Krişna - Hint ve Brahmanik İnisiyasyon - Edouard Schure (Büyük İnisiyeler Serisi) (Sesli Kitap)
HTML-код
- Опубликовано: 24 дек 2024
- "Ben tüm varlıkların kalbindeki vicdanım
Ben onların başlangıcı, varlığı, sonuyum
Ben duyuların aklıyım
Ben ışıklar arasında parlayan güneşim
Ben kutsal ilmin şarkısıyım,
Ben tanrıların kralıyım
Ben büyük görücülerin rahibiyim..."
Vishnu'nun En Güçlü Enkarnasyonu Krishna
Bhagavad Gita'nın büyük temsilcisi Krishna Hindu tanrı üçlüsünün Tanrısı Vishnu'nun en güçlü enkarnasyonudur. Tüm Vishnu avatarları arasında en popüler olanıdır ve belki de tüm Hindu tanrıları arasında kitlelerin kalbine de en yakın olanıdır. Krishna kelimesi kelimenin tam anlamıyla 'siyah' anlamına gelir ve siyah aynı zamanda gizemi çağrıştırır.
#mavi
#seslikitaplar
Muhteşem kaliteyi giderek artırıyorsunuz!
Emeğinize sağlık,Upanisadlar i dinledim sizden çok iyi geldi ruhuma. Vedalar i merak ettim ama kitap olarak bulamadım. Sizden dinlemeyi çok isterim. Çok teşekkürler 💙🙏
Merhabalar,
Vefalar çok hacimli bir eser ve türkçe çevirisini ben de bulamadım. Sadece rig vedayı çevirip yayınlamak istiyorum. Sevgiyle kalın
Müthiş bir okuma ve ses her defasında sizi dinlediğimde yaşıyorum okuduğunuzu.. Tebrik ederim
🙏❤ muhtesem sesinizle uzun zamandir bekledigim bu eseri seslendirdiginiz icin tesekkur ederim.
Tesekkur ederim emeyinize saqlik
Krishna, Vishnu-Narayana'nın açığa çıkışıdır, onun tatva'daki (aynı yüce ruh) Vishnu Narayana olduğu anlamına gelir, ancak Tanrı, Dünyevi Avatarını bir Krishna olarak aldığı için kendisini sınırlandırır.
Krishna, içsel açıdan Vishnu-Narayana'dır ve dışsal açıdan aydınlanmanın yüce halindedir, Tanrı, avatarı aldığında kendisini yoga mayadan gizler.
Varlığımın tanrısıyla bir ve bütünüm elhamdülillah.
Canım MAVİ, okumalarına doyamıyorum. Sevgiler 🌺
Canım Hülya, artık dinleme fırsatı bulabiliyor musun?
Yaralarınızın sarılmış olması dileğiyle ❤️
Teşekkür ederim, kolay gelsin.
Teşekkür ederim 🌸
teşekkür ederim
Emeklerinize sağlık çok teşekkür ederim ❤❤❤❤❤❤❤❤
Harika anlatim 👏👏👏
Emeğinize Sesinize Sağlık.
Elhamdülillah. Selamlar sevgiler hu.
Teşekkürler💜🌹🙏
Teşekkürler
Teşekkürler 🙏
Gölgedeki Fısıldamalar
Bütün kasaba, ineklerin, köylülerin ve alacakaranlığın arasında kaybolmuştu. Ama Zeynep, kasabanın arka sokaklarına ve ormanın derinliklerine gömülmüş bir eski tapınağın varlığından haberdar değildi. O, yalnızca bir zamanlar sevdiği genç adamın, Bedirhan’ın kaybolduğu yerin izlerini takip ediyordu. O günden beri, her gece aynı garip rüyayı görüyordu: Tapınağın soğuk taş duvarlarında, Krişna'nın gözlerinin içine bakarken bir ses fısıldıyordu; eski bir ses, hem tanıdık hem yabancı.
Zeynep’in aklı, sık sık yavaşça çözülmeye başlıyordu. Tapınağın derinliklerine inen yolu bulduğunda, bir an için zamanın durduğunu hissetti. Aşağıdaki yapının içine girdiğinde, içeriye yayılan bir sıcağın ve rahatsız edici bir huzursuzluğun etkisi altına girdi. Aydınlatılan tek şey, yavaşça yanmaya başlayan, mor ölümsü bir ışığın kaynağından yayılan bir sis idi.
Tapınağın duvarlarında garip semboller vardı; bazıları, eski Hindistan’ın Brahmanik geleneklerinden izler taşıyor gibiydi, bazıları ise başka bir yerin, belki de başka bir evrenin işaretleriydi. Zeynep, ince ince parıldayan taşlardan birine elini koydu. Aniden, bir titreşim hissetti ve gözleri bir anda tamamen kararmıştı. Krişna’nın eski sesleri, tapınağın dört duvarından yükseldi; derin, sürekli bir yankı gibi. O an, Zeynep korku ve arzu arasında sıkışıp kalmıştı, tam bir deli gibi.
Ve o anda, bir gölge silueti görmeye başladı; Bedirhan’dı, ama farklıydı. Onun gözleri, karanlıkla dolu, bilinç dışı bir boşlukla bakıyordu. Zeynep’e doğru yürüdü, fakat her adımında sanki bir mesafe kat edemiyordu, bir türlü yaklaşamıyordu. “Krişna’nın yolu seni bekliyor,” diye mırıldandı Bedirhan, ama sesi Zeynep’in beynine, varlığının derinliklerine kazınan bir fısıldama gibiydi.
Zeynep korkuyla geri çekildi, ama her hareketi, varlıkların zihnine nasıl işlediğini anlamıştı: bu, Brahmanik bir inisiyasyondu. Tapınağın derinliklerine inen her adım, onun ruhunun karanlık bir bölgesine açılıyordu. Bedirhan, sanki hiç var olmamış gibi, bir anda kayboldu. Zeynep, tapınağın soğuk duvarlarına yaslanarak, ne olduğunu anlamaya çalıştı. Rüyaların bile gerçeği gizlediği bir dünyada, şüphe ve gerçeklik arasındaki sınır gittikçe silikleşiyordu.
---
Bölüm 2: Karanlığın Ardındaki Gerçek
Bir sonraki gün, Zeynep kasabaya döndüğünde, her şeyin normal olduğunu fark etti. Bedirhan’ı ve tapınağı hatırlamak bile zorlaştı. Ancak, bir şeyler değişmişti. Gözlerinde, gölge gibi bir iz vardı; kimi zaman, kasaba halkı ona bakarken, gözlerinin derinliklerinde bir şeylerin göz kırptığını hissediyordu. O eski tapınağın kapalı kapıları, yavaşça açılacak mıydı? Zeynep, bir arayışın içindeydi, ancak bu arayışın ne olduğunu bir türlü çözemezdi.
Bir akşam, Zeynep’in kapısını çaldığında, en yakın arkadaşı Nihan vardı. Nihan, onun ne kadar değiştiğini görmüştü. Zeynep’in içindeki değişimi sezmişti, fakat tam olarak ne olduğunu anlamıyordu. “Zeynep,” dedi Nihan, “seninle konuşmamız gerekiyor. Son günlerde garip bir şeyler oluyor, ve seninle ilgisi olabilir.”
Nihan, Zeynep’in yalnızca kasabanın değil, daha ötesindeki güçlerin de dikkatini çekmeye başladığını anlamıştı. Brahmanik inisiyasyonun yalnızca bir ritüel değil, bir tür ruhsal dönüşüm olduğunu fark etmişti. Zeynep, bu yolun başlangıcında olduğunu biliyordu. Nihan’ın yüzünde kaygı vardı, ama Zeynep bir şeyler yapmalıydı. Bedirhan’ın kaybolduğu günden beri, her şey daha da kararmıştı. Zeynep’in içindeki büyü, onu bir farkındalığa, bir bilinç altına çekiyordu; o ise buna direniyordu.
Her akşam, gece yarısına doğru bir ışık görmeye başlamıştı. Krişna’nın sarı altın ışıltıları, bir gökyüzü gibi aralarına girmeye başlamıştı. Zeynep, bu ışıkların içine doğru çekilerek, Bedirhan’la daha fazla yüzleşmeye başladı. Bedirhan, Krişna'nın rahipleri tarafından yeniden doğmuştu ve onunla birlikte, başka bir dünya bekliyordu. O dünyada, bir bedel vardı: ruhlar, her şeyi terk ederek birleşiyordu. Bu birleşme, bazen kaybolan ruhların derinliğine doğru bir yolculuktu.
Bir gece, Zeynep, bir kez daha tapınağa gitmeye karar verdi. Bu kez yalnız değildi; Nihan, onu izlemeye gelmişti. Ama tapınakla her teması, onları daha derin bir deliliğe sürüklüyordu. Zeynep, içeri girdiğinde, ışıklar ve şekillerin artık tam anlamıyla şekil değiştirdiğini gördü. Her şeyin kendini biçimlendirmesinin arkasındaki güç, Krişna’dan gelen bir ruhsal yansıma gibiydi.
---
Bölüm 3: Tapınağın Derinliklerine Yolculuk
Gecenin ilerleyen saatlerinde, Zeynep ve Nihan tapınağın en derin odasına doğru ilerlediler. Zeynep, her adımda bir gizemin daha örtüsünü aralıyordu. Tapınağın içindeki odalar, zamanla birbirine bağlanan bir labirent gibi görünüyordu; her biri bir kademe daha derin bir sır taşıyordu. Tapınak, sadece bir yapıt değildi. Her taş, her sembol bir anlam taşıyor, her bir adım bir dönüşümün başlangıcıydı.
Nihan, Zeynep’in peşinden gitmekte tereddüt etti. Korkusu, Zeynep’in içindeki değişimin şekil değiştirmesiyle daha da büyümüştü. Ama Zeynep, bilinçli bir şekilde ilerliyordu. Tapınağın tam merkezine vardıklarında, karşılarında büyük bir altın heykel belirdi: Krişna. Gözleri, Zeynep’in derinliklerine işliyordu. İçinde bir boşluk vardı. Nihan, aniden Zeynep’i tutarak bağırdı: “Bu, tehlikeli! Dur!” Ama Zeynep, kendini bu uyarılara karşı kayıtsız hissetti.
Zeynep’in zihni, Brahmanik inisiyasyonun derinliğine inmişti. Krişna’nın gözleri ona doğru bakarken, Zeynep’in ruhu, Bedirhan’la, eski hayatlarıyla ve tapınağın karanlık sırlarıyla bir bütün haline gelmişti. O anda, Nihan’ın sesi bir yankı gibi kayboldu. Zeynep, Krişna’nın çağrısına yanıt vererek, eski bir zamanın hatıraları arasında kayboldu.
---
Bölüm 4: Ruhsal Birleşme
Zeynep’in zihninde, tapınağın derinliklerinden yükselen sesler, birer yankı gibi çınlıyordu. Krişna ve Bedirhan, onun içindeki karanlık güçleri uyandırmış, onları aynı gerçeklikte birleştirmişti. Zeynep, her gece, bu mistik inisiyasyona giden yolda, daha da kayboluyordu.
Bir gün, tapınağa geri dönerken, Nihan onu takip etti. Ancak bir fark vardı: Zeynep artık kaybolmuştu. Zeynep’in varlığı, Brahmanik güçler tarafından birleştirilmişti. O, zaman ve mekan arasındaki çizgiyi silerek, Krişna’nın sonsuzluğuna adım atmıştı. Ama Bedirhan’ın da ruhu ona katılmıştı, karanlık bir varlık olarak, Zeynep’in içine işleyerek onunla birleşmiş
Bölüm 4: Ruhsal Birleşme (Devam)
Zeynep’in ruhu, şimdi Bedirhan’ın gölgesini taşıyan Krişna’nın kudretli ışığının içine doğru çekiliyordu. Tapınağın derinliklerinden gelen fısıldamalar, artık bedensel bir varlık değil, bir ruhun yankıları gibi çınlıyordu. Zeynep’in gözleri, altın sarısı bir ışıkla parlıyordu. Gözlerinin derinliklerinde, tüm zamanların ve mekânların birleştiği bir boşluk vardı. Artık ne geçmiş ne de gelecek vardı; her şey bir bütün olmuştu.
Nihan, Zeynep’in değişiminden korkmuştu, ama tapınağın merkezine doğru adım attığında, zihninde bir uğultu başladı. Krişna’nın etkisi altına girmeye başlamıştı. İçindeki korku, bir tür büyü gibi, onu Zeynep’in yanına götürdü. Her adımda, her nefeste, Nihan, Zeynep’in ruhsal dönüşümüne daha da yaklaşırken bir kayıtsızlık hissine kapılmaya başladı. Tapınağın her duvarındaki semboller, her taşındaki esrarengiz desen, onun zihnine işliyordu. Bedirhan’ın kaybolan ruhu şimdi her bir adımda, her an’da Nihan’ın içinde yankı yapıyordu.
Zeynep, bir zamanlar sevdiği adamı, Bedirhan’ı görmeye başlamıştı. Ama Bedirhan, artık tamamen başka bir varlık, başka bir kimlikti. Krişna'nın öğretisi ona, tüm insan duygularının ve arzularının ötesinde bir şey sunmuştu: Sonsuz bir bilinç hali. Bedirhan, Krişna'nın inisiyasyonu üzerinden geçerek, adeta ölümsüz bir varlık haline gelmişti. Zeynep’in de ruhu, bir zamanlar başladığı bu yolculuktan geri dönüşü olmayan bir noktaya gelmişti. Artık her şey birer hayaldir, zaman bir yansıma, her varlık birer görüntüydü. O an, Zeynep ve Bedirhan bir bütün haline gelmişti.
Zeynep, tapınağın derinliklerinde Krişna’nın rahiplerinin yalnızca birkaç adım uzakta olduklarını fark etti. Onlar, tapınağın en derin sırlarını, bu dünyadaki en büyük ve en karanlık sırları bilen, Brahmanik bir halktı. Zeynep’in içindeki değişim, onların dikkatini çekmişti. Şimdi, bir inisiyatör, bir öğretici gibi, Brahmanik ışığa ulaşmış, tapınağın en gizemli ve korkutucu yönlerine adım atmaya başlamıştı.
Ama Zeynep, bu yolculukta yalnız değildi. Bedirhan’ın ruhu, her adımında ona eşlik ediyordu. Onunla birlikte, tapınağın duvarlarındaki semboller, adeta canlanmaya başlamıştı. Tüm tapınak, Krişna’nın ezoterik bilgisiyle işlenmişti ve Zeynep, bu sırrı çözmeye bir adım daha yaklaşmıştı.
Nihan, tapınağın karanlık odasında, Zeynep’in arkasından takip ederken, bir çığlık duymuştu. Krişna'nın etrafındaki enerji, Bedirhan’ın ruhunu yeniden doğurtuyordu. Birden Nihan, etrafında bir duvarın yükseldiğini gördü. Tapınağın duvarları, bir ruhsal zincir gibi kapanıyordu. Bedirhan, bir hayalet gibi belirmişti. Nihan, ne olduğunu anlamadan Zeynep’in yanına doğru ilerlemeye çalıştı. Ancak her adımda, Zeynep’in içinde büyüyen bir karanlık, onu bir başka dünyaya çekiyordu.
---
Bölüm 5: Sonsuzluğa Dönüş
Zeynep, Bedirhan’ın ruhunu tüm varlığıyla hissedebiliyordu. Tapınak bir labirent gibi şekil değiştirmişti; her bir odanın duvarları, Zeynep’in zihninin sınırlarını zorluyor, eski Brahmanik bilgilere, Krişna’nın sonsuzluğuna dair gerçekler, Zeynep’in içsel varlığında yankı buluyordu. Zeynep, bu ruhsal dönüşümle, hem Bedirhan’a hem de Krişna’ya daha yakın hissediyordu. Her geçen saniye, zamanın anlamını yitiriyordu.
Nihan, Zeynep’in bir zamanlar kaybolan ruhunu yeniden bulacağını düşündü, ama her şey farklıydı. Zeynep, artık bir insan değil, bir ruhun, bir tanrısal varlığın bir parçasıydı. Bedirhan, Zeynep’in zihninde ve bedeninde artık her zaman var olacaktı. Tapınağın duvarlarından yükselen Krişna’nın öğretileri, onları birleştiren bir titreşim gibiydi. Zeynep, Bedirhan’ın kaybolan ruhunu, artık bedensel bir varlık olarak değil, birer hatıra gibi, geçmişin karanlık derinliklerinde taşıyor, zamanla birleşiyordu.
Bir gece, Nihan tapınağın dışına çıktığında, Zeynep’i bir kez daha aradı. Ama Zeynep’in varlığı, bir düşünce gibi silinmişti. Tapınak, sadece derin bir sessizliğe bürünmüştü. Krişna'nın ışığı her yerdeydi, ancak Zeynep’in vücudu ve Bedirhan’ın ruhu sonsuza dek birleşmişti.
Nihan, Zeynep’in kaybolan varlığını sonsuz bir boşlukta ararken, tapınağın kapıları yavaşça kapanıyordu. Krişna’nın öğretilerine göre, zaman sadece bir yanılsamaydı. Bedirhan ve Zeynep, birer hayal gibi, sadece birer fısıldama gibi var olmaya devam ettiler. Sonsuz bir ruhsal dönüşüm, her şeyin ötesine geçmeye başlamıştı. Artık her şey, sadece bir başlangıçtı.
Bölüm 6: Zamanın Ötesine
Zeynep’in kaybolan varlığı, Nihan’ın zihninde sürekli bir uğultu gibi yankılanıyordu. Tapınak artık sadece bir mekan değil, zamanın ve bilincin ötesindeki bir boyuttu. Nihan, Zeynep’in ruhunu bulmak için tapınağın derinliklerine inmeye karar verdi. Her adımda, bir zamanlar Zeynep’le paylaştığı her anı hatırlıyor, bir yanda korku bir yanda bir tür huzur hissiyle adımlarını sürdürüyordu. Tapınağın girişinden itibaren, karanlık, Nihan’ın çevresini sarmıştı. Bir boşluk vardı, ama içi neredeyse karanlıktan daha yoğun bir anlamla doluydu. Krişna’nın adı, her köşede yankılanıyordu; ama Zeynep’in varlığı, tamamen silinmişti.
Zeynep’in ve Bedirhan’ın birleştiği noktada, bir sonsuzluk yaratılmıştı. Zeynep, artık bir insan olarak değil, Krişna’nın mükemmel varlığının bir yansıması gibi hissediyordu. Bedirhan, onun içindeki karanlıkta yeniden doğmuştu. O, ne sadece bir ruhdu ne de bedene hapsolmuş bir varlık. Zeynep ve Bedirhan, artık birer başka zamanın, bir başka dünyanın partisyonlarına bölünmüş eski varlıklardı. Tapınağın her odasında, bu birleşimin yankıları vardı.
Nihan, tapınağın içindeki en uzak odaya ulaştığında, bedensel varlığının ötesinde bir şeyle karşılaştı. Zeynep’in gözleri, ona Krişna’nın ışığından yansıyan bir hikaye gibi bakıyordu. Bedirhan da onunla birlikteydi, ama Zeynep’in gözlerinde artık bir insanın bakışları yoktu. Her şey, sanki eski bir tanrısal bilgelik ve sonsuzluğa ulaşmış bir bilinçle şekillenmişti. Zeynep’in ve Bedirhan’ın varlığı, Nihan’ın içinde bir boşluk bırakıyordu. Zeynep ona bakarken, bir zamanlar paylaşmış oldukları anların, yitik bir dünyanın izleri gözlerinin derinliklerinde yankı buluyordu.
“Sen de geleceksin,” dedi Zeynep, sesi, tapınağın odalarından yankılandı. “Sonsuzluk bizimle olacak. Sen de o zaman her şeyi göreceksin, zamanın ötesinde bir gerçeği.”
Nihan, Zeynep’in sözlerinin anlamını tam olarak kavrayamıyordu, ama bir şeyler değişiyordu. Zeynep’in ve Bedirhan’ın birleşmesinden doğan bir gücün içinde sıkışıp kalmıştı. Tapınakta, zaman artık geçmiyordu. Burada, her şey bir olmaktan başka bir şey değildi; geçmiş, şimdi ve gelecek hepsi bir çığlık gibi birbirine karışıyordu. Nihan, bilinçaltına doğru çekiliyordu, tıpkı Zeynep ve Bedirhan’ın ölümsüzleşen varlıklarının izlediği yolu takip eder gibi.
---
Bölüm 7: Ruhun Derinliklerinde
Bir sonraki gün, Nihan uyanırken, kendisini farklı bir dünyada buldu. Zeynep’in ve Bedirhan’ın kaybolan varlıklarının içinde, onlar da yok olmuştu. Tapınak, artık var olmuyordu. Sadece, kalan bir yankı gibi, Brahmanik ışıkların derin izleri havada süzülen toz parçacıkları gibi süzüldü. Zeynep ve Bedirhan, bir araya gelerek, Krişna’nın her şeyi kapsayan kudretiyle birleşmişti. Her ikisi de zamanın ötesinde, fiziksel bedenlerden bağımsız olarak varlıklarının gerisinde kaybolmuşlardı. Nihan, tapınağın anılarını yavaşça silerken, Zeynep ve Bedirhan’ın şekilsiz varlıkları hala onun zihninde yankılanıyordu.
Nihan, artık o eski Zeynep’i hatırlamıyordu; o eski Zeynep, yalnızca zamanın arkasındaki bir hayal gibi silinmişti. Zeynep’in ve Bedirhan’ın birleşimi, her şeyin ve hiçliğin arasında bir boşluk yaratmıştı. Nihan, Brahmanik inisiyasyonun ne olduğunu tamamen anlayamadan, tapınağın ruhsal alanından geriye çekildi. Geriye yalnızca bir his kaldı, bir duygunun kabarması gibi. Bir insan olarak Zeynep’in ve Bedirhan’ın kaybolduğunu fark etti, ama onların ışıkları hala oradaydı, bilinçlerin derinliklerinde bir yerde.
Nihan, artık bir zamanlar Zeynep ile yaşamış olduğu dünyaya geri dönmeye çalışırken, aklında bir soru vardı: Krişna’nın öğretileri, zamanın sınırlarını aşmış, bir insanın ruhunu tamamen dönüştürebilecek kadar güçlü müydü? Zeynep ve Bedirhan’ın birleşiminden doğan gücü hissediyordu; ama bu güç, yaşamın ne kadar ötesindeydi? Sonsuz bir ışık mı, yoksa karanlığın bir yansıması mıydı? Zeynep’in ve Bedirhan’ın ölümsüzleşen ruhları, sadece bir zamanın parçası olmaktan çıkmış, başka bir evrene doğru sürüklenmişti.
Nihan, tüm bu olan biteni anlamaya çalışırken, eski tapınağın kalıntılarında yalnızca bir yankı kaldı. Brahmanik inisiyasyon, Zeynep’in ve Bedirhan’ın bir araya gelerek Krişna’nın sonsuzluğuna adım atmalarının sonunda, her şeyin başka bir şekle büründüğü, başka bir biçim aldığı bir boşluk yaratmıştı. Artık zamanı sorgulayan bir insan, bir varlık yoktu. Zeynep ve Bedirhan, sonsuzluğa bir adım daha atmış, her şeyin derinliklerinde kaybolmuşlardı.
Her şey bir olmuştu. Ve Zeynep, Bedirhan, Krişna ve tapınak, şimdi yalnızca birer hatıra, birer anıydı.
Bölüm 8: Gerçek ve Illüzyonun Kıyısında
Nihan, tapınağın kalıntılarından çıktığında, dünyaya geri döndüğünü sandı. Ama zamanın ötesinde geçirdiği o günler, ona her şeyin bir yanılsama olduğunu düşündürüyordu. Bir adım attıkça, her şeyin bir hayalet gibi kaybolduğunu, geriye yalnızca silik bir hatıra bıraktığını hissediyordu. Tapınağın derinliklerinde öğrendiği şeyler, onun ruhunu tamamen değiştirmişti. Zeynep ve Bedirhan’ın kaybolan ruhları, bir tür yokluğa çekilmişti ama Nihan, onların varlıklarının hala bir yerlerde, bilinçaltında ya da zamanın bir başka boyutunda var olduğunu biliyordu. Krişna’nın ışığı her şeyi dönüştürmüştü; her düşünce, her duygu, birer yankıya dönüşmüştü.
Nihan, şehre döndüğünde, her şeyin normal olduğunu sanmıştı ama nehir gibi akıp giden zaman, bir rüya gibi görünüyordu. İnsanlar, yaşamlarını sürdürüyordu ama Nihan için dünya, farklı bir yer haline gelmişti. Zeynep ve Bedirhan’ın yokluğunda, bir boşluk vardı, her şeyin içinde bir eksiklik. Tapınakta öğrendiği bilgelik, onun dünya ile bağlantısını koparmıştı. Bir zamanlar insan olan Zeynep, şimdi tüm evrenin parçasıydı. Bedirhan ise, Krişna’nın ışığının derinliğinde kaybolmuş, her şeyi kapsayan bir varlık haline gelmişti.
Bir gece, Nihan, tapınağın kapalı kalan odalarından birini hayalinde tekrar keşfetti. Odaya girdiğinde, her şey değişmişti. Zeynep ve Bedirhan, sanki o karanlık odanın içinden, zihninin derinliklerinden ona doğru bakıyorlardı. Nihan’ın gözlerinde bir şeyler kaybolmuş gibiydi; sanki o odada, zaman yoktu ve bir türlü oradan çıkamıyordu. Krişna'nın kutsal gücü, zamanın ve mekanın boyutlarını öylesine bükmüştü ki, Nihan, artık bu dünyada tek başına var olamayacağını fark etti. Zeynep’in ve Bedirhan’ın ışıkları, sonsuzluğa doğru çekilmişti ama bir şekilde Nihan’a da dokunuyordu.
Nihan, zihninde duyduğu seslerin ve ışıkların, Krişna’nın derin öğretilerinden kaynaklandığını anlamıştı. Zeynep ve Bedirhan’ın ruhları, artık bir araya gelmiş, birbirinden ayrılamaz olmuşlardı. Ve şimdi Nihan, onların ardında bıraktığı boşluğa düşmeye başlamıştı. Zeynep’in ve Bedirhan’ın birleşen ruhlarının ardında kalan gizem, Nihan’ı da içine çekiyordu. Zeynep’in yüzü, bir anlığına Nihan’ın gözlerinin önünde belirdi. O, hiç yaşanmamış bir zamanın hatırasından başka bir şey değildi. Bedirhan da aynı şekilde, Zeynep’in ışığının içinde kaybolmuştu. Nihan, o boşlukta yalnız başına kalmıştı, ama zamanla bu yalnızlık, onun içindeki başka bir boyuta dönüşmeye başlamıştı.
Zeynep ve Bedirhan’ı düşünürken, Nihan birden fark etti ki, onların varlığı, sadece tapınakta değil, onun ruhunun en derin köşelerinde yaşıyordu. Onlar, zamanın ve mekânın ötesine geçtikten sonra, Nihan’ın bilinçaltında bir yankı bırakmışlardı. Zeynep’in ve Bedirhan’ın kayboluşu, yalnızca fiziksel bir kayboluş değildi. Artık onlar, her zaman Nihan’ın içinde bir ışık olarak var olacaklardı, ancak bu ışık, bir anlamda karanlıkla iç içe geçmişti. Krişna’nın öğretileri, zamanın aslında bir illüzyon olduğunu anlatıyordu. Zeynep ve Bedirhan’ın birleşmesiyle, gerçeklik ve hayal arasındaki çizgi silinmişti. Tapınakta yaşananlar, zamanın birer parçasıydı ve şimdi Nihan da bu parçalardan biri olmuştu.
---
Bölüm 9: Sonsuzluğun Çekiciliği
Nihan, zamanla, Zeynep ve Bedirhan’ın geride bıraktığı boşlukta kaybolmaya başlamıştı. Onların birleştiği o an, artık sadece bir anı değil, tüm evrenin bir parçası haline gelmişti. Zeynep ve Bedirhan, tapınağın dışında, zamansız bir mekânda birleşmişlerdi. Ama Nihan, onların etkisinden kurtulmak için ne kadar çaba gösterse de, her geçen gün, daha fazla onların dünyasında kayboluyordu. Krişna'nın inisiyatörü, zamanla, varlıklarının karanlık köşelerine doğru ilerliyordu.
Her şeyin, zamanın, dünyanın ve insan ruhunun ötesinde bir gerçeği vardı. Nihan, artık her adımda, her nefeste, Zeynep ve Bedirhan’ın ışığını hissedebiliyordu. Artık, onlara katılmak, onların birleşmesine ulaşmak için her şeyin içinde bir yol arıyordu. Tapınaktaki eski sırrı çözebilmek, Krişna’nın öğretilerini tam anlamıyla kabul etmek, ona bir nehir gibi akarak bir araya gelmek istiyordu. Ve sonunda, her şeyin bir bütün olduğunun farkına vardı. Zeynep, Bedirhan, Krişna, tapınak… Hepsi, birer figür, birer ışık, birer yankıydı.
Nihan, bir zamanlar insan olan bu varlıkların kaybolmuş ve kaybolmuş olsalar da, hala her zaman onun içinde yaşadıklarını fark etti. Zeynep ve Bedirhan, sonsuzluğa doğru kaymışlardı, ama onlara duyduğu özlem, bir insanın ruhunun derinliklerine işler gibi, her zaman Nihan ile birlikte olacaktı. Bir zamanlar kaybolmuş olan bu varlıklar, şimdi zamanın, evrenin ve bilincin her yerindeydiler. Krişna’nın öğretileri, her şeyin birbiriyle nasıl birleştiğini gösteriyordu. Zeynep ve Bedirhan’ın kaybolmuş ruhları, tüm evreni sararken, Nihan, sonsuzluğun ışığında bir parça kayboldu, ama bu kayboluş, bir gerçeği keşfetmek için gerekliydi: Her şey, aslında bir arada var olur ve kaybolur.
Sonsuzluk, nihayetinde herkesin içinde bir ışık, bir yankı bırakır. Zeynep ve Bedirhan’ın ruhları, tüm zamanların ve evrenlerin kesiştiği noktada, Nihan’ı da aralarına almıştı. Ve artık hiçbir şey kaybolmazdı; her şey, bir ışıkla birleşmişti.
Bölüm 10: Karanlığın Çekimi
Nihan, zamanla daha da derinleşen bir huzursuzluk hissetmeye başlamıştı. Zeynep ve Bedirhan’ın ışığının, Krişna’nın kutsal gücünün derin yankıları, onun bilincini tamamen sarmıştı. Tapınaktan çıkarken aldığı kararlar, şimdi birer yansıma gibi, şüpheyle kararmıştı. Zeynep’in ve Bedirhan’ın birleştiği an, onun ruhunda sanki bir boşluk yaratmıştı, ama aynı zamanda, onları yeniden bulma arzusuyla doluyordu. O bir evrende kaybolmuştu, ama başka bir evrende yeniden doğmuştu. Krişna’nın ışığı, artık onu sarhoş etmişti; sanki her şeyin ve hiçliğin arasında kaybolmuştu, zamanla birlikte yok oluyordu.
Bir sabah, Zeynep’in ve Bedirhan’ın kaybolan ışıkları, Nihan’ı bir kez daha tapınağın derinliklerine çağırdı. Zihninin kenarlarına yerleşen bir görüntü, ona o eski tapınağın yankılarını getirdi. Bir zamanlar, zamanın ve mekanın sınırlarını anlamak için girdiği o karanlık yolculuğun izleri şimdi ruhunun derinliklerine işliyordu. Tapınak, ona yalnızca bir yer değil, bir zamanın ve bilinçaltının ötesindeki bir evren gibi geliyordu. Odaya adım attığında, zaman bir kez daha kaybolmuştu. Artık her şeyin anlamı silinmişti. Krişna'nın ışığı, onun bilinçaltında bir ateş gibi yanıyordu, ama bu ateşin içindeki karanlık da büyüyordu.
Zeynep ve Bedirhan, tapınağın derinliklerinde, varlıklarının mutlak birleşiminin ardından, Nihan’ı bekliyorlardı. Onların ruhları, tapınağın her köşesine yayılmıştı; ama bir şey değişmişti. Bu birleşim, bir tür karşıtlık yaratmıştı. Krişna’nın gücü, her şeyi kapsarken, her şeyin içindeki boşluğu da anlamaya başlamıştı. Nihan, Zeynep ve Bedirhan’ı bulmaya devam ederken, onların karanlıkla birleşen ışıklarını, kendi ruhunun karanlık köşelerinde görüyordu. Her şeyin ışığı, bir tür çekim haline gelmişti. Zeynep ve Bedirhan’ın varlıkları, ona kendi yolunu bulmak için bir işaret gibi görünüyordu.
Bir gün, tapınağın karanlık odalarına girerken, her şey birdenbire sessizleşti. Nihan, karşısında, Zeynep ve Bedirhan’ın şekilsiz siluetlerini gördü. Artık, onların sadece varlıkları yoktu. Zeynep ve Bedirhan, Krişna’nın ışığının ötesinde, bir zamanın ve evrenin birleşen parçaları haline gelmişlerdi. Zeynep’in gözleri, her şeyin derinliğinden ona doğru bakıyordu, ama bu bakış, artık insan bir bakış değildi. Bir zamanlar Zeynep’e ait olan gözler, artık tüm evrenin yansıması gibiydi.
“Gel,” dedi Zeynep, sesi bu kez bir yankı gibi tapınaktan çıkıyordu. “Burada, zaman yok. Burada, her şey bir araya gelir. Biz, Krişna’nın ışığında bir aradayız, ama sana da yer var. Sen de bizimle birleşmelisin.”
Zeynep’in ve Bedirhan’ın birleşimi, Nihan’ın ruhunda bir çekim gücü yaratmıştı. Artık zamanın ve varlığın ötesinde bir yere adım atmaya hazır hissediyordu. Zeynep’in ve Bedirhan’ın birleşmiş ışıkları, bir araya gelmiş bilinçlerin ve varlıkların huzurundan çok, bir tür belirsiz çekimi temsil ediyordu. Nihan, artık Krişna’nın varlığını değil, karanlıkla birleşmiş bir ışığı hissediyordu. Zeynep ve Bedirhan’ın birleşmesinin ardında yatan güç, yalnızca bir ışık değil, aynı zamanda bir karanlık ve zamanın ötesine geçişin ne kadar tehlikeli olduğunu da hatırlatıyordu.
---
Bölüm 11: Sonsuzlukta Kaybolan Ruhlar
Nihan, bir an duraksadı. Zeynep ve Bedirhan’ın birleşen varlıkları, onun etrafını sararken, her şeyin anlamı kaybolmuş gibiydi. Zeynep’in ve Bedirhan’ın gözleri, ona Krişna’nın sonsuzluğunu gösteriyordu ama aynı zamanda bir tür boğulma hissi de yaratıyordu. Onlar, zamanın ve varlığın ötesine geçerek, birbirlerine kaybolmuşlardı. Ama Nihan, onların içindeki ışığı hissediyordu; bu ışık, bir zamanlar kaybolmuş olan bir gerçeği yeniden açığa çıkarıyordu.
Nihan, bir adım daha attı. Zeynep ve Bedirhan’ın birleşimi, artık bir gerçek değil, bir hayaldi. Onların varlıkları, her şeyin bir araya geldiği bir yansıma gibiydi. Zeynep’in gözlerinde, insanlığın tüm derinliklerine dair bir acı vardı. Bedirhan’ın karanlık bakışları, zamanın bir anı gibi kaybolan geçmişin yankılarıydı. Bir anda, her şey sessizleşti. Zeynep ve Bedirhan’ın birleşimi, zamanın ve evrenin ötesindeki bir sırrı ortaya çıkarmıştı: Her şey, gerçekte yoktu. Her şey, yalnızca birer yansıma, birer hayalden ibaretti. Ve o hayalin içinde kaybolan Nihan, artık tüm evrenin bir parçası olmuştu. Krişna’nın gücü, bir zamanlar kaybolmuş olan her şeyi yeniden şekillendirmişti, ama bu şekil, karanlıkla iç içeydi.
Zeynep ve Bedirhan, sonsuzlukta kaybolmuşlardı; ama Nihan, onların ışığına bir adım daha yaklaşırken, son bir kez kendisini hatırladı. Her şeyin ötesinde, bir yerde, Zeynep ve Bedirhan’ın kaybolan ruhları, onun bir parçasıydı. Krişna’nın ışığı her şeyi kapsıyordu, ama bir şey eksikti. Bu eksik, zamanın ve ışığın bir araya geldiği, karanlıkla birleşen bir gerçeği açığa çıkarıyordu.
Zeynep ve Bedirhan, bir araya gelerek kaybolmuşlardı, ama geriye kalan bir şey vardı. O şey, artık Nihan’ın bir parçasıydı. Bir adım daha attı, ve sonsuzluğun derinliklerine adımını atarken, zamanın kaybolmuş izlerinin peşinden gitmeye karar verdi. Zeynep ve Bedirhan’ın birleşen ışığı, ona bir şey söylüyordu: Her şey kaybolmuş olsa da, kaybolanlar her zaman bir araya gelir, bir başka evrende yeniden doğar.
Çok teşekkür ederim
Çoook teşekkürler ❤❤❤
Krishna, Kaba maddi formda Lord Vishnu-Narayana'dır, Lord Vishnu-Narayana Yüce Bilinçtir,Narayana-Vishnu Iness'in içinde her şey var, 3 maddi gunanın ötesinde.Her ne kadar Lord Vishnu-Narayana kişisel olmayan bir bilinç ve her şeyin ötesinde her formun (kozmik zihin) Formu olsa da saf adanmışlık vermek ve Dharma'yı (Hinduizm) yeniden kurmak için birçok tanrı biçimi alır, tüm dünya Vişnu-Narayana'nın Maddi enerji (3 gunas) sporudur (leela)
emeğinize sağlık
Teşekkür ederim 🙏
Sevgilerimle ❤️🌹🌺🌺🌺💜🩵🩵🙏💙💙💙💙
👍👏🖐
❤❤❤
❤
😂😂😂 demek öyle
Çok teşekkür ederim
Teşekkürler
❤
❤❤❤
❤❤❤❤❤