Din konuşanların altına aldıkları ücreti yazmak zorunlu olsun. Böylece millet kimin pesinden gideceğine kendi karar versin. Madem ki ayet var, izleyicilerin hakkıdır hatipin ücretini görmek.
3 дня назад+1
Gürkan Edip'e doğru gidiyo, canlı yayında 10dk twitter baktığı gibi çocuğu bıraktı yorumlara daldı
İnsanın anlam arayışı… İnsanın varlık iddiasında bulunması geçici ve mecazidir. Akıl, zorunlu ve imkansızın (mevcudun-şimdiki zamanın-geçmiş zamanın) bilgisine vakıf olsa da, mümkünün (imkanın-gelecek zamanın) bilgisine vakıf olamaz. Çünkü zaman, imkanı kuşatmıştır. Allah vardı zaman yoktu, Allah önce zamanı sonra evreni varetti. Zaman kavramı bütün soruların cevabıdır. * Aslolan sevgidir (şefkat). Bilinmeyi isteyerek; zamanı, evreni, içinde tüm canlıları (melek-insan-bitki-hayvan) akıllı olarak, sadece melek ve insanı da düşünen, akıllı ve ayrıca bilinçli olarak yaratan, güzelliği, sevgiyi, bilgiyi ve bilmeyi öğreten Allah’ın şanı yücedir. * Allah’a ulaşmayı istemek meleklere ve insanlara kalmıştır, ancak senin istemeni de dileyen kimdir sorusunun cevabı da yine Allah’ın bizatihi kendisidir. Çünkü Allah zamanı ve tüm varlığı kuşatmıştır. Melek ve insana düşen ise acziyetinin farkına vararak ve benlik duvarını aşarak dünyada iken Allah’a ulaşmaktır. Namaz ile ve namaz dışında doğrudan Allah ile sürekli iletişim kurmak ve konuşmaktır. Bu konuşma başlangıçta tek taraflı gibi görünse de sonunda perdeler açılacaktır. İnananlar için dünyada iken Allah’ı görmek imkansız değildir… KÖTÜLÜK (CEHENNEM) BİTER SONLUDUR Kuran iki ölüm, iki dirilmeyi melek ve insan için açıklar. Buradaki vurgu tüm inanmayanlaradır. 40:11 Diyecekler ki, "Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Buradan bir çıkış yolu var mı?" 1. Tüm canlılar varolurlar (yaratılış-birinci diriliş). 2. Tüm canlılar hayattayken ölüp dirilirler (uyku-birinci ölüm). 3. Tüm canlılar ölürler (fiziki ölüm-ikinci ölüm). 4. Tüm canlılar dirilirler (ahiretteki diriliş-ikinci diriliş). 5. İnananlar bir daha ölmezler (cennet). 6. Yaşamları boyunca şahit oldukları bunca gerçeğe rağmen inanmadan ölen gerçeği örtenler (kafirler) bu dirilişten sonra tekrar ölmek (yokolmak) istemedikleri ve ahiretteki diriliş sonrası gerçeği anlayınca da bağışlanıp yaşamaya devam etmek istedikleri halde; hayatları boyunca yapmadıkları iyiliklerin ve yaptıkları kötülüklerin bir sonucu olarak Allah’ın takdir ettiği bir süre azapla yaşadıktan sonra (cehennem) ölmeyi/yokolmayı istemedikleri halde Allah onları ahirette tekrar ölümle/yokoluşla cezalandıracaktır. Bu ayetlerde; inanmayanların ahirette dirildikten sonra duydukları pişmanlık duygusuna vurgu vardır. Elbette pişmanlık ve azap esnasında bu vicdan azabının sonlanmasını isteyeceklerdir, ancak bu istek, tekrar ölümle, yok oluşla sonlanmak değil, azabın bitmesi içindir. Yoksa tabiki sürekli vicdan azabı ile yaşamaya devam etmek anlamında değildir. Ancak cehennem sonlanacağı için inanmayanlarda ahirette tekrar ölecektir/yokolacaktır. GÜZELLİK (CENNET) SÜREKLİDİR SONSUZDUR Kuran ölümsüzlüğü arayan melek ve insan için ölümsüzlüğün sırrını açıklar. Buradaki vurgu tüm inananlaradır… 02:28 Nasıl oluyor da Allah´ı inkar ediyorsunuz. Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O´na döndürüleceksiniz. 28:88 Her şey fani olacak, ancak Celâl ve İkram sahibi Rabbinin zatı (cennet) Bâki kalacaktır. 51:56 Melekleri ve insanları ancak, beni bilmeleri, sevmeleri, tanımaları, ibadet etmeleri ve bana ulaşmaları, beni görmeleri, benimle konuşabilmeleri, mutlu olmaları için yarattım. (Küntü Kenzen Mahfiyyen Fehalaktü'l Halka Liya'rifûnî) Ben bir gizli hazine idim, görülmek, bilinmek, sevilmek diledim, bu yüzden âlemi (evreni, kainatı, maddeyi, tüm varlığı) yarattım. 2:277 İnanıp erdemli bir hayat sürerek namazı gözetenlerin ve zekatı verenlerin ödülleri Rab'leri katındadır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. (Hüzün duymayacaklardır, üzülmeyeceklerdir). Aslolan sevgidir (şefkat). Dünyada iken Allah’a ulaşan melek ve insan böylece ölümsüz hale gelebilecektir. Melek ve insan Allah olmanın dışında her türlü güçle donatılmıştır. Bu gücün kaynağı bilinç, bilincin kaynağı da Allah’ın bizatihi kendisidir. Hakikat ancak bireysel olarak teyit edilebilir ve hakikat bilgisi bilince dönüşür. Allah ile doğrudan irtibat kurmadan bilginin bir anlamı yoktur. Dünyada Allah’a ulaşanlar için ölmeden önce ölüm gerçekleşmiş olup fiziki ölüm bir geçişten ibarettir. Dünyada Allah’a ulaşan melek ve insan ahiretteki dirilişten sonra ise bir daha ölmeyecektir… Varolmuş ve yaşamış bütün canlılardan, (melek/cin, insan, bitki, hayvan) bitki ve hayvanların tamamı ile melek ve insanların inananları, bir daha ölmemek üzere cennette, dünyadaki bedenlerinin en mükemmel hali ile yeniden diriltilerek Allah ile birlikte sonsuz yaşayacaktır…
Slm. Allah ın bilgisi konusunda neden Cebriye ye yakınım dediniz, biraz açıklar mısınız veya açıkladığınız bir videonuz var mı? Abdülaziz Bayındır da bir olgudan bahsettiğini düşünüyorum ve sende 19 a itiraz edenler gibi bir olguyu görmüyor olabilir misin?
Selam 19 diyorsunuz fakat el yazması noktasız ve harekesiz Kuran nüshalarında ve mevcut Kuran kıraatlerinin hepsinde 19 adına savunduğunuz şeyleri kontrol ettiniz mi? Kontrol edilmediyse 19 çok ta anlamlı değil demektir fakat hepsinde kontrol edildiyse ve geçerliyse anlamlı olur. Ben bu konuda kaynak bulamadım. Açık kaynak önerirseniz sevinirim... İyi günler...
İki assassin yine çıktı yola bak Gören diyo bugün değil hayır olamaz Kaçışıyonuz nedir bu telaş Kaçışıyonuz nedir bu telaş Bu 2 GRAL arkadaş efsane(kestane) 2005 ACM kadrosunu tavuk VEYA yumurta haşlama yapmıştır TESEKKUR ederiz videolarin devamini dileriz
19 sisteminde elif harflerinin (uzatma olan) mushaftan mushafa farklılık gösterdiğini söylemiştiniz. Peki bu uzatmalar farklı harflere de dönüşüyor muydu? Daha doğrusu iki mushaf karşılaştırıldığında böyle bir fark da oluştu mu hiç? Mesela elif harfleri ye veya vav harfine gibi.
Ve ek olarak, Kur'ancılar diyor ki, biz hadisleri Ricâl İlmi ile güvenilir olarak kabul etmemeliyiz. Sadece Kur'an’a uygun olup olmadığına bakmalıyız, yani Kur'an ışığında değerlendirmeliyiz. Burada sizinle aynı fikirde değilim. Çünkü Kur'an’a uygun olup olmamasında ölçü koymak mümkün değildir. Çünkü Kur'an’ı anlayışınıza bağlı olarak, bu hadis Kur'an’a uygundur ya da uygun değildir diyeceksiniz. Böyle olduğu takdirde ise herkes Kur'an’ı farklı anladığı için bir kişi için bir hadis Kur'an’a uygun görünecek, ama başka bir kişi için o hadis Kur'an’a uygun görünmeyecek. Mesela, Kur'an’da kabir azabına işaret eden ayetler var. Firavun ve onun ordusunun sabah akşam ateşe arz olunması vb. gibi ayetler. Siz diyorsunuz ki, bu ayetler kabir azabına işarettir ve buna göre bu ayetler sebebiyle kabir azabı ile ilgili hadisleri de kabul edeceğiz. Ama başka biri bu ayetleri başka türlü anlıyor ve diyor ki, bu ayetlerin kabir azabı ile alakası yoktur ve bu sebepten dolayı da kabir azabı ile ilgili hadisleri kabul etmiyor ve Kur'an’a uygun olmadığını söylüyor. Yani, bir hadisin Kur'an’a uygun olup olmaması, okuyucunun Kur'an’dan ne anladığına bağlıdır. Eğer iki kişi bir konuyu aynı şekilde anlamazsa, farklı anlarsa, o zaman biri için Kur'an’a uygun olan hadisler, diğeri için uygun olmayacaktır. Ve ek olarak diyorsunuz ki, ahlaka aykırı hadisler var. Hangi ahlak? Acaba sabit bir ahlak var mı? Kendiniz de biliyorsunuz ki, yoktur. Çünkü 100 yıl ya da 200 yıl önce birçok ülkede kölelik sistemi vardı ve çocuk yaşta kızların evlendirilmesi kuralı mevcuttu, ve o dönemde dünyaya gelen insanlar doğduklarından itibaren bu şeyleri gördükleri için bunların hepsi onlara normal geliyordu ve onların ahlakı buna uygun şekillenmişti. O insanlara ne Kur'an’da, ne de hadislerdeki kölelik sistemi veya çocuk yaşta kızların evlendirilmesi kuralı garip gelmiyordu, onlar bunu normal karşılıyorlardı. Eminim ki, siz o dönemde yaşasaydınız, köleliği de, çocuk yaşta kızların evlendirilmesini de normal bir şey kabul ederdiniz ve bununla ilgili olan hadisleri kabul ederdiniz, hatta ahlaka aykırı olmadığını, Kur'an’a uygun olduğunu söylerdiniz. Yani bizim akıl ve düşüncelerimiz zamana ve mekâna göre değişir. O zaman her 100 yılda bir toplumun ahlak anlayışı değiştikçe, ahlaka uygun olan hadisler de değişecek mi? Siz bugün hangi Azerbaycanlı kadına Kur'an’da erkek için 4 kadınla evlenmenin ahlaka uygun olduğunu ispat edebilirsiniz? Hiçbir kadına. O zaman hadi Kur'an’ı da inkâra gidelim. Ya da o ayetleri de yorumlamanız gerekecek ki, zaten o ayetler de yorumlanmış, tek eşlilik şartıdır, ek kadın almak olmaz kuralını Allah adına uyduranlar var. Neden? Çünkü zamana ve mekâna göre ahlaklar değişmiş, akıllarında olan düşünceler değişmiş. Akla kalırsa, Allah kadını öyle yaratmış ki, kadın yaklaşık 9 ile 12 yaş arası regl olmaya başlar. Reglin olma sebebi kanının çocuk olması içindir. Acaba evlilik yaşı o yaşlar değilse, neden Allah o yaşlarda kadına bu şeyi vermiş? Henüz 18 ya da 19 yaşından itibaren regl olsaydı, nasıl olurdu? Bundan dolayı, Kur'an’a uygundur ya uygun değildir, ahlaka uygundur ya uygun değildir sözleri inanın anlamsızdır.
Slm Gürkan bey bu 19 sisteminde benim anlamadığım tövbe süresi son 2 ayetini yokmu sayiyorsunuz sistem ona uymuyor Eğer Allah Kur'an'ı korumaya almışsa ondan hiç kimse ne ekleme nede çıkarma yapamaz Ozaman hadiscilerin rejim ayetini keçinin yediği iddiasıyla aynı kapıya çıkıyor Allah zikrini koruyamamis olmuyormu haşa Cevaplarsan sevinirim gerçi canlı yayını izleyemedim sonradan izliyorum bu arada hem tivitidan hem yutuptan sürekli takip ediyorum 19 sistemine kafam almıyor amma hadisler konusunda senin görüşlerine tamamen katılıyorum Allah'a emanet olun
konunun uzmanı değilim ama tevbe süresindeki son iki ayet zaten başka ayetlerin birleişimi olduğu için anlamsal olarak bir değişiklik olmuyor yani kutsal mesaj korunmuş oluyor reşad halifede bu konuda bir kural bozulmadan , bozulmaya çalışılmadan öyle bir kural olduğunu anlayamazsınız tarzı bir söylemi vardı yine ondan dinleyin ama bence ilk argüman makul gibi duruyor Gürkan abinin baya videosu var dinlersen daha iyi anlayabilirsin😊
1. Kur'an'a mushafa ekleme yapılarak ekleme yapılmış olmaz. Çünkü zaten Kur'an'da olmayan bir şeyin inkâr edilmesi anlamındadır bu. Buna itiraz yersizdir. 2. Öte yandan Allah'ın o iki ayetle ilgili daha özel ve şaşırtıcı bir planı olduğunu gösteren bazı sayısal işaretler vardır ki, bu durum, Kur'an'daki mucizevi yönü artırır.
Kur’an’da genel ifadeler bulunmaktadır, örneğin, “iyilik edin”, “adaletli olun” gibi. Bu genel ifadelerin detayları, yani özel açıklamaları da verilmiştir. Örneğin, Allah Kur’an’da “iyilik edin” dediğinde, hangi iyiliklerin yapılması gerektiği bazı cümlelerle vurgulanmıştır. Örneğin, bir ayette “anne-babaya iyilik edin” buyrulmuş ve bunun nasıl olması gerektiği açıklanmıştır. Anne-babaya “öf” bile dememek, onlara bağırmamak ve güzel sözler söylemek iyilik olarak belirtilmiştir. Peki, anne-babanız yaşlandığında onları yıkamak iyilik olarak açıkça vurgulanmış mıdır? Hayır. Yaşlandıklarında onları yedirmek iyilik olarak belirtilmiş midir? Hayır. Bunlar Kur’an’da cümle olarak yer almıyor. Bu durumda, bir kişi “iyilik edin” ayetini genel bir ifade olarak kabul ediyorsa, tüm iyilikleri Kur’an’dan göstermek zorundadır. Eğer göstermek isterse, sadece şu örnekleri bulabilir: onlara “öf” dememek, bağırmamak ve güzel söz söylemek. Bu durumda, yalnızca bu üç şeyin iyilik olduğunu ve Allah katında ödüllendirileceğini söylemelidir. Diğer şeyler, örneğin onları yedirmek veya yıkamak, iyilik sayılmaz çünkü bunlar Kur’an’da cümle olarak geçmiyor. Başka bir örnek: Yolda yaşlı bir kadın görüp onun ağır yükünü taşımaya yardım etmenin iyilik olduğu Kur’an’da vurgulanmış mıdır? Böyle bir cümle yoktur. Eğer “iyilik edin” ayeti genel bir ifade olarak kabul edilip akıl yoluyla iyilikler belirlenebilir deniliyorsa, ben de diyorum ki, hadislerde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) emrettiği şeyler de Kur’an’daki “iyilik” kavramına dahildir. Nasıl ki tüm iyilikler cümle olarak Kur’an’da yer almıyorsa, hadislerdeki emirleri de Kur’an’daki “iyilik” ifadesi kapsamında düşünmeliyiz. Aynı şey “kötülük yapmayın” ifadesi için de geçerlidir. Örneğin, birinin evini yakmanın kötülük olduğunu söylüyorum; elbette bu bir kötülüktür. Ama bunu Kur’an’da cümle olarak göstermem istendiğinde, göstermek mümkün olmaz. Bu durumda ben de diyorum ki, hadislerde Peygamberimizin (s.a.v) yasakladığı şeyler de kötülük sayılır ve Kur’an’daki genel “kötülük yapmayın” ifadesine dâhildir. Örneğin, hadislerde erkeklere altın ve ipek haram kılınmıştır. Eğer ileride bilimsel araştırmalar altının ve ipeğin erkeklere zarar verdiğini kanıtlarsa, 5 yıl sonra Quraniler, bu zararların Kur’an’daki “kötülük yapmayın” ifadesine dâhil olduğunu söyleyeceklerdir. Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v) bunu hadisle yasakladığında, “Bu Kur’an’a eklenmiştir” diyorlar. A’raf suresi, 157. ayet: “Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları ümmî peygambere uyan kimselerdir. O peygamber, onlara iyiliği emreder, kötülükten meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar; onların ağır yüklerini kaldırır, sırtlarındaki zincirleri çözer. İşte ona iman edenler, ona destek olanlar, ona yardım edenler ve onunla gönderilen nura (Kur’an’a) uyanlar kurtuluşa erenlerdir.”
Kurancılar’ın Vahyi Sadece Kitap ile Sınırlı Görme Hatası Kurancılar’ın en büyük yanılgılarından biri vahyi yalnızca bir kitaptan ibaret görmeleridir. Ancak bu, kökten yanlıştır. Peygamberlerin hayatlarına baktığımızda, onların sadece kitap aracılığıyla Allah’tan vahiy almadıklarını açıkça görebiliriz. Örnekler: 1. Musa Peygamber (aleyhisselam): Firavun’un karşısında iken asasını yere atması emredildi. Bu emir bir ayet ya da yazılı bir kitap formunda inmedi; anlık bir vahiy geldi. Allah, Musa’ya korkmaması gerektiğini vahiy yoluyla bildirdi. Bu durumda da bir kitap değil, doğrudan bir yönlendirme söz konusuydu. Ayrıca Musa, Allah ile konuştuğunda, Allah’ın ona görünmesini istemişti. Allah ise bunun mümkün olmadığını açıkladı ve nedenini izah etti. Bu izah bir kitabın aracılığıyla değil, doğrudan bir diyalogla gerçekleşti. 2. Peygamberlerin Genel Durumu: Musa peygamberin bu örneklerinden başka birçok peygamberin hayatında da buna benzer olaylar görmek mümkündür. Onlar, sadece kitap değil, farklı yollarla da Allah’tan vahiy almışlardır. Hz. Muhammed (s.a.v) İçin Durum: Hz. Muhammed’in (s.a.v) de sadece kitap aracılığıyla Allah’tan haber aldığını söylemek doğru değildir. Musa ve diğer peygamberler gibi o da Allah’tan doğrudan vahiy almıştır. Neden diğer peygamberlere gelen anlık vahiyler ona gelmesin? Sonuç: Kurancılar’ın sadece kitabı esas alması ve başka hiçbir vahiy şeklinin olmadığını iddia etmesi, bu örnekler ışığında batıl bir iddiadır. Peygamberlerin hayatındaki olaylar, vahyin sadece bir kitaba indirgenemeyeceğini açıkça göstermektedir. Allah, peygamberlerine ihtiyaç duyulan her an, yazılı bir kitap olmaksızın da hitap etmiştir. Bu durum, İslam’ın temel kaynaklarından biri olan sünnetin önemini bir kez daha gözler önüne serer.
Rüya yorumlama ve rüyaların gerçeğe yönelik bilgi barındırıp barındırmadığı konularından Yusuf kıssasında söz edilmesine rağmen videolarınızda değinmediniz sanırım. Bu konunun bilinçaltınızda rasyonellikten uzak olduğu düşüncesi hakim olabilir mi ve dolayısıyla bu konu üzerine düşünmekten ve konuşmaktan KAÇIYOR olabilir misiniz? Yoksa gayb ile alakalı olduğu düşüncesiyle mi ihtiyaç duymadınız?
Mahmut kardeş görenler neyin ne olduğunu görüyor. Kibirlerinde boğulsunlar. Sen de bilemez miydin iki tane ayet paylaşıp yüzlerce beğeni almayı? Oturduğun yerden İsrail'le savaşıp(!) alkış almayı? Neden böyle çabaladığını ve ne anlatmak istediğini çok iyi anlayan insanlar var. Bunu unutma. Yüce Allah seni ve gerçeği anlatmak için çırpınan iyi insanları korusun.
Kuraniler her seferinde Kuran’ın yeterli olduğunu kanıtlamak için ayetler yazarlar. O zaman ben de size açıkça ayetler yazayım, bakalım o attığınız ayetler sizlerin anladığınız gibi mi, yoksa değil mi... Ayrıca, size ayetlerimizi okumak, sizi temizlemek, Kitabı (Kuran’ı), hikmeti (Sünnet, Hadisler) ve bilmediklerinizi öğretmek için içinizden bir peygamber gönderdik. Bakara Suresi 151 Allah burada Peygamberin görevlerini açıklar: 1. Peygamber ayetleri onlara okur. 2. Kitabı (Kuran’ı) ve Hikmeti (Sünneti, Hadisleri) onlara öğretir. Şimdi gördünüz mü, Peygamberin görevi sadece ayetleri okumak değil, aynı zamanda Kitabı ve Hikmeti (Sünneti, Hadisleri) onlara öğretmektir. Yani, Allah burada iki kaynağı belirtmektedir: 1) Kitap ve 2) Hikmet. Onlara ayetleri okumak başka bir şeydir, onlara Kitabı ve Hikmeti öğretmek başka bir şeydir. Yani, hem onlara okur, hem de onlara öğretir. (Ya Resulüm!) Eğer sana Allah’ın lütfu olmasaydı, gerçekten onların bir kısmı seni doğru yoldan saptırmak isteyecekti. Halbuki onlar sadece kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana da hiçbir zarar veremezler. Çünkü Allah sana Kuran’ı ve hikmeti indirerek (göndererek) bilmediklerini öğretti. Allah’ın sana olan lütfu büyüktür! Nisa Suresi 113 Bu da başka bir delildir. Allah gökten hem Kuran’ı, hem de Hikmeti indirdiğini bildiriyor. Yani, sadece Kuran değil, aynı zamanda Hikmet de peygambere indirilmiştir... Allah’ın evlerinizde okunan ayetlerini (Kuran’ı) ve hikmeti (Hadisleri) hatırlayın. Allah (müminlere) lütufkardır, (kulunun tüm amellerinden) haberdardır! Ahzab Suresi 34 Bu da başka bir delildir. Demek ki, onların evlerinde sadece Kuran değil, aynı zamanda Hikmet okunmaktadır.
Sünnet ve Hadis kelimeleri zaten arapça. Hikmet diyor orada sen almışsın parantez içinde yazanı sonra size açıkça yazayım demişsin. Maalesef açık değil.
Yasin sûresinin başını bilmiyor olamazsınız. Hikmet Kuran'ın içindedir. Peygamberimiz (sav) de yeri geldikçe açıklamıştır elbette. Aksini iddia eden yok. Ama ayet açıklayan hadis denilen rivayet çok çok az. Bunlara da ne kadar güvenebilirsiniz ki? Günümüzde ayetlerle desteklenen ve ayetlere açıkça aykırı olanlar dışında hadis denilen rivayetler sadece zandır. "... Zan ise gerçekten yana bir şey kazandırmaz." (Yunus 36'dan ve Necm 28'den) Kuran'da olmadığı halde hadislerdeki hükümlerle sorumlu olsaydık Peygamberimiz onları mutlaka yazdırırdı. Hiç mümkün mü hem sorumlusunuz desin, hem de benim ağzımdan Kuran dışında bir söz yazmayın, yazmışsanız silin desin? Diyorlar ki önce yazmayın, silin demiş, ama sonra yazın demiş. Bu gelenekçilerin işi gücü kelime oyunu. Yani elbette çeşitli ülke hükümdarlarına mektup yazdırırken, Hudeybiye antlaşmasını yazdırırken vb yazın demiş olabilir. Buradan önceden yazmayın/silin dediği gibi hadis yazın anlamı çıkar mı hiç? İşin aslı, rivayetler bize ayeti açıklıyorsa, o uyarı ışığında gider o ayeti dikkatlice okuyup anlamaya çalışırız. Sonra yine o ayetten anladığımıza uyarız. Buna katılıyorsanız, mesela Tevbe 31'i açıklayan Tirmizi 3095 rivayetini ORİJİNALİNDEN dikkatlice okuyunuz. Bir de sağda solda çarpıtılarak paylaşılanı okuyunuz. Aradaki ince farkı görebilirseniz mezhep dayatmasının birilerini rabler edinmek olduğunu da görürsünüz.
Burada fikirlerimi yazmaya başlayıp bu inancın batıl olduğunu ortaya koysam, belki bir kitap yazabilirim. Bunun için bazı temel detayları belirtmek istiyorum. Quranilerin iddiası şudur ki, Kur’an yeterlidir ve başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Vallahi, bu yanlıştır, çünkü zaten Kur’an’ın kendisi bu iddiayı reddediyor. Mesela bir-iki örnek vereyim: Nur suresi 31. ayetinde kadınların ziynetlerini örtmeleri emredilir. Şimdi düşünün, bu "ziynet" nedir diye Quraniler tarafından onlarca farklı görüş ileri sürülür. Örneğin, biri dirseğe kadar örtülmesi gerektiğini söyler, bir diğeri omuza kadar, bir başkası topuğa kadar, diğeri ise dize kadar der ve böyle devam eder. Ben ise diyorum ki, siz bu ayeti tefsir ederken kurduğunuz cümle aslında bir hadis niteliğindedir. Çünkü bu kurduğunuz cümle Kur’an’da yoktur. Eğer Kur’an yeterli olsaydı, sadece Nur suresi 31. ayetini okuyup susmalıydınız ve kadınlar buradan kendi ziynetlerini nerede örtmeleri gerektiğini anlamalıydı. Eğer siz bu "ziynet"in nerede olduğunu açıklamak için Kur’an’da olmayan bir cümle kuruyorsanız, örneğin, "dirseğe kadar örtülü olmalı" veya "dize kadar örtülü olmalı" gibi ifadeler, bu cümleler Kur’an’ın neresinde yazıyor? Ama Rasulullah’ın (s.a.v) hadisinde "Yüz ve eller hariç her yer ziynettir" diyerek örtülmesi gerektiğini söylediğinde, bunu Kur’an’a eklenmiş söz olarak kabul ediyorsunuz. Halbuki siz de Kur’an’da olmayan onlarca cümle kurarak yorum yapıyorsunuz.
200 yıl boyunca peygamberin öğrettiği namaz değişti mi? Peygamber, onu izleyen yüzlerce, binlerce insana namazı öğretti. O namazı peygamberden öğrenen binlerce insan, o namazı kendi çocuklarına öğretti ve böylece namaz nesilden nesile aktarıldı. Lütfen düşünün, her gün 5 kez bir topluluk tarafından tekrarlanan bir ibadet nasıl oldu da Buhari onu 200 yıl sonra yazana kadar değişti? Bu ibadeti bir toplum uyguluyor. Hadisler sadece sözle, dilden dile dolaşarak kitaplara yazılmadı; hadisler aynı zamanda peygamberden başlayarak bir topluluk tarafından uygulandı ve nesilden nesile aktarıldı. 200 yıl boyunca tüm evlere girerek insanların uygulamasını nasıl bu kadar değiştirebildiler? Üstelik, bunlar aynı coğrafyada değildiler. Uzak yerlerden gelen, peygamberden namazı pratik olarak öğrenen ve sonra kendi ülkelerine dönerek oradaki insanlara peygamberin öğrettiği namazı öğretenler vardı. Bütün coğrafyaları gezerek insanların din anlayışını nasıl bu kadar kolayca değiştirebildiler? Eğer herkes sapmış ve dini tahrif etmişse, o zaman neden Kuran’ı değiştirmediler?
Biliyorsunuz, eğer dersek ki, Buharî ve Müslim'in kitaplarına yazdıkları hadiselerin bazıları uydurulmuş olabilir, o zaman aynı şeyi Kuran için de söyleyebiliriz. Çünkü o hadiseleri bize ulaştıranlar, Kuran’ı da bize ulaştırmışlardır. Eğer dersek ki, Kuran korunmuştur ve buna dair bir ayet vardır, o zaman ben de diyebilirim ki, o ayet sonradan Kuran'a eklenmiştir ve Allah Kuran’ı koruyacağını söylememiştir. Eğer Sahabeleri ve onların çocuklarını güvenilmez hale getirirsek, o zaman hadisler olduğu gibi Kuran da onların ellerindeydi ve nesilden nesile aktarılmıştır. Yani, bu kitaplar bize alim-talebe ilişkisiyle gelmiştir. 1400 yıldır alim-talebe ilişkisi devam etmektedir. 1400 yıl önce Muhammed (s.a.s) Kuran’ı ve hikmeti (sünnet-hadisler) Sahabelere öğretti ve Sahabelerden alim olanlar bunu sözlü olarak ilm meclislerinde kendi talebelerine aktardılar. Sonra o talebeler alim olup, kendi talebelerine aktardılar, sonra o talebeler de alim olup, kendi talebelerine aktardılar... ve böylece yüzyıllarca alim-talebe ilişkisi devam etti. Çünkü bu zincir hiçbir zaman kırılmamış, her zaman devam etmiştir. Yani, bu ümmet bir zaman dinini terk edip her şeyi kenara atmamıştır. Yani, hiçbir zaman olmamıştır ki, ümmet alimsiz kalsın ve talebe yetişmesin. Bugünkü alimlerin alimleri ve onların alimleri, ve onların alimleri şeklinde kökü Peygamber'e kadar gider. Bu yüzden Buharî'nin ve Müslim'in kitaplarına yazdığı hadisler alimlerden alınmış hadislerdir. Bu hadisleri rivayet edenler, yüzlerce böyle hadisi ezbere bilip rivayet etmişlerdir, yani alim olmuşlardır. Demek istediğim odur ki, bu kitaplar aynı zamanda alimler tarafından ilm meclislerinde talebelere ezberletilmiştir ve bu sürekli şekilde devam etmiştir. Hatta kitap halinde olmasa bile, sözlü olarak ezberletilmiş, rivayet yolu ile nesilden nesile aktarılmıştır. Ve bu alimler bir ya da iki talebe değil, onlarca, yüzlerce talebe yetiştirmişlerdir. Sizce, onlarca yüzlerce alimi olan bir ümmet, ve bu alimlerin hepsi Buharî’yi ve Müslim’i ellerinden düşürmemiş ve ezberlemiş midir? Sizce, bu kitapları değiştirmek bu kadar kolay mıydı? Sahabeler arasında günahkâr olanlar da olmuştur, yani bu Sahabelerin hepsi hadis rivayet etmemiştir. Birçoğundan sadece birkaç hadis görmek mümkündür. Ama yaklaşık 10 kişi vardır ki, onlar alim olmuşlardır ve yüzlerce, binlerce hadis rivayet etmişlerdir. Ve Buharî'nin ve Müslim'in kitaplarının çoğu bu alim olan Sahabelerin rivayet ettiği hadislerden oluşmaktadır. Ve bu Sahabeler de talebe yetiştirmiş ve onlara bu hadisleri öğretmişlerdir. Eğer bu hadisler uydurma olsaydı, diğer Sahabeler susmazlardı, onların yalanlarını ortaya koyarlardı. Ama görüyoruz ki, bazen aynı hadisi birkaç Sahabe rivayet ediyor, yani aynı cümleler şeklinde, küçük farklarla bu hadisleri aktarıyorlar.
7 yıl Quranilik düşüncesiyle yaşadım. 2017 yılında bu hataya düştüm ve 2024 Ramazan ayında bu yoldan döndüm. Vallahi, Quranilik en sapkın fırkalardan biridir ve insan bunu yıllar geçtikçe anlıyor. O yıllar boyunca Kur’an’ı neredeyse her gün okuyan, araştıran, hatta Arapçasını kelime kelime, harf harf analiz eden biriydim. Ancak ne kadar yanıldığımı sonradan fark ettim. Bu düşüncemi okuyan Quranilere veya Quraniliğe meyil edenlere sesleniyorum: Vallahi, yazık size! Yol yakınken bu yoldan dönün. Vallahi, sizi kandırıyorlar ve süslü sözlerle sizi Kur’an’a yönelttiklerini zannettiriyorlar. Hâlbuki onlar Kur’an düşmanıdır. Onları çok iyi tanıyorum, hatta bu topluluğun sıradan insanlarını bile iyi bilirim. Düşünün ki ben bu topluluğun sözde ilim ehli olan kişilerinden biriydim ve onlara güya Kur’an öğretiyordum. Çok iyi hatırlıyorum, her ay ayetler hakkındaki fikrimi değiştiriyordum. Bugün bir şekilde açıkladığım bir ayeti yarın başka şekilde izah ediyordum ve kendim de burada ciddi bir sorun olduğunu fark ediyordum. Sonunda, vallahi, artık ateşten bir uçurumun kenarına kadar gelmiştim. Artık Kur’an’ın her yönüyle inkârına doğru gidiyordum. Ancak Rabbim beni bu yoldan kurtardı. Bu yolda olanlar zerre kadar Kur’an’ı bilmiyor. Siz zannediyorsunuz ki onlar bir şey biliyor, ama vallahi, onlar Kur’an’dan tamamen habersizdir. Düşünün ki onların “baş bilginlerinden” biri bendim. Her gün WhatsApp’ım sorularla dolup taşardı. Bugün ise itiraf ediyorum: Yemin olsun ki Ehl-i Sünnet âlimlerinin Kur’an hakkında bildiklerinin %5’ini bile bilmiyormuşum. Bu gerçeği şimdi daha iyi anlıyorum.
yalan söylediğin çok belli oluyor be kardeş "7 yıl boyunca kurancı olup" bu yoldan dönünce dediğin şeyler şunlar: bütün hadisler sahihtir bunca insan yanıldımı 6 yaşındaki kız ile evlenmek kurana uygun
O senin sorunun bro. Milleti okumamaya, taklitilige, cehalete, sirke çağırıyor olabilir misin. Bırak luran okusun millet. Zaten kim okuyor ki Rabbinin ayetlerini. Fln hoca filan hoca dedi vs rivayet kültürünü din edinmiş. Kur'an yolundan, tevhid yolundan dönen çok ender görünür. Ancak aklını kullanmayanlar dönebilir. Sen kendine acı bence. Z
DOĞRULUĞA BUKADAR ÖNEM VERİYORSANIZ NEDEN RAMAZAN DEMİRİN SİZİN PAYLAŞTIĞINIZ KİTABI AÇIP SÖYLEDİĞİNİZ BÖLÜMDE TAM TERSİ YAZDIĞINA DAİR AÇIKLMASINA VE İFŞASINA CEVAP VERMEDNİZ ŞU DURUMDA SİZDE BİRŞEYLERİ SAKLAMIŞ VEYA SÖYLEDNİZ YÖNTEM İLE KENDİ KİTLENİZİ KANDIRMIŞ OLUYORSNUZ
İnşallah Mahmud Sami de konuşacak diye bekliyorum, 25 dk oldu hala konuşamadı genç adam
Mahmut'u çok zeki bir arkadaş olarak görüyorum, MaşAllah..
Güzel bir sohbet oldu. Güzel bir hatıra
Adaletin timsalisin Gürkan abi.
Selam,
Günaydın
Gürkan abi muhabbetini dinlemek çok keyifli. Keşke zamanın olsa da oynadığın oyunlar hakkında da konuşsan.
Din konuşanların altına aldıkları ücreti yazmak zorunlu olsun. Böylece millet kimin pesinden gideceğine kendi karar versin. Madem ki ayet var, izleyicilerin hakkıdır hatipin ücretini görmek.
Gürkan Edip'e doğru gidiyo, canlı yayında 10dk twitter baktığı gibi çocuğu bıraktı yorumlara daldı
Altay kesinlikle yanlış davrandı ama 19.ların patolojik bir psikolojide oldukları da bir gerçek dolayısıyla Altay 19 hakkında son derece haklı...
İnsanın anlam arayışı…
İnsanın varlık iddiasında bulunması geçici ve mecazidir. Akıl, zorunlu ve imkansızın (mevcudun-şimdiki zamanın-geçmiş zamanın) bilgisine vakıf olsa da, mümkünün (imkanın-gelecek zamanın) bilgisine vakıf olamaz. Çünkü zaman, imkanı kuşatmıştır. Allah vardı zaman yoktu, Allah önce zamanı sonra evreni varetti. Zaman kavramı bütün soruların cevabıdır.
* Aslolan sevgidir (şefkat). Bilinmeyi isteyerek; zamanı, evreni, içinde tüm canlıları (melek-insan-bitki-hayvan) akıllı olarak, sadece melek ve insanı da düşünen, akıllı ve ayrıca bilinçli olarak yaratan, güzelliği, sevgiyi, bilgiyi ve bilmeyi öğreten Allah’ın şanı yücedir.
* Allah’a ulaşmayı istemek meleklere ve insanlara kalmıştır, ancak senin istemeni de dileyen kimdir sorusunun cevabı da yine Allah’ın bizatihi kendisidir. Çünkü Allah zamanı ve tüm varlığı kuşatmıştır. Melek ve insana düşen ise acziyetinin farkına vararak ve benlik duvarını aşarak dünyada iken Allah’a ulaşmaktır. Namaz ile ve namaz dışında doğrudan Allah ile sürekli iletişim kurmak ve konuşmaktır. Bu konuşma başlangıçta tek taraflı gibi görünse de sonunda perdeler açılacaktır. İnananlar için dünyada iken Allah’ı görmek imkansız değildir…
KÖTÜLÜK (CEHENNEM) BİTER SONLUDUR
Kuran iki ölüm, iki dirilmeyi melek ve insan için açıklar. Buradaki vurgu tüm inanmayanlaradır.
40:11 Diyecekler ki, "Rabbimiz, bizi iki kez öldürdün ve iki kez dirilttin. Şimdi günahlarımızı itiraf ettik. Buradan bir çıkış yolu var mı?"
1. Tüm canlılar varolurlar (yaratılış-birinci diriliş).
2. Tüm canlılar hayattayken ölüp dirilirler (uyku-birinci ölüm).
3. Tüm canlılar ölürler (fiziki ölüm-ikinci ölüm).
4. Tüm canlılar dirilirler (ahiretteki diriliş-ikinci diriliş).
5. İnananlar bir daha ölmezler (cennet).
6. Yaşamları boyunca şahit oldukları bunca gerçeğe rağmen inanmadan ölen gerçeği örtenler (kafirler) bu dirilişten sonra tekrar ölmek (yokolmak) istemedikleri ve ahiretteki diriliş sonrası gerçeği anlayınca da bağışlanıp yaşamaya devam etmek istedikleri halde; hayatları boyunca yapmadıkları iyiliklerin ve yaptıkları kötülüklerin bir sonucu olarak Allah’ın takdir ettiği bir süre azapla yaşadıktan sonra (cehennem) ölmeyi/yokolmayı istemedikleri halde Allah onları ahirette tekrar ölümle/yokoluşla cezalandıracaktır.
Bu ayetlerde; inanmayanların ahirette dirildikten sonra duydukları pişmanlık duygusuna vurgu vardır. Elbette pişmanlık ve azap esnasında bu vicdan azabının sonlanmasını isteyeceklerdir, ancak bu istek, tekrar ölümle, yok oluşla sonlanmak değil, azabın bitmesi içindir. Yoksa tabiki sürekli vicdan azabı ile yaşamaya devam etmek anlamında değildir. Ancak cehennem sonlanacağı için inanmayanlarda ahirette tekrar ölecektir/yokolacaktır.
GÜZELLİK (CENNET) SÜREKLİDİR SONSUZDUR
Kuran ölümsüzlüğü arayan melek ve insan için ölümsüzlüğün sırrını açıklar. Buradaki vurgu tüm inananlaradır…
02:28 Nasıl oluyor da Allah´ı inkar ediyorsunuz. Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O´na döndürüleceksiniz.
28:88 Her şey fani olacak, ancak Celâl ve İkram sahibi Rabbinin zatı (cennet) Bâki kalacaktır.
51:56 Melekleri ve insanları ancak, beni bilmeleri, sevmeleri, tanımaları, ibadet etmeleri ve bana ulaşmaları, beni görmeleri, benimle konuşabilmeleri, mutlu olmaları için yarattım. (Küntü Kenzen Mahfiyyen Fehalaktü'l Halka Liya'rifûnî) Ben bir gizli hazine idim, görülmek, bilinmek, sevilmek diledim, bu yüzden âlemi (evreni, kainatı, maddeyi, tüm varlığı) yarattım.
2:277 İnanıp erdemli bir hayat sürerek namazı gözetenlerin ve zekatı verenlerin ödülleri Rab'leri katındadır. Onlar için korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. (Hüzün duymayacaklardır, üzülmeyeceklerdir).
Aslolan sevgidir (şefkat). Dünyada iken Allah’a ulaşan melek ve insan böylece ölümsüz hale gelebilecektir. Melek ve insan Allah olmanın dışında her türlü güçle donatılmıştır. Bu gücün kaynağı bilinç, bilincin kaynağı da Allah’ın bizatihi kendisidir. Hakikat ancak bireysel olarak teyit edilebilir ve hakikat bilgisi bilince dönüşür. Allah ile doğrudan irtibat kurmadan bilginin bir anlamı yoktur. Dünyada Allah’a ulaşanlar için ölmeden önce ölüm gerçekleşmiş olup fiziki ölüm bir geçişten ibarettir. Dünyada Allah’a ulaşan melek ve insan ahiretteki dirilişten sonra ise bir daha ölmeyecektir… Varolmuş ve yaşamış bütün canlılardan, (melek/cin, insan, bitki, hayvan) bitki ve hayvanların tamamı ile melek ve insanların inananları, bir daha ölmemek üzere cennette, dünyadaki bedenlerinin en mükemmel hali ile yeniden diriltilerek Allah ile birlikte sonsuz yaşayacaktır…
18:30 böyle yapan kişi kim?
Selam din kardeşim Gürkan
Herşey çok iyi ses ve görüntü
👍👍👍👍👍👍👍👍👍👏👏👏👏👏👏👏
Slm.
Allah ın bilgisi konusunda neden Cebriye ye yakınım dediniz, biraz açıklar mısınız veya açıkladığınız bir videonuz var mı?
Abdülaziz Bayındır da bir olgudan bahsettiğini düşünüyorum ve sende 19 a itiraz edenler gibi bir olguyu görmüyor olabilir misin?
Selam 19 diyorsunuz fakat el yazması noktasız ve harekesiz Kuran nüshalarında ve mevcut Kuran kıraatlerinin hepsinde 19 adına savunduğunuz şeyleri kontrol ettiniz mi? Kontrol edilmediyse 19 çok ta anlamlı değil demektir fakat hepsinde kontrol edildiyse ve geçerliyse anlamlı olur. Ben bu konuda kaynak bulamadım. Açık kaynak önerirseniz sevinirim... İyi günler...
19 un çok fazla harekeyle noktayla işi yok o yüzden o nüshalara bakmak çok birşey değiştirmez.
Mahmut beyle daha çok video/canlı yayın gelsin. Kendi adıma söylersem X'i pek kullanmıyorum. Yeni sahibi mahvetti güzelim uygulamayı :)
Ama mümkünse konu malum kişi olmasın lütfen. 21:30 Mümkünse.
İki assassin yine çıktı yola bak
Gören diyo bugün değil hayır olamaz
Kaçışıyonuz nedir bu telaş
Kaçışıyonuz nedir bu telaş
Bu 2 GRAL arkadaş efsane(kestane) 2005 ACM kadrosunu tavuk VEYA yumurta haşlama yapmıştır TESEKKUR ederiz videolarin devamini dileriz
19 sisteminde elif harflerinin (uzatma olan) mushaftan mushafa farklılık gösterdiğini söylemiştiniz. Peki bu uzatmalar farklı harflere de dönüşüyor muydu? Daha doğrusu iki mushaf karşılaştırıldığında böyle bir fark da oluştu mu hiç? Mesela elif harfleri ye veya vav harfine gibi.
Selamlar herkese
Ve ek olarak, Kur'ancılar diyor ki, biz hadisleri Ricâl İlmi ile güvenilir olarak kabul etmemeliyiz. Sadece Kur'an’a uygun olup olmadığına bakmalıyız, yani Kur'an ışığında değerlendirmeliyiz. Burada sizinle aynı fikirde değilim. Çünkü Kur'an’a uygun olup olmamasında ölçü koymak mümkün değildir. Çünkü Kur'an’ı anlayışınıza bağlı olarak, bu hadis Kur'an’a uygundur ya da uygun değildir diyeceksiniz. Böyle olduğu takdirde ise herkes Kur'an’ı farklı anladığı için bir kişi için bir hadis Kur'an’a uygun görünecek, ama başka bir kişi için o hadis Kur'an’a uygun görünmeyecek.
Mesela, Kur'an’da kabir azabına işaret eden ayetler var. Firavun ve onun ordusunun sabah akşam ateşe arz olunması vb. gibi ayetler. Siz diyorsunuz ki, bu ayetler kabir azabına işarettir ve buna göre bu ayetler sebebiyle kabir azabı ile ilgili hadisleri de kabul edeceğiz. Ama başka biri bu ayetleri başka türlü anlıyor ve diyor ki, bu ayetlerin kabir azabı ile alakası yoktur ve bu sebepten dolayı da kabir azabı ile ilgili hadisleri kabul etmiyor ve Kur'an’a uygun olmadığını söylüyor.
Yani, bir hadisin Kur'an’a uygun olup olmaması, okuyucunun Kur'an’dan ne anladığına bağlıdır. Eğer iki kişi bir konuyu aynı şekilde anlamazsa, farklı anlarsa, o zaman biri için Kur'an’a uygun olan hadisler, diğeri için uygun olmayacaktır.
Ve ek olarak diyorsunuz ki, ahlaka aykırı hadisler var. Hangi ahlak? Acaba sabit bir ahlak var mı? Kendiniz de biliyorsunuz ki, yoktur. Çünkü 100 yıl ya da 200 yıl önce birçok ülkede kölelik sistemi vardı ve çocuk yaşta kızların evlendirilmesi kuralı mevcuttu, ve o dönemde dünyaya gelen insanlar doğduklarından itibaren bu şeyleri gördükleri için bunların hepsi onlara normal geliyordu ve onların ahlakı buna uygun şekillenmişti. O insanlara ne Kur'an’da, ne de hadislerdeki kölelik sistemi veya çocuk yaşta kızların evlendirilmesi kuralı garip gelmiyordu, onlar bunu normal karşılıyorlardı. Eminim ki, siz o dönemde yaşasaydınız, köleliği de, çocuk yaşta kızların evlendirilmesini de normal bir şey kabul ederdiniz ve bununla ilgili olan hadisleri kabul ederdiniz, hatta ahlaka aykırı olmadığını, Kur'an’a uygun olduğunu söylerdiniz. Yani bizim akıl ve düşüncelerimiz zamana ve mekâna göre değişir.
O zaman her 100 yılda bir toplumun ahlak anlayışı değiştikçe, ahlaka uygun olan hadisler de değişecek mi? Siz bugün hangi Azerbaycanlı kadına Kur'an’da erkek için 4 kadınla evlenmenin ahlaka uygun olduğunu ispat edebilirsiniz? Hiçbir kadına. O zaman hadi Kur'an’ı da inkâra gidelim. Ya da o ayetleri de yorumlamanız gerekecek ki, zaten o ayetler de yorumlanmış, tek eşlilik şartıdır, ek kadın almak olmaz kuralını Allah adına uyduranlar var. Neden? Çünkü zamana ve mekâna göre ahlaklar değişmiş, akıllarında olan düşünceler değişmiş.
Akla kalırsa, Allah kadını öyle yaratmış ki, kadın yaklaşık 9 ile 12 yaş arası regl olmaya başlar. Reglin olma sebebi kanının çocuk olması içindir. Acaba evlilik yaşı o yaşlar değilse, neden Allah o yaşlarda kadına bu şeyi vermiş? Henüz 18 ya da 19 yaşından itibaren regl olsaydı, nasıl olurdu? Bundan dolayı, Kur'an’a uygundur ya uygun değildir, ahlaka uygundur ya uygun değildir sözleri inanın anlamsızdır.
Selamlar arkadaşlar. 54 yaşında uydurulmuş hadis dininden. 60 yaşında ritüel ibadetlerden. Namaz dan kurtuldum. Kur andaki namaz duadır
Din satıp para kazanmak normaldir. Bu o toplumu ilgilendirir. Zaten ücret almayanlara uymak müminleri ilgilendiren bir ayettir. Selam.
siz söyleyin adını😁
Slm Gürkan bey bu 19 sisteminde benim anlamadığım tövbe süresi son 2 ayetini yokmu sayiyorsunuz sistem ona uymuyor
Eğer Allah Kur'an'ı korumaya almışsa ondan hiç kimse ne ekleme nede çıkarma yapamaz
Ozaman hadiscilerin rejim ayetini keçinin yediği iddiasıyla aynı kapıya çıkıyor
Allah zikrini koruyamamis olmuyormu haşa
Cevaplarsan sevinirim gerçi canlı yayını izleyemedim sonradan izliyorum bu arada hem tivitidan hem yutuptan sürekli takip ediyorum 19 sistemine kafam almıyor amma hadisler konusunda senin görüşlerine tamamen katılıyorum Allah'a emanet olun
konunun uzmanı değilim ama tevbe süresindeki son iki ayet zaten başka ayetlerin birleişimi olduğu için anlamsal olarak bir değişiklik olmuyor yani kutsal mesaj korunmuş oluyor reşad halifede bu konuda bir kural bozulmadan , bozulmaya çalışılmadan öyle bir kural olduğunu anlayamazsınız tarzı bir söylemi vardı yine ondan dinleyin ama bence ilk argüman makul gibi duruyor Gürkan abinin baya videosu var dinlersen daha iyi anlayabilirsin😊
1. Kur'an'a mushafa ekleme yapılarak ekleme yapılmış olmaz. Çünkü zaten Kur'an'da olmayan bir şeyin inkâr edilmesi anlamındadır bu. Buna itiraz yersizdir. 2. Öte yandan Allah'ın o iki ayetle ilgili daha özel ve şaşırtıcı bir planı olduğunu gösteren bazı sayısal işaretler vardır ki, bu durum, Kur'an'daki mucizevi yönü artırır.
Kur’an’da genel ifadeler bulunmaktadır, örneğin, “iyilik edin”, “adaletli olun” gibi. Bu genel ifadelerin detayları, yani özel açıklamaları da verilmiştir. Örneğin, Allah Kur’an’da “iyilik edin” dediğinde, hangi iyiliklerin yapılması gerektiği bazı cümlelerle vurgulanmıştır. Örneğin, bir ayette “anne-babaya iyilik edin” buyrulmuş ve bunun nasıl olması gerektiği açıklanmıştır. Anne-babaya “öf” bile dememek, onlara bağırmamak ve güzel sözler söylemek iyilik olarak belirtilmiştir.
Peki, anne-babanız yaşlandığında onları yıkamak iyilik olarak açıkça vurgulanmış mıdır? Hayır. Yaşlandıklarında onları yedirmek iyilik olarak belirtilmiş midir? Hayır. Bunlar Kur’an’da cümle olarak yer almıyor. Bu durumda, bir kişi “iyilik edin” ayetini genel bir ifade olarak kabul ediyorsa, tüm iyilikleri Kur’an’dan göstermek zorundadır. Eğer göstermek isterse, sadece şu örnekleri bulabilir: onlara “öf” dememek, bağırmamak ve güzel söz söylemek. Bu durumda, yalnızca bu üç şeyin iyilik olduğunu ve Allah katında ödüllendirileceğini söylemelidir. Diğer şeyler, örneğin onları yedirmek veya yıkamak, iyilik sayılmaz çünkü bunlar Kur’an’da cümle olarak geçmiyor.
Başka bir örnek: Yolda yaşlı bir kadın görüp onun ağır yükünü taşımaya yardım etmenin iyilik olduğu Kur’an’da vurgulanmış mıdır? Böyle bir cümle yoktur. Eğer “iyilik edin” ayeti genel bir ifade olarak kabul edilip akıl yoluyla iyilikler belirlenebilir deniliyorsa, ben de diyorum ki, hadislerde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) emrettiği şeyler de Kur’an’daki “iyilik” kavramına dahildir. Nasıl ki tüm iyilikler cümle olarak Kur’an’da yer almıyorsa, hadislerdeki emirleri de Kur’an’daki “iyilik” ifadesi kapsamında düşünmeliyiz.
Aynı şey “kötülük yapmayın” ifadesi için de geçerlidir. Örneğin, birinin evini yakmanın kötülük olduğunu söylüyorum; elbette bu bir kötülüktür. Ama bunu Kur’an’da cümle olarak göstermem istendiğinde, göstermek mümkün olmaz. Bu durumda ben de diyorum ki, hadislerde Peygamberimizin (s.a.v) yasakladığı şeyler de kötülük sayılır ve Kur’an’daki genel “kötülük yapmayın” ifadesine dâhildir.
Örneğin, hadislerde erkeklere altın ve ipek haram kılınmıştır. Eğer ileride bilimsel araştırmalar altının ve ipeğin erkeklere zarar verdiğini kanıtlarsa, 5 yıl sonra Quraniler, bu zararların Kur’an’daki “kötülük yapmayın” ifadesine dâhil olduğunu söyleyeceklerdir. Ama Peygamber Efendimiz (s.a.v) bunu hadisle yasakladığında, “Bu Kur’an’a eklenmiştir” diyorlar.
A’raf suresi, 157. ayet:
“Onlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları ümmî peygambere uyan kimselerdir. O peygamber, onlara iyiliği emreder, kötülükten meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar; onların ağır yüklerini kaldırır, sırtlarındaki zincirleri çözer. İşte ona iman edenler, ona destek olanlar, ona yardım edenler ve onunla gönderilen nura (Kur’an’a) uyanlar kurtuluşa erenlerdir.”
Kurancılar’ın Vahyi Sadece Kitap ile Sınırlı Görme Hatası
Kurancılar’ın en büyük yanılgılarından biri vahyi yalnızca bir kitaptan ibaret görmeleridir. Ancak bu, kökten yanlıştır. Peygamberlerin hayatlarına baktığımızda, onların sadece kitap aracılığıyla Allah’tan vahiy almadıklarını açıkça görebiliriz.
Örnekler:
1. Musa Peygamber (aleyhisselam):
Firavun’un karşısında iken asasını yere atması emredildi. Bu emir bir ayet ya da yazılı bir kitap formunda inmedi; anlık bir vahiy geldi.
Allah, Musa’ya korkmaması gerektiğini vahiy yoluyla bildirdi. Bu durumda da bir kitap değil, doğrudan bir yönlendirme söz konusuydu.
Ayrıca Musa, Allah ile konuştuğunda, Allah’ın ona görünmesini istemişti. Allah ise bunun mümkün olmadığını açıkladı ve nedenini izah etti. Bu izah bir kitabın aracılığıyla değil, doğrudan bir diyalogla gerçekleşti.
2. Peygamberlerin Genel Durumu:
Musa peygamberin bu örneklerinden başka birçok peygamberin hayatında da buna benzer olaylar görmek mümkündür. Onlar, sadece kitap değil, farklı yollarla da Allah’tan vahiy almışlardır.
Hz. Muhammed (s.a.v) İçin Durum:
Hz. Muhammed’in (s.a.v) de sadece kitap aracılığıyla Allah’tan haber aldığını söylemek doğru değildir. Musa ve diğer peygamberler gibi o da Allah’tan doğrudan vahiy almıştır. Neden diğer peygamberlere gelen anlık vahiyler ona gelmesin?
Sonuç:
Kurancılar’ın sadece kitabı esas alması ve başka hiçbir vahiy şeklinin olmadığını iddia etmesi, bu örnekler ışığında batıl bir iddiadır. Peygamberlerin hayatındaki olaylar, vahyin sadece bir kitaba indirgenemeyeceğini açıkça göstermektedir. Allah, peygamberlerine ihtiyaç duyulan her an, yazılı bir kitap olmaksızın da hitap etmiştir. Bu durum, İslam’ın temel kaynaklarından biri olan sünnetin önemini bir kez daha gözler önüne serer.
Rüya yorumlama ve rüyaların gerçeğe yönelik bilgi barındırıp barındırmadığı konularından Yusuf kıssasında söz edilmesine rağmen videolarınızda değinmediniz sanırım. Bu konunun bilinçaltınızda rasyonellikten uzak olduğu düşüncesi hakim olabilir mi ve dolayısıyla bu konu üzerine düşünmekten ve konuşmaktan KAÇIYOR olabilir misiniz? Yoksa gayb ile alakalı olduğu düşüncesiyle mi ihtiyaç duymadınız?
Mahmut kardeş görenler neyin ne olduğunu görüyor. Kibirlerinde boğulsunlar. Sen de bilemez miydin iki tane ayet paylaşıp yüzlerce beğeni almayı? Oturduğun yerden İsrail'le savaşıp(!) alkış almayı? Neden böyle çabaladığını ve ne anlatmak istediğini çok iyi anlayan insanlar var. Bunu unutma. Yüce Allah seni ve gerçeği anlatmak için çırpınan iyi insanları korusun.
Mahmud goat sami.
Rab yolumuzu açık etsin
Kuraniler her seferinde Kuran’ın yeterli olduğunu kanıtlamak için ayetler yazarlar. O zaman ben de size açıkça ayetler yazayım, bakalım o attığınız ayetler sizlerin anladığınız gibi mi, yoksa değil mi...
Ayrıca, size ayetlerimizi okumak, sizi temizlemek, Kitabı (Kuran’ı), hikmeti (Sünnet, Hadisler) ve bilmediklerinizi öğretmek için içinizden bir peygamber gönderdik. Bakara Suresi 151
Allah burada Peygamberin görevlerini açıklar:
1. Peygamber ayetleri onlara okur.
2. Kitabı (Kuran’ı) ve Hikmeti (Sünneti, Hadisleri) onlara öğretir.
Şimdi gördünüz mü, Peygamberin görevi sadece ayetleri okumak değil, aynı zamanda Kitabı ve Hikmeti (Sünneti, Hadisleri) onlara öğretmektir. Yani, Allah burada iki kaynağı belirtmektedir: 1) Kitap ve 2) Hikmet. Onlara ayetleri okumak başka bir şeydir, onlara Kitabı ve Hikmeti öğretmek başka bir şeydir. Yani, hem onlara okur, hem de onlara öğretir.
(Ya Resulüm!) Eğer sana Allah’ın lütfu olmasaydı, gerçekten onların bir kısmı seni doğru yoldan saptırmak isteyecekti. Halbuki onlar sadece kendilerinden başkasını saptıramazlar ve sana da hiçbir zarar veremezler. Çünkü Allah sana Kuran’ı ve hikmeti indirerek (göndererek) bilmediklerini öğretti. Allah’ın sana olan lütfu büyüktür! Nisa Suresi 113
Bu da başka bir delildir. Allah gökten hem Kuran’ı, hem de Hikmeti indirdiğini bildiriyor. Yani, sadece Kuran değil, aynı zamanda Hikmet de peygambere indirilmiştir...
Allah’ın evlerinizde okunan ayetlerini (Kuran’ı) ve hikmeti (Hadisleri) hatırlayın. Allah (müminlere) lütufkardır, (kulunun tüm amellerinden) haberdardır! Ahzab Suresi 34
Bu da başka bir delildir. Demek ki, onların evlerinde sadece Kuran değil, aynı zamanda Hikmet okunmaktadır.
Sünnet ve Hadis kelimeleri zaten arapça. Hikmet diyor orada sen almışsın parantez içinde yazanı sonra size açıkça yazayım demişsin. Maalesef açık değil.
Yasin sûresinin başını bilmiyor olamazsınız. Hikmet Kuran'ın içindedir. Peygamberimiz (sav) de yeri geldikçe açıklamıştır elbette. Aksini iddia eden yok. Ama ayet açıklayan hadis denilen rivayet çok çok az. Bunlara da ne kadar güvenebilirsiniz ki? Günümüzde ayetlerle desteklenen ve ayetlere açıkça aykırı olanlar dışında hadis denilen rivayetler sadece zandır.
"... Zan ise gerçekten yana bir şey kazandırmaz." (Yunus 36'dan ve Necm 28'den)
Kuran'da olmadığı halde hadislerdeki hükümlerle sorumlu olsaydık Peygamberimiz onları mutlaka yazdırırdı. Hiç mümkün mü hem sorumlusunuz desin, hem de benim ağzımdan Kuran dışında bir söz yazmayın, yazmışsanız silin desin? Diyorlar ki önce yazmayın, silin demiş, ama sonra yazın demiş. Bu gelenekçilerin işi gücü kelime oyunu. Yani elbette çeşitli ülke hükümdarlarına mektup yazdırırken, Hudeybiye antlaşmasını yazdırırken vb yazın demiş olabilir. Buradan önceden yazmayın/silin dediği gibi hadis yazın anlamı çıkar mı hiç?
İşin aslı, rivayetler bize ayeti açıklıyorsa, o uyarı ışığında gider o ayeti dikkatlice okuyup anlamaya çalışırız. Sonra yine o ayetten anladığımıza uyarız. Buna katılıyorsanız, mesela Tevbe 31'i açıklayan Tirmizi 3095 rivayetini ORİJİNALİNDEN dikkatlice okuyunuz. Bir de sağda solda çarpıtılarak paylaşılanı okuyunuz. Aradaki ince farkı görebilirseniz mezhep dayatmasının birilerini rabler edinmek olduğunu da görürsünüz.
Burada fikirlerimi yazmaya başlayıp bu inancın batıl olduğunu ortaya koysam, belki bir kitap yazabilirim. Bunun için bazı temel detayları belirtmek istiyorum. Quranilerin iddiası şudur ki, Kur’an yeterlidir ve başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktur. Vallahi, bu yanlıştır, çünkü zaten Kur’an’ın kendisi bu iddiayı reddediyor.
Mesela bir-iki örnek vereyim: Nur suresi 31. ayetinde kadınların ziynetlerini örtmeleri emredilir. Şimdi düşünün, bu "ziynet" nedir diye Quraniler tarafından onlarca farklı görüş ileri sürülür. Örneğin, biri dirseğe kadar örtülmesi gerektiğini söyler, bir diğeri omuza kadar, bir başkası topuğa kadar, diğeri ise dize kadar der ve böyle devam eder. Ben ise diyorum ki, siz bu ayeti tefsir ederken kurduğunuz cümle aslında bir hadis niteliğindedir. Çünkü bu kurduğunuz cümle Kur’an’da yoktur. Eğer Kur’an yeterli olsaydı, sadece Nur suresi 31. ayetini okuyup susmalıydınız ve kadınlar buradan kendi ziynetlerini nerede örtmeleri gerektiğini anlamalıydı.
Eğer siz bu "ziynet"in nerede olduğunu açıklamak için Kur’an’da olmayan bir cümle kuruyorsanız, örneğin, "dirseğe kadar örtülü olmalı" veya "dize kadar örtülü olmalı" gibi ifadeler, bu cümleler Kur’an’ın neresinde yazıyor? Ama Rasulullah’ın (s.a.v) hadisinde "Yüz ve eller hariç her yer ziynettir" diyerek örtülmesi gerektiğini söylediğinde, bunu Kur’an’a eklenmiş söz olarak kabul ediyorsunuz. Halbuki siz de Kur’an’da olmayan onlarca cümle kurarak yorum yapıyorsunuz.
200 yıl boyunca peygamberin öğrettiği namaz değişti mi? Peygamber, onu izleyen yüzlerce, binlerce insana namazı öğretti. O namazı peygamberden öğrenen binlerce insan, o namazı kendi çocuklarına öğretti ve böylece namaz nesilden nesile aktarıldı. Lütfen düşünün, her gün 5 kez bir topluluk tarafından tekrarlanan bir ibadet nasıl oldu da Buhari onu 200 yıl sonra yazana kadar değişti? Bu ibadeti bir toplum uyguluyor. Hadisler sadece sözle, dilden dile dolaşarak kitaplara yazılmadı; hadisler aynı zamanda peygamberden başlayarak bir topluluk tarafından uygulandı ve nesilden nesile aktarıldı. 200 yıl boyunca tüm evlere girerek insanların uygulamasını nasıl bu kadar değiştirebildiler? Üstelik, bunlar aynı coğrafyada değildiler. Uzak yerlerden gelen, peygamberden namazı pratik olarak öğrenen ve sonra kendi ülkelerine dönerek oradaki insanlara peygamberin öğrettiği namazı öğretenler vardı. Bütün coğrafyaları gezerek insanların din anlayışını nasıl bu kadar kolayca değiştirebildiler? Eğer herkes sapmış ve dini tahrif etmişse, o zaman neden Kuran’ı değiştirmediler?
Biliyorsunuz, eğer dersek ki, Buharî ve Müslim'in kitaplarına yazdıkları hadiselerin bazıları uydurulmuş olabilir, o zaman aynı şeyi Kuran için de söyleyebiliriz. Çünkü o hadiseleri bize ulaştıranlar, Kuran’ı da bize ulaştırmışlardır. Eğer dersek ki, Kuran korunmuştur ve buna dair bir ayet vardır, o zaman ben de diyebilirim ki, o ayet sonradan Kuran'a eklenmiştir ve Allah Kuran’ı koruyacağını söylememiştir.
Eğer Sahabeleri ve onların çocuklarını güvenilmez hale getirirsek, o zaman hadisler olduğu gibi Kuran da onların ellerindeydi ve nesilden nesile aktarılmıştır. Yani, bu kitaplar bize alim-talebe ilişkisiyle gelmiştir. 1400 yıldır alim-talebe ilişkisi devam etmektedir. 1400 yıl önce Muhammed (s.a.s) Kuran’ı ve hikmeti (sünnet-hadisler) Sahabelere öğretti ve Sahabelerden alim olanlar bunu sözlü olarak ilm meclislerinde kendi talebelerine aktardılar. Sonra o talebeler alim olup, kendi talebelerine aktardılar, sonra o talebeler de alim olup, kendi talebelerine aktardılar... ve böylece yüzyıllarca alim-talebe ilişkisi devam etti. Çünkü bu zincir hiçbir zaman kırılmamış, her zaman devam etmiştir. Yani, bu ümmet bir zaman dinini terk edip her şeyi kenara atmamıştır. Yani, hiçbir zaman olmamıştır ki, ümmet alimsiz kalsın ve talebe yetişmesin.
Bugünkü alimlerin alimleri ve onların alimleri, ve onların alimleri şeklinde kökü Peygamber'e kadar gider. Bu yüzden Buharî'nin ve Müslim'in kitaplarına yazdığı hadisler alimlerden alınmış hadislerdir. Bu hadisleri rivayet edenler, yüzlerce böyle hadisi ezbere bilip rivayet etmişlerdir, yani alim olmuşlardır. Demek istediğim odur ki, bu kitaplar aynı zamanda alimler tarafından ilm meclislerinde talebelere ezberletilmiştir ve bu sürekli şekilde devam etmiştir. Hatta kitap halinde olmasa bile, sözlü olarak ezberletilmiş, rivayet yolu ile nesilden nesile aktarılmıştır. Ve bu alimler bir ya da iki talebe değil, onlarca, yüzlerce talebe yetiştirmişlerdir.
Sizce, onlarca yüzlerce alimi olan bir ümmet, ve bu alimlerin hepsi Buharî’yi ve Müslim’i ellerinden düşürmemiş ve ezberlemiş midir? Sizce, bu kitapları değiştirmek bu kadar kolay mıydı? Sahabeler arasında günahkâr olanlar da olmuştur, yani bu Sahabelerin hepsi hadis rivayet etmemiştir. Birçoğundan sadece birkaç hadis görmek mümkündür. Ama yaklaşık 10 kişi vardır ki, onlar alim olmuşlardır ve yüzlerce, binlerce hadis rivayet etmişlerdir. Ve Buharî'nin ve Müslim'in kitaplarının çoğu bu alim olan Sahabelerin rivayet ettiği hadislerden oluşmaktadır. Ve bu Sahabeler de talebe yetiştirmiş ve onlara bu hadisleri öğretmişlerdir.
Eğer bu hadisler uydurma olsaydı, diğer Sahabeler susmazlardı, onların yalanlarını ortaya koyarlardı. Ama görüyoruz ki, bazen aynı hadisi birkaç Sahabe rivayet ediyor, yani aynı cümleler şeklinde, küçük farklarla bu hadisleri aktarıyorlar.
Bütün bu soruların, eleştiri yada ongorulerin Gürkan engin videolarinda işlenmiştir. Fırsatın oldukça bakabilirsin.
7 yıl Quranilik düşüncesiyle yaşadım. 2017 yılında bu hataya düştüm ve 2024 Ramazan ayında bu yoldan döndüm. Vallahi, Quranilik en sapkın fırkalardan biridir ve insan bunu yıllar geçtikçe anlıyor. O yıllar boyunca Kur’an’ı neredeyse her gün okuyan, araştıran, hatta Arapçasını kelime kelime, harf harf analiz eden biriydim. Ancak ne kadar yanıldığımı sonradan fark ettim.
Bu düşüncemi okuyan Quranilere veya Quraniliğe meyil edenlere sesleniyorum: Vallahi, yazık size! Yol yakınken bu yoldan dönün. Vallahi, sizi kandırıyorlar ve süslü sözlerle sizi Kur’an’a yönelttiklerini zannettiriyorlar. Hâlbuki onlar Kur’an düşmanıdır. Onları çok iyi tanıyorum, hatta bu topluluğun sıradan insanlarını bile iyi bilirim.
Düşünün ki ben bu topluluğun sözde ilim ehli olan kişilerinden biriydim ve onlara güya Kur’an öğretiyordum. Çok iyi hatırlıyorum, her ay ayetler hakkındaki fikrimi değiştiriyordum. Bugün bir şekilde açıkladığım bir ayeti yarın başka şekilde izah ediyordum ve kendim de burada ciddi bir sorun olduğunu fark ediyordum. Sonunda, vallahi, artık ateşten bir uçurumun kenarına kadar gelmiştim. Artık Kur’an’ın her yönüyle inkârına doğru gidiyordum. Ancak Rabbim beni bu yoldan kurtardı.
Bu yolda olanlar zerre kadar Kur’an’ı bilmiyor. Siz zannediyorsunuz ki onlar bir şey biliyor, ama vallahi, onlar Kur’an’dan tamamen habersizdir. Düşünün ki onların “baş bilginlerinden” biri bendim. Her gün WhatsApp’ım sorularla dolup taşardı. Bugün ise itiraf ediyorum: Yemin olsun ki Ehl-i Sünnet âlimlerinin Kur’an hakkında bildiklerinin %5’ini bile bilmiyormuşum. Bu gerçeği şimdi daha iyi anlıyorum.
yalan söylediğin çok belli oluyor be kardeş
"7 yıl boyunca kurancı olup" bu yoldan dönünce dediğin şeyler şunlar:
bütün hadisler sahihtir
bunca insan yanıldımı
6 yaşındaki kız ile evlenmek kurana uygun
O senin sorunun bro. Milleti okumamaya, taklitilige, cehalete, sirke çağırıyor olabilir misin. Bırak luran okusun millet. Zaten kim okuyor ki Rabbinin ayetlerini. Fln hoca filan hoca dedi vs rivayet kültürünü din edinmiş. Kur'an yolundan, tevhid yolundan dönen çok ender görünür. Ancak aklını kullanmayanlar dönebilir. Sen kendine acı bence. Z
DOĞRULUĞA BUKADAR ÖNEM VERİYORSANIZ NEDEN RAMAZAN DEMİRİN SİZİN PAYLAŞTIĞINIZ KİTABI AÇIP SÖYLEDİĞİNİZ BÖLÜMDE TAM TERSİ YAZDIĞINA DAİR AÇIKLMASINA VE İFŞASINA CEVAP VERMEDNİZ ŞU DURUMDA SİZDE BİRŞEYLERİ SAKLAMIŞ VEYA SÖYLEDNİZ YÖNTEM İLE KENDİ KİTLENİZİ KANDIRMIŞ OLUYORSNUZ