Mensure - Sensin.14 - Selman Cahit (Küçük Ağaca Methiye'den)

Поделиться
HTML-код
  • Опубликовано: 18 ноя 2024
  • Zinhar! Yalandır unuttuğum.
    Kalbimin içinde bir deniz olduğu doğrudur. Dalgalanır dururum ayrılık rüzgârlarıyla. Enginlerde fırtınalarım batırır, ne kadar hayâl gemisi varsa. Yüzme bilmez tayfalar sevdâya boğulur birer birer. Ümitlerin ufku gözlediği rıhtımlarda hüzün şarkıları çalınır o zaman. Kadınlar fenerlerle yakar mehtabı küstürmüş karacı geceleri. Martıların bile vakti şaşırıp fenerlerle bir yandıkları doğrudur. Kim söylediyse bilmiştir de söylemiştir, dönmeyen denizcilerin sularıma gömüldüğünü. Derin kumların kırık ışıltısından artık birer yaşlı hayâlet gibi baktıklarını... Yavuklusunun resmi elinde olanları, annesinin ninnisiyle uyuyanları, gözünden yaş yerine kan gelenleri, aynı kaybetmişler gibi huzursuz ölenleri kim söylediyse hepsi doğrudur.
    Ama ben unutmadım. Deniz değilim ben, deniz kalbimin içinde. Bir yarısı, mateme bürünmüş, azap peçesini yüzüne örtmüş balıkçı kadınlarıyla doludur kalbimin. Bir yarısı sensin.
    Kupkurusun, verimsizsin. Topraksın ama yine de. Hep benim denizimden bir damla çalıp düşürürsün gözlerinden. Pınarının suyunu aşkın ateşinde ısıtıp yanaklarına salarsın. Gül bahçesi gibisin de gül yetiştiremezsin bir türlü yüreğinde. Sana kuşlar uğramazlar, ne şarkı bilir esintilerin, ne bestesi vardır çemen hikâyelerinin. Topraksın ama.... toprak hem alır, hem verir, sen almayı bilmez, vermeye yanaşmazsın. Sen bizim; biz derdi sevip dermana yüz vermeyenlerin gülşenisin. Ben bir senin susuz dudaklarında bulurum arzûlarımı, bir de yıllanmış balıkçı cesetlerinin kör bakışları arasında çekerim denizden.
    Gül, ne senin çorak ikliminde, ne benim tuzlu sularımda yetişir oysa. Sen kokmuyorsun, ben de. Baygın gülüşlerle öremiyoruz vaktimizi. Üstümüze yıkılıyor, ne zaman ne yaşadıksa, ne zaman hangi duvarlara anlattıksa acımızı. Biz; bir çöl ve bir deniz; ikimiz..... birimiz diğerimizi yokluklara gömmekle mi vazifeliyiz? Hep böyle anlaşılmaz kahırlarla mı tutacağız ayrılıkların yolunu. Hep sen bir sükûta mı kürek çekeceksin benim dalgalarımın üstünde ve hep ben senin kum fırtınalarının uçurduğu sitemkâr bedevî mi olacağım?
    Öyleyse nasıl ödeyebiliriz; ben şiirin, sen ilhâmın bedelini, kolayca? Nasıl kurt masalları yerine siren hikâyeleri dinlemiş çocukluğumuzu, al fiyonklarla süsleyip anlatabiliriz birbirimize?
    Al işte, ben denizliği bıraktım. Balıkçı köyü de değilim artık. Matemli kadınları da çıkardım kalbimin yarısından. Yay çölünü içimde, gidebildiği yere kadar. Fırtınalar, kasırgalar kopar topraklarımda. Gel otur sonra göz önünde bir yerine aşkımın. Sana sular seller gibi okurum bütün hasret şiirlerini. Verimlidir şâirin, güçlüdür, kurumamıştır henüz kaynağı.
    Veririm sana...
    Gönlün ne kadar dilerse o kadar...
    Gül yetiştirirsin.

Комментарии •