Allah'ın yardımı ne zaman? / 20.05.2020 / Kerem Önder

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 8 сен 2024
  • أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُوا۟ ٱلْجَنَّةَ وَلَمَّا يَأْتِكُم مَّثَلُ ٱلَّذِينَ خَلَوْا۟ مِن قَبْلِكُم ۖ
    مَّسَّتْهُمُ ٱلْبَأْسَآءُ وَٱلضَّرَّآءُ وَزُلْزِلُوا۟
    حَتَّىٰ يَقُولَ ٱلرَّسُولُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟ مَعَهُۥ مَتَىٰ نَصْرُ ٱللَّهِ ۗ
    أَلَآ إِنَّ نَصْرَ ٱللَّهِ قَرِيبٌ
    “(Ey müminler!) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki,
    Nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah´ın yardımı ne zaman! dediler.
    Bilesiniz ki Allah´ın yardımı yakındır.” (Bakara 214)
    "Allah, iman edenleri, ehl-i kitabın ihtilâf ettikleri hakka kendi izniyle hidayet etmiş, onlar da milletlerinin kendileriyle alay etmelerine sabretmişlerdir. Sizler de onların yoluna girecek misiniz, yoksa onların yoluna girmeksizin cennete gireceğinizi mi zannediyorsunuz?" şeklinde olur.
    Cenâb-ı Hakk'ın, "Sizden öncekilerin durumu sizin de başınıza gelmeden" âyeti, "sizden öncekilerin durumu sizin başınıza gelmedi" manasınadır. Buna göre, "sizden öncekilerin durumu sizin de başınıza gelmeden." ifâdesi, bu işin olmasının beklendiğine delâlet eder.
    İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (s.a.s) Medine'ye geldiğinde, gerek kendisi, gerekse O'nunla birlikte olan muhacirler çok zarara girmişlerdi. Çünkü onlar Mekke'den malsız mülksüz çıkmışlar, evlerini barklarını müşriklerin ellerinde bırakmışlar, bu arada yahûdiler de, Hz. Peygamber (s.a.s)'e olan düşmanlıklarını açıkça ortaya koymuşlardı. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ gerek peygamberimizin, gerekse onunla birlikte olan müslümanların kalblerini serinletmek için bu âyeti indirmiştir."
    Bil ki ayetin takdiri şudur: "Ey mü'minler, sizler Allah'ın sizi kullukla mükellef tuttuğu her şey ile ibâdet etmediğiniz, sizi imtihan ettiği şeylere sabretmediğiniz, kâfirlerin eziyetine, fakirlik ve yoksulluğa, geçim sıkıntısı ve darlıklarına katlanmadığınız, düşmanla savaşın dehşet ve korkunç hallerine göğüs germediğiniz müddetçe, sırf bana iman edip, peygamberimi tasdik etmek suretiyle cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Bütün bunlar, sizden önceki inananların başına gelmiştir." İşte Hak Teâlâ'nın, sözünden maksad budur.
    Sonra Cenâb-ı Allah bu şeyleri zikretmesinin peşine, son derece zarar, meşakkat ve mihneti ifâde eden başka bir şeyi zikredip, "Hatta peygamber ve yanındaki mü'minler, "Allah'ın yardımı ne zaman (gelecek)?''dediler" buyurmuştur. Bu böyledir, çünkü peygamberler belâ geldikçe, sebat, sabır ve nefsi gemlemenin zirvesinde olurlar. Onların da sabrı kalmayıp inlemeye başladıkları zaman, bu şiddetle son noktaya ulaşan bir durum olur. Bu şiddet onları bu hale getirdiğinde, istedikleri şey hususunda dualarına icabet edilerek kendilerine, "İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır" denilir. Buna göre ayetin takdiri şu şekilde olur: "Onların bu durumları, Allah'ın yardımının kendilerine gelinceye kadar sürmüş ve belânın uzun sürmesi onları dinlerinden çevirememiştir. Ey müslümanlar topluluğu, sizler de bu şekilde olunuz. Hakkı taleb etme yolundaki eziyet ve sıkıntılara katlanınız. Çünkü Allah'ın yardımı yakındır. Zira o gelmektedir. Her âtî (gelen) ise karib (yakın) dır."
    Bu ayetten maksad, bizim zikrettiğimiz şu husustur: Hz. Peygamber (s.a.s)'in ashabına, müşrik, münafık ve yahudilerden birçok büyük sıkıntı ve belâ gelmiştir. Cenâb-ı Hak müslümanlara savaş hususunda müsaade edince, herkesçe malum olduğu gibi, yaralandılar, mallarından ve canlarından oldular. Bundan dolayı Cenâb-ı Hak onları bu hususta takviye etmiş ve daha önceki ümmetlerin dinleri uğrunda çektiklerinin de böyle olduğunu, belâların, umûmileşince kolaylaştığını beyân etmiştir. Allah Teâlâ, Hz. İbrahim (a.s)'in kıssasını, ateşe atılmasını; Hz. Eyyüb'un halini ve onu imtihan ettiği şeyi ve diğer peygamberlerin çeşitli belâlara sabredişlerindeki hallerini Kur'an-ı Kerim'de mü'minlere birer teselli olmak üzere zikretmiştir.
    Kays İbn Ebî Hazım, Habbâb İbn Eret'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Müşriklerden görmüş olduğumuz eziyyet ve sıkıntıları Allah'ın Resulüne şikâyet etmiştik. Bunun üzerine O, “Sizden önceki ümmetler, çeşitli belâlarla azâb olunmuşlardı. Ama bu, onları dinlerinden çevirmemişti. Öyle ki adamın başının ortasına testere konulur, böylece iki parçaya ayrılır: yine adamın etleri ve sinirleri demir taraklarla kemiklerinden taranır; ama bu onu dininden çeviremezdi. Allah'a yemin ederim ki bu iş, mutlaka kemâle erecektir. Öyle ki, kervancı, Sâna ile Hadremut arasında seyahat ederken ancak Allah'tan ve koyunlarına karşı kurttan korkacaktır; başka hiç kimseden korkmayacaktır. Ne var ki sizler, acele ediyorsunuz.”
    Onun bir peygamber olması, düşmanlarının hilelerinden eziyet duymasına manî olmaz. Nitekim Hak Teâlâ,
    "Yemin olsun ki biz, senin göğsünün, onların söyledikleri şeyler yüzünden daraldığını biliyoruz" (Hicr, 97)

Комментарии • 311