"Türk milleti okumayı sevmez, dinlemeyi sever. Kıraathaneler de bu yüzden kurulmuştur". Hem İlber Hoca hem de Hozom'dan duymuştum bu tespiti. Ne kadar da doğru, kitap okumaktansa hoop ilaç gibi 1 saatte ekonomi tarihi dersi aldım :D
@@musfikinsan3423 Eskiden zaten az kitap vardi. Ama cagimiz bilgi cagi, bilgi cok ve cok ucuz. Eger biz 10 20 dakkalik youtube videolariyla ogrendigimizi sanirsak cok yaniliriz. O bizi kiskanan Almanlar bosuna mi 10 sene master, doktora yapmiyor malesef.
@@raitoyagami593 Dumas'nın 45 guardsmen diye bir kitabı var Henry of Navarre'ın muhafızlarını anlatan aslında onu okumak istiyordum ama türkçeye çevirilmemiş sanırım
@@burakbayrakc1020 Türkçe’de yok maalesef ama pdfini bulabilirsin internette. Belki Alfa’ya mail atarsan onlar da basabilir Üç Silahşörler’in hepsini bastılar geçen.
Türk folklor araştırmaları da çok az olmakla birlikte var. Uğurol Barlas'ın kitapları var, çok tanınmamış ama Gaziantep, Safranbolu, Bergama'da halk inanışları, günlük alışkanlıkları üzerine kitaplar yazmış.
ilker canikligille yaptığınız programları sonlandırmanızı (öyledir inşallah) memnuniyetle, büyük bir sevinçle, kıvançla ve her ne kadar güzel duygular varsa hepsiyle karşılıyorum hocam. onun yüzünden sizin videolarınızdan mahrum kalmıştım.
Hocam, sayenizde dedikoduya hatta "kontrollu dedikoduya" basladim. Ihtiyacim olan yerlerde ve bellirli dozlarda veriyorum dedikoduyu; kontrollu oldugu icin ciktilari da ölcebiliyorum. Tesekkur ederim!
Hocam japon edebiyatı okumayı seviyorum neden diye sormayın. Meiji restorasyonu sırasında ve sonrasında modernleşme ile gelenekselliğin arasına sıkışan toplumu anlatır mısınız?
2 yıl sonradan geliyorum bu videoyu izledikten sonra kitabınızı sipariş ettim ondan önce de 100 İsim & Gün Cumhuriyet kitaplarınızı almıştım çok fena influence oluyorum mlsf
Hocam beyninizin ön lobu geniş sizin. Cerebral Cortex’iniz gelişmiş. Vicdani beyin gelişmiş. Bu yüzden akıllı ve zekisiniz. Çok yönlü düşünüyorsunuz. Bağlantıları iyi kuruyorsunuz 🇹🇷
sizi yeni keşfettim ve tüm kanallardı tüm videolarınızı tükettim. bir noktadan sonra bu hoca da her kanalda aynı şeyi anlatıyor diyordum ki meğer kitap yazıyormuşsunuz.
Vidéo très intéressante, amusante et enrichissante. Visualisée en un souffle. Un tout grand merci à Maître ESG et à vous, les jeunes, l'avenir du pays. J'aurais apprécié vous rencontrer autour d'une tasse de café turc lors d'un de mes séjours en Turquie... Je vise les jeunes évidemment que ESG a un agenda très chargé. Salutations de la Belgique! Bonne continuation et merci encore pour cette vidéo. En attendant, si je peux me rendre utile pour les jeunes, je vous propose la création d'un groupe WhatsApp pour ceux qui souhaiteraient pratiquer le français...
Esg Çok güzel noktalara değinmiş. Bahsettiği konuları arkadaş çevresinde biz bize konuşuruz hep ama kapalı devre tabi milyonlara ulaşma imkanı olan bu kadar adam var medyada, sosyal medyada; neden girmezler bu konulara diye de düşünürüz. Kissinger'ın boş adam olduğunu hep söylerdim, insanlar için önemli bir yerleri tutmuş olmak tek başarı kriteri olduğundan pek itibar edilmezdi lafıma. Yine aynı şekilde sosyalizmin verimsiz olduğu, kaynakların kötü kullanımına yol açtığına dair ön yargı olsun, mikroçipleri olsaydı Sovyetlerin ömrünün uzayacağına dair öngörü olsun, liberalizmin devlet sevmediği efsanesi olsun, modern devletin burjuva sınıfının zor aygıtı olduğu yönündeki Marksist tanımın isabeti olsun. Bunları Esg'nin ağzından duymak çok hoşuma gitti. Yine bahsetmiş tabii altın rezervi, Bretton Woods, bankacılık sektörü falan da hani bunun detayı, arka planı. Onu da paranın tarihçesini yazarak ben anlatayım yorumlarda. (Yine bir pazar işsizliği)
Monetarizmin tarihçesini şuraya bırakayım: İnsanlar tarihin çok eski, karanlık, bilinmeyen dönemlerinden beri ticaret yapmaktadır. Ticaret mekanizmasının etkin işleyebilmesi için her zaman bir değerleme ve değişim aracına ihtiyaç duyulmuştur. Bu araç temel bir ihtiyacı karşılamalı, topluluğun çoğu tarafından talep ediliyor olmalı ve insanların maliyetsiz ve sınırsız ulaşabildiği deniz suyu, hava, çakıl taşı gibi serbest mal niteliği taşıyan bir şey olmamalıdır. Bilinen en eski değişim araçları buğday, arpa gibi tahıl ürünleridir. Yine Kolomb öncesi Orta Amerika'da kakao çekirdeklerinin, Roma İmparatorluğunda ise tuzun tek para birimi değil ama kullanılan para birimlerinden bazıları olduğu bilinmektedir. (Salt / salary tanıdık geldi mi?) Bir dönem Sümer ve Antik Mısır'da bira taşınabilme, bölünebilme ve ölçülebilme kolaylığından dolayı sıvı hububat olarak ekmek ile aynı işlevi görmüştür. Yani para birimidir. Misal piramit inşasında çalışan işçilerin maaşı günde bir sila (yaklaşık 1 litre) biraydı. Ustabaşları 2 sila, üst düzey memurlar 5 sila alırlardı. Tabi ki her gün beş sila bira içtikleri anlamına gelmiyordu. Çalışanlar birkaç günlük ücretini biriktirip (diyelim ki 20 sila biraya) bir oğlak ya da iki kaz alabilirdi. Bir Anadolu uygarlığı olan Lidyalılara kadar geldiğimizde değişim aracının biraz önce saydığımız özelliklerinden birisinden vazgeçildiğini görüyoruz. Lidyalılar değişim aracı olarak kullandıkları aparatusun aynı zamanda kullanım değeri olan (tüketilebilir) bir şey olmasının zorunlu olmadığını fark ettiler. İyi de kimsenin kullanmak istemediği işlevsiz bir nesne karşılığında kim niye kullanışlı, fayda sağlayan emtialarını takas etsin ki? Bu değişim araçlarını ender bulunan madenlerden seçerek; ne yenilebilen, ne soğuktan koruyan bu özünde işlevsiz madeni cisimlere talep oluşturabildiler. Altın ve gümüş doğada hazır halde bulunmazdı, zamanında iptidai yöntemlerle madencilik yapan ataları tarafından belirli bir miktar çıkarılmış ve süs ve ziynet eşyası olarak tedavüle düşmüştü. Arzı (miktarı) keyfe göre arttırılamadığı için uygun bir sabit değer ölçüsüydü. Soy metallerden oldukları için paslanmıyor olmaları da cabası. Misal tüm Lidya ülkesinde 10 kg. altın rezervi olsun. Bu altınlardan 1 gr.’lık 10.000 tane altın para kestirilmiş (imal edilmiş) diyelim. (1 gr. lık altın para mı olur? demeyin. Olur. Madeni paralar som altın ya da som gümüşten yapılmazdı. İçinde belli bir ayarda altın bulunurdu). Bu on bin adet altın paranın niceliği (piyasada dolaşan para sayısı) küçük sızıntılar dışında değişmediği için, Lidyalılar para sisteminin temelini kurabildiler. O yıl hasat iyi geçtiğinde ürün çok, altın sayısı 10.000 birim iken, hasadın kötü olduğu kıtlık yıllarında ürün az, işlem gören altın sayısı hala 10.000 birim oluyordu. İlk durumda deflasyon (fiyatlarda düşüş), ikincisinde enflasyon (fiyat artışı) gözleniyordu. Aynı miktar altınla alınabilecek ürünlerin sayısında mevsime bağlı değişimler demek, aynı zamanda bir birim ürün başına ödenecek altın miktarının da (fiyat) değişik değerler alması demektir. Lidyalılardan sonraki birkaç bin yıl boyunca dünya çapındaki altın rezervleri pek fazla (en azından ani sıçramalarla) değişmedi. Bu yüzden fiyatı belirleyen uzun bir dönem boyunca pazar için üretilen emtia (mal) miktarı olageldi. Amerika kıtasının fethiyle Peru ve çevresindeki el değmemiş altın madenlerinden Avrupa'ya (tabi ki İspanya üzerinden) kelimenin tabiri caizse altın ve gümüş yağdı. Doğal sonuç olarak fiyatlar astronomik şekilde fırladı. Bu arada Floransalı bankerler haçlı seferleri sırasında Tapınak Şövalyelerinin uyguladığı bir kefalet sistemini geliştirme peşindeydiler. Avrupa ve Ortadoğu'da şubeleri olan bu İtalyan girişimciler maddi değerlerin taşımacılığında yeni ufuklar açtılar. Diyelim ki ticaret yapmak için Cenova'dan Liege'ye gitmek istiyorsunuz. Ama yanınızda yüklü miktarda para taşımanın (hele ki o çağlarda) güvenli olmadığı da aşikar. Kervanlar, ıssız patikalar, mola ve kamp yerleri haydutlarla dolu. Kefalet şirketinin Cenova'daki şubesine tüm altınınızı bırakıyor, sizin isminize, imzanıza, ve yanınızda taşıdığınız mührünüze uygun bir senet düzenleniyor. Bu senedi Liege'ye vardığınızda ilgili şubeye teslim ediyorsunuz Cenova'da bıraktığınız kadar altını (küçük bir komisyon haricinde) eksiksiz teslim alıyorsunuz. Bir sandık madeni para yerine üzerinde yazılar olan basit bir kağıt senet taşıyorsunuz. İşte banknot sisteminin doğuşu budur. Benzer bir yöntem Çin'de yüzyıllardır kullanılagelmekte olduğu için kağıt paranın icadını Çin'de görenler de vardır. Banknot sistemine geçişle birlikte bazı hesaplar değişti. parasal sistemin ilk zamanlarında altın, ekonomideki üretilen toplam mal ve hizmetin mali karşılığını tanımlardı. Banknotlar ise ürün ve üretim miktarına bakmaksızın altın karşılığı düzenlenir (basılır) oldu. Zaman içinde ekonomik yapılar büyüyüp, karmaşıklaşıp, çok katmanlı bir hale geldikçe para salt değişim aracı olmanın yanında tasarruf gibi, spekülasyon gibi başka işlevler de kazandı. Fakat tüm değişimlere karşın dünyadaki her ülke tarafından kabul edilen ortak sabit, altın olmaya devam etti. Bir ülke diğer ülke cinsinden borçlarını altın üzerinden tahsil ettiği için isteyen ülke istediği kadar kağıt para basabilirdi, hiç önemli değildi. Kendi para biriminin değerini düşürüp, kullanışsız hale getirmekten başka işe yaramazdı. Bittabi altın rezervleri güçlü olan ülkelerin paraları daha değerli olmaya başladı. Çünkü basılmış her birim banknota karşılık merkez bankanızda birim banknot değerine tekabül eden altın olduğunu taahhüt ederdiniz. Yine bilinirdi ki misal İngiltere'nin değerli parasını İngiliz merkez bankasına götürdüğümüz her seferde hiçbir değişim kaygısı duymadan taahhüt edilen altınımızı hemen geri alabilirdiniz. Bu durumda altın gibi yükte ağır bir değişim aparatıyla dolaşmaktansa aynı miktarda ekonomik değeri imleyen ve taşınması görece kolay Sterlin ile dolaşmak daha cazipti. Buradaki anahtar kelime piyasa güvenidir. Eğer ki rezervinizdeki aynı miktar altına karşılık sürekli para basmaya devam ederseniz her bir birim altına karşılık gelen parasal değer (altının fiyatı) sürekli artacaktır. Belli bir miktar altın karşılığında kağıt parayla işlem yapmadan önce şunu bilmek isteriz : bir zaman sonra elimizdeki kağıt parayı getirdiğimizde aynı miktar altını iade edebilecek durumda mısınız?
İşte piyasanın bu güven bunalımı bizi 1944 yılına getirir. Yani Bretton Woods sistemine. İkinci dünya savaşı boyunca Almanya, Rusya, İngiltere ve Fransa tüm servetlerini savaşın çok ağır masraflarını karşılayabilmek için harcadılar. A.B.D. ise uzun bir zaman tarafsız kaldı. Üstüne üstlük müttefikleri dışarıdan desteklemek tarım fazlasıyla Avrupa'da savaşan orduları besledi. Savaş sanayinin ihtiyaç duyduğu madenleri gemilerle İngiltere limanlarına gönderdi. Savaş teknolojileri geliştirip müttefiklerin kullanımına sundu. Tabi ki hiçbiri bedava değil. Savaş koşulları altında fahiş fiyatlarla. Dünyanın en zengin kıtası Avrupa'nın bin yıllık birikimi oluk oluk A.B.D.'ye akmaktaydı. Açıkçası Birleşik Devletlerin 20 yy.'ın en büyük ekonomisi olmasının nedenini savaş fırsatçılığına bağlamak haksızlık olur. Zaten ileri düzeyde endüstrileşmiş bir ekonomi olarak, üretim hacmi ve kalkınma rakamları Avrupa gibi sanayi toplumun membaı bir kıtanın bile hissedilir derecede üstündeydi. Savaşın sonlarına yakın A.B.D.'nin elinde o kadar fazla altın rezervi birikmişti ki tek başına tüm dünya altın piyasasını domine edebilecek güce ulaştı. Ve 1944 yılında o zamanın sözü geçen, en nüfuzlu 44 ülkesine bir çağrıda bulundu. Dünyanın her neresinden olursa olsun A.B.D. merkez bankası 35 dolar getiren herkese 1 ons altın vermeyi garanti eder. Bunun karşılığında A.B.D. doları uluslararası para birimi olacaktı ve değeri 35 dolar = 1 ons altın olmak üzere sabitlenecekti. İlkin 44 ülkenin katılımıyla (sonraları tüm dünya tanıdı bu anlaşmayı) A.B.D. doları dünyanın uluslararası geçerliliği olan tek parası oldu. Buradaki ince düşünce şudur: A.B.D. merkez bankasının sahip olduğu altın miktarı dolar ile işlem yapan oyunculara güven verdiği için dolardan kaçıp altın alma eğilimi oluşmaz. Çünkü bilirler ki istedikleri zaman doları altına çevirmek mümkündür. Konvertibilite riski söz konusu değildir. Bundan sonrası spekülatif işler. piyasanın güven duyduğu para birimi olduğu için para değerlidir. Para değerli olduğu için piyasa güven duyar. Elinde dolar olan tüm devletler, tüm şirketler, tüm ekonomik karar birimleri, dünyanın her yerine yayılmış yastık altında dolar biriktiren tüm insanlar aynı anda dolarlarını Amerika'ya iade edip, "biz istemiyoruz kardeşim dolar molar, uluslararası işlemlerde altına döneceğiz" demedikleri sürece dolar konvertibl kalmaya devam edecektir. Hatta A.B.D. merkez bankası bunu bildiği için karşılıksız para basmaya da gidebilir. Çünkü her halükarda dolar (ulusal paraların aksine) ülke içindeki mal-altın toplamının karşılığı değil dünyadaki toplam ticaret hacminin bir değerleme ölçüsüdür. Ki 1971 de doların altına dönüştürülebilirliği kaldırılmıştır. Şimdi tam burada duralım. Yazıyı buraya kadar takip edebildiyseniz para emisyonuna karar veren mekanizmayı siyasi otorite, para basan kurumu devletin darphanesi, paranın karşılığını belirleyen ölçünün üretim miktarı veya altın rezervi olduğunu düşünüyorsunuz. Aslında bu tam olarak doğru değil. Monetarizmin tarihindeki bazı şeyleri bilerek atlayarak geldim. Şu ana kadar bahsettiğimiz madeni ve kağıt paralar tedavüldeki paraların sadece küçük bir kısmını oluşturur. Günümüzde gözle görülüp, elle tutulabilen fiziki paralar Dünyada dolaşımda olan toplam paranın yaklaşık onda biridir. Geri kalanı kaydi para da denilen fiktif yani sanal paradır. Şimdi filmi biraz geri saralım. Şu banknot sistemini bulan (daha doğrusu geliştiren, çünkü Çinliler ve Tapınakçılar benzer bir sistemi uyguluyorlardı) İtalyan bankerlere geri dönelim. 15. yüzyıldan bu yana geliştirilen bankerlik (tefecilik) sistemi bir ihtiyaca cevap veriyordu. Ekonomik yapı içinde cimri olduğu için, mirasyedi olduğu için, aristokrasi kalıntısından bir hanedana mensup olduğu için, tedavüle girmeyen (literatürde yastık altı denilen) tasarruflara sahip kimseler yok muydu? Bir yandan da girişimcilik ruhuna sahip, iş kurmak için hevesli ama sermayesi olmayan kimseler yok muydu? İkisi de vardı. Demek ki bankanın görevi tasarruflarla yatırımları (girişimcileri) buluşturmaktı. Banka para sahibi olan ama üretmeyen kalantorlardan paraları faiz taahhüdüyle topladı, ticaret ya da üretim yapmak isteyen girişimcilere faiz karşılığı borç verdi. Bir noktada bankacılık sektörü bir şeyi fark etti. Mevduat sahiplerinin tamamının aynı anda gelip tüm paralarını çekmek istemeleri pek mümkün görünmüyordu. Bankalar tüm parayı borç verebilirlerdi. Yine de bazı pürüzler çıktı. Kodaman bir müşteri gelip yüklü bir miktar para çekmek isterse ne olacaktı? Paranızı kredi olarak dağıttık geri ödeyemeyiz diyemezlerdi. Birkaç kriz ve batık banka sonrası siyasi otoriteler bankacılık için bir kural getirdiler. Bankaya yatan tüm mevduatları kredi olarak dağıtmak yasaklandı. Ülkelerin ekonomi politikalarına göre % 1 den % 30 a kadar bir kısmını garantör olarak ellerinde tutmak zorundaydılar. Bu teminat payına yasal karşılık oranı denilmektedir. Tasarruf sahibi bankaya gidip misal 100 liralık bir mevduat hesabı açtırdığında banka bunun (yasal karşılık oranı % 20 olsun) 80 lirasını kredi olarak dağıtabilir; 20 lirasını ise dağıtamaz. 80 liralık krediyi çeken kişi muhtemelen bunu çantasına koyup gitmiyor. Mevduat sahibinin hesabından çekilip kredi borçlusunun hesabına yatırılıyor. Yani yeniden bir hesap açtırılmış ve yeniden bankaya para girişi yapılmış oluyor. 80 liralık yeni mevduat için % 20 den 16 lira yasal karşılık oranı blokaja ayrılıyor 64 lirası kredi olarak yeniden dağıtılıyor. 64 lira kredi alan banka müşterisi parasını bankada tutmaya karar verirse 64 lira için aynı işlem tekrar ediliyor. Ve böylece dağıtılabilir kredi tutarı sıfırlanana kadar döngü devam ediyor. Elle tutulabilir, somut para ilk müşterinin yatırdığı 100 liradan ibaret iken toplamda yaratılan parasal değer % 20 yasal karşılık oranı için 500 liraya kadar çıkabiliyor (400 lirası kaydi para). Yani bir banka yıl sonunda mevduatlar toplamını açıkladığında bunun 4 katı borç parası yaratmış demektir. Enflasyondan korkmayan bir hükumet iseniz yasal karşılık oranını % 10 a düşürerek bankaların her 100 liraya karşılık 900 lira kaydi para yaratmasının önünü açabilirsiniz. Kredi çektikten sonra nakitle yapılan küçük harcamalar dışında tüm paralar kaynağına yani bankaya geri döner ve dijital ekranda parlayan bir rakamdan ibaret olan banka parası olarak tekrar tekrar çoğaltılır. Sistem işler. Bankacılık sektörüne geri dönmeyen para için bir sızıntı miktarı belirlenir ( e ) ve şu şekilde formüle edilir. Kaydi para = (1 / yko + e) x rezervler. Dünya ekonomisinde mevcut durum budur. Dolaşımdaki paraların 10 da 8-9 unu bankalar yaratır. Günümüzde insanlar lüks arabalar, pahalı cep telefonları, plazma televizyonlar, kıyafetler, tatiller alabiliyorlar. Hiç birisi sahip oldukları bir değer karşılığı değil, ileri de sahip olacakları değerleri ipotek altına alarak. Her ne kadar kapitalist amentünün abecesinde insanın ekonomik kararlarda rasyonel olduğu (homo economicus) varsayımı yer alsa da maalesef de facto durum teorinin çok uzağındadır. İnsanlar güdülenmeye, etkilenmeye, yönlendirilmeye açık canlılardır. Gelecek on yıllar boyunca emeğini, boş zamanını, ruh sağlığını feda edip, gerçekte var olmayan (sadece bankadaki bilgisayarların ekranlarında zuhur eden) paraları talep etmeye eğilimlidir. Kumarhane raconunda da bilindiği üzere kasa her zaman kazanır. Üretime katılıp, fiili olarak alın teri döken milyonlarca insanın geliri aslında sanal bir şekilde 10 dakika içinde yaratılmış paraları satmaya çalışan yasal tefecilere akmaktadır. Yani fakirden zengine gelir transferi hızlanmaktadır. Finans sektörü ne kadar büyürse borçlanma ve tüketim o derece artar, tüketim artışı üretimi uyarır. Bu kadar çok emtiayı birilerinin satın alması gerekmektedir. Bu yüzden bundan 30 yıl öncesine kadar hiç ihtiyacı duyulmayan ürünler için yapay ihtiyaçlar yaratılır. Bu ürünlere sahip olmak için bankalara daha fazla borçlanılır. Çark döner, devre kendini bu şekilde besler. Finansal oyuncular güçlenip sermaye merkezileşirken, kalabalıklar için yoksulluk (kapitalizm öncesinde de vardı elbet ama bir alt kültür olarak yapısallaşmamıştı) yaygınlaşır. Parasal sistemin ruhu ve tarihçesi budur.
@@atlmsahan6157 ". Amerika kıtasının fethiyle Peru ve çevresindeki el değmemiş altın madenlerinden Avrupa'ya (tabi ki İspanya üzerinden) kelimenin tabiri caizse altın ve gümüş yağdı." Bu cümle yanlış, Amerikan kıtasında çoğunlukla gümüş bulundu, bulunan altın miktarı azdı. Bulunan gümüş madenleri gümüş üretimini 300% arttırırken altın üretim miktarı sadece 1/6 oranında arttı. Bu yüzden gümüş altın karşısında 3 kat değer kaybetti.
@@Asterix958 Aslında verdiğin bilgiler doğruysa altın üretimi altıda bir oranında artmış ki bu da muazzam bir artış olsa gerek o çağlarda. Gümüş üretiminin daha büyük artış göstermesi altın arzını görece düşük göstermiş demek ki.
Doğum gününüz kutlu olsun hozom.Şu zamana kadar yapılan en detaylı video olabilir.Emeğinize sağlık.Gerçi kendi kanalınıza geçtiğiniz günden beri ortalama kalite çok yükseldi.Mükemmel.
Herzlichen Glückwunsch Herr Gürkan! Ich hoffe das neue Buch hält was es verspricht. Hab es bestellt und bekomme es wahrscheinlich am Freitag. Freue mich wie ein Schnitzel. Emeğiniz için size minnettarım.
Hocam nice mutlu yıllara, sizi dinledikçe ne kadarda ... ile başlayan bir sürü soru beliriyor aklımda ve sonra niye bu kadar zamanla devam ediyor. teşekkür ederim. Büyük bir keyifle sizi takip ediyorum. Ezbere yaşayanları kendi okumazlığıma inat satın aldım. Umarım okumayı başarabilirim. İyi ki varsınız.
yeni oluşan ve geniş kitlelerce kabul gören tabuların yıkılması adına muhteşem bir video olmuş. fakat şu isim,kavram, keyword, film kitap makale önerilerini atlamadan kutucuklarda gösterirsen güzel olacak.
1-ENFLASYONİST olmayan ülkelerde kredi ile ev alma durumu çok mantıklı olmayabilir (aşırı kira artışı zamanlarını düşünürsek bence mantıklı ) lakin Türkiye gibi enflasyonist ülkelerde kredi ile ev değil her şeyi almak mantıklıdır. Çünkü ödeyeceğiniz kredi miktarı maaşınıza oranı her zaman azalır . (eskiden aynı mantıktaydım şimdi kendi uygulamalarımla gördüm ki enflasyonu her zaman yüksek yaşayan memleketimde maalesef mantıklı). Arkadaşım 0,74 ile ev aldı evin değeri üç kat arttı ama ödediği aynı bu arada maaşı Yüzde 14+20+35 olarak zamlandı üç senede bunu da sayarsak çoook karlı 2-ÖNCE FAİZ ÖDEME diye bir şey yoktur maalesef bankacıların önemli bir kısımıda bunu böyle kabul eder en basit haliyle tasvir etmeye çalışayım. Örneğin bankadan 100 TL borç alırsanız Yüzde 20 faizle 20 tl faiz ödemeniz gerekir (her ay ödeme olacağı için farklı çıkar biliyorum ama maksat anlatmak) . 7. Yıl 20 TL ana para kalmışsa Yüzde 20 faiz sonucu 4 TL faiz ödersiniz çünkü bankanın artık 20 tl sini kullanıyorsunuzdur. O nedenle ilk başlarda faizi çok ödediğimizi sanarız. 3-Her politika her zaman geçerli olmayıp bazı maliye politikaları her yerde aynı enflasyonist süreci yaratmaz çünkü bazı ülkelerin parası rezerv para olaak başka ülkeler tarafından tutulur (genel bilgi). Keynesyen politika belirli bir dönem için yaramış devrini tamamlamıştır.
Hocanın ekonomi konularında bilgisi fazla yüzeysel ve yetersiz olmasına rağmen ısrarla neden bu kadar derin konularda eleştiri yapmaya çalışıyor anlamıyorum.
Merhaba, 23:48'de 0.69 faiz hesabını yanlış yapmışsınız. Enflasyonla karşılaştırarak hesap yapılması gerekiyor. O dönemde uğraşıp da ev alamadığım için biliyorum. 2020 haziran'a denk geliyor, % 90'ına kadar 750 bin lira kredi çekilerek alınabilen evlerin 15 yıla yayılmış aylık sabit kredi ödemeleri yaklaşık 8 bin liraya denk geliyordu (2. el evlerde faiz biraz daha fazlaydı, 0 evlerin kredi taksitleri 8bin lira'dan daha az oluyor). Ödemeye de bir sene sonra başlayabiliyordun. O evleri takip ediyorum, kiraları 6 bin civarına geldi 2 sene dolmadan. Muhtemelen seneye 8 bin'i geçer. 2035'e geldiğinde de kredi taksidi iyi bir akşam yemeği fiyatına denk gelmeye başlar. Bankalar niye ev almıyor demişsiniz, birincisi ev kredisi için bir kişiye senede bir kere verilme şartı vardı, tüzel kişiler alamıyordu. ikincisi, banka zaten kar ediyordu keza onlar çok daha ucuza devletten bu krediyi çekebiliyorlardı. Yani 3'e alıp 5'e satıyordu zaten, enflasyonla karşılaştırmasına gerek yok.
Doğum günü hediyesi olarak 100000 kitabın 50 liradan %20sini almış hocam. 10 tl den 1 milyon tl yapar. Daha ne olsun. Ekonomik krizi gülerek anlatmasına şaşırmamalı. Birde peşin sözleşme imzalamış yazarlığın gururusunuz hocam saygılar 😅😅😅
Hocam sizi çok seviyorum,dinlemekten keyf alıyorum.Allah yardımcınız olsun ,sizin gibi insanlarımız olduğu için ülkem adına gurur duyuyorum.Allah daima ülkemizin yar ve yardımcısı olsun.
ya arabada dinlemeye başladım, söylediğiniz bir şey aklıma aşırı mantıklı gelmişti eve gelince yorumlarda helal olsun bu söylediğiniz için çok seviyorum yazcaktım (normalde böyle bir şeyi asla yazmam) o kadar yani, şimdi başladım tekrar izlemeye ne diyeceğimi unuttum ama olsun bravo hocam tekrar baştan başlıyım aklıma gelince yazarım
Stagflasyonda işsizliği vurgulamak yerine durgunluğu vurgulamak gerekmez mi? Çünkü işsizlik zaten durgunluğun sonucudur Stagflation refers to an economy that is experiencing a simultaneous increase in inflation and stagnation of economic output.
ya ne anlatıyon ilmini, ehli sünnetini, alimini tövbe ya. adam profesör dayıcım dinle minle işi yok, din yayma görevlisi, misyoner değil. işin içine din ne alaka giriyor kafayı mı yediniz? şu ilim lafından nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden etmiyorum. al peygamberini, ilimini hadi yallah, kimse ehli sünnet değil
Çalma hızını 0.75 yaptım anlayayım diye o zaman da sarhoş biri konuşuyormuş gibi oldu 🤣🤣 sanırım 0.85 falan hızda izlemek lazım o da mümkün değil .. Eğlenceli bir yayındı sağolun heheheh
Hocamız bugün keyifli, keyif alarak anlatıyor uzun zaman sonra. Sevdim bu bölümü.
Kitap bitti ya rahatladim
"Türk milleti okumayı sevmez, dinlemeyi sever. Kıraathaneler de bu yüzden kurulmuştur". Hem İlber Hoca hem de Hozom'dan duymuştum bu tespiti. Ne kadar da doğru, kitap okumaktansa hoop ilaç gibi 1 saatte ekonomi tarihi dersi aldım :D
Dinlediğini be işine geldiği gibi anlar bizim halk .Şark Kurnazı.
millet ezbere yasamasina nekadar merakli ya.
@@musfikinsan3423
Eskiden zaten az kitap vardi. Ama cagimiz bilgi cagi, bilgi cok ve cok ucuz. Eger biz 10 20 dakkalik youtube videolariyla ogrendigimizi sanirsak cok yaniliriz. O bizi kiskanan Almanlar bosuna mi 10 sene master, doktora yapmiyor malesef.
@@musfikinsan3423 diyorum ki adamin dedigini dogru anla.
haklısınız
Hocam bir Oliver Cromwell ve İngiliz İç Savaşı bölümü çekseniz tadından yenmez
Hozom bu çocuk doğru söylüyor olabilir
Alexandre Dumas okumadıysan seveceğini düşünüyorum, Üç Silahşörler’in 2. kitabı Charles’ın idamında geçiyor.
@@raitoyagami593 Dumas'nın 45 guardsmen diye bir kitabı var Henry of Navarre'ın muhafızlarını anlatan aslında onu okumak istiyordum ama türkçeye çevirilmemiş sanırım
@@burakbayrakc1020 Türkçe’de yok maalesef ama pdfini bulabilirsin internette. Belki Alfa’ya mail atarsan onlar da basabilir Üç Silahşörler’in hepsini bastılar geçen.
Hocam bu çocuk acayip haklı
Esg saatinde her zamanki gibi yerimizdeyiz
Esg de Cübbeli Ahmet hoca gibi bağımlılık yaratıyor
Izlemesem canım çekiyor
Daha doğru bi yorum görmedim
video hizini artirmadan izledigim tek youtube kanali
önerdiğiniz (ve/veya anlatımda geçen) kitapları ve filmleri açıklamalara yazar mısınız?
Türk folklor araştırmaları da çok az olmakla birlikte var.
Uğurol Barlas'ın kitapları var, çok tanınmamış ama Gaziantep, Safranbolu, Bergama'da halk inanışları, günlük alışkanlıkları üzerine kitaplar yazmış.
Doğum gününüz kutlu olsun sayın hocam. Çok farklı bakış açıları kazandırdığınız için kendi adıma teşekkür ederim.
millet ezbere yasamasina nekadar merakli ya.
Siz anlatın, konuşun hocam, sizin gibi entelektüel insanları dinlemeye ihtiyacımız var. İyi ki varsınız...
ilker canikligille yaptığınız programları sonlandırmanızı (öyledir inşallah) memnuniyetle, büyük bir sevinçle, kıvançla ve her ne kadar güzel duygular varsa hepsiyle karşılıyorum hocam. onun yüzünden sizin videolarınızdan mahrum kalmıştım.
olağanüstü bir insan......varlığı bize umut veriyor...
Ya bu adam ne kadar hizli konusup daldan dala atlıyor. Bilgiyi aktarma konusunda çok basarisiz biri
Hocam, sayenizde dedikoduya hatta "kontrollu dedikoduya" basladim. Ihtiyacim olan yerlerde ve bellirli dozlarda veriyorum dedikoduyu; kontrollu oldugu icin ciktilari da ölcebiliyorum. Tesekkur ederim!
Cok guzel bir bolum olmus. Epey ezber bozan argumanlar var. Keske ortamda karsi argumanlar sunabilecek bir ekonomist de olsaydi.
emrahı 0,75 de dinliyorum harika sizede tavsiye ederim
🧿🧿Mevlütünüz🧿🧿mübarek🧿🧿 hozooom 🧿🧿
normalde her videoyu 1.75 hızda izlerim ama esg konuşurken 0.75 yapıyorum nasıl bir adam yahu bu
Alışma meselesi Flu tvden beri takip ediyorum ESG'yi
Şuan 1.25 hizda izliyorum
Hocam japon edebiyatı okumayı seviyorum neden diye sormayın. Meiji restorasyonu sırasında ve sonrasında modernleşme ile gelenekselliğin arasına sıkışan toplumu anlatır mısınız?
Peki bunu neden 50 kişi beğendi 😂
@@okeyito Japon edebiyatı sevdalısı 50 kişi olmuşuz.
@@okeyito toplumun gelecek ve geçmiş arasında sıkışması bizi de ilgilendiriyor ... ondandır
Dinlerken çok keyifli 🤩 çok güldüm ekonomi yi Cem Yılmaz gibi ondan daha güzel anlatmışlar.
Tebrikler 🍾
2 yıl sonradan geliyorum bu videoyu izledikten sonra kitabınızı sipariş ettim ondan önce de 100 İsim & Gün Cumhuriyet kitaplarınızı almıştım çok fena influence oluyorum mlsf
Yeni kitabınızı aldım. Çok da beğenerek, okumaktayım 👍
Zarf fiilden sonra virgül konmaz.
@@aliyildirim5343 süper
@@aliyildirim5343 ESG'nin kanalında böyle bir yorum yazmak için yürek yemek lazım.
@@SahiranBeatz tyt ne la ÖSS ye girdiydik 1 yanlışım vardı Türkçe
@@nean55 Büyük başarı tyt yerine ÖSS'ye girmek
Emrah abi iyi ki varsın kalp😍
Hocam doğum gününüz kutlu olsun 🎂 Kitabın ilk sayfasındaki imza detayı bence şahane olmuş,kendimi özel hissettim
İyi ki doğdunuz hozom,kitabınızda mükemmel olmuş severek okuyorum
Okumasan da olur, alman yeterli hozomız için.
19:35 'de Fernand Braudel ile William McNeill arasında adı geçen yazarın adını algılayabilen bogomil varsa yorumun altına yazabilir mi? 🙂
harbi ya kaç kere tekrar tekrar durdurup oynattım ama anlamadım.
Marshall Hodgson diyor
Hocam beyninizin ön lobu geniş sizin. Cerebral Cortex’iniz gelişmiş. Vicdani beyin gelişmiş. Bu yüzden akıllı ve zekisiniz. Çok yönlü düşünüyorsunuz. Bağlantıları iyi kuruyorsunuz 🇹🇷
sizi yeni keşfettim ve tüm kanallardı tüm videolarınızı tükettim. bir noktadan sonra bu hoca da her kanalda aynı şeyi anlatıyor diyordum ki meğer kitap yazıyormuşsunuz.
Vidéo très intéressante, amusante et enrichissante. Visualisée en un souffle.
Un tout grand merci à Maître ESG et à vous, les jeunes, l'avenir du pays.
J'aurais apprécié vous rencontrer autour d'une tasse de café turc lors d'un de mes séjours en Turquie...
Je vise les jeunes évidemment que ESG a un agenda très chargé.
Salutations de la Belgique! Bonne continuation et merci encore pour cette vidéo.
En attendant, si je peux me rendre utile pour les jeunes, je vous propose la création d'un groupe WhatsApp pour ceux qui souhaiteraient pratiquer le français...
Hozom gone global.
Çok iyi bi video.👍👍👍👍👍👍👍👍👍
Ya hayranı olduğum emrah hocanın, hayranı olduğum body ci savaş hocadan bahsedip onaylaması… bayılacam zevkten:D
Nerde bahsediyor kaçırmışım
Sonlarda
Esg Çok güzel noktalara değinmiş. Bahsettiği konuları arkadaş çevresinde biz bize konuşuruz hep ama kapalı devre tabi milyonlara ulaşma imkanı olan bu kadar adam var medyada, sosyal medyada; neden girmezler bu konulara diye de düşünürüz. Kissinger'ın boş adam olduğunu hep söylerdim, insanlar için önemli bir yerleri tutmuş olmak tek başarı kriteri olduğundan pek itibar edilmezdi lafıma. Yine aynı şekilde sosyalizmin verimsiz olduğu, kaynakların kötü kullanımına yol açtığına dair ön yargı olsun, mikroçipleri olsaydı Sovyetlerin ömrünün uzayacağına dair öngörü olsun, liberalizmin devlet sevmediği efsanesi olsun, modern devletin burjuva sınıfının zor aygıtı olduğu yönündeki Marksist tanımın isabeti olsun. Bunları Esg'nin ağzından duymak çok hoşuma gitti.
Yine bahsetmiş tabii altın rezervi, Bretton Woods, bankacılık sektörü falan da hani bunun detayı, arka planı. Onu da paranın tarihçesini yazarak ben anlatayım yorumlarda. (Yine bir pazar işsizliği)
Bilmezler ki herkes textbook
Monetarizmin tarihçesini şuraya bırakayım:
İnsanlar tarihin çok eski, karanlık, bilinmeyen dönemlerinden beri ticaret yapmaktadır. Ticaret mekanizmasının etkin işleyebilmesi için her zaman bir değerleme ve değişim aracına ihtiyaç duyulmuştur. Bu araç temel bir ihtiyacı karşılamalı, topluluğun çoğu tarafından talep ediliyor olmalı ve insanların maliyetsiz ve sınırsız ulaşabildiği deniz suyu, hava, çakıl taşı gibi serbest mal niteliği taşıyan bir şey olmamalıdır. Bilinen en eski değişim araçları buğday, arpa gibi tahıl ürünleridir. Yine Kolomb öncesi Orta Amerika'da kakao çekirdeklerinin, Roma İmparatorluğunda ise tuzun tek para birimi değil ama kullanılan para birimlerinden bazıları olduğu bilinmektedir. (Salt / salary tanıdık geldi mi?) Bir dönem Sümer ve Antik Mısır'da bira taşınabilme, bölünebilme ve ölçülebilme kolaylığından dolayı sıvı hububat olarak ekmek ile aynı işlevi görmüştür. Yani para birimidir. Misal piramit inşasında çalışan işçilerin maaşı günde bir sila (yaklaşık 1 litre) biraydı. Ustabaşları 2 sila, üst düzey memurlar 5 sila alırlardı. Tabi ki her gün beş sila bira içtikleri anlamına gelmiyordu. Çalışanlar birkaç günlük ücretini biriktirip (diyelim ki 20 sila biraya) bir oğlak ya da iki kaz alabilirdi. Bir Anadolu uygarlığı olan Lidyalılara kadar geldiğimizde değişim aracının biraz önce saydığımız özelliklerinden birisinden vazgeçildiğini görüyoruz.
Lidyalılar değişim aracı olarak kullandıkları aparatusun aynı zamanda kullanım değeri olan (tüketilebilir) bir şey olmasının zorunlu olmadığını fark ettiler. İyi de kimsenin kullanmak istemediği işlevsiz bir nesne karşılığında kim niye kullanışlı, fayda sağlayan emtialarını takas etsin ki? Bu değişim araçlarını ender bulunan madenlerden seçerek; ne yenilebilen, ne soğuktan koruyan bu özünde işlevsiz madeni cisimlere talep oluşturabildiler. Altın ve gümüş doğada hazır halde bulunmazdı, zamanında iptidai yöntemlerle madencilik yapan ataları tarafından belirli bir miktar çıkarılmış ve süs ve ziynet eşyası olarak tedavüle düşmüştü. Arzı (miktarı) keyfe göre arttırılamadığı için uygun bir sabit değer ölçüsüydü. Soy metallerden oldukları için paslanmıyor olmaları da cabası. Misal tüm Lidya ülkesinde 10 kg. altın rezervi olsun. Bu altınlardan 1 gr.’lık 10.000 tane altın para kestirilmiş (imal edilmiş) diyelim. (1 gr. lık altın para mı olur? demeyin. Olur. Madeni paralar som altın ya da som gümüşten yapılmazdı. İçinde belli bir ayarda altın bulunurdu). Bu on bin adet altın paranın niceliği (piyasada dolaşan para sayısı) küçük sızıntılar dışında değişmediği için, Lidyalılar para sisteminin temelini kurabildiler. O yıl hasat iyi geçtiğinde ürün çok, altın sayısı 10.000 birim iken, hasadın kötü olduğu kıtlık yıllarında ürün az, işlem gören altın sayısı hala 10.000 birim oluyordu. İlk durumda deflasyon (fiyatlarda düşüş), ikincisinde enflasyon (fiyat artışı) gözleniyordu. Aynı miktar altınla alınabilecek ürünlerin sayısında mevsime bağlı değişimler demek, aynı zamanda bir birim ürün başına ödenecek altın miktarının da (fiyat) değişik değerler alması demektir.
Lidyalılardan sonraki birkaç bin yıl boyunca dünya çapındaki altın rezervleri pek fazla (en azından ani sıçramalarla) değişmedi. Bu yüzden fiyatı belirleyen uzun bir dönem boyunca pazar için üretilen emtia (mal) miktarı olageldi. Amerika kıtasının fethiyle Peru ve çevresindeki el değmemiş altın madenlerinden Avrupa'ya (tabi ki İspanya üzerinden) kelimenin tabiri caizse altın ve gümüş yağdı. Doğal sonuç olarak fiyatlar astronomik şekilde fırladı. Bu arada Floransalı bankerler haçlı seferleri sırasında Tapınak Şövalyelerinin uyguladığı bir kefalet sistemini geliştirme peşindeydiler. Avrupa ve Ortadoğu'da şubeleri olan bu İtalyan girişimciler maddi değerlerin taşımacılığında yeni ufuklar açtılar. Diyelim ki ticaret yapmak için Cenova'dan Liege'ye gitmek istiyorsunuz. Ama yanınızda yüklü miktarda para taşımanın (hele ki o çağlarda) güvenli olmadığı da aşikar. Kervanlar, ıssız patikalar, mola ve kamp yerleri haydutlarla dolu. Kefalet şirketinin Cenova'daki şubesine tüm altınınızı bırakıyor, sizin isminize, imzanıza, ve yanınızda taşıdığınız mührünüze uygun bir senet düzenleniyor. Bu senedi Liege'ye vardığınızda ilgili şubeye teslim ediyorsunuz Cenova'da bıraktığınız kadar altını (küçük bir komisyon haricinde) eksiksiz teslim alıyorsunuz. Bir sandık madeni para yerine üzerinde yazılar olan basit bir kağıt senet taşıyorsunuz. İşte banknot sisteminin doğuşu budur. Benzer bir yöntem Çin'de yüzyıllardır kullanılagelmekte olduğu için kağıt paranın icadını Çin'de görenler de vardır.
Banknot sistemine geçişle birlikte bazı hesaplar değişti. parasal sistemin ilk zamanlarında altın, ekonomideki üretilen toplam mal ve hizmetin mali karşılığını tanımlardı. Banknotlar ise ürün ve üretim miktarına bakmaksızın altın karşılığı düzenlenir (basılır) oldu. Zaman içinde ekonomik yapılar büyüyüp, karmaşıklaşıp, çok katmanlı bir hale geldikçe para salt değişim aracı olmanın yanında tasarruf gibi, spekülasyon gibi başka işlevler de kazandı. Fakat tüm değişimlere karşın dünyadaki her ülke tarafından kabul edilen ortak sabit, altın olmaya devam etti. Bir ülke diğer ülke cinsinden borçlarını altın üzerinden tahsil ettiği için isteyen ülke istediği kadar kağıt para basabilirdi, hiç önemli değildi. Kendi para biriminin değerini düşürüp, kullanışsız hale getirmekten başka işe yaramazdı. Bittabi altın rezervleri güçlü olan ülkelerin paraları daha değerli olmaya başladı. Çünkü basılmış her birim banknota karşılık merkez bankanızda birim banknot değerine tekabül eden altın olduğunu taahhüt ederdiniz. Yine bilinirdi ki misal İngiltere'nin değerli parasını İngiliz merkez bankasına götürdüğümüz her seferde hiçbir değişim kaygısı duymadan taahhüt edilen altınımızı hemen geri alabilirdiniz. Bu durumda altın gibi yükte ağır bir değişim aparatıyla dolaşmaktansa aynı miktarda ekonomik değeri imleyen ve taşınması görece kolay Sterlin ile dolaşmak daha cazipti. Buradaki anahtar kelime piyasa güvenidir. Eğer ki rezervinizdeki aynı miktar altına karşılık sürekli para basmaya devam ederseniz her bir birim altına karşılık gelen parasal değer (altının fiyatı) sürekli artacaktır. Belli bir miktar altın karşılığında kağıt parayla işlem yapmadan önce şunu bilmek isteriz : bir zaman sonra elimizdeki kağıt parayı getirdiğimizde aynı miktar altını iade edebilecek durumda mısınız?
İşte piyasanın bu güven bunalımı bizi 1944 yılına getirir. Yani Bretton Woods sistemine. İkinci dünya savaşı boyunca Almanya, Rusya, İngiltere ve Fransa tüm servetlerini savaşın çok ağır masraflarını karşılayabilmek için harcadılar. A.B.D. ise uzun bir zaman tarafsız kaldı. Üstüne üstlük müttefikleri dışarıdan desteklemek tarım fazlasıyla Avrupa'da savaşan orduları besledi. Savaş sanayinin ihtiyaç duyduğu madenleri gemilerle İngiltere limanlarına gönderdi. Savaş teknolojileri geliştirip müttefiklerin kullanımına sundu. Tabi ki hiçbiri bedava değil. Savaş koşulları altında fahiş fiyatlarla. Dünyanın en zengin kıtası Avrupa'nın bin yıllık birikimi oluk oluk A.B.D.'ye akmaktaydı. Açıkçası Birleşik Devletlerin 20 yy.'ın en büyük ekonomisi olmasının nedenini savaş fırsatçılığına bağlamak haksızlık olur. Zaten ileri düzeyde endüstrileşmiş bir ekonomi olarak, üretim hacmi ve kalkınma rakamları Avrupa gibi sanayi toplumun membaı bir kıtanın bile hissedilir derecede üstündeydi. Savaşın sonlarına yakın A.B.D.'nin elinde o kadar fazla altın rezervi birikmişti ki tek başına tüm dünya altın piyasasını domine edebilecek güce ulaştı. Ve 1944 yılında o zamanın sözü geçen, en nüfuzlu 44 ülkesine bir çağrıda bulundu. Dünyanın her neresinden olursa olsun A.B.D. merkez bankası 35 dolar getiren herkese 1 ons altın vermeyi garanti eder. Bunun karşılığında A.B.D. doları uluslararası para birimi olacaktı ve değeri 35 dolar = 1 ons altın olmak üzere sabitlenecekti. İlkin 44 ülkenin katılımıyla (sonraları tüm dünya tanıdı bu anlaşmayı) A.B.D. doları dünyanın uluslararası geçerliliği olan tek parası oldu. Buradaki ince düşünce şudur: A.B.D. merkez bankasının sahip olduğu altın miktarı dolar ile işlem yapan oyunculara güven verdiği için dolardan kaçıp altın alma eğilimi oluşmaz. Çünkü bilirler ki istedikleri zaman doları altına çevirmek mümkündür. Konvertibilite riski söz konusu değildir. Bundan sonrası spekülatif işler. piyasanın güven duyduğu para birimi olduğu için para değerlidir. Para değerli olduğu için piyasa güven duyar. Elinde dolar olan tüm devletler, tüm şirketler, tüm ekonomik karar birimleri, dünyanın her yerine yayılmış yastık altında dolar biriktiren tüm insanlar aynı anda dolarlarını Amerika'ya iade edip, "biz istemiyoruz kardeşim dolar molar, uluslararası işlemlerde altına döneceğiz" demedikleri sürece dolar konvertibl kalmaya devam edecektir. Hatta A.B.D. merkez bankası bunu bildiği için karşılıksız para basmaya da gidebilir. Çünkü her halükarda dolar (ulusal paraların aksine) ülke içindeki mal-altın toplamının karşılığı değil dünyadaki toplam ticaret hacminin bir değerleme ölçüsüdür. Ki 1971 de doların altına dönüştürülebilirliği kaldırılmıştır.
Şimdi tam burada duralım. Yazıyı buraya kadar takip edebildiyseniz para emisyonuna karar veren mekanizmayı siyasi otorite, para basan kurumu devletin darphanesi, paranın karşılığını belirleyen ölçünün üretim miktarı veya altın rezervi olduğunu düşünüyorsunuz. Aslında bu tam olarak doğru değil. Monetarizmin tarihindeki bazı şeyleri bilerek atlayarak geldim. Şu ana kadar bahsettiğimiz madeni ve kağıt paralar tedavüldeki paraların sadece küçük bir kısmını oluşturur. Günümüzde gözle görülüp, elle tutulabilen fiziki paralar Dünyada dolaşımda olan toplam paranın yaklaşık onda biridir. Geri kalanı kaydi para da denilen fiktif yani sanal paradır.
Şimdi filmi biraz geri saralım. Şu banknot sistemini bulan (daha doğrusu geliştiren, çünkü Çinliler ve Tapınakçılar benzer bir sistemi uyguluyorlardı) İtalyan bankerlere geri dönelim. 15. yüzyıldan bu yana geliştirilen bankerlik (tefecilik) sistemi bir ihtiyaca cevap veriyordu. Ekonomik yapı içinde cimri olduğu için, mirasyedi olduğu için, aristokrasi kalıntısından bir hanedana mensup olduğu için, tedavüle girmeyen (literatürde yastık altı denilen) tasarruflara sahip kimseler yok muydu? Bir yandan da girişimcilik ruhuna sahip, iş kurmak için hevesli ama sermayesi olmayan kimseler yok muydu? İkisi de vardı. Demek ki bankanın görevi tasarruflarla yatırımları (girişimcileri) buluşturmaktı. Banka para sahibi olan ama üretmeyen kalantorlardan paraları faiz taahhüdüyle topladı, ticaret ya da üretim yapmak isteyen girişimcilere faiz karşılığı borç verdi.
Bir noktada bankacılık sektörü bir şeyi fark etti. Mevduat sahiplerinin tamamının aynı anda gelip tüm paralarını çekmek istemeleri pek mümkün görünmüyordu. Bankalar tüm parayı borç verebilirlerdi. Yine de bazı pürüzler çıktı. Kodaman bir müşteri gelip yüklü bir miktar para çekmek isterse ne olacaktı? Paranızı kredi olarak dağıttık geri ödeyemeyiz diyemezlerdi. Birkaç kriz ve batık banka sonrası siyasi otoriteler bankacılık için bir kural getirdiler. Bankaya yatan tüm mevduatları kredi olarak dağıtmak yasaklandı. Ülkelerin ekonomi politikalarına göre % 1 den % 30 a kadar bir kısmını garantör olarak ellerinde tutmak zorundaydılar. Bu teminat payına yasal karşılık oranı denilmektedir.
Tasarruf sahibi bankaya gidip misal 100 liralık bir mevduat hesabı açtırdığında banka bunun (yasal karşılık oranı % 20 olsun) 80 lirasını kredi olarak dağıtabilir; 20 lirasını ise dağıtamaz. 80 liralık krediyi çeken kişi muhtemelen bunu çantasına koyup gitmiyor. Mevduat sahibinin hesabından çekilip kredi borçlusunun hesabına yatırılıyor. Yani yeniden bir hesap açtırılmış ve yeniden bankaya para girişi yapılmış oluyor. 80 liralık yeni mevduat için % 20 den 16 lira yasal karşılık oranı blokaja ayrılıyor 64 lirası kredi olarak yeniden dağıtılıyor. 64 lira kredi alan banka müşterisi parasını bankada tutmaya karar verirse 64 lira için aynı işlem tekrar ediliyor. Ve böylece dağıtılabilir kredi tutarı sıfırlanana kadar döngü devam ediyor. Elle tutulabilir, somut para ilk müşterinin yatırdığı 100 liradan ibaret iken toplamda yaratılan parasal değer % 20 yasal karşılık oranı için 500 liraya kadar çıkabiliyor (400 lirası kaydi para).
Yani bir banka yıl sonunda mevduatlar toplamını açıkladığında bunun 4 katı borç parası yaratmış demektir. Enflasyondan korkmayan bir hükumet iseniz yasal karşılık oranını % 10 a düşürerek bankaların her 100 liraya karşılık 900 lira kaydi para yaratmasının önünü açabilirsiniz. Kredi çektikten sonra nakitle yapılan küçük harcamalar dışında tüm paralar kaynağına yani bankaya geri döner ve dijital ekranda parlayan bir rakamdan ibaret olan banka parası olarak tekrar tekrar çoğaltılır. Sistem işler. Bankacılık sektörüne geri dönmeyen para için bir sızıntı miktarı belirlenir ( e ) ve şu şekilde formüle edilir.
Kaydi para = (1 / yko + e) x rezervler.
Dünya ekonomisinde mevcut durum budur. Dolaşımdaki paraların 10 da 8-9 unu bankalar yaratır. Günümüzde insanlar lüks arabalar, pahalı cep telefonları, plazma televizyonlar, kıyafetler, tatiller alabiliyorlar. Hiç birisi sahip oldukları bir değer karşılığı değil, ileri de sahip olacakları değerleri ipotek altına alarak. Her ne kadar kapitalist amentünün abecesinde insanın ekonomik kararlarda rasyonel olduğu (homo economicus) varsayımı yer alsa da maalesef de facto durum teorinin çok uzağındadır.
İnsanlar güdülenmeye, etkilenmeye, yönlendirilmeye açık canlılardır. Gelecek on yıllar boyunca emeğini, boş zamanını, ruh sağlığını feda edip, gerçekte var olmayan (sadece bankadaki bilgisayarların ekranlarında zuhur eden) paraları talep etmeye eğilimlidir. Kumarhane raconunda da bilindiği üzere kasa her zaman kazanır. Üretime katılıp, fiili olarak alın teri döken milyonlarca insanın geliri aslında sanal bir şekilde 10 dakika içinde yaratılmış paraları satmaya çalışan yasal tefecilere akmaktadır. Yani fakirden zengine gelir transferi hızlanmaktadır. Finans sektörü ne kadar büyürse borçlanma ve tüketim o derece artar, tüketim artışı üretimi uyarır. Bu kadar çok emtiayı birilerinin satın alması gerekmektedir. Bu yüzden bundan 30 yıl öncesine kadar hiç ihtiyacı duyulmayan ürünler için yapay ihtiyaçlar yaratılır. Bu ürünlere sahip olmak için bankalara daha fazla borçlanılır. Çark döner, devre kendini bu şekilde besler. Finansal oyuncular güçlenip sermaye merkezileşirken, kalabalıklar için yoksulluk (kapitalizm öncesinde de vardı elbet ama bir alt kültür olarak yapısallaşmamıştı) yaygınlaşır. Parasal sistemin ruhu ve tarihçesi budur.
@@atlmsahan6157 ". Amerika kıtasının fethiyle Peru ve çevresindeki el değmemiş altın madenlerinden Avrupa'ya (tabi ki İspanya üzerinden) kelimenin tabiri caizse altın ve gümüş yağdı."
Bu cümle yanlış, Amerikan kıtasında çoğunlukla gümüş bulundu, bulunan altın miktarı azdı. Bulunan gümüş madenleri gümüş üretimini 300% arttırırken altın üretim miktarı sadece 1/6 oranında arttı. Bu yüzden gümüş altın karşısında 3 kat değer kaybetti.
@@Asterix958 Aslında verdiğin bilgiler doğruysa altın üretimi altıda bir oranında artmış ki bu da muazzam bir artış olsa gerek o çağlarda. Gümüş üretiminin daha büyük artış göstermesi altın arzını görece düşük göstermiş demek ki.
Teşekkür ediyorum Sayın bakanım
Bilgiler için teşekkürler hocam, dolu insanları dinlemek keyif veriyor.
Doğum gününüz kutlu olsun hozom.Şu zamana kadar yapılan en detaylı video olabilir.Emeğinize sağlık.Gerçi kendi kanalınıza geçtiğiniz günden beri ortalama kalite çok yükseldi.Mükemmel.
Herzlichen Glückwunsch Herr Gürkan! Ich hoffe das neue Buch hält was es verspricht. Hab es bestellt und bekomme es wahrscheinlich am Freitag. Freue mich wie ein Schnitzel. Emeğiniz için size minnettarım.
Hozomm 19:39’da bahsettiğin yazarları ve kitaplarını yazar mısın? Çok hızlısın maşallah telaffuzu anlayamadım pls.
Harikasın!
Bu bölümler birde spotify da yayınlansa tadından yenmez.
Hayırlı Pazarlar
Doğumgününüz kutlu & mutlu olsun 🥂
Kitabı tez zamanda alacagim , eminim keyifle okuyacagima 😊
Hocam nice mutlu yıllara, sizi dinledikçe ne kadarda ... ile başlayan bir sürü soru beliriyor aklımda ve sonra niye bu kadar zamanla devam ediyor. teşekkür ederim. Büyük bir keyifle sizi takip ediyorum. Ezbere yaşayanları kendi okumazlığıma inat satın aldım. Umarım okumayı başarabilirim. İyi ki varsınız.
okudun mu acaba
Bugün öğrendiğim en önemli şey "Pilavlı Ekonomi" oldu.
yeni oluşan ve geniş kitlelerce kabul gören tabuların yıkılması adına muhteşem bir video olmuş. fakat şu isim,kavram, keyword, film kitap makale önerilerini atlamadan kutucuklarda gösterirsen güzel olacak.
51:44 Videonun kirilma noktasi :)
Hocam 0.75 hızda dinleyince muazzam.Algılamaya da zaman kalıyor.
19:37’de Fernand Braudel’den sonraki iki yazarin ismini duyabilen veya bilen varsa yazabilir mi?
Tek kelime ile müthişsiniz...
32:05 hocam tam da bu nedenle cumhuriyetin kıymetini bilmiyor olabilir miyiz mücadele vermeden kazandığımız için
Emrah hocam videoyu 0.75 hızda dinleyince anca anlıyoruz az yavaş be mübarek yetişemiyoruz.
En iyi bolumlerinizden biriydi
Ellerinize saglik
Hocam Doğum gününüz Kutlu olsun,iyi ki varsınız!
Selamlar,
Hocam kişisel yatırım alanındaki önerilerinizin etkinsiz olduğunu belirtmek isterim.
Saygılar
19:38 de saydığınız 4 ismi, hızı 0.25 e kadar düşürüp en az 10 kerede dinleyip yine de çözememek benim ayıbım olsun.ama yazarsanız sevinirim
Hocam geç olacak ama David Grauber, Fernand Braudel, William Hardy McNeill.
1-ENFLASYONİST olmayan ülkelerde kredi ile ev alma durumu çok mantıklı olmayabilir (aşırı kira artışı zamanlarını düşünürsek bence mantıklı ) lakin Türkiye gibi enflasyonist ülkelerde kredi ile ev değil her şeyi almak mantıklıdır. Çünkü ödeyeceğiniz kredi miktarı maaşınıza oranı her zaman azalır . (eskiden aynı mantıktaydım şimdi kendi uygulamalarımla gördüm ki enflasyonu her zaman yüksek yaşayan memleketimde maalesef mantıklı). Arkadaşım 0,74 ile ev aldı evin değeri üç kat arttı ama ödediği aynı bu arada maaşı Yüzde 14+20+35 olarak zamlandı üç senede bunu da sayarsak çoook karlı
2-ÖNCE FAİZ ÖDEME diye bir şey yoktur maalesef bankacıların önemli bir kısımıda bunu böyle kabul eder en basit haliyle tasvir etmeye çalışayım.
Örneğin bankadan 100 TL borç alırsanız Yüzde 20 faizle 20 tl faiz ödemeniz gerekir (her ay ödeme olacağı için farklı çıkar biliyorum ama maksat anlatmak) . 7. Yıl 20 TL ana para kalmışsa Yüzde 20 faiz sonucu 4 TL faiz ödersiniz çünkü bankanın artık 20 tl sini kullanıyorsunuzdur. O nedenle ilk başlarda faizi çok ödediğimizi sanarız.
3-Her politika her zaman geçerli olmayıp bazı maliye politikaları her yerde aynı enflasyonist süreci yaratmaz çünkü bazı ülkelerin parası rezerv para olaak başka ülkeler tarafından tutulur (genel bilgi).
Keynesyen politika belirli bir dönem için yaramış devrini tamamlamıştır.
Sen hocadan daha iyi mi bileceksin hadsiz! djmdkdmd. Bu yorumlara şimdiden hazırlıklı ol dostum. Gelirler birazdan
Hocanın ekonomi konularında bilgisi fazla yüzeysel ve yetersiz olmasına rağmen ısrarla neden bu kadar derin konularda eleştiri yapmaya çalışıyor anlamıyorum.
@@ssg6466 ESG'yi çok severim ama Keynes'in tüm teorisini 1 cümlede özetlemeye çalışmasına çok guldum
Merhaba, 23:48'de 0.69 faiz hesabını yanlış yapmışsınız. Enflasyonla karşılaştırarak hesap yapılması gerekiyor. O dönemde uğraşıp da ev alamadığım için biliyorum. 2020 haziran'a denk geliyor, % 90'ına kadar 750 bin lira kredi çekilerek alınabilen evlerin 15 yıla yayılmış aylık sabit kredi ödemeleri yaklaşık 8 bin liraya denk geliyordu (2. el evlerde faiz biraz daha fazlaydı, 0 evlerin kredi taksitleri 8bin lira'dan daha az oluyor). Ödemeye de bir sene sonra başlayabiliyordun. O evleri takip ediyorum, kiraları 6 bin civarına geldi 2 sene dolmadan. Muhtemelen seneye 8 bin'i geçer. 2035'e geldiğinde de kredi taksidi iyi bir akşam yemeği fiyatına denk gelmeye başlar. Bankalar niye ev almıyor demişsiniz, birincisi ev kredisi için bir kişiye senede bir kere verilme şartı vardı, tüzel kişiler alamıyordu. ikincisi, banka zaten kar ediyordu keza onlar çok daha ucuza devletten bu krediyi çekebiliyorlardı. Yani 3'e alıp 5'e satıyordu zaten, enflasyonla karşılaştırmasına gerek yok.
29.20 bütün gün ne içiyorsunuz bende denemek istiyorum belki faydası olur.🙋
Iyi ki 0.75x oynatma var! hocamin soyledigi seyi kafamda olcup bicerken ikinci cumleyi kaciriyorum. Tesekkurler RUclips!
Yine çok güzel bir bölüm olmuş elinize sağlık hozom
Emrah hocamın ağzına sağlık minigun gibi saydırıyor :) Video hızını 0.75 e alın. Öbür türlü hiç bir şey anlaşılmıyor.
Bilkentten memleketim Değirmendereye yolculukta dinliyorum seviliyorsunuz hocam
Arkadaşlar "Ezbere Yaşayanlar" kitabı bkm kitapta imzalı mı? Biliyor musunuz?
Aldık hozom. Severek okuyoruz...
Hocanın konustuğu 05:21 deki vellraound nedir?
Well rounded skill
11:34 Debt: The First 5,000 Years David Graeber Hocanin politik kimliginden dolayi sansüre takilmis olabilmesi...
Hocam Halil İnalcık hoca için bir saygı bölümü çok güzel olabilir
Katıl niyetine aldık hocam :)
İyi ki doğdun hozom, nice güzel yıllara😘
Doğum günü hediyesi olarak 100000 kitabın 50 liradan %20sini almış hocam. 10 tl den 1 milyon tl yapar. Daha ne olsun. Ekonomik krizi gülerek anlatmasına şaşırmamalı. Birde peşin sözleşme imzalamış yazarlığın gururusunuz hocam saygılar 😅😅😅
Stopajı düşün lütfen :)
Bunu kim hesaplanmış diye bakıyordum bende 😬
Hocam Thomas Piketty, Paul Krugman ve Joseph Stiglitz’den bahsetmeyi unutmayın 🇹🇷
İmzalı kitabını aldım hocam hem sana hem bana hediye. Miss
Sayın hozom bölüm kapağında neden 100 Türk Lirası tutuyorsunuz? Parayı kur korumalı mevduat sisteminde mi bulunduralım teşekkürler...
Dün ki canlılayıynda bu bölümden bahsettiniz daha da meraklandım
Hocam sizi çok seviyorum,dinlemekten keyf alıyorum.Allah yardımcınız olsun ,sizin gibi insanlarımız olduğu için ülkem adına gurur duyuyorum.Allah daima ülkemizin yar ve yardımcısı olsun.
Mutlu yıllar ESG,
Seni geç keşfettim ama arayı çabuk kapattım :)
ya arabada dinlemeye başladım, söylediğiniz bir şey aklıma aşırı mantıklı gelmişti eve gelince yorumlarda helal olsun bu söylediğiniz için çok seviyorum yazcaktım (normalde böyle bir şeyi asla yazmam) o kadar yani, şimdi başladım tekrar izlemeye ne diyeceğimi unuttum ama olsun bravo hocam tekrar baştan başlıyım aklıma gelince yazarım
Doğum gününüz kutlu olsun, ailenizle nice mutlu günlere...
26:12'de ne diyor? Beylehat gibi bir şey çıkıyor ama ne demek anlamadım
Efsanesiniz Hojom maşallah.
ruclips.net/video/8KIOpZ5pC8w/видео.html
Stagflasyonda işsizliği vurgulamak yerine durgunluğu vurgulamak gerekmez mi? Çünkü işsizlik zaten durgunluğun sonucudur
Stagflation refers to an economy that is experiencing a simultaneous increase in inflation and stagnation of economic output.
14:26 CDO ve shortlama olaylari ile ilgili film tavsiyesi: Big Short
ilber hocayi 1.5x izledikten sonra buraya gelmek ve hizi degismeyi unutmak
Teşekkürler hocam.
Hozoom doğum gününüz kutlu olsun. Sağlıklı bir ömür diliyorum size. 🥳🤩
Hozom, Viktoryen dönemi anlatacak bir bölüm düşünüyor musunuz?
bu konunun devamını bekleriz
Kitabın yarısındayım şu ana kadar harika gidiyor.
Hocam David Ricardo, Fikret Şenses, John Maynard Keynes, Cipolla, Mahfi Eğilmez, Atilla Yeşilada, Murat Muratoğlu, Selçuk Geçer, Ege Cansen, Devrim Akyıl, Şevket Pamuk, Erdal Sağlam, Erinç Yeldan, Hayri Kozanoğlu, Ege Yazgan çok iyi iktisatçılar. Sevgiler hocam 🇹🇷
30:50 faizleri düşürüp merkez bankasını paraya boğarak yanlış yapılması 🤔🤔YANLIŞIN TEKRARDAN YAPILMASI
Doğum gününüz kutlu olsun hocam mutlu yaşlar.
38.43te Müslüman bilim adamlarını saydıktan sonra ne diyor hocam?
Muhterem Emrah hocam, Allah ilminizi ve irfaninizi artırsın! Yüce mevlam sizin gibi ehli sünnet âlimlerinin sayısını artırsın!
ya ne anlatıyon ilmini, ehli sünnetini, alimini tövbe ya. adam profesör dayıcım dinle minle işi yok, din yayma görevlisi, misyoner değil. işin içine din ne alaka giriyor kafayı mı yediniz? şu ilim lafından nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden etmiyorum. al peygamberini, ilimini hadi yallah, kimse ehli sünnet değil
@@canugurlu9001 Npc vs Npc
İlk defa giriş sekansında like verdim.
Çalma hızını 0.75 yaptım anlayayım diye o zaman da sarhoş biri konuşuyormuş gibi oldu 🤣🤣 sanırım 0.85 falan hızda izlemek lazım o da mümkün değil .. Eğlenceli bir yayındı sağolun heheheh
İlber ortaylıya dönüyo 😂😂
ilk defa izliyorum bengü kim tarzı konuşması çok iyi basitçe anlatıyor bengü de diğer videolarda da bahsetmiş
E kitap olarakta satın alma opsiyonu varmı Sevgili ESG ?
31:46 standartına yazmanız lazım yazım hatası var
Çok güzel bir video olmuş teşekkür ederim.
İyi ki varsınız hocam, kitabı satın alacağım, sevgiler...
Hocam bence çok zekisiniz 🇹🇷
Hocam antik yunanca, latince, urduca, sanskritçe öğreneyim diyorum. Bir kitap önerir misiniz?
Hocam kaçıncı dakikada olayı Türkçe anlatıyorsunuz?