Bir ilkokul öğretmeni olarak felsefe disiplininin ilkokuldan itibaren ders olarak ivedilikle okutulması gerektiğine inanıyorum.Bu vesileyle aynı paraleldeki paylaşımlarınızdan dolayı bir eğitimci olarak teşekkür ediyorum.
Hasan hocam , bu ülkenin sizin gibi bilim insanlarına ihtiyacı var. Bilginizi yalın, açık, dobra bir şekilde aktarıyorsunuz. En çok ta bu yönünüzü seviyorum. Din güzellemelerinin yapıldığı, bunun için gerekirse ayet hadislere bile takla attırıldığı bir ortamda, siz bilgiyi saptırmadan dümdüz anlatıyorsunuz. Böyle akademisyenlere hasret kaldık. Çok teşekkür ederiz size değerli hocam 🙏
Değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. Felsefeyi dinileştirme çabasında olanların büyük çoğunluğu, ilginçtir ki, isimlerinin önünde çeşitli unvanlar taşıyan "felsefeci" kişilerdir. Eğer ben sadece dini savunmak veya aklamak amacıyla, eleştiri yapmamak üzere yola çıksaydım, o zaman tefsir, kelam veya hadis gibi alanları tercih ederdim. Ancak bizden istenen şey, felsefeyi de tıpkı kelam ve tefsir gibi dinin hizmetinde kullanmaktır. Diğer yandan, gelişmemiş ve aydınlanmamış bir ülkede felsefi faaliyetlerde bulunmak ciddi risk taşıyan bir girişimdir. Bu tür bir ortamda, toplumsal yapı, entelektüel özgürlük ve eleştirel düşünme, yeterince olgunlaşmamış olduğundan, felsefi düşünceler genellikle baskı altında kalır. Çoğunlukla bu düşüncelerin susturulması da söz konusudur. Bu çerçevede, felsefe yapmak sadece bir düşünsel arayış olmayıp, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir direniş biçimine dönüşebilmektedir. Gerçek anlamda felsefe yapmak, mevcut kalıpları sorgulamayı ve bu sorgulamaların toplumsal dogmalar ile gelenekleri aşmaya hedeflemesini sağlamayı gerektirir. Bu izahlar sonrasında sanırım şu çıkarımı yapmak yanlış olmasa gerektir: Gelişmemiş ve aydınlanmamış bir ülkede felsefe yapmak, adeta bir tür intihara kalkışmaktır.
Saygılar Bekir Sağlamer..Son cümlenize kadar katılıyorum.Ama İntihar abartılı olmuş.Toplum olarak hızlı evriliyoruz.Felsefe hakettiği yeri alıyor.Şu yayınlar,internet bunu hızlandırdı.Yakup abi de çokca dinlemiştim sizi...
Sevgili hocam tespitleriniz betimlemeniz harikulade sizin gibi donanımlı liyakatli insanların tüm platformlarda sayısının artışı ile belki dogmalarla mücadele edebiliriz.
Hasan Bey’e nacizane bazı sorularım var. Sizce varoluş bakımından bir topluluğun ilk ihtiyacı nedir? Devletler seküler-ulus olarak var olabilirler mi? Ulus devletleri , devleti oluşturan diğer ulusların varlığına yaklaşımı ile din devletlerinin uluslara yaklaşımı arasında ki farklılık, ne ölçüde toplum ve devlet yararınadır? Çok soru oldu ama herhangi birini cevaplarsanız mutlu olurum😊 saygılar .
Hocam. Konuşmanıza ufak bir düzeltme yapmak isterim. Dk 51de “Yuhanna incilinin yazarının Yeni-Platon’cu bir yazar olduğunu hemen his edersiniz” diyorsunuz. Yuhanna incilinin yazılış tarihi MS 90-100 yılları olarak tarihlendirliyor. Neo-plantoncu Plotinus MS 204-270 ve hocası Ammonius Saccas MS 175-242 yılları arasında yaşamıştır. Dolayısıyla Yuhanna’nın Yeni-platoncu olması mümkün değil. Yuhanna büyük ihtimalle Stoacılar ve Platonculardan etkilenmiştir. Siz yanlışlıkla platoncu yerine yeni-platoncu dediniz sanırım.
Yeni Platonculuk genel bir kavramsallaştırma, Yahudi düşüncesinde ki ilk örnekleri ve Hırsityanlıktaki etkileri için bkz. dergipark.org.tr/tr/pub/felsefedunyasi/issue/58329/855600
Yeni plantoculuk kavramı platonun idealar üzerinden temellendirdiği anlayışı ,tanrı fikrine idealize eden sürecin yahudilik ve hiristiyanlik özelindeki etkisi adına yapılan bir genellemenin sembolü. Yoksa tarihi kişiliklerin cetvelle çizilmiş gibi bir fikrin başlangıcını oluşturduğu tezi en fazla lise düzeyindeki bir öğrencinin zihin dünyasına hitap edebilir.Tarih : sosyolojik tüm süreçlerin devamı ve etkileşimi içinde gri tonlarda ilerler..
Güncel olayları/gelişmeleri felsefe zaviyesinden irdelemeniz çok makbule geçti. Anlattıklarınız bana Peyami Safa'nın şu sözünü hatırlattı: "İnsanlar önce bir şeye inanıyorlar; sonra da bütün yaşadıklarını o inanca göre değerlendiriyorlar." Genelde bütün insanların, özelde ise daha fazla olarak Doğu toplumlarının belirgin zaafıdır. Adem, yaklaşık sekiz bin önceye tarihleniyor. Oysa dünyadaki yaşam, milyon yıllarla ifade ediliyor. Adem'den önceki insanlar ile Ortadoğu dışında yaşamış olanların hali ne olacak? Neden bütün dinler Ortadoğu'dan türedi? Dünyanın yüzde doksan dokuzu imtihandan muaf mı yoksa başka tanrıların kulları mı? Sami kabileleri, (İbrani, Süryani, Arap) kendi aralarundaki çekişme ve üstünlük sağlama hinliğine bütün insanlığı alet ettiler. Bana göre dünya kurulalı beri insanlığın en zararlı aldanması bu olgudur. Başarılar, emeklerinize sağlık! #niyetlertemizdeğil
Yapılan kötülükler dinin sorunu değil, o dine mensup olduğunu söyleyen insanların sorunudur. İnsan kötülüğe çıkara meyilli olduktan sonra değil her hangi bir din felsefede hiç bir şey yapamaz. Nitekim felsefenin doruk noktada olduğu zamanlarda bile filozoflar yolsuzluktan arsızlıktan yakınıyorlar. Yani sorun değerkerde değil insanlardadır.
Sayın hocam! Malumunuz olduğu üzere felsefede cevaplardan çok sorular önemlidir. Ancak sanırım bu soruların doğru sorulması da çok önemlidir. Yetkin bir varlık neden ibadete ihtiyaç duysun ki diyorsunuz. Tanrının kutsal kitabının hiçbir yerinde ibadete ihtiyaç duyduğu için kullarına ibadeti emrettiğini söylediğine rastlamadım. Bu, insanların kendi zanları olsa gerek. Benim bu konuya ilişkin zannım da tanrının değil, kulun tanrıya tapınmaya, ibadet etmeye ihtiyacı olduğudur. Yaradan olarak yarattığı kulunu herkesten daha iyi tanıyan Tanrı onun manevi, ruhi ihtiyacı olan sığınma, yardım isteme, dua etme vb. ihtiyacını karşılayabilmesi için ona böyle bir yol gösteriyor ve ibadet vesilesiyle kendini, isteklerini, sıkıntılarını anlatması için bir fırsat tanıyor belki de. Zira kulların ibadeti ona bir fayda ve katkı sağlamaz, ibadet etmeyişi de ondan bir şey eksiltmez. Çünkü sizin de zikrettiğiniz gibi o yetkin bir varlık. Alemlerden müstağnidir. Tanrının muhalefetün lil havadis oluşu da benim nezdimde sorun olan bir şey değil. Sıfatlarını düşünelim. Bunları kendini kullarına onların anlayabileceği düzeyde tanıtması ve tasviri olarak görüyorum. Tanrısını tanımak isteyen kullarınının zihnine yakınlaştırma durumu. O konuşan bir varlık ama bizim gibi değil. Konuşma eyleminin en kamil, en üst düzeydeki vahiy dediğimiz keyfiyetini kavrayamadığımız bir şekilde konuşuyor. Konuşma kullarla ortak bir eylem olsa da mahiyeti itibariyle ayrışmakta. Kadının gülmesi meselesine gelince de bunun kültürel bir şey olduğunu, zamanın bir yerlerinde ulemanın bir şekilde, bir sebeple oluşmuş algısı, zihniyeti olduğunu siz de biliyorsunuz. Üzerinde çok şey söylenebilecek şeyler olsa da bir mesajın sınırlarını zorlamamak adına bu kadarlıkla iktifa ediyorum. Saygılar sunarım.
Size tek önerim var:Arapça bilmiyorsanız, Diyanet çevirisindemn kuran mealini okumanız. O meal bile pek çok saptırma içeriyor, ama komisyon çevirisi olduğu için, pek çok şeyi bozmadan aktarmaya çalışıyor.
“İnsanlar ve cinleri bana ibadet etsinler çokca anaınlar diye yarattım “ Zariyat:56.! ayselic uslup ve mizacını takdir ettim, bu programı izlemeye kalkışman bile büyük bir eylem 🤝
@@FelsefeciHasan_AydinKıymetli hocam! Mealin saptırma içeriyor olması o meali yazanın sorunudur diye düşünüyorum. Kur'an'ın kendisini bağlamaz sanırım. Kur'an'ı okurken onun sözlü bir anlatının yazıya dökülmüş hali olduğunu bilerek okumalı. Malum olduğu üzere Kur'an ilk etapta hitaptır, kitap değildir. Oturulup masa başında yazılmış; giriş, gelişme, sonuçtan müteşekkil bir kitapmış gibi görülmesi onu yanlış anlamanın temel sebebidir. İstisnasız her bir ayetinin tüm zaman ve mekanlarda evrensel olduğu zannı da hakeza böyledir. Arife tarif gerekmez. Uzatmayayım. Kur'an'ın doğru anlaşılması için sahih bir metodolojinin gerekliliğini benden çok daha iyi siz bilirsiniz. Saygılar.
Bir ilkokul öğretmeni olarak felsefe disiplininin ilkokuldan itibaren ders olarak ivedilikle okutulması gerektiğine inanıyorum.Bu vesileyle aynı paraleldeki paylaşımlarınızdan dolayı bir eğitimci olarak teşekkür ediyorum.
Dinlerken çok keyif aldığım bir içerik olmuş yine. ❤
Sağ olun var olun hocam. Her seferinde yeni bir şeyler öğreniyorum sizden.
Sizi dinlemek büyük keyif Hasan Hocam , iyi ki varsınız 🙏
Hasan hocam , bu ülkenin sizin gibi bilim insanlarına ihtiyacı var. Bilginizi yalın, açık, dobra bir şekilde aktarıyorsunuz. En çok ta bu yönünüzü seviyorum. Din güzellemelerinin yapıldığı, bunun için gerekirse ayet hadislere bile takla attırıldığı bir ortamda, siz bilgiyi saptırmadan dümdüz anlatıyorsunuz. Böyle akademisyenlere hasret kaldık. Çok teşekkür ederiz size değerli hocam 🙏
Hasan hocam, ağzınıza yüreğinize sağlık.
Türk milleti adına teşekkür ederim.
Hasan hocam özlemiştik. Çok teşekkürler.
Değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. Felsefeyi dinileştirme çabasında olanların büyük çoğunluğu, ilginçtir ki, isimlerinin önünde çeşitli unvanlar taşıyan "felsefeci" kişilerdir. Eğer ben sadece dini savunmak veya aklamak amacıyla, eleştiri yapmamak üzere yola çıksaydım, o zaman tefsir, kelam veya hadis gibi alanları tercih ederdim. Ancak bizden istenen şey, felsefeyi de tıpkı kelam ve tefsir gibi dinin hizmetinde kullanmaktır. Diğer yandan, gelişmemiş ve aydınlanmamış bir ülkede felsefi faaliyetlerde bulunmak ciddi risk taşıyan bir girişimdir. Bu tür bir ortamda, toplumsal yapı, entelektüel özgürlük ve eleştirel düşünme, yeterince olgunlaşmamış olduğundan, felsefi düşünceler genellikle baskı altında kalır. Çoğunlukla bu düşüncelerin susturulması da söz konusudur. Bu çerçevede, felsefe yapmak sadece bir düşünsel arayış olmayıp, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bir direniş biçimine dönüşebilmektedir. Gerçek anlamda felsefe yapmak, mevcut kalıpları sorgulamayı ve bu sorgulamaların toplumsal dogmalar ile gelenekleri aşmaya hedeflemesini sağlamayı gerektirir. Bu izahlar sonrasında sanırım şu çıkarımı yapmak yanlış olmasa gerektir: Gelişmemiş ve aydınlanmamış bir ülkede felsefe yapmak, adeta bir tür intihara kalkışmaktır.
Saygılar Bekir Sağlamer..Son cümlenize kadar katılıyorum.Ama İntihar abartılı olmuş.Toplum olarak hızlı evriliyoruz.Felsefe hakettiği yeri alıyor.Şu yayınlar,internet bunu hızlandırdı.Yakup abi de çokca dinlemiştim sizi...
Çok çok teşekkür ederim, canlı yayını kaçırmıştım, iyi ki, kayıt var da yararlanabildim. Tekrar teşekkür ederim.
Değerli bilgilendirme ve yorumlarınız için teşekkür ediyorum.
Hasan hocam lütfen daha sık RUclips yayını yaparmısınız bilgilerinize ve öğretileri ize ihtiyaç var bundan bizi mahrum etmeyin.. Seviliyorsunuz
Teşekkür ederim saygılar sunarım.
Çok güzel programdı ağzınıza sağlık
Hasan Aydın süper teşekkürler
Teşekkür ederim Hasan hocam, konuya ne kadar vakıfsınız, kapsamlı bir analiz, yorum video olmuş👏👏👍
Hocam mümkün oldukça sizi daha fazla görmek istiyoruz saygılar🙏🏼
Sevgili hocam tespitleriniz betimlemeniz harikulade sizin gibi donanımlı liyakatli insanların tüm platformlarda sayısının artışı ile belki dogmalarla mücadele edebiliriz.
vakit olsada tüm kaynakları okuyabilsek ama dinlemek bile çok aydınlatıcı teşekkürler
Hasan hocam harikasın. Çok güzel aydınlatıcı yayın oldu. Sonsuz teşekkürler
Paylaştığınız kıymetli bilgiler için teşekkür ederim.
Çok değerli bilgiler.
❤❤❤hasan hocam saygılar
Teşekkürler.
Teşekkürler hocam 🎉
Hasan Bey’e nacizane bazı sorularım var. Sizce varoluş bakımından bir topluluğun ilk ihtiyacı nedir? Devletler seküler-ulus olarak var olabilirler mi? Ulus devletleri , devleti oluşturan diğer ulusların varlığına yaklaşımı ile din devletlerinin uluslara yaklaşımı arasında ki farklılık, ne ölçüde toplum ve devlet yararınadır? Çok soru oldu ama herhangi birini cevaplarsanız mutlu olurum😊 saygılar .
çok tşkler hocam sağlık dilerim.
Çok teşekkürler hocam. Ne olur, yapabilirsiniz daha sık görelim sizi.
Çok teşekkürler🌿
iyi bilgilendim.
Çok iyi video
Hocam. Konuşmanıza ufak bir düzeltme yapmak isterim. Dk 51de “Yuhanna incilinin yazarının Yeni-Platon’cu bir yazar olduğunu hemen his edersiniz” diyorsunuz.
Yuhanna incilinin yazılış tarihi MS 90-100 yılları olarak tarihlendirliyor.
Neo-plantoncu Plotinus MS 204-270 ve hocası Ammonius Saccas MS 175-242 yılları arasında yaşamıştır. Dolayısıyla Yuhanna’nın Yeni-platoncu olması mümkün değil.
Yuhanna büyük ihtimalle Stoacılar ve Platonculardan etkilenmiştir. Siz yanlışlıkla platoncu yerine yeni-platoncu dediniz sanırım.
Yeni Platonculuk genel bir kavramsallaştırma, Yahudi düşüncesinde ki ilk örnekleri ve Hırsityanlıktaki etkileri için bkz. dergipark.org.tr/tr/pub/felsefedunyasi/issue/58329/855600
Yeni plantoculuk kavramı platonun idealar üzerinden temellendirdiği anlayışı ,tanrı fikrine idealize eden sürecin yahudilik ve hiristiyanlik özelindeki etkisi adına yapılan bir genellemenin sembolü. Yoksa tarihi kişiliklerin cetvelle çizilmiş gibi bir fikrin başlangıcını oluşturduğu tezi en fazla lise düzeyindeki bir öğrencinin zihin dünyasına hitap edebilir.Tarih : sosyolojik tüm süreçlerin devamı ve etkileşimi içinde gri tonlarda ilerler..
Tüm tanrılar SAKLAMBAÇ oyununu cok seviyorlar galiba..
Hikayelerden hakikate Erkan özsaatçılar RUclips Ramazan Demir videoları.
Modernistler 40 takla atarak "gerçek islam bu deeel" dese de mevcut olan bu hocam 😂
Gerçek islam hangisi acaba? 🙄 Doğrusunu söylersen süslüman olacağım 😂
Tek eleştirim şu hocam muhabbeti hiç sevmediğim kelime
Güncel olayları/gelişmeleri felsefe zaviyesinden irdelemeniz çok makbule geçti. Anlattıklarınız bana Peyami Safa'nın şu sözünü hatırlattı: "İnsanlar önce bir şeye inanıyorlar; sonra da bütün yaşadıklarını o inanca göre değerlendiriyorlar." Genelde bütün insanların, özelde ise daha fazla olarak Doğu toplumlarının belirgin zaafıdır.
Adem, yaklaşık sekiz bin önceye tarihleniyor. Oysa dünyadaki yaşam, milyon yıllarla ifade ediliyor. Adem'den önceki insanlar ile Ortadoğu dışında yaşamış olanların hali ne olacak? Neden bütün dinler Ortadoğu'dan türedi? Dünyanın yüzde doksan dokuzu imtihandan muaf mı yoksa başka tanrıların kulları mı? Sami kabileleri, (İbrani, Süryani, Arap) kendi aralarundaki çekişme ve üstünlük sağlama hinliğine bütün insanlığı alet ettiler. Bana göre dünya kurulalı beri insanlığın en zararlı aldanması bu olgudur.
Başarılar, emeklerinize sağlık!
#niyetlertemizdeğil
Yapılan kötülükler dinin sorunu değil, o dine mensup olduğunu söyleyen insanların sorunudur. İnsan kötülüğe çıkara meyilli olduktan sonra değil her hangi bir din felsefede hiç bir şey yapamaz. Nitekim felsefenin doruk noktada olduğu zamanlarda bile filozoflar yolsuzluktan arsızlıktan yakınıyorlar. Yani sorun değerkerde değil insanlardadır.
❤❤❤Emevi zihniyitinden ne bekliyorsunuz ki
Yorumlarınız eşsiz
Sayın hocam! Malumunuz olduğu üzere felsefede cevaplardan çok sorular önemlidir. Ancak sanırım bu soruların doğru sorulması da çok önemlidir. Yetkin bir varlık neden ibadete ihtiyaç duysun ki diyorsunuz. Tanrının kutsal kitabının hiçbir yerinde ibadete ihtiyaç duyduğu için kullarına ibadeti emrettiğini söylediğine rastlamadım. Bu, insanların kendi zanları olsa gerek. Benim bu konuya ilişkin zannım da tanrının değil, kulun tanrıya tapınmaya, ibadet etmeye ihtiyacı olduğudur. Yaradan olarak yarattığı kulunu herkesten daha iyi tanıyan Tanrı onun manevi, ruhi ihtiyacı olan sığınma, yardım isteme, dua etme vb. ihtiyacını karşılayabilmesi için ona böyle bir yol gösteriyor ve ibadet vesilesiyle kendini, isteklerini, sıkıntılarını anlatması için bir fırsat tanıyor belki de. Zira kulların ibadeti ona bir fayda ve katkı sağlamaz, ibadet etmeyişi de ondan bir şey eksiltmez. Çünkü sizin de zikrettiğiniz gibi o yetkin bir varlık. Alemlerden müstağnidir. Tanrının muhalefetün lil havadis oluşu da benim nezdimde sorun olan bir şey değil. Sıfatlarını düşünelim. Bunları kendini kullarına onların anlayabileceği düzeyde tanıtması ve tasviri olarak görüyorum. Tanrısını tanımak isteyen kullarınının zihnine yakınlaştırma durumu. O konuşan bir varlık ama bizim gibi değil. Konuşma eyleminin en kamil, en üst düzeydeki vahiy dediğimiz keyfiyetini kavrayamadığımız bir şekilde konuşuyor. Konuşma kullarla ortak bir eylem olsa da mahiyeti itibariyle ayrışmakta. Kadının gülmesi meselesine gelince de bunun kültürel bir şey olduğunu, zamanın bir yerlerinde ulemanın bir şekilde, bir sebeple oluşmuş algısı, zihniyeti olduğunu siz de biliyorsunuz. Üzerinde çok şey söylenebilecek şeyler olsa da bir mesajın sınırlarını zorlamamak adına bu kadarlıkla iktifa ediyorum. Saygılar sunarım.
Size tek önerim var:Arapça bilmiyorsanız, Diyanet çevirisindemn kuran mealini okumanız. O meal bile pek çok saptırma içeriyor, ama komisyon çevirisi olduğu için, pek çok şeyi bozmadan aktarmaya çalışıyor.
“İnsanlar ve cinleri bana ibadet etsinler çokca anaınlar diye yarattım “ Zariyat:56.! ayselic uslup ve mizacını takdir ettim, bu programı izlemeye kalkışman bile büyük bir eylem 🤝
@@FelsefeciHasan_AydinKıymetli hocam! Mealin saptırma içeriyor olması o meali yazanın sorunudur diye düşünüyorum. Kur'an'ın kendisini bağlamaz sanırım. Kur'an'ı okurken onun sözlü bir anlatının yazıya dökülmüş hali olduğunu bilerek okumalı. Malum olduğu üzere Kur'an ilk etapta hitaptır, kitap değildir. Oturulup masa başında yazılmış; giriş, gelişme, sonuçtan müteşekkil bir kitapmış gibi görülmesi onu yanlış anlamanın temel sebebidir. İstisnasız her bir ayetinin tüm zaman ve mekanlarda evrensel olduğu zannı da hakeza böyledir. Arife tarif gerekmez. Uzatmayayım. Kur'an'ın doğru anlaşılması için sahih bir metodolojinin gerekliliğini benden çok daha iyi siz bilirsiniz. Saygılar.
Tanrı nın insanların ibatetine ihtiyacı olduğunu nereden çıkarıyorsun ki.
"Ben insanları ve cinleri bana ibadet etsinler diye yarattım " diyor... Kuran'da.
@@recepsermet9784 ihtiyaç sahibi bir tanrı 😂
Hasan hocayı severim ama bir anda ortalıktan kaybolup aylarca sessizleşiyor.
Teşekkürler.