بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ (Bu küçücük zeylin büyük bir ehemmiyeti var. Herkese menfaatlidir.) Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'an'dan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kāsır fehmimle Kur'an'dan istifade ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır. Risale-i Nur-Sözler/521
Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terk etmektir. Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır. Risale-i Nur-Sözler/521
1452. Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: Allah Teâlâ’nın, yollarda dolaşıp Allah’ı zikredenleri arayan melekleri vardır. Onlar Aziz ve Celil olan Allah’ı zikreden bir topluluk bulunca birbirlerine, “Gelin, aradıklarınız buradadır!” diye seslenirler ve melekler Allah’ı zikredenleri, dünya semasına kadar kanatlarıyla çevrelerler. Allah Teâlâ, onların hâllerini meleklerden daha iyi bildiği hâlde, meleklere: -Kullarım ne diyorlar, diye sorar. Melekler: -Seni tesbih ediyorlar, tekbir getirerek sana hamdü sena ediyorlar ve seni yüceltiyorlar. -Bu kullarım beni gördüler mi (ki böyle tesbih edip, tekbir getiriyorlar?) -Hayır, vallahi seni görmediler. -Peki, beni görseler ne yaparlar? -Onlar seni görseler, sana daha çok kulluk ederler, seni daha çok yüceltirler ve daha çok tesbih ederlerdi. -Benden ne diliyorlar? -Cenneti istiyorlar. -Onlar cenneti gördüler mi? -Hayır yâ Rab, vallahi onlar asla cenneti görmediler. -Ya cenneti görselerdi ne yaparlardı? -Cenneti görmüş olsalardı, cennete karşı arzu ve hevesleri daha çok olur, cenneti daha fazla isterlerdi. -Onlar nelerden Allah’a sığınıyorlar? -Cehennemden Allah’a sığınıyorlar. -Cehennemi gördüler mi? -Hayır, vallahi onu görmediler. -Ya cehennemi görselerdi ne yaparlardı? -Eğer cehennemi görselerdi, ondan daha çok kaçarlar, daha fazla korkarlardı. (Bunun üzerine) Allah Teâlâ şöyle buyurur: -(Ey melekler), siz de şahit olun ki ben onları bağışladım. Meleklerden biri der ki: -Filanca onlardan değil, sadece bir ihtiyacı için gelmişti. Yüce Allah: -(Zikir meclislerinde) oturanlar öyle kimselerdir ki, onlarla birlikte bulunanlar da kötü olmaz. (Buhârî, Deavât, 66)
1455. Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor: (Bir gün) Muâviye (ra) mescitte bir halka hâlinde oturan bir grubun yanına varıp, onlara: -Niçin toplandınız, diye sordu. -Allah’ı zikretmek maksadıyla toplandık, dediler. -Allah aşkına söyleyin, gerçekten sadece bunun için mi toplandınız, dedi. -Evet, sırf bunun için toplandık, dediler. (Bunun üzerine) Muâviye (ra) şöyle dedi: -Ben, size inanmadığım için yemin etmenizi istiyor değilim. Resûlullah’ın yanında benim konumumda olup da, benden daha az hadis nakleden kimse yoktur. Bir gün Resûlullah , ashâbından halka hâlinde toplanmış bir cemaatin yanına geldi de onlara “Niçin toplandınız?” diye sordu. Onlar: -Bize İslâm’ı ihsan buyurmasından dolayı Allah’ı zikretmek ve O’na hamdetmek için oturduk, dediler. Resûlullah : -Allah aşkına söyleyin, gerçekten sırf bunun için mi toplanıp oturdunuz? -Allah’a yemin ederiz ki sırf bunun için toplandık, dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: -Ben, size inanmadığım için yemin etmenizi istiyor değilim. Fakat (bilin ki) Cebrail (as) bana geldi ve Yüce Allah’ın sizin ne kadar üstün ve değerli olduğunuzu meleklere gösterdiğini haber verdi, buyurdular. (Müslim, Zikir, 40)
İkincisi: Tarîk-i Nakşî hakkında denilen: Der tarîk-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk: Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû etti: Der tarîk-i acz-mendî lâzım âmed çâr çîz: Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz! Sonra senin yazdığın: "Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine, ilâ âhir…" olan rengîn ve zengin şiir hatırıma geldi. O şiir ile semanın yüzündeki yıldızlara baktım. "Keşke şair olsaydım, bunu tekmil etseydim." dedim. Halbuki şiir ve nazma istidadım yokken yine başladım fakat nazım ve şiir yapamadım, nasıl hutur etti ise öyle yazdım. Benim vârisim olan sen, istersen nazma çevir, tanzim et. İşte birden hatıra gelen şu: Mektubat
Zaten Üveysî bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı A'zam'dan (ks) ve Zeynelâbidîn (ra) ve Hasan Hüseyin (r. anhüma) vasıtasıyla İmam-ı Ali'den (ra) almışım. Onun için hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir. Risale-i Nur-Emirdağ Lâhikası 1/69
Allah razı olsun amin
Elhamdülillah Elhamdülillah Elhamdülillah
Rabbımiz tüm hasta kardeşlerimize acilen şifalar ihsan eylesin.
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
(Bu küçücük zeylin büyük bir ehemmiyeti var. Herkese menfaatlidir.)
Cenab-ı Hakk'a vâsıl olacak tarîkler pek çoktur. Bütün hak tarîkler Kur'an'dan alınmıştır. Fakat tarîkatların bazısı, bazısından daha kısa, daha selâmetli, daha umumiyetli oluyor. O tarîkler içinde, kāsır fehmimle Kur'an'dan istifade ettiğim acz ve fakr ve şefkat ve tefekkür tarîkıdır.
Risale-i Nur-Sözler/521
Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terk etmektir. Ve bilhassa namazı ta'dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.
Risale-i Nur-Sözler/521
1452. Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre
Resûlullah şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ’nın, yollarda dolaşıp Allah’ı zikredenleri arayan melekleri vardır. Onlar Aziz ve Celil olan Allah’ı zikreden bir topluluk bulunca birbirlerine, “Gelin, aradıklarınız buradadır!” diye seslenirler ve melekler Allah’ı zikredenleri, dünya semasına kadar kanatlarıyla çevrelerler. Allah Teâlâ, onların hâllerini meleklerden daha iyi bildiği hâlde, meleklere: -Kullarım ne diyorlar, diye sorar. Melekler:
-Seni tesbih ediyorlar, tekbir getirerek sana hamdü sena ediyorlar
ve seni yüceltiyorlar.
-Bu kullarım beni gördüler mi (ki böyle tesbih edip, tekbir getiriyorlar?) -Hayır, vallahi seni görmediler.
-Peki, beni görseler ne yaparlar?
-Onlar seni görseler, sana daha çok kulluk ederler, seni daha çok yüceltirler ve daha çok tesbih ederlerdi.
-Benden ne diliyorlar?
-Cenneti istiyorlar.
-Onlar cenneti gördüler mi?
-Hayır yâ Rab, vallahi onlar asla cenneti görmediler.
-Ya cenneti görselerdi ne yaparlardı?
-Cenneti görmüş olsalardı, cennete karşı arzu ve hevesleri daha çok olur, cenneti daha fazla isterlerdi.
-Onlar nelerden Allah’a sığınıyorlar?
-Cehennemden Allah’a sığınıyorlar.
-Cehennemi gördüler mi?
-Hayır, vallahi onu görmediler.
-Ya cehennemi görselerdi ne yaparlardı?
-Eğer cehennemi görselerdi, ondan daha çok kaçarlar, daha fazla korkarlardı. (Bunun üzerine) Allah Teâlâ şöyle buyurur:
-(Ey melekler), siz de şahit olun ki ben onları bağışladım. Meleklerden biri der ki:
-Filanca onlardan değil, sadece bir ihtiyacı için gelmişti.
Yüce Allah:
-(Zikir meclislerinde) oturanlar öyle kimselerdir ki, onlarla birlikte bulunanlar da kötü olmaz.
(Buhârî, Deavât, 66)
1455. Ebû Saîd el-Hudrî anlatıyor: (Bir gün) Muâviye (ra) mescitte bir halka hâlinde oturan bir grubun yanına varıp, onlara:
-Niçin toplandınız, diye sordu.
-Allah’ı zikretmek maksadıyla toplandık, dediler.
-Allah aşkına söyleyin, gerçekten sadece bunun için mi toplandınız, dedi. -Evet, sırf bunun için toplandık, dediler. (Bunun üzerine)
Muâviye (ra) şöyle dedi:
-Ben, size inanmadığım için yemin etmenizi istiyor değilim. Resûlullah’ın yanında benim konumumda olup da, benden daha az hadis nakleden kimse yoktur. Bir gün Resûlullah , ashâbından halka hâlinde toplanmış bir cemaatin yanına geldi de onlara “Niçin toplandınız?” diye sordu. Onlar: -Bize İslâm’ı ihsan buyurmasından dolayı Allah’ı zikretmek ve O’na hamdetmek için oturduk, dediler. Resûlullah :
-Allah aşkına söyleyin, gerçekten sırf bunun için mi toplanıp oturdunuz? -Allah’a yemin ederiz ki sırf bunun için toplandık, dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
-Ben, size inanmadığım için yemin etmenizi istiyor değilim. Fakat (bilin ki) Cebrail (as) bana geldi ve Yüce Allah’ın sizin ne kadar üstün ve değerli olduğunuzu meleklere gösterdiğini haber verdi, buyurdular.
(Müslim, Zikir, 40)
İkincisi: Tarîk-i Nakşî hakkında denilen:
Der tarîk-i Nakşibendî lâzım âmed çâr terk:
Terk-i dünya, terk-i ukba, terk-i hestî, terk-i terk
olan fıkra-i rânâ birden hatıra geldi. O hatıra ile beraber, birden şu fıkra tulû etti:
Der tarîk-i acz-mendî lâzım âmed çâr çîz:
Fakr-ı mutlak, acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz!
Sonra senin yazdığın: "Bak kitab-ı kâinatın safha-i rengînine, ilâ âhir…" olan rengîn ve zengin şiir hatırıma geldi. O şiir ile semanın yüzündeki yıldızlara baktım. "Keşke şair olsaydım, bunu tekmil etseydim." dedim. Halbuki şiir ve nazma istidadım yokken yine başladım fakat nazım ve şiir yapamadım, nasıl hutur etti ise öyle yazdım. Benim vârisim olan sen, istersen nazma çevir, tanzim et. İşte birden hatıra gelen şu:
Mektubat
Zaten Üveysî bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı A'zam'dan (ks) ve Zeynelâbidîn (ra) ve Hasan Hüseyin (r. anhüma) vasıtasıyla İmam-ı Ali'den (ra) almışım. Onun için hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir.
Risale-i Nur-Emirdağ Lâhikası 1/69