiz elverdiğince...
Bu ikame sırasında, kişi kendini yaratan varlığa, hamd eder, şükreder, isteklerini arz eder ve ondan kendisine icabet etmesini bekler. Bu şekilde bir fiil ortaya koyması istendiği; emredildiği için; bu emri yerine getirmek üzere bu namazı edâ eder!
İşte bu, avamın namazıdır. Beden boyutunun namazıdır!
Melekût âleminin, ârifin namazı ise müşahedelerin etkisinde olarak ikame edilir.
Mânâ boyutunun bu namazında kişi, fâili hakikiyi ve varlıklar üzerinde tasarruf eden, onları her an yaratan ve yok eden, onları her an dilediği şekle sokan “Rabb-ül âlemîn”i seyreder.
Bu mânâdaki namazda, bir kişi hem beden boyutundaki namazını edâ eder; hem de Hakk’ın fiillerini müşahede hâlindedir.
Tüm varlıkta tasarruf edenin; hem de her an ve her zerrede tasarruf etmekte olanın Allâh olduğunun Ayn-el yakîn müşahedesi hâlindedir.
Ancak bütün bunlara rağmen de, “fetih” gelmemiş olduğu için, Hakk-el yakîn hâsıl olmadığı için; vehim kalkmamış; kendisi olarak Hakk’ı seyretme hâli devam etmektedir. Yani, “ikilik” ortadan kalkmamıştır!
Kendisini müşahede eder, şuursal bir birim olarak kendini görmekte devam eder; ancak bununla beraber, kendisi de dâhil olmak üzere, mevcudatta tek bir mutasarrıfın hüküm, irade, kudret ve kuvvetinin geçerli olduğunu da devamlı olarak seyir hâlindedir. Ki onun bu seyir hâli, “Melekût âleminin seyri namazı” hükmündedir.
Bu namaz hâli içindeki kişi, tüm varlıklardan çıkan fiillerin tamamıyla hikmet olduğunu idrak ederek, kimseyi ve hiçbir varlığı, yersiz ya da yanlış iş yapmakla itham etmez veya suçlamaz...
Eğer, bu namazda biraz daha kemâl sahibi olursa, varlığın her zerresinde O’nun varlığını müşahede ettiği için; o zerrede, daha doğrusu zerre gördüğü şeyde, O’nun dışında bir şey olmadığını fark ederek; artık her sûrette O’nu seyretmeye başlar.
Ve bu hâl, o kişide AŞK hâlini meydana getirir. Her birime karşı büyük bir sevgiyle dolup taşar.
Ne ak kalmıştır onun gözünde, ne de kara!
Tüm varlığa hizmet, yardım, onun en büyük gayesi olur. “Yetmiş iki milleti bir gözle görmeye başlar”; Yunus Emre’nin dediği gibi! Çünkü, onun nazarında yetmiş iki millet değil, TEK varlık vardır!
Ârifin bu namazı “orta namaz”dır! “Salâtı vusta”dır. Ve bunun hükümlerine göre karşılığına ulaşır!
Ceberût âleminin namazına gelince...
Ârifi Billâh’ın namazıdır bu! “Namaz müminin mi’râcıdır” şeklindeki Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm)’ın işaret ettiği namazdır bu namaz!
“Kab-ı kavseyn” boyutuna urûc ettiği zaman Rasûlullâh sallAllâhu aleyhi ve sellem mirâc’da nakledilir ki, kendisine;
“Dur! Rabbin namazdadır!” denilmişti.
Rubûbiyet mertebesinin namazından söz edilmektedir burada.
“Rabbin namazı”, Rabb-ül âlemîn’in Rubûbiyet hükümlerinin Efâl âleminde yürürlükte olmasıdır.
Rabbin hükümlerinin, Rabbanî kudretiyle tahakkukundan “Rabbin namazı” diye söz edilmektedir.
Rab; Esmâ’nın mânâları üzere mahlûkatı var edip yönlendirendir! Bu tasarruf, “terbiye” diye anılır.
Bu mertebe, boyutsal bir mertebedir ve “şuur sıçraması” diye adlandırdığımız bir tür mi’râc ile hâsıl olur. Şuurda oluşur!
“Şuur” kendisini “Ceberût” boyutunda tanıdığı zaman, kendi vehmî benliği, birimsel benliği kalkmış olur; ve kendisinde Hakkanî vasıflar ile Rab zuhur eder.
İşte bu namaz, bir mânâda “Rabbin namazı” denilerek, Rabb’e izafe edilir. Ki gerçekte Rabbin tasarrufu dışında kalan hiçbir şey yoktur.
Esasen, Rabbanî seyr, kendi Esmâ’sı üzerinedir. Efâl ise Esmâ’nın tabii neticesi olarak meydana gelir.
Hz. Rasûlullâh (aleyhisselâm), Allâhû Teâlâ’nın ikramı olarak mirâc’a çıktığı zaman, Ceberût âleminde, Rabb-ül âlemîn’in tüm mevcudat üzerinde Esmâ yollu mutlak tasarrufunu müşahede etti, “Kab-ı kavseyn” noktasında.
“Ev edna”… Hatta bunun da ötesinde, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ismi altında, “gören gözü, işiten kulağı, söyleyen dili, tutan eli ve yürüyen ayağı olarak”; “Şehâdet etti ki Allâh, kendisinin dışında, ötesinde bir TANRI mevcut değildir”!
Ve sonra Rabbi ile mükaleme etti Rasûlullâh (aleyhisselâm)!
Ve sonra Rabbinin emirlerini hâmil olarak tekrar insanların arasına döndü Muhammed Mustafa adıyla, RASÛLULLÂH!
Acaba, bu cümleler bize Rasûlullâh (s.a.v)’in hüviyeti, eniyeti ve kişiliği hakkında bazı ipuçları verebiliyor mu?
Birincisi insanlara emrolunan, farz olunan bildiğimiz namazdı.
İkincisi, “orta namaz” diye bahsedilen.
Üçüncüsü ise, “daimî namaz” diye anlatılmak istenen.
Esasen, ikinci tür de vakitle kaîm olmayarak devamlı ikame edilen bir tür “daimî namaz” olmasına rağmen; gerçek “daimî namaz” bu üçüncü namazdır.
İşte, en makbûl namaz, “kılanın içinde olmadığı” olarak belirtilen bu üçüncü namazdır. Ki bu konuya metnin sonlarına doğru tekrar bir nebze, Zül’Celâli Vel’İkrâm’ın ihsanı ve sınırların müsaade ettiği ölçüde değineceğiz.
MaşAllah Rabbim bizim vatanımızda ki yozlaşmış insanlara hidayet versin inşAllah amin
Masallah masallah Rabbim bagislasinAmin😘
Seni tanıyınca müslümanluğımdan utandım.. Dedim ki ben nasıl Müslümanım.. Yarım yamalak öylesine.. Vah vah bize. 😔🤲
Maşallah ne güzel müslüman olmuşsunuz sizi çok beğendim Allah ibadetlerimizi kabul etsin allahhep beraber cennetine nasıp etsin inşallah din düşmanlarına da nasip etsin amin😍inşallah ben çok sevindim sizin adınıza
Allah bize de senin azmin kadar azim heves versin inşallah amin ♥️💕
AH BE GUZEL BACIM KESKE BIZLERDE SENIN GIBI DOGRU YOLU BULABILSEK DOGRU YOLDAYIZ DIYE HEP KENDIMIZI KANDIRIYORUZ.
maasallah
Nejla gibi demek yerine Nejla hanım gibi desen olmaz mıydı? En çok saygıya layık insan müslümandır. İnsanlar biz müslümanları görünce müslüman olacağı varsa da olmaz dilimiz o kadar kaba ki!
Maşaallah anadan doğma muslumandan çok şey biliyor
Sizinle sohbet etmek isteridim ben Beykoz'ortaceşme oturuyorum gerçekten tanışmak isterdim sizinle
👍👏👏👏👏👏👏😍
Çok Yönlü Namaz
“...Ve yukiymûnas salâte...”
“...Ve namazı kaîm kılarlar...”
Burada birkaç mânâ anlıyoruz...
Şayet dikkat edersek, “yusallûne” yerine “yukiymûnas salâte” denmiştir... “Namaz kılarlar” anlamına olarak “yusallûne” kelimesi kullanılabilecekken; toplu olarak “namazın kaîm kılınmasından” yani bu kelimeyle işaret edilen mânânın toplu olarak, elbirliğiyle gerçekleştirilmesinden söz edilmektedir; ki bu üzerinde önemle durulması gereken bir işaret olmaktadır...
Ayrıca “salât”; hem “dua” anlamındadır, hem de “namaz” anlamına gelmektedir... Öyle ise olayı burada da çift yönlü, yani her iki mânâya da dönük bir şekilde, ayrı ayrı değerlendirmek mecburiyetindeyiz... Yani, “salât”ın hem bireysel işlevi söz konusudur, hem de toplu işlevine dikkat çekilmektedir...
Toplu ve bireysel uygulaması söz konusu olan “salât”ın hem “dua” yanı, hem de “namaz” yanı mevcuttur...
Ve “NAMAZ”ın dahi, “kılınması”, “ikamesi”, “vustası” ve “daimîsi” mevzubahistir!..
Bize bu konuda açılanlardan, anlatabileceğimiz kadarıyla, bunları izaha çalışalım...
“SALÂT” kelimesinin mânâsını ister “dua” anlamıyla, ister “namaz” anlamıyla değerlendirelim, her iki şıkta da faaliyet beyinde ve düşüncede olmaktadır...
“DUA”yı “yönlendirilmiş beyin dalgaları” olarak mütalaa edebiliyoruz...
NAMAZ dahi; “okunan şeylerin mânâsının bilinmesi zorunlu olmadığına” göre bir yönüyle tamamen beyin faaliyetleriyle ilgili olarak karşımıza çıkmaktadır[1]...
Böyle olunca, fark edilmektedir ki, en alt düzeyde yerine getirilen “salât” ile, yani “namaz kılınarak”;Allâh isimleriyle bezenmiş ve oluşturulmuş beyin tarafından, okunan âyetler ve dualar ile ilgili konuda “yönlendirilmiş dalgalar” üretilerek bunlar hem dışa, çevreye yayılmakta; hem de ruha yüklemektedir!..
Bireysel mânâda yapılan bu çalışma, şayet toplu olarak yapılma yoluna dökülürse, o zaman olay çok daha büyük boyutlarda sonuçlar oluşturmaktadır... Yani, “cemaatle namaz” veya “toplu dua” gibi!..
Çünkü pek çok beyinden yayılan güçlü yönlendirilmiş beyin dalgalarının istenilen amaca dönük bir şeyler oluşturma ihtimali çok daha fazladır!..
İşin içyüzü böyle olunca, “salâtı ikame etmenin” mânâsını, “inananların inançları doğrultusunda güçlü beyin dalgalarını kullanmak suretiyle, topluma yararlı yön verme” anlamında değerlendirebiliriz sanırım... Bu mânâda yağmur dualarından; düşmanın kahrına; ya da HAC’daki milyonların vakfe duasına kadar çeşitli duaları hatırlayabiliriz.
Diğer taraftan olayı “namaz” olarak ele aldığımızda da aynı hususa işaret edildiğini görmekteyiz...
“Cemaatle kılınan namaz, ferdî kılınan namazdan yirmi beş kat daha kazançlıdır” şeklindeki Rasûlullâh açıklaması bu olayı açık-seçik vurgulamaktadır...
Demek ki, “salâtın topluluk tarafından ikamesinin” bir mânâsı da bu oluyormuş...
Gelelim “salât” kelimesinin “bireysel namaz” olarak anlaşılması doğrultusunda fark edebileceğimiz anlayış seviyelerine...
“NAMAZ”ın “kılınmasına”, “ikamesine”, “vustasına”, “daimîsine”...
Kılınan namaz, genelde pek çoğumuzun her gün kılmakta olduğu namazlardır... Namaza durur, okunması gerekli olanları, bir çoğumuz mânâlarını dahi bilmeden okur, gerekli hareketleri yaparak ibadetimizi tamamlarız... Bu arada aklımıza çeşitli olmadık fikirler de gelebilir, ve elde olmaksızın onları düşünebiliriz... Bu kılınan namazın faydası, öncelikle emre uymanın getirdiği imanı kuvveden fiile dönüştürmektir...
İkinci olarak kazanç, namaz içinde okunanların farkında olmasak dahi, bu mânâ ve enerjinin (nûrun) beyin tarafından ışınsal enerjiye çevrilerek ruha yüklenmesi, böylece kişinin “nûrunun” artmasıdır.
Bu sebepledir ki, “Ben namazın tam hakkını veremiyorum; öyle ise hiç kılmayayım” diyerek terk etmek, kişi için çok büyük kayıptır!..
Maalesef, namazın “ikamesi” denen husus, günümüzde namaz “kılınmasına” dönüşmüştür!.. Yani, genelde edâ edilen namaz, “ikame” derecesinden, “kılınma” derecesine inmiştir!..
Hâlbuki namazın “ikamesi” ile “Mi’râc” hâsıl olur!..
Niteki Rasûlullâh (aleyhisselâm) şöyle buyurur:
“Namaz müminin mi’râcıdır!..”
Namazın “müminin mi’râcı olması” kişinin Allâh’a vuslatı demektir!..
“Varsaydığın” benliğinin “yok”luğunu müşahede ile “ALLÂH BÂKÎ’DİR” diyebilmendir.
Eğer ki sen, namaz hâlinde, namazın hakkını veremiyorsan, henüz namazı “ikame” edemiyorsun demektir... Zira namazın hakkını vermenin en alt derecesi “İHSAN” hâlidir...
Namazda “ihsan” derecesini Efendimiz (aleyhisselâm) şöyle anlatıyor:
“Sen Allâh’ı göremiyorsan dahi, Allâh seni görüyor olarak düşünüp, namazını böylece edâ etmendir İHSAN!..”
Bunu da, basit bir dille, “Allâh’ın huzuruna çıkmak” diye dilimize çevirmişler.
Hâlbuki, sadece namazda değil, her an O’nun huzurundasın!.. Her an O’nun huzurunda iken, bundan gaflet edip; sadece namazda O’nun huzuruna girmeyi kabullenmek, son derece önemli bir “SAPMA”dır!..
Baştaki ilahinin adı ne
Gerçek inanç yeter rabini biliyorsan oyeter başka bir şey gerekmiyor
Canim kardesim o iki rekat namazın halini butun hayatina yayman icin dogru yoldan gelen tarikat lazim
S.a.Aciz ve mücrim biri olarak videolarınıza yorum yazmak haddime değil.Ne söyliyeceğimi bilemiyoum.Kalbimden gecen şeyi biraz iddalıda olsa yazmak istedim.Az çok islami konularla ilgili olan biri olarak şunu diyebilirim.Hayatımda karşılaştığım ve nimet olarak değerlendirebileceğim en güzel şeylerden biri sizi tanımak oldu.Çok şey yazabilirim aslında ama sizden bir ricam olacak.Benimde iki tane kızım var.Onlar ve benim için dua ederseniz sevinirim.
RABBIM, sana ve evlatlarina hidayet versin kardesim,korusun ve dogru yoldan ayirmasin insallah,hikmet yolunda,son nefesinekadar ilerlemen dilegimle kardesim,ALLAHa emanet ol
.
Abla bizim hem Müslüman hem hırsız olduğumuzu çözmüş
Babası müslüman olmuşmu?
Sen kurana uy kardeşim hadislere mezheplere degil
Bu arada beyiniz yani eşiniz müslüman mı??? Nereli???.
Eşi türk eşinin vesilesiyle müslüman oldu
eşi türk ve çocuklarıda müslüman yetiştirmiş anne