SEMİHA BERKSOY ; Atatürk'ün ve Nazım Hikmet'in hayran olduğu İlk Türk Primadonna Kimdir?

Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın:
/ @megasinnhikayeleri
O ilklerin kadını... Türkiye nin ilk Opera sanatçısı... Primadoona ruhuyla avrupa sahnelerinde esip gürleyen en büyük soprano.. Van gogh u bile kıskandıracak kadar efsane ressam... Karanlığımıza ışık saçan rengarenk kadın... Şöyle anlatmıştı işine ve sanatına olan aşkını: “Ben kaderimi yaşadığım haksızlıklara rağmen hep hoş karşıladım. Sanatımla baş başa mutlu oldum, çünkü beni sanattan başka hiçbir şey ilgilendirmiyordu” İşte bu hikaye yaşadığı ihanetlere rağmen yükselmeyi başarmış bir kadının esrarengiz ve tesadüflerle dolu hayatını anlatacak sizlere... Semiha Berksoy fatma saime ve ziya cenap çiftinin çocuğu olarak 24 mayıs 1910 tarihinde istanbul çengelköy de dünyaya geldi. Annesi usta bir heykeltraş olduğu kadar başarıla da bir ressamdıç babası ise harika bir sesi olan duygusal bir şairdi. Semiha sanatın ve kültürün ortasında öğrenerek ve gelişerek büyümekteydi. Sanatın birçok alanıyla ilgilenip onlara aşkla bağlanması bu kültürün içinde yetişmesinden ileri geliyordu. Semiha daha ilkokul çağına bile gelmemişti ancak beden dili eşliğinde şiir okumayı, notalara uygun şarkı söylemeyi ve resim yapmayı öğrenmişti bile. O kocaman gözleriyle tüm enerjisini ailesine ve sanatına yönlendirmişti. İyi de bir yazar olacağı ilkokul zamanlarında yazdığı hikayelerden belli olmuştu. Resimlerle süslediği hikayeleri öğretmenlerinin dikkatini çekmiş ve hayretle okumuşlardı onun yazdıklarını. Hikaye yazıyor, resim çiziyor, şiir okuyor ve opera söylüyordu. O davudi sesiyle etrafındaki herkesi büyülüyordu adeta. Onu izleyenler gözlerini bile kırmıyorlardı ona bakarken. Katmerli yeteneğiyle sanatla dolu geçiyordu günleri bir yandan da başarılı bir öğrenciydi. İlkokulu da kadıköy ortaokulunu da birincilikle bitirerek mezun oldu. Tam liseye kaydolacaktı ki gideceği liseden vazgeçti. O yıllarda istanbul kız lisesinin yanına bir konservatuar açılacaktı o da bu liseye kaydolmalıydı sonra da oradan hemen konservatuara geçmeliydi. Öyle de yaptı ancak babası ziya cenap bey konservatuarı bırakması için ona baskı yaptı çünkü çok zorlanıyordu. Babası ona konservauarı bırakması için mektup yazmış o da babasına karşılık olarak şöyle cevap vermişti: Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen bir şey var; o da sanat aşkıdır, bunu bilesiniz, ölsem de mezarımda selvi ağaçları şarkı söyler. Resim konusunda da yetenekliydi ancak annesi dışında ona bu konuda eğitim veren olmamıştı. Ondan öğrendikleriyle hayal gücünü kullanarak çizmeye başladı ve birgün elinde ne kadar resim varsa toparlayıp güzel sanatlar ın yolunu tuttu. Okul yönetmini resimlerini öyle çok beğendiği okula tam burslu olarak aldılar onu. Kariyeri boyunca her sanat dalıyla ilgili olsa resim her zaman önceliklerinden biri oldu ve asla vazgeçmedi çizmekten. Resim yapmak onun için su içmek kadar gerekliydi ruhunun kesin bir ihtiyacıydı. Zamanla avangard tarzını benimsedi ve modern resimler çizmeye başladı. Bu kadar yetenekli bir kadının sinemaya adım atmaması imkansızdı. 1931 yılında muhsin ertuğrul un yönetmenliğini yaptığı istanbul sokakları filminde başrolde oynadı. Yine 1930 lu yıllarda o zamanki adıyla darül bedai ye girdi. Burada gösterilen operetlerin primadonnası olarak karşımıza çıktı. Kendini geliştirmek daha fazlasını öğrenmek bir hayat biçimiydi onun için. Darül bedayi de aldığı uzun tiyatro eğitiminin ardından sıra şan eğitimlerine geldi. Sesi güzeldi ama daha iyisi olsun istiyordu. Nimet Vahit hanımdan şan dersleri aldıktan sonra şan hocası hakkında şu muhteşem cümleyi kuracaktı: Nimet Vahit Hanım'ın şan sınıfında benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen o sanat aşkıyla derslere başladım. Semiha Berksoy adnan saygun un bestelediği özsoy operası ile 1934 yılında sahneye çıktı. Burada ayşi rolüyle karşımızdatdı. Eğitmeni nimet hanım ulu anne nurullah şevket bey ise feridun rolündeydi. Koroyu yöneten, dans ve kareografileri düzenleyen halil bedii yönetken olmuştu. 1930 lu yılların sonlarına doğru ankara devlet konservatuarının sınavına girdi. Sınavı kazanmasının ardından devlet bursuyla opera eğitimi için almanya ya gönderildi. Almanca bilmemesine rağmen sesiyle dikkat çekmişti gurbette. 1939 da Richard Strauss’un 75. Doğum Yılı Festivali’nde Ariadne rolüyle almanya da ilk kez sahneye çıktı. Okulu hem birincilikle bitirmiş hem de avrupa da sahneye çıkan ilk türk soprano olarak ün kazanmıştı. Türkiye ye döndükten sonra 1941 yılında karl ebert in yönettği butterfly operalarında oynadı. Hemen ardından lüküs hayat ve deli dolu operetlerinde muhteşem performanslar sergiledi. 1946 da karl ebert ile birlikte ankara devlet konservatuarının kurulmasınde önderlik etti. Harika oyunculuğu ve güçlü sesiyle artık o bir opera divası bir primadonna idi. Süreyya operasında sahnelenen onlarca operette primadonna olarak sahneye çıktı.

[@user-yz8tf9ex9g]

Entellektüel bir aileden geldiği bellşymiş.tam bir sanatçıymış.hayranıyım❤

[@user-gv6uq7ms8o]

Çok çok teşekkür ederim.
Takdire her zaman şayansınız .
Sevgiler saygılar sunarım .
Başarılarınızın devamını dilerim 🎉

[@Dualhaydronid]

Tanrı kıymetli sanatçı ya rahmet eylesin mekanı cennet olsun

[@kzlalev7330]

Devri daim, makamı hak katında kaim, mekânı sevenlerinin gönülleri olsun!
Bu gökkubbe altında hoş bir seda bırakıp gitti.
Huzur içinde uyusun! 🙏

[@emrahtsu]

Andrew Ridgeley yada George Mıchael' dan birinin çalışmasını yapın lütfen

[@nafizdagli5733]

Emeğine yüreğine sağlık megasinn ekibine teşekkür ederim

[@umutylmaz8201]

👏👏👏👏👏

[@gonuldagl4088]

Eline emegine saglik

[@sehersunter1108]

Merhabaa ❤

[@tufandemirer2086]

❤

[@tefoecevit1034]

🔥💧🌱✌️